İçeriğe atla

Deneycilik

Deneycilik, empirizm veya ampirizm, bilginin duyumlar sayesinde ve deneyimle kazanılabileceğini öne süren görüştür. Deneyci görüşe göre insan zihninde doğuştan bir bilgi yoktur. İnsan zihni, bu nedenle boş bir levha (tabula rasa) gibidir.

Deneycilik akılcılığın karşıtıdır. Akılcılığa karşıt olarak deneycilik, yalnızca duyum ve deneyimle temellenen bilgileri bilgi olarak kabul etmektedir. Bu tanıma göre, insan bilgisinin tek kaynağı deneyim ya da duyumdur. Bilginin kaynağında aklı gören rasyonalizm geleneğine karşıt olarak deneycilik her tür bilginin sonradan deneyimle, duyumlarla elde edildiğini ileri süren bir felsefi temele sahiptir.

İlk Çağ felsefesinde deneycilik

İlk Çağ felsefesinde temel felsefi problemler özellikle evrenin başlangıcı ve oluşumu, varlığın sebebi ve varoluşun anlamı, bilginin kaynağı ve anlamı gibi meselelerdir. Buna bağlı olarak deneycilik daha o zamanlardan bir epistemolojik tutum olarak belirir ve bilgiyi aklın yasalarına göre değil nesnelerin görünüşlerine göre belirleme yaklaşımı olarak şekillenir. Sofistlerde, Septiklerde, Stoacılarda belirli ölçülerde deneyciliğin izlerini bulmak mümkün olmakla birlikte, esas olarak iki önemli filozof bu gelenek içinde belirgin bir yere sahip olarak görünmektedir. Duyum, deneyim ve dolayısıyla ampirik bilgiyi merkeze alan felsefi yaklaşımın izleri bu iki filozoftan itibaren belirginleşmektedir.

Demokritos

Atomculuk olarak bilinen ilk çağ felsefe akımının öncüsü Demokritos'tur. Maddeci doğa bilimi anlayışının kökleri Demokritos'a dayanır, aynı zamanda nedensel-zorunlu evren anlayışı ve bu anlayış ekseninde temellenen felsefi-bilimsel düşünce de köklerini Demokritos'ta bulur. Her şeyin özü nedir sorusuna verdiği cevap "atom" olmuştur; bölünemeyen, nesnelerin son dayanak noktası, özü olarak atom. Her şey atomlar ve atomların hareketliliğinden ibarettir. Demokritos bu fikirlerinin felsefi çerçevesini, sonradan giderek sistematikleşerek deneycilik olarak adlandırılan akıma uygun bir nitelikte ortaya koymuştur. Bu bakımdan birçok önemli felsefe tarihçisi Demokritos'u aynı zamanda deneycilik akımının öncü isimlerinden saymaktadır.

Epikuros

Demokritos gibi deneyci filozofların öncülerinden sayılan Epikuros (ya da Epikur), soyut felsefi söylemlerden uzak durmuş, mutluluk problemini ele alarak farklı bir ahlak felsefesi geliştirmeye yönelmiştir. Epikuros'a göre Mutluluk, insanın doğayı ve evreni tanımasıyla mümkündür. Hareketlerin yasalarını tespit edebilmek içinse bilgiye gerek olduğunu söyler. Bilgi ise duyu verilerinden gelir; yani duyu verilerinin birçok kez tekrarlaması sonucunda elde edilen genel tasavvurlar, Epikuros'a göre, bilgilerdir. Bu tasavvurlar ya da bilgiler nesnelerin kendileri değil onlardan gelen yansımalardır. Epikuros, duyu organlarının yanıltıcı olabileceğini ya da yansımaları farklı şekillerde algılayabileceğini de öne sürer. Böylece akılla da bir yer verilmiş olur bilgi sürecinde. Epikur için duyu organları ve akıl, bilginin ortaya konulduğu araçlardır bir anlamda. Duyu organlarınca edinilen duyum ve izlenimler akıl vasıtasıyla tasavvurlara dönüştürülürler ve böylece bilgi ortaya çıkar. Ayrıca Epikuros, haz ve acı duygulanımlarının da bilgiyi etkilediğini, bilginin doğruluk değerinin kişilerin haz ve acı duyumlarına bağlı olarak değişiklikler gösterdiğini öne sürer.

17-18. yüzyılda deneycilik

İlk Çağ felsefesinde deneycilik, izlenimcilik ve duyumculuk akımlarının öncüsü sayılabilecek yaklaşımlar ortaya konulmakla birlikte, asıl olarak deneyciliğin sistematik bir felsefe olarak ortaya konulması Yeni Çağ olarak adlandırılan dönem ile birlikte meydana gelmiştir. Bu evrede deneycilik ilk çağ felsefesindeki duyumculuktan belirli ölçülerde ayrılarak sistematik bir yönelime girer. İngiliz deneyciliği olarak bilinen ünlü empirizm akımı yalnızca empirizmin en önemli akımı olmakla kalmaz, felsefe tarihi içinde de belirleyici bir öneme sahiptir, özellikle bilgi sorunsalı açısından kendi açmazlarıyla birlikte derinlikli çalışmalar ortaya koymuşlardır. Locke, Berkeley, Hume, Hobbes ve Bacon İngiliz deneyciliğinin tartışmasız isimleridir ve kendilerinden sonraki felsefenin yönünü etkilemişlerdir.

İngiliz deneyciliği

John Locke

Empirizmi sistematikleştiren filozof John Locke

John Locke İngiliz felsefesinin ve deneycilik felsefe akımının yeni çağda yeniden doğmasını ve gelişmesini sağlayan filozoftur. Deneyciliğin kendi başına ve sistematik bir felsefe olarak ortaya çıkmasında Locke öncü isimdir. Locke'un etkisi özellikle 18. yüzyıl boyunca belirgindir. Hem insan düşüncesinin özgürlüğünü savunması hem de insan bilgisi ve eylemliliğini deneye dayandırması bakımından Locke, aydınlanmacı felsefeyi de önemli ölçüde etkilemiş düşünürlerden biridir. Bilgi düzeyinde Locke'a göre, doğuştan gelen ya da deneyimden önce var olan herhangi bir bilgi ya da önsel ilke (apriori) söz konusu değildir. Aksine bütün bilgiler, düşünce ve kavramlar deneyden ileri gelmektedir, çünkü zihinde herhangi bir duyumla bağlantılı olmayan hiçbir düşünce mevcut değildir. Daha önceden mevcut olduğu varsayılan kavram ve ilkeler ise, başka insanların kendi deneylerinden çıkarıp doğru ve geçerli saymış olmalarından ileri gelmektedir. John Locke İnsan Anlığı Üzerine Deneme adlı kitabında felsefesini açıklar. Genel anlamda insan unsurunu konu edinmekle birlikte, özel olarak bilgi sorunsalı üzerinde durmaktadır burada. İnsan zihninin dünyaya geldiğinde bir tabula rasa olduğunu teorik bir önerme olarak ileri sürer Locke. Böylece bilgi ve bilginin dayandırıldığı bütün kavramların deneyle kazanıldığı tezi öne sürülür. Zihnimiz, deney ve gözlemlerin sonucu ortaya çıkan izlenimlerle zaman içinde dolar. Locke deney alanını iki bölüme ayırır; dış algılar (sensation) ve iç algılar (reflexion). Bütün bilgi ve düşünceler bu ikili deneyden gelmektedirler.

David Hume

Empirizmin doruk noktası sayılan David Hume

David Hume, emprizmin sistematikleştirilmesinde ve kuramsal gücünü felsefi bir akım olarak doruk noktasına taşınmasında daha da belirgin bir isim olarak ortaya çıkar. 17. yüzyılın doğa bilimi anlayışında geçerli olan nedensellik ilkesini Hume felsefî bir konumda yeniden değerlendirir; "her sonucun bir nedeni olduğu ve her etkinin bir sebebi bulunduğu" fikriyle öne sürülen bu düşünce, David Hume sonradan çağrışımcılık olarak bilinecek olan akımın öncüsü olarak tesciller. Öyle ki aklın ve mantığı ilkeleri ve temel kategorileri bile, sonuçta izlenimlere dayanır. Hume nedensellik ilkesinin böyle olduğu belirtir. Bu bakımdan empirizm Hume'da doruk noktasına ulaşmıştır. İnsan Doğası Üzerine Bir Deneme kitabında Hume, tıpkı önceki Locke gibi, insan kavramlarının ve fikirlerinin kaynağının ne olduğu sorusuyla ilgilenir. Her iki filozof da empirist olmasına rağmen Hume, bazı noktalarda Locke'dan ayrılır. İç ve dış algı ayrımını reddeden Hume, bu iki alanı birleştirmeye yönelir, insanın bilgi alanının bu şekilde bölümlenemeyeceğini ileri sürer. Hume'un ortaya koyduğu ayrımlar daha başkadır; izlenimleri ve kavramları ayırır. İzlenimler duyu organlarının algıladıklarından ileri gelir; kavramlar ya da düşünceler ise artık canlılığını yitirmiş olan izlenimlerin tasavvurlarından meydana gelir. Zihnin temel görevi, duyularla elde edilen verilerin üzerinde işlem yapmak, izlenimleri bilgiye dönüştürmektir. Bütün fikirlerin temeli bu izlenimlere dayanır çünkü. En soyut idealardan bir olan Tanrı ideası bile, insanların deneyimlerindeki izlenimlerinden meydana gelmiştir.

John Locke rasyonalistlere karşı bir fikir ortaya koymuştur. Ona göre duyumlarla algılanamayan bir şey bilinemez.

Thomas Hobbes

Hobbes

Belirli anlamda materyalizmin de Yeni Çağ felsefesi içinde temsilcisi sayılan Hobbes, fiziksel gerçekliği her şeyden üstün tutmuş, her şeyin fizik maddenin hareketinden ileri geldiğini öne sürmüştür. Hobbes asıl olarak ününü siyaset felsefesindeki düşüncelerine borçludur. Bununla birlikte Hobbes'i söz konusu dönem içindeki deneycilik akımı içinde değerlendirmek yerinde olur. Hobbes da deneyci felsefenin kuramsal ve yöntemsel ögelerini sahiplenir. Bilginin kaynağı olarak fiziksel gerçekliğin deneyimini, yani duyu algılarının rolünü öncelikli olarak alır. Hobbes da diğerleri gibi tüm bilginin temelinde duyuların, yani duyu deneyinin olduğunu öne sürer. Bununla birlikte Hobbes empirik filozoflarda görülmeyecek şekilde matematikle, özellikle geometri ile ilgilenmiştir.

George Berkeley

"İnsan Bilgisinin Prensipleri" George Berkeley

Berkeley, empirist felsefe akımının önemli isimlerinden olup geliştirdiği felsefi yaklaşımla materyalist yönelimli empirisitlerden farklı olarak tamamen idealist yönelimli bir yaklaşım geliştirdi. Öyle ki, Berkeley sonuç olarak maddi varlığın gerçekte var olmadığı sonucunu öne sürdü. John Locke'u, maddenin kendi başına var olduğunu düşündüğü, bu anlamdada eski soyut felsefelere inandığı gerekçesiyle eleştirdi. Berkeley bu anlamda idealizmin en ünlü temsilcilerinden sayılır; ancak aynı zamanda empirist felsefe içinde de yer almaktadır. İnsan Bilgisinin İlkeleri Üzerine İnceleme adlı kitabında temel felsefi kavramlarını geliştirir. Berkeley'e göre, nesnelerin özü, algılanmış olmalarından ibarettir. Buna göre nesneler düşünceden başka bir şey değildirler. Algılar saf düşüncelerdir ve kendisiyle ilgili edindiğimiz düşünceler dışında madde diye bir şey yoktur. Her şeyin dayanak noktası duyumsal kesinliktir, bilginin değeri duyumsal kesinliğe dayanmasıyla anlam bulur.

Francis Bacon

Bilimsel düşüncenin Yeni Çağdaki öncüsü sayılan Francis Bacon, aynı zamanda belirli bir şekilde deneyci felsefeninde öncü isimleri arasında yer alır. Locke ile sistematikleşip Hume ile doruğuna ulaşan Mill ve Bertrand Russell ile devam eden İngiliz empirizminin bir anlamda kurucu Bacon'dır. Bacon'ın bilimsel yöntem olarak öne sürdüğü tümevarımsal yöntemi, gözlem ve olguların toplanması, bunlar üzerinden sonuçlara gidilmesi yaklaşımını içerdiğinden, empirik felsefenin temel yöntemsel yaklaşımına denk düşer. Bacon'a göre bilim nedenlerin keşfedilmesi uğraşıdır. Nesnelerin biçimsel nedensellikleri onların fiziksel niteliklerinden ileri gelir ve tümevarımsal yöntem bu nedenselliklerin ortaya konulup bilgiye ulaşılmasının yöntemidir.

John Stuart Mill

J.S. Mill

John Stuart Mill asıl olarak yararcılık olarak adlandırılan bir düşünür olarak ün yapmış olan İngiliz filozofudur. Mantıkta tümevarımsal yaklaşım geliştirilmesine önemli katkılar sağlamıştır. Deneyci filozofların çizgisinde devam ederek, özellikle Berkeley'le bağlantılı önermeler geliştirmiştir. Mill, Berkeley'den dış dünyanın/maddenin gerçekliği konusunda ayrılır, ona göre duyumların dayanak noktası, maddi gerçekliktir.

Condillac

Fransız filozof Condillac, empirik felsefenin özellikle Sensualizm (duyumculuk) yönünde geliştirilmesini sağlamış ve bu yönde temellendirmiştir. Bilgi teorisi konusunda kapsamlı yapıtlar üretmiş olan Condillac, aydınlanma çağında özellikle İdeolog olarak adlandırılan düşünürleri etkilemiş ve günümüze kadar gelen birçok tartışmanın teorik temellerini atmıştır. Condillac için felsefe kısaca duyumların bilgisi üzerine düşünmek olarak tanımlanır ki, bu aynı zamanda her tür bilginin temelinde duyumlar olduğu tezinin öne sürülmesidir.

Çağrışımcı deneycilik

Kurucuları David Hardey ve Joseph Priestley olan deneyci akım.

Duyumculuk, Pozitivizm, Pragmatizm ve Deneycilik ilişkileri/ayrımları

Empirist felsefe, ince nüanslar ve kavram ayrımları üzerinden ya da öncelikli ilkelerin neler olduğu ve yöntemsel yaklaşım noktasındaki ayrımlardan hareketle farklı kollara ayrılır ve kuramsal konumlanışları itibarıyla birbirlerinden farklılaşırlar. Belirli bir noktada bu farklılıklar farklı felsefe eğilimleri olarak belirlemelerini getirir. Bunun yanında, hepsinin öncelikli ilkesel kavramı farklı olmakla ve farklı bir felsefi konuma yönelmeleri söz konusu olmakla birlikte, rasyonalist geleneğe karşıt olarak, deneye, gözleme, pratik olana, yaşama öncelik verdiğini iddia eden bir epistemolojik temele dayanırlar. Duyumculuk duyu verilerinin bilginin temeli olduğunu, pozitivizm gözlem ve deneyin doğrulanabilirliğin tek kaynağı olduğunu, pragmatizm somut yaşamın ve pratiğin her şeyin ölçüsü olduğunu öne sürdüğünde deneycilik felsefesinin epistemolojik konumundan kalkış yapmaktadırlar.

Mantıksal empirizm ya da mantıkçı olguculuk olarak bilinen bir felsefi konuma sahip olan Viyana Çevresi, belirli şekillerde deneycilik felsefesinin teorik öncüllerini sürdürür. Özellikle pozitivist anlamda deneyciliği değerlendirmişlerdir. Mantıksal empiristlerde "anlan" kavramı önemli bir yer tutar. Anlamlı önermeler doğrulanabilir, yani gözlem ve deney ile açık seçik bulgulanabilir olan cümlelerdir bulgular Doğrulanabilirlik ilkesini öne sürmüşler ve bunun temeline de deney ve gözlemi koymuşlardır. Bu gruba göre gözlemle doğrulanamayan her şey metafiziktir ve metafizik olan her şey de anlamsızdır.

Viyana çevresi düşünürleri

Viyana Üniversitesi'nden Moritz Schlick etrafında toplanmış düşünürlere ilave olarak, Berlin Üniversitesi'nden Alman düşünürler de bu akımın etrafında toplanmışlardır.

Bertrand Russell

Bertrand Russell, matematiksel mantık alanındaki çalışmalarını felsefe alanına genişleterek bir mantıksal atomculuk öğretisini geliştirmiştir. İngiliz filozofu olarak Russell epistemolojik olarak empirizmi benimser ve deneysel bilgimizin temel olduğunu, bunların betimsel ve tanışıklık yoluyla elde edilmelerine bağlı olarak iki türe ayrıldığını öne sürer. Russell, analitik felsefeyle ve mantıksal empiristlerle ya da mantıksal olgucularla bazı bakımlardan benzer teorik konumlara sahiptir.

Empirizm eleştirileri

Duyuları ve duyumları bilgi problemi açısından yeniden önemli kılmasıyla etkili olan deneycilik felsefesi, duyum ve deneye aşırı ve buna bağlı olarak da yanlış bir yer vermekle eleştirilir. Özellikle aklı tamamen geri plana itmesi ve hatta tamamen önemsiz kılması, deneyciliğe yönelik yoğun eleştirilerin ortaya çıkmasına yol açar. Zihnin boş bir levha olduğu önermesi, sonradan daha çok yanlışlanabilir bir önerme olarak belirmiştir; zihnin, duyumların etkisiyle hareket eden bir makine/araç olmadığı ya da nesnelliği yansıtmaktan ibaret edilgen bir konum olmadığı psikanaliz, antropoloji gibi bilim alanlarından gelen katkılarla da eleştirilebilir olmuştur. Dil-zihin-gerçeklik ilişkisinde empirik önermelerin geçerli olmadığı, bağımsız bir deney ve gözlem alanı bulunmadığı, her tür gözlem ve deneyin, izlenimlerin belirli bakış açılarına göre üretildiği ileri sürülmüştür. Empirizm eleştirilerinin doruk noktası W. V. Quine'in Deneyciliğin İki Dogması adlı kitabıdır. Quine, burada deneyciliğin temel önkabullerine yönelik eleştirilerini yöneltir. Bir yandan, analitik önermeler ile sentetik önermeler arasında yapılan katı ayrım eleştirilir ve apiriori bilgilerin olduğu öne sürülür. İkinci olaraksa, deneyciliğin öne sürdüğü deneyimin koşullarına yönelik bilginin nereden geldiğine ilişkin eleştiri dile getirilir. Ayrıca gözlem sonuçlarının sentezlenmesini sağlayan tümevarım ilkesinin deneyimle nasıl temellendirileceği sorusu da deneyci felsefecilere yöneltilir.

Ayrıca bakınız

Kaynakça

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Epistemoloji</span> bilginin doğası, kapsamı ve kaynağı ile ilgilenen felsefe dalı

Epistemoloji ya da bilgi felsefesi, bilgiyle ilgilenen bir felsefe dalıdır. Epistemologlar, bilginin doğası, kaynağı ve kapsamı, epistemolojik gerekçelendirme, inancın rasyonelliğini ve diğer çeşitli konuları incelemektedir. Epistemoloji, felsefenin etik, mantık ve metafizikle birlikte dört ana dalından biri olarak kabul edilir.

<span class="mw-page-title-main">Akılcılık</span> Ussun temel bilgi kaynağı olması gerektiğini savunan felsefi görüş

Akılcılık; usçuluk veya rasyonalizm olarak da adlandırılan, bilginin doğruluğunun duyum ve deneyimde değil, düşüncede ve zihinde temellendirilebileceğini öne süren felsefi görüş.

<span class="mw-page-title-main">Bilimsel yöntem</span> Bilimsel Bilginin Basamakları

Doğa bilimlerinde, bilimsel yöntem yeni bir bilgi edinmek için kullanılan deneyci yaklaşıma sahip bir yöntemdir. Bilim insanları bu yöntemle, zaman içinde bilgilerin üst üste binmesiyle evrendeki olayların doğru ve güvenilir bir şekilde betimlemesini amaçlar. Yöntem, 17. yüzyıldan itibaren bilimin gelişmesini şekillendirmiştir.

Maddecilik, özdekçilik veya materyalizm, her şeyin maddeden oluştuğunu ve bilinç de dahil olmak üzere bütün görüngülerin maddi etkileşimler sonucu oluştuğunu öne süren, a priori olan hiçbir metafiziksel kavramı kabul etmeyen felsefe kuramıdır. Bir diğer deyişle madde, var olan tek tözdür. Maddecilik "fiziksel maddenin tek veya esas gerçeklik olduğu" yönündeki kuramdır.

<span class="mw-page-title-main">Thomas Hobbes</span> İngiliz filozof (1588-1679)

Thomas Hobbes, felsefede materyalizmi, etikte haz ahlakını, siyasette monarşiyi benimseyen bir İngiliz filozoftur. En tanınmış eseri olan 1651 tarihli Leviathan, Batı siyaset felsefesinin izleyeceği yolu çizmiş ve baş ucu eseri olmuştur. Leviathan, Tevrat'ta geçen bir canavarın adıdır ve Hobbes'ta her şeye egemen olan devletin simgesidir. Bir siyaset felsefecisi olarak tanınsa da, tarih, geometri, etik ve genel felsefe gibi pek çok alanla ilgilenmiştir.

<span class="mw-page-title-main">John Locke</span> İngiliz filozof ve fizikçi (1632–1704)

John Locke, Aydınlanma Çağı düşünürlerinin en etkililerinden biri olarak kabul edilen ve genellikle “liberalizmin babası” olarak bilinen bir İngiliz filozof ve doktordu. Francis Bacon geleneğini takip eden İngiliz deneycilerinden ilklerinden biri olarak kabul edilen Locke, toplumsal sözleşme teorisi için de aynı derecede önemlidir. Çalışmaları epistemoloji ve siyaset felsefesinin gelişimini büyük ölçüde etkiledi. Yazıları Voltaire ve Jean-Jacques Rousseau'nun yanı sıra birçok İskoç Aydınlanma düşünürünü ve Amerikan Devrimcilerini etkiledi. Klasik cumhuriyetçiliğe ve liberal teoriye katkıları, Amerikan Bağımsızlık Bildirisi'nde yer almaktadır. Uluslararası alanda Locke'un siyasi-hukuki ilkeleri, sınırlı temsili hükûmet teorisi ve uygulaması ile hukukun üstünlüğü altında temel hak ve özgürlüklerin korunması üzerinde derin bir etkiye sahip olmaya devam etmektedir.

<span class="mw-page-title-main">Étienne Bonnot de Condillac</span> Fransız akademisyen (1714 – 1780)

Étienne Bonnot de Condillac (1715-1780), Fransız düşünür.

<span class="mw-page-title-main">İdealizm</span> felsefi görüş

İdealizm, gerçekliğin özünü yalnızca fenomen olarak kabul ettiği cisimler dünyasında değil, maddesel olma­yan varlıkta arayan, nesnel gerçekliği; idea, us, tin olarak belirleyen ve maddeyi düşüncenin (tinin) bir görünüş biçimi olarak inceleyen görüş. Materyalizmin ve natüralizmin karşıtı.

<span class="mw-page-title-main">Aydınlanma Çağı</span> aydınlanma felsefesinin oluştuğu çağ

Aydınlanma Çağı olarak adlandırılan tarihsel dönem, aydınlanma felsefesinin 18. yüzyılda doğup benimsenmeye başladığı dönemdir. Batı toplumunda 17. ve 18. yüzyıllarda gelişen, akılcı düşünceyi eski, geleneksel, değişmez kabul edilen varsayımlardan, önyargılardan ve ideolojilerden özgürleştirmeyi ve yeni bilgiye yönelik kabulü geliştirmeyi amaçlayan düşünsel gelişimi kapsayan dönemi tanımlar. Aynı zamanda Arapça eserlerin Latinceye çevirilmesi, Aydınlanma Çağı'na zemin hazırlamıştır.

<span class="mw-page-title-main">Batı felsefesi</span>

Batı felsefesi, Antik Yunan'dan başlayıp günümüze kadar gelen Batılı felsefe tarihi anlayışı. Özellikle Avrupa'nın ve batı olarak adlandırılan dünyanın 19. yüzyıl'da felsefe tarihini yazarken kategorize ettikleri düşünce geleneği Batı felsefesi olarak adlandrılır. Platon'dan başlayıp modern zamanlara uzanan belirli bir felsefe yapma tarzı batı felsefesinin ayırıcı özelliği, daha ayrıcalıklı özelliği olarak anlaşılır. Bu eğilim genel bir yaklaşımla "Doğu'da felsefe yoktur" savını ileri sürer. Antik Mısır, Mezopotamya, İran, Çin ve Hint kültürleri tarih olarak çok daha eski olmalarına ve buralarda yaşayan insanların belirli düşünce geleneklerine sahip olmalarına rağmen, Batı felsefesi Antik Yunan dönemiyle birlikte başlatılır ve bunlar dışta bırakılır. Doğu felsefesi, Hint ve Çin felsefeleri dahil olmak üzere çok önceleri başlamıştır, bu gelenekler etkileşimlerle sürekli varlıklarını devam ettirmişlerdir, ancak Batı felsefesi bu gelenekleri felsefe-dışı sayma yönelimindedir. Felsefe tarihi kitapları, genel bir eğilim olarak, MÖ 500'lerden başlayarak bugüne kadar, batı olarak addedilen bölgelerde ve batılı düşürlerce ortaya konulan felsefe yapma geleneği Batı felsefesi olarak görülür.

Alman felsefesi, 18. yüzyıl sonu ve 19. yüzyıl başlarından itibaren belirgin bir ağırlık kazanan, bir bakıma felsefenin yurdu hâline gelen Alman felsefe geleneğini ya da başka bir açıdan farklı felsefi eğilimlere sahip olan Alman felsefecilerinin bütünlüğünü ifade etmektedir.

Vehbi Hacıkadiroğlu, 1919'da Alanya'da doğdu. Çok sayıda felsefe metni üretmiş ve bunlarla özellikle bilgi konusu başta olmak üzere birçok felsefi/kavramsal soruna dair kendine özgü felsefi açılımlar geliştirmiş bir felsefecidir. Yayımlanmış pek çok makale ve çevirileri de vardır. Vehbi Hacıkadiroğlu meslekten felsefeci değildir ve felsefeye geç bir yaşta başlamıştır, ancak bununla birlikte filozof ismini hak edecek şekilde felsefeyle ilgili olmuş ve felsefi metin üretmek anlamında en yetkin ve zengin isimlerin başında yer almıştır. Tamamen kişisel bir gayretle 1987 yılından itibaren çıkarmaya başladığı Felsefe Tartışmaları adlı felsefe dergisi ile Türkiye'de felsefenin kendisine alan bulmasına katkı sağlamış, uzun yıllar bu dergi aracılığıyla felsefecilerin buluşmasını, tartışmasını, düşünce alışverişini mümkün kılmıştır. Bu katkıları dolayısıyla Türkiye Felsefe Kurumu tarafından 1988 yılında ve Muğla Üniversitesi tarafından 2000 yılında onur plaketi verilmiştir. Doğan Özlem, Hayrettin Ökçesiz, Ahmet İnam, Kaan H. Ökten, Cemal Yıldırım ve Şükrü Argın gibi isimler tarafından derlenen "Vehbi Hacıkadiroğlu Armağanı:Felsefe Tartışmaları" adlı kitap onun düşünürlüğünü irdelemekte ve anmaktadır. 22 ocak 2007 tarihinde aramızda ayrıldı.

<span class="mw-page-title-main">Mantıksal pozitivizm</span>

Mantıksal pozitivizm, Viyana Çevresi olarak adlandırılan filozofların felsefi düşünüş sistemlerini adlandırır. Başlıca temsilcileri Moritz Schlick, Rudolph Carnap ve Otto Neurath olan bu çevre, yeni pozitivistler ya da mantıkçı empiristler olarak da adlandırılır. Bu çevrenin oluşumunda önemli etkisi olan isim Ernst Mach'tır ki Mach'ın Viyana'da belirli dönemlerde mantık, fizik ve felsefe profesörlüğü yaptığı bilinmektedir. Mantıksal pozitivizmin çok farklı konumlardaki ve disiplinlerdeki filozofları bir araya getirir. Söz konusu akımın içinde sayılan ya da sayılmış olan belli başlı filozoflar şöyledir: Ernest Nagel, Hans Hahn, Kurt Gödel, Felix Kaufmann, Philipp Frank, Bertrand Russell, Whitehead, A. J. Ayer, Wittgenstein.

<span class="mw-page-title-main">17. yüzyıl felsefesi</span>

17. yüzyıl felsefesi, Rönesans'ın etkisiyle ortaya çıkan gelişmelere dayanarak, Yeni Çağ düşüncesinin temellerini atmak üzere ortaya çıkan felsefe eğilimidir. Rönesansın ortaya koyduğu düşünsel gelişmeleri ve belirsiz kavram içeriklerini kullanan 17. yüzyıl düşünürleri, felsefi formüllerini tam bir sağlamlık ve kesinlik içinde ortaya koyma arayışı içinde olmuşlar ve ortaya koydukları çalışmalarla sistematik felsefeyi yeni bir derinlikle temellendirmişlerdir. Aydınlanma çağı düşüncesinin ilkeleri ve temel kavramları büyük ölçüde 17. yüzyıl felsefesinde hazırlanmıştır.

<span class="mw-page-title-main">Skolastik felsefe</span>

Skolastik felsefe/düşünce, Latince kökenli schola (okul) kelimesinden türetilen scholasticus teriminden gelmektedir ve kelime anlamı olarak okul felsefesi demektir. Bu anlam önemlidir, zira skolastik felsefe, Orta Çağ düşüncesinde doğrunun zaten mevcut olduğu düşüncesine ve felsefenin okullarda okutularak öğretilmesine dayanan bir yaklaşım sergiler. Bu felsefenin temeli teolojidir, ona dayanır ve onu desteklemeye çalışır.

Adcılık veya nominalizm; kavramların, sözcüklerin, tanımların, tasarımların, hatta konuşulan dillerin yani tümellerin gerçek ya da nesnel hiçbir varlığının veya anlamının bulunmadığını öne süren felsefe anlayışı.

<span class="mw-page-title-main">Britanya felsefesi</span> Britanyalıların felsefi geleneği

Britanya felsefesi, Britanyalıların felsefi geleneğine atıfta bulunur. "Britanya felsefesinin yerel özellikleri şunlardır: sağduyu, karmaşıklıktan hoşlanmama, soyut yerine somut olanı güçlü bir tercih ve arada bir şiir incisinin gömülü olduğu belli bir garip yöntem dürüstlüğü".

Bağdaşımcılık kuramı ya da bağlaşımcılık teorisi bir zihinsel hal ile kendisinden hemen sonra gelen hâl arasında bağ kurulduğu ve zihinsel süreçlerin bu sekilde kurulan bağlarla işlediği fikrine dayanmaktadır. Bütün zihinsel süreçler bağımsız psikolojik unsurlar (idealar) ve bu unsurların kombinasyonundan oluşmaktadır. Bu psikolojik unsurlar duyuların deneyimle edindiği duyumsamalardan, bir başka ifadeyle, basit idealardan, yani en temel hislerden oluşmaktadır. Bu temel hisler arasında zamanla kurulan bağdaşımlarla zaman içerisinde daha karmaşık zihinsel haller gelişir. Ve insanin butun bilgileri, bu bağdaştırma süreçleri yoluyla, yani duyusal deneyimler sonucunda edinilmektedir. Bağdaşımcılığın felsefedeki deneyimciliğin (empiricism) ve duyumsamacılığın (sensationism) bir sonucu olarak doğduğuna inanılmaktadır. Bağdaşımcılık fikri özellikle insan bilgisinin kökenlerini ve doğasını açıklamada kullanılan geniş kapsamlı felsefi bir temel olarak görüldüğü gibi psikolojide özellikle öğrenme kavramının açıklayan geleneksel kuramların temeli olarak da kullanılmaktadır. Ayrıca, bilimsel yöntemin temeli olarak da görülmektedir.

Olgu-değer ayrımı, epistemolojik bir ayrımdır:

  1. Olgusal önermeler veya olgu önermeleri gerekçeye ve fiziksel gözleme dayanır. Empirik yöntemle incelenirler.
  2. Ahlaki önermeler veya değer önermeleri etik ve estetiğin alanına girer. Aksioloji alanında incelenirler.

Erken modern felsefe, Batı düşüncesinin gelişen bir hareketiydi. Madde ve zihin gibi konuları teoriler ve söylemlerle inceleyen felsefe tarihinde, modern felsefe olarak anılan dönemin başlangıcıyla örtüşen bir dönemdir. Ortaçağ felsefe döneminin ardından gelmiştir. Erken modern felsefenin genellikle 16. ve 18. yüzyıllar arasında meydana geldiği düşünülse de bazı filozoflar ve tarihçiler bu dönemi biraz daha erkene çekmektedirler. Bu dönemde, felsefenin günümüzdeki anlayışına katkı sağlayan Descartes, Locke, Hume ve Kant gibi etkili filozoflar yer almaktadır.