Düşlerin Yorumu
Die Traumdeutung | |
Yazar | Sigmund Freud |
---|---|
Çevirmen | Emre Kapkın (İngilizceden çeviri) |
Ülke | Avusturya |
Dil | Almanca |
Konu | Psikanaliz |
Tür | Araştırma-İnceleme |
Yayım | 1900 |
Yayımcı | Payel Yayınları |
ISBN | 9789753880336 |
Düşlerin Yorumu veya Rüyaların Yorumu (Almanca: Die Traumdeutung), Avusturyalı nörolog Sigmund Freud'un en ünlü çalışmalarından biridir. Aslında 1899 yılında yayımlanan kitap yayınevi tarafından 1900 tarihiyle basılmıştır. Freud, araştırma hayatı boyunca bu çalışmasına devam etmiş ve gelişmeleri yeni baskılarına eklemiştir. Yazıldığı dönemde çok ilgi çekmemesine rağmen sorguladığı konu ve uyguladığı yöntemle zamanla ön plana çıkan eser olumlu ve olumsuz birçok tepki almıştır. Özellikle rüya incelemelerinin bilimselliğinin tartışmaları Freud'un eleştirildiği önemli noktalardan biri olmuştur.
Düşlerin Yorumu, yazarın düşün dünyasını her açıdan etkileyen Oidipus kompleksini de ilk defa ileri sürdüğü eseridir. Eserin yazılma aşamasından Freud'un Wilhelm Fliess ile yazışmalarında, bu fikri edindikten sonra "önce kafasındaki düşünceleri yazmak istediğini, daha sonra literatürü inceleyip duruma göre tartışmasını değiştirmeyi planladığını" belirtmektedir. Araştırmanın özgünlüğü için böyle bir gereksinim hissettiğini ifade eder. Fakat bazı iddialarının Nietzsche'nin Tragedya'nın Doğuşu adlı eserindeki Oedipus ile ilgili tartışmalarına benzerlik göstermesi, Freud kendisine herhangi bir gönderme yapmasa da, ondan etkilendiğine işaret edebilir.[1]
Rüya, uykunun genel ve karakteristik özelliklerinden biri olup, uykunun hızlı göz hareketi (REM)adlı evreleriyle yakından ilişkili bulunan, görsel ve işitsel algı ve duygulardır. Rüyaların biyolojik içeriği, işleyişi ve maksatları tümüyle anlaşılmış değildir. Rüyalara “duyusuz algı”nın bir türü veya nesnesiz algı olarak da bakılabilir. Çeşitli inanışlara ve tahminlere de neden olan rüyalar, her zaman için ilginç ve yoruma açık bir konu oluşturmuşlardır. Farklı psikoloji ekollerinin, parapsikologların ve deneysel spiritüalistlerin rüyaları farklı biçimlerde açıklama çabaları olmuştur. Rüyaların işleyişinin açıklanması bilimsel topluluğun genel kabulüne göre varsayımlar düzeyinden öteye pek gidememiş olup, rüyalar halen esrarını korumakta olan bir inceleme alanını oluşturmaktadır. Rüyaların bilimsel incelenmesi oneiroloji adını alır.
Freud'un rüya yorumlama teknikleri
Kitabın ikinci bölümünde rüya yorumlamasında kullandığı yöntemleri açıklayan yazar, örnek olarak kendi gördüğü 23-24 Temmuz 1895 tarihli "Irma" rüyasını kullanmaktadır. Bu tartışmasında iki yöntem ön plana çıkar: "Sembolizm" ve "şifre" yöntemi. Sembolik rüya anlayışını yeteri kadar bilimsel olmadığı gerekçesiyle elese de özellikle edebiyatçılar tarafından yaratılan yapay rüyalar için geçerli bir sistem olarak tavsiye etmektedir. Bilincin incelenmesi bağlamında kendisi şifre çözme yöntemini tercih etmiştir. Bu metoda göre rüyaların bir bütünü oluşturan parçalarının rüyayı gören kişinin uyanık hayatı ve psikolojisi üzerinden incelenemesi söz konusudur.
Bir "Dilek gerçekleşmesi" olarak rüya
Freud, üçüncü bölümde rüyalar üzerine tavrını açıkça ortaya koymaktadır. Ona göre rüya bir "dilek gerçekleşmesi"dir.[2] Araştırmacının bu açıklaması tepki almış ve çevresindeki birçok insan aksini kanıtlamak için rüya örnekleri vermişlerdir. Kitabında bunlardan bazılarını anlatan Freud, bu sözde dilek gerçekleşmesi olmayan rüyaların aslında nasıl dilek gerçekleşmesi olduğunu yorumlarıyla kanıtlamaktadır. Yazara göre rüyalar bazen oldukça açık bir şekilde bazen de ilk bakışta ortaya çıkmayan gönderimlerle, ama her seferinde rüyayı gören kişinin uyanık hayatta gerçekleştiremediği bir dileğin rüya aracılığıyla gerçekleştirilmesi ve bir bakıma bilincin rahatlatmasıdır.
Rüyada çarpıtma ve sansür
Rüyanın bir dilek gerçekleştirme olduğunu söyleyen yazar, rüyanın bunu doğrudan gerçekleştirmemesini "çarpıtma" kavramı ile açıklar. Kitabı dördüncü bölümünü ise bu çarpıtmayı örneklerle açıklamaya ayırır. Rüya-çarpıtması, bilincin rüyalara uyguladığı bir çeşit sansürdür. Bu doğrultuda rüyanın dilek gerçekleştirme olduğu iddiasını şu şekilde güçlendirir:[3]
“ | Rüya (baskı altında tutulmuş) bir dileğin (başka bir kılıkta) gerçekleşmesidir. | „ |
Rüyanın malzemeleri
Freud, kitabın bir sonraki bölümünde rüya malzemesinin nereden geldiğini açıklamaktadır. Buna rüyanın içeriğini ikiye ayırmakla başlar: rüyada görülen asıl içerik ve bu içeriğin oluşumuna katkıda bulunan ve yorumlanmasında önem taşıyan düşünsel içerik. Asıl içerik, yani görülen malzeme deşifre edilmesi gereken malzemedir ve uyanık hayatla kurulan bağlantılar doğrultusunda yorumlanarak düşünsel niteliği ortaya çıkarılır. Rüya yaratımında bu içerikleri yaratan malzemelerin üç ana özelliği vardır:
- Rüya görüldüğü gecenin gündüzündeki izlenimleri tercih eder.
- Bu izlenimlerden genellikle önemli olan detayları değil kıyıda köşede kalmış ufak detayları seçer.
- Çocukluğumuzdan kalma çok eski, unuttuğumuzu sandığımız detayları bulup çıkarabilir.
Bölümün devamında rüya malzemesinin niteliklerini ve bu niteliklerin nasıl bir araya gelip rüyanın iki seviyeli içeriğini oluşturduklarına örnekler vermektedir. Rüya malzemesinin kaynakları üç genel grupta toplanmaktadır. Yakın döneme ait anılar, bebeklik dönemine ait anılar ve doğrudan bedensel kaynaklardan gelen uyarıcılar. Yazar rüyaların en önemli malzemesi olarak bebeklik anılarını verirken yakın dönem anılarının da bir çeşit tetik olarak altını çizmektedir. Bedensel uyarıcıları etkisini ise kabul etmekle birlikte önemsiz, daha doğrusu etki seviyesi çok düşük olarak değerlendirmektedir.
Tipik Rüyalar
Freud bu bölümde ayrıca hemen hemen herkesin gördüğü "tipik" rüyalara örnekler verip yorumlamaktadır. Bunlardan birincisi "çıplaklık" rüyasıdır. Kişinin rüyasında kendini çıplak ya da yarıçıplak görmesi, bundan rahatsızlık duyması, durumdan kurtulmak için bir şeyler yapmak istemesi ama yapamamasını içerir. Yazarın yorumlamasına göre bu tip rüyalar; rüyayı gören kişinin bebeklik dönemindeki "teşhircilik" dileğinden kalmadır. Bebeklikte kendi çıplaklığından alınan zevkten, büyüme ve kültürleşme sürecinde vazgeçilmek zorunda olunması ve bastırılmasıyla bu dileğin izleri, yetişkinlikte rüyada dilek gerçekleşmesi olarak ortaya çıkmaktadır. Rüyada duyulan utanç ise bilinçaltındaki ikincil alanın sansürcü olarak devreye girmesidir.
Tipik rüyaların ikinci örneği, sevilen birinin öldüğünün görülmesidir. Freud, bu rüyaları da bebeklikten kalma dileklere bağlamaktadır. Eğer öldüğü görülen kişi bir kardeş ise kişinin yaşadığı, yine erken yaşlardan kalma, kendisine gösterilen ilginin paylaşılma durumu ve buna bağlı olarak rekabet duygularını içermektedir. Fakat bu rekabet duygusunda yaş farkı önemli yer tutmaktadır. Bu rüyalarda görülen kişi anne ya da baba ise yine benzer bir ilgi paylaşımı durumu söz konusudur. Bu tür rüyalarda hemen her zaman kişi kendi cinsiyetinden olan ebeveynin öldüğünü görmektedir. Yani genellikle kız çocuk annenin, erkek çocuk babanın öldüğünü görür. Bunun nedeni kültürleşme sürecinde çocukta cinsiyet ayrımlarının oluşmaya başlaması ve kendi cinsiyetinden olanın olası rakipliğidir. Kısacası özde çocuksu bir bencillik yatmaktadır. Fakat şu unutulmamalıdır ki çocuklar için ölüm yetişkinlerindeki deneyimindeki anlamını taşımamaktadır. Onlar için ölüm kişinin uzun süreli uzaklaşmasından, bir yerlere gidip dönmemesinden öteye gitmemektedir. Yani yetişkinlerdeki gibi hayatın sona ermesi, toprağa gömülme, biyolojik bedenin çürümesi, hiçlik, varolmamak gibi karmaşık duygu ve düşünceleri içermez. Çocuk ölümden bahsettiğinde oldukça masum duygulara sahiptir. Kişinin yetişkinliğinde bu tür rüyalar görmesi yine çocukluktan kalma dileklerin gerçekleşmesidir.
Oedipus Rex
Freud, tipik rüyalar altında erkek çocuğun babasının ölümünü dilemesinden bahsederken ünlü Oedipus teorisini de ilk defa ortaya koymaktadır. Efsaneye göre Thebes'in kralı Laius oğlu Oedipus'un kendisini öldürüp tahtına geçeceği kehanetini duyduktan sonra oğlunu Thebes'ten uzaklaştırır. Başka bir kral tarafından büyütülen Oedipus babasını öldürüp annesiyle evleneceği kehanetini duyunca ülkesinden ayrılır. Yolda Laius ile karşılaşır ve savaşarak onu öldürür. Thebes'e vardığında büyük sfenks'in bilmecesini çözer ve kral ilan edilir. Bilmeden annesiyle evlenir ve çocuk sahibi olur, bunu öğrendiğinde ise ceza olarak kendi gözlerine mil çektirir. Bu bağlamda Freud, erkek çocukların anneleri ile olan yakınlığının büyüdüğünde bozulması ve babanın bir irade temsilcisi olarak bunun nedeni olmasından dolayı çocuğun bilinçaltında rekabet ve nefret oluşur. Zamanla kültürleşme sürecinde bu duygular unutulsa da erkek çocuğun bilinçaltında babanın yerini alma ve anneye tekrar tamamen sahip olma (bebeklik dönemindeki gibi) dileği yer edinir. Efsanede ve Sofokles'in oyununda Kral Oedipus'un hikâyesi aslen kaderden kaçılmayacağı ve Tanrıların gücünü anlatsa da Freud'un baba-oğul rekabetini örneklemesi için önemli bir araç olmuştur.[4]
William Shakespeare'in Hamlet oyununu da bu bağlamda değerlendiren Freud, edebi eserlerin yazarlarının psikolojik süreçlerinin ürünleri olduğunu ileri sürerek Psikanalitik edebiyat kuramının temellerini atmıştır.[5]
Rüyanın İşleyişi
Freud, rüyaların oluşumu ve işleyişi için üç önemli işlemden bahsetmektedir: yoğunlaştırma (condensation), üst-belirleme (over-determination) ve yer değiştirme (displacement)'dir.
Yoğunlaştırma
Oldukça az olan rüya malzemesinin aynı anda birçok düşünce ve duygunun ifadesi olmasına denir. Bu nedenle Freud "Yazıldığında rüya yarım sayfa dolduracaktır ama arkasında yatan analizi altı, sekiz, on iki kat daha çok sayfa isteyecektir" demiştir.[6] Bu yoğunlaştırmanın herhangi bir oranı ya da orantısı bulunmamaktadır, çünkü rüya gerçeğin birebir sembolü değil, birçok işlemden geçmiş ifadesidir.
Üst-belirlenme
Yoğunlaştırmayla bağlantılı olarak rüyaların düşünsel ifadesinde bir "üst-belirlenme" oluşur. Yazar bunu şu şekilde açıklar: Çağrışımlar aracılığıyla rüya içeriğinin bir öğesi birçok düşünceye bağlanabilir ya da bir düşünce birçok farklı rüya öğesinde temsil edilebilir.[7] Bu şekilde rüyanın içeriği ve onu oluşturan düşünceler arasında birçok kesişme noktası olmasına Freud üst-belirlenme demektedir.
Yer Değiştirme
Psikanalize göre rüyalar "farklı" şekilde odaklanırlar. Rüyanın içeriğinde ön plana çıkan öğeler rüyaya neden olan düşünsel gerçek için aynı derecede önemli olmayabilir. Ya da rüyayı oluşturan düşünsel içeriğin en önemli detayları rüyada önemsiz bir yere sahip olabilir. Hatta rüyada hiç yer almayabilir ve sadece analiz ile kurulacak bağlantılarla ortaya çıkabilirler. Bu önem ve odak değişikliklerine Freud "yer değiştirme" demektedir.
Rüyada temsiliyet
Rüyadaki öğelerin rüyayı oluşturan düşüncelerle arasındaki bağlantı özde temsiliyete dayanmaktadır. Yani rüyasını gördüğümüz şeyler rüyada gerçekleşen düşünsel bir süreci ifade etmemektedirler. İfade edilen süreç kişinin uyanıkken gerçekleştirdiği entelektüel bir aktivitedir. Rüya bu sürecin niteliklerini kalıp olarak alır ve belirli bağlantılarla malzemesine ekler. Bu nedenle rüyalarda mantık bağlantıları, neden-sonuç ilişkileri ya da çelişkiler doğrudan belirmez. Örneğin rüyada "hayır" yoktur, bu olumsuzluğu rüya, malzemenin karşısına çıkardığı karşıtlık ve çelişki ile verir. Ayrıca iki ya da daha fazla şey arasında seçim yapılması gereken durumlarda rüya seçenekleri birleştirerek bileşik bir yapı yaratır. Mesela rüyadaki bir kişi birden fazla kişinin belirleyici niteliklerini taşıyarak bir melez karakter olur. Bu tür durumlarda düşün yorumu "şu ya da bu" şeklinde değil, ikisi birden, yani "ve" bağlacıyla kurulmalıdır.
Buna ek olarak Freud, temsiliyet ilişkilerinde dile çok büyük önem vermektedir. Rüya oluşum aşamasında görsel olarak temsil edemediği şeyleri, dil oyunlarıyla başka imajlara yönlendirerek görselleştirir. Bu bağlamda, kimi zaman, eşanlamlılık, eşseslilik gibi nitelikler ön plana çıkar.
Rüyada hesap işlemleri ve konuşma
Rüya kendi kendine konuşma üretecek bir düşünsel sürece sahip değildir. Genellikle rüyada konuşulanlar, kurulan cümleler daha önce uyanıkken söylenmiş, duyulmuş ya da okunmuştur. Bunların dışında kalanlar da bir şekilde onlara bağlantılıdırlar. Burada yine dil oyunları devreye girer.
Hesap işlemleri ise genellikle yanlış çıkmaktadır. Bunun nedeni olarak Freud, aslında bu hesap işlemlerinin gerçek hesapla bir alakaları olmamalarını gösterir. Rüyada geçen sayılar uyanık hayatta başka bağlamlarda geçmiş olan sayılarla alakalıdırlar. Rüya oluşurken rakamların ifade ettikleri önemi temsiliyet yöntemiyle ortaya koyar.
Bu savı destekleyecek bir kanıt şu olabilir: Uyurken insanların mantıksal ve matematiksel işlemlerden sorumlu olan beynin pre-temporal lobunun pasif halde olmasıdır.
Saçma rüyalar
Çoğu zaman kişi, gördüğü rüyanın saçmalığından bahseder. Freud'a göre sağlıklı bir insanı gördüğü saçma rüyalar aslında bir eleştiri ve alay mekanizmasıdır. Rüya ifade etmek istediği düşünce ve duyguyu ona uygun gördüğü bir formatta yaratır. Yani düşünsel içerik rüyanın şeklini belirler. Bu tür rüyalar analiz edildiğinde ortaya genellikle ifade edilen duruma bir eleştiri söz konusudur, ama bu eleştiri bir çeşit sansürden geçer. Yazar özellikle babası ölmüş kişilerin babalarını gördükleri rüyaların bu şekilde olduğunu ve bunun yine Oidipus kompleksi ile bağlantılı olduğunu iddia etmektedir.[8] Belki de saçma rüyaların işlevinin en iyi örneği edebiyattaki "deli" ya da "aptal" karakterlerini verir. Bu karakterler en ifade edilmesi zor şeyleri, deli oldukları gerçeğinin arkasına saklanarak rahatlıkla ifade edebilmektedirler. Örnek olarak Shakespeare'in oyunlarından Kral Lear ve Hamlet verilebilir. Kral Lear'daki "deli" karakteri Lear'ın en büyük eleştirmeniyken, Hamlet deli olduğunu iddia ederek kontrolü elinde tutar.
Bu bölümde Freud dikkatleri rüyaların kendi yargı mekanizmaları olmadığına çekmektedir. Yani rüyalarda ön plana çıkan değer yargıları ve ilgili yorumsal nitelikler rüyadan değil, rüyanın oluşumunu sağlayan düşünsel malzemeden gelmektedir. Yani bir çeşit uyarlamadır. Kimi zaman bu uyarlama o kadar başarılı olur ki, rüyanın bağımsız bir düşünce süreci varmış duygusu yaratır.
Rüyaların duygusal etkileri
Benzer bir durum rüyalarda ifade edilen duygular ile asıl hissedilen duygular için de söylenebilir. Rüyanın malzemesi olan düşünceler yoğun bir sansür ve değişim sürecinden geçer, ama bu düşüncelere bağlı olan duygular kalır. Bunun sonucunda bazen "rüya görme" süresince korku, üzüntü gibi duygular hissedilmesi gerekirken bu duygular hissedilmez. Ya da rüyada alakası olmayan bir durumda sevinç veya acı hissedilebilir. Kısacası rüyada hissedilen duygunun kaynağı rüyadaki imgeler ve olaylar değil, onların altında yatan ve yönlendirmeyle oluşmasını sağlayan asıl düşüncelerdir. Ayrıca rüyanın kendi malzemesi ile düşünsel malzemesinin duygular ile bağlantısı şu şekilde açıklanabilir: Rüyada bir duygu varsa, bu mutlaka rüyanın düşünsel kaynağında da bulunur. Ama düşünsel malzemeye bağlı bir duygu illa rüyanın kendisinde var olacak diye bir kural bulunmamaktadır.[9]
Rüya Sürecinin Psikolojisi
Rüyaların büyük bir bölümü uyanıldığında unutulmuş olur. Hatırlanmaya çalışıldığında eklemeler olacağı varsayımıyla Freud'un rüyalara ve psikanalitik niteliklerine verdiği önem eleştirilmektedir. Fakat Freud'a göre bu eleştiriler yersizdir. Rüyaların unutulması ve başkasına anlatılırken değişebilmesi durumu aslında yorumlamayı önemli ve olumlu şekilde etkiler. Bunu şu şekilde açıklayabiliriz: Rüya bir "dilek gerçekleşmesi"dir. Genellikle bilinçaltında kalan bir dileğin rüyanın oluşum sürecinden geçerken sansüre ve değişime uğramasıyla oluşan, yoğunlukla görsel bir deneyimdir. Bilinçaltındaki dileğin rüyada ifadesini sağlayan sansür kişi uyandığında da devam eder. Rüyaların unutulması veya anlatılırken değişikliğe uğraması aynı sansürün ürünüdür. Yani yorumlanan malzemeye yapılan değişiklik de yorumlamanın bir parçası olmalıdır. Nitekim, ister uyku halinde ister uyanıkken olsun düşünce dilekler aynı sistemin sürecinden geçmektedir.
Yazara yöneltilen bir eleştiri de yorumlamaların psikiyatrist tarafından rastgele bağlantılar üzerine kuruluyor olmasıdır. Freud'a göre bu bağlantılar rastgele değil bir kırılma noktasına kadar sürdürülen çağrışımlarla birbirlerine bağlıdırlar. Kimi zaman sansürden dolayı bu bağları görmek kolay olmayabilir ama psikanalitik yöntemi iyi bilen bir doktor, hastanın da yardımıyla bu bağlara ulaşabilmektedir.
Freud aslen nörolog olduğu için çalışmalarının büyük çoğunluğu histeri üzerinedir. Rüya yorumlarında da histeri hastaları üzerinde kullandığı bazı yöntemleri kullanmaktadır. Ona göre histerinin belirtilerinden halüsinasyon özde rüya ile benzerdir. Çılgın fanteziler artık kendini saklamaya gerek duymayan bir sansürün ürünüdür. Kontrol edilemeyen sansür karşı çıktığı parçaları tamamen siler ve geriye anlaşılması imkânsız sayıklamalar bırakır.[10]
Notlar
- ^ Rachel Bowlby, Freudian Mythologies, bölüm I, "Freud's Classical Mythologies," s. 14-46.
- ^ Sigmund Freud, The Interpretation of Dreams, s. 97.
- ^ The Interpretation of Dreams, s. 124
- ^ The Interpretation of Dreams, s. 201-205.
- ^ The Interpretation of Dreams, s. 204.
- ^ The Interpretation of Dreams, s. 212
- ^ The Interpretation of Dreams, s. 216.
- ^ The Interpretation of Dreams, s. 278
- ^ The Interpretation of Dreams, s. 304
- ^ Interpretation of Dreams, s. 344.
Kaynakça
- Sigmund Freud, The Interpretation of Dreams, Oxford University Press.