İçeriğe atla

Cankurtaran Sandalı Etiği

Cankurtaran Sandalı Etiği çevrebilimci Garrett Hardin tarafından savunulan[1] ve kaynakların dağıtımını konu alan bir metafordur. Hardin metaforunda içinde 50 kişinin olduğu ve maksimum 10 kişilik daha boş yer olan bir tekneyi betimler. Tekne, etrafında yüzlerce kişinin bulunduğu bir okyanusta yol almaktadır. Metaforun kendisine geçmeden önce şu sayısal verileri hatırlamakta fayda vardır. Dünyanın yaklaşık üçte ikisi son derece fakirdir ve sadece üçte biri nispeten zengindir. Yoksul ülkelerde yaşayan insanların ortalama kişi başı GSMH'si (Gayri Safi Milli Hasıla) yılda yaklaşık 2000 doların altındayken, zengin ülkelerde yaşayan insanlarınsa yaklaşık 40.000 dolardır (ABD için yılda yaklaşık 63.000 dolardır) .[2] Metaforik olarak, her zengin ulus nispeten zengin insanlarla dolu ve daha müreffeh bir cankurtaran gemisindedir. Dünyanın diğer yoksulları ise çok daha kalabalık sandallardadır. Metafor şudur; 50 kişilik teknenizde yol alırken birden içinde 100 kişinin olduğu kalabalık ve fakir insanlardan oluşan bir sandalla karşılaşıyorsunuz ve bu insanlar suya atlayarak sizden tekneye giriş ya da çalışma izni istiyorlar. Bu durumda onların çağrılarına nasıl cevap verirsiniz? Tekneyi alabora etme ve içindekilerin hayatlarını tehlikeye atma pahasına okyanusta boğulmak üzere olan o 10 kişiyi teknenize alır mısınız? Bu sorular Cankurtaran Sandallı Etiğinin temel ikilemini oluşturur.[3] Bu durumda 3 olasılığınız vardır:

  1. Herkesin ihtiyaçları aynı olduğundan, yani herkes suda boğulmak üzere olduğundan, herkesi teknenize alırsınız ve böylelikle altmış kapasiteli teknenizde yüz elli kişi olursunuz. Tekne batar ve herkes boğulur. Tam adalet, tam felaket.
  2. Teknenin kullanılmayan 10 kişilik fazla kapasitesi olduğundan, sadece 10 kişi kabul edersiniz. Bu noktada teknenizin güvenlik faktörünü yok etmiş olursunuz ve tehlikelere açık hale gelirsiniz. Fakat bunu er ya da geç almak zorunda olduğunuz bir risk olarak kabul edersek şu sorular ortaya çıkar: Hangi on kişiyi teknenize alacaksınız? İlk ulaşan 10 kişiyi mi? En iyi 10 kişiyi mi? En çok ihtiyacı olan 10 kişiyi mi? Bu ayrımı nasıl yapacaksınız ve hariç tutulan 90 kişiye ne diyeceksiniz?
  3. Tekneye hiç kimseyi kabul etmezsiniz ve teknenin güvenlik faktörünü, yani teknenin içindekileri, korumuş olursunuz. Böylelikle teknedeki insanların hayatta kalması mümkündür. Fakat bu durum şu soruları beraberinde getirir: Mesela 4-5 yaşlarındaki bir çocuk zengin tekneye binemediği vakit boğulup ölecekse, bunun sorumluları kimlerdir? Herkesin canı aynı oranda mı değerlidir? İnsan hakları ne kadar geçerlidir? Bazıları şanslı bazılarıysa sadece şanssız ise, bu durumda yapılacak başka bir şey de yok mudur?

Cankurtaran Sandalı Etiği çevre etiği, faydacılık ve kaynakların tükenmesi konuları ile yakından ilişkilidir. Hardin dış yardım, gıda bankaları ve göç gibi politikaları sorgulamak için cankurtaran sandalı etiğini kullanır. Hardin'e göre zengin ve refah içinde yüzen tekneye batan sandaldan gelmek isteyen kimse alınmamalıdır. Hardin bu görüşünden ötürü dikkatleri üzerine çekmiş ve bazı çevrelerce hümanizm karşıtı, etnosentrik hatta faşist olarak nitelendirilmiştir.[4] Ancak her ne kadar eleştirilse de birçok gelişmiş ülkenin mültecilere olan yaklaşımının Hardin'in bakış açısıyla birebir örtüşmesi ironiktir. Hardin'e göre zengin tekneye binmek isteyenler sürekli olarak buyur edildiklerinde, bir süre sonra zengin teknenin kaderi de batan sandalla aynı olacaktır. Dolayısıyla hem eldeki huzur ve düzenden olmamak hem de çoğunluğun iyiliği için tekneye kimse alınmamalıdır. Yine de bu kararı almaya vicdanı elvermeyenleri de düşünmüş Hardin, onlar için “madem öyle siz tekneden çıkın ve yerinize mağdur olan biri gelsin” seçeneğini sunuyor. Bu durumda, vicdanı rahatsız olan biri fakir sandaldan gelen birine yerini verdiğinde, yeni gelen kişinin vicdanının rahat olması ve bu durumu kabul etmekte bir sorun görmemesi nasıl karşılanmalıdır? Hardin'e göre böyle bir koşulda tekneye gelen insanlar, zamanla teknedeki vicdanlı insanlarla tamamen yer değiştiğinde zengin tekne yine fakir tekneye dönüşecek ve sulara gömülecektir. Hardin'in bu fikirleri çokça eleştirilmiş ve karşı kritikler yazılmıştır.

Kaynakça

  1. ^ Hardin, G. 1974.[1] 20 Ağustos 2020 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. Bioscience 24 (10), 561–568.
  2. ^ [2] 2 Ekim 2019 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. Dünya Bankası
  3. ^ Hardin, G. 1974.[3] 14 Mayıs 2021 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. Garrett Hardin Society.
  4. ^ Hardin, Garrett (September 2018).[4] 18 Temmuz 2021 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. SPL Center.

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Pragmatizm</span> Felsefi akım

Pragmatizm, felsefede; uygulayıcılık, uygulamacılık, pragmacılık, fiîliyye, faydacılık, yararcılık gerçeğe ve eyleme yönelik olan, pratik sonuçlara yönelik düşünme temelleri üzerine kurulmuş olan felsefi akımdır. William James (1842-1910) tarafından popüler hale getirilmiştir. Onun felsefe ekolünden olanı yapmak, başarmak anlamına da gelir. Hem iyinin teorisi hem de doğrunun teorisidir. İyinin teorisi olarak faydacılık refahcıdır (welfarist). İyi en fazla faydayı sağlayandır ve burada fayda zevk, tatmin veya bir nesnel değerler listesine göre tanımlanır. Bir doğru teorisi olarak ise faydacılık neticecidir (consequentialist). Doğru hareket bir şeyin uygulanabildiği ölçüde gerçek olduğu savına dayandırılmıştır. Bir fikrin doğruluğu faydalılığı, kullanışlılığı veya işlerliği gibi gözlemlenebilir etkilerine göre belirlenir.

Etik veya ahlak felsefesi, doğru davranışlarda bulunmak, iyi bir insan olmak ve insani değerler hakkında düşünme pratiğidir. Etik sözcüğü Yunanca "kişilik, karakter" anlamına gelen "ethos" sözcüğünden türemiştir.

Açılmak ya da coming out, kişinin cinsel yönelimini veya cinsel kimliğini, uygun gördüğü kişilere, "kendi isteğiyle" beyan etmesi. İngilizce coming out of closet kavramının kısaltması olan bu terim Türkçede de kullanılmaya başlanmıştır. Outing ise, eşcinsel bir bireyin cinsel yöneliminin, "kendi isteği olmaksızın", topluma ifşa edilmesidir. Bu duruma maruz kalmış ünlü kişiler arasında daha önce evlenip baba olmuş, cinsel yönelimi öğrenildiğinde toplum tarafından yargılanmış şarkıcı Elton John ve yazar Oscar Wilde da vardır.

Ötanazi, bir kişinin veya bir hayvanın yaşamını, yaşamlarının dayanılamayacak durumda olarak algılanması sebebiyle, acısız veya çok az acıtan bir ölümcül enjeksiyon yaparak, yüksek dozda ilaç vererek veya kişiyi yaşam destek ünitesinden ayırarak sonlandırmak. Ötanazi uygulaması bu üçü dışında farklı formlarda da olabilir; örneğin pasif ötanaziye kişinin tedavi edilebilecek ama ölümcül bir bulaşıcı hastalığının tedavi edilmeyerek kişinin, pasif olarak, ölümüne yol açılması dahildir. Ötanazinin farklı tipleri farklı yasal uygulamalara tabidir. Pasif ötanazi genelde birçok ülkede, farklı koşullar altında yasalken, aktif ötanazi çoğu ülkede yasaktır. Genellikle ötanazi başlığı altında tartışılan hekim destekli intihar genel olarak yasa dışı olmakla birlikte, Amerika Birleşik Devletleri'nin Washington, Oregon, Montana ve Vermont eyaletlerinde yasaldır. Aktif ötanazi Türkiye'de yasal değildir. Yürürlükte olan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'na göre, hastaya ötanazi uygulayan fail (hekim), tasarlayarak (taammüden) adam öldürme hükümlerine göre yargılanır ve ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla cezalandırılır. Bazı ülkelerde ötanazi yasal olmasa da, ötanazi faili cezaya çarptırılmaz.

<span class="mw-page-title-main">Hastalık</span> organizmaları olumsuz etkileyen anormal durum

Hastalık, bir organizmanın tamamının veya bir kısmının yapısını veya işlevini olumsuz yönde etkileyen ve hemen herhangi bir dış yaralanmaya bağlı olmayan belirli bir anormal durumdur. Hastalıklar genellikle belirli belirti ve semptomlarla ilişkili tıbbi durumlar olarak bilinir. Bir hastalığa patojenler gibi dış faktörler veya iç işlev bozuklukları neden olabilir. Örneğin, bağışıklık sisteminin dahili işlev bozuklukları, çeşitli bağışıklık yetmezliği, aşırı duyarlılık, alerjiler ve otoimmün bozukluklar dahil olmak üzere çeşitli farklı hastalıklara neden olabilir.

Ahlak ya da sağtöre, kelimenin en dar anlamıyla, neyin doğru veya yanlış sayıldığı anlamına gelir. Terim genellikle kültürel, dinî, dünyevi ve felsefi topluluklar tarafından, insanların çeşitli davranışlarının yanlış veya doğru oluşunu belirleyen bir yargı ve ilkeler sistemi kavramı ve/veya inancı için kullanılır. Ahlak, kelimesinin etimolojik kökeninin Arapça “hulk” ; ” sözcüğüne dayandığı bilinir.

<i>Saatleri Ayarlama Enstitüsü</i> Ahmet Hamdi Tanpınar tarafından yazılan roman

Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Ahmet Hamdi Tanpınar'ın romanlarından biridir. İlk baskısı 1961 yılında Remzi Kitabevi tarafından yapılmıştır ve yayın hakları Dergâh Yayınları'na aittir. Roman, Türk insanının Doğu ile Batı arasında bocalamasını irdeler.

<span class="mw-page-title-main">Adalet</span> Yasalarla sahip olunan hakların herkes tarafından kullanılmasının sağlanması

Adalet, en geniş bağlamda, hem adil olanın sağlanmasını hem de felsefi açıdan neyin adil olduğunun tartışmasını içerir. Adalet kavramı; etik, akılcılık, hukuk, din, eşitlik ve hakkaniyeti de içeren birçok alana, farklı görüşlere ve perspektiflere dayanmaktadır. Sıklıkla adaletin genel tartışması felsefe, dinbilim ve dindeki genel durumu ve hukuk bilimi ve hukukun uygulanması gibi prosedürel adalette bulunan iki farklı alana yoğunlaşır.

<span class="mw-page-title-main">İntihar</span> kişinin kendi ölümüne neden olan kasıtlı eylemi

İntihar veya öz kıyım, bir bireyin, neticesinin ölüm olacağının bilincinde olarak, kendisinin ölümüne yol açacak bir eylem yapmasıdır. Risk faktörleri arasında; majör depresif bozukluk, akıl hastalıkları, bipolar bozukluk, şizofreni, kişilik bozuklukları gibi akıl hastalıkları, alkolizm ve madde bağımlılığı bulunmaktadır. Bireyin kendisine yönelik bir saldırganlık hâli olan intihar davranışı, birçok şiddet davranışının aksine her yaştan kişiyi etkilemekte olup, bireyin bilerek ve isteyerek kendi hayatına son vermesi olarak da tanımlanabilir.

<span class="mw-page-title-main">İd, ego ve süperego</span> Sigmund Freudun bilinç tanımı

Psikanalizde id, ego ve süper-ego, insan zihninde etkileşime giren üç katman kümesidir. İlk defa Sigmund Freud tarafından, yapısal psişe modellemesiyle tanımlandı. Bu üç katman, bir kişinin zihinsel yaşamının faaliyetlerini ve etkileşimlerini tanımlayan teorik yapılardır. Psişenin ego psikolojisi modelinde id, koordine edilmemiş, zevk temelli içgüdüsel arzular kümesidir—temel ve en ilkel benliktir, ana kaynağı cinsellik ve açlık gibi ihtiyaçların en bencilce doyurulmasıdır; süper-ego eleştirel ve ahlaki rolü oynar; ve ego, idin içgüdüsel arzuları ile eleştirel süper-egonun arasında aracılık eden gerçekçi bir katmandır—id, bu hayali istekleri gerçeklikle ölçüp mümkünatını değerlendiren katmandır. Freud, ego hakkında şunu dedi:

Ego, şahlanmış bir at üzerindeki şövalye gibidir. [Ego] İd ve süperegonun isteklerini uzlaştırmaya çalışan hakemdir.

<span class="mw-page-title-main">Sosyal psikoloji</span> toplumun insanların düşüncelerini ve davranışlarını nasıl etkilediğini araştıran bilim dalı

Sosyal psikoloji bireylerin düşüncelerinin, iç dünyalarının ve davranışlarının başkalarının gerçek, hayalî ve anlaşılan oluşundan nasıl etkilendiğine dair bir bilimsel çalışmadır. Bu alanda araştırma yapanlar genellikle psikolog veya sosyolog'lardan oluşmaktadır. Buna rağmen bütün sosyal psikologlar hem birey, hem de topluluk bazında çalışırlar. Benzerliklerine rağmen iki alan amaçları, yaklaşımları, yöntemleri ve terimlerinde farklılaşırlar. Biyofizik ve kavrama psikolojisi gibi sosyal psikoloji de disiplinlerarası bir alandır.

Biyoetik, tıp ve biyoloji alanında ortaya çıkan yeniliklerin, çeşitli teknolojik gelişmelere bağlı olan bilimsel sonuçların, etik düzlemde meydana getirdiği kapsamlı sorunların irdelenmesi üzerinden gelişen etik alanı ya da bölümüdür. Kelime anlamı olarak "canlı etiği" olarak da anlaşılır. Dolayısıyla biyoetik tüm bir yaşamı konu edinen etik tartışmadır.

<i>La dottrina del fascismo</i>

La dottrina del fascismo, Giovanni Gentile tarafından Benito Mussolini için yazılmış; faşizmin temel ilkeleri, öğretileri, faşist devlet yapısı ve faşizmin İtalyan toplumu için uygulanış biçiminin açıklandığı bir denemedir. İlk kez 1932 yılında Enciclopedia Italiana isimli ansiklopedide yayımlanmıştır.

İftira, Türk Ceza Kanunu'nun "Adliyeye Karşı Suçlar" bölümü, 267. maddede "yetkili makamlara ihbar veya şikayette bulunarak ya da basın ve yayın yoluyla, işlemediğini bildiği hâlde, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idarî bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat etmek" olarak tanımlanmaktadır.

<span class="mw-page-title-main">Euthyphron ikilemi</span> Platonun yarattığı, ahlakın kökeni üzerine etik problem

Euthyphron ikilemi ya da İlahi buyruk teorisi ilk kez Platon'un Euthyphron ile diyaloğunda ortaya atılmış olan felsefi ve teolojik problem. Kısaca "ahlaki davranışlar tanrı tarafından emredildiği için mi ahlakidir, yoksa ahlaki olduğu için mi tanrı tarafından emredilmiştir" şeklinde bir sorudan ibarettir ve 2400 yıldır din felsefesinin temel sorularından biri olmuştur. İkilem tek tanrılı dinlerdeki teolojik tartışmalarda küçük bir farklılıkla yeniden kurulmuştur. İkilemde ya birinci ya ikinci seçenek tercih edilmek zorunda kalınmış, Hristiyanlıkta Ockham ile Augustinus, İslamiyette de Eş'ariyye ve Mutezile akımları iki farklı ucu desteklemiştir. Din felsefesindeki bu tartışma bugün de canlılığını korumaktadır.

Lâik ahlâk dinsel gelenek ve öğretiler dışında ahlâkla ilgilenen felsefe alanıdır.

Metaetik, etik anabilim dalının etik özelliklerinin, anlatım ve bildirimlerinin, tutumlarının ve yargılarının doğasını anlamak, arayıp bulmak ve ortaya çıkarmak maksadıyla uğraşan koludur.

<span class="mw-page-title-main">İkilem</span> Eşit derecede istenmeyen alternatifler arasında seçim yapılmasını gerektiren problem

İkilem ya da dilemma, ikisi de kesin olarak kabul veya tercih edilemeyen iki olasılıklı bir çelişki durumunu ifade eder. İnsanı istenmeyen seçeneklerden birini, çoğunlukla iki seçenekten birini izlemeye zorlayan tartışma, sorun veya usa vurma durumu.

Erdem etiği, zihin, karakter ve dürüstlük duygusunu vurgulayan normatif etik teorilerdir. Erdem etiği ile ilgilenenler, eylemin sonuçlarına odaklanan erdemlerin ve diğer ilgili sorunların doğasını ve tanımını tartışırlar. Bunlar, erdemlerin nasıl elde edildiğini, çeşitli gerçek yaşam bağlamlarında nasıl uygulandıklarını ve evrensel bir insan doğasında mı yoksa çok sayıda kültürde mi kök salmış olduklarını içerir.

<span class="mw-page-title-main">John Leslie Mackie</span> Avustralyalı filozof (1917 – 1981)

John Leslie Mackie Avustralyalı bir filozoftur. Din felsefesine, metafizik ve dil felsefesine önemli katkılar sağladı ve belki de en çok meta-etik konusundaki görüşleriyle, özellikle de ahlaki şüpheciliği savunmasıyla tanınıyordur. Altı kitap yazmıştır. En çok bilinen Etik: Doğru ve Yanlış İcat Etmek (1977); kitap, cesurca "Nesnel değer yoktur" ifadesini kullanarak başlamaktadır. Kitap, etik keşfedilmek yerine icat edilmelidir tartışması üzerinedir.