İçeriğe atla

Dehidratasyon

Dehidratasyon
Hemşireler hastayı kolera yüzünden meydana gelen dehidratasyon ve hipovolemi kombinasyonunu azaltmak için oral rehidratasyon çözeltisi içmeye teşvik ediyorlar. Kolera, hem fazla miktarda serbest suyun (dehidrasyon) hem de sodyumun (dolayısıyla ECF hacim tükenmesine - hipovolemi) kaybına neden olur.
UzmanlıkEndokrinoloji, Yoğun bakım Bunu Vikiveri'de düzenleyin

Dehidratasyon ya da dehidrasyon, fizyolojide, beraberinde metabolik süreçlerin bozulmasına neden olan toplam bir vücut suyu noksanlığı durumudur.[1] Serbest su kaybının, genellikle egzersiz, hastalık veya yüksek çevre sıcaklığı nedeniyle serbest su alımını aştığında ortaya çıkar. Hafif dehidratasyon ayrıca dalma diürezinden de kaynaklanabilir ve bu da dalgıçlarda dekompresyon hastalığı riskini artırabilir.

Çoğu insan, herhangi bir zorluk veya olumsuz bir sağlık sorunu olmadan, toplam vücut suyundaki yüzde üç ila dört azalmayı tolere edebilir. Yüzde beş ila sekiz oranında bir azalma yorgunluk ve baş dönmesine neden olabilir. Toplam vücut suyunun yüzde onundan fazlasının kaybı, şiddetli susama hissi ile birlikte fiziksel ve zihinsel bozulmaya neden olabilir. Ölüm, vücut suyunun yüzde on beş ila yirmi beşi'nin kaybedilmesiyle meydana gelir.[2] Hafif dehidratasyon susuzluk ve genel rahatsızlık ile karakterizedir ve genellikle oral rehidratasyonla (suyu yerine koyma) giderilir.

Dehidratasyon, hipernatremiye (kandaki sodyum seviyesinin artmasına) neden olabilir ve hipovolemi durumunda (kan hacmi kaybı, özellikle plazma kaybı) çok belirgindir.

Belirtiler ve semptomlar

Ciddi dehidrasyon teşhisini destekleyen boynun kan damarlarının bir ultrasonu[3]

Susuzluk belirtileri arasında baş ağrısı, genel rahatsızlık, iştahsızlık, idrar hacminde azalma (eğer poliüri (sık idrara çıkma isteği) dehidratasyonun nedeni değilse), konfüzyon, açıklanamayan yorgunluk, mor renkli tırnaklar ve nöbetler gibi susuzluk ve nörolojik değişiklikler bulunur. Susuzluk belirtileri toplam vücut su kaybının artmasıyla birlikte giderek şiddetlenir. Hafif dehidratasyon olarak kabul edilen % 1-2'lik bir vücut su kaybının bilişsel performansı azalttığı gösterilmiştir.[4] 50 yaşın üzerindeki kişilerde, vücudun susuzluk hissi azalır ve yaşın artması ile birlikte azalmaya devam eder. Birçok yaşlı vatandaş susuzluk belirtileri geçiriyordur. Dehidratasyon, yaşlılarda özellikle sıcak hava gibi fark edilmesi zor olan ancak serbest su kayıplarını arttıran koşullar sırasında morbiditeye katkıda bulunur. Bu konuyla ilgili bir Cochrane incelemesi, su kaybı dehidratasyonunu "serum ozmolaritesinin 295 mOsm/kg veya daha fazlası olan insanlar" olarak tanımlamış ve yaşlılarda görülen ana semptomları yorgunluk olarak ifade ettiklerini ve bu durmunun sebebinin biyoelektrik empedans analizi sonuçlarına göre öğünler arasında alınmayan içecekler olduğunu göstermiştir.[5]

Sebepleri

Dehidrasyon için risk faktörleri arasında burada sayılanlarla sınırlı olmamak üzere: sıcak ve nemli havalarda yaşamak ve çalışmak, yüksek irtifalarda yaşamak, atletlik dayanıklılığa sahip olmak, yaşlı yetişkinler, bebekler, çocuklar ve kronik hastalıklarla yaşayan insanlar yer almaktadır.[6]

Yaşlılarda aşırı serbest su kaybı durumu (özellikle hiperglisemi ile ilgili), yaşlıların susama hissine verdikleri ve/veya serbest suya erişme konusundaki yetersizlikleri, bu hastalardaki dehidrasyonun ana nedenleri gibi görünmektedir.[7] Aşırı serbest su veya hipotonik su, vücudu iki şekilde terkedebilir - ozmotik diürez, terleme, kusma ve ishal gibi "fark edilebilir" kayıplar yoluyla ve esas olarak cilt ve solunum yolu yoluyla meydana gelen "fark edilemeyen" su kayıpları. İnsanlarda dehidratasyona vücuttaki su homeostazını bozan çok çeşitli hastalıklar ve durumlar neden olabilir . Bunlar öncelikle, bozulmuş susama/su erişimi veya sodyum fazlalığı yoluyla ortaya çıkar.[8]

Teşhis

Tanımlama

Solunum, idrara çıkma ve terleme dahil olmak üzere normal fizyolojik süreçler veya ishal ve kusma gibi diğer nedenlerden dolayı kaybedilen serbest suyun yerine konması için su alımının yeterli gelmemesi durumunda meydana gelir. Dehidratasyon, şiddetli olduğunda nöbetlere veya solunum durmasına yol açtığı için hayatı tehdit edebilir ve rehidrasyon aşırı hızlı gelişirse ozmotik beyin ödemi riskini de taşır.[9]

Dehidratasyon terimi bazen, spesifik olarak kan plazmasının hacmindeki bir azalmaya işaret eden farklı bir durum olan hipovolemiyi tanımlamak için olarak yanlış olarak kullanılmıştır.[1] Bu iki durum insanlarda bağımsız mekanizmalar ile düzenlenirler,[1] ve iki durumun ayrımının yapılması tedavi rehberliğinde önemlidir.[10]

Önlenmesi

Günlük rutin faaliyetler için "susama hissi" normalde kişinin uygun hidratasyonunu sürdürmesi için yeterli bir rehberdir.[11] Minimum su alım miktarı ağırlık, çevresel faktörler, diyet ve genetiğe bağlı olarak bireysel olarak değişmektedir.[12] Egzersiz yapmak, sıcak ortamlara maruz kalmak veya susama yanıtının azalması durumlarında ilave su alınması gerekebilir. Müsabakaya katılan sporcularda "susayınca" su içmek kilo kaybına rağmen performans ve güvenliği optimize eder ve 2010 yılı itibarıyla, egzersiz sırasında "susamadan" su içmenin ve egzersiz sırasında kilo almanın ya da kiloyu korumanın bir faydası olduğunu gösteren herhangi bir bilimsel çalışma yoktur.[13]

Sıcak veya nemli havalarda veya yoğun efor sırasında, su kaybı belirgin şekilde artabilir çünkü insanlar aktif olarak ter salgılamak için büyük değişkenlikler gösteren bir kapasiteye sahiptirler. Erkeklerde tüm vücuttan atılan ter miktarı, rekabetçi spor sırasında 2 L/saat'i geçebilir, bu değer sıcakta yapılan kısa süreli, yüksek yoğunluklu bir egzersiz sırasında gözlenen 3-4 L/saat'e çıkabilir.[14] Terleme yoluyla bu kadar büyük miktarda su kaybedildiğinde, elektrolitler, özellikle de sodyum su ile birlikte kaybolmaktadır.

Sporcuların çoğunda, terdeki sodyum konsantrasyonunun 50 mmol/L'nin altında olduğu kabul edilirse, 4-5 saat boyunca yapılan egzersiz ve terleme sonrası vücudun toplam sodyum depolarının %10'undan daha azı kaybedilir (toplam sodyum deposu 70 kg'lık bir kişi için yaklaşık 2.500 mmol veya 58 gram'dır).[15] Bu kayıpların çoğu insanlar tarafından iyi tolere edildiği görülmektedir. Sodyum replasman (yerine koyma) içeceklerine bir miktar sodyumun ilave edilmesinin bazı teorik faydaları vardır[15] ve bu sıvılar hipotonik olduğu sürece çok az veya hiç risk oluşturmazlar (dehidratasyonun önlenmesinin temel dayanağı sadece serbest su kayıplarının yerine konulması olduğu için).

Aşırı şekerli ya/ya da tuzlu yiyeceklerin tüketimi de dehidratasyona neden olabilir.[16]

Tedavi

ORS poşetinin şişeye konulması

Hafif derecedeki dehidrasyonun tedavisi için en etkili yöntemin su içmek ve sıvı kaybının durdurulması olduğu düşünülmektedir. İçme suyu, yalnızca kan plazmasının hacmini geri kazandırır ve susuzluk hissini azaltır, daha sonra kaybedilen kan elektrolitler yerine konulur.[17] Gıdaların katı olması (su içerikleri az olduğu için), kusma ve ishal kaynaklı sıvı kaybına ilave katkıda bulunabilir.[18] İdrar konsantrasyonu ve sıklığı dehidrasyon düzeldikçe normale döner.[19]

Tatlı su (içme suyu) mevcut olmadığında (örneğin denizde veya çölde), deniz suyu ve etanol tüketilmesi durumu daha da kötüleştirir. İdrar deniz suyundan daha düşük miktarda sodyum içerir ve pek çok kılavuz hayatta kalma mücadelesi verilirken deniz suyu tüketilmemesi gerektiğini tavsiye etmektedir.[20] Bir kişi dehidrate olduğunda ve hastaneye götürüldüğünde, İntravenöz tedavi ayrıca kullanılır.[21][22][23][24]

Bayılma, bilinç kaybı veya diğer ciddi şekilde inhibe edici semptomların mevcut olduğu şiddetli dehidratasyon vakaları için (hastanın ayakta durması veya net düşünmesi mümkün değildir) acil müdahale gereklidir. Dengeli miktarda elektrolit içeren uygun bir ikame sıvısı, elektrolit durumunun sürekli olarak değerlendirilmesiyle oral veya intravenöz olarak verilir; durumun eksiksizce çözüme ulaştırılması, çok aşırı vakalar hariç hepsinde standarttır.[25]

Başvurular

  1. ^ a b c Mange K, Matsuura D, Cizman B, Soto H, Ziyadeh FN, Goldfarb S, Neilson EG (Kasım 1997). "Language guiding therapy: the case of dehydration versus volume depletion". Annals of Internal Medicine. 127 (9). ss. 848-53. doi:10.7326/0003-4819-127-9-199711010-00020. PMID 9382413. 
  2. ^ Ashcroft F, Life Without Water in Life at the Extremes. Berkeley and Los Angeles, 2000, 134-138.
  3. ^ "UOTW #59 - Ultrasound of the Week". Ultrasound of the Week. 23 Eylül 2015. 31 Ekim 2018 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 27 Mayıs 2017. 
  4. ^ Riebl SK, Davy BM (Kasım 2013). "The Hydration Equation: Update on Water Balance and Cognitive Performance". ACSM's Health & Fitness Journal. 17 (6). ss. 21-28. doi:10.1249/FIT.0b013e3182a9570f. PMC 4207053 $2. PMID 25346594. 
  5. ^ Hooper L, Abdelhamid A, Attreed NJ, Campbell WW, Channell AM, Chassagne P, Culp KR, Fletcher SJ, Fortes MB, Fuller N, Gaspar PM, Gilbert DJ, Heathcote AC, Kafri MW, Kajii F, Lindner G, Mack GW, Mentes JC, Merlani P, Needham RA, Olde Rikkert MG, Perren A, Powers J, Ranson SC, Ritz P, Rowat AM, Sjöstrand F, Smith AC, Stookey JJ, Stotts NA, Thomas DR, Vivanti A, Wakefield BJ, Waldréus N, Walsh NP, Ward S, Potter JF, Hunter P (Nisan 2015). "Clinical symptoms, signs and tests for identification of impending and current water-loss dehydration in older people". The Cochrane Database of Systematic Reviews. 4 (4). ss. CD009647. doi:10.1002/14651858.CD009647.pub2. PMID 25924806. 
  6. ^ "Dehydration Risk factors - Mayo Clinic". www.mayoclinic.org. 24 Ekim 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 14 Aralık 2015. 
  7. ^ Borra SI, Beredo R, Kleinfeld M (Mart 1995). "Hypernatremia in the aging: causes, manifestations, and outcome". Journal of the National Medical Association. 87 (3). ss. 220-4. PMC 2607819 $2. PMID 7731073. 
  8. ^ Lindner G, Funk GC (Nisan 2013). "Hypernatremia in critically ill patients". Journal of Critical Care. 28 (2). ss. 216.e11-20. doi:10.1016/j.jcrc.2012.05.001. PMID 22762930. 
  9. ^ eMedicine'de Dehydration
  10. ^ Bhave G, Neilson EG (Ağustos 2011). "Volume depletion versus dehydration: how understanding the difference can guide therapy". American Journal of Kidney Diseases. 58 (2). ss. 302-9. doi:10.1053/j.ajkd.2011.02.395. PMC 4096820 $2. PMID 21705120. 
  11. ^ "Dietary Reference Intakes: Water, Potassium, Sodium, Chloride, and Sulfate : Health and Medicine Division". www.nationalacademies.org (İngilizce). 21 Aralık 2018 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 7 Şubat 2018. 
  12. ^ Godman H (Eylül 2016). "How much water should you drink?". Harvard Health. 8 Şubat 2018 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 7 Şubat 2018. 
  13. ^ Noakes TD (2010). "Is drinking to thirst optimum?". Annals of Nutrition & Metabolism. 57 Suppl 2 (s2). ss. 9-17. doi:10.1159/000322697. PMID 21346332. 31 Ekim 2018 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 25 Aralık 2018. 
  14. ^ Taylor NA, Machado-Moreira CA (Şubat 2013). "Regional variations in transepidermal water loss, eccrine sweat gland density, sweat secretion rates and electrolyte composition in resting and exercising humans". Extreme Physiology & Medicine. 2 (1). s. 4. doi:10.1186/2046-7648-2-4. PMC 3710196 $2. PMID 23849497. 
  15. ^ a b Coyle EF (Ocak 2004). "Fluid and fuel intake during exercise". Journal of Sports Sciences. 22 (1). ss. 39-55. doi:10.1080/0264041031000140545. PMID 14971432. 
  16. ^ Graw M. "The Effect of Salt & Sugar on Dehydrated Cells". 19 Kasım 2018 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 12 Aralık 2017. 
  17. ^ Murray R, Stofan J (2001). "Ch. 8: Formulating carbohydrate-electrolyte drinks for optimal efficacy". Maughan RJ, Murray R (Ed.). Sports Drinks: Basic Science and Practical Aspects. CRC Press. ss. 197-224. ISBN 978-0-8493-7008-3. 
  18. ^ "Healthwise Handbook," Healthwise, Inc. 1999
  19. ^ Wedro B. "Dehydration". MedicineNet. 31 Ekim 2018 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 10 Haziran 2014. 
  20. ^ "Can Humans drink seawater?". National Ocean Service. National Ocean Service NOAA Department of Commerce. 20 Kasım 2018 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 25 Aralık 2018. 
  21. ^ "SimpleSurvival Find Water". 29 Temmuz 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 25 Aralık 2018. 
  22. ^ "Tracker Trail - Mother Earth News - Issue #72". 11 Mayıs 2013 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 25 Aralık 2018. 
  23. ^ "EQUIPPED TO SURVIVE (tm) - A Survival Primer". 30 Aralık 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 25 Aralık 2018. 
  24. ^ "Five Basic Survival Skills in the Wilderness". 24 Ekim 2013 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 25 Aralık 2018. 
  25. ^ Ellershaw JE, Sutcliffe JM, Saunders CM (Nisan 1995). "Dehydration and the dying patient". Journal of Pain and Symptom Management. 10 (3). ss. 192-7. doi:10.1016/0885-3924(94)00123-3. PMID 7629413. 31 Ekim 2018 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 25 Aralık 2018. 
Sınıflandırma
Dış kaynaklar


İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Düşük tansiyon</span> sistolik kan basıncının 90 mmHgdan az olması

Düşük tansiyon ya da hipotansiyon, düşük kan basıncı demektir; sistolik kan basıncının 90 mmHg'dan az olmasıdır.

<span class="mw-page-title-main">Safra</span> Yağların sindirimine yardımcı olan koyu yeşilimsi kahverengi sıvı

Safra veya öd, karaciğer tarafından üretilen, yemek yenince oniki parmak bağırsağına (duodenum) salgılanan bir sindirim sıvısıdır. Safra bazı canlılarda yemekler arasında safra kesesinde depolanabilir. Safra büyük oranda su, safra tuzları, yağ ve bilirubinden oluşur. İnsanlarda günlük olarak 400 ile 800 mililitre arasında üretilmikte olan safra, içerisindeki pigmentler ile dışkılara kahverengi rengini vermektedir.

<span class="mw-page-title-main">Boşaltım sistemi</span>

İdrar yolu veya böbrek sistemi olarak da bilinen insan idrar sistemi böbrekler, üreterler, mesane ve üretradan oluşur. Üriner sistemin amacı vücuttan atıkları uzaklaştırmak, kan hacmini ve kan basıncını düzenlemek, elektrolit ve metabolit seviyelerini kontrol etmek ve kan pH'ını düzenlemektir. İdrar yolu, idrarın nihai olarak uzaklaştırılması için vücudun drenaj sistemidir.

<span class="mw-page-title-main">İdrar kesesi</span> idrarın depolandığı organ

İdrar kesesi, sidik torbası veya mesane, insan'da ve diğer omurgalılarda, işeme ile idrar dışarı atılmadan önce böbreklerdeki idrarı depolayan organ’dır. İnsanlarda mesane, pelvik taban üzerinde oturan ve genişleyebilen bir organdır. İdrar mesaneye üreter yoluyla girer ve üretra yoluyla çıkar.

<span class="mw-page-title-main">Aldosteron</span> Stereoid yapılı hormon

Aldosteron böbrek üstü bezlerinin kabuk katmanı Zona Glomerulosa'da üretilen, kanda sodyum ve potasyum dengesini düzenleyen bir mineralokortikoiddir.

<span class="mw-page-title-main">İshal</span> gevşek veya sıvı bağırsak hareketleri

İshal veya diyare, bir günde en az üç kez gevşek, sıvı veya sulu bağırsak hareketlerinin olması durumudur. Genellikle birkaç gün sürer ve sıvı kaybı nedeniyle dehidrasyona neden olabilir. Dehidrasyon belirtileri genellikle cildin normal gerginliğini kaybetmesi ve sinirli davranışlarla başlar. Bu durum daha şiddetli hale geldikçe idrara çıkmada azalma, cilt renginde kayıp, hızlı kalp atışı ve yanıt vermede azalmaya kadar ilerleyebilir. Sadece anne sütüyle beslenen bebeklerde gevşek ancak sulu olmayan dışkı normaldir.

<span class="mw-page-title-main">Böbrek taşı</span> böbreklerde biriken sert madensel maddeler

Tıpta nephrolithiasis' veya urolithiasis olarak da bilinen böbrek taşı hastalığı, idrar yolunda katı madde parçası oluşması durumudur.

<span class="mw-page-title-main">İdrar</span>

İdrar, sidik veya çiş, insanda ve diğer pek çok hayvanda böbreklerde kanın filtrelenmesiyle oluşan sıvıdır. Böbreklerden üreter yoluyla idrar kesesine taşınan sıvı daha sonra üretra vasıtasıyla boşaltılır. İdrar oluşumu, vücutta mineral ve diğer maddelerin dengesinin sağlanmasında etkilidir. Vücutta olması gerekenden fazla olan veya vücuda zararlı olan maddeler idrar yolu ile dışarı atılır. İdrar, içinde erimiş ya da süspansiyon durumunda bulunan birçok maddeyi uzaklaştırır.

<span class="mw-page-title-main">Baş ağrısı</span> rahatsızlık

Baş ağrısı, başta ve bazen de boyun veya sırtın üst kısmında gerçekleşen ağrı. Yaygın ağrı şikâyetlerinden biridir ve hemen hemen tüm insanlar değişik nedenlerle baş ağrısından muzdarip olurlar.

<span class="mw-page-title-main">Ateş (tıp)</span> vücut sıcaklığının yükselmesi ile karakterize olan yaygın tıbbi belirti

Ateş veya pireksi insanlarda, organizmanın enfeksiyona karşı savunma mekanizmasının bir belirtisidir ve vücut sıcaklığının hipotalamustaki sıcaklık set noktasının artması nedeniyle normal aralığı aşmasıyla ortaya çıkar. Normal sıcaklık için üzerinde mutabık kalınmış tek bir üst sınır yoktur: Kaynaklar insanlarda 37,2 ve 38,3 °C aralığında değerler kullanmaktadır. Set noktasındaki artış, artan kas kasılmalarını tetikler ve soğuk veya üşüme hissine neden olur. Bu durum, daha fazla ısı üretimine ve ısıyı koruma çabalarına yol açar. Set noktası sıcaklığı normale döndüğünde, kişi sıcak hisseder, kızarır ve terleme başlayabilir. Nadir olarak, ateş ateşli nöbeti tetikleyebilir, bu durum özellikle küçük çocuklarda daha yaygındır. Ateşler genellikle 41 ila 42 °C aralığını geçmez.

<span class="mw-page-title-main">Diyabet</span> Kandaki glikoz seviyesinin aşırı artmasından kaynaklanan metabolik bozukluk

Diabet ya da Diabetes mellitus, sıklıkla yalnızca diabet ya da diyabet veya halk arasında şeker hastalığı olarak adlandırılan, genellikle kalıtımsal ve çevresel etkenlerin birleşimi ile oluşan ve kandaki glukoz seviyesinin aşırı derecede yükselmesiyle (hiperglisemi) sonuçlanan metabolik bir bozukluktur. Vücutta kan şekerinin düzenlenmesi pek çok sayıda kimyasal madde ve hormonun karmaşık etkileşimi sonucunda sağlanır. Şeker metabolizmasının düzenlenmesinde rol oynayan hormonlardan en önemlisi pankreasın beta hücrelerinden salgılanan insülin hormonudur. Diyabetes Mellitus ya insülin salgılanmasındaki yetersizlik ya da insülinin etkisindeki veya insülin cevabındaki bir bozukluk sonucunda ortaya çıkan yüksek kan şekerinin yol açtığı birkaç grup hastalığı tanımlamak için kullanılan ortak bir terimdir.

Hiponatremi bir elektrolit dengesizliği olup, Sodyum'un plazmadaki konsantrasyonunun 135 mEq/L'den daha az olmasıdır. Yetişkinlerde meydana gelen hiponatreminin ana sebebi, böbreklerden su emilimini sağlayan hormon olarak da bilinen Antidiüretik Hormon (ADH)'ın fazla olması veya etkisinin sonucudur.

<span class="mw-page-title-main">Hipotermi</span> 35 °C altı insan merkezî vücut sıcaklığı

Hipotermi, insanlarda merkezî vücut sıcaklığının 35 °C'den aşağı düşmesine denir. Sanılanın aksine hipotermiya bir hastalık değildir. Genellikle yağmur, rüzgâr, kar veyâ soğuk suya maruz kalma gibi faktörler tarafından tetiklenir. Belirtiler sıcaklığa bağlıdır. Hafif hipotermiyada şiddetli titreme görülürken sıcaklığın daha fazla düşmesi ile orta derecede hipotermiyada titreme durur ve zihinsel karışıklık artar. Şiddetli hipotermiya başlangıcında paradoksal soyunma yaşanabilir, hipotermik kişi bilincini kaybeder ve kalp durması riski artar.

Sıcak çarpması, aynı zamanda güneş çarpması olarak da bilinen bu tıbbi durum çevresel koşullar nedeniyle ısıya maruz kalınması ve termoregülasyon eksikliği nedeniyle vücut sıcaklığının 40,6 °C'nin üzerine çıktığı hipertermi olarak tanımlanan ciddi bir ısıya bağlı hastalıktır. Vücut sıcaklığının homeostaz noktasından fizyolojik nedenlerle yükselmesi olan ateşten farklıdır. Önleyici tedbirler çok miktarda soğuk sıvı almak ve parketmiş araçların içi gibi kısa sürede aşırı ısınabilen ve havalandırılmayan ortamlardan yani aşırı sıcak ve nemden uzak durmaktır. Tedavisi, fiziksel olarak vücudun sıcaklığının düşürülmesini gerektirir.

Atrial natriüretik peptid (ANP), atrial natriüretik faktör (ANF), atrial natriüretik hormon (ANH), cardionatrine, cardiodilatin (CCD) veya atriopeptin olarak da bilinen güçlü bir vazodilatördür. Kalp kası hücreleri tarafından salgılanan protein (polipeptid) yapıda bir hormondur. Vücut su, sodyum, potasyum ve yağ(adipoz doku) homeostazında etkilidir. Kalbin atriumlarında bulunan kas hücreleri(atrial miyositler) tarafından yüksek kan hacmine cevap olarak salgılanır. ANP dolaşım sisteminde suyu azaltarak, plazma sodyum konsantrasyonunu düşürerek ve yağ yükünü azaltarak kan basıncını düşürür. ANP aldosteron hormonuna tam olarak zıt etki gösterir. Aldosteron böbreklerde süzülen ilkel idrardan sodyum tutulmasını sağlıyorken, ANP sodyum kaybını meydana getiriyor.

<span class="mw-page-title-main">Diyabetes insipitus</span>

Diyabetes insipitus (DI) , yüksek miktarda seyreltik idrar ve aşırı susuzluk hissi ile karakterize bir durumdur. Üretilen idrar miktarı günde yaklaşık 20 litre kadar olabilir. Sıvı alımının azaltılması idrarın konsantrasyonu üzerinde çok az etkiye sahiptir. Komplikasyonlar dehidratasyon veya nöbetleri içerebilir.

<span class="mw-page-title-main">Spor içeceği</span>

Sporcu içecekleri, belirtilen amacı spor adamı ve sporcuların antrenman veya yarışmadan önce ve sonra su, elektrolitler ve enerjinin yerini almasına yardım etmek olan meşrubatlardır.

<span class="mw-page-title-main">Otopsi kimyası</span>

Otopsi kimyası, nekrokimya veya ölüm kimyası, ölü bir organizmanın kimyasal yapılarının, reaksiyonlarının, süreçlerinin ve parametrelerinin araştırıldığı bir kimya alt disiplinidir. Ölüm sonrası kimya, adli patolojide önemli bir rol oynar. Camsı sıvı, beyin omurilik sıvısı, kan ve idrarın biyokimyasal analizleri ölüm nedeninin belirlenmesinde veya adli vakaların aydınlatılmasında önemlidir.

Kramp, ani, istemsiz bir kas kasılması veya aşırı kısalmasıdır; genellikle geçici ve zararsız olmakla birlikte, önemli derecede ağrıya ve etkilenen kasta felç benzeri hareketsizliğe neden olabilirler. Kas krampları yaygındır ve genellikle hamilelik, fiziksel egzersiz veya aşırı efor, yaş ile ilişkilidir veya bir motor nöron bozukluğunun bir işareti olabilir. Bir iskelet kasında veya düz kasta kramplar oluşabilir. İskelet kası kramplarına, kas yorgunluğu veya sodyum (hiponatrem) adı verilen bir durum), potasyum (hipokalem) adı verilen) veya magnezyum gibi elektrolitlerin eksikliği neden olabilir. Bazı iskelet kası kramplarının bilinen bir nedeni yoktur. Düz kas krampları regl veya gastroenterit nedeniyle olabilir.

Terleme hastalığı veya Latince sudor anglicus, 1485'te başlayan bir dizi salgınla İngiltere'yi ve daha sonra kıtasal Avrupa'yı vuran gizemli ve bulaşıcı bir hastalıktı. Son salgın 1551'de meydana geldi ve ardından hastalık görünüşte ortadan kayboldu. Semptomların başlangıcı aniydi ve ölüm genellikle saatler içinde meydana geliyordu. Terleme hastalığı salgınları, zamanın diğer salgınları ile karşılaştırıldığında benzersizdi: Diğer salgınlar tipik olarak kentsel ve uzun süreliyken, terleme hastalığı vakaları çok hızlı bir şekilde arttı, azaldı ve kırsal nüfusu ağır şekilde etkiledi. Nedeni bilinmemekle birlikte, bilinmeyen bir hantavirüs türünün sorumlu olduğu öne sürülmüştür.