İçeriğe atla

Boğazlar Sorunu

İstanbul Boğazı'nın uzaydan görünümü

Boğazlar Sorunu, İstanbul ve Çanakkale Boğazlarının stratejik askerî önemi nedeniyle hem Osmanlı Devleti’ni hedef alan, hem de Avrupa ülkelerinin kendi aralarında çekişmelere yol açan sorundur.

18. yüzyıldaki gelişmeler

Rusya’da Büyük Petro ile başlayan Karadeniz’e ve Türk Boğazlarına hakim olma ihtirası, Çariçe II. Katerina zamanında imzalanan Küçük Kaynarca Antlaşması (1774) ile gerçekleşme fırsatını yakaladı. Hatta daha önce 1770 yılında Rus savaş gemileri Çanakkale Boğazı’na girmişlerdi.

1798 yılında Avrupa’yı ele geçirme aşamasında iken Napolyon da gözünü İstanbul’a dikmişti. O dönemde Rusya dahil olmak üzere bütün Avrupa’yı Napolyon korkusu sardı. 1798-1805 yılları arasında Napolyon tehdidi yüzünden Rusya ile Osmanlı Devleti aralarında karşılıklı yardımlaşma sözleşmeleri imzaladılar. Buna göre Karadeniz tüm yabancı savaş gemilerine kapatılacaktır. Bu kuralın ihlali savaş sebebi sayılacak ve bu ülkelere karşı ortak olarak savaş gemileri yollanacaktı. Fransa’nın baskısıyla Osmanlı Devleti 1806 yılında Rusya ile yaptığı 1805 Karşılıklı Savunma Sözleşmesini iptal etti. 1809 yılında Osmanlı Devleti ile Birleşik Krallık arasında ikili bir sözleşmeyle Çanakkale Sözleşmesi “Osmanlı İmparatorluğu’nun eski kuralı” olarak bilinen, yani Padişahın fermanı olmadıkça tüm yabancı savaş gemilerinin geçişini yasaklayan kural resmen tanıtıldı.

19. yüzyıldaki gelişmeler

1833 Hünkar İskelesi Sözleşmesi

Rusya, Boğazlar üzerindeki en önemli haklarını Mısır'da Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın 1832 yılındaki isyanı sırasında Osmanlı’lara yardım etmenin ödülü olarak imzaladığı 1833 Hünkar İskelesi Antlaşması ile kazandı. Bu antlaşmaya göre Rusya, yabancı bandıralı savaş gemilerine Çanakkale Boğazı’nın kapatılmasını talep edebilecektir. Bu da Rusya’nın Boğazların kontrolü üzerinde söz sahibi olması demektir. Aslında, Hünkar İskelesi Antlaşması 19. yüzyılın ikinci yarısını meşgul edecek olan “Şark Meselesinin” başlangıcıdır.

Birleşik Krallık için Hünkar İskelesi Antlaşmasının yerini alacak başka bir antlaşmanın yapılması şart oldu ve bu fırsat tekrar Mısır’da Mehmet Ali Paşa ’nın isyanı ile ortaya çıktı. Fakat bu kez ayaklanmanın bastırılmasında Osmanlılara yardım eden Avrupa güçleri oldu ve 1840 Londra Antlaşması imzalandı. Türk Boğazları açısından, bu antlaşmadan daha önemlisi 13 Temmuz 1841’de Fransa’nın da katılımıyla imzalanan “Boğazlar Sözleşmesi”dir. Bu sözleşme ile ilk kez Türk Boğazları çok taraflı bir antlaşma ile düzenlenmiş ve artık ikili sözleşmeler devri kapanmıştır.

Bu sözleşmeye göre;

  • Boğazlar Osmanlı egemenliğinde kalacak.
  • Boğazlar savaş zamanında bütün devletlerin savaş gemilerine kapalı, ticaret gemilerine açık olacaktır.

1856 Paris Sözleşmesi

Rusya, Eflak Boğdan’ı Ortodoks halkın haklarını korumak bahanesiyle 1853 yılında istila etti. Avrupa Devletleri bunu kendisi için bir tehdit sayarak Türk Boğazlarından Karadeniz’e, savaş gemilerini yollarlar. Rusya da bu gemilerin Boğazlardan geçmesini, 1841 Boğazlar Sözleşmesinin ihlali sayarak Kırım Savaşı için bahane yaptılar. Kırım Savaşı birçok açıdan Avrupa ülkeleri arasındaki güvensizliğin sonucudur ve ilerideki yıllarda milyonlarca Avrupalı’nın ölümüne sebep olacak I. Dünya Savaşı’nın tohumlarını da atmıştır.

Rusya’nın bu çıkışı Avrupa Devletlerini, bilhassa Birleşik Krallık'ı rahatsız etmiştir. 1854 yılından itibaren, Birleşik Krallık, Fransa ve Avusturya-Macaristan arasında yoğun diplomatik görüşmeler yapılır. Bunların neticesinde Avusturya’nın hazırladığı “Dört Nokta” Rusya'ya ültimatom şeklinde verilir ki bu daha sonra 1856 Paris Sözleşmesinin temelini oluşturacaktır Kırım Savaşı, Mart 1856'da Sivastopol'un Fransa tarafından işgali ve Rusya'nın büyük bir yenilgisiyle sonuçlanır. Türk Boğazları açısından Kırım Savaşının önemi Avrupa Güçlerinin son kez topluca Osmanlı Devletini koruduğu savaş olmasıdır. Şubat ayında tüm taraflar Paris'te bir araya gelirler ve 1856 Paris Sözleşmesi imzalanır.1856 Paris Sözleşmesinin birçok önemli maddesi arasında güç dengelerini en çok etkileyen, Karadeniz'i tamamen askerden arındıran madde olmuştur. Osmanlı'nın eski kuralı olan ve 1841 Boğazlar sözleşmesiyle pozitif hukuk kuralı haline gelen, yabancı savaş gemilerinin Boğazlara girişinin yasaklanması da imzalayıcılar tarafından tekrar teyit edilir. Bunun yanı sıra Fransa, Birleşik Krallık ve Avusturya-Macaristan İmparatorluğu Osmanlı İmparatorluğu’nu herhangi bir Rus saldırısına karşı koruyacaklarına dair ek bir antlaşma (“üçlü antlaşma”) daha imzalamıştır.

1870 Karadeniz Konferansı

1856 ile 1870 yılları arasında Avrupa'daki güç dengeleri değişmeye başlamıştır ve belki de en önemlisi Britanya'nın Osmanlı İmparatorluğu ile ilgili politikasının değişmesidir. Artık Osmanlı'ya pek sempati ile bakmayan bir Britanya ile Kırım harbinden beri Balkan ve Slav milliyetçilerinin desteğini alıp güçlenmiş olan Çarlık Rusyası ve kendi çıkarlarını kollayan Avusturya-Macaristan İmparatorluğu adeta Osmanlı Devleti'ni abluka altına almışlardır. Aslında, Rusya hem Karadeniz'in tekrar askerden arındırılmasını hem de artık Türk Boğazları'nın yabancı savaş gemilerine açılmasını istiyordu. Oysa Birleşik Krallık ile Avusturya buna karşıydı.

Osmanlı Devleti ne Karadeniz’in tekrar askersizleştirilmesini, ne de 1856‘da kazandıkları bazı hakları kaybetmek istememiştir. 1841 ve 1856 sözleşmelerinde olduğu gibi 1871 Londra Sözleşmesi’nde de Osmanlı İmpartorluğunun eski kuralı teyit edilmiştir. Osmanlı Devleti kendi güvenliği açısından gerektiğinde istediği gibi “dost veya müttefik” güçlerin savaş gemilerine Boğazları açabilecektir. 1923 Lozan Sözleşmesine kadar Türk Boğazlarından geçiş rejimi 1871 Londra Sözleşmesiyle düzenlenmiştir.

20. yüzyıldaki gelişmeler

I. Dünya Savaşı ve Sevr Antlaşması

1900'lü yılların başında Prusya, Avusturya- Macaristan ve İtalya askerî birlik oluşturmuşlar; adına da “Üçlü İttifak” denilmiştir. Bu ittifaka karşı Çarlık Rusyası, Birleşik Krallık ve Fransa, “Üçlü İtilaf’' dedikleri birliği kurdular. İtalya daha sonra saf değiştirir ve 1915 yılında Üçlü İtilaf yanında savaşa girer. O dönemin siyasi konjonktürü içerisinde kozların paylaşılması kaçınılmazdır; Avusturya Veliahdının Saraybosna'da bir Sırp tarafından öldürülmesi, fitili ateşler ve savaş patlar.

Osmanlı Devleti savaşın başlarında tarafsızdır. Ama Almanya'nın savaşı kazanacağına mutlak gözü ile bakılmaktadır. Bu fırsatı değerlendirip, Almanların yanında savaşa girerek son dönemlerde kaybedilmiş toprakları geri almak istenir. Önce İtilaf Devletleri donanmasından kaçarak tarafsız ülke Osmanlı limanlarına sığınan Goben ve Breslau adlı iki Alman zırhlısı içindeki Almanlara Osmanlı kıyafeti giydirilip Karadeniz'e gönderilir; Karadeniz'deki Rus limanları topa tutulur. Böylece Osmanlı, I. Dünya Savaşı'na girmiş olur.

Çanakkale Savaşları, tarih boyunca jeostratejik açıdan hep önemli olan Türk Boğazlarının en kanlı savaşlarıdır. Toplam 250.000'e yakın zayiatın olduğu Osmanlı'nın en değerli evlatlarını ve neredeyse bir kuşağını kaybettiği bu savaşın iki ana nedeni vardır

Osmanlıların Boğazları bütün gemilere kapatmış olması, Rusya'yı Karadeniz'e hapsetmiş ve zor durumda bırakmıştır. Bir yandan Almanlarla savaşan Rusya'nın Osmanlılarla savaşacak gücü kalmamıştır. Rusya ile bağlantıyı sağlamak üzere kilit konumda bulunan Türk Boğazları yolu, mutlaka açılmalıdır.

İngilizler her ne kadar Rusya ile müttefik iseler de, Macaristan ovasına inerek Almanlar karşısında başarı kazanmış bulunan Rusların Türk Boğazlarını ele geçirip buradan bir daha çıkmamaları ihtimalinden kuşkulanmışlardır. Bu bölge stratejik olarak uzun vadeli çıkarlar açısından o denli önemlidir ki, bu savaşta müttefik dahi olsa, Rusya bu bölgeyi ele geçirmemelidir. Hatta İngilizler, Rusya'nın Türk Boğazlarını aldıktan ve İstanbul'u ele geçirdikten sonra Almanlar ile anlaşıp savaştan çekilmesinden dahi endişe etmişlerdir.

Osmanlı Devleti; I. Dünya Savaşı'nda yenik düşmesi ile Sevr Barış Antlaşması'nı imzalamak zorunda kalmıştır. Sevr Antlaşması'nın Boğazlar ile ilgili hükümleri 37-61. maddelerde yer alır. Bu maddelerde özetle şunlar vardır:

  1. Çanakkale ve İstanbul Boğazı Marmara da dahil olmak üzere, Boğazlardan geçiş barışta ve savaşta, hangi devlete ait olursa olsun, her türlü harp ve ticaret gemilerine açık olacaktır.
  2. Bu serbestinin temini için, Osmanlı, Boğazların kontrolünü geniş yetkileri olan bir Boğazlar komisyonuna bırakacak, komisyonun bağımsız bir bayrağı ve bütçesi olacaktır. Komisyon üyeleri ise: Britanya, Fransa, İtalya ve Japonya'dır. Rusya, Türkiye, Yunanistan ve Bulgaristan da Milletler Cemiyeti'ne üye olurlarsa Komisyona girebileceklerdir,
  3. Komisyon Başkanı, iki yılda bir dört büyük devlet arasında değişecektir.
  4. Fransa, Britanya ve İtalya, Türk Boğazları dolaylarındaki silahtan arınmış bölgede müştereken asker bulundurabileceklerdir.

Lozan Antlaşması

Uluslararası Boğazlar Komisyonu tarafından Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ne dek kullanılan bayrak.[1]

İngilizler, işgal altındaki İstanbul'da Osmanlı hükûmetine antlaşmayı imzalatmışlarsa da, Ankara'da kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisi, Misak-ı Milli sınırlarını çizmiş ve Sevr'i tanımadığını bütün dünyaya ilan etmiştir. Daha sonra Kurtuluş Savaşı'ndan başarıyla çıkan Türkiye Büyük Millet Meclisi, hiç uygulanmayan Sevr'in yerine Lozan Antlaşması'nı, Sevr'den sadece 3 yıl sonra, imzalamayı başarmıştır. Lozan Antlaşması'nın 23. maddesi gereği; bu Sözleşmenin; Lozan Antlaşması içerisindeymiş gibi kabul edileceği hükme bağlanmıştır. Lozan Boğazlar Sözleşmesi'ni Lozan Antlaşması'na taraf olmamış olan Rusya ve Bulgaristan da imzalamışlardır. Lozan'ın eki olan Boğazlar Sözleşmesi şu maddelerle özetlenebilir:

  1. Ticaret gemileri ve uçakları barış zamanında Türk Boğazları'ndan geçiş serbestisine sahiptirler.
  2. Savaş gemileri ve uçakları barış zamanında Boğazlardan geçiş serbestisine sahiptir; ancak Karadeniz yönüne geçişte savaş gemileri için sınırlama vardır.
  3. Savaş zamanı: Türkiye, muharip değilse tarafsızlık haklarını geçişi engelleyecek şekilde kullanamaz; Türkiye muharip ise; tarafsız devletlerin ticaret gemileri düşmana yardım götürmüyorlarsa geçebilirler; savaştığı devletin gemilerine karşı Türkiye, her türlü hakkını kullanabilir.
  4. Boğazlar çevresinde belirli bölgeler askerden arındırılmıştır.
  5. Antlaşmanın öngördüğü düzene uyulmasını başkanının Türk olduğu bir komisyon denetleyecektir.

Lozan Türk Boğazları ve yakın çevresinde Türkiye'nin egemenlik hakkını önemli ölçüde sınırlamaktaydı. Boğazlar Bölgesi askerden arındırılmakla bu bölgenin nasıl savunulacağı sorusu cevapsız kalmıştı. Dolayısıyla ortada hem Karadeniz'in güvenliği açısından; hem de Türkiye'nin güvenliği açısından önemli bir sorun vardı. Bu sorun, ancak Montrö Sözleşmesi ile çözülebilmiştir.

Montrö Boğazlar Sözleşmesi

Karadeniz-Akdeniz dengesinin korunması: Sözleşmenin daha girişinde Türkiye'nin güvenliğine vurgu yapılmış, 5., 6., 14., 15., 16. ve 23. maddelerde bu norma değinilmiştir. Boğazlardan uçak gemisi geçmesini yasaklamaktadır. Yine de stratejik önemi Soğuk Savaş sonrasında azalmamış tam tersine daha da artmış olan Karadeniz ve onun kapısı durumundaki Türk Boğazları üzerine kurulan stratejiler tarih boyunca farklılık göstermiştir.

Bugün de Hazar Denizi bölgesi ya da bir diğer adıyla 2. Basra Körfezi denilen bölgedeki zengin petrol kaynakları yüzünden, Montrö Sözleşmesi yeniden masaya yatırılmak istenmektedir.

Türkiye’nin Kazanımları

Sözleşme Türkiye'ye eski düzenlemeler ile kıyaslanamayacak düzeyde kazanımlar sağlamıştır. Her şeyden önce Türkiye kendi güvenliği için bölgeyi silahlandırma hakkına sahip olmuştur. Bu sayede uluslararası güç dengelerinde Türkiye, Britanya ve SSCB başta olmak üzere diğer güçler tarafından da daha fazla önemsenir bir hale gelmiştir. Türkiye bu önemini daha sonraki diplomatik manevralarında kazanıma döndürmeyi bilmiştir. Ticaret gemilerinde mutlak geçiş serbestisi varsa da, bölgenin egemen gücü olarak Türkiye deniz yollarından geçişin güvenli olması konusunda elbette bazı haklara sahiptir ve bu haklar aslında pratikte Türkiye'ye geçişleri çok daha güçlü bir şekilde düzenleme imkânını da vermektedir.

II. Dünya Savaşı sonrası Türk boğazları krizi

İkinci Dünya Savaşı'nın nihayete ermesinin ardından Sovyetler Birliği ile Batı dünyası arasında Orta Doğu'daki üç önemli ülke olan Yunanistan, İran ve Türkiye üzerinde anlaşmazlıklar yaşanmaya başladı.[2] Türkiye, II. Dünya Savaşı'nın sonuna kadar tarafsızlığını korumayı başarmıştı. Sovyetler Birliği, Türkiye'nin boğazlar üzerindeki kontrolünün ticari ve askeri faaliyetlerine zarar vermesinden kaygı duymaya başladı. Türkiye'ye bir nota göndererek Montrö Boğazlar Sözleşmesinin yenilenmesi durumu için taleplerini iletmesiyle başlayan süreç Türkiye ile Sovyetler Birliği arasındaki kısa süreli bölgesel krize neden oldu. Sovyetler Birliği'nin taleplerinin Türkiye tarafından kesin bir dille reddedilmesi, bölgedeki tansiyonu arttırarak, krizi bir güç gösterisine dönüştürdü. Bu olay, daha sonra Truman Doktrini'nin ortaya çıkmasına belirleyici bir faktör olarak hizmet etti. Kriz uluslararası görüşün Türkiye lehinde olması, ayrıca Türkiye'nin kararlı tutumu sayesinde Sovyetler Birliği, boğazlar üzerindeki tüm iddialarından vazgeçti. 1936 yılındaki Montrö Boğazlar Sözleşmesi'ndeki statüko günümüze kadar devam etti. 1956'da sözleşmenin süresi bitmiş, sözleşmeyi imzalayan devletler Montrö Boğazlar Sözleşmesi'ni değiştirmek için girişimlerde bulunmuşlar ancak başarılı olamamışlardır.

Kaynakça

  1. ^ İstikbal, Cahit (Mayıs 2018). "Boğazda kaza ve Montrö'yü savunmak". #tarih, 48. s. 22. ISSN 2148-547X. 
  2. ^ Roberts, Geoffrey (2011). Molotov: Stalin's Cold Warrior. Potomac Books. s. 107–108.

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Kırım Savaşı</span> Osmanlı İmparatorluğu ile Rus İmparatorluğu arasında 1853-1856 yılında yapılan savaş

Kırım Savaşı, 4 Ekim 1853-30 Mart 1856 tarihleri arasındaki Osmanlı-Rus savaşıdır.

<span class="mw-page-title-main">Çanakkale Savaşı</span> I. Dünya Savaşında, 1915–1916 yıllarında Osmanlı İmparatorluğu ile İtilaf Devletleri arasında yapılan savaş

Çanakkale Savaşı veya Çanakkale Muharebeleri, I. Dünya Savaşı sırasında 1915-1916 yılları arasında Gelibolu Yarımadası'nda Osmanlı İmparatorluğu ile İtilaf Devletleri arasında yapılan deniz ve kara muharebeleridir. İtilaf Devletleri; Osmanlı İmparatorluğu'nun başkenti İstanbul'u alarak İstanbul ve Çanakkale boğazlarının kontrolünü ele geçirmek, Rusya ile güvenli bir erzak tedarik ve askeri ikmal yolu açmak, başkent İstanbul'u zapt etmek suretiyle Almanya'nın müttefiklerinden birini savaş dışı bırakarak İttifak Devletleri'ni zayıflatma amaçları ile ilk hedef olarak Çanakkale Boğazı'nı seçmişlerdir. Ancak saldırıları başarısız olmuş ve geri çekilmek zorunda kalmışlardır. Kara ve deniz savaşı sonucunda iki taraf da çok ağır kayıplar vermiştir.

<span class="mw-page-title-main">Lozan Antlaşması</span> İsviçrenin Lozan şehrinde Türkiye ile İtilaf Devletleri arasında imzalanan barış antlaşması

Lozan Antlaşması, 24 Temmuz 1923 tarihinde İsviçre'nin Lozan şehrinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi temsilcileriyle Britanya İmparatorluğu, Fransız Cumhuriyeti, İtalya Krallığı, Japon İmparatorluğu, Yunanistan Krallığı, Romanya Krallığı ve Sırp, Hırvat ve Sloven Krallığı (Yugoslavya) temsilcileri tarafından, Leman Gölü kıyısındaki Beau-Rivage Palace'ta imzalanmış bir barış antlaşmasıdır.

<span class="mw-page-title-main">Sevr Antlaşması</span> Osmanlı İmparatorluğu ile İtilaf Devletleri arasında imzalanan ve Ankara Hükûmetince fiilen ve hukuken geçersiz kılınan barış antlaşması

Sevr Antlaşması, I. Dünya Savaşı sonrasında İtilâf Devletleri ile Osmanlı İmparatorluğu hükûmeti arasında 10 Ağustos 1920'de Fransa'nın başkenti Paris'in 3 km batısındaki Sevr (Sèvres) banliyösünde bulunan Seramik Müzesi'nde imzalanmış antlaşmadır. Antlaşma imzalandığı dönemde devam eden Türk Kurtuluş Savaşı'nın sonucunda Türklerin galibiyetiyle, bu antlaşma yerine 24 Temmuz 1923'te Lozan Antlaşması imzalanıp uygulamaya konulduğundan Sevr Antlaşması geçerliliğini kaybetmiştir. Sevr Antlaşması 433 maddeden oluşmaktaydı.

Rebus sic stantibus, Latince "mevcut koşulların değişmesi" anlamına gelen, antlaşmaların yapıldığı koşullarda köklü bir değişim olması durumunda uygulanmamasına imkân veren uluslararası hukuk ilkesidir. Türkçede emprevizyon nazariyesi olarak da anılır. Uluslararası hukuk sisteminin en önemli ilkelerinden olan pacta sunt servanda'ya istisnai bir durum oluşturur. Örneğin Türkiye, 1923 yılında imzalanan Lozan Boğazlar Sözleşmesi'nin günün şartlarına uymadığı gerekçesiyle, 1936 yılında Boğazlar için yeni bir rejim saptanmasını teminen bir uluslararası konferans çağrısı yapmıştır. Bu talep üzerine gerçekleştirilen Montrö Boğazlar Sözleşmesi uluslararası hukuk açısından rebus sic stantibus ilkesine dayandırılmıştır.

<span class="mw-page-title-main">Montrö Boğazlar Sözleşmesi</span> Türkiyeye Boğazlar üzerinde tam kontrol hakkı veren uluslararası sözleşme

Montrö Boğazlar Sözleşmesi, 1936'da imzalanan ve Türkiye'ye İstanbul Boğazı, Çanakkale Boğazı ve Marmara Denizi üzerinde kontrol ve savaş gemilerinin geçişini düzenleme hakkı veren uluslararası sözleşmedir. Sözleşme, Türkiye'ye Boğazlar üzerinde tam kontrol hakkı verir ve barış zamanı sivil gemilerin özgürce geçişini garantiler. Sözleşme, Karadeniz'e kıyısı olmayan ülkelere ait savaş gemilerinin geçişini sınırlar. Sözleşmenin şartları, özellikle Sovyetler Birliği Donanması'na Akdeniz'e erişim hakkı sağlaması yıllar boyunca tartışma konusu olmuştur. 1923'te Lozan Antlaşması ile birlikte imzalanan Boğazlar Sözleşmesi'nin yerine geçmiştir. Bu sözleşmeyle birlikte Uluslararası Boğazlar Komisyonu'nun da görevi sonlanmıştır.

İstanbul Antlaşması, Osmanlı İmparatorluğunun çeşitli tarihlerde başka ülkelerle yaptığı antlaşmalardan herhangi biri olabilir:

Hünkâr İskelesi Antlaşması 8 Temmuz 1833 tarihinde İstanbul'un Beykoz ilçesinde bulunan Hünkar kasrında imzalanmıştır. Kasrın denize açılan kapısına da Hünkâr İskelesi denir. Antlaşmanın adı da buradan gelmektedir. Osmanlı İmparatorluğu'nun Rus İmparatorluğu ile imzaladığı bir karşılıklı yardımlaşma ve saldırmazlık antlaşmasıdır.

<span class="mw-page-title-main">Paris Antlaşması (1856)</span>

Paris Antlaşması, Rusya ile Kırım Savaşı'nı kazanan Osmanlı İmparatorluğu, Birleşik Krallık ve Fransa arasında 30 Mart 1856 tarihinde imzalanmış bir barış antlaşmasıdır.

<span class="mw-page-title-main">Paris Barış Konferansı</span> I. Dünya savaşı sonrasında İtilaf Devletlerinin yaptığı toplantı

Paris Barış Konferansı, I. Dünya Savaşı'nı sona erdiren antlaşmaların hazırlandığı uluslararası bir konferanstır.

1841 Boğazlar Sözleşmesi, Avusturya İmparatorluğu, Fransa Krallığı, Birleşik Krallık, Prusya, Rus İmparatorluğu ve Osmanlı İmparatorluğu'nun 13 Temmuz 1841'de Londra'da imzaladığı uluslararası sözleşme.

<span class="mw-page-title-main">Çanakkale Boğazı</span> Ege Denizi ile Marmara Denizi arasındaki boğaz

Çanakkale Boğazı ya da tarihî adıyla Dardanelya, Asya ile Avrupa kıtalarını birbirinden ayıran ve Ege Denizi ile Marmara Denizi'ni birbirine bağlayan bir boğaz ve uluslararası su yoludur.

Osmanlı İmparatorluğu reform dönemi, Türk ve Türkiye tarihi için önemli bir dönem. Bu dönem 1828'de başlayıp 1908'e kadar devam eder.

<span class="mw-page-title-main">Türk Boğazları</span> Marmara Denizi ile Karadeniz ve Egeyi birbirine bağlayan boğazlar

Türk Boğazları terimi iki dar boğazı, bir tarafta Marmara Denizi ile Ege Denizi'ni ve diğer taraftan da Karadeniz'i bağlamayı ifade eder.

Niş Antlaşması, Osmanlı Devleti'nin 3 Ekim 1739 tarihinde de Rusya'yla imzalamış olduğu Belgrad Antlaşması'nın eki niteliğinde 1735-1739 Osmanlı-Rus-Avusturya Savaşı'nı sona erdiren barış antlaşmalarının sonuncusudur. Bu sebeple bu antlaşma da Belgrad Antlaşması olarak da bilinir. Avusturya'nın savaştan çekilmesiyle yalnız kalan Rusya'da, 3 Ekim 1739'da, savaş beklentilerinin çok gerisinde bir barış antlaşması yaptı. Rusya'ya Azak Kalesi yıkılıp verildi. Rusya; Azak Kalesi'ni askerden arındırmayı, burada bir tahkimat kurmamayı, Azak Denizi ve Karadeniz'de savaş gemisi bulundurmamayı, Karadeniz'deki ticaretini Osmanlı gemileriyle yürütmeyi, Orta Kafkaslarda önemli dağ geçitlerini kontrol eden ve koruması altında tuttuğu Kabarda'dan çekilmeyi ve burasını tarafsız bir bölge olarak tanımayı kabul etti.

<span class="mw-page-title-main">Türk Boğazları krizi</span> Soğuk Savaş sırasında Türkiye ile Sovyetler Birliği arasındaki kısa süreli bölgesel kriz

Türk Boğazları krizi, Soğuk Savaş sırasında Türkiye ile Sovyetler Birliği arasındaki kısa süreli bölgesel krizdir. Türkiye, II. Dünya Savaşı'nın sonuna kadar tarafsızlığını korumayı başarmıştı. Sovyet hükûmeti tarafından Türk hükûmetine, Rus nakliye gemilerinin Karadeniz'i Akdeniz'e bağlayan Türk Boğazları'ndan serbestçe geçebilmesi için baskı yapılmaya başlandı. Türk hükûmetinin, Sovyetler Birliği'nin taleplerini kesin bir dille reddetmesi, bölgedeki tansiyonu arttırarak, krizi bir güç gösterisine dönüştürdü. Bu olay, daha sonra Truman Doktrini'nin ortaya çıkmasına belirleyici bir faktör olarak hizmet etti. Bu kriz Türkiye'nin yüzünü tamamen Batı'ya, yani Amerika Birleşik Devletleri ve NATO'ya döndürmesine neden oldu. Bu tarz olaylar Türkiye'nin günümüzde dünya üzerindeki gücünü pekiştirdi.

<span class="mw-page-title-main">Boğazlar Antlaşması</span>

Boğazlar Antlaşması ya da İstanbul Antlaşması, 18 Mart 1915 tarihinde I. Dünya Savaşı çerçevesinde Üçlü İtilaf arasında imzalanan gizli antlaşma. Antlaşmaya göre Osmanlı İmparatorluğu'nun başkenti olan İstanbul da dahil olmak üzere İstanbul ve Çanakkale Boğazları Rusya'ya bırakılmıştır.

<span class="mw-page-title-main">1923 Boğazlar Sözleşmesi</span>

1923 Boğazlar Sözleşmesi veya 1923 Lozan Boğazlar Sözleşmesi, İstanbul ve Çanakkale Boğazları'nın statüsünü 1923-1936 yılları arasında düzenleyen sözleşmedir. 143 maddeden oluşan Lozan Antlaşması'nın bölümlerinden birini oluşturur. 1936 yılında Montrö Boğazlar Sözleşmesi'nin imzalanmasıyla birlikte hükmü sona ermiştir.

Londra Sözleşmesi Boğazlar ile ilgili 1871'de Londra'da imzalanan sözleşme. Londra Sözleşmesi'nde de Osmanlı İmparatorluğunun eski kuralı teyit edilmiştir. Osmanlı Devleti kendi güvenliği açısından gerektiğinde istediği gibi “dost veya müttefik” güçlerin savaş gemilerine Boğazları açabilecektir.1923 Lozan Sözleşmesine kadar Türk Boğazlarından geçiş rejimi 1871 Londra Sözleşmesiyle düzenlenmiştir.

<span class="mw-page-title-main">Uluslararası Boğazlar Komisyonu</span>

Uluslararası Boğazlar Komisyonu, 1923'ten 1936'ya kadar Milletler Cemiyeti'nin himayesinde Türk Boğazlarını yöneten uluslararası bir kurumdu.