İçeriğe atla

Cinsiyet eşitsizliği

Cinsiyet eşitsizliği, bireylerin cinsiyetlerine göre maruz kaldıkları eşit olmayan davranışlar, tutumlar ve algıları anlatmak için kullanılan bir kavramdır. Kökeni, toplumsal cinsiyet rollerindeki farklılıklardır.[1] Cinsiyet sistemleri genellikle kesin hatlarla ikiye ayrılmış ve hiyerarşik yapıya sahiptir; cinsiyet ikiliği sistemleri günlük yaşamın sayısız boyutunda kendini gösteren eşitsizlikleri yansıtabilmektedir. Cinsiyet eşitsizliği deneysel temellere dayandırılmış ya da toplumsal olarak kabul edilmiş ayrıcalıklardan kaynaklanır.

Doğum öncesi hormon maruziyeti, bir kişinin tipik eril veya dişil özellikleri sergileme derecesini etkiler.[2][3] Genel zekada erkekler ve kadınlar arasında ihmal edilebilir farklılıklar vardır.[4] Kadınların risk alma olasılığı erkeklerden önemli ölçüde daha düşüktür.[5] Erkekler ayrıca, doğum öncesi ve muhtemelen mevcut androjen maruziyetinden etkilenen bir özellik olarak, kadınlardan daha agresif olma eğilimindedir.[6][7] Fiziksel farklılıklarla birleşen bu farklılıkların, cinsiyete dayalı işbölümünü temsil eden bir uyarlama olduğu teorize edilmiştir.[8] İkinci bir teori, gruplararası saldırganlıkta cinsiyet farklılıklarının, erkek saldırganlığında bölge, kaynak ve eş edinmeye izin vermek için uyarlamaları temsil ettiğini öne sürer.[9] Dişiler (ortalama olarak) erkeklerden daha empatiktir, ancak bu, herhangi bir kadının herhangi bir erkekten daha empatik olduğu anlamına gelmez.[10] Erkekler ve kadınlar sırasıyla daha iyi görsel uzamsal ve sözel belleğe sahiptir. Bu değişiklikler, uygulandığında her iki cinsiyette de görsel uzamsal belleği artıran erkek cinsiyet hormonu testosterondan etkilenir.[11]

Doğumdan itibaren, erkekler ve kadınlar farklı şekilde sosyalleşir ve yaşamları boyunca farklı ortamlar yaşarlar. Toplumsal etki nedeniyle, cinsiyet genellikle yaşamdaki birçok temel özelliği büyük ölçüde etkiler; kişilik gibi.[12] Erkekler ve kadınlar, genellikle kendileri için bir seçim yapamadan, cinsiyet rolü beklentilerinin ve cinsiyet rolü kalıp yargılarının etkisiyle farklı yollara yönlendirilirler. Örneğin, Batı toplumlarında mavi renk genellikle erkeklerle ilişkilendirilir ve onlara genellikle makineler ve kamyonlar gibi geleneksel erkeksi rollerle ilişkilendirilen oyuncaklar verilir. Kızlar pembe renkle ilişkilendirilir ve onlara oyuncak bebekler, elbiseler ve bebek evleri gibi geleneksel kadınsı rollerle ilgili oyuncaklar verilir. Ebeveynlerin veya çocuğun hayatındaki diğer yetişkin figürlerin bu etkileri, onları bu rollere uymaya teşvik eder.[13] Bu, kişiliği, kariyer yollarını veya ilişkileri etkileme eğilimindedir. Yaşam boyunca, erkekler ve dişiler, çok farklı kişiliklere sahip ve ayrı yollarda kalmaları gereken çok farklı iki tür olarak görülür.[14]

Araştırmacı Janet Hyde, çoğu araştırmanın geleneksel olarak cinsiyetler arasındaki farklılıklara odaklanmasına rağmen, aslında cinsiyet benzerlikleri hipotezinin önerdiği bir pozisyon olan, aslında farklı olmaktan çok benzer olduklarını buldu.[15]

Yönetim kurulu genelinde, bir dizi endüstri cinsiyetler arasında tabakalandırılmıştır. Bu, çeşitli faktörlerin sonucudur. Bunlar, eğitim seçimlerindeki, tercih edilen iş ve endüstrideki, iş deneyimindeki, çalışılan saatlerin sayısındaki ve istihdamdaki molalardaki (çocuk doğurmak ve büyütmek gibi) farklılıkları içerir. Erkekler ayrıca kadınlara kıyasla genellikle daha yüksek ücretli ve daha yüksek riskli işlere girerler. Bu faktörler, kaynağa bağlı olarak erkeklerin ve kadınların ortalama toplam ücret veya maaşları arasında %60 ila %75 arasında bir farka neden olur. Geriye kalan %25 ila %40 için, kadınların maaş ve cinsel ayrımcılığı müzakere etme konusundaki isteksizliği ve yeteneği de dahil olmak üzere çeşitli açıklamalar önerilmiştir.[16][17][18] Avrupa Komisyonu'na göre doğrudan ayrımcılık, cinsiyete dayalı ücret farklılıklarının yalnızca küçük bir bölümünü açıklıyor.[19][20]

ABD'de tipik bir kadının düzeltilmemiş yıllık ücretinin, ortalama bir erkeğinkinin %78'i olduğu rapor edilmiştir. Bununla birlikte, OECD, AAUW ve ABD Çalışma Bakanlığı'ndan yapılan çok sayıda araştırma, ücretler, üniversite bölümü, meslek, çalışma saatleri ve anne/ebeveyn iznindeki erkek ve kadın işçiler tarafından yapılan farklı bireysel seçimlere göre ayarlandığında, ücretin erkekler ve kadınlar arasındaki oranlar %5-6,6 veya kadınların erkek meslektaşları tarafından kazanılan her dolar için 94 sent kazanması arasında değişiyordu. Teorilere göre, tutarsızlığın kalan %6'sı düşük maaştan kaynaklanmaktadır.

İnsan sermayesi teorileri, bir kişinin onları bir işveren için potansiyel olarak değerli kılan eğitimine, bilgisine, eğitimine, deneyimine veya becerisine atıfta bulunur. Bu, tarihsel olarak cinsiyete dayalı ücret farkının bir nedeni olarak anlaşılmıştır, ancak belirli mesleklerdeki kadınlar ve erkekler benzer eğitim seviyelerine veya diğer niteliklere sahip olma eğiliminde olduğundan artık baskın bir neden değildir. İşlerin ve işçilerin bu özellikleri kontrol edilse bile, belirli bir meslekte kadınların varlığı ücretlerin düşmesine neden oluyor. Bu kazanç ayrımcılığı, kirlilik teorisinin bir parçası olarak kabul edilir. Bu teori, kadınların baskın olduğu işlerin, sadece meslekte kadınların varlığından dolayı işlerden daha düşük ücretler sunduğunu öne sürüyor. Kadınların bir mesleğe girmesi, işle ilgili prestij miktarını azaltır ve daha sonra erkekler bu meslekleri terk eder.[21] Kadınların belirli mesleklere girmesi, daha az yetenekli işçilerin işe alınmaya başlandığını veya mesleğin vasıfsızlaştığını gösteriyor. Bu nedenle erkekler, kadın egemen mesleklere girmek konusunda isteksiz davranmakta ve benzer şekilde kadınların erkek egemen mesleklere girmesine karşı çıkmaktadır.[22][]

Cinsiyete dayalı gelir eşitsizliği, kısmen, insan gruplarının atfedilen özelliklere göre meslekler arasında dağıtıldığı mesleki ayrımcılığa da atfedilebilir; bu durumda cinsiyet.[23] Mesleki cinsiyet ayrımı anlaşılabilir iki bileşen veya boyut içerecek şekilde; yatay ayrışma ve dikey ayrışma. Yatay ayrımcılıkla birlikte, kadın ve erkeklerin farklı fiziksel, duygusal ve zihinsel yeteneklere sahip olduğu düşünüldüğünden, mesleki cinsiyet ayrımı ortaya çıkar. Bu farklı yetenekler, cinsiyetlerin uygun oldukları iş türlerinde farklılık göstermesine neden olur. Bu, özellikle kol emeği ve kol emeği olmayan arasındaki cinsiyete dayalı ayrımla görülebilir.[] Dikey ayrım ile, meslekler güç, otorite, gelir ve mesleğe bağlı prestije göre tabakalandırıldığından ve kadınların bu tür işlerde çalışmaktan dışlanmasından dolayı mesleki cinsiyet ayrımı meydana gelir.[22]

1960'lardan beri kadınların işgücüne daha fazla sayıda girmesiyle, meslekler, her bir meslekle ilişkilendirildiği varsayılan kadınlık veya erkeklik miktarına göre ayrıldı. Nüfus sayımı verileri, bazı mesleklerin (posta taşıyıcıları, barmenler, otobüs şoförleri ve emlak komisyoncuları) daha fazla toplumsal cinsiyetle bütünleştiğini gösterirken, öğretmenler, hemşireler, sekreterler ve kütüphaneciler gibi mesleklerin kadın egemenliğine girdiğini, mimarlık gibi mesleklerin ise kadın egemenliğine girdiğini gösteriyor., elektrik mühendisleri ve uçak pilotları kompozisyon olarak ağırlıklı olarak erkek olmaya devam ediyor.[24] Nüfus sayımı verilerine göre hizmet sektöründeki işlerde kadınlar erkeklere göre daha yüksek oranlarda yer almaktadır. Hizmet sektörü işlerinde kadınların aşırı temsil edilmesi, idari işler gerektiren işlerin aksine, kadın ve erkeklerin geleneksel toplumsal cinsiyet rollerini pekiştirerek toplumsal cinsiyet eşitsizliğine neden olur.[25]

Cinsiyete, ırka ve etnik kökene göre tam zamanlı ücretli ve maaşlı çalışanların medyan haftalık kazançları, ABD, 2009.[26]

"Cinsiyet ücret farkı, kadınların kazançlarının erkeklerle karşılaştırıldığında bir göstergesidir. Kadınların ortalama yıllık kazancının, erkeklerin yıllık ortalama kazancına bölünmesiyle bulunur." (Higgins ve diğerleri, 2014) Akademisyenler, kadın-erkek ücret farkının ne kadarının deneyim, eğitim, meslek ve işle ilgili diğer özellikler gibi faktörlere bağlı olduğu konusunda hemfikir değiller. Sosyolog Douglas Massey, %41'in açıklanamayan kaldığını tespit ederken,[22] analistleri bu faktörlerin ham ücret farkının yüzde 65,1 ila 76,4'ünü açıkladığını buldu.[27] CONSAD ayrıca, sosyal haklar ve fazla mesai gibi diğer faktörlerin "cinsiyetler arası ham ücret farkının ek kısımlarını" açıkladığını da belirtti.

Sağlık alanında cinsiyet eşitsizlikleri

Dünya Sağlık Örgütü (WHO) sağlığı “sadece hastalık veya sakatlığın olmayışı değil, fiziksel, zihinsel ve sosyal yönden tam bir iyilik hali” olarak tanımlamıştır. 2012 Dünya Kalkınma Raporu tarafından iki temel beşeri sermaye bağışından biri olarak tanımlanan sağlık, bir bireyin toplumda tam potansiyeline ulaşma becerisini etkileyebilir. Yine de toplumsal cinsiyet eşitliği en çok eğitim ve işgücüne katılım gibi alanlarda ilerleme kaydederken, kadın ve erkek arasındaki sağlık eşitsizliği bugüne kadar birçok topluma zarar vermeye devam ediyor.

Hem erkekler hem de kadınlar sağlık eşitsizlikleriyle karşı karşıya kalırken, kadınlar tarihsel olarak orantısız miktarda sağlık eşitsizliği yaşamıştır. Bu, birçok kültürel ideolojinin ve uygulamanın, kadınların istismara ve kötü muameleye karşı savunmasız olduğu yapılandırılmış ataerkil bir toplum yaratmasından kaynaklanmaktadır. Ek olarak, kadınların daha iyi sağlık hizmetleri kaynaklarına erişimlerini artırmaya yardımcı olabilecek eğitim ve ücretli çalışma gibi belirli fırsatları almaları genellikle kısıtlanmıştır. Dişiler ayrıca sıklıkla yetersiz temsil edilir veya karma cinsiyetli klinik araştırmalarda dışlanır ve bu nedenle tanı ve tedavide doktor yanlılığına maruz kalır.

Sağlık eşitsizliğinin tanımı

Sağlık eşitsizliği, DSÖ tarafından farklı insan grupları tarafından alınan sağlık hizmetlerinde yalnızca gereksiz ve önlenebilir değil, aynı zamanda adaletsiz ve önyargılı farklılıklar olarak tanımlanmıştır. Sağlık eşitsizliğinin varlığı, dünyanın birçok yerinde sağlık eşitliğinin bulunmadığı anlamına gelir. Sağlıkta eşitlik, her bireyin tam sağlık potansiyeline ulaşmak için adil bir fırsata sahip olduğu durumu ifade eder. Genel olarak, "sağlık eşitsizlikleri" veya "sağlık eşitsizlikleri" terimi, sosyoekonomik bir hiyerarşide farklı konumlarda bulunan insanlar arasındaki sağlık farklılıkları olarak anlaşılmaktadır.

Nedenleri

Kültürel Normlar

Kültürel normlar ve uygulamalar, sağlıkta cinsiyet eşitsizliklerinin var olmasının ve devam etmesinin ana nedenlerinden ikisidir. Bu kültürel normlar ve uygulamalar genellikle kadın ve erkeklerin toplumda benimsediği rolleri ve davranışları etkiler. Farklı kabul edilen ve değer verilen erkekler ve kadınlar arasındaki bu cinsiyet farklılıkları, bir grubu sistematik olarak güçlendirmeye ve diğerini ezmeye çalışırken cinsiyet eşitsizliklerine yol açar. Hem cinsiyet farklılıkları hem de cinsiyet eşitsizlikleri, sağlık sonuçlarında ve sağlık hizmetlerine erişimde eşitsizliklere yol açabilir. Kültürel normların sağlıkta cinsiyet eşitsizliklerine nasıl yol açabileceğine dair Dünya Sağlık Örgütü tarafından verilen örneklerden bazıları, bir kadının seyahat edememesidir.tek başına, ihtiyaç duydukları gerekli sağlık bakımını almalarını engelleyebilir. Başka bir toplumsal standart, bir kadının eşi veya seks partnerleri tarafından kondom kullanımı konusunda ısrarcı olmaması ve bu durumun HIV bulaşma riskinin artmasıdır.

Erkek çocuk tercihi

Sağlıkta cinsiyet eşitsizliğini artıran daha iyi belgelenmiş kültürel normlardan biri erkek çocukların tercih edilmesidir.  Örneğin, Hindistan'da 2001 nüfus sayımında her 100 erkek çocuk için yalnızca 93 kız kaydedildi. Bu, 100 erkeğe düşen kız sayısının yaklaşık 98 olduğunu gösterir. Ek olarak, diğer Asya ülkelerinde de düşük kadın erkek sayıları kaydedildi - en önemlisi Çin'de 2005 yılında yapılan bir ankete göre her 100 erkek çocuğa karşılık sadece 84 kız çocuğu doğuyor. Bu, 2001–2004 döneminde 81'den küçük bir artış olmasına rağmen, 1980'lerin sonlarında 100 erkek çocuk başına 93 kızdan çok daha düşük. 20. yüzyılın sonlarında doğmamış kızların artan sayısı, ultrason testi gibi doğum öncesi cinsiyet ayrımı olarak da bilinen doğum öncesi cinsiyet tayinini daha geniş bir nüfus için daha uygun fiyatlı ve erişilebilir hale getiren teknolojik gelişmelere bağlandı. Bu, bir erkek çocuğu tercih eden ebeveynlerin, hamileliğin erken aşamalarında doğmamış çocuklarının cinsiyetini belirlemesine izin verdi. Doğmamış çocuklarının cinsiyetini erken tespit ederek, ebeveynler cinsiyete dayalı kürtaj uygulayabilir, çoğu durumda dişi olan tercih edilen cinsiyet değilse fetüsü aldıracaklardı.

Ek olarak, erkek çocuk tercih kültürü, erkek çocuklara ayrıcalıklı muamele şeklinde doğumun ötesine de uzanır. Hindistan gibi ülkelerde erkek çocuk sahibi olmanın ekonomik yararları, erkeklerin kızlara göre tercih edilmesini de açıklıyor. Örneğin, Hint kültüründe ebeveynlere yaşlandıkça bakım ve ekonomik istikrar sağlayan oğullardır, bu nedenle erkek çocuk sahibi olmak birçok Hint ailenin geleceğini güvence altına almaya yardımcı olur. Bu tercihli bakım, gıda kaynaklarının, dikkatin ve tıbbi bakımın farklı şekilde sağlanması gibi birçok şekilde kendini gösterebilir. Son 20 yılda yapılan araştırmalar, Hindistan'da kadın dezavantajının sürdüğünü ve Nepal ve Pakistan gibi diğer bazı ülkelerde daha da kötüleşmiş olabileceğini gösterdi.

Kadın sünneti

Kadın sünneti (FGM) gibi zararlı kültürel uygulamalar da kız çocuklarının ve kadınların sağlık riskleriyle karşı karşıya kalmasına neden oluyor. Milyonlarca kadının, tıbbi olmayan nedenlerle dış kadın cinsel organının kısmen veya tamamen çıkarılmasını içeren kadın sünneti geçirdiği tahmin edilmektedir. Afrika'da 10 yaşın üzerindeki 92,5 milyon kadının FGM'nin sonuçlarıyla yaşadığı tahmin ediliyor. Bunların 12,5 milyonu 10-14 yaş arası kız çocuklarıdır. Afrika'da her yıl yaklaşık üç milyon kız çocuğu FGM'ye maruz kalıyor.

Genellikle geleneksel uygulayıcılar tarafından steril olmayan teknikler ve cihazlar kullanılarak gerçekleştirilen FGM'nin hem ani hem de geç komplikasyonları olabilir. Bunlar arasında aşırı kanama, idrar yolu enfeksiyonları, yara enfeksiyonu ve steril olmayan ve yeniden kullanılan aletler söz konusu olduğunda hepatit ve HIV yer alır. Uzun vadede, idrar ve genital yolları tıkayabilen ve hasar verebilen yara izleri ve keloidler oluşabilir. 2005 UNICEF'in FGM raporuna göre, zayıf kayıt tutma ve ölümlerin bildirilmemesi nedeniyle prosedür nedeniyle kaç kız ve kadının öldüğü bilinmiyor. Kadın sünneti ayrıca hamileliği zorlaştırabilir ve kadınları uzun süreli doğum gibi obstetrik sorunlar açısından daha yüksek risk altına sokabilir. DSÖ'nün 28.393 kadını içeren 2006 tarihli bir araştırmasına göre, kadınlar kadın sünneti yaşadıklarında yenidoğan ölümleri artıyor; 1.000 doğumda ek olarak on ila yirmi bebeğin öldüğü tahmin ediliyordu.

Psikolojik komplikasyonlar kültürel bağlamla ilgilidir. FGM'ye maruz kalan kadınlar, geleneksel çevrelerinin dışına çıktıklarında ve sakatlamanın norm olmadığı görüşüyle karşı karşıya kaldıklarında duygusal olarak etkilenebilirler.

Şiddet ve taciz

Kadına yönelik şiddet, ciddi halk sağlığı etkileri olan yaygın bir küresel olaydır. Bu, sosyal ve cinsiyet önyargısının bir sonucudur. Gelişmekte olan ülkelerdeki birçok toplum, kadınların genellikle bir mülkiyet biçimi ve sosyal olarak erkeklerden daha aşağı görüldüğü ataerkil bir çerçeve üzerinde işlev görür. Toplumsal hiyerarşideki bu eşitsiz konum, kadınların hem çocukken hem de yetişkinken erkekler tarafından fiziksel, duygusal ve cinsel istismara uğramasına yol açmıştır. Bu suistimaller genellikle bir tür şiddet oluşturur. Her iki cinsiyetten çocuklar fiziksel kötü muameleye maruz kalsalar da, cinsel istismar ve diğer sömürü ve şiddet biçimleri, araştırmalar genç kızların erkeklerden çok daha fazla cinsel istismara maruz kaldıklarını göstermiştir . Çocuk istismarı üzerine 2004 yılında yapılan bir çalışmada, ankete katılan tüm kızların %25,3'ü bir tür cinsel istismara maruz kalmıştır, bu oran erkeklerinkinden (%8,7) üç kat daha fazladır.

Kadına yönelik bu tür şiddet, özellikle cinsel istismar, silahlı çatışmaların yaşandığı bölgelerde giderek daha fazla belgeleniyor. Şu anda dünya çapındaki toplumsal kargaşanın yükünü kadınlar ve kızlar çekiyor ve yerinden edilen ve etkilenen milyonlarca kişinin tahminen %65'ini oluşturuyor. Bu tür sorunlarla karşılaşan yerlerden bazıları Ruanda, Kosova ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti'dir. Bu, hem bölgedeki genel istikrarsızlığın hem de düşmanları sindirmek için kullanılan bir savaş taktiğinin bir sonucu olarak ortaya çıkıyor. Genellikle acil durum ve mülteci ortamlarına yerleştirilen kız çocukları ve kadınlar, askeri savaşçılar tarafından taciz ve sömürüye karşı oldukça savunmasızdır.

Hem genç hem de yetişkin kadınlara yönelik cinsel şiddet ve istismarın hem kısa hem de uzun vadeli sonuçları vardır ve yetişkinlikte sayısız sağlık sorununa önemli ölçüde katkıda bulunur. Bunlar zayıflatıcı fiziksel yaralanmalar, üreme sağlığı sorunları, madde kötüye kullanımı ve psikolojik travma arasında değişir. Yukarıdaki kategorilerin örnekleri arasında depresyon ve travma sonrası stres bozukluğu, alkol ve uyuşturucu kullanımı ve bağımlılığı, cinsel yolla bulaşan hastalıklar, belirli sağlık taraması türlerinin (rahim ağzı kanseri gibi) düşük sıklığı ve intihar girişimleri sayılabilir.

İstismara uğrayan kadınlarda genellikle planlanmamış ve sorunlu gebelikler, kürtajlar, yenidoğan ve bebek sağlığı sorunları, cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar (HIV dahil) ve ruhsal bozukluklar (depresyon, anksiyete bozuklukları, uyku bozuklukları ve yeme bozuklukları gibi) görülme oranları, olmayanlara kıyasla daha yüksektir. Barış zamanında, kadınlara yönelik şiddetin çoğu ya tanıdıkları erkekler ya da yakın erkek partnerler tarafından işleniyor. DSÖ tarafından 2000 ve 2003 yılları arasında yürütülen on bir ülkeyi kapsayan bir araştırma, ülkeye bağlı olarak kadınların %15 ila %71'inin eşleri tarafından fiziksel veya cinsel şiddete maruz kaldığını ortaya koydu .veya hayatları boyunca ortak ve bir önceki yıl içinde %4 ila %54.  Partner şiddeti de ölümcül olabilir. Avustralya, Kanada, İsrail, Güney Afrika ve Amerika Birleşik Devletleri'nde yapılan araştırmalar, kadın cinayetlerinin %40 ila %70'inin yakın partnerler tarafından işlendiğini gösteriyor.

Kadınlara yönelik diğer şiddet türleri arasında, otorite figürleri (öğretmenler, polis memurları veya işverenler gibi) tarafından cinsel taciz ve taciz, zorla çalıştırma veya seks için insan ticareti ve zorla çocuk evliliği ve çeyizle ilgili şiddet gibi geleneksel uygulamalar yer alır. En uç noktasında, kadına yönelik şiddet, kız çocuklarının öldürülmesi ve şiddetli ölümle sonuçlanabilir. Sorunun boyutuna rağmen, birçok kadın yaşadıkları istismarı bildirmemekte ve yardım istememektedir. Sonuç olarak, kadına yönelik şiddet, büyük insani ve sağlık bakım maliyetleri olan gizli bir sorun olmaya devam ediyor.  Dünya çapında erkekler tüm cinayet kurbanlarının %79'unu oluşturmaktadır.

Yoksulluk

Yoksulluk, sağlıkta cinsiyet eşitsizliklerinin sürekli varlığını kolaylaştıran bir diğer faktördür.  Yoksulluk genellikle kötü sağlıkla doğrudan bağlantılıdır. Bununla birlikte, dolaylı olarak, sağlıksızlığa katkıda bulunma potansiyeline sahip eğitim, kaynak ve ulaşım eksikliği gibi faktörleri etkiler.  Ekonomik kısıtlamalara ek olarak, insanların tıbbi bir ortama girme yeteneğini veya olasılığını etkileyen kültürel kısıtlamalar da vardır. Sağlıkta cinsiyet eşitsizlikleri yaygınlığını sürdürürken, yoksul topluluklarda ne ölçüde ortaya çıktığı genellikle bulundukları yerin sosyoekonomik durumu, kültürel farklılıklar ve hatta yaş gibi faktörlere bağlıdır.

Yoksulluk içinde yaşayan çocukların genel olarak temel sağlık ihtiyaçlarına erişimi sınırlıdır, ancak çocuklar yaşlandıkça cinsiyet eşitsizlikleri daha belirgin hale gelmektedir. Beş yaşın altındaki çocuklar üzerinde yapılan araştırmalar, düşük ve orta gelirli ülkelerde, yoksulluk içinde yaşayan çocukların yaklaşık %50'sinin temel sağlık hizmetlerine erişimi olduğunu göstermektedir. Her ikisi için de aşılama ve sıtma gibi yaygın hastalıkların tedavisi gibi sağlık hizmetlerine erişimde kız ve erkek çocuklar arasında anlamlı bir fark yoktu.  Bebeklikten ergenliğe kadar daha geniş bir yaş aralığına odaklanan araştırmalar farklı sonuçlar gösterdi. Gelişmekte olan ülkelerde kızların bakıma daha sınırlı erişime sahip oldukları ve erişilirse, muhtemelen erkeklerden daha düşük düzeyde bakım görecekleri bulundu. Gelişmekte olan ülkelerdeki kızların, aileleri ve toplulukları tarafından uygulanan duygusal ve fiziksel tacize uğrama olasılıklarının daha yüksek olduğu bulundu.

Yoksulluk içinde yaşayanlar için sağlıkta cinsiyet eşitsizlikleri yetişkinliğe kadar devam ediyor. Kadınların sağlık dezavantajlarını (doğum, gebelik, HIV'e yatkınlık vb.) dışlayan araştırmalarda, kronik durumların tanı ve tedavisinde anlamlı bir cinsiyet farklılığının olmadığı saptanmıştır. Aslında kadınlara daha fazla teşhis konuldu, bu da kadınların üreme ihtiyaçları nedeniyle sağlık hizmetlerine daha fazla erişebilmelerine veya çocuklarını kontrollere götürmelerine bağlandı.  Buna karşılık, kadın sağlığı dezavantajlarını içeren araştırmalar, anne sağlığınınkadın ve erkek sağlığı arasındaki uçurumu genişletti. Az gelişmiş ülkelerdeki yoksul kadınların daha fazla sakatlık ve ölüm riski altında oldukları söylendi.  Kaynakların ve uygun beslenmenin olmaması genellikle bir ölüm nedenidir ve erken doğum ve bebek ölümlerinin yanı sıra anne ölümlerine katkıda bulunur.  Her gün yaklaşık 800 kadının anne ölümlerinden öldüğü ve çoğu vakanın önlenebilir olduğu tahmin edilmektedir. Bununla birlikte, vakaların %99'u, önleyici tıbbi bakımın yanı sıra acil erişim kaynaklarına sahip olmayan, yoksulluğun hüküm sürdüğü bölgelerde meydana gelmektedir.

Cinsiyete dayalı sağlık farklılıkları, daha zengin ülkelerde yoksulluk içinde yaşayan insanlar için biraz farklıydı. Kadınların erkeklerden daha düşük gelirli oldukları ve mali koşullar nedeniyle tıbbi tedaviyi bırakma olasılıklarının daha yüksek olduğu bildirildi.  Amerika Birleşik Devletleri'nde Hasta Koruma ve Uygun Maliyetli Bakım Yasası (PPACA), yoksulluk içinde yaşayan daha fazla insanın, özellikle kadınlar için sağlık hizmetlerine erişimini daha mümkün hale getirdi, ancak Yasanın aynı zamanda cinsiyet eşitsizliğini de teşvik ettiği iddia ediliyor. Prostat kanseri gibi cinsiyete özgü kanser taramaları erkekler için karşılanmazken, kadınlar için benzer taramalar kapsam dahilindedir. Aynı zamanda, yakın partner şiddeti için danışmanlık ve diğer hizmetler gibi taramalar erkekler için değil, kadınlar için kapsanmaktadır.  Avrupa ülkelerinde sonuçlar Amerika Birleşik Devletleri'ndeki insanlardan farklıydı. Amerika Birleşik Devletleri'nde yoksul erkekler kadınlardan daha az kaliteli sağlık hizmetine sahipken, Avrupa ülkelerinde erkeklerin sağlık hizmetlerine erişimi daha azdı. Araştırmalar, 50 yaş ve üzerindeki, iki yakasını bir araya getirmekte zorlanan (öznel yoksulluk) insanların, düşük gelirli olarak kabul edilen veya genel serveti düşük olan kişilere göre %38 oranında daha fazla sağlık sorunları yaşadığını ortaya koydu. Bununla birlikte, aynı yaş grubundaki öznel yoksulluğa sahip erkeklerin 3 ila 6 yıllık bir süre içinde ölme olasılıkları kadınlara göre %65 daha fazlaydı.

Sağlık sistemi

Dünya Sağlık Örgütü, sağlık sistemlerini “birincil amacı sağlığı geliştirmek, iyileştirmek veya sürdürmek olan tüm faaliyetler” olarak tanımlamaktadır. Bununla birlikte, sağlık sistemlerinin dışındaki faktörler, sağlık sistemlerinin bir popülasyon içindeki farklı demografilerin sağlığı üzerindeki etkisini etkileyebilir. Bunun nedeni, sağlık sistemlerinin sosyal, kültürel ve ekonomik çerçevelerden etkilendiğinin bilinmesidir. Sonuç olarak, sağlık sistemleri yalnızca "sağlık ve sağlık hizmeti üreticileri" olarak değil, aynı zamanda birçoğu kadınlara karşı önyargılı olan "daha geniş bir toplumsal normlar ve değerler dizisinin sağlayıcıları" olarak kabul edilmektedir.

Kadın ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Bilgi Ağı'nın DSÖ Sağlığın Sosyal Belirleyicileri Komisyonu'na 2007'de sunduğu Nihai Raporunda, birçok ülkedeki sağlık sistemlerinin sağlıkta toplumsal cinsiyet eşitliğini yeterince sağlayamadığı kaydedildi. Bu sorunun bir açıklaması, birçok sağlık sisteminin, erkeklerin ve kadınların sağlık ihtiyaçlarının çok farklı olabileceği gerçeğini göz ardı etme eğiliminde olmasıdır. Raporda, araştırmalar, sağlık sisteminin, sağlık hizmetlerinin hem tüketicisi (kullanıcısı) hem de üreticisi (bakıcısı) olarak kadınlara bakış açısından cinsiyet eşitliği eksikliği yoluyla sağlıkta cinsiyet eşitsizliklerini artırabileceğine dair kanıtlar buldu. Örneğin, sağlık sistemleri kadınları özneden çok nesne olarak görme eğilimindedir; burada hizmetler genellikle kadınlara, kadınların esenliği yerine başka bir şeyin aracı olarak sunulur. Üreme sağlığı hizmetleri söz konusu olduğunda, bu hizmetler genellikle kadınların esenliğine yönelik bakımdan ziyade bir doğurganlık kontrolü biçimi olarak sağlanır.  Ek olarak, sağlık sistemlerindeki işgücünün çoğunluğu kadın olmasına rağmen, çalışma koşullarının çoğu kadınlara yönelik ayrımcı olmaya devam ediyor. Birçok araştırma, kadınların genellikle çocuk bakımı veya şiddetten korunma gibi özel ihtiyaçlarını göz ardı eden erkek çalışma modellerine uymasının beklendiğini göstermiştir. Bu, hastalara bakım sağlayan kadın bakıcıların, özellikle de kadın bakıcıların yeteneğini ve etkinliğini önemli ölçüde azaltır.

Yapısal Cinsiyet Baskısı

Gelir, eğitim, sağlık hizmetleri, beslenme ve siyasi ses gibi kaynakların tahsisindeki yapısal cinsiyet eşitsizlikleri, kötü sağlık ve azalan refah ile güçlü bir şekilde ilişkilidir. Çoğu zaman, diğer birçok alanda kadınlara yönelik bu tür yapısal cinsiyet ayrımcılığının kadın sağlığı üzerinde dolaylı bir etkisi vardır. Örneğin, birçok gelişmekte olan ülkede kadınların resmi işgücü piyasasının bir parçası olma olasılığı daha düşük olduğundan, genellikle iş güvenliğine ve sağlık hizmetlerine erişim de dahil olmak üzere sosyal korumanın faydalarından yoksundurlar. Ek olarak, kayıtlı işgücü içinde kadınlar genellikle daha düşük statüleriyle ilgili zorluklarla karşılaşırlar;işyerinde ayrımcılık ve cinsel taciz . Çalışmalar, ücretli iş ile evde çalışmanın taleplerini dengelemek zorunda olma beklentisinin genellikle işle ilgili yorgunluğa, enfeksiyonlara, akıl sağlığına ve diğer sorunlara yol açtığını ve bunun da kadınların sağlık açısından daha fakir olmasına neden olduğunu göstermiştir.

Yemek pişirme ve su toplama gibi belirli geleneksel sorumluluklarla sınırlı kalmanın bir sonucu olarak kadınların sağlığı da daha yüksek bir risk düzeyine giriyor. Ücretsiz ev işçiliğiyle sınırlı olmak, kadınların eğitim ve kayıtlı iş bulma fırsatlarını azaltmakla kalmaz (her ikisi de uzun vadede daha iyi sağlığa dolaylı olarak katkıda bulunabilir), aynı zamanda kadınları potansiyel olarak daha yüksek sağlık sorunları riskine maruz bırakır. Örneğin, yemek pişirmek için katı yakıtların kullanıldığı gelişmekte olan bölgelerde, kadınlar uzun süre yemek pişirme ve aile için yemek hazırlama nedeniyle daha yüksek düzeyde iç mekan hava kirliliğine maruz kalmaktadır. Katı yakıtların yanmasıyla kirlenen solunan havakronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH) nedeniyle dünya çapında her yıl 1,3 milyon kadın ölümünün 641.000'inden sorumlu olduğu tahmin edilmektedir.

Bazı ortamlarda, yapısal cinsiyet eşitsizliği, kadınlara yönelik belirli şiddet biçimleri, marjinalleştirme ve baskı ile ilişkilendirilir. Bu, erkeklerin şiddetli saldırısını, çocuklara yönelik cinsel istismarı, kadınların davranış ve hareketlerinin katı şekilde düzenlenmesini, kadın sünnetini ve sömürücü, zorla çalıştırmayı içerir. Kadınlar ve kız çocukları ayrıca, algılanan davranış ihlalleri ve sosyal rollerinden sapmalar nedeniyle insan kaçakçılığı veya " namus cinayetleri " gibi daha az iyi belgelenmiş istismar veya sömürü biçimlerine karşı savunmasızdırlar. Bu eylemler, kadınlarda fiziksel yaralanmalar, istenmeyen gebelikler, kürtajlar, ruhsal bozukluklar gibi çok çeşitli sağlık sorunları ile ilişkilidir

Kadınların sağlık hizmetlerinden yararlanma becerileri, diğer yapısal cinsiyet eşitsizliklerinden de büyük ölçüde etkilenmektedir. Bunlar, kişinin hareketliliği ve davranışı üzerinde eşit olmayan kısıtlamaların yanı sıra finansal kaynaklar üzerinde eşit olmayan kontrolü içerir. Bu toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinin birçoğu kadın sağlığına bakış açısını etkileyebilir ve bu da kadınların sağlık hizmetlerine erişim düzeyini ve hanehalklarının ve daha geniş toplumun kadın sağlığı sorunlarına yatırım yapmaya ne ölçüde istekli olduğunu belirleyebilir.

Irk ve etnik köken

Irk, renkli insanların yapısal şiddetten daha fazla acı çekme eğiliminde olduğu, iyi bilinen bir baskı eksenidir. Beyaz olmayan insanlar için ırk, cinsiyete ek olarak kişinin sağlığını daha da olumsuz etkileyebilecek bir faktör olabilir. Çalışmalar, hem yüksek gelirli hem de düşük gelirli ülkelerde, dezavantajlı etnik gruplara mensup kadınlar arasında anne ölüm düzeylerinin beyaz kadınlara göre üç kata kadar daha yüksek olabileceğini göstermiştir. ABD'de ırk ve anne ölümü üzerine yapılan bir çalışmada, Afrikalı Amerikalılar için anne ölüm oranı beyaz kadınlarınkinden yaklaşık dört kat daha yüksek. Aynı şekilde Güney Afrika'da, siyah/Afrikalı kadınlar ve beyaz olmayan kadınlar için anne ölüm oranı, beyaz/Avrupalı kadınlara göre sırasıyla yaklaşık 10 ve 5 kat daha fazladır.

Sosyoekonomik durum

Dünyanın dört bir yanındaki kadınlar, sağlığı etkileyen zorluklar açısından pek çok benzerliği paylaşsa da, değişen sosyoekonomik durumlarından kaynaklanan birçok belirgin farklılık da vardır. Kadınların içinde yaşadığı yaşam koşullarının türü, büyük ölçüde yalnızca kendi sosyoekonomik statüleriyle değil, aynı zamanda uluslarınınkiyle de ilişkilidir.

Her bir yaş kategorisinde, yüksek gelirli ülkelerdeki kadınlar daha uzun yaşama eğilimindedir ve düşük gelirli ülkelerdeki kadınlardan daha az sağlıksız ve erken ölümlüdür. Yüksek gelirli ülkelerdeki ölüm oranları, çoğu ölümün 60 yaşından sonra meydana geldiği çocuklar ve daha genç kadınlar arasında da çok düşüktür. Bununla birlikte, düşük gelirli ülkelerde, genç yaştaki ölüm oranları çok daha yüksektir ve çoğu ölüm kızlar, ergenler ve genç yetişkin kadınlar arasında meydana gelir. Gelişmekte olan 66 ülkeden elde edilen veriler, nüfusun en yoksul %20'sindeki çocuk ölüm oranlarının, en üstteki %20'dekinin neredeyse iki katı olduğunu gösteriyor. Zengin ve fakir ülkeler arasındaki en çarpıcı sağlık sonucu farkı anne ölümleridir. Şu anda, anne ölümlerinin ezici bir oranı, her yıl yarım milyondan fazla anne ölümünün %99'unun meydana geldiği, yoksulluktan veya başka bir tür insani krizden muzdarip ülkelerde yoğunlaşıyor. Bu, bu yerlerde kadınların sağlığını ve esenliğini koruyabilecek kurumsal yapıların ya eksik ya da yetersiz gelişmiş olmasından kaynaklanmaktadır.

Durum, hem kız çocuklarının hem de kadınların sağlığının sosyal ve ekonomik faktörlerden ciddi şekilde etkilendiği ülkelerde de benzerdir. Yoksulluk içinde yaşayanlar veya daha düşük sosyoekonomik statüde olanlar, sağlık sonuçları açısından düşük performans gösterme eğilimindedir. Hemen hemen tüm ülkelerde, daha zengin hanelerde yaşayan kız çocukları ve kadınlar, daha fakir hanelerde yaşayanlara göre daha düşük ölüm oranlarına ve daha yüksek sağlık hizmetleri kullanımına maruz kalmaktadır. Bu tür sosyoekonomik durumla ilgili sağlık eşitsizlikleri, gelişmiş bölgeler de dahil olmak üzere dünyadaki her ülkede mevcuttur.

Çevresel adaletsizlik

Çevresel adaletsizliğin özünde, hem karar verme gücünün hem de çevresel yükün dağılımını içeren dağıtımsal adaletsizliğin varlığı yatmaktadır. Su kirliliği, zehirli kimyasallar vb. gibi çevresel yükler kadınların sağlığını orantısız bir şekilde etkileyebilir.  Kadınlar genellikle politika oluşturma ve kararların dışında bırakılır. Bu adaletsizlikler, kadınların genellikle daha düşük gelirlere ve daha az sosyal statüye yol açan baskının kesişimselliğinden etkilenmesinden kaynaklanmaktadır. Bu adaletsizliklerin temel nedenleri, özellikle marjinal topluluklarda (Yerli kadınlar, düşük gelirli topluluklardan kadınlar, Küresel Güney'den kadınlar, vb.) iklim değişikliğiyle daha da artacak olan toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin temel varlığıdır. Bu kadınlar geçimleri için genellikle doğal kaynaklara bağımlıdır ve bu nedenle küresel iklim değişikliği ve çevresel adaletsizlikten ciddi şekilde etkilenen ilk insan gruplarından biridir. Ayrıca dünyanın her yerinde kadınlar ailelerine yiyecek, su ve bakım sağlamaktan sorumlu tutuluyor. Bu, literatürü, araştırmayı ve öğretimi feminizm alanında toplumsal cinsiyet konusunda daha fazla bilinçlendirmek için bir hareketi ateşledi.[28]

Ancak kadınlar medya alanında baskı görmeye devam ediyor. CNN ve Media Matters, medyada iklim değişikliği konusunda röportaj yapılanların yalnızca %15'inin kadın olduğunu bildirdi.  Nispeten, kadınlar Amerika Birleşik Devletleri'ndeki çevresel adalet gruplarının %90'ını oluşturuyor.[29] BM iklim sorumlusu Christiana Figueres, çevresel adaletsizlikte toplumsal cinsiyet eşitsizliğini açıkça kabul etti ve toplumsal cinsiyeti iklim değişikliği konulu Paris müzakerelerinin merkezine koyma sözü verdi. "Kadınlar iklim değişikliğinden orantısız bir şekilde etkileniyor. Kadınları ve erkekleri iklim eylemiyle ilgili tüm karar alma süreçlerine dahil etmenin iklim sorununun üstesinden gelinmesinde önemli bir faktör olduğu giderek daha açık hale geliyor." Araştırmalar, kadınların politika liderliğine ve karar alma süreçlerine katılımının ve katılımının, koruma ve iklim değişikliğini azaltma çabalarında daha büyük bir artışa yol açtığını göstermiştir.

Temel nedenleri analiz ettiğimizde, kadınların iklim değişikliğini orantısız bir şiddetle deneyimledikleri açıktır, çünkü temel hakları dünya çapında değişen biçimlerde ve yoğunluklarda reddedilmeye devam etmektedir.  Zorunlu cinsiyet eşitsizliği, kadınların birçok yerde fiziksel ve ekonomik hareketliliğini, sesini ve fırsatlarını azaltarak, onları artan çevresel baskılara karşı daha savunmasız hale getiriyor. Yerli hamile kadınlar ve doğmamış çocukları, çevresel adaletsizlik nedeniyle iklim değişikliğine ve sağlık etkilerine karşı daha savunmasızdır. Yerli kadınlar, düşük gelirli topluluklardan gelen kadınlar ve Küresel Güney'den gelen kadınlar, sömürgecilik, ırkçılık ve eşitsizliğin tarihi ve devam eden etkileri nedeniyle iklim değişikliğinin etkilerinden daha da ağır bir yük taşıyor; ve çoğu durumda, hayatta kalmak için doğal kaynaklara daha fazla bağımlı oldukları ve/veya altyapısı zayıf olan bölgelerde yaşadıkları için. Kuraklık, sel ve öngörülemeyen ve aşırı hava koşulları, çoğu zaman aileleri için yiyecek, su ve enerji sağlamaktan sorumlu olan birçok kadın için ölüm kalım sorunları yaratıyor.

Evde

Ebeveynlik ve evlilikte cinsiyet rolleri

Cinsiyet rolleri, cinsiyet hormonları, cinsel yönelim, saldırgan özellikler ve acı ile ilişkili erkek-kadın oyun tarzları ile büyük ölçüde biyolojiden etkilenir. Ayrıca, konjenital adrenal hiperplazisi olan dişilerde erkeklik artışı görülür ve rhesus makak çocuklarının basmakalıp erkek ve dişi oyuncakları tercih ettikleri gösterilmiştir

İlişkilerde cinsiyet eşitsizliği

İlişkilerde cinsiyet eşitliği yıllar içinde artıyor ama ilişkilerin çoğunda güç erkeklerde. Şimdi bile erkekler ve kadınlar kendilerini cinsiyet çizgisinde bölünmüş olarak sunuyorlar. Szymanowicz ve Furnham tarafından yapılan bir araştırma, erkeklerde ve kadınlarda zekanın kültürel klişelerine baktı ve benlik sunumundaki cinsiyet eşitsizliğini gösterdi. Bu çalışma, kadınların zekalarını potansiyel bir partnere ifşa etmeleri halinde onunla olan şanslarının azalacağını düşündüklerini gösterdi. Ancak erkekler, kendi zekalarını potansiyel bir partnerle çok daha kolay tartışırlar. Ayrıca kadınlar, insanların IQ'ya verdikleri olumsuz tepkilerin farkındadır, bu nedenle bunu ifşa etmeyi yalnızca güvendikleri arkadaşlarıyla sınırlandırırlar. Kadınlar, gerçek bir gerçek arkadaşın olumlu bir şekilde yanıt vereceği beklentisiyle IQ'larını erkeklerden daha sık ifşa ederdi. Zeka, dişil bir özellikten daha erkeksi bir özellik olarak görülmeye devam ediyor. Makale, erkeklerin yüksek IQ'lu kadınların bir eşte arzu edilen sıcaklık, şefkat, duyarlılık veya nezaket gibi özelliklerden yoksun olacağını düşünebileceklerini ileri sürdü. Bir başka keşif de kadınların, arkadaşlarına kişinin IQ'sunun erkeklerden daha fazla anlatılması gerektiğini düşünmesiydi. Ancak erkekler, testin güvenilirliği ve IQ'nun gerçek hayattaki önemi hakkında kadınlardan daha fazla şüphelerini dile getirdiler. Eşitsizlik, bir çift aile meselelerinden kimin sorumlu olduğuna ve gelir elde etmekten birincil olarak kimin sorumlu olduğuna karar vermeye başladığında vurgulanır. Örneğin Londa Schiebinger'in Feminizm Bilimi Değiştirdi mi? aile bir sorumluluktur, kariyerini aşağı çekmekle tehdit eden fazladan bir yüktür." Ayrıca istatistikler, "mühendislik profesörü olan kadınların yalnızca yüzde 17'sinin, erkeklerin ise yüzde 82'sinin çocuk sahibi olduğunu" göstermiştir.

Ev işlerini eşitleme girişimleri

1900'lerin ortalarından beri işgücündeki kadın sayısındaki artışa rağmen, Amerikan toplumunda geleneksel toplumsal cinsiyet rolleri hala yaygındır. Pek çok kadının, bir aile kurmak için eğitim ve kariyer hedeflerini askıya alması beklenirken, geçimini birincil olarak kocaları sağlıyor. Bununla birlikte, bazı kadınlar çalışmayı ve aynı zamanda evi temizlemek ve çocuklara bakmak gibi algılanan cinsiyet rolünü yerine getirmeyi seçiyor. Bazı hanelerde işleri daha eşit bölüşülse de, kadınların tam zamanlı işlerde çalışsalar bile aile hayatında birincil bakıcı olmaya devam ettiklerine dair kanıtlar var. Bu kanıt, günde ortalama 12 dakika çocuk bakımı faaliyetlerinde bulunan erkeklerin aksine, ev dışında çalışan kadınların genellikle ev veya çocuk bakımıyla ilgili ev işleri için haftada fazladan 18 saat ayırdıklarını gösteriyor. Van Hooff tarafından yapılan bir araştırma, modern çiftlerin ev işleri gibi şeyleri kasıtlı olarak cinsiyete göre bölmediklerini, bunun yerine bunu rasyonelleştirip mazeretler uydurabildiklerini gösterdi.Kullanılan bahanelerden biri, kadınların ev işlerinde daha yetkin olduğu ve bunları yapmak için daha fazla motivasyona sahip olduğu ve bazıları erkeklerin sahip olduğu işlerin çok daha zahmetli olduğunu söylüyor.Amerika'nın Rahatsızlığı: Kültür ve Tarım'da Wendell Berry 1970'lerde "ev, kocanın çalışmadığı zamanlarda gidebileceği bir yer haline geldi ... orası, karının köle olarak tutulduğu yerdi" diye yazmıştı. Sarah F. Berk tarafından yürütülen "Cinsiyet Fabrikası" adlı bir araştırma, cinsiyet eşitsizliğinin bu yönünü de araştırdı. Berk, "ev emeğinin güçle ilgili olduğunu" buldu. Eşin daha az ev işi yapması iktidarda olmamasının nedeni basit; muadillerinden daha fazla boş zamana sahipler; bu nedenle, ortalama bir iş gününden sonra istediklerini daha fazla yapabiliyorlar.Cinsiyet rolleri son birkaç on yılda büyük ölçüde değişti. 1920-1966 dönemini ele alan bir makalede, kadınların zamanlarının çoğunu ev ve aile işleriyle geçirdiklerini tahmin eden veriler kaydedilmiştir. Kadın ve erkek arasındaki değişen cinsiyet rollerini değerlendiren bir araştırma, kadınların evde daha az zaman geçirmeye başlamasıyla birlikte erkeklerin bakıcı rolünü üstlenmeye ve kadın meslektaşlarına kıyasla çocuklarla daha fazla zaman geçirmeye başladığını gösterdi. Robin A. Douthitt, "Ev İçinde İş Bölümü: Cinsiyet Rolleri Değişti mi?" başlıklı makalenin yazarı erkekler, eşleri çalışırken çocuklarla önemli ölçüde daha fazla zaman geçirmemektedir ve çalışan kadınlar, tam zamanlı ev hanımlarına göre çocuk bakımında önemli ölçüde daha az zaman geçirmektedir 10 yıldan uzun süredir Bu dönemde hem anneler hem de babalar çocuklarla daha fazla toplam zaman geçiriyor."

Teknolojiyle ilgili cinsiyet eşitsizlikleri

Bir anket, erkeklerin temel bilgisayar işlevleri ve çevrimiçi katılımcı iletişim gibi faaliyetlerdeki teknolojik becerilerini kadınlardan daha yüksek değerlendirdiğini gösterdi. Ancak bu çalışma, erkeklerin kendilerini kendi algılanan yeteneklerine göre değerlendirdikleri bir öz-bildirim çalışmasıydı. Bu nedenle, gerçek yeteneğe dayalı veri değil, yalnızca algılanan yeteneğe dayalıdır, çünkü katılımcıların becerisi değerlendirilmemiştir. Ek olarak, bu çalışma kaçınılmaz olarak kendi beyan ettiği verilerle ilişkili önemli önyargıya tabidir.Bu tür bulguların aksine, gelişmekte olan 25 ülkeden veri setlerini analiz eden dikkatli bir şekilde kontrol edilen bir çalışma, daha az kadının dijital teknolojiye erişmesinin ve kullanmasının nedeninin, istihdama ilişkin elverişsiz koşulların ve devam eden ayrımcılığın doğrudan bir sonucu olduğu yönünde tutarlı bir bulguya yol açtı. eğitim ve gelir. Bu değişkenler kontrol edildiğinde, kadınların dijital araçların erkeklerden daha aktif kullanıcıları olduğu ortaya çıktı. Bu, iddia edilen dijital cinsiyet ayrımını bir fırsata dönüştürüyor: Kadınların bilgi ve iletişim teknolojisine (BİT) olan ilgisi ve dijital teknolojilerin yaşam koşullarını iyileştirebilecek araçlar olduğu düşünüldüğünde, BİT, uzun süredir devam eden toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinin üstesinden gelmek için somut ve somut bir fırsat sunuyor. istihdam, gelir, eğitim ve sağlık hizmetlerine erişim dahil olmak üzere gelişmekte olan ülkelerde.Kadınlar genellikle üniversite teknolojisi ve BİT odaklı programlarda büyük ölçüde yetersiz temsil edilirken, sosyal programlarda ve beşeri bilimlerde aşırı temsil edilmektedir. Veriler, batı toplumundaki kadınların genellikle yüksek öğrenimde erkeklerden daha iyi performans gösterdiğini gösterse de, kadınların işgücü piyasaları genellikle erkeklerden daha az fırsat ve daha düşük ücretler sağlıyor. Cinsiyet stereotipleri ve beklentileri, kadınların teknoloji ve BİT odaklı programlarda ve kariyerlerde yeterince temsil edilmemesi üzerinde etkili olabilir.Sosyalleşme yoluyla kadınlar, toplumsal cinsiyet rollerini ve klişeleri taklit eden özelliklere sahip programları seçmek zorunda hissedebilirler. Çalışmalar, yerel beklentilerin teknoloji ve BİT endüstrisinde profesyonel ilerlemede daha az fırsata yol açabileceğini göstermiştir. Teknoloji endüstrilerinin iş yeri uygulamaları genellikle cinsiyete dayalı ev içi beklentilerle çelişen uzun, zorlu saatleri içerir. Bu çatışma, daha az fırsata ve kadınların daha az talepkar işleri seçmesine yol açıyor. Cinsiyete dayalı roller ve beklentiler, işverenlerin ekstra maliyet ve faydalardan kaçınmanın bir yolu olarak kadınları işe almak konusunda isteksiz olduğu işe alma sürecinde ayrımcı eğilimlere neden olabilir. Teknoloji işverenlerinin kadınları işe alma konusundaki isteksizliği, onları daha az talepkar ve elverişli işlere yerleştirerek, kadın çalışanları ilerlemesi zor olan daha alt pozisyonlara yerleştiriyor. meslektaşları ve iş arkadaşları tarafından kadınların. Kadınlar genellikle ciddiye alınmadıklarını veya duyulmadıklarını hissederler. Ayrımcılık ve cinsiyete dayalı beklentiler, kadınların teknoloji şirketlerinde daha yüksek konumlara ulaşmasını sıklıkla engeller veya zorluklar yaratır.

Eğitimde cinsiyet eşitsizliği

Eğitimde cinsiyet farklılıkları eğitim sisteminde hem erkekleri hem de kadınları eğitim deneyimleri sırasında ve sonrasında etkileyen bir tür cinsiyet ayrımcılığıdır. Birçok ülkede kadınlar için daha yüksek okuryazarlık puanları yaygın olmasına rağmen, erkeklerin küresel ortalamada okuryazar olma olasılığı daha yüksektir. Erkekler ve kadınlar, eğitim hedeflerine ulaşırken kendilerini cinsiyet farklılıklarına sahip buluyorlar. Erkekler ve kadınlar aynı eğitim düzeyine sahip olsalar da, kadınların daha yüksek yöneticilik pozisyonlarına sahip olmaları daha zordur ve gelecekteki istihdam ve mali kaygılar yoğunlaşabilir. Geçmişte erkekler kadınlardan daha fazla eğitim alma eğilimindeydi, ancak eğitimdeki cinsiyet farkı son yıllarda çoğu Batı ülkesinde ve Batılı olmayan birçok ülkede tersine döndü.

Dünya çapında eğitimde eşitsizlikler

UNESCO'ya göre dünya çapında eğitimde cinsiyete dayalı eşitsizlikler, esas olarak "yoksulluk, coğrafi izolasyon, azınlık durumu, engellilik, erken evlilik ve hamilelik ve cinsiyete dayalı şiddet" tarafından belirleniyor.[30] Sadece Kuzey Amerika, Latin Amerika ve Karayipler'de kızların okula gitme olasılığı erkeklerden daha fazladır. Dünyanın geri kalanında, erkeklerden daha fazla kız çocuğu okula gitmiyor ve "temel okuryazarlık becerilerine sahip olmayan 750 milyon yetişkinin üçte ikisini kadınlar oluşturuyor".[30]  Kızların ve erkeklerin okullulaşma oranları arasındaki farklar en çok Orta Doğu ve Sahra Altı Afrika'dadır.

Yetişkinlerin eğitim başarılarındaki farklılıklar, çocukların okula kayıt oranlarındaki farklılıklardan daha fazladır.  Bu, eğitime erişimde, özellikle yüksek öğretime erişimde geçmişteki eşitsizlikleri yansıtıyor. Eğitim kazanımındaki cinsiyet farklılıkları, kadınların %39,8'ine kıyasla erkeklerin %60,6'sının en azından biraz orta öğretime sahip olduğu Güney Asya'da en fazladır.

Erkeklerin ve kadınların ortalama eğitim süresi arasındaki en büyük farkın olduğu ülkeler Afganistan ve Hindistan'dır. Afganistan'da, ortalama bir erkek 6 yıl eğitim alırken, bu süre ortalama bir kadın için 1,9 yıldır.

Gelişmiş ülkeler

Gelişmiş ülkelerde, kadınlar genellikle bilim, teknoloji, mühendislik ve matematik alanlarında yeterince temsil edilmemektedir .  OECD'ye göre, bilim derecesi ile mezun olan erkeklerin %71'i fizik, matematik ve mühendislik alanlarında profesyonel olarak çalışırken, kadınların yalnızca %43'ü profesyonel olarak çalışmaktadır. "Mühendislik mezunlarının 3'ünden 1'inden azı ve bilgisayar bilimleri mezunlarının 5'inden 1'inden azı kadındır".[31]

Margaret B. Sutherland, çeşitli gelişmiş ülkelerde son birkaç on yıldaki değişikliklerin kadınların eğitime erişiminde bir artış olduğunu gösterdiğini açıkladı. Margaret, dünyanın dört bir yanındaki gelişmiş ülkelerde farklı cinsiyet gruplarının “ilk” ve “orta” eğitimde nasıl eşit olarak yer aldığını saptadı. Gelişmiş ülkelerde eğitim-öğretim sisteminde kız ve erkek çocuklar ilkokul/anaokulu ve ortaokullara eşit oranda kaydolmaktadır. Sutherland'a göre, Avrupa ülkelerinde, kız öğrenciler ortaokulda gelişmiş ülkelerde erkeklerden daha sık gelişme eğilimindedir. Afrika ve Asya ülkeleri, uzun süreli işlerle daha iyi eğitim fırsatları sağlamak için yüksek öğrenime yerleşmeleri için belirli kotalar ve burslar uygulayarak kız çocuklarına yardım ve yiyecek sağladı. Kadınların yüksek öğretimdeki görünümü ve konumu, genel anlamda dünyanın çeşitli ülkelerinde son yıllarda büyük ölçüde iyileşmiştir. Seçkin ülkelerde yazar, kadınların üniversite düzeyinde yanlış temsil edildiğini ve haksız bir şekilde değerlendirildiğini iddia etti. Ayrıca, bazı gelişmiş ülkelerde, makaleye göre yükseköğretimde kadınlar ısrarla “belirgin bir azınlık” konumundadır. Üniversite düzeyindeki eğitimde, kadınların belirli ülkelerde bu okulların küçük bir bölümünü nasıl oluşturduklarına dair tutarlı bir eğilim vardır. Bu sorunlarla sonuçlanan diğer sık mücadeleler, kadınların çeşitli ülkelerde doktora ve bazı lisansüstü dereceleri almayan küçük bir kategorik grupta kalmasından kaynaklanmaktadır.[32]

STEM (Bilim, Teknoloji, Mühendislik ve Matematik) alanındaki cinsiyet ve eğitim konusu ve STEM'deki kadınların bu alanda nasıl çok az sayıda olduğu ve bu, politika yapıcılar ve sosyoloji bilimcileri için endişe verici. Yazarlar Stoet ve Geary, STEM alanındaki uluslararası bir öğrenci başarısı veri tabanını kullandılar ve bilim alanında çeşitli ülkelerde kızların erkeklere kıyasla nasıl performans gösterdiğinden bahsettiler ve bunları analiz ettiler. Analitik olarak, kız öğrencilerin üniversite düzeyinde STEM'de öne çıkan seviyelerde performans gösterme konusunda fazlasıyla yetenekli oldukları ortaya çıktı. Ayrıca analiz, matematik ve fen bilimleri gibi belirli konularda kızların erkeklere kıyasla nasıl daha iyi performans gösterdiğini ve birden fazla ülkede nasıl daha yüksek performans gösterdiğini kabul etti. Stoet ve Geary, cinsiyet farklılıklarına ilişkin göreceli akademik güçlerin nasıl olduğundan bahsediyor ve farklı ülkelerde ulusal ölçekte toplumsal cinsiyet eşitliğinin artmasıyla STEM derecelerine olan talep arttı. Buna ek olarak, arabuluculuk analizi, "daha az cinsiyet eşitliğine sahip" ülkelerdeki yaşam kalitesi baskılarının, kadınların STEM eğitimine katılımını teşvik ettiğini ve savunduğunu gösterdi.[33]

STEM alanındaki toplumsal cinsiyet eğitimi sorunlarını, çocukların kaygı ve kadınların temsil edilmemesi ile ilgili cinsiyete dayalı önyargı değerlendirmeleri etrafında merkezlemek. Yazar Drew H. Bailey, farklı toplumlarda cinsiyet eşitliği için dünya çapındaki çaba ve ilerlemeden bağımsız olarak, STEM programlarında kadın eksikliğinin eğitim kurumlarında tekrar eden bir sorun olduğundan bahsediyor. Ayrıca, Bailey ve meslektaşları, STEM konularının kaygısındaki cinsiyet farkının, kadınların yetersiz temsil edilmesine nasıl bir katkı sağladığı olasılığını inceledi. Çalışma, matematik kaygısı ve performansındaki cinsiyet ayrımlarının "ülkeler arası kalıplarını" değerlendiren "cinsiyet katmanlaştırma modeli"nden tahminlerin sayısını değerlendirmeyi içeriyordu. Çalışma, matematik kaygısı ve eğitimdeki performansla ilgili ulusal ölçekte cinsiyet eşitsizliğinin sonuçlarının sayısına göre kendini uyarladı. Çalışmayı ilerletmek için 68 ülkeden 761.655 öğrencinin katıldığı PISA'dan (Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı) toplanan analitik veriler ölçüldü. Çalışmanın sonuçları, daha cinsiyet eşitliğine sahip ve ekonomik olarak gelişmiş toplumlara sahip ülkelerin orta düzeyde matematik kaygısına sahip olduğunu göstermiştir. Gelişmiş ülkelerde nispeten daha fazla “STEM alanında anne” vardır; ancak araştırmaya göre oğullarında “matematiksel yeterliliğe” kızlarından daha fazla değer veriyorlardı. Yazarın araştırmasına göre STEM alanlarındaki anneler, oğullarının matematikte kızlarından daha yetenekli olmasını önemsiyor.

Eğitimdeki cinsiyet farklılıklarına dayalı diğer faktörler, tutarlı bir şekilde Aleksandra M. Rogowska ve meslektaşının beş özelliği, akademik motivasyonu, kişiliği ve cinsiyeti kültürler arası bir bağlamda inceleme ve keşfetme çalışmasıyla bağlantılıdır. Beden eğitimi sektörlerinde Polonyalı ve Ukraynalı üniversite öğrencileri (424 öğrenci) üzerinde bir çalışma yürütmüştür. Çalışma, veri toplamak için genel not ortalamasını (Not Ortalaması), Akademik Motivasyon ölçeğini (AMS) ve kişilik modelini inceleyen bir Madde havuzu testi gerektirdi. Rogowska'nın araştırması, "kişilik özellikleri ve akademik motivasyon ölçeklerinde" cinsiyet farklılıklarının bulunduğunu ortaya koydu. Çalışma aynı zamanda vicdanlılık ve akademik başarı arasındaki dinamik ilişkide cinsiyetin ne kadar dikkate değer olduğunu ve bir "aracı" olarak öne çıktığını gösterdi. Yazar, vicdanlılık ve akademik başarı arasındaki bağlantıyı göstermek için cinsiyetin üçüncü bir değişken olarak nasıl bütünleyici olduğunu belirtti. Rogowska'nın çalışması, akademik başarıya dayalı olarak kadınların erkeklerden daha fazla motive olmasının motivasyon faktörüne ilişkin ikna edici bilgiler ortaya çıkardı.[34]

Eğitimde cinsiyet eşitsizliği biçimleri

Eğitimde cinsiyet ayrımcılığı kadınlara çeşitli şekillerde uygulanmaktadır. İlk olarak, birçok eğitim sosyoloğu, eğitim sistemini bir sosyal ve kültürel yeniden üretim kurumu olarak görür. Mevcut eşitsizlik kalıpları, özellikle cinsiyet eşitsizliği için, okullarda resmi ve gayri resmi süreçler aracılığıyla yeniden üretilir.  Batı toplumlarında, bu süreçlerin izleri okul öncesi ve ilkokula kadar uzanmaktadır.öğrenme aşamaları. May Ling Halim ve diğerlerinin 2013 araştırması gibi araştırmalar, çocukların genç yaşlardan itibaren toplumsal cinsiyet rolü kalıp yargılarının farkında olduklarını, daha yüksek düzeyde medyaya maruz kalanların yanı sıra en güçlüleri elinde tutan yetişkinlerin cinsiyet kalıplaşmış davranışlarının farkında olduklarını göstermiştir. Gerçekten de, Sandra Bem'in toplumsal cinsiyet şeması kuramı, çocukların çevrelerindeki insanların davranışlarını gözlemleyerek toplumsal cinsiyet kalıp yargılarını özümsediğini ve ardından kendi cinsiyetlerinden olduğunu düşündükleri kişilerin eylemlerini taklit ettiğini tanımlar. Bu nedenle, eğer çocuklar toplumsal cinsiyet ipuçlarını çevresel uyaranlardan ediniyorsa, bu, bir çocuğun eğitiminin ilk yıllarının toplumsal cinsiyet kimliği hakkında fikir geliştirmek için en biçimlendirici yıllardan biri olduğu ve rollerinde zararlı eşitsizlik kavramlarını güçlendirmekten potansiyel olarak sorumlu olabileceği anlamına gelir. erkekler ve kadınlar. Jenny Rodgers, cinsiyete dayalı başarı düzeylerinin genelleştirilmesi ve cinsiyete uygun oyuna yönelik öğretmen tutumları da dahil olmak üzere, cinsiyet kalıp yargılarının ilkokul sınıfında çeşitli biçimlerde var olduğunu tespit eder.

Eğitimde cinsiyet eşitsizliğinin sonuçları

Ayrımcılık, çoğunlukla, kısmen ana dallardaki cinsiyet farklılıklarından kaynaklanan düşük statülü, cinsiyete dayalı klişe mesleklerde olmaktan kaynaklanır.[35]  İşgücüne katılımları artmış olsa da ev işlerinin temel sorumluluklarını da üstlenmek zorundalar. Lise ve kolej dersleri almadaki cinsiyet ayrımcılığı, kadınların daha prestijli, yüksek maaşlı meslekleri sürdürmeye hazır veya nitelikli olmamasıyla da sonuçlanıyor. Eğitimde cinsiyet ayrımcılığı da örtük müfredatın etkisiyle kadınların daha pasif, sessiz ve daha az iddialı olmasına neden oluyor.

Sınıf etkileşimlerinin de görünmeyen sonuçları olabilir. Cinsiyet öğrendiğimiz bir şey olduğu için, günlük etkileşimler cinsiyeti nasıl yapacağımıza dair anlayışımızı şekillendirir.  Bir ilkokuldaki öğretmenler ve personel, düşünmeden belirli cinsiyet rollerini pekiştirebilir. İletişimsel etkileşimleri diğer öğrencileri de ayırabilir. Örneğin, bir öğretmen bir veya iki öğrenciyi diğerlerinden daha fazla ziyaret edebilir. Bu, daha az çağrılanların daha az özgüvenli olmasına neden olur. Cinsiyete dayalı bir örnek, bir kızın boyamada iyi olmasını veya bir erkeğin inşa etmede iyi olmasını bekleyen bir öğretmen olabilir. Bu tür etkileşimler, bir öğrenciyi kendisine atanan belirli rolle sınırlar.

Diğer sonuçlar, beden eğitimi gibi sınıflarda kız ve erkek çocuklar için uygun davranışlar olarak iletilen davranışlar biçiminde ortaya çıkar. Bir öğretmen kasıtlı olarak bu farklılıkları iletmeye çalışmasa da, cinsiyetin fiziksel yeteneğine dayalı yorumlar yapma eğiliminde olabilir.  Örneğin, bir erkeğe bir kız gibi fırlattığı söylenebilir, bu da onu daha erkeksi olmaya ve kaba kuvvet kullanmaya devam ettirir. Öte yandan bir kadına, daha içine kapanık ve daha az motive hale geldiği yere bakarak fazla erkeksi olduğu söylenebilir.

Kasıtlı olsun ya da olmasın bazı cinsiyet ayrımcılığı, öğrencilerin gelecekte ulaşmak isteyebilecekleri konumları da etkiler. Dişiler bilime, teknolojiye, mühendisliğe veya matematiğe (STEM) ilgi duymayabilir çünkü bu tür derslere maruz kalmamışlardır. Bunun nedeni, okul ve toplum içindeki etkileşimlerin onları ev ekonomisi veya sanat gibi daha kolay, daha kadınsı derslere doğru itmesidir. Ayrıca STEM alanına giren başka pek çok kadın görmeyebilirler. Bu daha sonra STEM'deki kadın sayısını düşürür, bu döngüyü daha da üretir ve sürdürür.  Bu durum erkekler üzerinde de benzer bir etkiye sahiptir. Erkeklerin genellikle yemek yapmadığını söylemek gibi öğretmenlerden gelen etkileşimler nedeniyle, erkeklerin şef, sanatçı veya yazar gibi kariyerleri takip etme olasılığı daha düşük olabilir.

1990'lardan bu yana, Kanada'daki üniversite kampüslerine kayıt önemli ölçüde arttı. En dikkate değer olanı, erkek meslektaşlarının kayıt ve katılım oranlarını aşan kadın katılımcıların artan oranlarıdır.  Amerika Birleşik Devletleri'nde bile, ülke genelindeki kampüslerde erkek/kadın oranında önemli bir fark vardır; burada 2005 ortalamalarına göre erkek/kadın üniversite katılımcıları 43 ila 57'dir. Lise sonrası çalışmalara katılan her iki cinsiyetin oranlarının arttığını not etmek önemli olsa da, kadınların katılım oranlarının neden erkeklerden daha hızlı arttığını sorgulamak da aynı derecede önemlidir. Christofides, Hoy ve Yang, University Premium fikriyle Kanada üniversitelerindeki %15'lik erkek ve kadın farkını inceliyorlar.  Drolet, 2007 tarihli "Minding the Gender Gap" adlı makalesinde bu olguyu daha ayrıntılı olarak açıklıyor: "Bir üniversite diploması, yalnızca lise diplomasına sahip olsalardı kazanabileceklerine kıyasla kadınlar için daha büyük bir geri ödemeye sahip çünkü erkekler geleneksel olarak lise sonrası eğitim olmadan bile iyi para kazandıran işler için daha fazla seçeneğe sahiptim."

Cinsiyet farkı ve evde eğitim gören çocuklar

Okullar felsefi, sosyal veya kültürel boşluklar değildir. Pek çok okulun sosyal yapısı pek çok erkek çocuk için yeterli sonuçları vermiyor. Çocuklarına evde eğitim veren birçok ebeveyn, akademik test sonuçlarında daha küçük bir cinsiyet ayrımı olduğunu gözlemliyor. HSLDA tarafından yapılan bir araştırma, evde eğitim gören erkeklerin (yüzde 87) ve kızların (yüzde 88) eşit derecede iyi puanlar aldığını ortaya koydu. Sosyoekonomik geçmişe dayalı ırksal eşitsizlik ve eşitsizlik de daha az belirgindir. Öğrenci başarısında önemli bir faktör, bir ebeveynin yüksek öğretime ulaşıp ulaşmadığıdır.[36]

Televizyon ve filmde

New York Film Akademisi, Hollywood'daki kadınlara daha yakından baktı ve 2007'den 2012'ye kadar en iyi 500 filmden tarihlerine ve başarılarına ya da eksikliklerine ilişkin istatistikler topladı.

Filmlerde çalışan kadınların kadınlara oranı 5:1 idi. Açık giyinen erkeklerin %7'sine kıyasla kadınların %28,8'inin bir parçası olup olmayabilecek konuşan karaktere sahip kadınların %30,8'i veya çok az giyen kadınların %26,2'si aynısını yapan erkeklerin %9,4'üne karşı hiçbir giysi yoktu.[99] 2.000'den fazla haber kaynağından alınan beş yıllık metni analiz eden bir araştırma, genel olarak erkek ve kadın adlarının benzer bir 5:1 ve eğlence amaçlı adlar için 3:1 olduğunu buldu.

Hollywood aktrislerine oyunculardan daha az ücret ödeniyor. Forbes'in 2013'ün en çok kazanan aktörleri listesinin başında 75 milyon dolarla Robert Downey Jr. yer aldı. Angelina Jolie, 33 milyon dolarla en yüksek ücretli aktrisler listesinin başında yer aldı, en yüksek ücretli on oyuncu listesinde son ikisi olan Denzel Washington (33 milyon dolar) ve Liam Neeson (32 milyon dolar) ile berabere kaldı.

2013 Akademi Ödülleri'nde bir ödül için 140 erkek aday gösterildi, ancak yalnızca 35 kadın aday gösterildi. O yıl yönetmenlik, sinematografi, film kurgusu, yazarlık (orijinal senaryo) veya orijinal müzik için hiçbir kadın aday gösterilmedi. Akademi Ödülleri'nin başladığı 1929'dan bu yana, En İyi Film kategorisini yalnızca yedi kadın yapımcı kazandı (tümü erkeklerle ortak yapımcıydı) ve En İyi Özgün Senaryo dalında yalnızca sekiz kadın aday gösterildi. Lina Wertmuller (1976), Jane Campion (1994), Sofia Coppola (2004) ve Kathryn Bigelow (2012), En İyi Yönetmen dalında aday gösterilen tek dört kadındı ve Bigelow, filmi The Hurt Locker ile kazanan ilk kadın oldu. . Akademi Ödülleri seçmenlerinin %77'si erkektir.Bir grup Hollywood oyuncusu #AskMoreOfHim adlı kendi sosyal hareketini başlattı. Bu hareket, erkeklerin kadınlara yönelik cinsel tacize karşı seslerini yükseltmeleri temelinde inşa edilmiştir. Özellikle film endüstrisinden bir dizi erkek aktivist, eylemlerinin mülkiyetindeki sorumluluklarını açıklayan ve başkalarının eylemlerini seslendiren açık bir mektup imzaladı. Mektup, diğerlerinin yanı sıra yukarıda gösterilen Friends oyuncusu David Schwimmer tarafından imzalandı ve desteklendi. Hollywood Reporter desteğini şu sözlerle yayınladı: "Cesareti alkışlıyoruz ve taciz, taciz ve şiddet deneyimlerini anlatmak için öne çıkan cesur kadınlara - ve erkeklere ve cinsiyete uygun olmayan bireylere - desteğimizi taahhüt ediyoruz. Ülkemizde erkekler olarak, istismarın önlenmesi konusunda en başta özel bir sorumluluğumuz var... Sonuçta, Hollywood'da olsun ya da olmasın, cinsel taciz, taciz ve şiddetin büyük çoğunluğu erkekler tarafından gerçekleştiriliyor." Bu hesap verebilirlik, kadınların film ve televizyon endüstrisinde görülme ve muamele görme biçimini değiştirecek ve umarız kadınların ücret, terfi ve genel saygıda yaşadıkları uçurumun kapanmasına son verecektir. Bu girişim, #MeToo hareketine yanıt olarak oluşturuldu. Tek bir tweet ile başlayan #MeToo hareketi, kadınlardan erkeklere yönelik cinsel saldırı hikâyelerini profesyonel bir ortamda paylaşmalarını istedi. Bir gün içinde 30.000 kadın hikâyelerini paylaşan hashtag'i kullanmıştı. Pek çok kadın, seslerinde her zamankinden daha fazla güce sahipmiş gibi hissediyor ve şu anda içinde yaşadığımız internet kültüründen önce halının altına süpürülmüş olabilecek kişisel iddialarda bulunmayı seçiyor. Time dergisine göre, %95 Film ve eğlence endüstrisindeki kadınların oranı, sektörlerinde erkekler tarafından cinsel tacize uğradığını bildiriyor. #MeToo hareketine ek olarak, endüstrideki kadınlar kendi kaynaklarını karşılayamayan mağdurlar için işyerinde cinsel tacizi önlemeye yardımcı olmayı amaçlayan #TimesUp'ı kullanıyor

Etki ve karşı önlemler

Cinsiyet eşitsizliğinin ve ayrımcılığın bir bütün olarak toplumda yoksulluğa ve kırılganlığa neden olduğu ve bunu sürdürdüğü ileri sürülüyor.[109] Hanehalkı ve hane içi bilgi ve kaynaklar, bireylerin dış geçim fırsatlarından yararlanma veya tehditlere uygun şekilde yanıt verme becerilerinde kilit etkilerdir.[109] Yüksek eğitim seviyeleri ve sosyal entegrasyon, hane halkının tüm üyelerinin üretkenliğini önemli ölçüde artırır ve toplum genelinde eşitliği geliştirir. Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Endeksleri, yoksulluğun bu özelliğini gösterecek araçları sağlamaya çalışır.

Yoksulluğun birçok farklı faktörü vardır, bunlardan biri cinsiyetler arası ücret farkıdır.[kaynak belirtilmeli] Kadınların yoksulluk içinde yaşama olasılığı daha yüksektir ve ücret farkı bunun nedenlerinden biridir.

Kapsamlı bir yanıt oluşturmanın birçok zorluğu vardır.Binyıl Kalkınma Hedeflerinin (BKH) toplumsal cinsiyet eşitsizliğini ortak bir konu olarak kabul etmekte başarısız olduğu [kim tarafından?] ileri sürülüyor. Cinsiyet, MDG3 ve MDG5'te belirtilmiştir: MDG3, eğitimde cinsiyet eşitliğini, kadınların ücretli istihdamdaki payını ve ulusal yasama organlarındaki kadın oranını ölçer. MDG5, anne ölümlerine ve üreme sağlığına evrensel erişime odaklanmaktadır. Bu hedefler önemli ölçüde yoldan sapmıştır.

Denizaşırı Kalkınma Enstitüsü'ne (ODI) göre, eşitliği artırmak için tasarlanmış sosyal koruma programları aracılığıyla toplumsal cinsiyet eşitsizliğini ele almak, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini azaltmanın etkili bir yolu olacaktır. ODI'deki araştırmacılar, cinsiyet eşitsizliğini azaltmak ve büyümeyi artırmak için sosyal korumada aşağıdakilerin geliştirilmesi gerektiğini savunuyorlar:

Kadınlara iş aramaları için daha fazla fırsat veren topluluk çocuk bakımı

Ebeveynleri bakım masrafları konusunda desteklemek (örn. Güney Afrikalı çocuk/engelli hibeleri)

Kızlar için eğitim bursu (örneğin, Bangladeş'in Kız Çocukları için Eğitim Bursu programı)

Son yıllarda dünya çapında artan toplumsal cinsiyete dayalı şiddet ve kötü niyetli ortamlardan kaçan kadın ve çocuklara mali destek gibi diğer önleyici tedbirler hakkında farkındalık yaratma (ör. Gana'daki STK pilot girişimleri)

Program katılımcılarının (kadınlar ve erkekler) sosyal koruma programlarının tasarlanması ve değerlendirilmesine dahil edilmesi

Program personeli için toplumsal cinsiyet farkındalığı ve analizi eğitimi

Koordineli bakım ve hizmet tesisleri hakkında bilgi toplayın ve dağıtın (örneğin, kadınlar için mikro kredi ve mikro girişimcilik eğitimine erişim)

Cinsiyete göre ayrıştırılmış verileri içeren izleme ve değerlendirme sistemlerinin geliştirilmesi ODI, toplumun hükûmetlerin ekonomik teşviklere göre hareket etme kabiliyetini sınırladığını savunuyor.

STK'lar kadınları cinsiyet eşitsizliğine ve yapısal şiddete karşı koruma eğilimindedir.

Savaş sırasında, savaşçılar öncelikle erkekleri hedef alır. Bununla birlikte, her iki cinsiyet de hastalık, yetersiz beslenme ve arızi suç ve şiddetin yanı sıra ağırlıklı olarak erkekleri etkileyen savaş alanı yaralanmaları nedeniyle ölmektedir. Cinsiyete göre ayrıştırılmış savaşa bağlı ölümleri kapsayan makalelerin ve verilerin 2009 tarihli bir incelemesi şu sonuca varıyor: "Genel olarak çatışma koşullarından daha fazla erkeğin mi yoksa kadının mı öldüğünü söylemek zor görünüyor." Oran, örneğin savaşın türüne de bağlıdır. Falkland Savaşı'nda ölen 907 kişiden 904'ü erkekti. Tersine, 1990'daki savaş ölümleri için, neredeyse tamamı iç savaşla ilgili rakamlar, kadın başına 1,3 erkek sırasına göre oranlar verdi.

Cinsiyet eşitsizliğinin üstesinden gelmek için bir başka fırsat da modern bilgi ve iletişim teknolojileri tarafından sunulmaktadır. Dikkatlice kontrol edilen bir çalışmada, kadınların dijital teknolojiyi erkeklerden daha fazla benimsediği gösterilmiştir. Dijital bilgi ve iletişim teknolojilerinin istihdama, eğitime, gelire, sağlık hizmetlerine, katılıma, korunmaya ve güvenliğe erişim sağlama potansiyeline sahip olduğu göz önüne alındığında (ICT4D), kadınların bu yeni iletişim araçlarına olan doğal yakınlığı, kadınlara bir sosyal ayrımcılığın üstesinden gelmek için somut önyükleme fırsatı. Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Hedefi 5 gibi küresel girişimlerin bir hedefi, kadınların güçlendirilmesini desteklemek için olanak sağlayan teknolojinin kullanımını artırmaktır.

Türkiyede cinsiyet eşitsizliği

Kadın ve erkeğin eğitim, sağlık, istihdam, aile hayatı ve toplumsal statüsü gibi alanlarda cinsiyet kaynaklı eşitsizliğe maruz kalmalarının toplumsal boyutta değerlendirilmesi Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği (TCE) olarak adlandırılmaktadır. Bilinen ve ulaşılabilen tarihin ilk yıllarından itibaren erkeğin fiziksel olarak kadından güçlü olmasıyla ortaya çıkan TCE, günümüz toplum yapılarına kadar uzanmaktadır. Tarihsel süreçte şekillenen toplum normları ile kadına hep korunması, savunulması, sakınılması ve pasif olması gereken cins olarak anlam yüklenmiştir (Bingöl, 2014). Ülkelerin kültürel öğretileri ve sosyal yapıları ile eşitsizliğin boyutu değişkenlik göstermektedir. TCE'nin boyutunun uluslararası karşılaştırılması yapılırken kullanılan bazı ölçüm yöntemleri vardır. Birleşmiş Milletler Gelişme Programı (UNDP) kapsamında her yıl İnsani Gelişme Raporu (İGR) yayınlanmaktadır. Raporda İnsani Gelişme Endeksi (İGE), altında Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği Endeksi (TCEE) hesaplanmaktadır. Hesaplamalar sayesinde ülkeler arası TCE karşılaştırması yapabilmektedirler. Hesaplama yapılırken kişi başına düşen gelirde cinsiyet kaynaklı farklılıklara, istihdam, eğitim ve siyaset gibi alanlarda oluşan eşitsizliklere bakılmaktadır. TCE karşılaştırması yapılırken uluslararası farlılıkların yanı sıra aynı ülke içerisindeki bölgelerde bile farklılıklar görülmektedir. Bölgeler arasındaki gelişmişlik farklarının ve eşitsizliklerin başlıca sebebi emeğin dengesiz olarak bazı bölgelerde yoğunlaşmasından kaynaklanmaktadır (Gediz Oral & Uğur, 2013). Ülke genelinde istihdam politikası uygulandığında işsizliğin çok olduğu bölgelere öncelik verilmesi gerekmektedir. Bu durum tüm kalkınma ölçütleri için geçerlidir. Gelişmiş ülkelerde tam bir fırsat eşitliği sağlandığı için iller veya bölgeler arasında farklılıklar oluşmamaktadır. Bir ülkede sürdürülebilir kalkınmadan bahsetmek için öncellikle kalkınma ölçütleri içerisinde yer alan kişinin ekonomik özgürlüğü, milli gelirden aldığı pay, istihdama katılımı ve yaşam standartlarının iyileştirilmesi gibi faktörler sıralanabilir. Toplumdaki tüm bireylerin hizmetlere erişiminde fırsat eşitliğinin sağlanması dini, ırkı, cinsiyeti ve etnisitesine göre hizmetlerden yoksun bırakılmaması gelişmiş ülke olmanın başlıca standartları arasındadır. Günümüz modern toplum yapılarında kadınların cinsiyeti nedeniyle eşitsizliğe uğraması ilkel toplum yapılarının günümüze mirasıdır. Eşitsizliğin ortadan kaldırılması için politikaların uygulanacağı coğrafyanın kültürel, ekonomik ve sosyal yapılarının göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Bu çalışmada kadınların yaşadıkları bölgelere göre TCE'ye maruz kalma durumları, sağlık imkânlarından faydalanma sıklıkları, öğrenim durumları, kadının siyasette temsiliyetinin yeterliliği, istihdamda neden yer aldığı /almadığı ve aile hayatında kadının konumunu sorgulayarak TCE algısı ölçülmeye çalışılmıştır. Elde edilen verilerle istatistiksel olarak yedi bölge özelinde TCE karşılaştırması yapılarak, kadınların hangi alanlarda eşitsizliğe maruz kaldıklarının anlaşılması ve politikaların mikro düzeyde bu alanlara yönlendirilmesi hedeflenmiştir.

Dünya Ekonomik Forumu'nun eğitim, ekonomiye katılım, siyasi temsil ve sağlık verileri ile oluşturduğu 2020 yılı Cinsiyet Ayrımı Endeksi'ne göre Türkiye 153 ülke arasında 130. sırada. Bir diğer deyişle Türkiye, aralarında İran, Pakistan, Suudi Arabistan gibi şeriatla yönetilen ülkelerin ve Mali, Togo ve Gambia gibi gelişmemiş Afrika ülkelerinin bulunduğu 23 ülkeden sonra cinsiyet ayrımının en yüksek olduğu ülke.TüİK verilerine göre Türkiye'de kadınların %57'si mutlu. Erkeklerin ise mutluluk oranı %47,6 seviyesinde.Türkiye'de kadınların işgücüne katılım oranı, kadınların çalışma hayatındaki yerini ifade ediyor, bu oran Türkiye'de % 36.2; OECD ortalaması ise % 63.6. Türkiye sadece üyesi olduğu OECD ülkeleri arasında değil, bütün dünyada kadınların iş gücüne katılım oranının en düşük olduğu birkaç ülkeden biri. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı'nın 2016 tarihli İnsani Gelişme Raporu'na göre, kadınların işgücüne katılma oranı dünya ortalaması % 49.6 ve Türkiye'dekinin epeyce üzerinde.Türkiye'de kadın işsizliğinin (% 14) OECD ortalamasının (% 9.8) üzerinde olduğunu gösteriyor. Yani Türkiye'deki kadınlar için ciddi bir koruma tehlikesi söz konusu.Kadınların çalışma hayatındaki eşitsiz konumları, ekonomik gelir eşitsizliğine de yansıyor. Kadınların gayri safi brüt milli gelir payları bütün ülkelerde erkeklerinkinden daha düşük. Ama Türkiye'deki toplumsal cinsiyet gelir eşitsizliği OECD ve dünya ortalamalarında görülen eşitsizlikten daha fazla. Türkiye'de kadınlar için kişi başına düşen brüt milli gelir erkekler için olanın % 39.3'ü; OECD ortalaması % 59.6, dünya ortalaması ise % 55.5.

Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) açıkladığı 2021 Kadın Verilerine göre, nüfusun %49,9'unu kadınlar, %50,1'ini ise erkekler oluşturmaktadır. TCE endeksi hesaplamada da kullanılan doğuştan beklenen yaş süresi kadınlarda 81,3 iken erkeklerde 75,9 yıl olarak açıklanmıştır. Kadınlar erkeklere göre daha uzun yaşarken, sağlıklı yaşam süresi olarak adlandırılan kişinin günlük hayat aktivitesini sınırlandıracak bir sağlık sorunu olmadan yaşamasına bakıldığında kadınlarda 55,4 yıl, erkeklerde 59,1 yıl olmuştur. Bu durumda, erkeklerin kadınlara göre sağlıklı yaşam süresinin 3,8 yıl daha uzun olduğunu göstermektedir. Kadınların en az bir eğitim düzeyinden mezun olma oranları incelendiğinde ise %85,7 iken, erkeklerde oran çok daha yüksek bir değerle %96,4 olarak açıklanmıştır (TÜİK, 2021).

Türkiye'deki iller özelinde hesaplanan İGE araştırması yapan bir çalışmaya göre eğitim, sağlık ve gelir alanlarında hesaplamalar yaparak illerin genel ortalaması 0,604 olarak belirlenmiştir. Diğer iller ile karşılaştırma yapıldığında çıkan sonuçlara göre eğitim alanında Eskişehir, sağlık göstergelerinde Tunceli, kişi başına düşen geliri en yüksek il Kocaeli ve İGE en yüksek il Ankara olmuştur. Türkiye genel ortalamasını yakalayan İGE sıralamasından 12. Sırada yer alan Denizli, olmuştur (Gülel, 2017). “Türkiye’deki İllerin İnsani Gelişme Endeksi Performansına Göre Kümelenmesi” adlı tez çalışmasında ise 13 il dışındaki (Ağrı, Batman, Bingöl, Diyarbakır, Gümüşhane, Hakkâri, Kars, Mardin, Muş, Van, Şanlıurfa, Şırnak, Siirt) tüm iller gelişmiş il olarak belirlenmiştir (Gafow, 2019). 2008 yılında “İnsani Gelişmişlik Endeksine Göre Türkiye’nin Bölgesel Farklılıkları” adlı çalışmada ise Türkiye'nin bölgeleri arasında doğudaki bölgelerin batıdaki bölgelere göre daha yüksek endeks değerine sahip olduğu görülmüştür (Ünal, 2008).

Türkiye'nin genel toplum yapısında kadınların ev hanımı olması, iş ve eğitim hayatından geri bırakılması kadın olduğu için normal karşılanırken, erkekler için durum daha farklıdır. Kadın ve erkeğin toplumdaki sosyal konumları günümüz koşullarında değişmeye başlamış olsa dahi, henüz istenilen seviyelere ulaşamamıştır. Kadının eşitsizliğe maruz kaldığı istihdam, eğitim ve siyaset alanlarının tek tek analiz edilmesi gerekmektedir. Dünya'da kadın emeği tüm toplumlarda ücretli veya ücretsiz tüm koşullarda istenildiği zaman istihdam edilebilen, erkek işgücünden sonra ikinci sırada tercih edilen, niteliksiz işgücü olarak görülmekte ve kadının sömürgeci politikalara maruz kalmasına neden olmaktadır (Tunç, 2018). Kadının istihdamda yer almasındansa öncelikle ev içi üretimde çocuk ve yaşlı bakımından sorumlu tutulması öncelik kabul edilmektedir. Araştırmaya katılan kadınların bölgesel düzeyde istihdama katılım oranları Tablo 1'de detaylandırılmıştır.

Türkiye genelinde katılımcıların %59'u istihdamda iken, %41'i işsizdir. Kadınlara neden işten ayrıldıklarına yönelik sorulan soruya verilen cevaplara göre; • Çocuk sahibi olduğu, • Mobbinge maruz kaldığı, • Düşük ücret ile istihdam edildiği, • Evlilik, • İş yerinde erkekler tarafından tacize uğrama, • İşin çok yorucu olması, • Ev işlerine yetişememek ve • Pandemi vb. nedenlerden dolayı kadınlar iş gücünden geri çekilmişler. Katılımcılara neden işgücüne katıldıkları sorulduğunda ise büyük çoğunluk ekonomik sıkıntılardan dolayı çalıştığını söylerken diğer kesim kadın olmanın işten geri çekilmeyi gerektirmediğini düşünerek sadece çalışmak, sosyalleşmek ve topluma karışmak için çalıştığı yanıtını vermiştir. 2015 yılında McKinsey Küresel Enstitüsü tarafından yapılan bir araştırmaya göre kadınların erkeklerle eşit oranda çalışmaya başlamaları neticesinde, 2025 yılına kadar yıllık küresel Gayri Safi Hasılada 28 trilyon dolar veya %26 artış meydana gelecektir.

Ailede kadının konumunu belirleyen en belirgin faktör erkeğin TCE hakkındaki tutumu ve kadının bu tutumu kabullenişidir. Tablo 7'de görüldüğü üzere tüm bölgelerde lisans mezunu kadınların “Evdeki hane reisi kimdir?” sorusuna verdikleri cevaplarda en yüksek oranla (%41,4) “Eşim” cevabı olması kadınların ataerkil yapıyı kabul ettikleri sonucunu ortaya koymaktadır. Marmara Bölgesi'nde yaşayan kadınların eğitim durumları ile hanedeki aile reisi kimdir sorusuna verdikleri cevaplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmuştur. İlk ve ortaokul mezunu olanların %92,3'ü, lise mezunu olanların %36,8'i, lisans mezunu olanların %29,2'si ve yüksek lisans ve doktora mezunu olanların %20'si eşim cevabını vermiştir. Diğer bölgelerde ise eğitim düzeyi ile hane reisi olma durumu arasında anlamlı bir fark bulunamamıştır.

Günümüz koşullarına kadınların işgücüne katılımı gün geçtikçe artmasına rağmen, yoksul kadınların sayısının artmış olmasının “yoksulluğun kadınlaşması” kavramını ortaya çıkartmaktadır. Kadının işgücüne katılımının düşük olması, ücretsiz ev içi üretiminde kadınların daha çok çalışması ve kadınların ekonomik özgürlüklerinin eşlerinin elinde olması kadın yoksulluğunu artırmaktadır (Demirgöz Bal, 2014). İktisadi kalkınma ve büyüme planı olan tüm toplumların kadınların işgücüne katılımını sağlaması, bunun içinde TCE'nin ortadan kaldırması gerekmektedir. Eşitsizliğin ortadan kaldırılması toplumun demokratikleşme ve büyümesi için zorunluluk halini almıştır (Şahin ve Bayhan, 2019). Kadının eğitime erişimine fırsat eşitliğinin sağlanmasının yanı sıra, kadının eğitimde yer alması ile eşitsizliğin gelecek nesillere aktarılmaması için gerekli eğitimin tüm bireylere verilmesi gerekmektedir. Eğitim hizmeti kalkınma ölçütleri arasında en az maliyetli olanıdır çünkü arakasında politik bir irade vardır. Eğitim hizmeti için sunulan maliyetin dışında teşvik programlarıyla kadının eğitime katılması sağlanabilir ve ek maliyet gerektirmez. Erkeklerin kadınlara göre TCE konusunda daha olumsuz olmaları, verilecek TCE eğitimlerinin hem kadın için hem de erkek için önemini göstermektedir (Sönmez, 2021).[37]

Bangladeş'te cinsiyet eşitsizliği

Cinsiyet eşitsizliği Bangladeş'te çok iyileşiyor, eğitim ve istihdam gibi alanlardaki eşitsizlikler devam eden sorunlar olmaya devam ediyor, bu nedenle kadınların çok az siyasi özgürlüğü var. 2015'te Bangladeş, İnsani Gelişme Endeksi'nde 187 ülke arasında 139. sırada ve 2017'de Cinsiyet Eşitsizliği Endeksi'nde ankete katılan 144 ülke arasında 47. ve kırsal kesimde ataerkil akrabalık sistemi.

Cinsiyet

Bangladeş, dünyadaki erkek sayısının kadın sayısından fazla olduğu ülkelerden biridir. Nüfusun yüzde doksanı İslam'a bağlı.Örtünme, güçlendirme aracı mı yoksa ayrımcılık aracı mı olduğu konusunda bir tartışma alanı olmaya devam ediyor. Batı söyleminde kadın haklarını kısıtlayıcı olarak görülse de bazıları burkaların Bangladeş'te daha iyi hareket özgürlüğü sağladığını iddia ediyor. İhracat endüstrisinde kadınlara olan taleple birlikte gelen değişikliklere rağmen, kadınlar genellikle ev içi alanın dışında görülmemektedir. Bu özellikle kırsal Bangladeş için geçerlidir. İşgücü artışı kadınlarda erkeklere göre daha yüksek oranlarda gerçekleşirken, eşitlik koşulları istihdamın ötesinde çeşitli alanlarda ölçülmektedir. Statüleri ve konumları ayrıca eğitim, gelir, mal varlığı, sağlık ve ailede ve toplumda oynadıkları rol açısından da ölçülür. Bu özellikler, bir kadına verilen siyasi gücün ve sosyal prestijin miktarının ve dolayısıyla ev ve toplum içinde karar verme sürecini ne ölçüde etkileyebileceğinin temsilcisidir.

Hukuki durum

Bangladeş Anayasası, kadınların kamusal yaşamın her alanında erkeklerle eşit düzeyde olduğunu belirtmesine rağmen, kadınlara eşit olmayan dini kişisel yasaları da tanır. Bir kadının hayatındaki dört önemli olay: evlilik; boşanmak; çocukların velayeti; ve miras hakları kişisel yasalara tabidir. Kişisel yasalar, dini ve sosyal değer sistemlerine dayanmaktadır. Çocuklara birincil bakıcılar kadınlar olduğu için, boşanma durumlarında velayet çoğunlukla anneye verilir.Son yıllarda, kadınlara ve kız çocuklarına yönelik şiddetin miktarını azaltmak için çeşitli yasalar çıkarılmıştır. 2011'in başlarında, Yüksek Mahkeme'nin Yüksek Mahkeme Bölümü'nün bir Bölüm Heyeti, arifede alay edilen her olayın cinsel taciz olarak kabul edilmesini emretti. Ayrıca, 2000 tarihli Kadın ve Çocuklara Yönelik Baskı ve Önleme Yasasında, takip etme eylemini hükümlerine dahil edecek şekilde bir değişiklik yapılmasını emretti. Bangladeşli kadınları koruyan diğer yasalar arasında 2002 tarihli Asit Suç Kontrolü ve 1980 tarihli Çeyiz Yasağı Yasası yer alır. Bununla birlikte, zayıf yargı, yolsuzluk ve toplumsal hoşgörü nedeniyle bu yasaların zayıf uygulanması yaygındır.

Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Sözleşme (CEDAW)

1979'da Birleşmiş Milletler Genel Kurulu CEDAW'ı uluslararası bir kadın hakları beyannamesi olarak kabul etti. Kadınlara karşı ayrımcılığı neyin oluşturduğunu tanımlar ve devletlerin dünya çapında ayrımcılığı sona erdirmesi için bir gündem oluşturur. CEDAW'ı onaylayan devletler yasal olarak onun hükümlerini uygulamaya koymakla yükümlüdürler ve her 4 yılda bir ulusal durum raporları sunmakla yükümlüdürler6 Kasım 1984'te Bangladeş, CEDAW'ı İslam'ın şeriat kanunlarıyla çeliştiği için Madde 2, 13.1, 16.ve ile ilgili çekincelerle onayladı.Onaylanmasından bu yana, Bangladeş cinsiyet eşitliğinde dönüm noktası niteliğindeki değişikliklerden geçti. 2009'da, Bangladeş Ulusal Kadın Avukatları Derneği tarafından açılan bir kamu yararı davası, cinsel tacize karşı ulusal bir yasa olmadığı için Yüksek Mahkeme'ye adım atması ve harekete geçmesi için meydan okudu. CEDAW, Mahkeme'nin müzakerelerinin merkezi haline geldi ve CEDAW'ın istihdamda eşitlik hakkındaki 11. Maddesi ve CEDAW Komitesinin Genel Tavsiye No. Kadına yönelik şiddetle ilgili 19 sayı verildi. Mahkeme, bu ilkelere dayanarak, tüm ülke için cinsel taciz yönergeleri yayınladı ve bu yönergeler yasa çıkarıldığında da geçerliliğini koruyacaktır. Bangladeş ayrıca CEDAW'ı ilkokula kayıtta cinsiyet eşitliğini sağlamaya yardımcı olmak için kullanmıştır ve 2015 hedefi olarak orta öğretimdeki tüm cinsiyet eşitsizliklerini ortadan kaldırmaktır.

Sağlık

2011 yılında, doğumların %24'üne profesyonel bir sağlık hekimi katıldı. Cinsiyet seçici sağlık hizmetleri ve bebek öldürme, Bangladeş'te kadın sayısı ile erkek sayısı arasında bir ilişki olduğunu öne sürüyor. Erkeklere ve kadınlara benzer sağlık ve beslenmenin verildiği Avrupa'da, kadınların sayısı erkeklerden 105:100 daha fazladır. Bangladeş'te bu oran 95:100'dür. Nüfus açısından, bu oran yaklaşık 5 milyon kayıp kadın anlamına geliyor.Ekonomist Amartya Sen, bu düşük oranın öncelikle genç kızlara sağlanan yetersiz sağlık hizmetinden kaynaklandığını, ancak günümüzde STK'ların eşit sağlık hizmetini teşvik ettiğini savunuyor. Erkeklerin ardından erkeklerin hastanelere kabul edilen en büyük insan grubu olduğunu bildirdi. Kadın aile üyelerinin modern tıbbi bakım alma olasılığı daha düşüktür ve genellikle geleneksel tedavilerin alıcılarıdır.Kentli kadınların sağlık durumu, özellikle gecekondularda yaşayan kırsal kesimdeki kadınlarınkinden daha kötü. Gecekondu bölgelerinde yaşayan kentsel nüfus, sağlık durumunun kötü olmasına neden olan yeterli sanitasyon, su ve sağlık tesislerine sahip değildir.

Eğitim

2011'de en az orta öğretime sahip nüfus kadınlar için %30,8 ve erkekler için %39,3 idi.[1] Yoksulluk nedeniyle, okuma yazma oranları düşük kalmıştır. 30 yıl içinde (1970'den 2000'e), kadın-erkek okuryazarlık oranı iki kattan fazla artarak 0,30'dan 0,61'e çıktı. Düzeyler düşük kalırken, kadınlar için eğitim kazanımlarında erkeklerden daha hızlı bir artış var. Okullara ve kolejlere kızların kaydı artıyor. Bununla birlikte, mali kısıtlamalar ve eğitimli kadınlar için kazanma fırsatlarının olmaması nedeniyle, Bangladeş ailesinde bir erkek çocuğu bir kız yerine eğitme mantığı hala devam ediyor. Kadınların eğitime erişiminin önündeki diğer engeller arasında erken yaşta evlilik, kültürel normlar ve dini ortodoksi yer alır. Mühendislik ve ziraat gibi alanlarda (erkek alanı olarak kabul edilen) teknik disiplinlere katılım da eşit değildir. 1997 itibarıyla, teknik üniversitelerdeki öğrenci nüfusunun sadece %9'u kadındır.

İş

Kadınların işgücüne katılımı, esas olarak tekstilde onaylı ihracat endüstrisi işlerinin artması ve Grameen Bankası da dahil olmak üzere STK'lar tarafından mikro finansman operasyonlarının yayılması tarafından yönlendirildi. Kadınların yüksek vasıflı, yönetici ve devlet yönetici pozisyonlarına katılımı yalnızca sınırlı bir ölçüde arttı. Bangladeş'te kadınlar ve erkekler arasındaki gelir eşitsizlikleri hala mevcuttur. 2012 İnsani Gelişme Raporu, küçük işletme sektöründe bir erkeğin kazandığı her dolara karşılık kadınların 12 sent kazandığını gösteriyor. Ancak zamanla, cinsiyetler arası kazanç farkı kadınların lehine azaldı.

Mikrokredi

1970'lerden bu yana, Bangladeş'teki mikro kredi kurumları, çoğu yoksulluğu azaltma planının merkez aşamasına taşındı. Bangladeş'teki en önemli mikro finans kurumları Grameen Bank ve BRAC'dir. (Bangladeş Kırsal Kalkınma Komitesi) 2005 yılında, bu iki kurum Bangladeş'teki toplam mikro kredi borçlularının %59'unu kapsıyordu. Başlangıçta amaçlanan refah odaklı sektörün piyasalaştırılması, mikro finansı geniş çapta popüler hale getirdi ve 2,1 milyar dolarlık bir sektör oluşturdu. Bu krediler teminat gerektirmiyor ve sunacak teminatı olmayan yoksul ve/veya kırsal Bangladeşli ailelere cazip fırsatlar sunuyor.

Bu kurumların öncelikli hedefi Bangladeşli kadınlar. Bu, ataerkilliğin kültüre derinden gömülü olduğu gözlemlerine dayanır, bu nedenle dikkatler, savunmasız ve güçsüz olan kadınların güçlendirilmesine odaklanır. Araştırma ayrıca kadınlara verilen kredilerin erkeklere verilen kredilerden daha çok tüm aileye fayda sağlama eğiliminde olduğunu göstermektedir.

BM'nin Binyıl Kalkınma Hedeflerinden birinde kabul edilen mikro kredi girişimleri, yoksulluğun azaltılması için faydalı görülmüştür. Bunu yaptığı gösterilmiş olsa da, akademisyenler ayrıca birçok durumda mikro kredi kredilerinin yoksulluğu daha da kötüleştirebileceğini belirtiyor. Hindistan'ın 2010'daki mikro kredi krizi bağlamında gözlemlendiği gibi, müşteri kaçakçılığı, en yoksul kişilere, geri ödeme olasılıkları çok az olsa veya hiç olmasa bile kredi verildiğinde meydana gelir.[18] Kredilerdeki hızlı geri ödeme gereksinimleri, genellikle kadınlara iş harcamaları yoluyla yeterince hızlı bir şekilde gelir elde etmeleri için yeterli zaman vermez. İşin ilk aşamalarındaki mali aksaklıklar, acil durumlar için kredi kullanımı ve/veya günlük tüketim, büyük borçluluğa ve eskisinden daha kötü yoksulluk koşullarına neden olabilir. Böylece teminat, alim Lamia Karim madeni paraları, utanç ekonomisi şeklini alır. Bangladeş'te kadınlar geleneksel olarak namus bekçileridir. Bu kredilerin ertelenmesi, ailenin onuru ve kadının güvenliğini riske atmakta, böylece mikro kredi kuruluşları için bir utanç ve aşağılanma teminatı haline gelmektedir.

Mikro finansta kadınlara yönelik bir başka dezavantaj da kredi kontrolüdür. Kadınlara yönelik olsa da, ailedeki kocalar genellikle sermayenin tek yararlanıcıları olurlar. "Karım bana ait olduğuna göre para da bana ait" düşüncesi büyük ölçüde bunun nedenidir.

Hazır giyim endüstrisi

Bangladeş'teki hazır giyim sektörü, ülkenin en büyük sektörü olmanın yanı sıra toplam ihracatın %77'sini oluşturmaktadır. Düşük ücretler ve Bangladeş'in iş yasalarına zayıf bağlılık, son derece rekabetçi işgücü maliyetlerinin temelini oluşturdu. Kırsal kesimden bekar kadınlar tercih edilen hazır giyim fabrikasında çalışanlardır ve buna bağlı olarak işgücünün çoğunluğunu oluşturmaktadır. Kadınlar erkeklere tercih edilir çünkü a) kadınlar daha sabırlı ve çeviktir b) kadınlar erkeklerden daha kontrol edilebilirdir c) kadınlar daha az hareketlidir ve bir sendikaya katılma olasılığı daha düşüktür d) kadınlar çakıştığı için dikiş dikmede daha başarılıdır ev işleri ile.

Konfeksiyon işçileri, Bangladeş'in iş kanunlarında korunduğu varsayılan çeşitli işçi hakları ihlallerine maruz kalıyor. Bu ihlaller arasında uzun çalışma saatleri, yasadışı ücret kesintileri, güvenli ve sağlıklı çalışma koşullarının olmaması ve örgütlenme ve toplu sözleşme yapma özgürlüğünün reddi yer alıyor. İşçilere yönelik taciz ve taciz de Bangladeş'te oldukça yaygın.

Kadınlar farklı işlerde çalıştıkları için çalışma koşulları erkeklerden farklıdır. Genel olarak kadınlar en kötü çalışma koşullarından mustariptir çünkü mesleki tehlikelerin daha fazla olduğu düşük vasıflı işlerde çalışırlar. Sağlık, uzun çalışma saatleri ve yetersiz havalandırmadan olumsuz etkilenir. Konfeksiyon işçileri de genellikle yemekhane ve temiz içme suyunun olmamasından muzdariptir. Güvenlik ve yangın tehlikeleri de sorunlardır; Nisan 2013'te Dakka'nın varoşlarında bir fabrikanın çökmesi 1.021 kişinin ölümüne neden oldu.

Kadın işçiler, erkek işçilerin ihtiyaç duymadığı başka konularla uğraşıyor. Kadın hazır giyim işçileri, hoş olmayan bir çalışma ortamı, güvenli olmayan ulaşım ve barınma ile karşı karşıya kalabilir. Bu faktörler genellikle erkek çalışanları etkilemez. İşyerinde cinsel taciz ve şiddet de yaygındır. 1998 yılında, Dakka Büyükşehir Polis Departmanı tarafından hazır giyim fabrikalarının içinde ve çevresinde 161 tecavüz vakası bildirildi.

Bu olumsuz yönlere rağmen, birçok Bangladeşli kadın için hazır giyim sektörü, onurlu bir şekilde çalışmak için birkaç seçenekten birini temsil ediyor. Endüstri, birçok durumda kadınların sosyal statüde yükselmenin yanı sıra ailelerinin geçimini sağlayan kişi olmalarına izin verir. 2000 yılında Bangladeş'te düzenlenen Uluslararası Halk Sağlığı Asamblesi'nde kadınların sesleri, uluslararası çalışma standartlarının dayatılmasının hazır giyim endüstrisindeki işlerini tehdit etme tehdidine karşı çıktı.

Siyasi katılım

1990'lardan bu yana, kadınlar siyasi arenada giderek daha etkili hale geldi. Ataerkil kurallar ve purdah ile gelen engellere rağmen, kota sistemi kadınların ulusal parlamentoda ve yerel yönetimlerde temsil edilmesini sağlamıştır. 1991'den bu yana, tüm başbakan seçimlerini iki kadın başbakan, Şeyh Hasina ve Khaleda Zia kazandı. Aralık 2008'deki seçimler, halen görev yapmakta olan Hasina'nın seçilmesiyle sonuçlandı.

Bu başarılara rağmen, kadınların siyasi katılımını sınırlayan birkaç faktör var. İntikam, güvensizlik ve yolsuzluğa dayalı siyasi kültürün toplumun bütününe kök salmış ideolojik, siyasi, dini ve kurumsal boyutları vardır. Sonuç, şiddetin bir siyasi ifade aracı olarak kurumsallaşmasıdır. 2007'de 192 kadının asitle saldırıya uğradığı kaydedildi. Muhafazakar partilerin sindirmesi ve dini ve sosyo-kültürel normlar kadınları sindirmek ve sindirmek için kullanılıyor, oy kullanma hakları kısıtlanıyor. Yüksek cehalet oranları da sınırlayıcı faktörler olarak işlev görmüştür.

Eşitsizlik ve kadına yönelik şiddet

Cultural and traditional factors heavily influence how women are treated and regarded in Bangladesh. Once married, women, adolescents, and girls become property of the husbands family. This limits opportunities for schooling, thus perpetuating dependence and disempowerment. Domestic violence and discrimination are difficult to measure, acts of violence can be accounted for in court proceedings and police reports. Violence in Bangladesh ranges from acid throwing, physical and psychological torture, sexual harassment, sexual assault, rape, related violence, trafficking, forced prostitution, coerced suicide and murder.

Ülkeye veya kültüre göre farklılıklar

Cinsiyet eşitsizliği, bir grup insanın cinsiyete dayalı ısrarlı ayrımcılığının bir sonucudur ve ırka, kültüre, politikaya, ülkeye ve ekonomik duruma göre farklı şekillerde kendini gösterir. Bireysel durumlarda cinsiyet ayrımcılığı hem erkek hem de kadınların başına gelirken, kadınlara yönelik ayrımcılık daha yaygındır.

Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nde kadınlara ve kız çocuklarına yönelik tecavüz ve şiddet bir savaş aracı olarak kullanılıyor.[118][güncelleme gerekiyor] Afganistan'da kızların okula gittikleri için yüzlerine asit atılıyor.Özellikle gelişmekte olan ülkelerde Birleşmiş Milletler (BM), Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) ve Dünya Bankası gibi kuruluşlar tarafından uluslararası düzeyde toplumsal cinsiyet eşitsizliği konusuna önemli ölçüde odaklanılmıştır. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin nedenleri ve etkileri, onunla mücadele yöntemleri gibi coğrafi olarak da değişir.

Asya

Asya'da devam eden cinsiyet eşitsizliğinin bir örneği, "kayıp kızlar" olgusudur.[38]"Pek çok aile, fazladan bir gelir kaynağı sağlamak için erkek çocuk istiyor. Çin'de, kadınlar emek için daha az değerli olarak algılanıyor ve geçimlerini sağlayamıyorlar." Ayrıca, cinsiyet eşitsizliği kırsal kesimin eğitim yönüne de yansıyor. Çin. Cinsiyet eşitsizliği, Çin kırsalındaki cinsiyet klişeleri nedeniyle var. Örneğin aileler, kız çocuklarının eninde sonunda birisiyle evlenecekleri ve asıl sorumluluklarının ev işleriyle ilgilenmek olduğu için okulda ilim öğrenmelerinin faydasız olduğunu düşünebilir.

Çin

Çin'deki cinsiyet eşitsizliği, toplumdaki cinsiyet rollerine ilişkin köklü Konfüçyüsçü inançlardan kaynaklanmaktadır. Buna rağmen, Çin'deki cinsiyet eşitsizliği, 1978'de Çin ekonomik reformunun başlamasından önce nispeten mütevazıydı. 1980'lerde piyasa unsurları olan bir ekonomik sisteme geçiş dönemi, Çin'de artan cinsiyet eşitsizliği ile karakterize edildi.Öte yandan, erkek çocuk tercihi nedeniyle “Tek çocuk politikası” da cinsiyet eşitsizliğini etkiledi. Bugünlerde kadınlar, devlet programlarının varlığına rağmen Çin'de hala ayrımcılığa maruz kalıyor Birleşmiş Milletler Kalkınma Programına göre Çin, 2018'de Cinsiyet Eşitsizliği Endeksi'nde 162 ülke arasında 39. sırada yer alırken ülke sıralamasında 91. sırada yer alıyordu. 2014'te 187. Dünya Ekonomik Forumu'nun küresel cinsiyet farkı endeksine göre, Çin'in farkı genişledi ve 2020'de sıralaması 153 ülke arasında 106'ya düştü. Sağlık ve hayatta kalma açısından son sırada yer aldı. İnsan Hakları İzleme Örgütü'ne göre, ilanların %11'i erkeklerin tercihini veya gerekliliğini belirttiği için iş ayrımcılığı önemli bir sorun olmaya devam ediyor. Aslında, iş başvurusuna engel olarak görüldüğü için görüşme sırasında Çinli kadınlara sık sık çocuk sahibi olmayı bekleyip beklemedikleri sorulur ve kadınlar genellikle 40 civarında emekli olduklarından ilerlemeleri zordur. Ayrıca, Boss Zhipin tarafından yürütülen bir araştırmaya göre, Çinli kadınlar 2019'da bir erkeğe ödenen her dolar için %78,2 kazanıyor.

Güney Kore

Güney Kore'deki cinsiyet eşitsizliği, özel olarak tanımlanmış cinsiyet rolleri ile köklü ataerkil ideolojilerden kaynaklanmaktadır. Cinsiyete dayalı klişeler genellikle hükûmet tarafından sorgulanmaz ve hatta teşvik edilir. Güney Kore, Economist'in kadınların yüksek öğrenimini, yönetim pozisyonlarındaki ve parlamentodaki kadın sayısını değerlendiren "Cam Tavan Endeksi"nde OECD ülkeleri arasında en düşük sırada yer alıyor. Sağlık ve eğitimde fark iyileşti, ancak ekonomi ve siyasette hala yaygın. Aslında, 36 OECD ülkesi arasında Güney Kore, 2018'de kadın istihdamında 30. sırada yer aldı. Cinsiyete dayalı ayrımcılığın kurbanları, cinsiyet ayrımcılığını kanıtlamanın zor olması nedeniyle dava açmak ve adaleti elde etmek için mücadele ediyor ve bazen sonuçlarından korktukları için şikayet etmiyorlar. Cinsiyet ayrımcılığına karşı mevcut direktifler etkili değil çünkü yasa zayıf bir şekilde uygulanıyor ve şirketler buna uymuyor.Parlamentodaki sandalyelerin %17'sini kadınların elinde tutmasıyla, eşitsizlik siyasette daha da güçlü.

Avrupa

Dünya Ekonomik Forumu (WEF) tarafından 2013 yılında yayınlanan Küresel Cinsiyet Eşitsizliği Raporu, ülkeleri 0'dan 1'e kadar bir ölçekte sıralıyor ve 1.0 tam cinsiyet eşitliğini gösteriyor. Siyasi makamlarda 35 kadın ve 65 erkek bulunan bir ulus, 0,538 puan alır çünkü DEF, belirli bir kategorideki kadınların gerçek yüzdesini değil, iki rakam arasındaki farkı ölçer. Sırasıyla İzlanda, Finlandiya, Norveç ve İsveç birinci ve dördüncü sıralarda olmak üzere Avrupa cinsiyet eşitliğinde ilk dört sırayı elinde tutarken, aynı zamanda son 30'da yer alan iki ülkeyi de içeriyor: Arnavutluk 108 ve Türkiye 120. birkaç yıldır, toplumsal cinsiyet eşitsizliğindeki boşluğu doldurmada ön saflarda yer almıştır. 0.778 olan Danimarka dışındaki her İskandinav ülkesi 0.800'ün üzerine çıktı. İskandinav ülkelerinin aksine, Arnavutluk ve Türkiye ülkeleri cinsiyet eşitsizliği ile mücadele etmeye devam ediyor. Arnavutluk ve Türkiye, sırasıyla dört faktörün ikisinde ve dört faktörün üçünde ilk 100 ülke arasına girmeyi başaramadı.

Cinsiyet aynı zamanda ekonomik eşitsizliğin önemli bir yönüdür. Kadınlar daha düşük ücretli işlerde çalışmaya devam ettikleri için, Avrupa Birliği genelinde erkeklerden ortalama olarak %13 daha az kazanıyorlar. Avrupa Yaşam Kalitesi Araştırması ve Avrupa Çalışma Koşulları Araştırması verilerine göre, Avrupa Birliği'nde kadınlar daha az ücret karşılığında daha fazla saat çalışmaktadır. Yetişkin erkekler (emekliler dahil) haftada ortalama 23 saat çalışırken, kadınlar 15 saat çalışıyor.Anketler, erkeklerin haftada 14 saate kadar ücretsiz ev işlerine ve çocuklara ve diğer aile üyelerine bakmaya harcarken, kadınların aynı ücretsiz işleri yapmak için haftada 28 saate kadar harcadıklarını ortaya çıkardı. Kadınlar erkeklerden altı saate kadar daha fazla çalışıyor. AB medyan ücreti üzerinden kadın ve erkekler tarafından yapılan ücretsiz işlerin tümü değerlendirilecek olsaydı, bu yaklaşık 6 trilyon Euro veya Avrupa gayri safi yurtiçi hasılasının %40'ı değerinde olurdu.

Doğu Avrupa

Çoğunlukla İkinci Dünya Savaşı sonrası Avrupa'nın eski komünist üyeleri olarak tanımlanan bir bölge olan Doğu Avrupa'nın büyük bir bölümü, Küresel Cinsiyet Uçurumu Raporunda 40. ve 100. sıralar arasında yer almaktadır. Birkaç aykırı ülke arasında 2011'den 2013'e dokuz sıra (37'den 28'e) sıçrayan Litvanya, iki yıl üst üste 12. sırayı elinde tutan Letonya, Arnavutluk ve Türkiye yer alıyor.

Rusya

Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı'na göre, Rusya'nın cinsiyet eşitsizliği endeksi 0,255 olup, 2018'de 162 ülke arasında 54. sırada yer almaktadır. Kadınlar parlamento koltuklarının %16,1'ine sahiptir ve %96,3'ü en az orta öğretim düzeyine ulaşmıştır. Araştırmacılar, cinsiyet ayrımı nedeniyle yıllık bütçedeki kaybın kabaca %40-50 olduğunu hesaplıyor. Kadınlar Rusya hükûmetinde önemli mevkilere sahip olsalar da, geleneksel toplumsal cinsiyet rolleri hala yaygındır ve cinsiyetler arası ücret farkı, aile içi şiddet ve cinsel tacizle uğraşırken iyileştirmeye yer vardır.

Afrika

Afrika ülkeleri cinsiyet eşitliğini iyileştirme yönünde önemli adımlar atmış olsalar da, Dünya Ekonomik Forumu'nun 2018 Küresel Cinsiyet Uçurumu Endeksi, Sahra altı Afrika ve Kuzey Afrika ülkelerinin cinsiyet eşitsizliğinin yalnızca %66'sı ve %60'ı arasında köprü kurduğunu bildirdi. Kadınlar, mülk sahipliği, kazançlı istihdam, siyasi güç, kredi, eğitim ve sağlık sonuçları açısından erkeklerle eşit statüye sahip olma konusunda önemli engellerle karşılaşıyor. Buna ek olarak, kadınlar kaynaklara ve kültürel etkilere erişim eksikliği nedeniyle orantısız bir şekilde yoksulluk ve HIV/AID'lerden etkilenmektedir. Diğer önemli konular ergen doğumları, anne ölümleri, cinsiyete dayalı şiddet, çocuk evlilikleri ve kadın sünnetidir. Ergen doğumlarının %50'sinin ve tüm anne ölümlerinin %66'sının Sahra altı Afrika ülkelerinde meydana geldiği tahmin edilmektedir. Kadınların çok az hakkı ve yasal koruması var, bu da diğer tüm kıtalardan daha fazla sayıda çocuk evliliğine ve kadın sünnetine yol açtı. Ayrıca Burkina Faso, Fildişi Sahili, Mısır, Lesotho, Mali ve Nijer'de cinsiyete dayalı aile içi şiddet için herhangi bir yasal koruma bulunmamaktadır.

Amerika Birleşik Devletleri

Dünya Ekonomik Forumu, toplumsal cinsiyet eşitliğini bir dizi ekonomik, eğitimsel ve politik ölçüt aracılığıyla ölçer. Cinsiyet eşitliğini sağlama açısından Amerika Birleşik Devletleri'ni 19. sıraya yerleştirmiştir (2009'da 31. sıradan). ABD Çalışma Bakanlığı, 2009'da "tam zamanlı ücretli ve maaşlı çalışan kadınların medyan haftalık kazancının ... erkeklerinkinin yüzde 80'i olduğunu" belirtti. Adalet Bakanlığı 2009'da "yakın partner şiddetine maruz kalan kadın kurbanların yüzdesinin (%26), erkek kurbanların yüzdesinin (%5) yaklaşık 5 katı olduğunu" tespit etti. 2019 itibarıyla, her gün bir partner tarafından öldürülen ortalama kadın sayısı üçten dörde yükseldi. Amerika Birleşik Devletleri, hamilelik ve doğum sırasında anne ölümleri konusunda 184 ülke sıralamasında 41. sırada, diğer tüm sanayileşmiş ülkelerin ve bazı gelişmekte olan ülkelerin altında yer alıyor ve kadınlar Birleşik Devletler Kongresi üyelerinin yalnızca %20'sini oluşturuyor. Ekonomik olarak, kadınlar, şirket sahipliği ve CEO rolleri gibi prestijli ve yüksek maaşlı mesleklerde önemli ölçüde yetersiz temsil ediliyor ve burada ikincisinin yalnızca %5,5'ini oluşturuyorlar. Kendi kendine milyoner olanların yaklaşık %15'i ve milyarderlerin %11,8'i kadınlardır.

Siyasi ilişkiler ve davranışlar

Toplumsal cinsiyet/cinsiyet ve siyaset konulu mevcut araştırmalar, bu farklılıklar kültürler arasında farklılık gösterse de, erkekler ve kadınlar arasındaki siyasi bağlılık, inançlar ve oy verme davranışında farklılıklar bulmuştur. Cinsiyet her kültürde her yerde mevcuttur ve insanları "Demokrat" veya "Cumhuriyetçi" olarak etiketlerken ırk ve din gibi dikkate alınması gereken birçok faktör olsa da, cinsiyet siyasette özellikle öne çıkar. Kadın ve erkeklerin siyasi görüşleri ve oy verme davranışları bakımından önemli ölçüde farklılık gösterip göstermediğini veya cinsiyetle ilgili önyargıların ve basmakalıpların insanların varsayımlarda bulunmasına yol açıp açmadığını belirlemek zor olabileceğinden, toplumsal cinsiyet ve siyasi davranışları incelemek zorluklar doğurur. Ancak, erkekler ve kadınlar arasındaki oy kullanma davranışındaki eğilimler araştırmalarla kanıtlanmıştır.

Araştırmalar, Amerika Birleşik Devletleri, Kanada ve Almanya gibi sanayi sonrası ülkelerdeki kadınların 1960'lardan önce öncelikle muhafazakar olarak tanımlandığını gösteriyor; ancak zaman ilerledikçe ve yeni feminizm dalgaları meydana geldikçe, kadınlar ve daha soldaki partiler arasındaki ortak inançlar ve değerler nedeniyle kadınlar daha solcu hale geldi. Bu ülkelerdeki kadınlar genellikle savaşa ve idam cezasına karşı çıkıyor, silah denetiminden yana, çevrenin korunmasını destekliyor ve daha düşük sosyoekonomik statüdeki insanlara yardım eden programları destekliyor. Erkeklerin oy verme davranışları, son elli yılda kadınların oy kullanma davranışları ve siyasi eğilimleri kadar şiddetli bir değişim yaşamadı. Bu davranışlar, sürekli olarak genel olarak kadınlardan daha muhafazakar olma eğilimindedir. Bu eğilimler her nesilde değişir ve siyasi bağlantı tartışılırken kültür, ırk ve din gibi faktörler de dikkate alınmalıdır. Bu faktörler, kesişimsellik nedeniyle toplumsal cinsiyet ve siyasi bağlılık arasındaki bağlantıyı karmaşık hale getirir.

Aday cinsiyeti de oy verme davranışında rol oynar. Kadın adayların, seçim kampanyalarının başlangıç aşamalarında adaylar hakkında bilgi ararken hem erkekler hem de kadınlar tarafından incelenmeye ve yeterliliklerinin sorgulanmasına erkek adaylara göre çok daha yatkındır.Demokrat erkek seçmenler, erkek Demokrat adaylar yerine kadın Demokrat adaylar hakkında daha fazla bilgi arama eğilimindedir. Kadın Cumhuriyetçi seçmenler, kadın Cumhuriyetçi adaylar hakkında daha fazla bilgi arama eğilimindedir. Bu nedenle, her iki partideki kadın adaylar, tipik olarak, erkek meslektaşlarından daha yetkin olduklarını kanıtlamak için daha çok çalışmak zorunda kalıyorlar.

Siyasette kadınların karşılaştığı zorluklar

Genel olarak, Amerika Birleşik Devletleri'nde siyasete erkeklerin hakimiyeti vardır ve bu, siyaset alanına girmeye karar veren kadınlar için birçok zorluk oluşturabilir. Dünya çapında siyasete katılan kadın sayısı artmaya devam ederken, kadın adayların cinsiyeti kampanya temaları ve reklam uygulamalarında hem avantaj hem de engel teşkil ediyor. Kapsayıcı zorluk, eylemleri ne olursa olsun, erkek meslektaşlarına kıyasla onları yargılamak için farklı standartlar kullanıldığından, kadınların siyasi alanda kazanamaması gibi görünüyor.

Özellikle erkek ve kadın adaylar arasındaki farklı algıları örnekleyen bir alan, kadın adayların giyinmeye karar verme şekli ve seçimlerinin nasıl değerlendirildiğidir. Kadınlar daha maskülen giyinmeye karar verdiklerinde "gösterişli" olarak algılanırlar. Daha feminen giyinmeye karar verdiklerinde "eksik" olarak algılanırlar. Bununla birlikte, aynı zamanda, siyasetteki kadınların genel olarak eril standarda bağlı kalması ve böylece cinsiyetin ikili olduğu ve gücün erkeklikle ilişkilendirildiği fikrini doğrulaması beklenir. Yukarıdaki noktalarda gösterildiği gibi, bu eşzamanlı, karışık mesajlar kadınlar için bir "çifte çıkmaz" yaratıyor. Bazı akademisyenler, bu eril standardın siyasette kadınlara yönelik sembolik şiddeti temsil ettiğini iddia etmeye devam ediyor.

Siyaset bilgisi, erkek ve kadın adayların farklı şekilde değerlendirildiği ve siyaset bilimi araştırmalarının sürekli olarak kadınların erkek meslektaşlarına göre daha düşük bilgi düzeyine sahip olduğunu gösterdiği ikinci bir alandır.Bu bulgunun bir nedeni, farklı grupların dikkate aldığı farklı siyasi bilgi alanları olduğu iddiasıdır. Bu düşünce doğrultusunda, akademisyenler geleneksel siyasi bilginin toplumsal cinsiyetle ilgili siyasi bilgiyle değiştirilmesini savunuyorlar çünkü kadınlar göründüğü kadar siyasi olarak dezavantajlı durumda değiller.

Kadınların siyasete katılımını etkileyen üçüncü bir alan, siyasete ilgilerinin düşük olması ve siyaseti bir "erkek oyunu" olarak algılamalarıdır. Kadın adayların siyasi katkıları erkek adaylarınkine eşit olmasına rağmen, araştırmalar kadınların zorlu kampanyalar, daha az genel işe alım, ofis ve aile taahhütlerini dengeleyememe, rekabetçi ortamlara girme konusunda tereddüt etme ve kendi liyakat ve yeterliliklerine genel bir inanç eksikliği. Erkek adaylar en çok başarılarına göre değerlendirilirken, kadın adaylar başarılarına ek olarak görünüş, ses, sözel beceri ve yüz hatlarına göre değerlendiriliyor.

Değişim için gerekli adımlar

Kurumsallaşmış cinsiyetçilikle mücadele etmek için çeşitli önlemler alınmıştır. İnsanlar, siyasetteki cinsiyet eşitsizliğini ve ayrıca diğer kurumlardaki cinsiyet eşitsizliğini ve yetersiz temsilini ifşa etmek için yapıcı bir şekilde konuşmaya veya "karşılık vermeye" başlıyor. Siyasette kurumsallaşmış cinsiyetçilik konusunu araştıran araştırmacılar, "cinsiyeti geri almak" terimini ortaya attılar. Bu terim, "cinsiyet farkını azaltan sosyal etkileşimleri" teşvik ederek eğitime ve kapsayıcı bir cinsiyet anlayışına odaklanır. Bazı feministler, "cinsiyeti ortadan kaldırmanın" sorunlu olduğunu çünkü bağlama bağlı olduğunu ve aslında cinsiyeti güçlendirebileceğini savunuyorlar. Bu nedenle araştırmacılar, siyasetteki toplumsal cinsiyet normlarını ve beklentilerini ortadan kaldırarak "cinsiyeti farklı şekilde yapmayı" önermektedir, ancak bu aynı zamanda kültüre ve hükûmet düzeyine de bağlı olabilir (ör. yerele karşı federal).

Siyasette kurumsallaşmış cinsiyetçilikle mücadele etmenin bir başka anahtarı da, özellikle uluslararası düzeyde, "karar verme pozisyonlarında uygun kadın seviyeleri hakkında beklentiler oluşturan" "cinsiyet dengeli karar alma" yoluyla toplumsal cinsiyet normlarını yaymaktır. bu çözümle bilim adamları, "bireyin değerine ve bireysel deneyimi yakalamanın önemine" vurgu yapmaya başladılar. Bu, kolektif erkek veya kadın aday deneyimi yerine, bir adayın siyasi kariyeri boyunca (bu aday ister erkek ister kadın olsun) yapılır. ABD siyasi katılımında toplumsal cinsiyetin rolünü incelemek için önerilen beş ileri çalışma alanı şunlardır: (1) "cinsiyet ve algılar arasındaki kesişimi" gerçekleştirmek; (2) "yerel seçim siyasetinin" etkisinin araştırılması; (3) "cinsiyet sosyalleşmesinin" incelenmesi; (4) "cinsiyet ve politik muhafazakarlık arasındaki" bağlantıyı ayırt etmek; ve (5) son yıllarda kadın siyasi rol modellerinin etkisinin tanınması. Toplumsal cinsiyet, her toplumsal kurumda girift bir şekilde iç içe geçtiği için, siyasetteki toplumsal cinsiyet ancak diğer kurumlardaki toplumsal cinsiyet normları değiştiğinde değişebilir.

Kaynakça

  1. ^ Wood 2005.
  2. ^ Simerly (1 Şubat 2005). "Wired on hormones: endocrine regulation of hypothalamic development". Current Opinion in Neurobiology. 15 (1): 81-85. doi:10.1016/j.conb.2005.01.013. ISSN 0959-4388. PMID 15721748. 
  3. ^ Reinisch (1 Ocak 1991). "Hormonal contributions to sexually dimorphic behavioral development in humans". Psychoneuroendocrinology. 16 (1–3): 213-278. doi:10.1016/0306-4530(91)90080-D. PMID 1961841. 
  4. ^ Colom (February 2000). "Negligible Sex Differences in General Intelligence". Intelligence (İngilizce). 28 (1): 57-68. doi:10.1016/S0160-2896(99)00035-5. 
  5. ^ Byrnes (1999). "Gender differences in risk taking: A meta-analysis". Psychological Bulletin (İngilizce). 125 (3): 367-383. doi:10.1037/0033-2909.125.3.367. 
  6. ^ Carlson, N. 'Hormonal Control of Aggressive Behavior' Chapter 11 in [Physiology of Behavior],2013, Pearson Education Inc.
  7. ^ Card (1 Ekim 2008). "Direct and indirect aggression during childhood and adolescence: a meta-analytic review of gender differences, intercorrelations, and relations to maladjustment". Child Development. 79 (5): 1185-1229. doi:10.1111/j.1467-8624.2008.01184.x. ISSN 1467-8624. PMID 18826521. 
  8. ^ Puts (2010). "Beauty and the beast: Mechanisms of sexual selection in humans". Evolution and Human Behavior. 31 (3): 157-175. doi:10.1016/j.evolhumbehav.2010.02.005. 
  9. ^ Alfred Glucksman (1981). Sexual Dimorphism in Human and Mammalian Biology and Pathology. Academic Press. ss. 66-75. ISBN 978-0-12-286960-0. OCLC 7831448. 
  10. ^ Christov-Moore (1 Ekim 2014). "Empathy: gender effects in brain and behavior". Neuroscience and Biobehavioral Reviews. 46 (4): 604-627. doi:10.1016/j.neubiorev.2014.09.001. ISSN 1873-7528. PMC 5110041 $2. PMID 25236781. 
  11. ^ Celec (17 Şubat 2015). "On the effects of testosterone on brain behavioral functions". Frontiers in Neuroscience. 9: 12. doi:10.3389/fnins.2015.00012. ISSN 1662-4548. PMC 4330791 $2. PMID 25741229. 
  12. ^ Pink Brain, Blue Brain.  Yazar |ad1= eksik |soyadı1= (yardım)
  13. ^ "Gender, betwixt biology and society". European Journal of Sexology and Sexual Health. 2012.  Birden fazla yazar-name-list parameters kullanıldı (yardım); Yazar |ad1= eksik |soyadı1= (yardım)
  14. ^ "The effects of system-justifying motives on endorsement of essentialist explanations for gender differences". Journal of Personality and Social Psychology. 105 (6): 891-908. 2013. doi:10.1037/a0034701. PMID 24295379.  Birden fazla yazar-name-list parameters kullanıldı (yardım); Yazar |ad1= eksik |soyadı1= (yardım)
  15. ^ "The gender similarities hypothesis". American Psychologist. 60 (6): 581-592. 2005. doi:10.1037/0003-066X.60.6.581. PMID 16173891.  Birden fazla yazar-name-list parameters kullanıldı (yardım); Yazar |ad1= eksik |soyadı1= (yardım)
  16. ^ CONSAD Research Corporation, An Analysis of Reasons for the Disparity in Wages Between Men and Women (PDF), 8 Ekim 2013 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi 
  17. ^ Patten, Eileen (14 Nisan 2015). "On Equal Pay Day, key facts about the gender pay gap". Pew Research Center. 16 Nisan 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi. 
  18. ^ Francine D. Blau (2007). "The Gender Pay Gap – Have Women Gone as Far as They Can?" (PDF). Academy of Management Perspectives. 21 (1): 7-23. doi:10.5465/AMP.2007.24286161. 13 Ocak 2018 tarihinde kaynağından arşivlendi (PDF). Erişim tarihi: 24 Kasım 2022. 
  19. ^ European Commission. Tackling the gender pay gap in the European Union (PDF). Justice. ISBN 978-92-79-36068-8. 4 Ekim 2017 tarihinde kaynağından arşivlendi (PDF). Erişim tarihi: 24 Kasım 2022. 
  20. ^ "What are the causes? - European Commission". ec.europa.eu. 10 Ekim 2011 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 18 Şubat 2016. 
  21. ^ Goldin, C., (2014). A pollution theory of discrimination: male and female differences in occupations and earnings. In L. Platt, Boustan, C. Frydman, and R. A. Margo, eds. Human capital in history: The American record. Chicago: University of Chicago Press. pp. 313-348.
  22. ^ a b c Massey, Douglas. "Categorically Unequal: The American Stratification System". NY: Russell Sage Foundation, 2007.
  23. ^ "Occupational gender segregation Trends and explanations". The Quarterly Review of Economics and Finance (İngilizce). 39 (5): 611-624. 1 Ocak 1999. doi:10.1016/S1062-9769(99)00029-0. ISSN 1062-9769.  Birden fazla yazar-name-list parameters kullanıldı (yardım); Yazar |ad1= eksik |soyadı1= (yardım)
  24. ^ Cotter, David, Joan Hermsen, and Reeve Vanneman. The American People Census 2000: Gender Inequality at Work. New York: Russell Sage Foundation, 2000.
  25. ^ Hurst, Charles, E. Social Inequality. 6th. Boston: Pearson Education, Inc., 2007.
  26. ^ U.S. Bureau of Labor Statistics. Highlights of Women's Earnings in 2009 18 Şubat 2016 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.. Report 1025, June 2010.
  27. ^ CONSAD research corp. (12 Ocak 2009). "An Analysis of Reasons for the Disparity in Wages Between Men and Women" (PDF). 8 Ekim 2013 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 30 Ekim 2015.  Yazar eksik |soyadı1= (yardım)
  28. ^ Bell, Karen (Ekim 2016). "Bread and Roses: A Gender Perspective on Environmental Justice and Public Health". International Journal of Environmental Research and Public Health. 13 (10): 1005. doi:10.3390/ijerph13101005. ISSN 1661-7827. PMC 5086744 $2. PMID 27754351. 24 Kasım 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 24 Kasım 2022. 
  29. ^ Unger, Nancy (1 Eylül 2008). "The Role of Gender in Environmental Justice". History. 24 Ekim 2021 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 24 Kasım 2022. 
  30. ^ a b "Gender equality and education | UNESCO". www.unesco.org (İngilizce). 11 Haziran 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 24 Kasım 2022. 
  31. ^ "Data - OECD". www.oecd.org (İngilizce). 18 Ekim 2013 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 24 Kasım 2022. 
  32. ^ Sutherland, Margaret B. (1 Ocak 1987). "Sex Differences in Education: an overview". Comparative Education. 23 (1): 5-9. doi:10.1080/0305006870230102. ISSN 0305-0068. 
  33. ^ Stoet, Gijsbert; Geary, David C. (Nisan 2018). "The Gender-Equality Paradox in Science, Technology, Engineering, and Mathematics Education". Psychological Science (İngilizce). 29 (4): 581-593. doi:10.1177/0956797617741719. ISSN 0956-7976. 13 Kasım 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 24 Kasım 2022. 
  34. ^ Kuśnierz, Cezary; Rogowska, Aleksandra M.; Pavlova, Iuliia (Ağustos 2020). "Examining Gender Differences, Personality Traits, Academic Performance, and Motivation in Ukrainian and Polish Students of Physical Education: A Cross-Cultural Study". International Journal of Environmental Research and Public Health. 17 (16): 5729. doi:10.3390/ijerph17165729. ISSN 1661-7827. PMC 7459791 $2. PMID 32784806. 24 Kasım 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 24 Kasım 2022. 
  35. ^ Jacobs, J. (1996). "Gender Inequality and Higher Education". undefined (İngilizce). 24 Kasım 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 24 Kasım 2022. 
  36. ^ "New Study Shows Homeschoolers Excel Academically". Home School Legal Defense Association. 10 August 2009.
  37. ^ "TÜRKİYE'DE CİNSİYET EŞİTLİĞİ SÖYLEMİ VE UYGULAMALARI:KARŞILAŞTIRMALI ANALİZ". 17 Mayıs 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi. 
  38. ^ Kristof, Nicholas; WuDunn, Sheryl (17 Ağustos 2009). "The Women's Crusade". The New York Times (İngilizce). ISSN 0362-4331. 10 Haziran 2021 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 24 Kasım 2022. 

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Feminizm</span> İdeoloji

Feminizm, kadınların haklarını tanıyarak bu hakların korunması amacıyla eşitsizliklerin ortadan kaldırılmasına yönelik çeşitli ideolojiler, toplumsal hareketler ve kitle örgütlerinden oluşan hareket. Sözcüğün köken olarak Latince "femina" ve onun Fransızca türevi olan "féminisme" sözcüğünden geldiği ve Türkçe eş anlamlısının hatunculuk olduğu belirtilmektedir. Kadın hareketi doğrudan kadınları ilgilendiren ve dolaylı olarak kültürü ilgilendiren konularda bilinç uyandırır. Feminizmin temel amaçları; eğitim, iş, çocuk bakımı, yönetim gibi konularda eşit haklara sahip olmaktan, yasal kürtaj hakkından, kadın sağlığı konusunda ilerlemelere, tacizin ve tecavüzün engellenmesinden lezbiyen haklarına kadar uzanır.

Pro-feminizm ya da profeminizm, herhangi bir feminist hareketin bir üyesi olmayı ima etmeksizin feminizmin hedeflerini desteklemeyi işaret etmektedir.

Cinsiyetçilik, kişinin cinsiyetine veya toplumsal cinsiyetine dayalı önyargı veya ayrımcılıktır. Cinsiyetçilik herkesi etkiler. Basmakalıplarla ve toplumsal cinsiyet rolleriyle bağlantılıdır, ve bir cinsiyetin veya toplumsal cinsiyetin doğası gereği diğerinden üstün olduğu inancını içerebilir. Aşırı cinsiyetçilik kadın düşmanlığını, cinsel tacizi, tecavüzü ve diğer cinsel şiddet biçimlerini teşvik edebilir. Cinsiyet ayrımcılığı cinsiyetçiliği kapsayabilir. Bu terim, insanlara cinsiyet kimlikleri veya toplumsal cinsiyet veya cinsiyet farklılıklarına dayalı ayrımcılık olarak tanımlanmaktadır. Cinsiyet ayrımcılığı özellikle işyeri eşitsizliği açısından tanımlanmaktadır. Sosyal veya kültürel gelenek ve normlardan ortaya çıkabilir.

<span class="mw-page-title-main">Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları</span> 2030 için Birleşmiş Milletlerin 17 küresel hedefi

Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları (SKA), Birleşmiş Milletler üyesi ülkeler tarafından 2030 sonuna kadar ulaşılması amaçlanan hedefleri içeren bir evrensel eylem çağrısıdır.

Uluslararası toplumsal cinsiyet, kadın-erkek eşitliğini ve kadın hakları savunuculuğunun uluslararası alanda yapılması yönünde kavram ve yaklaşımların geliştirilmesini ifade eden terimdir. Uluslararası toplumsal cinsiyet, kadın/erkek olarak iki cinsiyetin toplumsal ve kültürel etkilerinden kaynaklı olan yaşam biçimi baz alınarak değerlendirilen toplumsal cinsiyet kavramının uluslararası zeminde incelenmesini ele alır. Cinsiyet sonradan değil doğuştan var olur, bu nedenle bu konuda bir seçim yapılması söz konusu değildir. Türk Dil Kurumu'na göre cinsiyet; "bireye, üreme işinde ayrı bir rol veren ve erkekle dişiyi ayırt ettiren bir yaratılış, eşey, cinslik, seks" şeklinde tanımlanmıştır. Bu doğrultuda cinsiyet (eşey) kavramını akabinde takip eden bir sonraki kavram ise toplumsal cinsiyet olarak ele alınır. Toplumsal cinsiyetin, cinsiyetten ayrılmasındaki temel etken ise toplum tarafından sosyokültürel açıdan tanınarak buna göre şekillendirilmek istenmesidir. Uluslararası toplumsal cinsiyet, cinsiyet ve toplumsal cinsiyet kavramlarının son halkası olarak ilgili otoritelerce ele alınır.

<span class="mw-page-title-main">Toplumsal cinsiyet sosyolojisi</span> sosyolojinin alt dalı

Toplumsal cinsiyet sosyolojisi, kadın ve erkek arasındaki farkılılıkların kültürel ve toplumsal olarak nasıl kurulduğunu, kadın ve erkeğin sosyal yapı içindeki durumlarını, kadınlık ve erkeklik kimliğinin oluşum sürecini inceleyen sosyoloji alt dalıdır.

Fırsat eşitliği, kişilerin hayata eş imkanlarla başlaması ve mevcut fırsatlara herkesin eşit derecede sahip olması gerektiğini belirten, Amerikan ve Fransız devrimlerinin de temel yapısı olan eşitlik türü.

Kız bebek katliamı, yeni doğan kız çocuklarının kasıtlı olarak öldürülmesidir. Kız bebek katliamı geçmişi olan ülkelerde, modern uygulaması olan cinsiyete dayalı kürtaj sıklıkla yakından ilgili bir konu olarak tartışılmaktadır. Kız çocuklarının öldürülmesi Çin, Hindistan ve Pakistan gibi birçok ülkede önemli bir endişe kaynağıdır. Ataerkil toplumlarda kadınlara bakıldığında görülen düşük statünün kadınlara karşı bir ön yargı yarattığı ileri sürülmüştür.

Eşit işe eşit ücret, aynı iş yerindeki kişilere eşit ücret verilen işçi hakları kavramıdır. Çoğunlukla cinsiyete dayalı ücret farkı ile ilgili olarak cinsel ayrımcılık bağlamında kullanılır. Eşit ücret, temel ücret, aylık dışı ödemeler, ikramiyeler ve ödenekler dahil olmak üzere tüm ödeme ve yardımlarla ilgilidir. Bazı ülkeler, eşit ücret konusunda diğerlerinden daha hızlı hareket etti.

Güney Kore'deki cinsiyet eşitsizliği, Güney Kore'de kadın ve erkeklerin karşılaştığı eşitsiz fırsatları ve muameleyi ifade eder. Köklü ataerkil ideolojilerden ve uygulamalardan gelen Güney Kore'deki cinsiyet eşitsizliği, sürekli olarak dünyanın en yüksek oranına sahip ülkelerden biri olarak gösteriliyor. Cinsiyet eşitsizliği özellikle Güney Kore'nin ekonomisinde ve siyasetinde yaygın olsa da, sağlık ve eğitimde iyileşme göstermiştir.

<span class="mw-page-title-main">Toplumsal cinsiyet kalıp yargısı</span>

Toplumsal cinsiyet kalıp yargısı, farklı cinsiyetlere mensup bireylerin özellikleri ve davranışlarının neler olduğu ve toplumda bu cinsiyetler için uygun veya arzu edilir olarak kabul edilen tutum ve davranışların neler olduğu hakkında o cinsiyetin tüm bireylerine genelleştirilen fikirlerdir.

Ekonomik ayrımcılık, ekonomik faktörlere dayalı ayrımcılıktır. Bu faktörler arasında iş bulunabilirliği, ücretler, mal ve hizmetlerin fiyatları ve/veya bulunabilirliği ve iş için azınlıklara sağlanan sermaye yatırım fonu miktarı sayılabilir. Bu, işçilere, tüketicilere ve azınlıklara ait işletmelere karşı ayrımcılığı içerebilir. Bu, tekelcilerin farklı alıcılara ödeme isteklerine göre farklı fiyatlar talep etme uygulaması olan fiyat ayrımcılığı ile aynı şey değildir.

<span class="mw-page-title-main">Kadın sağlığı</span> kadın sağlığının tüm yönlerini kapsayan geniş bir alan

Kadın sağlığı, pek çok benzersiz açıdan erkeklerinkinden farklıdır. Kadın sağlığı, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından sağlığın "yalnızca hastalık veya sakatlığın olmayışı değil; fiziksel, zihinsel ve sosyal yönden tam bir iyilik hâli" olarak tanımlandığı toplum sağlığına bir örnektir. Genellikle kısaca kadınların üreme sağlığı olarak ele alınırken birçok grup, kadınların genel sağlığına ilişkin daha geniş bir tanım için tartışmakta ve daha iyi bir şekilde "kadının sağlığı" olarak ifade edilebilir. Bu farklılıklar, sağlık açısından riskli olan kadınların daha da dezavantajlı olduğu gelişmekte olan ülkelerde daha da kötüleşmektedir. Sanayileşmiş ülkelerdeki kadınlar, yaşam beklentisindeki cinsiyet eşitsizliğini azaltmış ve artık erkeklerden daha uzun yaşasa da sağlığın birçok alanında daha erken ve daha şiddetli hastalıklarla karşılaşmakta ve sonuçları daha kötü olmaktadır.

Amerika Birleşik Devletleri'ndeki cinsiyet eşitsizliği, tarihi boyunca azalmaktadır ve çoğunlukla 1900'lerin başından itibaren eşitliğe yönelik önemli ilerlemeler kaydedilmiştir. Bununla birlikte, bu ilerlemeye rağmen, Amerika Birleşik Devletleri'ndeki cinsiyet eşitsizliği, kadınların siyasi temsili ve katılımındaki eşitsizlik, mesleki ayrım ve ev emeğinin eşitsiz dağılımı dahil olmak üzere birçok biçimde varlığını sürdürmeye devam ediyor. Cinsiyet eşitsizliğinin azaltılması, 1920'den beri birçok önemli mevzuatın hedefi olmuştur ve günümüze kadar devam etmektedir. 2021 itibarıyla, Dünya Ekonomik Forumu, Amerika Birleşik Devletleri'ni 149 ülke arasında cinsiyet eşitliği açısından 30. sırada yer alıyor.

Tarımda toplumsal cinsiyet rolleri, sosyologlar ve çiftlik ekonomistleri tarafından sıklıkla çalışılan bir konudur. Tarım ve hatta sanayi toplumlarının sosyal yapısını anlamada önemli oldukları için tarihçiler de onları inceler. Tarım, dünya çapında birçok iş fırsatı ve geçim kaynağı sağlar. Aynı zamanda cinsiyet eşitsizliğini ve kaynakların ve ayrıcalıkların cinsiyetler arasındaki eşitsiz dağılımını da yansıtabilir.

Teknoloji endüstrisindeki cinsiyetçilik, teknoloji endüstrisini kadınlar için daha az samimi, daha az erişilebilir ve daha az karlı hale getiren açık, üstü kapalı veya gizli mesleki cinsiyetçiliktir. Kadınların teknoloji sektörüne katılımı bölgelere göre değişmekle birlikte kullanılan ölçüye göre genel olarak %4 ile %20 arasında değişmektedir. Araştırmacılar tarafından incelenen olası nedenler arasında cinsiyet klişeleri, bu inançlardan etkilenen yatırımlar, erkek egemen bir ortam, cinsel taciz konusunda farkındalık eksikliği ve endüstrinin kendisi yer alıyor.

Cinsiyet Gelişim Endeksi (CGE)(GDI), cinsiyet eşitliğini ölçmek için tasarlanmış bir endekstir.

<span class="mw-page-title-main">Mülteci kadınlar</span>

Mülteci kadınlar, göç deneyimlerinin her aşamasında, günlük hayatlarını yaşarken, toplumsal cinsiyete özgü zorluklarla karşılaşmaktadır. Mülteci kadınlar için, diğer demografik verilerden bağımsız olarak ortak olan zorluklar arasında sağlık hizmetlerine erişim zorluğu, fiziksel istismar, ayrımcılık, cinsel şiddet ve insan ticareti en yaygın olanlardır. Ancak bu tür eylemlerin kurbanı olmayan kadınlar da genellikle tacize maruz kalıyorlar ve kendi özel ihtiyaçları ve deneyimleri göz ardı ediliyor. Bu da moral bozukluğu, stigmatizasyon ve zihinsel ve fiziksel sağlığın bozulması gibi karmaşık sonuçlara yol açıyor. Uluslararası insanî yardım kuruluşlarından uygun kaynaklara erişim eksikliği, dünya genelinde yaygın olan toplumsal cinsiyet varsayımlarıyla birleşiyor, ancak toplumsal cinsiyetin ana akımlaştırılmasındaki son değişiklikler bu ortaklıklarla mücadele etmeyi amaçlıyor.

<span class="mw-page-title-main">Toplumsal cinsiyet eşitliği</span> tüm cinsiyetlerin haklara, kaynaklara, fırsatlara ve korumalara eşit erişimi

Toplumsal cinsiyet eşitliği, erkek ve kadının kamusal ve özel yaşamın tüm alanlarına eşit ve yetkinleştirilmiş şekilde katılımını ifade eden bir insan hakları kavramıdır.

İş hayatında kadın olma konusu, “Toplumsal Cinsiyet” ve “Kadın Çalışmaları” gibi alanlar içerisinde değerlendirme konusu yapılan bir başlıktır. Ataerkilliğin olduğu toplumlarda, üretime katılım erkeklerin sorumluluk alanı olarak görülürken, kadınlar “çocuk doğurmak, sağlıklı şekilde büyütmek ve evin düzenini korumak” ile sorumlu görülür. Bu anlayışın bir sonucu olarak, “kadınların çalışma hayatında geri planda kalması” söz konusudur.