İçeriğe atla

Biyoiktidar

Biyoiktidar terimi asıl olarak Fransız Filozof Michel Foucault tarafından ortaya atılmış ve modern ulus devletlerin amaçlarını “bedenlerin zaptedilmesini ve nüfusun kontrol edilmesini başarmak için sayısız ve farklı tekniklerin uygulanışındaki bir patlama” aracılığıyla, özellikle de istatistik ve olasılığın kullanılması yoluyla, düzenleme pratiğine işaret eden bir terimdir. Foucault bu terimi ilk College de France’daki derslerinde kullandı, terim yazılı olarak ilk kez Cinselliğin Tarihi adlı kitabının ilk cildi olan Bilme İstenci’nde kullanıldı. Düşünürün iki çalışmasında ve daha sonraki kuramcıların çalışmalarında terim fiziksel sağlıkla daha az doğrudan bağlar taşıyan kamu sağlığı, kalıtımın düzenlenmesi ve risk yönetimi (François Ewald) kavramlarına işaret etmek için kullanıldı. Bunun dışında Foucault’nun daha az kullandığı ve ondan sonra gelen düşünürlerin kendisinden bağımsız olarak kullandığı biyopolitika terimiyle de yakından bağlantılıdır.

Foucault

Foucault’ya göre biyoiktidar bir iktidar teknolojisidir yani bir tek iktidar teknolojisine değişik teknikleri kapsayan bir iktidarın uygulanmasıdır. Bu politik teknolojinin ayırt edici niteliği tüm toplumun, nüfusun kontrol edilmesine izin vermesidir. Biyoiktidar modern ulus devletin ve modern kapitalizmin ortaya çıkışında önemlidir. Terim tam anlamıyla “bedenler üzerine kurulan iktidar”dan bahseder. Foucault biyoiktidar sayesinde iktidarın yeni bir sürece girdiğini belirtir. Düşünürün disiplin toplumu ve düzenleyici kontroller adını verdiği teknolojiler sayesinde iktidar tek tek bedenlerde varolur, tek tek insanlara hükmeder ve böylece (kabaca söyleyecek olursak) her bireyi bir polis haline getirerek iktidarı dışarıdan içeriye değil, içeriden dışarıya doğru yayar. (Bkz: Panoptik)

İktidarın kendini rasyonel olarak aklaması, haklı çıkarması gereken bir çağda, biyoiktidar yöntem değiştirmiş ölüm tehdidinin yerine yaşamın korunması ve sürdürülmesine, bedenin düzenlenmesine ve cinsellik nosyonu gibi diğer iktidar teknolojilerinin üretilmesine vurgu yapar. Sağlığın, kalıtımın, ailenin, “kanın” ve “normalliğin” düzenlenmesi biyoiktidara yönelik doğrudan örneklerdir. Benzer biçimde devlet aygıtına yönelik organizmacı yaklaşım (örneğin devletin baş, işçilerin kol olarak tasvir edilmesi) da bunun bir örneğidir. Bu nedenle biyoiktidar, öjenikle ve devlet ırkçılığıyla doğrudan bağlantılıdır. İlk kez ırk mücadelesi teziyle ilgili derslerinde ortaya çıkan biyoiktidar kavramıyla Foucault iktidarı olumlu bir şey olarak tanımlar ki klasik iktidar anlayışı temelde olumsuzdur, kısıtlayıcıdır ve sansürcülükle benzerlik taşır. Cinsellik Viktorya Döneminde sessizliğe gömülmüş olsa da, aslında “cinsellik dispozitifine” (ya da “mekanizmasına”) bağlıdır ve bu mekanizma özneyi kendi cinsiyeti hakkında konuşmaya zorlar, kışkırtır. Dolayısıyla “cinsellik diye bir şey yoktur”, bu kavram tutarsız bir yaratımdır ve cinselliğimizin kişisel gerçeğimizi içerdiğine bizi inandırır (aynı biçimde “ırk mücadelesi” tezi de, politikanın ve tarihin hakikatini, sözde barışın altında yatan ve sürekli devam eden yer altı savaşında görmektedir).

Bundan başka yaşamı en yüksek değerine çıkarma amacındaki iktidarın karanlık bir temelde yükseldiğini söyler. Eğer devlet kendi halkını korumak için yatırım yapıyorsa, eğer yatırım hayat demekse, her şey haklı çıkartılabilir. Ulusun ya da insalığın yaşamına yönelik tehdit oluşturduğu söylenen herhangi bir grup, örgüt hiçbir ceza görmeden, kınamayla karşılaşmadan ortadan kaldırılabilir. “Eğer soykırım aslında modern iktidarın hayaliyse, bu onun eski çağlardaki öldürme hakkına bir geri dönüş yaptığı anlamına gelmez; bu iktidar hayatın, türlerin, ırkların ve nüfusun büyük ölçüde her aşamasında varolduğu ve hükmettiği içindir.” (Cinselliğin Tarihi)

Terimin Diğer Kullanıcıları

Foucault için “biyoiktidar” belirli bir tür “iktidar teknolojisi” anlamına geliyorken Giorgio Agamben klasik egemenlik kavramının Antik Yunan'daki başlangıcından beri kendi kendini entegre etmekte olduğunu söyler. Michael Hardt ve Antonio Negri de Marxist teorinin taslağını kullandıkları İmparatorluk adlı eserlerinde bu kavrama değinmişlerdir.Negri ve Hardt belirli noktalarda Foucault'dan ayrılarak biyoiktidar kavramını geliştirirler.İkilinin kullandığı anlamda biyoiktidar Foucaultcu temelden hareket etmekte ancak daha cok Fellix Guattari ve Gilles Deleuze'un Bin Yayla adlı çalışmalarındaki anlam boyutunu geliştirmektedir.

Kaynakça

  • Michel Foucault, The History of Sexuality, Volume I, "Part Five: Right of Death and Power over Life".
  • Michel Foucault, The Will to Knowledge
  • Michel Foucault, Society Must Be Defended
  • Giorgio Agamben, Homo Sacer
  • Michael Hardt and Antonio Negri, Empire

Ayrıca bakınız

İlgili Araştırma Makaleleri

Antropoloji ya da insan bilimi, geçmiş ve günümüz topluluklarında yaşayan insanların çeşitli yönlerini inceleyen bilim dalı. İnsanın kültürel ve fiziki yapısını araştıran antropoloji, insanlık tarihinin en eski dönemlerinin aydınlatılmasına yardımcı olur. Bu bilim, insanı kültürel, toplumsal ve biyolojik çeşitliliği içinde anlamaya; insanlığın başlangıcından beri toplulukların çeşitli koşullara nasıl uyarlandığını, bu uyarlanma biçimlerinin nasıl gelişip değiştiğini, çeşitli küresel olayların nasıl dönüştüğünü görmeye ve göstermeye çalışır.

<span class="mw-page-title-main">Michel Foucault</span> Fransız filozof (1926 – 1984)

Michel Foucault, Fransız filozof, sosyal teorist, tarihçi, edebiyat eleştirmeni, antropolog, psikolog ve sosyolog.

<span class="mw-page-title-main">İnsan hakları</span> İnsanlığın evrensel değerleri

İnsan hakları, tüm insanların sadece insan olmakla sahip olduğu temel hak ve özgürlüklere denir. İnsan hakları; ırk, ulus, etnik köken, dış görünüş, din, dil,ense ve cinsiyet ayrımı gözetmeksizin tüm insanların yararlanabileceği haklardır. Bu hakları kullanmakta herkes eşittir. Diğer yandan insan hakları terimi bir ideali içerir. Bu terimi kullananlar, bu alanda olanı değil, olması gerekeni dile getirirler.

<span class="mw-page-title-main">Siyaset felsefesi</span> felsefe ve siyaset bilimi alt disiplini

Siyaset felsefesi, devlet, hükûmet, siyaset, özgürlük, mülkiyet, meşruiyet, haklar, hukuk gibi konular hakkındaki, bu kavramlar nedir, neden ihtiyaç vardır, bir hükûmeti ne meşru kılar, devlet hangi özgürlükleri ve hakları neden korumalıdır, hangi biçimde kurumsallaşmalıdır, kanun nedir, vatandaşın devlete karşı yükümlülükleri nelerdir, bir hükûmet yasal olarak neden ve nasıl görevden çekilmelidir gibi temel sorulara cevap arayan ve bu konuları felsefeden faydalanarak inceleyen sosyal bilim dalıdır.

Delilik veya çılgınlık, ortak değerlere ve davranma şekillerine sahip olan bir toplumun normlarına riayet etmeyen sapkın bireyi tanımlayan damgalıyıcı bir kategoridir. Bu nedenle, delilik, tıbbî anlamdan çok bir toplumsal kimlik olduğu düşünülür. Delilik, tarih boyunca toplumsal kontrol mekanizmasının alanına girmiştir. Deliliğe yönelik yaygın müdahale biçimi, onun kontrol altına alınması gerektiği zemininin teşkil ettiği inanç üzerine kuruludur. İktidar kurumları, Orta Çağ'dan 19. yüzyıla kadar hiç ayrım yapılmadan cüzzamlılar, sakatlar, çalışamayan veya çalışmak istemeyen kimseler, eşcinseller ve akıl hastaları, toplumsal düzeni bozdukları için sıklıkla şehirlerden uzak adalara gönderilmişlerdir.

<span class="mw-page-title-main">Faşizm</span> Aşırı sağcı, otoriter, aşırı milliyetçiliği savunan ideoloji

Faşizm, ilk olarak İtalya'da Benito Mussolini tarafından oluşturulan, otoriter devlet üzerine kurulu radikal bir aşırı milliyetçi politik ideolojidir. İlkeleri ve öğretileri, La dottrina del fascismo adı altında Giovanni Gentile tarafından yazılmıştır. Benito Mussolini'nin kurucusu olduğu Ulusal Faşist Parti'nin İtalya'da iktidara gelmesinin ardından, faşizm birçok milliyetçi ideolojiye örnek olmuştur. Hitler'in nasyonal sosyalizmi ve Franco'nun falanjizmi, faşizmden çok etkilenmişlerdir.

<span class="mw-page-title-main">Post-Marksizm</span>

Post-Marksizm'in iki ilişkili fakat farklı kullanımı vardır. İlk olarak, Post-Marksizm Doğu Avrupa ve Sovyetler Birliği'nde komünizmin çöküşü sonrasında ortaya çıkan duruma işaret edebilir.

<span class="mw-page-title-main">20. yüzyıl felsefesi</span>

20. yüzyıl felsefesi, 19. yüzyıl sonlarından başlayıp günümüze kadar gelen ve devam eden düşünce geleneklerini ve felsefi akımları kapsar. Her çağın felsefesinin kendi toplumsal, kültürel ve siyasal koşullarıyla etkileşimli olduğu gibi, 20. yüzyıl felsefesi de kendi siyasal ve toplumsal gelişmelerinden etkilenmiştir. Çağın siyasal olayları, kültürel ve teknolojik gelişmeler, bilimsel alandaki yeni sonuçlar, ortaya çıkan yeni düşünce eğilimlerinin hepsi 20. yüzyıl felsefesinde görülen bilime yönelik sorgulayıcı yaklaşımların, aklın sorgulanması girişimlerinin, dile yönelik ilginin, özne kavramı üzerinde yürütülen tartışmaların, zihin problemlerinin, yeni bir boyut kazanan bilgi sorununun, cinsellik soruşturmasının, yabancılaşma ve iktidar sorunsalının arka planını oluşturmaktadır. Bu çağın düşünürlerinin çoğunluğu bir şekilde çalışmalarında çağın kuramsal sorunlarını dillendirmiş ve yanıt arayışında olmuştur.

Devlet, toprak bütünlüğüne bağlı olarak siyasal bakımdan örgütlenmiş millet veya milletler topluluğunun oluşturduğu tüzel varlıktır. Devlet siyasal bir birliktir. Bunun için her şeyden önce devleti kuran bireyler arasında kültürel bir birlik lazımdır. Ancak kültürel birlik devletin yaşaması için yeterli değildir. Tarihte görülen birçok iç savaş, kültürel birliğin devlet kurulmasında yeterli olmadığını göstermektedir. Amerikan İç Savaşı'nın anayasal düzenin kurulmasının ne kadar gerekli olduğunu ortaya koyması ve savaş kültürü yerine hukuk devlet ilişkisinin kavranması açısından önemi büyüktür.

<span class="mw-page-title-main">Michael Hardt</span> Amerikalı filozof

Michael Hardt, Amerikalı edebiyat kuramcısı ve siyaset teorisyeni. Hâlen Duke Üniversitesi'nde edebiyat profesörlüğü yapmaktadır. Özellikle Antonio Negri ile birlikte yazdıkları bir dizi kitapla tanınırlığı artmıştır. Çeşitli toplumsal hareketlere verdiği doğrudan destekle aktivist kimliği de bulunmaktadır. Söz konusu hareketlerin yeni öznellikler yaratacağı ve bu öznelliklerin kuracağı demokrasinin devlet örgütlenmesinin dışında bir siyasal biçim geliştireceğini düşünmektedir.

<span class="mw-page-title-main">Judith Butler</span> Amerikalı filozof

Judith Butler, feminist felsefe, kuir (queer) kuram, siyaset felsefesi ve etik dallarına katkı sağlamış Amerikalı postyapısalcı filozof. Kaliforniya Üniversitesi, Berkeley'de Retorik ve Karşılaştırmalı Edebiyat bölümlerinde profesör olmanın yanı sıra European Graduate School'da Hannah Arendt Felsefe Profesörü'dür. Butler 1984'te Yale Üniversitesi'nden, akabinde Arzu Özneleri: Yirminci Yüzyıl Fransa'sında Hegelci Yansımalar adıyla basılan felsefe dalında doktora derecesi aldı.

<span class="mw-page-title-main">Zihin felsefesi</span> Zihnin doğasıyla ilgilenen felsefe dalı

Zihin felsefesi, zihin, zihinsel olaylar, zihinsel işlevler, zihinsel özellikler, bilinç ve bunların fiziksel bedenle, özellikle beyinle ilişkilerini inceleyen felsefenin bir alt araştırma koludur. Bedenin zihinle ilişkisi bakımından zihin-beden sorunu, zihnin doğası ve onun fiziksel bedenle ilişkili olup olmadığı gibi diğer sorunlara rağmen, zihin felsefesinin merkezinde yer alan bir sorun olarak görülmektedir.

Çokluk kavramı merkezi liderlik ile lidersiz anarşi arasında politik bir alternatif belirtir. İlk defa Machiavelli tarafından kullanılmıştır ve daha sonra Spinoza tarafından geliştirilmiştir. Son zamanlarda kavram kürsel kapitalist düzene karşı yapılan direniş hareketlerini düzenleyen model olarak Michael Hardt ve Antonio Negri tarafından İmparatorluk (2000) kitabında kullanılmıştır. Hardt ve Negri son kitaplarında, "Multitude: War and Democracy in the Age of Empire" (2004), çokluk kavramını internet ve ağlı toplumun değişen üretim yöntemleri ve toplumsal mücadelesi üzerinden geliştirmişlerdir.

<span class="mw-page-title-main">Tarih felsefesi</span> Tarihi konu alan felsefe dalı

Tarih felsefesi, tarihin kavramsal bir bakış açısıyla yorumlanması. Eleştirel tarih felsefesi ve kurgusal tarih felsefesi olarak iki başlık altında incelenir. Bunlardan ilki, akademik tarih dalını "kuram" özelinde incelemekte; tarihsel belgelerin doğası, nesnelliğin ne derece olası olduğu gibi konularla uğraşmaktadır. Kurgusal tarih felsefesi ise insanlık tarihi başta olmak üzere olayların önem derecesini konu almaktadır.

<span class="mw-page-title-main">Giorgio Agamben</span> İtalyan filozof

Giorgio Agamben, çağdaş İtalyan filozoftur. Daha çok "Homo sacer" ile "istisna hali" kavramlarına yaptığı katkılarla ünlenmiştir.

Varlık ve Zaman, Alman filozof Martin Heidegger'in 1927 yılında yayınlanmış eseridir. Her ne kadar kısa sürede yazılmış ve giriş kısmında belirtilen ikinci bölüm tamamlanamamış olsa da 20. yüzyıl felsefesinde bir hayli etkili olmuş bir kitaptır. Heidegger'in toplam 110 eserlik külliyatı içinde felsefesinin ana fikirlerini açımladığı temel eseri olarak kabul görür.

Postanarşizm, postmodern ve postyapısalcı düşünce gelenekleri ile anarşist düşünce geleneğinin bir sentezi olarak nitelendirilebilir. Aynı zamanda postyapısalcı anarşizm olarak da bilinen postanarşizm, tek bir çerçeveden ilerleyen bir düşünce geleneği olmaktan ziyade, birçok postmodern düşünce akımının etkisinde kalınarak geliştirilmiş farklı anarşist yaklaşımların bir bütün olarak ele alınmalıdır.

Soykütüğü ya da soy kütüğü, sosyal bilimlerde kullanılan tarihsel bir yöntemdir. Friedrich Nietzsche ve Michel Foucault tarafından kullanılan bir yöntemdir. Türk Dil Kurumu’nun Büyük Türkçe Sözlüğü’ne göre soykütüğünün iki anlamı vardır. İlki, “dünyaca tanınmış ve/veya Türkiye'de mahalli olarak geliştirilmiş ırkların özelliklerini gösteren, ırk özelliklerinin ve verim düzeylerinin iyileştirilmesi amacıyla, teknik açıdan genetik özelliklerini belirlenerek ırkıyla ilgili üretim ve seleksiyon etkinliklerini yönlendirmek ve bu sayede ekonomik değerlendirmeyi yapabilmek için oluşturulan bir sistem”dir. İkincisi ise “genetik bir hastalığın incelenmesi ve değerlendirilmesinde yararlı olan, uluslararası kabul edilen standart sembolleri kullanarak aile bireylerinin hastalık göstermesi, hastalık nedeniyle ölümleri, düşükler, evlilikleri, akrabalarında hastalığın tekrar durumları gibi bilgileri içeren şematik gösterimi, pedigri” anlamındadır. Ancak kavram, soy bilim olarak da adlandırılmaktadır. Soy bilim, “tarihte ailelerin, soyların kökenlerini, atalardan torunlara dek sıralanışlarını ve akrabalık ilişkilerini inceleyen bilim dalıdır.” İngilizcede “genealogy” kavramına karşılık gelmektedir. İngilizce kelimenin sonundaki “logy” kelimesinden dolayı kavramın soy bilim olarak değerlendirilmesi daha doğrudur. Aksi takdirde kütük kelimesi bilim kelimesini tam anlamıyla karşılayamamaktadır. Ayrıca soykütüğü kelimesi, soyağacı anlamına da gelmekte olup farklı kavramları çağrıştırmaktadır. Soy bilim kavramı, felsefede bir kavramı içinde bulunduğumuz zamana göre (present) ele alan tarihsel bir yöntem olarak değerlendirilebilir. Bu bağlamdaki kullanım Friedrich Nietzsche ile başlamıştır.

Nekropolitika, toplum bireylerinin yani insanların nasıl yaşayabileceğini ve nasıl ölmesi gerektiğini dikte etmek için sosyal ve politik gücün kullanılmasını içeren siyasal temelli bir kavramdır.

<span class="mw-page-title-main">Drang Nach Osten</span>

Drang Nach Osten, Almanya'yı Orta ve Doğu Avrupa'nın Slav topraklarına genişletmek isteyen 19. yüzyıl Alman milliyetçiliğinin adıydı. Bazı tarihsel söylemlerde Drang nach Osten, Orta ve Doğu Avrupa'daki tarihi Alman yerleşimini, Orta Çağ Töton Şövalyeleri gibi askeri seferleri ve ve Nazizmin Lebensraum kavramını uygulayanlar gibi modern Alman devletlerinin savaşını ve Almanlaştırma politikalarını birleştirir.