İçeriğe atla

Boşanma

Marilyn Monroe, avukatı Jerry Giesler ile adliyede Joe DiMaggio'dan boşanma evraklarını dolduruyor

Boşanma, evliliğin yasal olarak sona ermesidir. Günümüzde daha yaygın olmakla birlikte, eski çağlardan beri bütün toplumlarda boşanmaya rastlanmaktadır.

Hukuk Fakültesinden mezun olan her avukat boşanma davalarıyle ilgilenebilir. Resmi olarak, nikah memuru önünde yapılan evlilik, yasal boşanma sebepleri varsa anlaşmalı veya çekişmeli boşanma davası açılarak sadece hakim kararı ile sona erdirilebilir, aile mahkemesinde diğer özel hukuk davalarından farklı usullerle yürütülen bir dava türüdür.

Boşanma, karşılıklı sevgiye, güvene ve mutluluk beklentisine dayalı olan evlilik ilişkisini sona erdirdiği için acı verebilecek bir durumdur. Ana babanın mutsuzluğundan etkilenen çocuklar, boşanma sırasında anne ile baba arasında bir seçim yapmak zorunda kalırlar. Güven verici aile ortamını yitirdikleri duygusuna kapılırlar. Bundan dolayı boşanma çocuklar için özellikle zordur. Boşanmayla gelen değişiklikler, çoğu zaman çocukların davranış bozukluklarına yol açar. Dersleri aksar, arkadaşları ile olan ilişkileri etkilenir.

Ne var ki çocuklar, eşler arasındaki uyumun bozulduğu, karşılıklı suçlamaların ve saygısız davranışların yer aldığı bir ortamda da mutlu olamazlar. Bu türden etkilerin de davranış bozukluklarına yol açtığı bir gerçektir. Gerçeklerin çocuğa ya da çocuklara onların anlayacağı bir biçimde anlatılması, durumu kabullenmelerini kolaylaştırabilir. Evlilik kadar eski olan boşanma, toplumların tarihsel gelişimine göre değişen özellikler gösterir. İlkel bir yaşam süren Pueblo Yerli kabilelerinde kadın, kocasının ayakkabılarını evin eşiğine bıraktığında onu boşamış sayılır. Birçok eski toplumda erkek çocuğun dünyaya gelmesi evliliği kalıcı kılardı. Kadının kısırlığı ise erkek için haklı bir boşanma nedeni sayılırdı.

Tarihçe

Eskiçağın Asur, Babil gibi Mezopotamya toplumlarında boşanma kurallara bağlanmıştı. Asur toplumunda, kocanın karısına karşı görevlerini yerine getirmemesi durumunda kadının boşanma hakkı vardı. Boşanan kadın, koca evine getirdiği çeyiz denilen eşyayı geri alabilir ve boşandığı eşinin mirası üstündeki haklarını da korurdu. Tutsak düşmüş bir savaşçının karısı iki yıl bekledikten sonra boşanmış sayılırdı ve yeniden evlenebilirdi.

İslam hukukunun geçerli olduğu Osmanlı toplumunda, boşanma hakkı ilke olarak kocaya tanınmıştı. Koca karısını tek yanlı olarak boşayabilir, üç kez yinelenen "boş ol" sözleriyle boşanma kesinlik kazanırdı. Buna rağmen boşanma, gelenekçi bir toplum olan Osmanlılarda hoş karşılanmadığı için yaygın değildi.

Hristiyan dünyasında ise Katolik Kilisesi boşanmaya izin vermez. Bazı Katolik ülkelerde boşanma bugün bile olanaksızdır. Reform'dan sonra Protestan Kilisesi boşanmanın hukuk mahkemelerinin ilgi alanına giren "dünyasal bir şey" olduğu görüşünü benimsedi ve boşanmaya karşı çıkmadı.

Günümüzde, Katolik ilkelere sıkıca bağlı olan ve yasaları boşanmaya izin vermeyen az sayıda ülke dışında, boşanma yasalarla düzenlenmiştir. Türk Medeni Kanunu'nda sayılan boşanma nedenlerinden birinin varlığı durumunda, mahkemeler boşanma kararı verebilir. Günümüzde boşanmayı kolaylaştırma yönündeki bir eğilim güçlenmektedir. Eşlerin karşılıklı isteği durumunda, yargıçlar kolayca boşanma kararı verebilir.

Türk Hukuku'nda boşanma

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'na göre boşanma gerçekleştirilebilmesi için açılacak olan dava, eşlerin son altı ay içerisinde birlikte yaşadıkları yerde bulunan Aile Mahkemesine açılır. Aile Mahkemelerinin bulunmadığı yerlerde davanın açılacağı görevli mahkemeler Asliye Hukuk Mahkemeleridir. Boşanma sürecinde hukuki anlamda şekil ve usul yönünden iki farklı dava türü bulunur. Bunlar; anlaşmalı boşanma ve çekişmeli boşanma olarak ifade edilir. Anlaşmalı boşanmalarda eşler boşanmanın maddi ve manevi tüm sonuçlarında uzlaşma içerisinde olarak boşanmaktadır. Çekişmeli boşanmalarda ise, taraflardan birisi boşanma yönünde irade sergilemeyebileceği gibi her iki eş boşanmak istese de boşanmanın hukuki sonuçları üzerinde ihtilaf olabilmektedir. Evlilik birliğini temelinden sarsan durumlar kanunda gösterilmediğinden Yargıtay İçtihatları ile bazı durumların evlilik birliğini temelden sarstığı kabul edilmiştir.[1]

22 Kasım 2011'de kabul edilen 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu[2] ile birlikte boşanma sebepleri Türk hukukunda yeniden düzenlenmiştir. İlgili düzenlemeye göre eşlerin boşanması ancak ve ancak bir mahkeme kararıyla mümkün olup; kanunda sayılan sebepler haricindeki bir sebebe dayanarak eşlerin boşanması mümkün değildir. Doktrinde bu sebepler mutlak ve nispi, genel ve özel sebepler olarak iki ayrı sınıflandırmaya tabi tutulmuştur. Düzenlemeye göre boşanma sebepleri yalnızca şunlar olabilir:

  • Zina,
  • İhanet
  • Şiddet
  • Hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış,
  • Suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme,
  • Terk,
  • Akıl hastalığı,
  • Evlilik birliğinin sarsılması.

Zina

Boşanmanın özel ve mutlak sebeplerindendir. Bir eylemin zina sayılabilmesi için eşlerden birinin üçüncü bir kişiyle cinsel organlar dahil olacak şekilde ilişkiye girmesi gerekir. Sarılma, öpüşme gibi fiiller zina kapsamında değerlendirilmezler. Ayrıca eşcinsel ilişkiler de Türkiye uygulamasında zina kapsamına girmemektedir.

Zina nedeniyle boşanma davasını açmak isteyen eş, olayı öğrendiği tarihten itibaren altı ay ve zina olayının gerçekleştiği beş yıl içinde davayı açmalıdır. Aksi halde beş yılın sonunda hak düşürücü süre nedeniyle, davayı açmayan eş hakkını kaybedecektir.[3]

Hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış

Özel boşanma sebepleri arasındadır. Kimi durumlarda intihara yönlendirmenin de hayata kast kapsamında değerlendirilir. Fakat boşanmak için bu sebebe dayanmak isteyen eş, karşı tarafın kendisini başkaları önünde küçük düşürmesi gibi daha küçük bir olaya dayanarak da boşanabilir.

Suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme

Boşanmanın nisbi sebeplerindendir. Suç işleme sebebi için ayrıca davalı eşin işlediği suçun yüz kızartıcı olması şartı aranır. Haysiyetsiz hayat sürme halinin ise devamlılık göstermesi gerekmektedir. Örneğin sürekli sarhoş olan eşin haysiyetsiz hayat sürdüğü kabul edilebilirken, arada sırada içki içen eşin haysiyetsiz hayat sürdüğü söylenemeyecektir.

Terk

Terk durumu eşlerden birinin evi terk etmesi ya da diğer eşi evden kovması ve geri kabul etmemesi halinde söz konusu olur.

Akıl hastalığı

Akıl hastalığının boşanmaya sebep olarak gösterilmesi için evlilikten önce davalı eşin bundan muzdarip olmaması şartı aranır. Zira evlilikten önceki akıl hastalığı evliliğin kesin hükümsüzlüğünü gerektirebilir ki, bu durumda boşanmaya gerek kalmadan evlilik birliği sona erer.

Anlaşmalı boşanma

En az bir yıldır evli olan eşlerin başvurabileceği yoldur. Eşlerin bu yolu seçebilmeleri için nafaka, tazminat, velayet gibi boşanmanın fer'i sonuçlarında anlaşmış olması gerekmektedir. Anlaşmalı Boşanma davalarında taraflar mahkemeye bizzat katılarak boşanma iradelerini açıklamaları ve boşanma protokolündeki imzalarını ikrar etmeleri gereklidir.

Boşanma Protokolü

Anlaşmalı boşanma yapan eşlerin kendi aralarında tazminat, nafaka, velayet ve boşanma isteklerini barındıran sözleşmedir. Bu protokol aile mahkemesine sunulur ve hakim tarafından kabul edilirse boşanma, protokol çerçevesinde gerçekleşir.

Fiili ayrılık (Ortak Hayatın Yeniden Kurulamaması)

Herhangi bir nedene dayanarak açılmış bir boşanma davası reddedildikten sonra üç yıl geçmişse ve bu süre boyunca eşler hala bir araya gelememişse, fiili ayrılık sebebiyle boşanma gerçekleşebilir.

Evlilik birliğinin sarsılması

Taraflar boşanma hususunda anlaşamıyorlar ve de eşler arasında fiili ayrılık koşulu da gerçekleşmemişse, evlilik birliğinin temelinden sarsıldığını ileri sürerek boşanmayı isteyebileceklerdir. Kıskançlık, dedikodu, hakaret, suçlama gibi birçok neden bu sebep kapsamında ileri sürülebilir. Kanun koyucu bir sınırlama getirmemiştir. Kural olarak daha kusurlu eşin davası itiraz durumunda reddedilebilmekle birlikte, dürüstlük kuralının gerektirdiği hallerde az kusurlu eşin itirazına rağmen eşlerin boşanmasına karar verilebilmektedir.

Ayrıca bakınız

Kaynakça

  1. ^ Kaynak hatası: Geçersiz <ref> etiketi; :0 isimli refler için metin sağlanmadı (Bkz: )
  2. ^ "4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu" (PDF). 18 Nisan 2013 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 13 Mayıs 2020. 
  3. ^ Av. Necdet Yıldırım, Boşanma Davaları, Bilge Yayınları ,Ankara 2018, S:21. ISBN 9786051682372. 

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Aile</span> aralarında yakın akrabalık bağı bulunan kişiler grubu

Aile veya ocak, toplumun en küçük birimi olarak kabul edilen sosyal bir yapı. En küçük, yani "çekirdek" olarak adlandırılan bir aile; baba, anne ve çocuklardan oluşur.

<span class="mw-page-title-main">Türk Kanunu Medenisi</span> Türkiyede medeni hukuk sisteminin temelini oluşturan yasal kanun (1926-2001)

Türk Kanunu Medenisi, Türkiye'de 17 Şubat 1926'da İsviçre Medeni Kanunu örnek alınarak TBMM'de kabul edilen ve 4 Ekim 1926 tarihinde yürürlüğe konulan 743 sayılı kanundur. 1 Ocak 2002 kabul tarihli Türk Medeni Kanunu'nun yürürlüğe girmesiyle yürürlükten kalkmıştır.

<span class="mw-page-title-main">Şeriat</span> İslamî hukuk

Şeriat, Kur'an âyetleri ile Muhammed'in söz ve fiillerinden oluşan naslardan alimler sınıfının (Fukaha) çıkarımları (istinbat) ile oluşturulan dinî kanunlar toplamıdır. İslam'da ibadetler, muameleler ve cezalarla ilgili tüm kavram ve kuralları kapsar. Tarihsel seyir içerisinde kanun ve kuralların teorik (usul) ve pratik uygulama (füru/fetva) çalışmaları ile ilgilenen ve isimleri öne çıkan kişiler adına belirli toplum ve devlet yönetimlerinin de tercihlerini yansıtan fıkıh mezhepleri ortaya çıkmış, ancak şeriat hiçbir zaman tek başına geçerli bir hukuk sistemi olmamış, Ömer veya Emevilerden itibaren "örfi hukuk" ile birlikte kullanılmıştır. Şeriat’ın "insanlar arası ilişkiler bölümü” 1850’lerden itibaren “İslam hukuku” olarak yeni bir isimle sunulmaya başlanır. İslam hukukunda yer yer modern hukukla benzer argümanlar kullanılmasına rağmen aralarında bir takım temel farklar vardır. İslam'da hukuki argümantasyon olarak -insanların birbirlerinin maddi ve manevi alanlarına girmelerini yasaklayan- hak ve -üst makamın alt grup insanlara dengeli davranmasını içeren- adalet kavramları ön plana çıkarılır. Buna göre amirler emirleri altında bulunan insanların gözetimi ve onlara karşı adaletli olmakla, yönetilenler ise onlara itaatle yükümlüdürler. Adaletten sapan amire itaat edilip edilmeyeceği tartışmalıdır. Ayrıca bu anlayışta insanlar Allah'ın kulları (İbadullah) olmakta, şeriat onlara karşı adaletli davranmayı gerektirse bile eşit davranmayı gerektirmemektedir. Şeriat ile modern hukuk arasındaki farklardan belki de en önemlisi, insanların eşit ve özgür bireyler oldukları temelinde geliştirilen modern hukuktaki insan hakları kavramına karşılık, şeriat anlayışında bireysel özgürlük kavramı bulunmamasıdır. Dinî edebiyat ve söylemlerde sıkça kullanılan özgür irade kavramı günlük yaşam tarzını seçebilmesinde değil, kader karşısında insanın uhrevi sorumluluğu bağlamındaki felsefi tartışmalarda görülür. Kur'an'da 30 ayette tekrarlanan ve İslamcılığın temel motivasyonlarından birisi olan “şeriatta kötü olarak tanımlanan durumlar için güç kullanımı kişilerin ev, elbise, beden ve ibadet–inanç gibi özel alanlarına girmeyi gerektirse bile bu kişilerin (kul) hakkına tecavüz olarak değerlendirilmez.

<span class="mw-page-title-main">Dava</span>

Dava, bir hakkın, devlet kanalıyla devletin organları olan mahkemeler vasıtasıyla kullanılmasıdır. Dava; asli ve feri olur. İhtilaflı ve ihtilafsız veya ceza davası, hukuk davası, idari dava, amme (kamu) davası, şahsi dava olarak da tarif edilir. Tek başına dava sözcüğü, sıklıkla hukuk davalarını işaret eder.

<span class="mw-page-title-main">Evlilik</span> kişiler arasında gerçekleşen resmî veya gayriresmî ortaklık

Evlilik, hemen hemen tüm kültürlerde evrensel olarak yer edinmiş, evli çift ile sahip olabilecekleri çocuklar arasında haklar ve yükümlülükler içeren; ve yasalar, kurallar, gelenekler, inançlar ve tutumlarla düzenlenen, yasal ve sosyal olarak onaylanmış cinsel ve ekonomik bir birliktelik olarak tanımlanır.

Aile hukuku, medeni hukukun kişilerin aile çevresindeki ilişkilerini düzenleyen kısmıdır.

<span class="mw-page-title-main">Zina</span>

Zina, aralarında bir nikâh bağı bulunmayan yetişkin bir erkek ile kadın arasındaki cinsel ilişkidir, ancak efendi-cariye ilişkisinde de nikah bağı yoktur ve onlar zina sayılmamıştır.

İddet müddeti ya da bekleme süresi, Türk Medeni Kanunu'na göre boşanan kadının tekrar evlenmesi için beklemesi gereken üç yüz günlük süre.

<span class="mw-page-title-main">Türkiye'de yargı teşkilatı</span>

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 9. maddesi uyarınca “Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılır.” Ancak, 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri İle Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev Ve Yetkileri Hakkındaki Kanun içinde yer alan bazı belirleyici hükümler haricinde tüm yargı teşkilatının görev ve yetkisini belirleyen kapsayıcı ve genel bir yasal düzenleme yapılmamıştır. Dolayısıyla, hangi durumda hangi mahkemenin yetkili olacağı çeşitli kanunlarda dağınık ve sistematikten uzak bir biçimde yer aldığından mevcut mevzuat konuya genel bir bakış sağlamaktan uzak bir görüntü sunmaktadır.

Türkiye'deki asliye hukuk mahkemeleri, Türkiye'de adli yargı kolunun içinde yer alan hukuk mahkemelerinden biridir. Sulh hukuk mahkemeleriyle birlikte temel hukuk mahkemelerini oluştururlar. Her iki hukuk mahkemesi de bulundukları il veya ilçenin adı ile adlandırılır.

Aile hukuku, aileye ilişkin konularla ilgilenen, medeni hukukun kapsamı içinde yer alan bir hukuk dalıdır. Aile hukukunun başlıca konuları nişanlanma, evlenmenin koşulları ve hükümleri, boşanmanın koşulları ve sonuçları, mal rejimleri, aile konutu, soybağı, evlat edinme, velayet, çocuğun nafaka hakkı, vesayet, kayyımlık, yasal danışmanlık, yardım nafakasıdır. Kadın hakları ve çocuk hakları, başlı başına ayrı inceleme alanı oluştursa da aile hukukunun da ilgi alanı içindedir.

<i>İtalyan Usulü Boşanma</i>

İtalyan Usulü Boşanma 1961 İtalya yapımı kara komedi filmidir. Özgün adı Divorzio all'italiana olan film İngilizce konuşulan ülkelerde Divorce, Italian Style adıyla gösterime girmiştir.

<span class="mw-page-title-main">Yahudiliğin evliliğe bakış açısı</span>

Yahudilikte evlilik, Tanrı'nın müdahil olduğu bir Yahudi erkek ve bir Yahudi kadın arasında yapılan birleşme anlaşmasının belgelenmesidir. Evliliğin tek koşulu çocuk yapmak olmamasına rağmen bu emrin yerine getirilmesi beklenir. Esas merkezi odak kadın ile erkeğin ilişkisidir. Ruhani anlamda evlilik, kadın ile erkeğin ruhlarının bir bütün olmasıdır. Bu sebeple evlenmemiş adam "tam" sayılmaz çünkü ruhu henüz tamamlanmamıştır ve yarımdır.

Tanıma tenfiz davası, yabancı bir ülkedeki yargı alanında verilen kararların diğer yabancı ülkelerde de geçerli olabilmesi, tanınması ve tenfizi için açılan dava türü.

Rusya Federasyonu Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu, 14 Kasım 2002 tarihinde kabul edilen ve 1 Şubat 2003 tarihinde yürürlüğe giren. 138-ФЗ sayılı ceza kanunudur.

<span class="mw-page-title-main">Adalet Yüksek Mahkemesi</span>

Londra'da bulunan Adalet Yüksek Mahkemesi, Temyiz Mahkemesi ve Kraliyet Mahkemesi ile birlikte İngiltere ve Galler Yüksek Mahkemeleri'ni oluşturur. Adı hukukî atıf amacıyla EWHC olarak kısaltılmıştır.

Hukukta hak ehliyetine sahip varlıklara kişi denilir. Hukuki anlamda kişi yalnızca insanlardan ibaret değildir. Kanun koyucu, insanın yanında belirli nitelikleri olan kişi ya da mal topluluklarını da kişi olarak kabul edebilir. Kişiler, gerçek kişiler ve tüzel kişiler olarak ikiye ayrılır. Kişinin toplum içerisindeki yeri dolayısıyla diğer kişilerde saygı yaratabilmesi ve gelişmesi için, onun hukuken korunan birtakım değerlere sahip olması gerekir. Bu değerlere örnek olarak; kişinin hayatı, vücut tamlığı, şerefi, itibarı ve adını gösterebiliriz. Kişi, onun toplum içindeki yerini belirleyen, onun varlığını dışa yansıtmasını temin eden değerlerle çevrilmiş bulunmaktadır.

<span class="mw-page-title-main">Suriye yargı sistemi</span> Suriyenin yargı sistemi

Suriye'nin yargı sistemi Osmanlı, Fransız ve İslam hukukunun bir sentezidir. Medeni, ticari ve ceza kanunları öncelikle Fransız hukuk uygulamalarına dayanmaktadır. 1949'da ilan edilen bu kanunlar, bedeviler ve dini azınlıklar arasında örf ve adet hukukunun uygulanmasını sınırlamak için onaylanmış özel hükümlere sahiptir. İslam dini mahkemeleri ülkenin bazı bölgelerinde işlemeye devam ediyor, ancak yargı yetkisi evlilik, boşanma, babalık, çocukların velayeti ve miras gibi kişisel statü meseleleriyle sınırlı. Bununla birlikte, 1955'te kişisel statünün birçok yönüne ilişkin bir kişisel kod geliştirildi. Bu kanun, kadının statüsünü iyileştirerek ve miras kanunlarını netleştirerek şeriatı değiştirdi ve modernize etti.

Osmanlı İmparatorluğu döneminde öne çıkan Müslüman şeriat hukukunun bir bölümü de aile hukukudur. Bu yasa evlilik, çocuklar ve boşanma ile ilgilidir. Aile hukuku, Osmanlı İmparatorluğu'nda özel hukuk kategorisine girer. Aile ve miras hukuku, Osmanlı hukukunun tam merkezindeydi ve bu nedenle yabancı hukukun nüfuzundan en az etkilenmişti. Osmanlı İmparatorluğu'nda İslam toplumunda toplumsal cinsiyet rollerinin belirlenmesinde aile hukuku da önemli bir rol oynamıştır. Tanzimat Dönemi'nde Osmanlı Devleti'nin bürokrasiye ağırlık vermesiyle birlikte kendi idareleri altında yaşayan ailelerin doğum, evlilik, ölüm gibi bilgileri toplamaya başladılar.

<span class="mw-page-title-main">Haham Mahkemesi (İsrail)</span>

Haham mahkemeleri, Yahudi hukukuna göre yargılayan dini mahkemeleri de içeren İsrail hukuk sisteminin bir parçasıdır. İsrail Devleti yasalarında, haham mahkemelerine, Halaha'ya göre Yahudi olarak tanınanların evlenme ve boşanma konularında, din değiştirme de dahil olmak üzere belirli koşullar altında kişisel hukukun yetkileri konusunda münhasır yargı yetkisi verilmiştir. Mahkemelerin dini konular dışında evlilik ve boşanma ile ilgili ek yetkileri vardır. Haham mahkemelerinden sorumlu organ, haham mahkemelerinin idaresidir. Haham mahkemesi sisteminin başında, İsrail'in iki baş hahamından birinin başkanlık ettiği Kudüs'teki Büyük Haham Temyiz Mahkemesi vardır.