Feminizm, kadınların haklarını tanıyarak bu hakların korunması amacıyla eşitsizliklerin ortadan kaldırılmasına yönelik çeşitli ideolojiler, toplumsal hareketler ve kitle örgütlerinden oluşan hareket. Sözcüğün köken olarak Latince "femina" ve onun Fransızca türevi olan "féminisme" sözcüğünden geldiği ve Türkçe eş anlamlısının hatunculuk olduğu belirtilmektedir. Kadın hareketi doğrudan kadınları ilgilendiren ve dolaylı olarak kültürü ilgilendiren konularda bilinç uyandırır. Feminizmin temel amaçları; eğitim, iş, çocuk bakımı, yönetim gibi konularda eşit haklara sahip olmaktan, yasal kürtaj hakkından, kadın sağlığı konusunda ilerlemelere, tacizin ve tecavüzün engellenmesinden lezbiyen haklarına kadar uzanır.
Pro-feminizm ya da profeminizm, herhangi bir feminist hareketin bir üyesi olmayı ima etmeksizin feminizmin hedeflerini desteklemeyi işaret etmektedir.
İslami feminizm, modern düşün hayatında yer bulmaya başlayan melez ideolojilerin bir örneği. İslami paradigma içinde dile getirilen feminist söylem ve uygulamalar bütününe verilen adlandırma. Modern İnsan Hakları bildirgelerinde tüm insanların eşit olduğu söylenirken, İslam dünyasında, gündelik yaşamda geleneksel inanışlar ve dini inanca dayalı, konjonktür ile uyuşmayan kadın-erkek ayrımı ve erkeklerin üstünlüğü söylemine karşı, kadınların eşitliği ve/veya üstünlüğünü savunan bir düşünce sistemiyle İslam düşüncesini harmanlamaya itmiştir.
Lezbiyen feminizm lezbiyenliğin feminizmin mantıksal sonucu olduğu görüşünü savunan feminist bir ideolojidir. Feminizme kara çalmak isteyen kimseler aynı iddiayı feminizmi gözden düşürmekte kullansalar da lezbiyen feministler feminizmin bu türünü lezbiyenliğin yayılmasının bir yolu olarak ortaya atmaktadırlar.
19. yüzyılda ilk kez ortaya çıkan ve isimlendirilen Anarko-feminizm veya Anarka-feminizm, anarşizm ile feminizmi bir araya getirir ve ataerkilliği hiyerarşinin ve dolayısıyla da toplumun temel problemlerinden biri olarak değerlendirir. Anarko-feministler ataerkillik ve maşizm ile savaşın sınıf çatışmalarının ve devlete yönelik anarşist mücadelenin bütünleyici bir parçası olduğuna inanırlar. Özünde, bu felsefe anarşist mücadeleyi feminist mücadelenin gerekli bir bileşeni olarak görür. Feminizmi de anarşist felsefenin gerekli bir bileşeni olarak görür. L. Susan Brown, "Anarşizm, tüm güç ilişkilerine karşı çıkan bir siyaset felsefesi olduğundan, doğası gereği feministtir" iddiasında bulunur.
Marksist feminizm, marksizm ve feminizmin bileşimi olan bir feminist harekettir.
Sosyalist feminizm, 1960'lı yılların sonu ve 1970'li yılların başında sözü edilmeye başlanan feminizm hareketidir. Barbara Ehrenreich’in 1976 yılında WIN dergisindeki makalesinde söylediği üzere sosyalist feminizm terimi, “olduğu şey olması için çok kısa bir tanımlamadır, bununla birlikte, gerçekten sosyalist, enternasyonalist, ırkçılık ve heteroseksizm karşıtı feminizm”dir. sosyalist feministlere göre aile, üretimin ve dağıtımın yapıldığı yer, yani mücadelenin merkezidir. Sosyalist feminizm, kapitalizmi kadının ezilmişliğinin temel kaynağı olarak kabul eder, tarihsel kapitalizm bağlamı içine konulmadıkça, cinsiyetçiliğin kadın hayatları üzerindeki etkinlik biçiminin anlaşılamayacağını savunur.
Radikal feminizm, 1970'lerde kadın hareketlerinin en güçlü olduğu dönemlerde en çok sözü geçen iki akımdan biridir. Kadın sorununun temeline inmeye çalışmışlar, sorunu ataerki (patriyarka) olarak tanımlamışlardır. Radikal feminizm, toplumda temel kötülüğün toplumun üzerinde şekillendiği kadına yönelik baskı olduğu ve düzenlenmeye karşı çıkmanın temelini tüm standart cinsiyet rolleri ve erkek hakimiyetine karşı çıkmakta gören feminizmin bir koludur.
Liberal feminizm, kadının özel alan ile sınırlı kalmasına karşı çıkarak, birey olarak kendini geliştirecek potansiyele sahip olması gerektiğini savunan ideoloji. 1970’lerde Amerika’da ortaya çıkmıştır. Liberal feminist teorinin klasik savunucusu olarak Mary Wollstonecraft kabul edilmektedir. Mary Wollstonecraft, 3 Ocak 1792’de feminist teori tarihindeki ilk önemli çalışma olan A Vindication of the Rights of Woman adlı eserini tamamlamış, bu kitap daha sonraları feminist düşünce için başat eser olmuştur. Wollstonecraft’a göre, mademki erkekler ve kadınlar aynı ahlaki ve düşünsel öze sahipler, o zaman aynı zihinsel ve tinsel eğitimi almalıdırlar. Bu noktada temel liberal feminist duruşunu ortaya koymaktadır: akıl, her insanda aynıdır. 19. yüzyıl Amerikan kadın hakları hareketinin önemli iki lideri Elisabeth Cady Stanton ve Susan B. Anthony, selefleri Wollstonecraft tarafından ifade edilen Aydınlanma teorisini geliştirmiştir. “Cinsler aynıdır” diyen Stanton, sonuç olarak bunların eşit haklar hak ettiklerini iddia etmiştir. Stanton'un temel liberal tezi, birey olan kadınların kendi ayakları üzerinde durabilmeleri için bazı haklara sahip olmaları gerektiğidir. Susan B. Anthony ise bazı önermelerinde doğal haklar doktrini üzerinde ayrıntılı olarak durmuştur.
“Das Unbehagen der Geschlechter” kitabının yazarı Judith Butler’ın öncülüğünde eşitlik feminizmi üzerine kurulmuş; ancak bir adım daha da ileriye giderek “toplum cinsiyeti” ve “biyolojik cinsiyet” olmak üzere iki cinsiyetten bahsetmiştir. Cinsiyet kimliklerinin ortak kabul edilebilmesi, cinsiyetler arasındaki farklılıkların daha az güçlü olmasıyla bağlantılıdır.
Maddeci feminizm toplumsal cinsiyetle emek süreçleri ve üretim ilişkileri arasındaki bağlantıları açıklamayı amaçlayan, kadının toplumdaki ikincil konumunu yalnızca kapitalist ilişkilerin bir sonucu olarak değil; fakat kapitalizmden önce de var olmayı sürdüren patriyarkal ilişkilerin bir sonucu olarak gören feminist akımdır.
Ayrılıkçı feminizm kadın ve erkek arasındaki cinsel farklılıkların giderilemeyeceği inancına bağlı olarak heteroseksüel ilişkileri desteklemeyen bir feminizm türüdür. Ayrılıkçı feministler, genellikle, erkeklerin feminist harekete katkı yapamayacağına ve iyi niyetli erkeklerin dahi ataerkilliğin dinamiklerini birebir kopya ettiklerine inanırlar. Ayrılıkçı feministler, enerjilerini kullanmayı ve diğer kadınlarla olan bağlarını kuvvetlendirmeyi ataerkil çerçevenin dışından dolaşarak gerçekleştirmeye çalışırlar. Bu durum, çok tipik olarak politik ve sosyal hedefleri elde etmek için yalnızca kadınlarla çalışmayı, sadece kadınları içeren yaşam alanları ve aileler oluşturmayı, çalışma yaşamında ise erkekler için/erkeklerle birlikte çalışmamayı ve erkek çalışan tutulmamasını içerir.
Sosyal bilimlerde, siyasi ideoloji, belirli bir toplumsal hareketin, kurumun, sınıfın veya büyük bir grubun etik ideallerini, prensiplerini, doktrinlerini, mitlerini veya sembollerini açıklayan ve toplumun nasıl çalışması gerektiğini ve belirli bir toplumsal düzen için bazı siyasi ve kültürel bir plan sunan bir dizi fikirler bütünüdür. Siyasi ideoloji, gücün nasıl dağıtılması gerektiği ve hangi amaçlar için kullanılması gerektiği konularıyla ilgilenir. Bazı siyasi partiler belirli bir ideolojiyi sıkı bir şekilde takip ederken diğerleri genel olarak ilgili ideolojiler grubundan ilham alabilir, ancak belirli bir ideolojiyi açıkça benimsemezler. Bir ideolojinin popülaritesi, bazen çıkarları doğrultusunda hareket eden ahlaki girişimcilerin etkisiyle de ilgilidir. Siyasi ideolojilerin iki boyutu vardır: (1) hedefler: toplumun nasıl organize edilmesi gerektiği; ve (2) yöntemler: bu hedefe ulaşmanın en uygun yolu.
19.yy ilk dalga feminizmi ile başlayan Polonya içindeki feminizim geleneksel olarak yedi sürece ayrılmıştır.
Üçüncü dalga feminizm, çok sayıda farklı feminist faaliyet ve araştırma kolundan oluşur. Tam olarak sınırları tartışmalı olsa da genelde 1990'ların sonunda başlayıp günümüze dek geldiği kabul edilir. Feminist olmayı yeniden tanımlaması çerçevesinde "bireysel" bir harekettir.
Jineoloji, kadın bilimi olarak da anılan, PKK lideri Abdullah Öcalan'ın teorize ettiği feminizm ve cinsiyet eşitliğini içeren doktrin. Kürtçe kadın anlamına gelen "jin" kelimesinden türetilen jineoloji 'kadın bilimi' olarak tarif edilir. Çeşitli kaynaklarda "Kürt feminizmi" olarak anılır. Öcalan, bölgesel toplumlarda yaşayan kadınları baskı altına alan namus temelli din ve kabile kuralları temelinde “kadınların özgür olmadığı sürece bir ülkenin özgür olamayacağını” ve "kadın özgürlüğünün toplumdaki özgürlük düzeyini belirlediğini" ifade eder.
Martha Craven Nussbaum, Amerikalı filozof ve hukuk ve felsefe bölümünde ortak olarak görevlendirildiği Chicago Üniversitesi'nde profesördür. Antik Yunan ve Antik Roma felsefesi, siyaset felsefesi, feminizm ve hayvan hakları da dahil olmak üzere etik konularına özel bir ilgisi vardır. Ayrıca, Güney Asya Araştırmaları Komitesi üyesi ve İnsan Hakları Programı yönetim kurulu üyesidir. Daha önce Harvard ve Brown'da ders vermişti.
Birinci dalga feminizm, batı dünyasında 19. ve 20. yüzyılın başlarında ortaya çıkan feminist hareket ve düşünce dönemidir. Hareket, öncelikli olarak kadınların oy kullanma hakkının güvence altına alınmasına yönelik yasal konulara odaklandı.
Toplumsal cinsiyet sosyolojisi, kadın ve erkek arasındaki farkılılıkların kültürel ve toplumsal olarak nasıl kurulduğunu, kadın ve erkeğin sosyal yapı içindeki durumlarını, kadınlık ve erkeklik kimliğinin oluşum sürecini inceleyen sosyoloji alt dalıdır.
Yıllar boyunca çeşitli feminist ideoloji hareketleri gelişti. Hedefler, stratejiler ve bağlılıklar bakımından farklılık gösterirler. Sıklıkla örtüşürler ve bazı feministler kendilerini feminist düşüncenin çeşitli dallarıyla özdeşleştirirler.