İçeriğe atla

Düzgün Baba

Düzgün Baba (Kırmançça: Bava Duzgı, Kürtçe: Dızgun Bava), Dersimli Alevilerin mitolojik karakterlerinden biridir.[1] Ayrıca Nazımiye'de Kıl köyü yakınında aynı isimle anılan bir dağı simgelemektedir. İnanışa göre o yöre halkınca Kemerê Duzgıni (Duzgı kayası), Bımbarek (Mübarek) ya da Kemerê Bımbareki (Mübarek kaya) olarak adlandırılan bu dağın zirvesinde kaybolmuştur.[2] O Kureşan topluluğunun mitolojik atası olan Seyyid Kureş/Kuresin oğlu varsayılır.[3] Söylencede ise Duzgı/Dızgun değil de, Haydar ya da Şah Haydar olarak geçer. Bununla birlikte ona neden 'Düzgün' denildiğine ilişkin bir rivayet de vardır. Bazı araştırmacılar yöre söylenceleri üzerinde fazlasıyla oynanmış olduğundan hareketle, Şah Haydar'ın onun asıl adı olduğu şeklindeki unsuru kuşkulu bulmuşlardır. Bu görüşe göre, Haydar Duzgı/Dızgun'un sadece lakaplarından biridir.[4] Kategorik bir tasnif yapılacak olursa, Duzgı/Dızgun 'hayali veliler'den sayılabilir. Çünkü bu tür velilerin, çoğunlukla ya anlamı bilinmeyen ya da garip bir anlamı olan adları vardır ve onlar pek çok kez bir dağı simgelerler. Buğday Dede (Tire), Kum Baba (Şile), Çitlenbik Dede (Kemalpaşa) ve Çınar Dede gibi.[5]

Düzgün Baba hakkındaki anlatı

Düzgün (Duzgı/Dızgun), inanışa göre keramet sahibi bir velidir. Öyle ki hakkındaki söylence, onun çok soğuk geçen bir kış ayında hayvanlarını sürekli tok ve besili tutabildiğini öyküleştirmiștir. Bu yüzden otlatmaya götürdüğü keçiler başkalarınınkine göre hep sağlıklı görünmüşlerdir. Oğlunun bunu nasıl başardığını merak eden seyit Kureş bir gün onu izlemeye karar verir. Sonunda görür ki, Haydar kuru dalların üzerine asasıyla dokunduğu zaman dallar hemen yeşeriyor ve böylece o keçileri besliyor. Keçilerden biri Kureş'in çalılıkların arkasındaki hışırtısından ürkünce, Haydar dönüp keçiye seslenir: Ne oldu sana böyle? Yoksa Kuresi Khur'u mu gördün? Bunu der demez çalılıkların ardından çıkıp kendisine doğru gelen babasını gören Düzgün Baba, babasının adını andığı için utanıp dağa doğru kaçar ve gözden kaybolup dağda sır olur.[6]

Düzgün adının kökeni

Dersim Alevi inançlarında önemli bir yere sahip olan Düzgün Baba, Kırmancki'de Duzgı, Kurmancide ise Dızgun olarak bilinir. Dersim'e 1220 li yıllarda Dersime 12 talip aşireti ile gelen Horasan Erenlerinden "Seyyid Mahmudu'l-Kebir-Seyyid Hacı Kures'e Qûr soyundan olan ve kendi adıyla anılan Mubarek dağı diye adlandırılan ,Düzgün dağında sır olduğuna inanılan, Eren'dir Veli'dir sırrı Evliyadır[]. Anlatılanlara bakıldığında Duzgı, Düzgün veya Düzgün Baba nın soy ataları Kirmanşahtan gelmişlerdir. Konuştukları lisan da Kirmanşah'ca denilen kırmançkidir ki, bunu da aynı soydan gelenlen Kureyşanlıların Cem'lerde söyledikleri ezgi ve kullandıkları lisandan anlıyoruz. Kırmançki veya Dersimce dilinden Duzgı veya Düzgün Baba anlamı kusursuz, muntazam, doğru ve güzel anlamına gelmekle birlikte Türkçe ile de aynı içeriğe sahip olduğu gibi, Duzgün, Duzgı adı Tunceli/Dersimde Kımançki'de kutsalı ifade eder. Kurmanç diline göre ise Dızgu veya Dızgı adı hakaretli bir içeriğe dönüşmektedir.

çünkü bu ismin anlamı nedenle "Düzgün" bu orijinal ismin Türkçeye uyumlaştırılmış bir biçimidir ki, kimileri onun doğruluk ve dürüstlüğünden ötürü bu isimle anıldığını düşünmüşlerdir.[7] Yani bu süre içinde yerel mitleri Türkçe terimlerle açıklayabilme yolunda, onlara bazı yeni unsurlar eklenmiş var sayılır.Son zamanlarda internette Ağu içen oacakların en büyüğüdür üstünüdür gibi denilerek Oniki İmam bile Ağuçana bağlanmaya çalışılmaktadır diye yazılsa da, Ağuyu içenin ve parmaklarından akıtan kişinin ve Alaaddin Keykubat'ın fırına attığı kişinin de Seyyid Hacı Kureyş olduğu konusunda birçok delil ve anlatım vardır.[8]

Duzgı/Duzgın adının da bu dönemden itibaren düzgün sözcüğüne bağlanarak, Türkçe var sayıldığı olası görülmektedir. Böylece ismin kaynağı onun orijinal biçimi olan Duzgı/Dızgun'da gizlidir. Duzgı/Dızgun'un ise, bölgede başka bir veli olan Tuzik/Tujik Baba'nın adından dönüşmüş olduğu öne sürülmektedir. Tujik/Tuzik Kürtçede keskin, sivri anlamlarına gelir. Tujik de Duzgı gibi Dersim'de aynı zamanda bir dağı simgeliyor olup, yakın bir zamanda onun da antik bir tanrının (Zerdüşti Ermenilerinde Vahagn) devamı olduğu tespit edilmiștir.[9] Öyle ki bu görüşün bir parçası olarak, Tujik adının Zerdüşti Ermeniler arasında 'cehennem' anlamına gelen duzakhtan[10] geldiği, onun duzakh'ın yeni yerel dillerin telaffuzuna uyumlaştırılmış formu olduğu savunulmuștur.[11]

Tujik aslında eski bir yanardağdır ve muhtemeldir ki ona bu ismin verilişi bu özelliğinden kaynaklanmıştır. Benzer bir örneğe Tendürek adında rastlanır. Zira Türkler bu dağı aynı zamanda Cehennem dağı olarak adlandırmışlardır. Burada da aynı motivasyon rol oynamışa benzemektedir. O da eski bir volkanik dağdır ve yöre halkının bazen dağdan gelen garip sesler duyduklarını söylemesi buna yorulmaktadır. Ayrıca Tendürek adının etimolojik kökeni dolaylı olarak cehennem metaforuna gönderme yapar. Şöyle ki, o tandır sözcüğünün başka bir forumuna dayanır ki, tandır halk nazarında bir tür küçük cehennem olarak görülen fırın anlamına gelmektedir.[12]

Düzgün Baba kültünün kökenleri

Yakın bir zamanda Ermeni Mithrası (Mehr veya Mihr) ile Bava Duzgı/Dızgun Bava arasında bir devamlılık ilişkisi olduğu tespit edilmiş, bunu destekleyen pek çok bulgu ortaya koyulmuştur.[13] Bu görüşe göre, Dersim dağları eski zamanlarda Hristiyanlaştırılma sürecine karşı direniş gösteren Zerdüşti Ermeniler için bir sığınak olmuştur. Her şeyden önce antik 'Dersim'i çevreleyen kuşakta bazı Zerdüşti tanrılarına ait kült yerlerinin var oluşu bunun açık işaretlerinden biri sayılır. Örneğin Bagayarič (şimdiki Pekeriç,[14] Erzincan) Ermeni Mithrası'nın bir kült merkeziydi. Kemah (Türkiye) Ahuramazda'ya ait bir başka kült yeriydi (Ermeni Ohrmazd). Kaldı ki onlardan kalan izler bugün bazı Dersim yer adlarında tespit edilebilmiştir. En açık örnek, Mercan dağlarının adının etimolojik olarak Mithra adıyla ilişkili olmasıdır.[15] <<Bu parağrafta yazılanların doğruluğunu kabul etmek mümkün değildir. Çünkü Seyyid Düzgünün atalarının bin'li yıllarda Anadoluya gelip inanç itikatla ve kerametle irşad etmeleri bunların Ermeni veya Zerdüşt olmadıkları bunların Muhammed Ali nesli pakinden olduğunu gösteriyor ki Dersim'deki halk kabulü de böyledir.>>

Toponomi dışındaki bazı mitolojik unsurlar bu sürekliliği daha da kristalleştirmektedir. Her şeyden önce Mithra bir tür sözleşme tanrısı olup, yalana karşı doğruluğu savunurdu. Düzgün Baba ise, Dersimli Aleviler arasında doğruluğun ve dürüstlüğün koruyucusudur. O söze güvenirliğin timsalidir. Bireyler arasında çözümlenememiş bazı müşkül sorunların, çözüm amacıyla ona havale edildiği ve bunu yapan kimsenin 'davamı Düzgün Baba'ya bıraktım,' dediği görülür. Bu nedenle bazı yazarlar onun adını (Düzgün) bu özelliğine yorarlar.

İnanışa göre, Dersimde evli biri eğer hâlâ bir oğul sahibi değilse, Düzgün Baba ziyaretine gidip kurban kesip adak adar ve bir oğul versin diye ona yalvarıp dua eder. Eğer muradı olursa da, oğluna Düzgün adını verir. Dersimde Düzgün adının yaygın oluşu bundandır. Bu özelliğe de Mithra'da rastlanır. Nitekim o Avesta'da 'oğullar veren' (putro-da) olarak da bilinir. Dersimli alevilerin -Mithra takipçilerinin yaptığı gibi- sabah güneşinin ilk ışıklarında Duzgı'ya dua etmeleri ise, bir başka açık ortak unsur olarak kaydedilmiştir. Nitekim Mithra başlangıçta güneş ışığının tanrısı olmakla birlikte zamanla bir güneş tanrısına dönüştürülmüştür.

Mithra ve Duzgı çobandırlar. Mithra bir kartal tarafından sembolize edilir. Duzgı'nın da aynı zamanda böyle bir sembolü vardır ki, Heliyo Chal olarak bilinir. İkisi de süvaridirler ve kırmızılar içindedirler. Bu nedenle Duzgı'ya Surela (<sur; kırmızı) lakabı yakıştırılmıştır. Üstelik Mithra'nın olduğu gibi (Anahita), onun da bir kız kardeşi (Xaskar) vardır. Anahita su tanrıçası olup saflığı simgelerken, Xaskar'ın ise Duzgı dağı üzerinde kutsal bir su kaynağı vardır. Bu ziyaret onun adıyla Xaskarê olarak anılır. Ziyaretçisi iyi kalpliyse, su kaynağından içtiğinde kaynağın kurumayacağına inanılır. Bu inanç saf ve lekesiz sayılan Anahita kültüne gönderme yapar. Çünkü o Avesta'da lekesiz (an-ahita) demektir. Ayrıca Xaskar adı da muhtemelen 'altından yapılmış' anlamına gelen Ermenice oskrhat sözcüğünden geliyor olup, aynı köklere işaret eder. Öyle ki, Anahita çoğunlukla altından giysileriyle tarif edilir. Sonuç olarak Xaskar ve Duzgı/Dızgun, haklarındaki baskın görüşe göre antik dönemde bu dağlık bölgede yaşamış olan Zerdüşti Ermenilerin Anahita ve Mithra kültlerinin bir devamı olarak ortaya çıkmışlardır.[16]

Farklı görüşler

Düzgün'ün Türkçe bir isim, Düzgün Baba'nın ise Mahmud Hayrani'nin oğlu olduğunu ileri sürenler de olmuştur.[17] Fakat Türkçe bir kelime olmasına rağmen, Düzgün'ün neden Türkiye'de değil de, sadece bu dağlık Zaza bölgesinde, Dersim'de bu kadar popüler bir isim olduğu açıklanamadığı gibi, bu gibi ideolojik kurgular hakkında şimdiye dek herhangi bir tarihsel delil de sunulamamıştır.[] Bu ismi taşıyan ne bölge tarihinde biri, ne Hacı Bektaş'ın herhangi bir tarihsel halifesi ya da yoldaşı ve ne de Mahmudi Hayrani'nin böyle bir oğlu vardır. Bazı kaynaksız teoriler aslında onun Zerdüşti Ermeni tanrılarından Mehr'in (Mithra) yöreye intikal eden Kürt aşiretlerince bir veliye dönüştürüldüğü söylemektedir.[18]

Konuyla ilgili yayınlar

  • Ahmet Kerim Gültekin, Tunceli'de Kutsal Mekân Kültü, Ankara, 2004: Kalan (ISBN 9789758424481)
  • Ahmet Kerim Gültekin, Kutsal Mekanın Yeniden Üretimi: Kemere Duzgı'dan Düzgün Baba'ya Dersim Aleviliğinde Müzakereler ve Kültür Örüntüleri, İstanbul, 2020: Bilim ve Gelecek Yayınevi (ISBN-10 6055888653 / ISBN-13 978-6055888657)

Kaynakça

Genel
  • Aksoy, G. (2006) Dersim Alevi Kürt Mitolojisi, Raa Haq'da Dinsel Figürler, İstanbul, Komal, ISBN 9789757102137
  • Aksoy, Gürdal (2000) 'Mithra'dan Bava Duzgın'a; Dersimde Antik Dönem İnançlarının Sürekliliği Üzerine', Munzur, sy. 2
  • Baran, Volkan (2005) 'Bava Duzgı Efsanesinin Doğrusu Hangisi', Munzur, sy . 21
  • Comerd, Munzir (1997) 'Dersim İnancında Duzgın', Ware, amor 11
  • Çakmak, Hüseyin (2008) 'Resmi Anlatımlarda ve Halk Anlatımlarında Duzgı Efsanesi', Munzur, sy. 29
Özel
  1. ^ Dersimde Zazaca konuşanlar dillerine Kırmancki, Kurmancî'ye Kırdaşkî, Kurmancî konuşanlar ise Kırmancki'ye Zazakî ya da Dımılkî der. Aralarında ses benzerliği olsa da, Kırmancki Kurmanci'den farklı olup birbirleriyle karıştırılmamalıdır.
  2. ^ Hüseyin Çakmak, 'Resmi Anlatımlarda ve Halk Anlatımlarında Duzgı Efsanesi', Munzur, 2008, sy. 29.
  3. ^ Kureşan Dersim'de önemli bir dinsel topluluk olup, antropolojik bakımdan Zerdüşti Magiler ile Yahudi Levi topluluğunu andırırlar. Zira Kureşan (Kureyşan) sadece dinsel bir topluluk ya da bir sülale olmayıp, aynı zamanda bir aşiret sayılmaktadır.
  4. ^ örneğin bkz. Çakmak, 2008, s. 32-3.
  5. ^ Gürdal Aksoy, Dersim Alevi Kürt Mitolojisi, Raa Haq'da Dinsel Figürler, İstanbul, 2006, Komal, s . 47-9 ISBN 9789757102137.
  6. ^ Khur aslında kâfir demektir. Safevi devleti döneminde Kızılbaş aşiretlerce Kuhr olarak kullanılmıştır ki, Arapça kufr ile ilişkilidir. Fakat yörede onun Sünni Kürtleri ifade ettiği ve bu nedenle Kur-manç adıyla bağlantılı olduğu düşünülmüştür. Bunun aksine, Kuresu Khur ifadesi aslında Kureşan topluluğunun bazı klanların Ermeni köklerine işaret eder görünmektedir (Khur için bkz. Gürdal Aksoy, Anadolu Aleviliği'nden Dersim'e, Alevi Tarihine Coğrafi bir Giriş, Ankara, 2009: Dipnot ISBN 9789759051877; Kureş adının kökeni hakkında bkz. Gürdal Aksoy, Dersim: Alevilik, Ermenilik, Kürtlük, Ankara, 2012, Dipnot).
  7. ^ Düzgün adının kökeni için bkz. Aksoy, 2006, s. 50-7
  8. ^ Aksoy 2006, s.206-14
  9. ^ Aksoy 2012
  10. ^ İranî kökenli bu Ermenice sözcük Türkçeye tuzak olarak geçmiştir.
  11. ^ Aksoy, 2012, s. 99-115 ISBN 978-6054412501.
  12. ^ Aksoy 2006, s. 56; Aksoy, 2012, s. 99
  13. ^ Aksoy, 2006, s. 37-122.
  14. ^ "Çadırkaya/Tercan/Erzincan". 5 Şubat 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi. 
  15. ^ Mercan<Mehrcan<Mithrakana (Heinrich Hübschmann, Die Altarmenischen Ortsnamen 1967; www.archive.org/details/diealtarmenisch00hbgoog); Aksoy 2006.
  16. ^ bkz. Aksoy, 2006, s. 37-122.
  17. ^ Hamza Aksüt Aleviler adlı kitabında Kureşan ocağına ait olup olmadığı belli olmayan şecerede adı ocağın öncüsü olarak geçen Şeyh Mahmud'un, kimi araştırmacılarca Akşehirli Seyyid Mahmud Hayrani'yle bir tutulduğunu, fakat bunun kabul edilemez olduğunu, çünkü şecerenin tarihsel bir değeri olmadığın savunur (Aksüt, Aleviler, Ankara, 2009, Yurt Kitap-Yayın, s. 147 ISBN 978-975-9025-61-8). Zeki Görgü ise, Yazılı ve Sözlü Anlatımlarda Seyyid Mahmud Hayrani adlı kitabında, Seyyid Kureş'i Bava Duzgın'ın kardeşi, Seyyid Mahmud Hayrani'yi ise kardeşinin torunu olarak kaydetmiştir (Görgü, Yazılı ve Sözlü Anlatımlarda Seyyid Mahmud Hayrani, Ankara, 2004, Kalan yayınları, s. 9 ISBN 975-8424-52-1
  18. ^ ayrıntılı bilgi için bkz. Aksoy 2006

Dış bağlantılar

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Zazaca</span> Zazalar tarafından Türkiyenin doğu ve güneydoğusunda konuşulan bir dil

Zazaca, Hint-Avrupa dil ailesinin İran dilleri grubunda bulunan Kuzeybatı İran koluna bağlı bir dildir. Zazalar tarafından Türkiye'nin doğusunda Bingöl, Elâzığ, Erzincan, Erzurum, Sivas ve Tunceli; güneydoğusunda Diyarbakır, Adıyaman, Şanlıurfa ile Muş'un Varto ilçesi ve Bitlis'in batısında Mutki ilçesi civarındaki köylerde yoğunlukla konuşulur. Zazacaya gramer, genetik, dil bilimi ve söz varlığı açısından en yakın diller Hazar Denizi kıyılarında konuşulan Talışça, Tatça, Gilekçe, Simnanca, Sengserce ve Mazenderancadır.

<span class="mw-page-title-main">Bektaşîlik</span> Sufi/tasavvufî tarikat

Bektâşîlik, adını 13. yüzyıl Anadolu'sunun İslâmlaştırılması sürecinde etkin faaliyet gösteren ve Hoca Ahmed Yesevî'nin öğretilerinin Anadolu'daki uygulayıcısı konumunda olan Hacı Bektaş-ı Veli'den alan, daha sonra ise 14. ilâ 15. yüzyıllarda Azerbaycan ve Anadolu'da yaygınlaşan Hurûfilik akımının etkisiyle ibahilik, teslis (üçleme), tenasüh ve hulul anlayışlarının da bünyesine katılmasıyla 16. yüzyılın başlarında Balım Sultan tarafından kurumsallaştırılan, On İki İmam esasına yönelik sufi/tasavvufî tarikat.

Babâ'îyye ya da Babâîlik, Horasan doğumlu olan Ebû'l-Bekâ Baba İlyâs bin Ali el-Horasânî ve müridi Baba İshâk Kefersudî'nin ayaklanması ile tanınan Vefâî Tarikatı çevrelerine verilen addır. Gerçek Ehl-i Beyt sevgisini ön planda tutan ve Irak'ta yaşayan Seyyid Ebu'l Vefâ'ya nisbetle anılan bu tarikât Anadolu'ya Dede Karkğın ve hâlifeleri ile yayılmış ve "Babâîlik" olarak tanınmıştır. Şiîlik ile doğrudan ilgisi yoktur. Ancak o dönemdeki benzer tasavvufî çevreler Sünnî ve Şiî yorumları içinde birleştirip meczettiği için daha sonraki yorumların farklılaşmasına zemin hazırlamış ve çoğunlukla hadiselerin çok farklı bir mahiyet arzettiği sanılmıştır. Hareketin temelinde o zamanlarda Anadolu'da fa'al olan Baba İshak gibi Şîʿa-i Bâtın’îyye dâ’îlerinin getirdiği fikirler yatmaktadır.

<span class="mw-page-title-main">Şeyh Said</span> Nakşibendi tarikatı şeyhi ve Şeyh Said İsyanının baş lideri (1865–1925)

Şeyh Said, Zaza asıllı Kürt Nakşibendi tarikatı lideri. Şeyh Said İsyanı'nın elebaşıydı. Cumhuriyet'in ilanına ve reformlarına karşı çıkarak şeriat isteğiyle dönemin hükûmetine karşı silahlı isyanda bulunmuş, bunun üzerine 1925 yılında yargılanmış ve ardından idam edilmiştir.

İmâmet ya da İmâmîlik İslam'ın bir kolu olan Şiiliğin temel ilkelerinden birisidir. Sünnilik imâmeti imanın esaslarından biri olarak saymaz.

<span class="mw-page-title-main">İmamet (İsnâaşeriyye öğretisi)</span>

Onikicilik / On ikiciler İlâhiyatı ya da On İki İmamcılık; Şiîliğin "İsnâaşeriyye" meşrebi içerisinde mevcûd olan On İki İmamcı tüm tarikat ve mezheplerin ortak itikadını tanımlamak maksadıyla kullanılan bir fıkıh deyimi olup, Ca'feriyye, Alevîlik, Bektaşîlik ile Arap Aleviliği'ni de kapsamı altına almaktadır. Şiîliğin "İsnâaşerîyye" ya da "On ikiciler" şubesine göre "On İki İmam", Muhammed bin Abdullah'ın ruhani ve siyâsi takipçileri olarak kabul edilmektedirler. Onikiciler'in İlâhiyâtı'na göre, Muhammed ile tâkipçilerinden oluşan toplam "On Dört Masum" insan (Muhammed, Fâtıma ve On İki İmâm) sadece toplumu adaletle yönetmekle kalmayıp, ayni zamanda şeriatın tefsiri ve Kur'an-ı Kerîm'in bâtınî te'vilini yapmakla selâhiyetlendirilmişlerdir. Toplum için birer rehber ve model olma husûsiyeti taşıyan peygamber ve imâmlar hatadan ve günahtan arındırılmış şahsiyetler olup, Allah tarafından ilâhî bir hüküm yani nass neticesinde seçilerek tâyin edilmişlerdir. On ikiciler'in itikadına göre, müslümanları ilgilendiren itikadî ve fıkhî konuların hepsi üzerinde tam bir mutlak otorite sahibi olan ve Cenâb-ı Hak tarafından ilâhî olarak atanmış olan bir "Mehdî" her çağda mevcûttur. Bu sıra içerisinde Ali birinci sırada yer almakta ve arkasından on bir tane imâm daha gelmektedir. (Bu kural Ehl-i Sünnet tarikat için de geçerli olup, orada yalnızca imâma, "Hazreti Üstâd", "Efendi", ya da "Pîr" gibi ünvânlar verilmekte olup, fıkhî ve diğer hususlarda bu hazreti üstâd efendiler tam bir mutlak otoriteye sahip bulunmaktadırlar.) Bunlar Muhammed bin Abdullah'ın neslinden olup, onun kızı olan Fâtıma'nın erkek çocuklarının soyundan gelmektedirler. Her bir "İmâm-ı Zamân" evvelkinin erkek çocuğu olmak zorundadır ve silsile bu şekilde devam etmektedir. Burada istisnâi kural sadece Hasan el-Mûctebâ'nın erkek kardeşi olan Hüseyin için geçerlidir. On İkinci ve son imâm olan Mehdî'nin ise hâlâ sağ olduğuna ve gayba halinde gizlendiğine inanılmaktadır.

<span class="mw-page-title-main">Nuri Dersimi</span> Kürt milliyetçi ideolog ve veteriner hekim

Mehmet Nuri Dersimi, Koçgiri İsyanı ve Dersim İsyanına adı karışmış Alevi-Kürt ideolog ve veteriner hekim.

İmamîye Şiası, Şiîlik meşrebi içerisinde mevcut olan tüm tarikât ve mezheplerin ortak i'tikatlarını tanımlamak maksadıyla kullanılan bir fıkıh deyimi olup, Aşırı Ghulât (Radikal dinci fırkalar), Keysanîlik (Dörtçüler), Zeydîlik (Beşçiler), İsmailîlik (Yedicilik/Yedi İmamcılık) (Mustâlîlik ve Nizarîlik) ve İsnâaşerîyye (Onikicilik/On İki İmamcılık) (Câferiyye Şiîliği ve Anadolu Alevîliği) ile Arap Aleviliği'ni de kapsamı altına alan bir şekilde tanımlanmaktadır.

<span class="mw-page-title-main">Bâtınîlik</span> İslam dininin kutsal kitabı olan Kuranın bâtıni tevillere dayanan ezoterik yorumu

Bâtınîlik ya da Bâtınîyye ; İslamda Kur'an ayetlerinin görünür anlamlarının dışında, daha derinde gerçek anlamları bulunduğu inancı, ayetleri buna göre yorumlayan akıma Bâtınîlik, bu düşünceyi benimseyen kişiye de Bâtınî denir. Şiîlikte bu anlamları ancak Tanrı ile ilişki kurabilen ve Ali'nin soyundan gelen masum On İki İmam'ın bilebileceğine inanılır.

Osmanlı İmparatorluğu'nda Alevilere yapılan haksızlıklar, Osmanlı Sultanı I. Selim'in hükümranlığıyla (1512–1520) ve 1514'te Safevîlere karşı savaşıyla bağlantısı olan bir durumdur. Ancak 14. yüzyıldan beri Osmanlı İmparatorluğu ve Alevi vb. toplumları arasında önceden bulunan problemleri işaret eden örnekler vardır.

<span class="mw-page-title-main">Türkiye Türkmenleri</span> Anadoluda yaşamını sürdüren çoğunlukla Oğuz kökenli Türk halkları

Türkiye Türkmenleri ya da Anadolu Türkmenleri, Anadolu Oğuzları veya kısa söylenişiyle Türkmenler, Selçuklular döneminde Anadolu ve çevresinde Türkmeneli denen bölgelerde yerleşmeye başlayan, dilleri Türkiye Türkçesine bağlı Anadolu ağızları içinde ele alınan ve Türkiye Türklerini oluşturan Oğuz oymakları Müslüman olup, Hanefi Sünni ve Anadolu Aleviliği olarak görülür. Anadolu’nun Türkleşmesi sürecinde etkili olmuşlardır. Türkmen (تركمنلر) ve Yörük (يوروك) kelimeleri tarihî belgelerde eş anlamlı olarak da kullanılmıştır. Osmanlı arşiv belgelerinde, yerleşim durumuna ve şekline bağlı olarak köylü «Türk» olarak adlandırılırken, göçer veya yarı-göçer topluluklar «Türkmen» ya da «Yörük» tabiriyle anılmışlardır. Aşiretler, yerleşik veya konar-göçer olma durumlarına ve bulundukları bölgelere göre «Türkmen» ya da «Yörük» adını almışlardır. Kimilerine göre Kızılırmak'ın doğusundakilere Türkmen batısındakilere ise Yörük denir. Maraş ve çevresinde yaşayan Dulkadirli Türkmenleri için Osmanlı kaynaklarında hem Türkmen hem de Yörük tabiri birlikte kullanılmıştır. Etnik olarak akraba oldukları Türkmenistan Türkmenleri ile aynı adı taşıdıkları gibi kimi uruğ/oymak adları da ortaktır.

Alevî nüfusu, Türkiye'de üçte biri İstanbul bölgesinde yaşayan Alevîler’in daha sonra en yoğun olarak bulundukları yöreler arasında Ankara, Adana, Bursa, Antalya, Aydın Damal ve Zile şehirleriyle, Orta ve Doğu Anadolu'da yer alan Erzincan, Sivas, Malatya, Tunceli illeri gelmektedir. Türkiye'de en çok Alevî köyü ise 60'ı karışık olmak üzere toplam yaklaşık 460 adet köy olup Sivas ilinde yer almaktadır. Bunların ardından sırasıyla, Tunceli, Erzincan, Tokat, Çorum, Kahramanmaraş, Bingöl, Amasya, Erzurum, Malatya, Adıyaman, Yozgat, Hatay, Elazığ, Muş, Balıkesir, Mersin, Kars, Adana, Ankara, Eskişehir, Gaziantep, İzmir, Kırıkkale, Kütahya ve Ordu illeri gelmektedir.

Timur İmparatorluğu devrinde Alevîler

Bu devirde Anadolu'da Bâtınîliğin en önemli propaganda merkezini Sultan Mes'ud evvel tarafından yaptırılmış olan Mes'udiye tekkesi temsil ediyordu. Anadolu Selçukluları’nın nüfuz ve hâkimiyet sahaları tamamen Moğollar’ın denetim ve müsaadesine tâbi bulunuyordu. Birçok şehirlerde İlhanlılar’ın himâyesi altında Şiîliği neşreden “Bâtın’ûl-Mezhep Babalar” tarafından açılan zâviyelerin sayıları da gün geçtikçe artmaktaydı. Moğollar'ın nüfuzuyla Mes'udiye Medresesi müderrisi Sünnî âlimlerden “Şeyh Mecd’ed-Dîn İsâ” azledilerek yerine Şîʿa-i Bâtıniyye’nin en değerli dâîlerinden “Şems’ed-Dîn Ahmed Baba” atandı.

Safevî-Kızılbaş tarihi; Safevîler adlarını bir Sünnî olan Sultân’ûl-Halvetî Zahid Gilani’nin kızı “Bibi Fâtıma” ile evlenen ve böylece Gilani’nin vefâtından sonra da kendi adıyla anılan Safevî Tarikâtı kuran Safiyüddin Erdebilî’den almaktadır. Şeyh Cüneyd devrinde Şiîliğin “İmâmiye-i İsnâ‘aşer’îyye/Onikicilik” mezhebini resmen benimseyen Safevî’îyye Tarikâtı, Cüneyd’in torunu İsmâ‘il zamanında kurulan Safevî Devleti’nin de altyapısını oluşturdu.

Hasan bin Zeyd'ûl-Alevî, Seyyid Zeyd bin Ali el-Alevî'nin oğlu İmam Ali Zeyn el-Âb’ı-Dîn’in torunudur. 785 yılında Taberistan'da başlattığı hûruç hareketiyle nâm salmıştır.

Tujik (Kurmançça) ya da Tuzik (Zazaca) Dersimli Alevi Kürtler ve Zazalar arasında mitolojik bir evliya olup, aynı zamanda bu evliya tarafından simgelenen bir dağın adıdır. Bu dağ Sultan Baba olarak da bilinir. Tujik adı, Dojik, Dujik, Tuzik, Dudjook, Durdjuk vb biçimleriyle 19. yüzyılda bir süre bazı yabancı diplomat ve bilginlerin metinlerinde yöredeki Alevi Kürtleri ifade etmek üzere genel bir ad olarak da kullanılmıştır. Nitekim Basile Nikitine (1885-1960) Kürtler adlı tarihsel ve sosyolojik incelemesinde, "bunlara kimi zaman Tujik, kimi zaman Kızılbaş denmektedir," diye yazmıştır.

Şiîliğin kronolojik tarihi Nüfuslarına göre bir tahmin yapılacak olunursa, yaklaşık olarak Dünya'daki toplam Müslüman nüfusun %87-88'i Sünni ve yaklaşık %11-12'si de büyük bir ekseriyeti Onikiciler i'tikadına mensup olan Şiîler'den müteşekkildir. 12-15 Milyon arasında olan İsmaili nüfusu da Şiîliğin içerisinde yaklaşık olarak %10'nun üzerinde, tüm İslâm Dîni içerisinde ise %1'in hemen üzerindedir.

<span class="mw-page-title-main">Seydi Mahmut Hayrani Türbesi</span>

Seyyid Mahmut Hayrani Türbesi Akşehir’de bulunan tarihi bir türbedir. Türbeye adıni veren Seyyid Mahmud Hayranî Horasanlı Alevî Türkmen aşiretlerinden Kureyşan ocağı mensubudur.

Çarekan Aşireti, XVI yy ilk yıllarında Palu'dan gelerek Kiği-Pülümür ve Tercan ilçelerinin tam ortasında yer alan Bağır Baba Dağı yakınlarındaki aşirete adını veren Çarek yaylasına gelip yerleşen büyük bir Zaza aşiretidir