Cengiz Han
Temuçin Cengiz Han | |||||
---|---|---|---|---|---|
Han Kağan | |||||
1. Moğol İmparatorluğu hanı | |||||
Hüküm süresi | 1206 – 18 Ağustos 1227 | ||||
Önce gelen | Yesügey | ||||
Sonra gelen | Ögeday Han | ||||
Doğum | Temuçin y. 1162 Onon Nehri, Dülün-Boldak, Moğolistan | ||||
Ölüm | 18 Ağustos 1227 (65 yaşında) Moğol İmparatorluğu | ||||
Defin | Bilinmemektedir | ||||
Eş(ler)i | Börte Kulan Yesui Yesugen İbaka | ||||
Çocuk(lar)ı | Cuci Çağatay Ögeday Tuluy Kulkan | ||||
| |||||
Hanedan | Börçigin | ||||
Babası | Yesügey | ||||
Annesi | Höelin | ||||
Dini | Tengricilik |
Cengiz Han,[a] (doğum adıyla Temuçin,[b] 1162 - Ağustos 1227), Moğol İmparatorluğu'nun kurucusu ve ilk Kağanı olan Moğol komutan ve hükümdardır.[3] Hükümdarlığı döneminde gerçekleştirdiği hiçbir savaşı kaybetmeyen Cengiz Han, dünya tarihinin en büyük askerî liderlerinden birisi olarak kabul edilmektedir. 13. yüzyılın başında Orta Asya'daki tüm göçebe bozkır kavimlerini birleştirip, bir ulus hâline getirerek Moğol siyasi kimliği çatısı altında toplamıştır. Cengiz Han, hükümdarlığı döneminde 1206-1227 arasında, Kuzey Çin'deki Batı Xia ve Jin Hanedanı; Türkistan'daki Kara Hıtay, Maveraünnehir; Harezm, Horasan ve İran'daki Harezmşahlar, Kafkasya'daki Gürcüler, Deşt-i Kıpçak'taki Rus Knezlikleri, Kıpçaklar ile İdil Bulgarları üzerine seferler yaptı.[4] Bunların sonucunda Pasifik Okyanusu'ndan Hazar Denizi'ne ve Karadeniz'in kuzeyine kadar uzanan bir imparatorluk kurdu.
Bozkır geleneğinden gelen onlu teşkilatı kullanarak yetenek ve kişilerin bireysel üstünlüğüne dayanan meritokratik bir ordu oluşturan Cengiz Han'ın büyük bir asker olarak ün kazanmasının temelinde, kurduğu posta teşkilatı ve casus ağı ile istihbarat sanatına verdiği büyük değer önemli bir yer tutmaktadır. Yaptığı seferler sonucunda pek çok kent tahrip olmuş ve milyonlarca insan da katledilmiştir ancak Cengiz Yasası adı ile metinleştirilen kuralları ile işkenceyi, yalan söylemeyi, hırsızlık yapmayı ve zina etmeyi de yasaklamış; zanaatkârlar, doktorlar, belli bilgi becerisi olan eğitimli kişiler ve her dinden din adamlarına, hangi ulustan olursa olsun aralarında bir ayrım yapılmaksızın saygı gösterilmesi ve vergiden muaf tutulmalarını da yasalaştırmıştır.[5]
Cengiz Han aynı zamanda, halkının yazıya sahip olmasını sağlamak için Uygurlardan önemli kişileri başkenti Karakurum'a çağırmış ve Moğolca için Uygur alfabesini uyarlatarak bunu çocuklarına da öğretmesini istemiştir. Bu sayede Moğol dilinin de yazılı duruma getirilmesini sağlamıştır.[6]
Cengiz Han, 1227 yılında Kuzey Çin'deki Tangutlar'ı yendiği seferden dönerken bilinmeyen bir nedenle öldü. Mezarının yeri ise günümüzde hâlâ bilinmemektedir. Ünlü bir söylentiye göre, kendisi ölmeden önce mezarının gizli tutulmasını vasiyet etmiş, o ölünce de yakınları onu bilinmeyen bir yere gömmüş, daha sonra cenazeye katılan herkes mezarın yeri hiçbir biçimde bilinmesin diye kendilerini öldürmüştür. Fakat bu iddia, birçok kişi tarafından uydurma olarak kabul edilir. Günümüzde arkeologlar Cengiz'in gömüldüğü yere yaklaştıklarını düşünüyorlar. İlerleyen yıllarda modern Moğolistan'ın olağanüstü bir keşfe ev sahipliği yapması mümkündür.[7]
Cengiz Han öldüğünde sahip olduğu topraklar, tahmini olarak Büyük İskender'in dört, Roma İmparatorluğu'nun ise iki katı büyüklüğündeydi. Kurmuş olduğu imparatorluk, günümüzde Rusya hariç tüm ülkelerden daha geniş topraklar üzerine yayılmış durumda olup, onun ölümünden sonra oğulları ve torunları döneminde daha da genişleyerek insanlık tarihinin gördüğü bitişik sınırlara sahip en büyük imparatorluk hâline geldi.
2003'te araştırmacılar American Journal of Human Genetics'te, yaklaşık 900 yıl önce yaşamış bir erkeğin genetik materyalinin günümüzde her 200 erkekten birinde bulunduğunu, yani Avrasya'da 16 milyon erkeğin bu genetik materyali paylaştığını iddia eden bir araştırma yayımladı. Bunun Avrupa'dan Afrika'ya kadar örnekleri vardır. Araştırmacılar, bu süper başarılı atanın kim olduğu sorusuna getirilebilecek en mantıklı açıklamanın Cengiz Han olduğuna karar verdiler.[8] Çünkü Cengiz Han'ın, vaktinde Çin'den getirttiği Taoist bir bilgeden ömrünü uzatmak için yardım istediği[9] ve bunun sonucunda, yaptığı seferlerle büyük kentleri ele geçirdiğinde oralarda yaşayan birçok kadını himayesine alıp onlarla cinsel ilişkiye girdiği bilinmektedir.
Ataları ve kökleri
Cengiz Han'ın soyağacı yarı mitolojik bir biçimde sis perdesi arkasındadır. Onun atalarının ve kendisinin doğuş efsanesi, Moğol mitolojisinin önemli belgelerindendir. Yazılış tarihi itibarı ile Cengiz Han'ın yaşadığı döneme en yakın olanı Şamanizm etkilerinin görüldüğü, 1240 yılında Moğolca olarak kaleme alınmış olan Moğolların Gizli Tarihi adlı yapıta göre Cengiz Han'dan 10 kuşak önce yaşayan Alangoya, Cengiz Han soyunun efsanevi büyük annesi olarak kabul edilmiştir. Moğolların Gizli Tarihinde yer alan efsaneye göre Alangoya dul kaldıktan sonra evlenmediği hâlde üç oğlu daha olmuştur. Cengiz Han ve onun bağlı olduğu Börçiginler bu çocuklardan “Bodoncar” adlı en küçük olanının soyundan gelmektedir. Alangoya efsanesi yalnızca Cengiz Han'ı değil onunla birlikte “Nirun” yani ışığın çocukları adı verilen bir yığın boyu ilgilendirse de Cengiz Han soyunun en büyük efsanesi olarak kabul edilmiştir. Nirun boylarından öncelikle Cengiz Han'ın boyu Borciginler ardından Tayciutlar, Barlaslar, Derbenler, Salciutlar ve başka birkaç boy daha sayılabilir. 1140 yılında Moğol kabilelerinden Börçiginlere ilişkin Kabul, bütün Moğolların ilk lideri olarak “Han” sanını almıştır. Cengiz Han'ın babası Yesügey Bahadır onun torunudur.
Kabul Han ve onun ardılı Ambakay Han zamanında Moğollar, Çin'deki Jin İmparatorluğu ile mücadele edecek kadar güçlenseler de Tatarlar, Çinlileri hoşnut etmek için Ambakay'ı Çin'e teslim ettiler. Ambakay hiç alışılmadık bir biçimde, “tahta eşek şekli” denen bir duruma sokularak çarmıha gerilip infaz edildi. Cengiz Han'ın büyük amcası Kutua, bu hakarete Çin üzerine ve Tatarlara bir dizi saldırı düzenleyerek yanıt verdi ve bu akınlar sonunda “Moğol Herkülü” sanını kazandı. Ancak, 1160 yılında, ayrıntıları bilinmeyen bir dizi olay sonunda, Kuzey Çin'in egemeni Jin Hanedanı, Moğolları hezimete uğrattı. Moğollar bir süre karmaşa içinde dağıldılar. Sefalet içinde yüzen bu karmaşık durumdaki Moğollar'ın içerisindeki önemsiz liderlerden biri olan Kabul Han'ın torunu Yesügey Bahadır, ittifaklar kurarak Moğolları güçlendirmeye çalıştı. Moğolların batı komşularından biri olan Türk boylarından Keraitler idi. Keraitler 200 yıldan beri Nasturi Hristiyan'dı. Hristiyan Keraitlerin o zamanki lideri Tuğrul idi. Tuğrul, 1160 yılında iç sorunlar sonucu tahtını yitirmişti. Moğolların lideri Yesügey, Tuğrul'a kabilesinin önderliğini yeniden ele geçirmesi için yardım etti. Tuğrul ve Yesügey anda ile kardeşlik yemini ettikten sonra, daha sonraları Moğolların yeniden ortaya çıkışında olağanüstü önem taşıdığını kanıtlayacak olan bir ittifak kurdular.
Söylentilere ve efsaneye göre Yesügey Bahadır bir gün Onon Irmağı kıyılarında şahini ile avlanırken gelinleri taşımak için özel olarak ayrılmış, bir at arabasına rastladı. Yesügey, arabada oturan kıza ilk görüşte âşık olmuştu. Yesügey iki kardeşini yanına alarak ve birlikte ağır ağır giden düğün arabasına yetiştiler. Üç kardeş Onggirat boyunun Olkunat kabilesinden olan Höelin adındaki yeni evli gelini yakaladılar. Höelin başka seçme şansı olmadığı için Yesügey Bahadır'ı yeni kocası olarak kabullendi. Yesügey onunla, doğurduğu oğlan bir kahraman olacak diyerek evlenmişti.
Doğumu
Evlilikten bir süre sonra Yesügey, Tatarlar üzerine yaptığı bir akından geri döndüğünde, karısı Höelin'in hamile olduğu haberiyle karşılandı. Kaynaklarda bebeğin doğumu sırasında Höelin'in kapısına bir yay ve ok asılarak şeytanın girmesinin engellendiği ancak yakın akrabalar ve bir kadın Şamanın ebe olarak görev yaptığı ileri sürülmektedir. Şaman, bebeği çok yakından inceleyerek, geleceği hakkında kehanette bulunabilecek bir im arayacaktı. Efsaneye göre sağ avucunun içinde sonraları gayet doğal olarak, gücün ve çok kan dökeceğinin simgesi olarak nitelendirilecek aşık kemiği biçiminde bir kan pıhtısı ile doğdu. Yesügey Bahadır düşman olduğu Tatar kabilelerinden birinin reisi olan Temuçin adlı bir kişiyi tutsak almıştı. İşte bu tutsak ve olay üzerine Yesügey Bahadır oğluna Temuçin adını verdi. Temuçin, katı, sağlam, sert, dayanıklı ve demir gibi anlamlarına gelmektedir.[10][11]
Arap ve İranlı tarihçilere göre Temuçin'in doğum tarihi 26 Ocak 1155'tir. Ancak Çin kaynaklarınca Temuçin, 12 Hayvanlı Türk takvimine göre domuz yılının başında dünyaya gelmiştir. Bu hesapla 12 Hayvanlı Türk Takviminde 1 yıl 12 yılı kapsadığı için 1155 ile 1167 arasında sonu 2 ile biten bütün yıllardan yola çıkarak doğum tarihinin 1162 olabileceği kabul edilmektedir. Uzmanlar Temuçin'in doğum tarihini nasıl kanıtlamaya çalışıyorlarsa doğum yerinin de kesin olarak nerede olduğunu tartışmaktalar.[12] Cengiz Han zamanından günümüze kalan tek kaynak olan “Moğolların Gizli Tarihi” adlı yapıtta bu yerin Onon yakınlarında Dülün-Boldak adıyla bilinen bölge olduğu yazmaktadır. Bu adın anlamı “Dalak Tepeciği” idir.
Çocukluk ve gençlik yılları
Yesügey Bahadır ve Höelin'in Temuçin'den başka Hasar, Haçi ve Temüge adlarını taşıyan üç oğlu ile Temulun adında bir kızları olmuştur. Bunun yanı sıra Temuçin'in Bekter ve Belgütay adlı iki üvey kardeşi vardı. Temuçin 9 yaşındayken, babası Yesügey Bahadır onu evlendirmek için kendisini de yanına alarak Temuçin'in annesi Höelin'in kabilesi olan Onkıratların yanına gitti. Yesügey, kayın biraderinin kızı Börte'yi oğlu Temuçin'e istedi. Börte adındaki kız Temuçin'den bir yaş büyüktü. Anlaşma gereği Temuçin orada kalacaktı. Burada evlilik yaşı olan, 10 yaşına gelene kadar evin başkanına hizmet edecekti. Fakat Yesügey Bahadır evine dönerken yolda karşılaştığı ve konuk olduğu Tatarlar tarafından, eski husumetlerinin sonucu olarak zehirlendi. Yesugey Bahadır ne olursa olsun ölmeden önce Temuçin'in geri getirilmesi için emir verdi fakat Temuçin gelmeden öldü.[13] Temuçin ve ailesi, ilk olarak akraba kabilelerden Tayciutlara katılmaya karar vererek yanlarına gittiler ancak, Tayciutlar Temuçin ile ailesini yanlarına almak istemediler. Yesügey'in erkek kardeşleri de Höelin ve çocuklarına yardım etmediler. Bir süre sonra da Yesügey'in kabilesi Temuçin'in annesi Höelin'in yani bir kadının emri altında kalmak istemeyerek göç etti. Höelin, kabilesinin sürülerinden hiçbir hak iddia etmeyerek Burhan Haldun Dağının eteklerindeki ormanlık yamaçlara ailesi ile birlikte yerleşti. Sürü sahibi olamadıkları için et yiyemeden, süt içemeden sadece ırmakda balıkçılık yaparak, ormanda yabani meyveler ve kökler toplayarak yaşamlarını sürdürebiliyorlardı.[14] Temuçin, on-on bir yaşlarında iken çok iyi bir arkadaş edindi. Bu çocuk Cacırat boyundan Camuka adlı kendi yaşıtında birisi idi. Sonunda dostlukları o derece ilerlemişti ki anda yani kan kardeşi olmak için and içtiler.[13] Temuçin, 13 yaşında iken üvey kardeşi Bekter ile arasındaki rekabet ileri boyutlara vardı ve Temuçin, Yesügey'in diğer hanımından doğan üvey kardeşi Bekter'i bir av sorunu sonucu çıkan kavgadan sonra öldürdü. Bekter, Höelin'in öz oğlu olmamasına karşın Tayciutlara karşı birlik olmak gerekirken böyle bir hareket yaptıkları için Temuçin'e çok sinirlendi. Nitekim Tayciutlar kısa bir süre sonra saldırarak Temuçin'i tutsak aldılar. Tayciutların lideri tarafından tutsak edilen Temuçin, bir köpek gibi boynuna bir tahtadan yapılmış tasma takarak kabilelere gösterildi. Ancak bir gün bekçisinin elindeki halatı birdenbire yeğinlikle çekerek başına vurduğu bir darbe ile saf dışı bırakıp koruluğa doğru kaçarak Onon Irmağı kıyısına doğru koştu. Irmakta boylu boyunca uzandı. Tahta boyunduruk başının soğuk sudan yeterince yüksekte durmasını sağlıyordu. Peşindekilerin tümü koruluğu araştırırken ırmağın aşağısındaki evine doğru giden bir adam Temuçin'i yattığı yerde görür görmez tanımıştı. Bu adam, Temuçin tutsak edildikten sonra evinde tutulduğu Sohan Şira idi. Uzaktan Temuçin'i arayan izleyenlerin bu tarafa geldiğini görünce Sohan Şira onlara engel olmak için herkese şimdiye kadar aradıkları yerleri bir kez daha kontrol etmelerini önerdi. Temuçin, tehlike geçtikten sonra Sohan Şira'nın gittiği yoldan sendeleyerek ilerledi ve bir önceki geceyi geçirdiği çadıra ulaştı. Üzerinden sular damlayan titreyen Temuçin'i gören Sohan Şira oradan uzaklaşmasını istedi. Buna karşın ailesi, karısı, iki çocuğu ve kızı Temuçin'e yakın davranarak boyunduruğu ve kelepçesini çıkararak Temuçin'in karnını doyurdular ve ıslak elbiselerini kuruttular. Daha sonra da Temuçin'i koyun yünüyle dolu bir arabanın içinde sakladılar. Ertesi gün Tayciutlar, Sohan Şira'nın çadırına gelerek her tarafı karıştırıp yatakların altına baktılar. Sıra yün dolu arabaya geldiğinde, tam Temuçin'in ayaklarını görecekleri sırada Sohan Şira, böyle sıcak bir havada bu kadar yünün altında kim saklanır diyerek izleyenlerin oradan uzaklaşmasını sağladı. Sonunda, Sohan Şira Temuçin'in kaçma şansını artırmak için yiyecek, içecek ve iyi bir at verdi. Temuçin, Annesinin Onon'un üst kesimlerindeki sığınağına giden yolu izleyerek sonunda ailesine geri döndü. Temuçin, ileride Cengiz Han olduğunda kendisine yardım edenleri hiç unutmamıştır ki bunlar arasında kendisini tutsaklıktan kurtaran Sohan Şira ve onun çocukları da vardır. Bu çocuklardan bir tanesine general rütbesi vermiştir.[14]
Bu olayın üzerinden bir yıl geçmişti. Aile yalnızca bir sürüye ve dokuz tane ata sahipti. Bir gün Temuçin'in üvey kardeşi Belgütay'ın marmot avlamak için kamp dışına çıktığı sırada hırsızlar kalan sekiz atı çaldılar. Temuçin ellerinde kalan son ata atladı ve sonraki iki gün boyunca hırsızların izini sürdü. Üçüncü gün sabahı bir çadıra ve çadırın yanındaki ağıldaki oldukça büyük bir at sürüsüyle ilgilenen Bughurçi adlı bir gence rastladı. Bughurçi, Temuçin'in uzun süredir koşturduğu atının durumunu görünce Temuçin'e yorgunluktan neredeyse ölmek üzere olan atını sürüsündeki zinde atlardan biriyle değiştirmesi için ısrar etti. Temuçin atını değiştirip oradan ayrılırken Bughurçi aniden bir karar verdi ve at hırsızlığı hepimizin ortak sorunu bende seninle birlikte geleceğim dedi. Üç gün sonra Temuçin ve Bughurçi hırsızlara ve çalıntı atlardan oluşan sürülere yetişti. İki arkadaş anında harekete geçerek sürünün arkasına daldı ve Temuçin'e ait olan atların iplerini kesip yedeklerine alarak dörtnala uzaklaştılar. Bughurçi'nin babasının kampına yaklaştıkları sırada Temuçin, sen olmasaydın atlarımı nasıl bulurdum gel bunları üleşelim yalnızca hangilerini almak istediğini söyle yeter dedi. Babası varlıklı biri olan Bughurçi hayır diye yanıtladı. Temuçin gerçekten Bughurçi'nin asil davranışını unutmayacak ve Bughurçi ileride yanından ayırmadığı sağ kolu, atlarının baş seyisi, zırhlı tümen komutanı ve Moğolların en büyük generallerinden biri olacaktı.
Börte'nin kaçırılması Tuğrul Han ve Camuka ile birlikte Merkitler’e karşı sefer
Temuçin, 9 yaşındayken nişanlandığı Börte ile babasının ölmeden önce kararlaştırdığı gibi evlilik düğünü yapmak için kayınpederini ziyaret etmeye ve evlilik anlaşmasına hâlâ razı olup olmadığını sormak için üvey kardeşi Belgütay ile birlikte Kongirat ülkesine doğru yola çıktı. Temuçin'i çok iyi karşıladılar ve evlilik gerçekleşti. Evlilik tarihi olarak kesin olmamakla birlikte 1178, 1180 ve 1181 tarihleri ileri sürülmektedir. Temuçin Börte ile evlendiği zamanlarda Merkit kabilesinin büyük bir saldırısına uğradı. Bu saldırıda Temuçin kendi canını ve karargahını kurtardığı hâlde henüz yeni evlendiği eşi Börte Merkitler tarafından kaçırıldı. Bataklıkları yararak düşmanı ağır yenilgiye uğratan Temuçin, karısını onların elinden alamamış ancak bu zafer ona çok büyük bir ün ve saygınlık kazandırmıştı. Temuçin'in doğumundan önce babası Yesügey Bahadır, Keraitlerin lideri Tuğrul ile kardeşlik yemini etmişti. Temuçin, kardeşi Kasar ve üvey kardeşi Belgütay'ı yanına alarak yeni bir müttefik kazanmaya gitti. Başlarına geleni Tuğrul'a anlattı. Önceden Temuçin'in babası tarafından yardım gördüğünü hatırlayan Tuğrul Han, Temuçin'i korumasına aldı. Tuğrul onu çok iyi karşıladı ve kendisine evladım diye hitap etti. Tuğrul, Temuçin'in Cungar kabilesi şefi Camuka'ya da uğramalarını ve onlarında desteğini almalarını söyledi. Üç kardeş Camuka'ya da giderek durumu anlattılar. Temuçin'in kan kardeşi olan Camuka, kendi namusu gibi öfkelendi ve Tuğrul'u verdiği söze uyacağını teyit etti.[14]
Merkitlere karşı savaş hazırlıkları süratle tamamlandı. Camuka toplanma bölgesine üç gün önce gelerek Temuçin'e hazır olduklarını bildirmiş Tuğrul komutasındaki Keraitlerin de gelmesinden sonra saldırıya başlandı. Saldırı haberini alan Merkit kabileleri Selenge ırmağı akıntısı boyunca kaçmışlardı. Ama çoğu büyük baskında avlanmıştı. Temuçin ilk gece baskınında, Börte'nin kurtarıldığını Camuka'ya bildirdi ve saldırıyı yavaşlattı.[13]
Cuci'nin doğumu
Bu zamanın sürpriz olaylarından biri de, Merkitler elindeki tutsaklıkdan kurtulan Temuçin'in karısı Börte'nin doğurması idi. Bu beklenmeyen bir çocuktu. Yeni doğan çocuğa, konuk anlamına gelen Cuci adını koydular. Cuci, Börte'nin Merkitlerden kurtarılmasından 9 ay sonra doğdu; böylece de babasının kim olduğu hakkında hep soruları da beraberinde getirdi Cuci ileriki zamanlarda Temuçin'in en büyük oğlu olarak anılacaktı.[15] İleride Temuçin'in başka kadınlardan da çocukları olacaktı ancak ilk karısı ve imparatoriçesi Börte'nin doğurdukları Cuci, Çağatay, Ögeday ve Tuluy en sevdikleri oldu.[16] Temuçin'in diğer eşlerinden olan çocukları onun yerini almaktan ayrı tutuldular.[16]
Temuçin'e Kağan ünvanının verilmesi ve Camuka'nın başkaldırışı
1189'da toplanan bir kurultay kararı ile Temuçin'e Kağan ünvanı verildi. Bu kurultayda Temuçin, teşkilatı için en güvenilen yakınlarından bir danışma meclisi oluşturmuştur. Ancak 1189 kurultayı kararlarını herkes tanımamıştı. Tatarlar bu dönemde Çin'in sınır bölgelerini yağma ediyor ve korku saçıyorlardı. Moğollar, Tatarların bölgelerinin ötesinde Çinlilere en yakın olanlardı.
Rakiplerin yenilmesi
Kaynaklar Temüjin'in bozkırlara dönüşüyle ilgili olaylar konusunda hemfikir değil. 1196 yazının başlarında Jin'in çıkarlarına aykırı davranmaya başlayan Tatarlara karşı Jin ile ortak bir sefere katıldı. Ödül olarak Jin ona, Jurchen'deki anlamı muhtemelen "yüzlerin komutanı" anlamına gelen onursal cha-ut kuri ödülünü verdi. Aynı sıralarda Tuğrul'a, güçlü Naiman kabilesinin desteğiyle Tuğrul'un akrabalarından biri tarafından gasp edilen Kereit lordluğunu geri alma konusunda yardım etti.[17] 1196'daki eylemler Temuçin'in bozkırdaki konumunu temelden değiştirdi; her ne kadar sözde hâlâ Tuğrul'un tebaası olsa da fiilen eşit müttefikti.[18]
1198 yılında Kuzey Çin'deki Kin Hanedanı Tatarlara karşı Temuçin'den yardım istedi. Çünkü Tuğrul uluslararası alanda tanınan bir kişiliği ve onun Temuçin'e ile ittifak halinde olmasıyla Temuçin'in gücünü görmüşlerdi.
Temuçin de ataları ile olan husumeti ve babası Yesügey Bahadır'ı zehirleyerek öldürdükleri için Tatarlardan nefret ediyordu. Bunu fırsat bilerek Tuğrul ile birlikte Tatarlar üzerine bir sefer gerçekleştirdi. Önderleri öldürüldü, ülkeleri ve kampları yağma edildi. Fakat Çinliler Tatarlara karşı zaferin tümünü Tuğrul'a atfettiler. Çinli general ona Moğolların Ong olarak dile getirdikleri “Wang” yani kral ünvanını verdi. Tuğrul artık Wang-han olarak tanınacaktı.[19]
Temuçin'in gücünün artması karşısında Temuçin'e ilk baş kaldıran kan kardeşi Camuka oldu. Tatarlar, Merkitler, Naymanlar, Oyradlar ve Taycutlar, Camuka'ya yakınlaştı ve bir ittifak kurarak 1201 yılında Camuka'yı Gur Han (evrensel lider) ünvanıyla liderleri yaptılar.
Camuka'nın kardeşi Taiçar'ın, Temuçin'in oğlu Cuci'nin sürüsünü çaldığı için Cuci tarafından öldürülmesi, Camuka'ya Temuçin üzerine sefere çıkma fırsatını verdi.
Camuka'nın üç tümenlik gücüne karşı Temuçin'in de üç tümen kadar gücü bulunuyordu. Savaş sırasında Camuka'nın izlediği strateji ile Temuçin tuzağa düşmüş ve ok yağmuru altında atılan bir ok Temuçin'i ıskalayarak atının boynuna saplanarak atının ölümüne neden oldu. Temuçin atını değiştirdikten sonra bu sefer başka zehirli bir ok kendi boynuna isabet etti. Kardeşi Haçiun ile yetmiş kadar adamı da Camuka'nın eline esir düştü.
Camuka, Dalan Baljut'taki zaferinin ardından zalimce davrandı; iddiaya göre yetmiş mahkûmu kaynayan kazanların içine attırarak feci biçimde öldürttü ve kendisine karşı çıkan liderlerin cesetlerini aşağıladı. Yesügei'nin takipçisi Münglig ve oğulları da dahil olmak üzere bir dizi hoşnutsuz takipçi, sonuç olarak Temuçin'e sığındı. Muhtemelen Temuçin'in yeni keşfettiği zenginlik de onları cezbetmişti.[20]
Temuçin, daha önce bir ziyafette kendisini rahatsız eden ve Tatar seferine katılmayı reddeden itaatsiz Jurkin kabilesini bastırmayı başardı. Liderlerini infaz ettikten sonra, Belgutei'nin intikam amacıyla sahnelenen bir güreş maçında sembolik olarak önde gelen Jurkin'in sırtını kırmasını sağladı. Moğol adalet geleneklerine aykırı olan bu son olay, açıkça onaylamayan yalnızca Gizli Tarih'in yazarı tarafından not edildi. Bu olaylar y. 1197'de meydana geldi.[21]
Temuçin'in kardeşi Haçiun'un ise başını kılıcı ile kesip, kellesini atının kuyruğuna bağladı. Ele geçirdiği okçuların parmaklarını kestirip, izcilerin gözlerine mil çektirdi. Böyle yaparak psikolojik olarak onları korkutmak istemişti.[14] Yardımcısı Celme, Temuçin'in boynuna saplanan zehirli oku çıkararak yarayı emerek ateşten yarı baygın bir biçimde yatan Temuçin'in yarasını temizledi. Celme gece karşıda duran düşman denklerinin arasına giderek gizlice kaymak çalarak Temuçin'i doyurdu getirdi. Temuçin, gerçekten de doğduğu günden beri yanında olan yardımcısı Celme'nin iyiliğini hiç unutmamış ve onu ileride general rütbesi ile ödüllendirmiştir.[22]
Temuçin eski sağlığına yeniden kavuştuğunda kardeşinin ölüm haberini alınca herhangi bir tepki göstermemiştir. Bu da onun kardeşinin ölümüne çok üzülmediğine ya da artık ölümlere alıştığına yorumlanmıştır. Ama intikam almak için iyice hırslanmıştır. Temuçin'in vurulduğu halde ölmemesi, onun askerleri arasında saygınlığını daha da arttırmış ve bundan ruhsal bir güç kazanarak Camuka'ya yeniden saldırdılar. Sonuçta Camuka'nın ordusunu dağıldı.
Savaş kazanılıp Camuka kaçtıktan sonra, zamanında Tayciutlardan kaçmaya çalışırken Temuçin'e yardım eden Sorhan Şira bir arkadaşı ile Temuçin'in yanına geldi. Şimdi ona katılmakta serbest idi. Temuçin, Sorhan Şira'ya atını öldüren oku kimin attığını görüp görmediğini sordu. Bu sorunun yanıtı Sorhan Şira'nın arkadaşı Jirko'dan geldi. Oku atan kendisi idi. Temuçin kendisine neredeyse öldürecek olan bu düşman savaşçıyı idam edebilirdi ama genç, yaşamını kurtarmış olan adamın arkadaşı idi. Jirko, her buyruğuna boyun eğeceğine ilişkin söz verdi. Eğer beni öldürürsen toprak parçasında çürüyüp giderim fakat merhamet gösterirsen senin için dağları okyanusları aşarım dedi. Temuçin, onun dürüstlüğünden etkilendi ve bu adam benim dostumdur diyerek yaptığı hareketin anısına ona yeni bir ad verdi. Bundan sonra adı Cebe(okçu) olacak ve ben onu okum olarak kullanacağım dedi. Cebe'nin bir atı yoktu. Bir at istedi. Temuçin onun arzusunu yerine getirerek genç Cebe'ye burun delikleri beyaz bir at verdi. Cebe ata binince bir yolunu bulup kaçtı ama daha sonra geri dönerek Temuçin'e hizmet etmek arzusunda olduğunu söyledi. Gelecekte, Türkistan, İran ve Rusya'yı fethedecek olan Cebe Noyan işte budur. Epeyce sonra Cebe, Karahitaylar ile savaş sırasında Tiyan Şan yaylasından geçerken beyaz burunlu bin at toplayarak Cengiz Han'a armağan ederek yaşamını borçlu olduğu bu olayı unutmamış olduğunu gösterecekti.[23]
Temuçin, Tatarlar'ın Camuka ile olan savaşta onun tarafında olması Temuçin'e onlara güvenmemesi gerektiğini göstermişti. Tatarlara karşı son darbeyi indirmek için 1202 yılında yeniden harekete geçti.
Sefer sonucunda Tatarlar, Temuçin tarafından yenilerek parçalandı ve bütün bağlıları da diğer boylar arasında paylaştırıldı. Tatar hanı Yekeçeren'in güzel kızı tutsak düşmüştü. Temuçin, Yesujen adlı bu güzel Tatar kızının nişanlısını kendi gözleri önünde öldürerek, ondan da güzel olan Yesui adlı ablası ile evlendi. Temuçin'in bu eşine şiddetle âşık olduğu belirtilmektedir.[13]
Temuçin ile Tuğrul'un arasının açılması
1203 yılı başlarında Temuçin ve Tuğrul Han güçlerini birleştirerek Naymanlara karşı sefere çıktılar. Naymanların hükümdarı Buyruk Han bu güç karşısında dayanamayarak Altay Dağlarına çekildi. Bir süre takipten sonra Temuçin'in güçleri ona yetişerek ve Buyruk Han'ı öldürdüler. Ancak Tuğrul'un oğlu Sangum tam düşmana tutsak düşmek üzere iken Temuçin'in güçleri tarafından kurtarılınca Tuğrul, Temuçin'e oğlunun onun gözetimine girmesini önerdi. Temuçin bununla da kalmayıp, en büyük oğlu Cuci'ye Tuğrul'un kızını isterken Tuğrul'un oğlu Sangum'a kendi ailesinden bir kız vereceğini söyleyerek aralarındaki bağı daha da güçlendirmek istiyordu. Ancak Tuğrul'un oğlu Sangum kendisini daha üstün gördüğünden bu öneriyi reddetti. Temuçin bu durumu hiç hoş karşılamadı. 1203 yılının baharında Tuğrul'un oğlu Sangum babasını bir hile ile Temuçin'i ortadan kaldırmaya ikna etti. Bu sırada yanlarında bulunan birisi Temuçin'den büyük ödül alacağını düşünerek bunu gelen adamlarına söylemişti. Bunu duyan Temuçin ve adamları hemen bulundukları yerden uzaklaştılar. Her iki tarafın orduları savaşa hazırlanmış ve Temuçin'e Halalhalcit çölünde Kerayitlerin geldiği haberi ulaşmıştı. Tuğrul ve Camuka birlikte idiler ve Tuğrul yaşlı olduğu için ordunun komutasını Camuka'ya vermişti. Savaş sonunda Kerayitler teslim olmak zorunda kaldı. Ancak ne Tuğrul ne de oğlu Sangum savaş alanında bulunamamışlardı. Savaş kazanıldıktan sonra Kerayit halkı boyun eğdirilmiş ve gruplara ayrılarak değişik boyların arasına dağıtılmışlardır. Tuğrul ile oğlu müttefikleri olan Camuka'nın ülkesine kaçmışlardı. Ancak Tuğrul bir karakol postasını Kerayit hanı olduğuna ikna edemeyince onun tarafından öldürüldü. Oğlu Sangum ise seyisinin ihanetine uğradı. Karısı seyise; altın elbiselerini giyerken, tatlı yemeklerini yerken iyiydi şimdi onu nasıl terk edersin demesine karşın, seyis Temuçin'in yanına giderek ona Sangum'un bulunduğu yeri söyledi. Ancak seyis umduğunu bulamamıştı, Temuçin; karısını ödüllendiriniz, öz hanına ihanet edenin ise kafasını kesiniz diyerek ihanet edenin cezasız kalmayacağını gösterdi.[19]
Camuka’nın yakalanışı ve infazı
Camuka'nın yanındakiler ile birlikte pek çok boy da Temuçin'in boyunduruğuna girmişlerdi. Camuka, Temuçin'in eline düşmekten kurtulan Nayman ve Merkit güçleri ile birleşerek Temuçin'e karşı harekete geçti ancak başarılı olamadı. Nayman ve Merkitler bu biçimde dağıtılıp tümüyle güçsüz duruma getirildikten sonra, onlarla birlikte Temuçin'e karşı savaşan Camuka desteğini yitirip yalnızca beş yakın arkadaşı ile birlikte kaldı. Ancak bu yakın arkadaşları onu satmaktan geri durmadılar ve yemek yerken onu yakalayıp Temuçin'e teslim ettiler. Böyle yapmakla da tıpkı seyis gibi Temuçin'den büyük ödül alacaklarını düşünmüşlerdi. Ancak Temuçin bütün ihanet edenlere acımadığı gibi onlara da acımamış ve öz hanlarına ihanet edenleri bütün kuşakları ile yok edin emrini vererek onları infaz ettirdi. Gizli Tarih'e göre, Temuçin Camuka'ya yeniden arkadaş olmalarını ve yanında olmasını önerdi. Camuka bunu reddetti ve kendisinin bir asile yakışır biçimde kanının dökülmeden öldürülmesini, cesedinin yüksek bir yere gömülerek saygıdan yoksun edilmemesini rica etti. Temuçin'de senin yaşamını bağışlamak istediğim hâlde bunu kabul etmiyorsun öyleyse seni kendi arzuna göre kanını akıtmadan öldürteceğim dedi ve onun (boyun) kemikleri kırılarak öldürülmesini emretti.
1206 kurultayı ve Temuçin'in Cengiz Han oluşu
Tuğrul ile Camuka'nın ortadan kaldırılması ve Temuçin'in Merkitler'i, Naymanlar'ı, Keraitler'i, Tatarlar'ı ve diğer küçük boyları liderliği altında birleştirmesi onu Orta Asya bozkırlarındaki tek güç durumuna getirdi. 1206 yılının ilkbaharında Onon ırmağının kaynaklarında, kendisine bağlanmış olan bütün boyları bir araya getirerek büyük bir kurultay topladı. Tüm göçebe konfederasyonları birleştiren Temuçin tek bir ulus yarattı ve bu ulusa “Moğol Ulusu” adını verdi. Artık o Moğolların salt efendisi idi. 1206 kurultayının en önemli kararı Temuçin'in daha önce aldığı “Kağan” sanına ek olarak “Cengiz” sanını almasıdır. Bu tarihten sonra kendisine “Cengiz Kağan” ya da “Cengiz Han” diye söylenmesini istemiştir. Aslında bu o dönemin söyleyişi ile “Çinngiz Kan” biçiminde idi. Temuçin bu sırada 44 yaşında bulunuyordu. Moğol toplumu, Cengiz Han'dan önce örgütsüzdü. 1206 kurultayında devletin ordu ve toplumsal örgütü düzenlendi. Cengiz Han kurultayda Mukhulai'ı baş yardımcısı, süvari birliklerinin başındaki Bugurçi'yi de danışmanı olarak atadı. Celme ve Subutay kardeşleri ise binbaşı olarak atadı. Tayciutlardan kaçtığı sırada kendisini kurtaran Sorhan Şira, her iki oğlu gibi Cengiz Han'ın yaveri ve ok taşıyıcısı oldu. Bu atamalar göçebe imparatorluğun yönetiminde büyük değişiklilere damgasını vurdu. Moğol birliği geçmişte boy rekabetlerinden büyük zarar görmüştü. Cengiz Han şimdi atayacağı kişileri boy hiyerarşisine göre değil liyakate göre belirleyecekti. Anahtar sözcük ise içten bağlılık idi. Sorhan Şira ve oğulları hiçlikten yöneticiliğe gelmiş tek örnek değillerdi. Çobanlar, marangozlar vb. aynı haklara sahipti. Celme ve Subutay birer demircinin oğulları idi. Subutay, stratejik zekasından dolayı Cengiz Han'ın ailesinden olmadan Cengiz Han'a en yakın ad durumuna gelmiştir. Cengiz Han kendisi ile aynı yolda yürüyen herkese karşılığını fazlası ile vermiş ve bundan sonra yeni koruma ve gözetim birliğinin oluşturulmadı için çalışmalara başlamıştır. Cengiz Han, ordusunu göçebelerin yüzyıllardan beri kullandığı onluk sisteme göre düzenlemeye başladı. On askerlik birim arban, yüz askerlik birim jagun, bin askerlik birim minghan, on bin askerlik birim ise tümen olarak adlandırılmıştı. Askerî yararlarının yanı sıra, onluk sistemin kullanılmasının temel nedeni, Cengiz Han'ın, güçlü askerî birimler kurarak askerlerin kendi boylarına değil de, bu birimlere özellikle minghan düzeyinde bağlılık duymasını istemesiydi. Cengiz Han, aynı düşünceyle 1206 yılında hazır bulunan 10.000'e ulaşan keshig adındaki muhafız birliğini kurdu. Genişleyen imparatorluğa komutan ve yönetici yetiştiren ve Cengiz Han'a içten bağlılığı ön planda tutan keshig'e katılabilmek büyük bir onurdu. Boylara duyulan içten bağlılığı kendisine yönlendirmeyi başarabilmesi, Cengiz Han'ın yeteneğinin diğer bir göstergesiydi.
Gücün birleşmesi (1206–1210)
Cengiz, han seçilirken Şaman Kökçü onun lehine bir hayli kehanette bulunarak birçok boy yöneticisinin oyunu da etkilemişti. Kökçü, Cengiz Han'ın babası Yesügey ve annesi Höelin'in güvenilir adamı olan Şaman Münglik'in oğlu idi. Kerayitler ile olan savaşında Tuğrul'un oğlu Sengün tarafından hazırlanmış olan tuzak ile ilgili Cengiz Han'ı zamanında uyaran yine Münglik olmuştur. Kökçü'nün babası yaşlı ve bilge Münglik Cengiz Han'ın yaşamında çok önemli bir rol oynamış ve sonunda Cengiz Han'ın dul annesi Höelin ile evlenmişti. 1206 kurultayında Kökçü, Ulu Gök Tengri'nin Cengiz Han'a evrenin kağanlığını verdiğini ilan etmişti. Bu göksel onay Cengiz Han'a otoritesinin temelini sağlamıştı. Bu nedenle Kökçü'nün Cengiz Han'ın nazarında ayrı bir yeri vardı. Moğolların Gizli Tarihi'ne göre Kökçü ve kardeşlerinin değişik boylardan oluşan ve henüz Cengiz Han'nın egemenliğini tanımayan toplulukları kendi etraflarına toplamaya başladıklarından söz etmektedir. Şaman Kökçü, Cengiz Han'a iktidarının temellerini atmasına yardımcı olmuştu. Ancak hem sihirli gücü ve hem de imparatorluk ailesi içinde babası Münglik'in durumundan dolayı kendisinin dokunulmaz olduğunu sanarak çok geçmeden küstahça davranmaya, doğaüstü etkisinden yararlanarak Cengiz Han'ı ve imparatorluğu yönetmeye kalkışmıştı. Cengiz Han'ın kardeşi Kasar ile kavga etmişti bu nedenle Kasar'ı yok etmek ereğiyle Han'a ruh bana Gök Tengri'nin bir buyruğunu esinletti, önce Temüçin hüküm sürecek ve ondan sonra Kasar gelecek, Kasar'ı yok etmezsen tehlikedesin diyerek Cengiz Han'ın ruhunda kardeşi Kasar için kuşku uyandırmıştı. Kasar, Cengiz Han'ın gazabından annesi Höelin sayesinde kurtulmuştu. Kökçü Cengiz Han'ın en küçük kardeşi Temüge Oçigin ile de bozuşmuş ve ona herkesin içinde hakaret etmişti. Cengiz Han'ın karısı Börte kocasını uyarmıştı. Bu kez Cengiz Han durumu anlamış ve Temüge'ye şamandan kurtulması için izin vermişti. Temüge tarafından görevlendirilmiş üç muhafız Kökçü'yü kanını dökmeden bel kemiğini kırarak öldürdüler. Kökçü'nün ortadan kaldırılması Cengiz Han imparatorluğunun dini temel üzerine kurulmayacağının habercisiydi.
Moğol İmparatorluğu bir devlet olarak gerçek oluşumunu ancak Uygurların tam katılımı ile sağlamıştır. Moğol İmparatorluğunun ilk öğretmenleri ve ilk memurları Uygurlar olmuştur. Uygular, yerleşik yaşama geçmişler, edebiyat, sanat açısından olduğu kadar ticaret açsından da parlak bir uygarlığa sahiplerdi. Bu nedenle bir devlet yönetimi için ne gerekiyorsa onu biliyor ve uyguluyorlardı. Cengiz Han, Naymanlara karşı savaşı sırasında tutsak aldığı bir Uygur mühürdarı yardımıyla Uygurların damga ve yazı kullandığını görünce, Uygur damgacısını emirlerini yazması için görevlendirdi ve damga bastıktan sonra koruması için emanet etti. Bunun ötesinde Cengiz Han, yazabilmenin ne kadar önemli olduğunu görmüştü. Uygurların kendilerine ilişkin bir abece'leri vardı. Yüzyıllardan beri gelişen bu yazı hemen Cengiz Han tarafından benimsendi ve Cengiz Han, Uygur damgacısındam bu yazıyı Moğolca için uyarlamasını ve dört oğluna da bu yazıyı öğretmesini istedi. Bu konuda aile içinde başlatılan eğitim ile Uygur yazısı sonrasında tüm Moğol İmparatorluğu'nda kullanılmaya başlandı. Moğollar'ın Uygurların kültürüne olan ilgileri Uygurlar ve Moğollar arasındaki karşılıklı bir çekime yol açtı ve Uygur hükümdarı Barçuk, Cengiz Han'ı kutlamak için elçilerini yolladı. Cengiz Han da bunun karşılığında onu Karakurum'a davet etti. Uygur hükümdarı Barçuk değerli mücevher ve kumaşlarla Cengiz Han'ın huzuruna geldiğinde görkemli bir biçimde karşılandı. Cengiz Han kızı Altun Beki'yi onunla evlendirildi. Böylece Uygurlar ile Cengiz Han arasında bir akrabalık kurulmuş oldu.
Uygur yazı sisteminin kullanılmaya başlamasından sonra Uygur okulunun ilk mezunu, aslı bir Tatar olan Cengiz Han'ın evlatlığı Şiki Noyan idi. Cengiz Han, onu yasalarını ve değerlerini yazıya geçirmesi için görevlendirdi ve onları mavi bir defterin beyaz sayfalarına kaydettirdi. İşte Şiki Noyan'ın bu defteri Cengiz Han öldükten sonra dahi Çin'den Doğu Avrupa'ya kadar birçok uludun yönetilmesine rehberlik eden ünlü Yasa idi. 33 defterden oluştuğu, çok hacimli olduğu için bir deve üzerinde taşındığı ve devlet hazinesinde korunduğu kabul edilen Cengiz Han Yasası, ilerleyen dönemlerde de geliştirilmiştir. Cengiz Han, Yasanın emirlerini uygulamaya oğlu Çağatay'ı vekil bıraktı. Çağatay sert idi ve yasayı harfi harfine uygulardı. Bu yasalar öylesine sert uygulanıyordu ki, “Cengiz ülkesinde bakire bir kız başında altından bir taç ile ülkenin bir ucundan diğer ucuna en ufak bir tacize uğramadan giderdi.” denilirdi. Yasa kapsamında zinanın, eşcinselliğin, kasten yalan söyleyenin, sihirbazlıkla uğraşanın, ormanları yakanın ve suyu kirletenlerin cezasının idam olduğu, alkol kullanan kişi eğer bırakamıyorsa bir ay içinde yalnızca üç kez sarhoş olabilmesi, bütün dinlere eşit olarak saygı gösterilmesi ve herhangi bir inancın anlayış ve görüşünün üstün tutulmaması, bütün yoksulların, din bilgelerinin, hekimlerin, bilginlerin ve Tanrıya adanmış tapınakların vergiden ayrı tutulması gibi kurallar yer almaktaydı. Daha çok askerî ve hukuksal içerikli olan bu Yasa'nın orijinal metni günümüze gelmemiştir. Yasa'nın içeriği 14. Yüzyıl Arap seyyahları, 13. Yüzyıl Ermeni tarihçileri ve 15. Yüzyıl İranlı tarihçilerin yapıtları sayesinde bilinmektedir.
Kurultay'dan bir süre sonra Cengiz Han 1207'de kuzeydeki ormancı boyları egemenliği altına alması için en büyük oğlu Cuci'yi, ordusunun sağ kanadını vererek görevlendirdi. Cuci burada diplomatik yetenek ile iyi bir yöntem sergileyerek orman halklarını, Sibirya'nın güneyini ve Kırgızları kendine bağlayarak geri döndü.[19]
Kuzey Çin'deki Batı Xia ve Jin üzerine sefer
Şi Şialara karşı savaşın başlangıcı
Cengiz Han zamanında bugünkü Çin sahasında üç devlet vardı. Kansu dolayında Tangut Krallığı olarak bilinen Batı Şia veya Şi Şia hanedanı, kuzeyde Jin hanedanı ve güneyde Sung hanedanı bulunuyordu. Cengiz Han, Moğolların ezeli düşmanı Jin hanedanı üzerine bir sefer yapmadan önce büyük bir sefer için kaynak elde etmek hem de Jin ile olası bir ittifakın önüne geçmek için ilk olarak Tangut Krallığı olarak bilinen Batı Xia hanedanı üzerine bir sefer gerçekleştirdi. Kansu bölgesinde yaşayan Tibet ırkından ve Budist dininden olan Tangutlarla olan savaşı, Cengiz Han'ın yerleşik ve uygar bir ulusa karşı yaptığı ilk sefer oldu. 1205'te gerçekleştirilen ilk baskın küçük düzeyde olmuş ve birkaç tutsak almakla yetinilmişti.
1207'de gerçekleştirilen seferde Cengiz Han, Tangutların önemli kentlerinden Vulahay'ı kuşattı. Aşamadıkları surların önüne yerleşmiş olan Moğollar, Tangutlara kentin tüm kedileri ve kuşları karşılığında kuşatmayı kaldırmayı önerdi. Bu denli önemsiz bir koşul karşısında şaşıran Tangutlar, bunu yerine getirdi. Fakat Moğollar kedilerin kuyruklarına ve kuşların bacaklarına kıtık parçaları bağlamıştı. Ateşe verip hayvanları saldılar. Korkmuş ve alevler içerisindeki hayvanlar hemen yuvaları ve sepetlerine dönüp ambar ve mahzenleri ateşe verdiler. Savaş tam anlamıyla 1209 yılında başladı. Tangut kralı, Moğol ordusu karşısına veliaht prensi çıkardı ancak prens yenildi. Böylece Vulahay oldukça tuhaf bir kurnazlık sayesinde ele geçirilmiş oldu. 1209 yılında Tangutların başkenti günümüz Ningsia'sı kuşatıldı. Cengiz Han, Sarı Irmak'ın akıntısını taşırmak için yönünü değiştirmeye kalktı, ancak ele geçirdiği tutsak yığınlarına ırmağa dayanacak bir bent yaptırmayı başaramadı. Sonbahar yağmurları, taşkınları büyüttü ve bendi sürükledi. Moğol kampını su bastı. Kuşatmayı kaldırmak gerekiyordu. Ancak bir diğer yandan Moğol ordusu kırsal bölgeleri talan ediyordu. Tangut kralı barış istemeyi yeğledi. Kızı Çaka'yı Cengiz Han'a vererek onun sağ kolu olmak istediğini bildirdi. Tangut kralı Li An-şu an gereksinimleri olursa Moğollara yardım etmek için süvari birlikleri yollayacağına söz verdi. Bunun yanı sıra develer, av şahinleri, yün ve ipekli kumaşlardan oluşan basit bir haraç vermekle yetindi. Cengiz Han şimdilik büyük Jin seferinden önce Tangutları kendine boyun eğdirmiş oldu.
Jin’e karşı sefer (1211–1215)
Wanyan Yongji, 1209'da Jin tahtını gasp etti. Daha önce bozkır sınırında görev yapmıştı ve Cengiz ondan pek hoşlanmıyordu.[25]
Kuzey Çin'deki Jin Hanedanına karşı savaş ilanı
Moğol yurtlarında hiç kimse Pekin sarayında Cengiz Han'ın büyük dedesi Ambakay Han'ın uğradığı işkence ve aşağılamayı unutmamıştı. Moğollar yüzyıllardır Kuzey Çin'de egemenlik süren Jin Hanedanı hükümdarlarına, hanedanın adı olan Jin sözcüğü Çince altın demek olduğundan Altın Han demekteydiler. Cengiz Han gençliğinde Tuğrul ile birlikte Tatarlar ile savaşırken Jinler ile birleştiğinden beri onlar tarafından kendilerine bağlı bir hükümdar olarak görülüyor ve onlara haraç ödüyordu. Şimdi hem Tuğrul hem de bu bağlılık anlaşmasının yapıldığı Jin İmparatoru yaşamda olmadığı için Cengiz Han kendini bağımlılıktan özgür bırakılmış kabul etti. Çin memuruna haraç vermeyi reddeden Cengiz Han, protokol gereği elçiyi diz çökerek karşılaması gerekirken diz çökmeyi reddedip eskiden vermekte olduğu haracı vermedi. İmparator Wanyan Yongji bunu haber aldığında, öylesine sinirlendi ki Moğol elçisini idam ettirdi. Moğollar ile Jin hanedanı arasındaki gerginlikler tırmanmaya başladı. Cengiz Han Çin'e karşı sefer kararı vermeden önce kurultayı toplayarak komutanlara ve ileri gelenlere danışarak savaş kararı alındı. Mart 1211'de, Moğollar, Jin hanedanına karşı bir sefer için 90.000 asker toplamıştı. Bu durum Moğolistan'daki üslerini korumak için yalnızca yaklaşık 2.000 kişinin geride kalmasına neden olmuştur. Bu, Moğol güçlerinin %90'ından çoğunun sefer için harekete geçirildiği anlamına geliyordu. Sefere başlamadan önce, Cengiz Han, Moğolları zaferle kutsamak için Gök Tengri'ye dua etti ve 1146 yılında Jin İmparatoru Xizong emriyle çarmıha gerilen atalarından Ambagay'ın intikamını almak için simgesel bir yemin etti.[19][26]
Yehuling Savaşı
1211 yılının ilkbaharında Mukhulai, Cebe ve Subutay komutasındaki olağanüstü ordunun arkasında olduğu 30 bin kişilik öncü birlik kısa sürede Çin sınırına dayanmıştı. Çin Seddi'ne hiçbir zorlukla karşılaşmadan yaklaştılar. Jin ordusunun komutanı Wanyan Chengyu'nun amacı, Yehuling'deki dağlık araziyi Moğol süvarilerini engellemek için kullanmaktı. Çin ordusu Moğol ordusundan daha kalabalık ve silahlanmış durumdaydı. Khitan kökenli bir yetkili olan Shimo Ming'an'ı Cengiz Han'la tanışmak ve barış görüşmelerine başlamak için gönderdi. Bununla birlikte, Cengiz Han, Shimo Ming'an'ı kendi tarafına çekmeyi başardı. Shimo Ming'an, Jin ordusu hakkında Moğollara askeri gizli bilgi sağladı. Cengiz Han, General Mukhulai önderliğinde sürpriz bir süvari akını başlattı. Savaştan önce Mukhulai Cengiz Han'a söz verdi: "Jin ordusunu yenemezsem canlı olarak geri dönmeyeceğim!" Moral gücü yüksek olan Moğollar, Jin güçlerini yenerek Wanyan Chengyu'nun ana karargahına doğru savaştı. Sonunda, Jin ordusu dağınık duruma geldi, moralini yitirdi ve parçalanmaya başladı. 300.000 kişilik güçlü Jin Ordusu yok edildi. Bu savaş 1211 Ağustos'unda gerçekleşti. Bu o kadar korkunç bir savaştı ki toprağın üzeri cesetlerle doldu. Buradan dokuz yıl sonra geçen Taoist rahip Şang Şun sonsuzluğa uzanan beyazlaşmış insan kemiklerini seyrettiğini aktarır. Wanyan Chengyu, Yehuling Muharebesi'nden sonra dağılmış Jin güçlerini topladı ve Huihe Kalesi'nde bir araya geldi. Bununla birlikte, 12 Ekim 1211'de Moğol güçlerini izleyerek saldırıya geçti. Moğollar, Jin güçlerini hızla kuşattı ve üç gün boyunca yeğin bir savaşa girdiler. Cengiz Han kendisinin yönettiği 3.000 atlıyla bir süvari akını başlatırken kalan Moğol güçleri ise geride kaldı. Wanyan Chengyu zorlukla yaşamda kaldı ancak tüm Jin ordusu yok edildi. Yehuling Savaşı, Jin hanedanına 950.000 askerinin yarısına mal oldu. Yaklaşık olarak on Jin kenti Moğollar tarafından yağmalandı. Yehuling Savaşı'ndan sonra, Jin imparatoru Wanyan Yongji, Pekin'de generali Hushahu tarafından düzenlenen bir suikaste kurban gitti. Cengiz Han'ın en parlak komutanlarından bir diğeri olan Cebe Noyan, Çin Seddinin çevresinden dolaşarak donmuş Liao Irmak'ını geçip Mançurya'nın güneyindeki Mukden'i (bugünkü adı ile Shenyang) ele geçirdi. 2 Şubat 1212'de elde edilen bu zaferden sonra Mançurya'daki Liao hanedanı Jin'den ayrılarak Cengiz Han'a bağlı bir prenslik durumuna getirildi.[19] Cengiz Han, Cebe'nin başarısından çok memnun oldu ve beklemeye çekildi. 1212 yılı, Çin İmparatoruna karşı isyanlar yılı oldu ve Cengiz'in casusları tarafından ülkede adeta bir iç savaş çıkarılması başarıldı. Pekin politik kargaşalarla sarsılıyordu. Cengiz Han, casus örgütü sayesinde fethedeceği ülkenin karşıt adamlarını, hoşnutsuzları kendi hizmetine almaya uğraşırdı. Ve onlara ganimetten pay ve yüksek görevler sözü verirdi. Çin ordusunda bulunan Ongut, Kongrat ve Tatar boyları saf değiştirerek soydaşları olan Moğolların tarafına geçtiler. Çin Seddi'nin neredeyse bütün kapıları ihanet edenler tarafından açılmıştı. Bu nedenle Moğol ordusu hızlı bir biçimde Çin Seddi'ni aştı.[27]
Pekin'in fethi
1212 yılının sonbaharında Cengiz Han, Pekin'e bir saldırı düzenleme kararı almış ancak bir çarpışma sırasında ok ile yaralanınca saldırıya ara verilmişti. Ertesi yıl tekrar Pekin'e giden geçidin üzerindeki iki kaleye saldırı düzenlenerek geri dönüldü. Çin güçleri Moğol ordusunun geçeceği yollara atları yaralamak amacı ile dört tarafında çivi olan toplar serpiştirmişlerdi. Cebe ve Sübedey kaleleri teslim almak için epey uğraşmışlar ve sonuçta Pekin yolunu yeniden açmayı başarmışlardır. 1214'te Cengiz Han üç ordusunu Çin başkenti Pekin duvarları önüne yığdı. Pekin kuşatması 1214 yılının ilkbaharına kadar yaklaşık bir yıl sürmüştü. Ancak Moğolların savaşta en geri oldukları konu kuşatmaydı. Sorunun öneminin farkına varan Cengiz Han atlıları ile orada kalamazdı. Kış Moğollar için oldukça zor koşullar altında geçmiş salgın hastalıklar ve kıtlık yaşanmıştı. Kent halkının da durumu hiç iyi değildi. Cengiz Han çaresizlik içerisinde ne yapacağını düşünüp, geri dönmeye niyetlenirken, Çin imparatorundan barış önerisi geldi.[28] İmparator, altın, gümüş, ipekle bunların yanı sıra beş yüz oğlan, beş yüz kız ve üç bin at verdi ve on bin top kumaş verdi Ayrıca kızı Ki-Kuo'yu da Cengiz Han ile evlendirdi. Cengiz Han, imparatorun verdiklerini kabul eder gibi görünüp Karakurum'a geri dönünce Pekin sarayı bir an kurtulduğunu sanarak rahat nefes aldı. Bu Çin seferi, Cengiz Han'ın bu güne kadar en çaplı ve getirisi en çok olan seferi niteliğindeydi. Şimdi dünyanın belki en zengin ülkesinin çok büyük bir kısmı çok kısa sürede ele geçirilmişti. Ancak Çin'i gerçekten ele geçirmek için Pekin'i ele geçirmek gerekiyordu.[14] Cengiz Han bir yıl önceki Pekin kuşatmasında Çin yöntemi bu sağlamlaştırılmış kenti atlı birliklerden kurulu göçebe ordusu ile düzenli bir kuşatma ile ele geçiremeyeceğini anlamıştı. Bu nedenle Çinli istihkâmcıları ordusuna aldı. Bu istihkâmcılar, Moğollara Çin mancınıklarını kullanmayı öğretti; Çin mancınıklarının hafif olanlarının kolunu kurabilmek için 40, ağır olanları için ise 100 kişi gerekiyordu. Mancınıkların menzili 100-150 metreydi, attıkları taşlar ise küçüktü 1-13 kilo arası. Artık Pekin'in burçlarını nasıl zorlayacaklarını biliyordu. Cengiz Han, kenti düşürebilmek için tutsak edilen Çinli mühendislerden yararlanma yoluna gitmişti. Hareketli saldırı kuleleri hazırlanmıştı. Mancınıklar ile ordunun gücü daha da pekiştirilmişti.
Haziran 1214'te imparator Pekin'i bırakıp Sarı Irmak'ın ötesine Kai-fong kentine çekildi. Ne var ki bu durum halkının gözünde bir kaçıştı. Pekin'deki devlete ilişkin belgeler ile maddi varlıklar 3 bin deve ve 300 araba ile Sarı Irmak'ın ötesindeki güvenli bölgeye taşınmaya başlanmıştır. Ancak imparatorluğun içerisindeki Mançurya'dan gelen 2000 Hitay askeri atalarından kalan topraklardan ayrılmak istemediler ve Pekin'den 50 km uzaklaştıktan sonra başkaldırdılar. Cengiz Han'a da bir haber göndererek onun emrine girmek istediklerini söylediler. Cengiz Han, Jin imparatorunun bu taşınma kararını; "sözüme güvenmedi, beni aldatmak için barış yaptı" diye yorumlayarak terk edilen Pekin'in güçsüz kaldığını düşünüp buraya yeniden sefer düzenleme kararı aldı. Şimdi daha hazır durumda olan ordusu ile Mart 1215'te Pekin surlarına dayandı. Pekin hücumunu Mukhulai yönetmekte idi. Subutay, Mukhulai'ın ordusunun bir kanadını koruyordu. Zamanın kendileri çıkarına olduğunu biliyordu. Kuşatma aylardan beri sürmesine karşın, surların üzerinde tam donanımlı Çin askerleri savaşmak için bekliyordu. 9 ay süren kuşatma boyunca yiyecek sıkıntısı çeken Pekinliler arasında yamyamlık yapanlar bile olmuştu. Çin askerleri duvarlara tırmanmaya çalışan Moğol askerlerinin üzerine ok yağdırıyorlardı. Saldırının en önemli anında Cengiz Han, Çinli tutsakları savaş arabaları ile surlara doğru sürdü. Cengiz Han aldığı binlerce tutsağı saldırılarda en önde savaşmaya zorladı. Şimdi Çin askerleri, arabaları itmekte olan Çinli tutsakları okluyordu. Sonrasında, ağır taş gülleri atan mancınıklar harekete geçmişti. Büyük taşlar, Pekin kentinin duvarlarını parçalıyordu. Çinliler de bu arada boş durmuyordu. İleri teknikleri kullanarak ürettikleri, petrol ve değişik kimyasal maddelerden yapmış oldukları yangın bombalarını Moğolların üzerine atıyordu. Cengiz Han. Durumun zorluğunun farkına varmış ve askerlerine, bedeli ne olursa olsun, surlardan gedik açılarak kentin içine girilmesi emrini vermişti. Çinli tutsaklar kentin surlarına uzun merdivenleri dayamayı başardığında, kuşatma altındakiler surların altında kızgın yağlarda kavurdukları yığınların kendi akrabaları olduklarını fark ettiklerinde onlara karşı dayanmaya dayanamayıp teslim oldular. Bu sırada Surlarda gedikler açılmıştı ve Moğol askerleri gediklerden, kentin içine sızmayı başarıyordu. Moğollar kentin surlarına kendi bayraklarını dikmeye başladığında, bayrakları gören Çinli komutanlar utançlarından kendilerini öldürmeye başlamışlardı. Artık zaferinden emin olan Cengiz Han atını kentin sokaklarından sürerek, kent merkezine ilerliyordu. Moğollar, kentte insanlık tarihinin en büyük yağmalarından birine bu biçimde başlamıştı. Batılı kaynaklarda; o donemde kentte bulunan Batılı diplomatlar ve gezginlerin tanıklığı ile şunlar yazacaktır:
Kemikten oluşmuş dağlar yükseliyordu kentin meydanlarında, sokaklardan nehir gibi kan akıyordu. Her yer kanla ıslanmış, sokaklar kaygan hale gelmişti. İnsanların eti sokaklarda paramparça ediliyordu.
Mukhulai, Pekin'de hazine ve cephane namına ne varsa toplatarak Cengiz Han'a gönderdi. Cengiz Han, kendisine meydan okuyan Pekin kentine vahşice bir ceza vermişti. Artık bütün dünyanın başkentleri Çin'de olanlarla yakından ilgilenmeye başlamıştı. Harezmşah hükümdarı Sultan Alaaddin Muhammed Harezmşah, kendi ideali olan Çin'in, Moğolların eline geçmesine inanamadı. Haberin doğruluğunu tetkik ettirmek için Seyyid Behâeddîn-i Râzî'nin idaresinde bir heyeti Çin'e gönderdi. Harezmşâh elçileri Çin hududuna vardıkları zaman, çok uzak mesafeden bembeyaz bir yığın gördüler. Önce bunu karla kaplı bir tepe zannettiler. Yerli halktan, burada bir tepe olmadığını, Cengiz askerlerinin öldürdüğü Çinlilerin kemikleri olduğunu öğrendiler. Bir müddet gittikten sonra toprağı insan kanından simsiyah kesilmiş bir bölgeye geldiler. Bu siyahlık kilometrelerce devam ediyordu. Pekin'e vardıklarında kale burçlarının dibinde bulunan kemik yığınlarının da, Cengiz'in Pekin'i ele geçirdiği zaman, zalim Moğol askerinin eline düşmemek için kendilerini burçlardan atarak ölen yirmi bin bakire kıza ait olduğunu öğrendiler.[14]
Çin'in fethinin devamı ve yönetim işlerinin Mukhulai'a devredilmesi
Pekin'in fethinin ardından Mukhulai ve Cengiz'in kardeşi Kasara baştan başa tüm Mançurya'yı geçtiler ve güneye doğru ilerlediler. Mukhulai kusursuz planlama yeteneği ile Cengiz Han'ın en büyük komutanlarından biriydi. Mançurya'da Liao'nun başkenti Pei Ching'i hiç alışılmadık bir biçimde ele geçirdi. Mukhali, Yesen adlı hem Çince hem de yerel Türk dillerini bilen bir Moğol subayını görevlendirerek kentin yönetimini devralmak için gelen yeni Jin komutanını tuzağa düşürmek için görevlendirdi. Yesen adlı casus Jin komutanının belgelerini alarak korumalara yeni gelen general olduğuna inandırdı. Daha sonra kentin yeni egemeni olarak tüm korumalara kalenin dışına çıkmalarını emrederek Mukhulai'ı kente davet etti. Mukhulai neredeyse hiçbir direnişle karşılaşmadan yürüyerek kentteki 100 bin eve halkına silahları ve yiyecekleri ile birlikte el koydu. Kendisine karşı direnç gösteren iki ilçeyi cezalandırmak için marangozlar, kale ustaları ve sanatkarlar dışında her iki ilçede yaşayanların da öldürülmesini emretti.[19] Cengiz Han, kuzeydeki durumu araştırmak için Subutay kumandasında başka bir kol gönderdi. Leao-dong körfezini kaplayan yarımadayı dönerek yeni bir ülkenin keşfine çıkmış gibiydi. 1216'da Yalu Irmağının geçilmesi Kore'ye girilmesine yol açtı. Subutay, burada Jin imparatoruna bağlı krallığı kendilerine egemenliği altına almak için kaçırılmaz bir olanak olduğunu gördü. Küçük bir ordu ile bugünkü Kuzey ve Güney Kore arasındaki sınırda bulunan zengin ve kozmopolit bir kent olan Kaesong'taki hükümdar sarayına bir yolculuk yaptı. Cengiz Han'ın başarısından etkilenen kral yeni ve korkutucu komşularına haraç ödemeyi kabul ettiler. Bu haracın kapsamında 100 bin yaprak en büyük boy Kore kağıdını da içeriyordu.
Cengiz Han artık bütün Kuzey Çin'in egemeniydi. Cengiz Karakurum'un ipek çadırını eski Çin'in başkentinin görkemine yeğledi. Cengiz Han, Çin'in maddi değeri çok ağırlıklarını Karakurum'a taşırken Ye-Liyu Çutsay gibi birçok bilgini de yanında getirdi. Onlardan dünya durumunu, ticareti, dilleri, dinleri, ulusları öğrendi. Uygur aydınlarını da bu bilginler aracılığı ile yüksek Çin teknolojisi ile tanıştırdı. Cengiz Han, Çin'i kendi adamları ile yönetme yolunu ömrünün sonuna kadar sürdürdü. Ye Liyu Çutsay'ın Ceniz Han'a verdiği; sen büyük bir imparatorluğu at üstünde ele geçirdin ama at üstünde yönetemezsin öğüdü üzerine ele geçirilen yerlere yerel yöneticiler atadı. Ye Liyu Çutsay, Cengiz Han'a kentleri yerle bir etmek yerine onları geliştirmeyi özedirmesi gerektiğini çünkü bunların zenginlik kaynağı olduğunu anlattı. Cengiz Han, Çin'in tümünün ele geçirilmesinin uzun süreceğini anlayıp, buranın ele geçirilme ve yönetim işlerini 1217'de Mukhulai'a devrederek Mukhulai'ı burada bırakıp kendi yurduna geri döndü. Mukhulai'a “Bütün ulusun Guyang’ı” sanı verilmişti. Reşidüddin bu sanının Farsçadaki Han-ı Buzurg ”Büyük han” olduğu ve onun Çin'deki görevi sırasında Çinliler tarafından kendisine verilen takma ad olduğu ileri sürülmektedir. Mukhulai, Moğol İmparatorluğu'nun kuruluşuna büyük katkıda bulunduğundan kendi adına ferman çıkarmak ve ortasında siyah ay bulunan dokuz ayaklı Beyaz Tuğ ve Büyük Han'ınki ile aynı olan süslü eyer, kemer, davul ve kendine has taht kullanma hakkına da sahip idi. Mukhulai yedi yıl boyunca başarılı savaşlar sonunda Kin krallığını Honan'a hapsetmeyi başarmış Çin topraklarını Cengiz Han adına yönetmiş ve 1223'te burada ölmüştür.[29]
Harezmşah İmparatorluğu'nun İstilası (1219–1221)
Otrar olayı
Harezmşahlar ile Moğollar'ın ilk kez karşı karşıya gelmesi 1218 yılında gerçekleşmişti. Kara Hıtaylara sığınan Naymanların son hükümdarı Güçlük üzerine karşı Cengiz Han 1218'de Cebe Noyan komutasında 20.000 kişilik bir güç yollamıştı. Cebe Noyan, Güçlük'ü öldürüp, Kara Hıtay devletine son vererek İli, Issık gölü, Talas ve bütün Türkistan'ı Cengiz Han'a bağlayınca[30] Cengiz Han Harezmşahlar ile sınırdaş olmuştu.[31] Kara Hıtay toprakları üzerinde her iki imparator egemenlik oluştururken birçok sınır olayı olmuş ve Cengiz Han'ın oğlu Cuci güçleri ile bizzat Harezmşah Alâeddin Muhammed'in de katıldığı bir çarpışma yaşanmıştı. Bu çarpışma sırasında oğlu Celâleddin, babası Alâeddin Muhammed'i ölümden kurtarmış ancak Harezmşah'ın saldırıda yaptığı zulüm sinirleri oldukça germiş Cengiz Han bu olayın ilk olması nedeniyle büyük bir tepki göstermemiştir. Cengiz Han'ın Çin'i fethettiğine olasılık vermeyenlerin başında Harezmşah hükümdarı Sultan Muhammed geliyordu. Bu nedenle Bahaaddin Razi adlı bir adamını Pekin'e kadar göndermiş ve bizzat Çin'in artık Cengiz Han'ın mülkü olduğunu tespit ettirmişti. Bahaaddin Razi Çin dönüşünde Karakurum'a gelerek Cengiz Han'ı ziyaret etti. Cengiz Han yaptıkları görüşmede ona kurulacak barış sonucunda her iki tarafın kervanlarının serbestçe gidip gelmelerini memnuniyetle karşılayacağını, tüccarların kendi ülkesi içinde tam bir güvenlik içinde bulunacağını söyledi.
Cengiz Han 1218 yılının başlarında Harezmşah tüccarları ile ticaret için tümüyle Müslüman üyelerden oluşan bir heyeti anlaşma koşulları için Harezm'e gönderdi. Sultan Muhammed, Cengiz Han'ın heyetini 1218 yılı baharında kabul etti. Heyet sözcüsü verdiği açıklamada Cengiz Han'ın Harezmşah Alâeddin Muhammed'i “en sevgili oğlu” olarak gördüğünü, onunla dost olmak istediğini, her iki ulusun ticaret yapanlarına kapılarını açık tutmasını istediğini bildirdiler. Harezmşah Alâeddin Muhammed heyetin yüzüne karşı; “Benim ülkemin genişliğini, ordularının büyüklüğünü biliyorsunuz; nasıl olurda Hanınız bana “oğul” diye hitap etmeye cesaret ediyor?” diyerek tehditler savurmuş ancak Mahmut Yalvaç onu sakinleştirerek iki devlet arasında bir ticaret anlaşması yapılmasını sağlayabilmişti.[19]
Cengiz Han'ın Çin ülkesini fethederek çok zengin olduğunu duyan Harezmli tüccarlar satacakları malları Cengiz Han'ın ülkesine götürerek ticari ilişkiler içine girmeye başlamışlardı. Ardından o da oğulları ve komutanlarına bir talimat vererek sermayeyi hazineden oluşturup değerli mallar getirmeleri için seçilen 450 kişilik bir heyeti de Harezmliler ile birlikte o tarafa gönderdi. Müslümanlardan oluşan 450 kişilik bu kafilede toplam 500 deve yükü değerli mallar, ipek dokumalar, samur ve kunduz kürkleri, Çin sanat eserleri bulunuyordu. Cengiz Han'ın heyetinin ilk konaklayacağı yer Sir Derya üzerinde yer alan ve Maveraünnehir'in son noktası olan Otrar idi. Otrar valisi İnalcık, Harezmşah Muhammed'in annesi Terken Hatun'un da yakın akrabası idi. Otrar Valisi İnalcık, Cengiz Han'ın 450 kişilik heyetini tutuklattı. Ardından onları öldürtüp mallarına da el koydu. Cengiz Han bu olayı duyduğunda oldukça fazla hiddetlenmiş ve kendisini sakinleştirmek için Burhan Haldun'a çıkarak inzivaya çekilmiştir. Cengiz Han, İnalcık'ın cezalandırılarak, malların bedelinin ödenmesi için Harezmşahlara elçilik heyeti gönderdi. Ancak Harezmşah Alâeddin Muhammed elçiyle birlikte elçilik heyetini de öldürttü. Otrar olayı hakkında dönemin eserlerinde Müslüman yazarlar bile kabahati İnalcık ve Harezmşah Alâeddin Muhammed'in üzerine yıkmaktadırlar. Nesavi kervancıların öldürülmesini İnalçık'ın kişisel açgözlülüğüne bağlamakladır. Cuzcani bu hareketin üstü kapalı bir biçimde Alâeddin Muhammed tarafından onaylandığını düşünmektedir. İbn al-Alhir bu suçu tümüyle Harezmşah Alâeddin Muhammed'in üzerine atmaktadır.
Harezmşahlar ile savaş
Otrar'da Cengiz Han'ın elçilik heyetinin öldürülüp mallarına el konulmasından sonra toplanan 1218 kurultayında Moğol elçilerine karşılık olarak Harezm'e saldırma kararı alındı. Seferde başına bir şey gelirse diye tahtın varisini belirlemek için oğullarını topladı, ancak Cuci ve Çağatay'ın Cuci'nin Cengiz Han'ın gerçek oğlu olup olmadığı konusunda birbirlerine girdiler. Cengiz Han, Çağatay'ın önerisiyle, Ögeday'ı tahtın vârisi olarak belirledi. En küçük kardeşi Temuge'yi, ocağı beklesin diye ordugah komutanı olarak Karakurum'da bıraktı. Harezm seferi Cengiz Han'ın yaşantısında bir dönüm noktası olacağı gibi tüm Avrasya hatta insanlık tarihi için bir dönüm noktası olmuştur.
1219 yazında Cengiz Han'ın ordusu Altay dağlarının güney yamacında yığınak yaptı. Zungan kapısını geçerek Yedi Irmak ilinin alt ovasına ulaştılar. Cebe, Subutay ve Tohoçar'ın öncü güçlerinin sayısı 100 binden çok idi. Bu arada egemenliği altındaki boylardan istediği askerler gelirken Tangut Krallığına da elçi yollamış ancak Tangut Kralının kendisi değil de askerî gücün lideri konumundaki Aşa adındaki kişi “Cengiz Han mademki bu kadar cılız, neden Han olmak için bu kadar sıkıntı çekiyor” biçimde aşağılayıcı bir yanıt göndermiştir. Cengiz Han o anda Harezmşahlar üzerine yürümekte olduğu için Tangutları cezalandırabilecek bir durumda değildi ama bu yapılanı unutmadı. Cengiz Han, bu seferinde kullanmak üzere ordusunun donatımını en iyi biçimde tamamlamış, yanında kuşatma malzemeleri, Çin'den getirttiği mühendisler ile askerî taşıma için pek çok deve getirmişti.
Cengiz'in orduları Aral Gölünün güneyinde Ceyhun Irmağı üzerinden Harezm sınırlarına yaklaştığında Harezmşah Muhammed, hazırlıklarına askerî bir danışma kurulu toplayarak başlamış, ordusunu Seyhun Irmağı ile Maveraünnehir'in sağlamlaştırılmış bölgelerine dağıtarak Moğol ordusunu Semerkant'ta karşılamaya karar vermişti. Güçlerini belli başlı kentlere dağıtması sayı üstünlüğüne karşın güçlerinin azalmasına yol açmıştır.
Cengiz Han ilk olarak Eylül 1219'da, elçilerinin ve ticaret kervanlarının katledildiği Otrar'a saldırma kararı aldı. Bu simgesel açıdan son derece önemliydi. Cengiz Han, Otrar önlerine geldiğinde Harezmşah Alaeddin Muhammed'in savaş planını öğrenerek kentlerin arasına girecek biçimde ordusunu düzenleyerek Maveraünnehir'deki kentlerinin birbirlerine yardım etmesini önlemeye karar verdi. Yaptığı plana göre orduyu üçe ayırdı. Oğulları Çağatay ve Ögeday, Otrar önlerinde kalarak kenti alacaklardı. Yanlardan gelebilecek bir karşı saldırıyı önlemek için Cuci, Sir Derya boylarına ilerleyerek Cend'i alacak, Cengiz Han ise Buhara'ya yürüyecekti. Böylece Harezmşah ordusunun birbirleriyle ilişkisi önlenecekti. Cengiz Han, Çağatay ve Ögeday'ı Otrar'da bırakıp Buhara'ya doğru yola çıktı. Yol boyunca konaklar yapılıyor ve posta merkezleri kuruluyordu. Kendi ülkesi Maveraünnehir'de bile Harezmşah Aleaddin Muhammed, 1216'da Sufi Kubravi tarikatından Şeyh Mecideddin Bağdadi'yi idam ettirmesinden dolayı Müslüman din adamlarının düşmanlığını çekmiş durumdaydı. Ailesi Harezmşah Alaeddin Muhammed tarafından öldürülmüş bir genç Cengiz Han'a katılarak Maveraünnehir hakkında bilmediği bilgiler veriyor, yolları ve bölgeleri bilen tüccarlar da Cengiz Han'a eşlik ediyorlardı. Cengiz Han'ın bu sefer sonucunda yaptığı yeniliklerden birisi de harita kullanmak olmuştur. Harita işini de oğlu Cuci'ye vermiştir. Topoğrafya'dan haberdar olmaları da Harezmlilerin elinden önemli bir kozu alıyordu. Buz tutmuş gölü hiçbir engelle karşılaşmadan geçti. Seyhun Irmağı Savunma hattına birliklerini yayan Harezmşah Alaeddin Muhammed karşısında Cengiz Han, kendi ordusunun ağırlık noktasının bilinmeyeceği bir yerleşik saldırı tuzağı kurmuştu.
Cengiz Han'ın yaptığı plan sonucunda üç ordusundan biri kuzeyden, Cebe komutasındaki diğeri doğudan gelirken Cengiz Han'ın kendisinin ve Subutay'ın yönettiği bir üçüncü ordu da Kızılkum Çölü'nü geniş bir daire çizip geçerek görünmez biçimde Buhara'ya ve Harezmşah Alaeddin Muhammed'in güçlerinin arkasına yöneldi. Cengiz Han çölden çıkıp göründüğünde ve Buhara yolunu tuttuğunda batıdan geliyordu. Aymaz avlanma öylesine etkilidir ki Harezmşah Alaeddin Muhammed, geri çekilme hattının kesildiğini ve Horasan'dan beklediği güçlerin gelmediğini görünce paniğe kapılarak Cengiz Han ile karşılaşmadan yanındakilerle birlikte Semerkant'ı terk etti. Cengiz Han Buhara önlerine geldiğinde Buhara eşrafı, egemenleri ve ulema durumu görüştükten sonra kentin anahtarlarını 10 ya da 16 Şubat 1220'de Cengiz Han'a teslim ettiler.[32]
Cengiz Han, Buhara'da iki gün kaldıktan sonra sonra Semerkant'a ilerledi. Otrar'ı ele geçirmiş olan Çağatay ve Ögeday ile Cend'i ele geçirmiş olan Cuci de ona katıldı ve 22 Nisan 1219'da Cengiz'in üç ordusu da Harezmşahların başkenti Semerkant yakınında birleşti.
Otrar'ın ele geçirilmesinden sonra yakalanan İnalcık Cengiz Han'ın huzuruna getirilerek öç işkencesi olarak kulaklarıyla gözlerine eritilmiş gümüş dökülerek infaz edildi.[33] Harezmşah Muhammed daha kalabalık olan ordularının başında savaşmak yerine asker toplamak gibi gerekçelerle sürekli kaçıyordu ve Cengiz Han, Semerkant önlerine geldiğinde Semerkant halkının gözü savaştan korktuğu için kenti teslim etmeye karar verdiler. Kentin kamu görevlisinden, Şeyhülislamından ve din bilgelerinden oluşan bir heyeti Cengiz Han'a yolladılar. İbnül Esir'e göre kent teslim olduğu için katliam olmadı. Cengiz Han'a Semerkant'ta verilen usta zanaatkâr sayısı 30 bin kişi kadardı. Onlara da aynı hoşgörü gösteriliyordu. Bu, Cengiz Han'ın ilim ve sanat adamlarını kendi tarafına çekerek onun ünü adına hizmet etmeleri için uyguladığı bir yöntemdi. Yağmalama ve haraçtan sonra kent halkı evlerine dönebildi.[34]
1220 baharını Semerkand yakınlarında geçirip oradan Nahşeb bahçelerine geçen Cengiz Han Tirmiz' hareket doğru hareket ederek kenti ele geçirdi. Cuci, Çağatay ve Ögeday'ı 1220 yılının sonlarına doğru Harezm'in merkezi Gürgenç'i ele geçirmeleri için görevlendirirken Alâeddin Muhammed'i ne olursa olsun onu canlı yakalamaları için peşinden yetenekli generallerinden Cebe Noyan ve Subutay Noyan'ı gönderdi ve yol boyunca direniş olmadığı sürece savaşılmaması ve kesinlikle yağmaya girişilmemesini emretti. Alâeddin Muhammed kaçışını sürdürürken, Cengiz Han, Harezmşah Muhammed'in annesi Türkan Hatun'a kendisine karşı kötü bir niyeti olmadığını yalnızca oğlu ile görülecek bir hesabı olduğunu belirtmek için bir elçi gönderdi. Ancak Türkan Hatun yanıt vermemeyi yeğledi ve Harezmşah'ın kızları ve oğulları ile İran'ın kuzeyinde Hazar Denizi kıyısındaki Mazenderan'a kaçtı. Subutay, Alâeddin Muhammed'in ailesinin saklandığı Mazenderan'ı kuşattı ve kaleyi teslim olmak zorunda bıraktı. Türkan Hatun Moğolistan'a sürgün edildi. Harezmşah'ın çocukları öldürüldü, kızları ise Moğolların hizmetine girmiş kişilere dağıtıldı.
Subutay ve Cebe, Harezmşah'ın izini Eylül'de Batı İran'da Hemedan'da yitirmişlerdi. Harezmşah Muhammed batıya kaçarak Hazar Denizi üzerinde bir küçük adaya sığınmıştı. Aralık 1220'de bu adada neden olduğu bilinmez biçimde öldü.
Gürgenc kuşatmasına, Cengiz Han'in koruma kıtasının bir birliğini yöneten Bughurçi ile, sağ kanatta binbaşı olan Tolun-çerbi de katılmıştı. Bu zor kuşatma sırasında Cuci son derece cılız bir yönetim göstermişti. Kararsızlığını eleştiren Çağatay ile yaptığı kavgaları Cengiz Han'ı her ikisini birden kardeşleri Ögeday'in emri altına sokmaya zorlamıştı.
Gürgenç kuşatması 1221 ilkbaharına kadar, Reşîdüddîn'e göre 7 ay, İbnül Esir'e göre ise 5 ay sürdü.[35] Bu Moğolların en zor savaşlarından biri oldu. Cüveynî, bu savaşta iki tarafın yitirdiği insan sayısını bana söyledikleri zaman inanamadım onun için de buraya yazmadım demektedir.
Zafer, 1221 yılının Nisan ayında geldi. Karşı koyan kalmayıp herkes teslim olunca, kentte bulunanları dışarıdaki boş alana sürdüler. Bunlar arasında meslek ve sanat sahibi yüz binden çok kimseyi ayırdılar kadınları ve küçük çocukları köle yapıp esir aldılar.
Gürgenç'in 1221'de Moğolların eline geçmesiyle Harezmşahlar Devleti resmen tarihe karışmış oldu.[36]
Harezm'in zaptından sonra Cengiz Han, oğlu Cuci'ye, Harezm ülkesinin bu bölümü de içinde olmak üzere ele geçirdiği Batı Sibirya'yı vererek onu bölgeye yönetici olarak gönderdi. Alâeddin Muhammed'in ölüm haberini aldıktan sonra Ceyhun Irmağı'nı geçerek Horasan'a girdi ve Belh kentini ele geçirdi. Küçük oğlu Tuluy'u ise Horasan'daki kentleri ele geçirmesi için yolladı.
Horasan'da insanlık tarihinde eşine az karşılaşılır biçimde bir katliam gerçekleştirildi. Cüveynî, seferden sonra geriye halkın onda birinin bile kalmadığını söyler.[32]
Nişabur'da Cengiz Han'ın en sevdiği damadı olan Toguçar bir Nişaburlunun attığı ok ile ölmüştü. Bu olayın Şubat 1221'de Tuluy'un kenti ele geçirdikten sonra yaşanan bir başkaldırı sırasında mı yoksa kuşatma sırasında mı olduğu açıklığa kavuşmuş değil. İki olasılıkla da kentteki insanların ölüm fermanının imzalanmasının bu olay sonucu olduğu biliniyor. Cengiz Han'ın kızı, kocasının ölüm haberini aldığı için acılıydı ve Nişabur'daki her insanın öldürülmesini istedi. Tuluy orduyu yönetiyordu ve bu görevi yerine getirdi. Kadınlar, çocuklar, bebekler üstelik köpekler ve kediler bile katledildi.[37] Bazı kent sakinlerinin yaralı olup ölmemesinden endişelenen Cengiz Han'ın kızı söylenenlere göre herkesin kafasının kesilmesini istedi, kesilen kafalarla piramitler oluşturuldu. On gün içinde piramitlerin hepsi tamamlanmıştı. Nişabur'da kaç kişinin öldüğü her zaman tartışma konusu olsa da çok sayıda insanın öldüğü bilinmekte. Bu katliam yaşanırken Cengiz Han'ın kentte olmadığı tahmin ediliyor.
Nişabur'un ardından direnen Merv de ele geçirildikten sonra korkunç bir yıkıma uğradı. Kale yerle bir edilirken Büyük Selçuklu hükümdarı Sultan Sencer'in anıt mezarı yıkıldı. Horasan'ın en varsıl ve gelişmiş kentlerinden Merv yıkıntı durumuna dönüştü. Cüveyni'nin aktardığına göre Merv'de bir milyon üç yüz binden çok insan öldürüldü.[38] Nişabur ve Merv'deki katliamlardan gözü korkan Herat ise teslim oldu. Böylece Tuluy üç ay gibi kısa bir sürede Horasan'ın Merv, Nişabur ve Herat kentlerini ele geçirdi.
Alâeddin Muhammed ölmeden birkaç gün önce oğlu Celaleddin'i veliaht ilan etmişti. Celaleddin bu devleti yeniden toparlamak istedi. Bunun için Moğollarla savaşı sürdürdü.
Celaleddin Harezmşah, Hindikuş'un güneyinde önemli bir ordu kurmuş ve tehdit oluşturmaya başlamıştı. Gazne'de 60 bin askerle yerleşmiş olan Celaleddin, Toharistan'da Valiyan'ı kuşatan Moğol ordusunu yendi.
Sultan Celaleddin'in sayısı az olan ve başka yerden yardım alamayan Moğol ordusunu yendiğini haber alınca Cengiz Han hiç zaman geçirmeden Gazne'ye geldi. Celaleddin'in on beş gün önce oradan Sind geçidini geçerek Hindistan'a gitmek için ayrıldığı haberini alması üzerine Celaleddin'in peşine düştü. Cengiz Han, 26 Kasım 1221'de İndus ırmağı kıyısında ona yetişti ve her taraftan Sultan'ın ordusunu kavis içine aldılar. Yeğin bir çarpışma yaşandı. Celaleddin yenilerek annesini ve karısını ırmağa attırdıktan sonra ırmağı geçip Hindistan'a kaçtı. Cengiz Han, Celaleddin'e karşı zaferinin etkisini güçlendirmek için Hindistan'a girip onu izlemedi. Hindistan çok büyüktü ve hakkında hiçbir bilgiye sahip değildi. Delhi Sultanlığı hatırı sayılır bir güce sahipti. 1223 yazını bugünkü Taşkent'in bulunduğu yerde geçiren Cengiz Han geri dönüş için hazırlıklara başladı.
Subutay ve Cebe 1221'de yakalamakla görevli oldukları Harezmşah Alaeddin Muhammed'in ölümünü öğrendiklerinde artık tek amaçları olan Harezmşah'ı ele geçirmek söz konusu olmadığı için serbest hareket etmeye başladılar. Bu serbestlik onlara insanlık tarihinin bugüne kadar bilinen en büyük süvarilik olağan üstülüğünün birini gerçekleştirmelerine olanak tanımıştı. Kafkasya'ya girerek Gürcüleri kış ortasında başkentleri Tiflis'te yenilgiye uğrattılar. Hazar Denizi ve Karadeniz'in kuzeyinde yaşayan Kıpçaklar, Moğollar ile tek başlarına başa çıkamayacaklarını anlayınca Ruslara çağrıda bulundular.
Cebe ve Subutay, 31 Mayıs 1223'te 80 bin kişilik Rus-Kıpçak ordusunu Kalka Irmağı kıyısında yenilgiye uğrattılar ve oradan Kırım'a doğru uzanarak Sudaka'yı ele geçirdiler. Dönüş yolunda Hazar Denizi kuzeyinde İdil Bulgarları tarafından kuşatıldılar. Subutay ve Cebe birçok tarihi kaynağa göre İdil Bulgarlarını yendi. Bazı tarihçiler, Moğolların yenildiğine ilişkin söylentileri İdil Bulgarlarının Ruslara, Moğolları yendiklerini ve onları topraklarından sürdüklerini söylemek için uydurdukları öykülerin oluşturduğunu iddia etmektedirler. Cebe ve Subutay, 1223'ün sonu ya da 1224'ün başında İrtiş Vadisi'nde, dönüş yolunda olan Cengiz Han'a katıldılar.
Son seferi ve ölümü
Cengiz Han, Harezmşahlar üzerine sefere gitmeden önce yardım için asker istediği kendisine boyun eğmiş Tangut Krallığı olarak bilinen Batı Şia hanedanının tutumunu unutmamıştı. Karakurum'a döner dönmez bu sorunu çözmek için hazırlıklara başladı. Sefere yanında eşlerinden Yesüy ile birlikte 1225 sonbaharı ya da 1226 ilkbaharında çıktı.
Av sırasında attan düştü. Karın bölgesinde çok önemli ağrıları vardı ve ateşi çok yüksekti. Telaşlanan Yesüy, kazayı ve Cengiz Han'ın rahatsızlığını haber vermek için oğullarını ve komutanlarını topladı. Seferin ertelenmesi önerisi kabul edildi. Tam toplanıp gidilecekken Cengiz Han; "Eğer geri çekilirsek Tangutlar korktuğumuzu düşünür." diyerek karşı çıktı. Sorunu diplomasi yoluyla çözmek için Tangut kralına bir elçi gönderildi. Kral barıştan yanaydı ancak bakanı Aşagambu onu vazgeçirdi ve "Moğollar savaşmak istiyorlarsa gelsinler boy ölçüşelim, altın, gümüş ve ipek istiyorlarsa almak için ilerlesinler" diye yanıt gönderdi. Yüksek ateşten bitkin bir durumda olan Cengiz Han, "Ölmem gerekse bile artık geri çekilemeyiz" dedi ve Moğollar saldırıya geçti. Cengiz Han, Lipuan Dağları'nda gizli bir vadiye götürülerek ve şifalı bitkiler ile sağaltılmaya çalışıldı. Öbür taraftan Moğol ordusu bölgeyi öyle kötü yıkıp yağmalamıştı ki Tangut Kralı barış istemek zorunda kalmıştı ama Cengiz Han'ın huzuruna çıkarılmadı. Yalnızca otağının önüne gitmesine izin verildi. Gerçeği saklamak çok da olanaklı olamamıştır ancak bu haberin dışarı sızmaması gerekiyordu. Cengiz Han: “Ölümümü kimsenin öğrenmesine izin vermeyin. Hiçbir zaman ağlamayın ve yas tutmayın, böylece düşmanlarımızın hiçbir şeyden haberi olmaz. Tangutlu yöneticiler ve halk belirlenen zamanda kenti terk ettiklerinde hepsini yok edin!” demiştir. Sonrasında Tangut kralı öldürülmüş, Yinçuan kenti yağmalanmış, hükümdar mezarları açılmış ve halkı tümüyle ortadan kaldırılmıştı. Bu yüzdendir ki kaynaklarda bundan sonra Tangutlar hakkında bir bilgiye rastlanılmamaktadır. Böylece Cengiz Han'ın emri yerine getirilmişti.[39][40][41]
Cengiz Han 1227 yılının Ağustos ayının ortalarında ölmüştür. Neden öldüğü tam olarak bilinmemektedir.[42] Ölüm nedeni ile ilgili çeşitli söylentiler vardır. Cengiz Han'ın ölüsüne ne olduğu ve nerede bulunduğu konusu günümüzde bile hala sırrını korumaktadır. Moğolların Gizli Tarihi'nde bu konu ile ilgili hiçbir kayıt yoktur. Ülkesinden yaklaşık 1600 km uzakta ölen Cengiz Han'ın ölüsünün ülkesine nasıl götürüldüğü konusunda soru işaretleri vardır. Moğollar mumyalama tekniklerini bilmedikleri için bazı yazarlar Cengiz Han'ın öldüğü yere gömüldüğünü iddia etmektedirler. Bazıları doğduğu yerde gizli bir yere gömüldüğünü, cenaze konvoyunda görev alan herkesin öldürüldüklerini ve mezarının gizli tutulması için birçok atın mezarın üstüne gezdirilerek mezarın belirginliğinin giderildiğini kaydederler. Çünkü bir Orta Asya inancına göre, Cengiz Han'ın mezarının bulunduğu gün, Dünya'nın sonu gelecekti.[43] Bazıları ise naaşın Karakurum'a getirilerek Onon ve Kerulen nehirlerinin kaynakları dolayında bulunan kutsal Burhan Haldun Dağı'nda gizli bir yere gömüldüğünü söylemektedirler. Cengiz Han'ın mezarı bütün arkeolojik arama ve çalışmalara karşın hâlâ bulunamamıştır.[44]
Kişiliği ve karakteri
Cengiz Han'ın fiziksel görünümü hakkında 1221'de kendisine yollanan Song elçisi, Çinli general Meng-hung ve onu Horasan'da görmüş olan insanlardan bilgi alan İranlı tarihçi Cüzcani'nin anlattıkları dışında hiçbir bilgi yoktur. Meng-hung, onun uzun boyu, geniş yüzü ve uzun sakalıyla diğer Moğollardan farklı olduğunu söylerken Cüzcani, hanı yapılı, beyaz saçlı ve kedi gözleri olan biri olarak tasvir eder. Cengiz Han'ın, düşmanlarına ve kendisine ihanet edenlere karşı acımasız ve sert bir tavır sergilerken kendisine sadakat gösterenleri de o derecede mükafatlandırdığı görülmektedir. Küçük yaştan itibaren zorluklar ve yok olma tehlikesi içinde yaşamış bu nedenle kendine yardım eden herkesi kardeşi ve babası gibi görmüş ve davranmıştır. Hükümdar olduğu zaman gençlik yıllarında verdiği mücadele esnasında yanında olan herkesi mükafatlandırmıştı. Tayciutlara esir düştüğü zaman kaçarken onu evinde saklayan Sorhan Şira ve çocukları, çalınan atlarını bulmak için at hırsızlarının peşindeyken tanıştığı ve çok iyi dost olduğu Bughurçi, Camuka ile savaşı esnasında yaralandığı zaman onun yarasını iyileştiren ve karnını doyuran Celme ile yine Camuka ile savaşında atını öldüren oku atmasına rağmen gelip bağlılığını bildiren Cebe, her birini en yüksek mevkide rütbelerle mükafatlandırmıştır.
En karakteristik vasıflarından biri de hainlere karşı duyduğu nefretti. Kötü duruma düşen efendilerine ihanet ederek kendisine yaranacaklarını sananları derhal idam ettirir, düşmanı olan hükümdarlara sonuna kadar sadık kalanları da hizmetine alarak mükafatlandırmıştır. Mükafatlandırılacaklarını umarak Kerayitlerin lideri Tuğrul'un oğlu Sangum'u yerini söyleyen onun seyisi ile Camuka'yı yakalayıp Cengiz Han'a teslim eden beş arkadaşının da akıbeti felaket olmuş, öz hanlarına ihanet edenleri bütün nesilleri ile yok edin emrini vererek onları infaz ettirmiştir.
Pekin'in fethinden sonra ele geçirilen esirler arasında yer alan Jin Hanedanına hizmet etmiş Liyaso Tunglu bir prens te vardı. Ye Liyu Çutsay adındaki alim Cengiz Han'ın dikkatini çekmiş; asırlarca size düşman kesilmiş bir hanedana niçin hizmet ediyordun diye sorunca Ye Liyu Çutsay'ın, babam ve ailemden birçok kimse onların hizmetinde bulundu benim de başka türlü yapmam münasip olmazdı şeklinde cevap vermesi Cengiz Han'ın hoşuna gitmiş, demek ki bana da sadıkane hizmet edebilirsin demişti. Ye Liyu Çutsay, Cengiz Han'a sadakat yemini etti ve ölene kadar onu yanından ayırmadı.[45]
Cengiz Han, insanları seçme ve onların yeteneklerini ortaya çıkarma konusunda da oldukça başarılıydı. Mukhuali, Cebe, Subutay her biri ayrı ayrı onunkilerle eşdeğer askerî zaferler kazansalar da hiçbir zaman bundan kişisel bir çıkar sağlamayı düşünmediler. Onları kendinden kopmayacak şekilde bağlamayı başardı ve hiçbir zaman ihanete uğramadı.
1206'dan sonra ölene kadar 21 yıl boyunca kimse onun hükümdarlığını sorgulamadı. Düşmanı olmayanlara karşı da oldukça lütufkârdı. Güney Çin'deki Song hanedanının elçisi Meng-hung yanından ayrılırken, her önemli şehirde birkaç gün durun, ona en güzel şaraplar, en güzel kokulu çaylar ikram edilsin, şerefine güzel yüzlü kadınlar çalgılarını tıngırdatırken yakışıklı gençler fülüt çalsın emrini vermişti. Her tür eğlenceyi çok severdi.
Büyük tutkusu avın yanı sıra ayak topundan da çok keyif alırdı. Song elçisi Meng-hung'un aktardığına göre bir gün haber yollayarak; bu gün top oynadık niçin gelmedin dedi. Elçi davet edilmedim dedikten sonra her şölende oyun ya da top oynandığında gelip bizimle eğlenmeni bekliyorum demişti.
Meng-hung, o gün şölene katılan sekiz kadınının göz kamaştıran beyaz yüzleri var ve çok güzeller diyerek onun zevkini över.
İçki içmekle birlikte ayda yalnızca üç kere sarhoş olunmasını öneriyordu.
Lüks giysilere ve gösterişe meraklı değildi.
Her türlü görkemli ünvanı reddetti. Uygurların verdiği şatafatlı ünvanları kullanmak istemedi. İranlı bir katibin onu tanıtmak için kullandığı süslü ifadeleri gülünç ve çirkin buldu.
Cüveynî ve Makrizî, onun eğitimli kişiler ve her dinden din adamlarına saygı duyduğunu, aralarında bir ayrım yapılmasını yasakladığını anlatmaktadırlar.[46]
XIII. yüzyılın keşiş seyyahlarından Plano Carpini, Moğolların yaşadığı yerlere giderek Cengiz Han hakkında edindiği bilgileri raporlaştırmıştı. Cengiz'in savaş esnasındaki kararlılığı hakkında bilgiler sunan Carpini, Cengiz'in Kıtaylarla mücadelesinde ordusunun tüm yiyecekleri bitmesine rağmen saldırılarını sürdürdüğünü ifade eder. Öyle ki Carpini'nin aktardığına göre askerlerinin yiyecek bir şeyleri kalmaması üzerine Cengiz Han her 10 kişiden birinin kesilip diğer askerlere yiyecek olarak verilmesini dahi emretmişti.[47]
Dinler ile ilişkisi
Cengiz Han, Çinli Tao rahibi Çang Çuen'in ününü duyunca onunla görüşmek için kendisini davet etmiştir. Çang Çuen, Cengiz Han Harezmşahlara karşı seferde iken 1222 yılında huzuruna getirilmiştir. Cengiz Han; bana uzaklardan, ölümsüzlük için ne getirdin diye sormuş rahip de yaşamı uzatmanın çaresi var, ama ölmemek için ilaç yok diyerek yanıt vermiştir.
21 Ekim 1222'de Semerkant yakınlarında Cengiz Han'ın Çang Çuen'un öğretilerini dinleyeceği özel bir çadır kurulur. Bu, Babür İmparatoru Ekber döneminde görülecek olan konuşmaların yapıldığı göçebe felsefe evlerinin prototipidir. Çang Çuen Cengiz Han'a Taoizmi anlatır ve ona şehvetini köreltmeyi, zevki okşayan tatları reddetmeyi, taze ve hafif yiyecekler yemeyi, nefsin isteklerinden uzak durmayı öğütler. Bütün bir ay boyunca yalnızca uyumaya çalışmasını, ruhsal zenginlikleri ve enerjisi karşısındaki artışa şaşıracağını söyler. Cengiz Han ise bu öğütlerin yararlı olduğunu anlar, ancak Moğolları eski alışkanlıklarından vazgeçirmenin kolay olmayacağını söyler. Nitekim 10 Mart 1223'te Taşkent bölgesinde bir sürek avı sırasında attan düşerek yaralanır. Çang Çuen bu durumdan ona ilerlemiş yaşında avın oluşturduğu tehlikeleri göstermek için yararlanır. Ancak Cengiz Han ona öğütlerini takdir ettiğini ama avlanmanın asla vazgeçemeyeceği bir zevk olduğunu söyledi. Bu görüşmelerden en kârlı çıkan ise Taoistler olur. Cengiz Han, Çang Çuen adına, Taoizm üstadını vergiden ayrı tutma amacı taşıyan mühürlenmiş bir yarlık hazırlamıştı.[48]
Cengiz Han yönetimde kaldığı süre içerisinde bu duruma dikkat etmiş, yönetiminde değişik dinlere ilişkin insanları önemli görevlere getirmekten kaçınmamıştır. Ona göre değişik dini grupları bir arada tutmanın ve itaatlerini sağlamanın en önemli yöntemi buydu.
Tarihe bıraktıkları
Cengiz Han'ın imgesi askerî harekâtları sırasında sorumlu tutulduğu kıyımlar ve kültürel hazinelerin yerle bir edilişi gibi nedenlerden dolayı özellikle İslam dünyasında iyi değildir. Dönemin İran ve Arap kaynakları cani ve kana susamış bir adam portresi çizer. Kimi kaynaklara göre Cengiz Han'ın fetihlerinin yaklaşık olarak 40 milyon insanın ölümüne neden olduğu tahmin edilmektedir. Bu, o zamanki dünya nüfusunun %11'ine denk gelmekteydi.[49] Nişaburlu bir askerin damadı Toquchar'ı öldürmesinden sonra; Cengiz Han Harezmşah İmparatorluğu'na saldırmış, yengi kazandığı bu savaş sonrası ise İran nüfusunun dörtte üçünü öldürmüş olduğu tahmin edilmektedir.[50] Sadece damadının öldürüldüğü Nişabur'da, intikam almak için 1 milyondan fazla insan öldürdüğü düşünülmektedir.[50][51][52]
Ancak onun büyük bir asker olarak ün kazanmasının temelinde o güne kadar birbirleri ile savaşmaktan başka bir şey yapmayan Moğol boylarını bir araya getirip 10'luk-100'lük-1000'lik gruplara ayırarak, liyakate bağlı bir ordu oluşturmuş olması, bununla birlikte askerlerini böyle gruplara ayırarak, askerlerin savaş alanında ilişkili oldukları kabilelere değil de savaş gruplarına karşı bağlılık duygusu benimsemelerini sağlamasında yatmakta idi.
Bu düşünceyle askerleri içerisindeki en seçkin 10.000 askerî seçerek, kendisine bağlılığı ön planda tutan keshig adındaki özel koruma ve kollama birliğini kurdu.
Tüm askerî seferleri, sağlam bir hazırlıktan sonra yöneten Cengiz Han'ın büyük bir asker olarak ün kazanmasının bir diğer önemli nedeni kurduğu posta örgütü ve casus ağı ile haber alma sanatına verdiği büyük değerdi. Casuslar, bilgi toplamakla, söylentiler yaymakla ve araziyi tanımakla görevlendirilirken bilgeler geçtikleri ırmakların ne zaman donacağını, balık veren gölleri ve çeşitli maden ocaklarının durumlarını kaydedip fethedilen yerler için haberleşme ağını oluşturmak için posta merkezleri kuruyorlardı.
Cengiz Han, koyduğu kuralları Yasa adını verdiği yasalarla metinleştirdi ve o öldükten sonra bile Japon denizinden Polonya içlerine ve Macar ovalarına kadar Çin, İran, Rusya içinde olmak üzere birçok ülke Cengiz Han Yasası adı verilen bu kurallara göre yönetildi.
Cengiz Han'ın Asya'yı birleştirmesiyle sınırlar ve gümrükler kalkmış, Asya'daki ekonomik yapı değişmiştir. Halklar arası ticaret artmıştır. Hem Asya hem de Avrupa'daki sınırları sayesinde iki kıta arasında bilgi ve deneyim akışını, kısa bir süre de olsa, sağlamıştır.
İpek Yolu'nun işlek ve güvenli bir duruma gelmesiyle doğu ile batı arasındaki ticaretin gelişmesindeki rolü ve ipek, ipekli kumaş, barut ve matbaa gibi Uygurlar ve Çinliler tarafından kullanılan pek çok öğenin Batıya taşınmasındaki etkisi Cengiz Han'ın başlattığı bu ilerleyiş ile ilgili olarak günümüzde, günümüz terminolojisinde globalleşme ya da küreselleşme adı verilen kavramın babası olarak Cengiz Han'ın kabul edilmesi gerektiği biçiminde görüşler ileri sürülmüştür. Bu nedenle Aralık 1995'te ABD'de, Washington Post gazetesi Cengiz Han'ı son bin yılın en önemli adamı olarak ilan etti. Cengiz Han aynı zamanda Michael H. Heart tarafından belirlenen 'tarihin en çok etki bırakan liderleri' arasında 29'uncu sırada yer alırken National Geographic tarafından tarihin en önemli 50 politika liderlerinden biri olarak seçilmiş,[53] 1998'de Dr G. Ab Arwel'ın araştırması sonucunda bin yılın en büyük 10 kültürel efsanesinden biri olarak belirlenmiştir.[14]
Cengiz Han Sovyetler Birliği tarafından desteklenen komünist yönetim dönemince ulusal duyguları ön plana çıkarmamak için geri plana itilmişti. Sovyet baskısı altındayken Moğollar Cengiz Han'ın adını yüksek sesle bile söyleyemiyorlardı.
Cengiz Han,[54] Moğolistan komünist rejimden çıkınca bağımsız devletin bir simgesi hâline gelmiştir. Günümüzde Cengiz Han doğduğu topraklar olan Moğolistan'da, Moğolistan'ın gelmiş geçmiş en büyük ve efsanevi lideri olarak görülmektedir. Moğolistan'ın politik ve etnik kimliğinin var olmasında büyük önem taşır. Moğollar bu nedenle Moğolistan'a Cengiz Han'ın Moğolistan'ı kendilerine de Cengiz Han'ın çocukları demektedirler. Moğollar bu adı birçok ürüne, sokağa, binaya ve diğer yerlere de vermişlerdir. Ayrıca Cengiz Han'ın resmi para birimleri Tugrik'in ₮500, ₮1000, ₮5000 ve ₮10,000'in üzerinde bulunmaktadır.
Başkent Ulaanbaatar'daki hava alanının adı Cengiz Han Uluslararası Havalimanı'dır. Halk Cengiz Han'a büyük saygı duymaktadır.
2006 yılında, başkentte Cengiz Han'ın ve oğullarının heykelleri konmuştur.
Devlet resmi törenlerde Cengiz Han'ın askerleri ve süvarileri yer almaktadır.
2008 yılında Ulanbatur'a bir saat uzaklıkta Tsonjin Boldog bölgesinde çöl ortasında inşa edilen dev Cengiz Han heykeli 40 metre boyu ile dünyanın en büyük heykellerinden biri konumundadır. Heykelin içinden geçen bir asansörle atının kafasına ulaşan ziyaretçiler, buradan uçsuz bucaksız Moğol bozkırını izleyebilmektedirler.
Çin'de ise Cengiz Han Çinliler tarafından Çinli bir ulus kahramanı olarak ve Çin'in Moğollar tarafından fethinden sonra Çin'de torunu Kubilay Han tarafından kurulan ve 1271–1368 arasında yaklaşık 100 yıl Çin'i yöneten Kubilay Hanlığı olarak bilinen Yuan Hanedanının kurucusu olarak görülmektedir. Yuan Hanedanı, Çin hanedanları listesinde saygın bir yer edinmiştir. Cengiz Han yaşamında iken Çin'in kuzeyini ve Pekin'i fethetmişti ancak buraya yerleşmemişti. Torunu Kubilay Han Çin'in tümünü fethedip başkentini Karakurum'dan Pekin'e taşımıştır. Günümüzde bağımsız Moğolistan'ın yanı sıra Çin'de İç Moğolistan Özerk Bölgesi bulunmaktadır ve burada 5 milyon Moğol yaşamaktadır. 1962 yılında Cengiz Han anısına çıkarılan pullar ve bir bilim akademisi tarafından düzenlenen bir sempozyum ile Cengiz Han'ın 800. Doğum yıl dönümü Çin Halk Cumhuriyeti İç Moğolistan Özerk Bölgesinde kutlandı. Cengiz'in 10 metrelik bir heykelinin yapımının ardından Onon ırmağının Balj ile birleştiği Dadal dolayı resmi olarak Cengiz Han'ın doğduğu yer olarak belirlendi.
Günümüzde Cengiz Han yalnızca Moğolistan ve Çin'in sahiplendiği bir tarihi miras değil tüm Avrasya güzergahındaki birçok ulus için ortak değer konumundadır.
Cengiz Han, İmparatorluğunu Orta Asya'da yaşayan halkların desteği ile kurdu. Onlardan destek alarak olağanüstü bir imparatorluk inşa etti. Cengiz Han ve onun ardıllarının olmadığı bir modern devir Orta Asya Türk halklarının tarihi yazmak olanaklı değildir. Bu nedenle Cengiz Han Moğollar için olduğu kadar Uygurlar, Tatarlar, Nogaylar, Özbekler ve Kazaklar için de ortak değerdir.
Cengiz Han Uygur yazısını kullandı ve onun ardılları döneminde bile Uygurca diplomatik yazışmalarda kullanılan bir dil olarak bürokraside yerini korudu. Devletin oluşmasında Uygur devlet adamlarını yazmanlarını, sanat ve bilim adamlarını danışmanı olarak kullandı, onlardan yaşamın her alanında yararlandı.
Maveraünnehir'i kapsayan Batı Türkistan'ın yanı sıra Uygurların yaşadığı Kaşgar ve çevresindeki toprakları kapsayan Doğu Türkistan da Cengiz Han ölmeden yaptığı bölüştürmeler sonucu sonra oğlu Çağatay'a verilmişti. Çağataylılar 18. Yüzyılın sonuna kadar Doğu Türkistan'daki varlıklarını sürdürdüler. Uygurların Cengiz İmparatorluğunun kuruluşundaki rolleri ve Uygurların yaşadığı Doğu Türkistan'ın yaklaşık 500 yıl Cengiz Han kuşağından gelen hanlar tarafından yönetilmesi nedeni ile Uygurlar Cengiz Han'ı tarihlerinin bir parçası olarak görmüşlerdir. Bu nedenle 1933 yılında Muhammed Ali Tevpik tarafından Uygurca olarak kaleme alınan ve 1949'da Çin tarafından ilhak edilene kadar Uygurların millî marşı olarak kullanılan Doğu Türkistan Cumhuriyeti ulusal marşında Attila, Cengiz, Timur dünyani titretken idi, kan birip nam alimiz biz unlarn evladi biz dizeleri Uygurların Cengiz'i tarihlerinin en büyük kişiliklerinden biri olarak gördüklerini göstermektedir.
Cengiz Han'ın en büyük oğlu Cuci'nin soyundan gelenler tarafından yönetilen Altın Orda'nın ise Özbek, Kazak, Nogay, Kırım ve Kazan Tatar halklarının oluşmasındaki rolleri Orta Asya tarihi için çok önemli sonuçlardır. Cengiz Han'ın büyük oğlu Cuci'nin oğlu Batu Han'ın kurduğu Altın Ordu Hanlığının parçalanması ile ortaya çıkan Tatar Hanlıklarından Kırım Hanlığı, Kazan Hanlığı, Astrahan Hanlığı ve Kasım Hanlığı, Cengiz Han soyundan gelen hanlar tarafından yönetilmiştir.
Ruslar, Tatar Hanlıklarından Kazan Hanlığına 1552'de, Astrahan Hanlığına 1556'da, Kasım Hanlığı ise 1681'de ve son verirken içlerinde en uzun ömürlüsü olan Kırım Hanlığının kurucusu Hacı Giray, Cuci'nin küçük oğlu Tokay Timur soyundan gelmekteydi. Tokay Timur aynı zamanda Altın Orda'nın kurucusu Cuci'nin büyük oğlu Batu Han'ın da kardeşi idi. Kırım Hanlığı, Kırım’ın Ruslar tarafından ilhak edildiği 1783 yılına kadar Cengiz Han soyundan gelen Giraylar tarafından yönetilmiştir. Âl-i Cengiz olarak da anılan Girayların yönettiği Kırım Hanlığı 18. yüzyıla kadar Osmanlı Devleti'nin herhangi bir etkisi değerlendirmeye alınmadığında bile Avrupa'nın en önemli güçlerinden biriydi. 18. yüzyıla kadar Rusya ve Polonya'nın hanlığa vergi ödemesi bunun en güçlü örneğidir.
Cengiz Han kuşağı modern Özbek halkının oluşumunda oynadığı rol nedeniyle bu halkın tarihinin en önemli kesitini oluşturmaktadır. Günümüzde Orta Asya'nın en kalabalık halkı olan Özbeklerin adı Altın Orda Hanı Özbek Han'dan gelmektedir. Özbek Han, Cengiz Han'ın büyük oğlu Cuci'nin soyundan Toğrılca'nın oğludur. Bozkırda genellikle tanınmış bir yöneticinin ya da kumandanın başında bulunduğu grubun zamanla onun adını taşıması geleneği uyarınca Cuci'nin ardıllarından Özbek Han’ı liderleri olarak kabul eden Cuci ulusu onun adını kendilerini tanımlamak üzere kullanmaya başlamış, böylece Özbekler denen topluluk ortaya çıkmış Özbek Ulusu deyişi bütün Altın-Orda’yı kapsar duruma gelmiştir.
Altın Orda’nın parçalanması ile Özbek ulusunun bağımsız bir duruma gelişi, 1428’de Cuci'nin 5. oğlu ve Batu'nun kardeşi olan Şeyban'ın (Şiban) sülalesinden Ebu'l Hayr Han’ın, Batı Sibirya’da Tura ırmağının kıyısında Özbek ulusunun hanı olarak ilân edilmesiyle gerçekleşmiştir. Bu hanlık tarihe Şeybani Hanlığı ya da Özbek Hanlığı olarak geçmiştir. Şeybani Hanlığı 1561'de yönetim merkezini Buhara'ya taşıdığı için, Buhara Hanlığı olarak anılmaya başlamıştır. Buhara Hanlığı, 1753 yılına kadar Cengiz Han soyundan gelen hanlar tarafından yönetilirken Buhara Hanlığını işgal eden Cengiz Han soyundan olmayan Mangitler 1753'te Emirliğini ilan etmişti. Dönemin Orta Asya'nın töresine göre Cengiz Han soyundan gelmeyenler Han olamadığı için Mangit hanedanı 1920’de Buhara Cumhuriyeti kurulana dek tıpkı Timur gibi Emir ünvanını kullanmıştı.[55]
Sadece Cengiz Han soyundan gelenlerin "Han" sanını kullanabildiği bir dünyada Cengiz Han'ın oğlu Çağatay'ın kurduğu Çağatay Hanlığı topraklarında Semerkand'da askeri bir lider olarak ortaya çıkan Timur (1370-1405) gibi bir askeri deha bile Cengiz Han soyundan olmadığı için “Han” sanını yerine “Emir” ünvanını kullanmıştır ve yaşamı boyunca “Han” olarak Cengiz Han soyundan birini yanında taşımıştır. Cengiz Han soyundan biri ile evlenerek han damadı anlamına gelen “küregen” sanını kullanmıştır. Tarihte Buhara ve Hokand Hanlığı ile birlikte Üç Özbek Hanlıkları olarak anılan hanlıklardan biri olan Hive Hanlığı da 20. yüzyıla kadar belli aralıklarla yine Şeybanilerin değişik bir kolu olarak adı anılan, Cengiz Han soyundan gelen Yadigâroğulları tarafından yönetilmiştir.
Altın Orda'nın parçalanmasından sonra Cetisu Irmağı kıyılarında 1465 yılında kurulan ve günümüzde Kazakların kökenini oluşturan Kazak Hanlığı da Cengiz Han'ın oğullarından Cuci'nin ulusuna bağlı Toka Temür kuşağından Canibeg ve Kerey tarafından kurulmuştur. Günümüzde Kazakistan Cengiz soyunun hâlâ değerli olduğu ülkelerden biridir. Kazak biliminsanları yaptıkları genetik araştırmalar sonucunda Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev’in de soy olarak Cengiz Han’ın torunu olduğunu iddia etmişlerdir.
Rusya da Cengiz Han İmparatorluğunun en çok etkilediği ülkeler arasında yer alır. Moğollar Cengiz Han yaşamda iken 1223'te ilk olarak Ruslar'ı yenilgiye uğratmış, 1235-1242 arası Batu Han'ın, Moskova ve Kiev’i fethetmesiyle Rusların Tatar Boyunduruğu dediği yaklaşık 300 yıl sürecek dönem başlamıştır. Sovyet yönetiminin Rusya’da 80 yıl sürdüğü düşünülürse bu olağanüstü bir süredir. Günümüzdeki Rus devleti 1480 yılında kurulan Moskova Knezliği üzerine oluşturulmuştur.
1317 yılında Moskova Knezi Yuri Daniloviç, Cengiz Han soyundan gelen Altın Ordu hanı Özbek Han’ın kız kardeşiyle evlendi. Bu nedenle Moskova Rus Knezleri Cengiz Han’ın büyük oğlu Cuci kuşağı ile akrabalık oluşturulmuş oldu. Özbek Han, Moskova Knezi Yuri Daniloviç’i büyük knez ilan ederek Rusya’nın temelini oluşturacak olan Moskova Knezliğinin ön plana çıkmasını sağladı. Altı Ordu’nun parçalanmasından sonra ortaya çıkan Tatar Hanlıklarından biri olan Kasım Hanlığı hükümdarlarından Sayın Bulat Han 1573’te Hıristiyanlığı kabul etmiş ve Semön Bekbulatoviç adını almıştı.[56]
Yaptığı çeşitli seferlerle Moskova Knezliği'ni genişletip bu durumdan yararlanarak kendini "Tüm Rusya'nın Çarı" ilan eden Rus Çarlığının kurucusu Korkuç İvan, İsveç ile yaptığı Livon savaşlarında zor duruma düşünce ülke içindeki boyar ve yerel knezlerin muhalefetini ancak Rus tahtına Cengiz Han soyundan biri geçtiği takdirde bastırabileceğini düşünüyordu. Korkunç Ivan, bu amacına ulaşmak için de 1574 yılında Simeon Bekbulatoviç ’den daha uygun aday bulamazdı.
Simeon, Cengiz Han’ın torunu Orda’nın soyundan geliyordu ve Altın Orda’nın son hanı Ahmet’in en büyük torunuydu. Böylece, Rus Çarı Korkunç Ivan hem Cengiz Han soyundan gelen hem de aynı zamanda Han olan Simeon ’u Rus tahtına çıkartarak, Rusya’nın merkezileşme ve çarın otoritesini artırmaya yönelik politikasını temellendirmek amacıyla onu tüm Rusya'nın Grandükü olarak atamış kendisini yalnızca "Moskova'nın Ivan'ı" olarak adlandırmıştı.[57]
Simeon, Livonya Savaşı'nda Moskova ordusunun baş alayında (Bolşoi Polk) komutan olarak yer almıştır. Simeon, Moskova Kremlini'ndeki bir yıllık hükümdarlık süresinde, III. İvan'ın büyük büyük torunu Anastasya Mstislavskaya ile evlenmiştir. Simeon 1576'da da kıdemi düşürülerek "Tüm Rusya'nın Grandükü" iken "Tver' ve Torjok Kentlerinin Grandükü" oldu.1585 yılında, Çar Feyodor Ivanoviç onun "Tver' ve Torjok Kentlerinin Grandükü" sanını kaldırarak onu Kuşalov'daki kendi mülkünde hapse attırdı.
1616 yılında Moskova'da bir manastırda öldü. Ruslar da tıpkı Avrupalılar, Araplar ve İranlılar gibi Moğollara Tatar demekte idi. Moğol İmparatorluğu ve onun ardılı olan hanlıklar çöktükten ya da Rusya tarafından ilhak edildikten sonra onların yapısındaki halklara da Tatar demeyi sürdürdüler. Günümüzde Kırım Tatarları, Tataristan'daki Kazan Tatarları ve Başkurdistan'daki Tatarlar Rusya Federasyonu içerisindeki kendi özerk cumhuriyetleri içerisinde yaşamakta olup 10 milyonluk nüfusları ile Rusya Federasyonu içerisinde Ruslardan sonra en kalabalık ikinci etnik gruptur.[58]
İskender'den sonra İran'ın ikinci büyük fatihi olarak kabul edilen Cengiz Han döneminden başlayan İran'daki Moğol egemenliği, onun torunu Hülagü Han tarafından kurulan başkenti Tebriz kenti olan İlhanlılar dönemi boyunca yaklaşık 110 yıl sürmüştür.[59][60] Altın Ordu ve Çağatay Hanlığının aksine İlhanlıların çöküşünden sonra kapsadığı topraklarda Cengiz Han soyundan başka oluşumlar oluşmadı.[61] Siyasal ve askerî yaşantısına Cengiz Han soyundan İlhanlılara bağlı bir beylik olarak başlayan Osmanlı Devleti döneminde Cengiz Han soyuna karşı herhangi bir olumsuz yaklaşım görülmemiştir. Üstelik Osmanlı padişahlarından II. Murad zamanında, yayınlanan bir tarihî takvimde Cengiz Han, Ögedey, Güyük, Mengü, Hülagü, Abaka, Keyhatu gibi Müslüman olmayan Cengiz Han soyundan kağanlar rahmetle anılmıştır.
Osmanlıların Cengiz Han soyundan gelenlerle yakın ilişkisi Kırım Hanlığını yöneten Âl-i Cengiz olarak anılan Giray Hanedanı ile olan müttefikliği sayesinde gelişmiştir. Kırım Hanlığı, Osmanlılar için daha çok müttefik devlet statüsündeydi. Kırım Hanları, kendi adlarına para bastırıyor ve kendi adlarına hutbe okutuyorlardı. Osmanlılar da Ukrayna bozkırlarının yalnızca Kırım yönetimine ilişkin olduğunu kabul ediyordu. Osmanlılar Kırım Hanlığı'ndan vergi almıyor, üstelik seferlerde başarılı olurlarsa onlara vergi bile ödüyorlardı.[62]
Kırım hanlarının Osmanlı Veziriazam'ının ordudaki mevkiine karşın Kırım Hanlarının resmi toplantılardaki dereceleri veziriazamdan yukarı idi. Kırım Hanları padişah tarafından kabullerinde bir minder üzerinde otururlar oysaki veziriazam 17.yüzyıl ortalarından itibaren padişah huzurunda ayakta dururdu. Yine Kırım Hanı ata biner ya da attan inerken padişahlara özgü binek taşı üzerine basar veziriazamlar ise iskemle üzerine basardı.[62] Kanuni Sultan Süleyman döneminde 1532 yılından sonra Kırım'ın hükümdar ailesi Giray Hanedanından bir ya da birkaç kişi İstanbul'da ve hemen yakınındaki mülkleri olan, avcılığıyla ünlü Çatalca'da yaşardı.
Osmanlı Devleti'nin 14. Padişahı Sultan I. Ahmet zamanında, Osmanlı Devleti'nin Altın Orda'nın varisleri Kırım Hanları ile yaptıkları antlaşmada Hanedan-ı Ali Osman'da erkek kalmazsa Kırım Hanları otomatikman Osmanlı Devleti'nin başına geçecekti. Cengiz Han soyundan gelen Kırım Hanları, Osmanlı İmparatorluğu’nun meşru varisi sayılmıştır. Yani Osmanlı soyundan bir erkek dünyaya gelmeseydi ya da öldürülüp de hanedanda kimse kalmasaydı, “Devlet-i Ali Osmaniye’yi” Kırım Hanların'dan, yani Cengiz Han soyundan gelen biri yönetecekti.
Osmanlının Cengiz Han'ın vârisleriyle ile ilişkisi bu kadar derindi. On sekizinci yüzyıl sonlarında Kırım Hanlığı'nın Ruslar tarafından yıkılmasından sonra II. Kaplan Giray Çatalca'ya gelerek Subaşı Köyü'ne yerleşti. Köyde Han'ın ve soyunun yaptırdıkları Han Camii, Selim Giray Sultan Çeşmesi ve mezar taşları vardır. Kırım Hanları'ndan Selim Giray Han da Kırımdan Çatalca'ya gelip yerleşenlerdendir. 19. yüzyılda Sultan II. Mahmud döneminde, Kırım Hanlığının yıkılışından 60 yıl sonra Osmanlının Kırım Hanlık sülalesi ile ilgili olarak Selatin-i Cengiziyeden hangileri yaşamda ve hangilerinin ölmüş olduğu saptanıp soyu sopu Cengiz Hana dayandırılan Kırım Hanlarından Devlet Giray Sultanın kanını taşıyanların maaşa bağlanmasıyla ilgili 1837 tarihli bir belge bulunmaktadır. Bugün torunların bir kısmı İstanbul, Ankara ve Bursa'da yaşamakta olup hanedanın İngiltere'de yaşayan bir kolu da bulunmaktadır.
Cumhuriyet döneminde ise Mustafa Kemal Atatürk’ün başlattığı tarih ve Türkoloji çalışmaları ile oluşan Türklük literatürü ile birlikte Türkiye'de Cengiz Han ile çalışmalara ağırlık verildi. Bu yeni Türklük Literatüründe bu dönemden itibaren uzun süre Türklerin tarihinin Osmanlıdan oluşmadığı ve Müslüman olmadan önce de büyük bir ulus olduğu Cengiz Han ve Atilla gibi cihangirler çıkardığı kültü işlenmiştir. 1931 yılında Harold Lamb’in “Cengiz Han; Tüm İnsanların İmparatoru” adlı yapıtı ve 1950'de B.Y Vladamirov'un Cengiz Han adlı yapıtı millî eğitim bakanlığı tarafından Türkçeye çevrilerek basılmıştır. Profesör Zeki Velidi Togan'ın, 1941′de yayınladığı “Moğollar, Cengiz ve Türklük” adlı yapıtı, 1946′da yayınladığı “Umumî Türk Tarihine Giriş” adlı yapıtı Cengiz Han ile ilgili ayrıntılı çalışmalardır. Cengiz Han ve Moğollar ile ilgili en önemli ve çağdaş tek kaynak olan 1240 yılında yazılmış olan Moğolların Gizli Tarihi ise Türkolog Prof. Dr. Ahmet Temir tarafından Almanca ve Rusça çevirileri, Moğolca aslıyla karşılaştırılarak Türkçeye çevrilmiş ve 1948 yılında Türk tarih Kurumu yayınları arasında yayınlanmıştır.
Cengiz Han, ardıllarının yüzyıllarca egemenlik sürdüğü Rusya'dan Çin'e, Türkiye'den, İran'a ve Ukrayna'ya kadar geniş bir alanda büyük etkiler bırakmıştır. 2003 yılı Mart ayında, American Journal of Human Genetics dergisinde yayınlanan makaleye göre 23 genetik bilimciden oluşan bir grup bilim insanı, Avrasya'da 2000 kadar erkekten alınan DNA örneklerini inceleyerek günümüzde 16 milyon erkeğin ortak atasının Cengiz Han'ın soyundan geldiği kanısına varmıştır.
Cengiznâmeler
Cengizname, Cengiz Han'ın yaşamı çerçevesinde oluşmuş bir destansı bir öyküdür. Bu destan'ın Kazan Tatarları tarafından oluşturulduğu ya da Tataristan'da oluştuğuna ilişkin güçlü belirtiler vardır. Yazıya geçirildiği zamana ilişkin işaretler ise 16. yüzyılı göstermektedir. 1551'de, "Ötemiş Hacı" adlı bir Kazak tarafından Çağatayca yazılmış olan Cengiznâme, Cengiz Han destanının bilinen ilk yazma nüshası (kopyasıdır). Yine Çağatayca yazılmış olan ve 17. yüzyılda yazıldığı belirlenen diğer yapıt ise Defter-i Çingizname'dir. Defter-i Çingizname'nin Kazan Tatarlarına ilişkin olan nüshası araştırmacıların üzerinde en çok durdukları nüshadır. Defter-i Çingizname'nin Paris Millî Kütüphanesinde, Berlin Devlet Kütüphanesinde ve British Museum'da yazma nüshaları vardır. İlk basılı nüshası İbrahim Halfin tarafından 1822'de Kazan'da bastırılmıştır. Destan, Orta Asya'da Başkurtlar, Kırgız-Kazakları, Yakutlar-Tunguzlar arasında yayılmış ve değişik anlatımları ortaya çıkmıştır. Kendisi de Cengiz Han'ın soyundan gelen Özbek Hanlıklarından Hive Hanlığı hükümdarı Ebu'l Gazi Bahadır Han'ın 17. Yüzyılda kaleme aldığı “Şecere-i Türkî” ve “Şecere-i Terâkime” adlı yapıtlarında "Cengiznâme"nin 17 varyantını saptadığını söylemektedir. Cengizname'de anlatılan olaylar, Cengiz Han'ın ve çocuklarının tarihi öykülerine uygun bir ilerleyiş izlemektedir. Destan, Han'ın atalarını ve doğuşunu anlatarak başlar. Evlenmesi, kabileleri etrafında toplaması, yaptığı savaşlar ve fetihleri anlatıldıktan sonra kurduğu imparatorluğu çocukları arasında paylaştırarak ölmesiyle bitmektedir.
Ailesi
- Eşleri
- Börte
- Yesüy
Yirmi yıl boyunca kendisine devamlı birçok kız getirilmesine karşın büyük bir bağlılık ve sevgi gösterdiği eşleri Börte ve Yesüy olmuştur.
- Erkek çocukları
Cengiz Han'ın yasal mirasçıları yalnızca Börte'den olan oğulları idi. Başka kadınlardan da oğulları olsa da yasal olarak varislik haklarından yoksun bırakıldıkları için haklarında hiçbir bilgi yoktur.
- Kız çocukları
- Alaltun
Cengiz Han'ın Börte'den iki kızı olduğu bilinmektedir. Gerçekte Cengiz Han'ın birçok kızı olmuştur ancak birçoğunun adı bilinmemektedir.
Notlar
- ^ Moğol İmparatorluğu tarihi ile ilgilenen tarihçiler genellikle Moğolca: Чингис хаан, Moğolca telaffuz: [t͡ʃʰiŋɡɪs xaːŋ] ismini Çinggis Khaan olarak romanize edip kullanırlar.[1]
- ^ Moğolca: Тэмүжин, Temüjin, Moğolca telaffuz: [tʰemut͡ʃiŋ];[2] Çince (geleneksel): 鐵木真; Çince (basitleştirilmiş): 铁木真; pinyin: Tiěmùzhēn; Wade–Giles: T'ieh3-mu4-chen1.
Kaynakça
- ^ Morgan 1986, s. 186.
- ^ "Central Asiatic Journal". Central Asiatic Journal. 5: 239. 1959. 28 Mayıs 2013 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 29 Temmuz 2011.
- ^ "Genghis Khan; Mongol Ruler". Encyclopædia Britannica. 18 Haziran 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 12 Eylül 2020.
- ^ "Cengiz Han kimdir? İşte savaş tarihi ve hayatı". Hürriyet. 9 Mart 2018 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 11 Eylül 2020.
- ^ "payvand.com". 10 Ocak 2007 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 8 Aralık 2006.
- ^ John Morris Roberts (2011). DÜNYA TARİHİ Tarihöncesi Çağlardan 18. Yüzyıla... YAKINDOĞU'NUN MİRAS KAVGASI. İnkılap Kitabevi. s. 383. ISBN 9789751030658.
- ^ Marr, Andrew, Büyük Dünya Tarihi (A History of the World), Yakamoz Yayınları, 2018. (sayfa: 244)
- ^ Marr, Andrew, Büyük Dünya Tarihi (A History of the World), Yakamoz Yayınları, 2018. (sayfa: 238-239)
- ^ Marr, Andrew, Büyük Dünya Tarihi (A History of the World), Yakamoz Yayınları, 2018. (sayfa: 243)
- ^ Campbell, Mike. "Meaning, origin and history of the name Temujin". Behind the Name. 9 Ekim 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 29 Mart 2016.
- ^ Glasse, Cyril; Smith, Huston (Ocak 2003). The New Encyclopedia of Islam. s. 313. ISBN 978-0-7591-0190-6.
- ^ Rashid al-Din asserts that Genghis Khan was born in 1155, while the Yuanshi (元史, History of the Yuan dynasty) records his year of birth as 1162. According to Ratchnevsky, accepting a birth in 1155 would render Genghis Khan a father at the age of 30 and would imply that he personally commanded the expedition against the Tanguts at the age of 72. Also, according to the Altan Tobci, Genghis Khan's sister, Temülin, was nine years younger than he; but the Secret History relates that Temülin was an infant during the attack by the Merkits, during which Genghis Khan would have been 18, had he been born in 1155. Zhao Hong reports in his travelogue that the Mongols he questioned did not know and had never known their ages.
- ^ a b c d Weatherford, Jack (22 Mart 2005). Genghis Khan and the Making of the Modern World. s. 23. ISBN 978-0-307-23781-1. 17 Mayıs 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 16 Aralık 2014.
- ^ a b c d e f g Man, John (2004). Genghis Khan: Life, Death and Resurrection. Londra; New York: Bantam Press. ISBN 0-593-05044-4.
- ^ "Genghis Khan Biography (1162/7)". The Biography Channel. 16 Temmuz 2009 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 20 Mayıs 2008.
- ^ a b Weatherford, Jack (2010). The Secret History of the Mongol Queens: How the Daughters of Genghis Khan Rescued His Empire. New York: Crown Publishing Group. ss. xiii, 2.
- ^ Ratchnevsky 1991, ss. 52–53; Pelliot 1959, ss. 291–295.
- ^ Ratchnevsky 1991, ss. 52–53; Sverdrup 2017, s. 56.
- ^ a b c d e f g h Grousset, Rene (1944). Conqueror of the World: The Life of Chingis-khagan. New York: Viking Press.
- ^ Ratchnevsky 1991, ss. 46–47; May 2018, s. 32.
- ^ Ratchnevsky 1991, ss. 54–56.
- ^ Hildinger 1997, pg. 113.
- ^ Lane 2004, pg. xxvii
- ^ May 2012, s. 36.
- ^ Atwood 2004, s. 275.
- ^ Roux 2002, s. 160.
- ^ Roux 2002, s. 169.
- ^ Roux 2002, s. 166.
- ^ Roux 2002, s. 171.
- ^ Roux 2002, s. 174.
- ^ Roux 2002, s. 172.
- ^ a b Türkçe çevrisi:Alaaddin Ata Melik Çüveynî (Çeviren: Mürsel Öztürk) Tarih-i Cihan Güsa, (1999) Ankara; Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları; ISBN 975-17-2206-3 Bu maddedeki sayfa referansları İngilizce çeviriye dayanmaktadır. Cilt I, say.123-28.
- ^ Morgan, David (1986). The Mongols. The Peoples of Europe. Blackwell Publishing. ISBN 0-631-17563-6.
- ^ "Central Asian world cities 18 Ocak 2012 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. Arşiv kopyası; Wayback Machine", University of Washington.
- ^ Ali ibn el-Esir (1261) "Al-Kamil fi al-Tarıkh" Yeni Arapça baskı Beyrut;Dar Sader (13 cilt) Cilt Xİİ, say. 394-95
- ^ Muhammad bin Aḥmad Nasavi, ed. Ḥ. A. Hamdi, "Sırat al-solṭān Jalāl-al-Din Mengobirti", Kahire, 1953.,say. 120-22; Ateşoğlu, İbrahim (1965), Harezmșahlar Devleti Tarihi (485-617/1092-1229), Ankara, say.274-75, 283-84)
- ^ TDV İslam Ansiklopedisi, Cengiz Han maddesi, müellif: Mustafa Kafalı
- ^ Cüveyni, Tarih-i Cihan Güşa, Türk Tarih Kurumu Yayınları, s. 172
- ^ Emmons, James B. (2012). Li, Xiaobing (Ed.). Genghis Khan. China at War: An Encyclopedia. Santa Barbara, Kaliforniya: ABC-CLIO. s. 139. ISBN 978-1-59884-415-3. 31 Aralık 2013 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 21 Ağustos 2013.
- ^ Hart-Davis, Adam (2007). History: From the Dawn of Civilization to the Present Day. Londra: Dorling Kindersley. s. 165. ISBN 1-4053-1809-0. 7 Mart 2017 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 6 Şubat 2017.
- ^ Man, John (2004). Genghis Khan: Life, Death, and Resurrection. New York, NY: St. Martin's Press. ss. 239-240. ISBN 978-0-312-36624-7. 7 Mart 2017 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 6 Şubat 2017.
- ^ "10 Things You May Not Know About Genghis Khan". No one knows how he died or where he is buried. The History Channel. 29 Nisan 2014. 11 Haziran 2018 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 12 Eylül 2020.
- ^ "Arşivlenmiş kopya". 26 Ekim 2008 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 25 Ekim 2008.
- ^ "cbsnews.com". 16 Şubat 2007 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 21 Şubat 2007.
- ^ Roux 2002, s. 231.
- ^ Roux 2002, s. 233.
- ^ Plano Carpini, Moğolistan Seyahatnamesi, Kronik Kitap Yayınları, s. 73
- ^ Arslan, İhsan. "Büyük Moğol İmparatoru Cengiz Han'ın Din Algısı" (PDF). Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi. 30 Eylül 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi (PDF). Erişim tarihi: 7 Eylül 2020.
- ^ Britannica, Genghis Khan maddesi, yazan: Charles R. Bawden, son güncelleme: 1 Ocak 2020.
- ^ a b John Morris Roberts (2011). DÜNYA TARİHİ Tarihöncesi Çağlardan 18. Yüzyıla... YAKINDOĞU'NUN MİRAS KAVGASI. İnkılap Kitabevi. s. 381. ISBN 9789751030658.
- ^ "10 Things You May Not Know About Genghis Khan". He was responsible for the deaths of as many as 40 million people. While it’s impossible to know for sure how many people perished during the Mongol conquests, many historians put the number at somewhere around 40 million. Censuses from the Middle Ages show that the population of China plummeted by tens of millions during the Khan’s lifetime, and scholars estimate that he may have killed a full three-fourths of modern-day Iran’s population during his war with the Khwarezmid Empire. All told, the Mongols’ attacks may have reduced the entire world population by as much as 11 percent. The History Channel. 2019. 11 Haziran 2018 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 12 Eylül 2020.
- ^ "Ibn Battuta's Trip: Part Three - Persia and Iraq (1326 - 1327)". A Land Conquered by the Mongols. 4 Ekim 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 12 Eylül 2020.
- ^ Hillary Mayell (Şubat 2003). "Genghis Khan a Prolific Lover, DNA Data Implies". nationalgeographic.com (İngilizce). National Geographic Society. 2 Ekim 2009 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 11 Mayıs 2014.
- ^ "almotamar.net". 25 Aralık 2007 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 21 Şubat 2007.
- ^ Manz, Beatrice Forbes (1999). The Rise and Rule of Tamerlane. Cambridge University Press, p.109. ISBN 0-521-63384-2.
- ^ Puteshestviia russkikh poslov XVI-XVII vv., D. S. Likhachev tarafından düzenlendi (Moskova: Akademiia nauk SSSR, 1954), 77. Novosiltsev 24 Ocak 1570 tarihinde Moskova'yı terk etti, böylelikle Sayın Bulat o zaman itibarıyla Han olmak zorundaydı.
- ^ Sinbirskii sbornik, 1. bölüm: Chast' istoricheskaia (Moskova: A. Semen, 1844), 31-35, 39.
- ^ "'Tatarlar kimdir?' Öztürkler sitesi". 31 Ekim 2008 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 15 Şubat 2017.
- ^ Amitai, see Section VI–Ghazan, Islam and Mongol Tradition–Pg 9 and Section VII–Sufis and Shamans, Pg 34.
- ^ Reuven Amitai, Reuven Amitai-Preiss, David Morgan (1999). The Mongol Empire and Its Legacy. BRILL. s. 287.
- ^ Roux 2002, s. 410.
- ^ a b "Kırım Hanlığı, Öztürkler". 30 Ocak 2009 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 19 Eylül 2007.
Konuyla ilgili yayınlar
- Rene Grousset, Bozkır İmparatorluğu ISBN 978-975-437-098-0
- Man, John. Genghis Khan: Life, Death and Resurrection (London; New York: Bantam Press, 2004) ISBN 0-593-05044-4.
- Özdemir, H. Ahmet, Moğol İstilâsı, İz Yayıncılık, İstanbul 2005. ISBN 975-355-592-X
- Ratchnevsky, Paul (1991). Genghis Khan: His Life and Legacy. Blackwell Publishing. ISBN 0-631-16785-4.
- Lister, R. P. Genghis Khan (Lanham, Md.: Cooper Square Press, 2000 [c1969]) ISBN 0-8154-1052-2.
- Morgan, David (1986). The Mongols (Peoples of Europe). Blackwell Publishing. ISBN 0-631-17563-6.
- Meydan Larousse Büyük Lugat ve Ansiklopedi - Cengiz Han maddesi.
- Roux, Jean-Paul, historien (2002). Gengis Khan et l'Empire mongol. Paris: Gallimard. ISBN 2-07-076556-3. OCLC 401592071.
- Bretschneider, Emilii. Mediæval Researches from Eastern Asiatic Sources. London: K. Paul, Trench, Trübner & Co. ISBN 81-215-1003-1
- Belgesel: Cengiz Han - BBC
- Grolier International Americana Encyclopedia - Cengiz Han maddesi ISBN 0-7172-9647-4.
Dış bağlantılar
- Cengiz Han ve Mirascıları sergisi haberi - NTVMSNBC 6 Aralık 2006 12 Şubat 2008 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
- Arkeologlar Cengiz Han'ın kalesini buldu, Sözcü 8 Aralık 2015 [1] 17 Ağustos 2016 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
- Ben Tanrının cezasıyım-Milliyet.16 Nisan.2013,[2] 29 Ağustos 2016 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
Resmî unvanlar | ||
---|---|---|
Önce gelen: ' | Moğol İmparatorluğu hanı 1206 – 1227 | Sonra gelen: Tuluy |