İçeriğe atla

Dünya (Descartes)

Descartes' Le Monde, 1664

Dünya, diğer bir adıyla Treatise on the Light (FransızcaTraité du monde et de la lumière) René Descartes (1596-1650) tarafından yazılmış bir kitaptır. 1629 ve 1633 yılları arasında yazılmış olan kitap metottan metafiziğe, fiziğe ve biyoloji ye Descartes'in neredeyse tüm felsefesini yansıtır. Dünya, dönen girdapların diğer fenomenlerin yanı sıra Güneş Sisteminin yaratılmasını ve Güneş'in etrafında dönen gezegenlerin dairesel hareketini açıkladığı bir korpuscularian kozmolojisi sunar.

Descartes, Doğa felsefesinin 17. yy'da popüler bir formu olan Mekanik felsefeyi benimsemiştir. Evrendeki fiziksel her şeyin küçük taneciklerinden oluştuğunu düşünmüştür. Parçacıkçılık, Atomculuk ile yakından ilişkilidir. En temel fark ise Descartesin; doğanın, içinde bir boşluk olmayacak şekilde ilerlediğini ve tüm maddelerin sürekli dönüp aktığını savunmasıdır, çünkü bir parçacık hareket ettiğinde diğer parçacıklar bir boşluğun oluşmaması için daha önce hareket eden parçacığın önceki yerine ilerleyecektir.

Dünya, batı avrupada ilk defa Copernicus tarafından açıklanmış olan Günmerkezci bir görüşe dayanır. Descartes, Roma Engizisyonu’nun Galileo’yu “sapkınlık şüphesi “ nedeniyle ev hapsine mahkûm etmesi nedeniyle kitabının yayımını geciktirdi.[1]

Dünya'dan bazı materyaller, Descartes tarafından Aristotelesçi ders kitaplarının yerini alma amacıyla bir Latin ders kitabı olan Principia philosophiae veya Felsefe İlkeleri (en:Principles of Philosophia) (1644) olarak yayınlanmak üzere yeniden düzenlendi ve daha sonra üniversitelerde kullanıldı. İlkelerde Günmerkezci ton, göreceli bakış açısının ele alınmasıyla hafifçe yumuşatıldı. Dünyanın son bölümü ayrı olarak De Homine (İnsan üzerine) adıyla 1662'de yayınlandı. Dünyanın geri kalanı son olarak 1664'te, bütün metin ise 1677'de yayınlandı.

Doğadaki Boşluk ve Parçacıklar

Descartes fizikteki teorilerini açıklamaya başlamadan önce, okuyucuya hislerimiz ve onları oluşturan şeylerin arasında bir ilişkinin olmadığı fikrini tanıttı ve böylece bu şekilde bir ilişkinin olduğunu öne süren Aristotelesçi inanca karşı şüphe oluşturdu. Daha sonra ateşin, tahtayı küçük parçalara nasıl ayırdığını alevin içindeki ateş parçacıklarının hızlı hareketiyle açıklar. Ateşe ısısını veren şey bu hızlı harekettir, zaten Descartes'e göre ısı, parçacıkların hareketinden başak bir şey değildir ve ışığı oluşturmasına da olanak sağlayan budur.

Descartes'e göre maddeye özelliklerini (yani akışkanlığını ve sertliğini) veren şey parçacıklarının hareketi, diğer bir deyişle çalkantısıdır. Ateş en akışkan olanıdır ve birçok nesnenin erimesine neden olacak kadar enerjiye sahiptir, buna karşılık hava parçacıkları bunu yapacak güçten yoksundur. Sert cisimler, her birini bütünden ayırmanın eşit derecede zor olduğu parçacıklara sahiptir.

Descartes, doğanın boşluklara ne kadar karşı çıktığı üzerine yaptığı gözlemlerine dayanarak, doğadaki tüm parçacıkların hiçbir boş alan olmayacak şekilde bir araya getirildiği/getirilmekte olduğu sonucunu çıkardı.

Descartes maddelerin yalnızca üç elementten oluştuğunu söyler: ateş, hava ve su. Ona göre herhangi bir maddenin özellikleri; bu elementlerin bileşimi, maddedeki parçacıkların büyüklüğü ve ayarlanışı ve parçacıklarının hareketi ile sınıflandırılabilir.

Hareketin Kartezyen Yasaları

Bu parçacıkların ve doğadaki diğer tüm cisimler, Descartes'in gözlemlediği bu hareket yasalarına tabidir:

  1. “…Maddenin her parçası, bir diğeri ile çarpışması ile durumunu değiştirmek zorunda kalmadığı sürece bulunduğu durumda kalır.…”
  2. “…cisimlerden biri diğerini ittiğinde, kendisinden aynı miktarda hareket kaybetmediği sürece diğerinin hareketini değiştiremez…”
  3. “…bir cisim hareket ederken... bütün parçaları bireysel olarak düz bir çizgide gitmeye eğilimlidir...”

Descartes, bu yasalara Felsefenin ilkeleri'nde daha fazlasını eklemiştir.[2]

Kartezyen Evreni

Descartes evrenin nasıl mutlak bir kaostan meydana geldiğini ve parçacıklarının bu temel yasalar ile bugün gözlemlediğimiz görünümüne benzemek için nasıl ayarlanmış olabileceği üzerine düşünür.

Kaotik evrendeki parçacıklar hareket etmeye başladığında, doğada boşluk olamayacağından başka bir parçacık onun önceki olduğu yeri doldurmak için oraya hareket edecektir, bu sebeple toplam hareket dairesel olacaktır. Bu tür dairesel hareket, diğer bir adıyla girdap, dekartın gözlemiyle ağır cisimlerin girdabın dışına doğru döndüğü ve hafif cisimlerinse merkeze yakın kaldığı Güneş sisteminin yörüngelerini oluşturur. Descartes bunu açıklamak için üzerinde yüzen döküntünlerin (yaprak, tüy, vb.) ve ağır bir botun olduğu bir nehir analojisi kullandı. Eğer ırmak sert bir dönemeçle keskin bir şekilde karşılaşırsa, bot Descartes'in üçüncü hareket yasasını takip edecek ve ırmaktaki parçacıklar botun yönünü değiştirecek yeterli güce sahip olmadığından ırmağın kıyısına çarpacaktır. Ancak, çok daha hafif olan döküntü ırmakla beraber yüzmeye devam edecektir. Gökyüzünde, gezegenlerin hareketinin dairesel olmasını sağlayan şey ise diğer göksel parçacıkların, diğer adıyla lokmanruhunun, dairesel akışıdır.

Dünya üzerindeki ağır nesnelerin neden düştüğüne gelince, bunu atmosferdeki parçacıkların çalkantısı açıklar. Lokmanruhu havadaki parçacıklardan daha fazla çalkantıya sahiptirler ve onlar da karadaki nesnelerden (örneğin taş) daha fazla çalkantıya sahiptir. Gök parçacıklarının daha büyük çalkantısı havadaki parçacıkların gök kubbeden kaçmasını engeller, tıpkı hava partiküllerinin çalkantısının havadan daha az çalkantısı olan karasal parçacıkları Dünya yüzeyine doğru inmeye zorlaması gibi.

Işık Üzerine Kartezyen Yasası

Hareket kanunlarını ve evrenin bu kanunlar altında hareket ettiğini ortaya koyulduğunda, Descartes daha sonra ışığın doğası teorisini anlatmaya başlar. Descartes, ışığın doğadaki tüm komşu parçacıklar arasındaki bir dürtü olarak anlık hareket ettiğine- ki bu o zamanın yaygın inancı idi- inanıyordu. Çünkü Descartes doğada bir boşluğun olmadığına inanıyordu. Bunu örneklemek için, birine doğru itilen bir çubuk örneğini kullandı. Çubuğun bir ucundaki hissedilen gücün diğer ucuna anında gitmesi ve hissedilmesi gibi, parlak gök cisimlerinden gelen ışık dürtüsünün atmosferden gözlerimize gelmesi de anında olması gerekir.

Descartes ışığa on iki özellik atfetmiştir

  1. Işık, parlak cisimlerden her yöne dairesel olarak yayılır.
  2. Işık her mesafeye uzanır.
  3. Işık anında seyahat eder.
  4. Işık düz çizgiler halinde hareket eder
  5. Birkaç ışın farklı noktalardan gelip ve aynı noktada karşılaşabilir.
  6. Birkaç ışın aynı noktada başlayıp farklı yönlere seyahat edebilir.
  7. Birkaç ışınlar birbirlerini engellemeden aynı noktadan geçebilir.
  8. Işınlar arasındaki güç çok eşitsiz ise birbirlerini yok edebilirler.

Bunlara ek olarak;

9. ve 10. Işık ışınları yansıma ya da kırılma ile yön değiştirebilirler.

11. ve 12. Işık ışınlarının gücü, çarptığı maddenin yapısına göre artar veya azalır.

Dünyanın bölümleri

  1. Hislerimiz ve onları oluşturan şeyler arasındaki farklar üzerine
  2. Ateşin ısısı ve ışığı neyden oluşur
  3. Sertlik ve Likidite üzerine.
  4. Boşluk ve Hislerimizin belirli cisimleri nasıl fark etmediği üzerine.
  5. Elementlerin Sayıları ve Nitelikleri Üzerine.
  6. Yeni Dünya'nın Tanımı ve onu oluşturan Maddenin Özellikleri Üzerine.
  7. Yeni Dünya'nın doğa kanunları üzerine.
  8. Yeni Dünya'nın Güneş ve Yıldızlarının oluşumu üzerine.
  9. Genel olarak Gezegenler ve Kuyruklu Yıldızlar Oluşumu, özel olarak kuyruklu yıldızlar üzerine.
  10. Gezegenler Üzerine : Özellikle de Dünya ve Ay.
  11. Ağırlık Üzerine.
  12. Med-Cezir Üzerine.
  13. Işık Üzerine.
  14. Işığın Özellikleri Üzerine.
  15. Yeni Dünya sakinlerine o dünyadaki Gökyüzü (Cennetin Yüzü), tıpkı bizim dünyamızdaki gibi görünüyor olmalı.

Notlar

  1. ^ Gaukroger, Stephen (2004). Descartes an intellectual biography (Repr., paperback bas.). Oxford: Oxford University Press. ISBN 0198237243. 
  2. ^ Daniel Garber (2003). The Cambridge history of seventeenth-century philosophy: Volume I. Cambridge University Press. s. 688. ISBN 978-0-521-53720-9. Erişim tarihi: 27 Nisan 2013. 

Kaynakça ve Kitabın İngilizce çevirisi

"Kitabın ingilizcesi". 9 Nisan 2001 tarihinde kaynağından arşivlendi. 

İlgili Araştırma Makaleleri

Fizik, maddeyi, maddenin uzay-zaman içinde hareketini, enerji ve kuvvetleri inceleyen doğa bilimi. Fizik, Temel Bilimler'den biridir. Temel amacı evrenin işleyişini araştırmaktır. Fizik en eski bilim dallarından biridir. 16. yüzyıldan bu yana kendi sınırlarını çizmiş modern bir bilim olmasına karşın, Bilimsel Devrim'den önce iki bin sene boyunca felsefe, kimya, matematik ve biyolojinin belirli alt dalları ile eş anlamlı olarak kullanılmıştır. Buna karşın, matematiksel fizik ve kuantum kimyası gibi alanlardan dolayı fiziğin sınırlarını net olarak belirlemek güçtür.

<span class="mw-page-title-main">Elektromanyetik radyasyon</span>

Elektromanyetik radyasyon, elektromanyetik ışınım, elektromanyetik dalga ya da elektromıknatıssal ışın bir vakum veya maddede kendi kendine yayılan dalgalar formunu alan bir olgudur. Elektromanyetik dalgalar, yüklü bir parçacığın ivmeli hareketi sonucu oluşan, birbirine dik elektrik ve manyetik alan bileşeni bulunan ve bu iki alanın oluşturduğu düzleme dik doğrultuda yayılan, yayılmaları için ortam gerekmeyen, boşlukta c ile yayılan enine dalgalardır. Elektromanyetik dalgalar, frekansına göre değişik tiplerde sınıflandırılmıştır. Bu tipler sırasıyla :

Dalga-parçacık ikililiği teorisi tüm maddelerin yalnızca kütlesi olan bir parçacık değil aynı zamanda da enerji transferi yapan bir dalga olduğunu gösterir. Kuantum mekaniğinin temel konsepti, kuantum düzeyindeki objelerin davranışlarında ‘’parçaçık’’ ve ‘’dalga’’ gibi klasik konseptlerin yetersiz kalmasından dolayı bu teoriyi işaret eder. Standart kuantum yorumları bu paradoksu evrenin temel özelliği olarak açıklarken, alternatif yorumlar bu ikililiği gelişmekte olan, gözlemci üzerinde bulunan çeşitli sınırlamalardan dolayı kaynaklanan ikinci dereceden bir sonuç olarak açıklar. Bu yargı sıkça kullanılan, dalga-parçacık ikililiğinin tamamlayıcılık görüşüne hizmet ettiğini, birinin bu fenomeni bir veya başka bir yoldan görebileceğini ama ikisinin de aynı anda olamayacağını söyleyen Kopenhag yorumu ile açıklamayı hedefler.

<span class="mw-page-title-main">Işık</span> elektromanyetik spektrumun insan gözü tarafından algılanabilen kısmı içindeki elektromanyetik radyasyon

Işık veya görünür ışık, elektromanyetik spektrumun insan gözü tarafından algılanabilen kısmı içindeki elektromanyetik radyasyon. Görünür ışık genellikle 400-700 nanometre (nm) aralığında ya da kızılötesi ve morötesi arasında 4.00 × 10−7 ile 7.00 × 10−7 m dalga boyları olarak tanımlanır. Bu dalga boyu yaklaşık 430-750 terahertz (THz) frekans aralığı anlamına gelir.

Kütleçekim ya da çekim kuvveti, kütleli her şeyin gezegenler, yıldızlar ve galaksiler de dahil olmak üzere birbirine doğru hareket ettiği doğal bir fenomendir. Enerji ve kütle eşdeğer olduğu için ışık da dahil olmak üzere her türlü enerji kütleçekime neden olur ve onun etkisi altındadır.

<span class="mw-page-title-main">Evren</span> uzay, zaman ve herşeyin bütünü

Evren, Kâinat veya Kozmos, gezegenler, yıldızlar, gökadalar ve diğer tüm madde ile enerji yapıları dahil olmak üzere uzay ve zamanın tamamı ve muhtevasıdır. Bununla birlikte gözlemlenebilir evren, temel parçacıklardan başlayarak gökadalar ve gökada kümeleri gibi büyük ölçekli yapılara kadar tüm madde ve enerjinin mevcut düzeniyle sınırlıdır.

Fizikte, kütle, Newton'un ikinci yasasından yararlanılarak tanımlandığında cismin herhangi bir kuvvet tarafından ivmelenmeye karşı gösterdiği dirençtir. Doğal olarak kütlesi olan bir cisim eylemsizliğe sahiptir. Kütleçekim kuramına göre, kütle kütleçekim etkileşmesinin büyüklüğünü de belirleyen bir çarpandır (parametredir) ve eşdeğerlik ilkesinden yola çıkılarak bir cismin kütlesi kütleçekimden elde edilebilir. Ama kütle ve ağırlık birbirinden farklı kavramlardır. Ağırlık cismin hangi cisim tarafından kütleçekime maruz kaldığına göre ve konumuna göre değişebilir.

<span class="mw-page-title-main">Newton'un hareket yasaları</span> Bilimsel Yasalar

Newton'un hareket yasaları, bir cisim üzerine etki eden kuvvetler ve cismin yaptığı hareket arasındaki ilişkileri ortaya koyan üç yasadır. İlk kez Isaac Newton tarafından 5 Temmuz 1687 tarihinde yayımlanan Philosophiae Naturalis Principia Mathematica adlı çalışmada ortaya konmuştur. Bu yasalar klasik mekaniğin temelini oluşturmuş, bizzat Newton tarafından fiziksel nesnelerin hareketleri ile ilgili birçok olayın açıklanmasında kullanılmıştır. Newton, çalışmasının üçüncü bölümünde, bu hareket yasalarını ve yine kendi bulduğu evrensel kütleçekim yasasını kullanarak Kepler'in gezegensel hareket yasalarının elde edilebileceğini göstermiştir.

1. Yasa
Eylemsiz referans sistemi adı verilen öyle referans sistemleri seçebiliriz ki, bu sistemde bulunan bir parçacık üzerine bir net kuvvet etki etmiyorsa cismin hızında herhangi bir değişiklik olmaz. Bu yasa genellikle şu şekilde basitleştirilir: “Bir cisim üzerine dengelenmemiş bir dış kuvvet etki etmedikçe, cisim hareket durumunu korur.”
2. Yasa
Eylemsiz bir referans sisteminde, bir parçacık üzerindeki net kuvvet onun çizgisel momentumunun zaman ile değişimi ile orantılıdır:
<span class="mw-page-title-main">Parçacık hızlandırıcı</span>

Parçacık hızlandırıcı, yüklü parçacıkları yüksek hızlara çıkarmak ve demet halinde bir arada tutmak için elektromanyetik alanları kullanan araçların genel adıdır. Büyük hızlandırıcılar parçacık fiziğinde çarpıştırıcılar olarak bilinirler. Diğer tip parçacık hızlandırıcılar, kanser hastalıklarında parçacık tedavisi, yoğun madde fiziği çalışmalarında senkrotron ışık kaynağı olmaları gibi birçok farklı uygulamalarda kullanılır. Şu an dünya çapında faaliyette olan 30.000'den fazla hızlandırıcı bulunmaktadır.

<span class="mw-page-title-main">17. yüzyıl felsefesi</span>

17. yüzyıl felsefesi, Rönesans'ın etkisiyle ortaya çıkan gelişmelere dayanarak, Yeni Çağ düşüncesinin temellerini atmak üzere ortaya çıkan felsefe eğilimidir. Rönesansın ortaya koyduğu düşünsel gelişmeleri ve belirsiz kavram içeriklerini kullanan 17. yüzyıl düşünürleri, felsefi formüllerini tam bir sağlamlık ve kesinlik içinde ortaya koyma arayışı içinde olmuşlar ve ortaya koydukları çalışmalarla sistematik felsefeyi yeni bir derinlikle temellendirmişlerdir. Aydınlanma çağı düşüncesinin ilkeleri ve temel kavramları büyük ölçüde 17. yüzyıl felsefesinde hazırlanmıştır.

<span class="mw-page-title-main">Fizik felsefesi</span>

Fizik felsefesi, klasik ve modern fiziğin içerisindeki teori ve yorumları inceleyen bir bilim felsefesi dalıdır. Fizik teorileri ve yorumlarından yola çıkarak sorduğu sorularla çeşitli cevaplara ulaşmayı amaçlamaktadır. Uzay ve zaman felsefesi, kuantum mekaniği felsefesi, termal ve istatistiksel felsefe gibi alt dallara ayrılmaktadır.

<span class="mw-page-title-main">Fizik tarihi</span> fizik biliminin tarihi

Fizik, felsefe ürünü bir çalışma alanıdır ve bu yüzden 19. yüzyıla kadar doğa felsefesi diye adlandırıldı. Ünlü fizik bilgini Isaac Newton (1642-1726) bile temel yapıtını "Doğa Felsefesinin Matematiksel İlkeleri" olarak adlandırmış ve kendisini de bir doğa filozofu olarak görmüştür. Günümüzde ise fizik; madde, enerji ve bunların birbiri arasındaki ilişkiyi inceleyen bir bilim dalı olarak tanımlanır. Fizik bir bakıma en eski ve en temel kuramsal bilimdir; onun keşifleri doğa bilimleri'nin her alanı hakkındadır çünkü madde ve enerji; doğanın temel ögeleridir. Diğer bilim dalları genellikle kendi alanlarıyla sınırlıdır ve fizikten sonradan ayrılıp bir bilim dalı olmaya hak kazanmış diye düşünülebilinir. 16. yüzyılda fizik doğa bilimlerinden ayrılmış, Rönesans dönemi sonrasında hızla artan bilgi birikimi ile mekanik, optik, akustik, elektrik gibi alt bilim dalları ortaya çıkmıştır. Fizik günümüzde klasik fizik ve modern fizik olarak ikiye ayrılır.

<span class="mw-page-title-main">Kara cisim ışınımı</span> opak ve fiziksel yansıma gerçekleştirmeyen siyah cisimden yayılan ve sabit tutulan tekdüze ısı

Siyah cisim ışıması içinde elektromanyetik ışıma ya da çevresinde termodinamik dengeyi sağlayan ya da siyah cisim tarafından yayılan ve sabit tutulan tekdüze ısıdır. Işıma çok özel bir spektruma ve sadece cismin sıcaklığına bağlı olan bir yoğunluğa sahiptir. Termal ışıma, birçok sıradan obje tarafından kendiliğinden yayılan bir siyah cisim ışıması sayılabilecek türden bir ışımadır. Tamamen yalıtılmış bir termal denge ortamı siyah cisim ışımasını kapsar ve bir boşluk boyunca kendi duvarını yaratarak yayılır, boşluğun etkisi göz ardı edilebilecek kadar küçüktür. Siyah cisim oda sıcaklığında siyah görünür, yaydığı enerjinin çoğu kızılötesidir ve insan gözü ile fark edilemez. Daha yüksek sıcaklıklarda, siyah cisimlerin özkütleleri artarken renkleri de soluk kırmızıdan kör edecek şekilde parlaklığı olan mavi-beyaza dönüşür. Gezegenler ve yıldızlar kendi sistemleri ve siyah cisimler ile termal dengede olmamalarına rağmen, yaydıkları enerji siyah cisim ışımasına en yakın olaydır. Kara delikler siyah cisim olarak sayılabilirler ve kütlelerine bağlı bir sıcaklıkta siyah cisim ışıması yaptıklarına inanılır . Siyah Cisim terimi, ilk olarak Gustav Kirchhoff tarafından 1860 yılında kullanılmıştır.

Optikte, ışığın tanecik teorisi, Pierre Gassendi ve Thomas Hobbes tarafından ışığın sınırlı hız ve enerji ile doğrusal olarak hareket eden küçük ve ayrık parçacıklardan oluşması olarak tanımlanmıştır. Bu kuram, atomculuğun alternatif açıklaması olarak temellendirilmiştir.

Isıl ışınım maddedeki yüklü parçacıkların ısıl hareketiyle meydana gelmiş elektromanyetik ışınımdır. Isısı mutlak sıfırdan büyük olan her madde ısıl ışınım yayar. Isısı mutlak sıfırdan büyük olan maddelerde atomlar arası çarpışmalar, atomların ya da moleküllerin kinetik enerjisinde değişime neden olur.

<span class="mw-page-title-main">Fiziksel cisim</span> kütle, konum veya momentum gibi genel özellikler birlikte bir madde ya da ışınımın eşsiz şekilde toplanması, birleştirilmesi

Fiziksel cisim, fiziksel nesne veya fiziksel obje, 3 boyutlu uzayda dönme veya çevirme hareketiyle hareket etmek için daha fazla veya az sıkıştırılmış maddenin toplamı.

Optik, Mısır ve Mezopotamyalılar tarafından geliştirilen lenslerle başlamış ve Yunan ve Hint filozofları tarafından geliştirilen ışık ve vizyon teorileri takip etmiştir.

Aristoteles fiziği veya Aristo fiziği, Yunan filozof Aristoteles'in eserlerinde tanımladığı doğa bilimlerin bir biçimidir. Fizik kitabında Aristoteles, fizikte değişimin genel prensiplerini belirler: yaşayan ve ölü, ilahi ve dünyevi, tüm hareketlilikleri içeren, mekana göre ve boyut ya da miktara göre değişen, bir türün niteliksel değişikliği; ve olmak ve yok olmak.

Fizik'te, yerçekimi teorileri kütleli cisimlerin hareket mekanizmalarını kapsayan etkileşimleri esas alır. Antik zamanlardan bu yana birçok Yerçekimi teorisi ortaya atılmıştır.

Kütleçekimin mekanik açıklamaları veya kütleçekimin kinetik teorileri, kütleçekimi, itmelerden doğmuş basınç kuvvetleri kullanarak, uzaktan etkileşim kullanmadan açıklama girişimidir. Bu teoriler lokmanruhuyla bağlantılı olarak 16. yüzyıl ile 19. yüzyıl arasında geliştirilmiştir. Ancak bu modeller günümüz bilim insanları tarafından değer görmemektedir ve genel görelilik uzaktan etkileşim kullanmadan kütleçekimi anlatan standart modeldir. Modern "kuantum kütleçekim" hipotezleri de kütleçekim parçacık alanları gibi daha temel süreçlerle açıklamaya çalışır ancak bunlar klasik mekaniği temel almaz.