İçeriğe atla

Birinci Berberi Savaşı

Birinci Berberi Savaşı
Berberi Savaşları

Philadelphia Fırkateyn'in Trablus limanında yanışı şubat, 1804
Tarih1801-1805
Bölge
Kuzeybatı Afrika ve Akdeniz sahilleri
Sonuç Amerika Birleşik Devletleri'nin zaferi ve barış antlaşmasının imzalanması
Taraflar
Amerika Birleşik Devletleri Berberi Devletleri (Osmanlı Devleti'ne bağlı)
Komutanlar ve liderler
Richard Dale
Wiliam Eaton
Edward Preble
Hasan Bey
Murat Reis
Güçler
7 gemi
10 US denizaltı ve
denizcileri
Hristiyan paralı asker
Arab paralı asker
4000
Kayıplar
2 gemi tahrip oldu
2 denizci öldü
3 yaralı
Hristiyan ve Arab paralı askerleri
öldü ve yaralandı(kesin değil)
bilinmiyor

Birinci Berberi Savaşı, Berberi Kıyısı Savaşı veya Trablusgarp Savaşı olarak da bilinen Amerika Birleşik Devletleri ile Kuzey Afrika'daki Fas Sultanlığı, Cezayir Eyaleti, Tunus Eyaleti ve Trablusgarp Eyaleti gibi Berberi devletleri arasında yapılan savaşın ilkidir.

16. yüzyılın ortalarında bu yana Kuzey Afrika kıyısında üstlenmiş olan Türk korsanları Akdeniz'i ve Akdeniz'deki ticaret yollarının kontrolünü ellerinde tutuyorlardı. ABD, İngiltere'den bağımsızlığını kazandığı sırada Kuzey Afrika'daki Beylerbeyilikler (ya da onların tabiriyle Berberi Kıyısı Devletleri; Trablusgarp, Tunus, Cezayir ve Fas Sultanlığı) tam 300 yıldır bu bölgedeki Avrupa ülkelerinin ve diğer devletlerinin gemilerini avlıyorlardı. Bu bölgede faaliyet gösteren bu korsanlarını stratejisi oldukça basit ama etkiliydi. Akdeniz'de küçük ama hızlı gemilerle seyrediyorlar, üstün hızları ve manevra kabiliyetleri ile ticaret gemilerini yakalıyorlardı, kendileri için bir handikap olan silahlarının azlığını da bu sayede dengeliyorlardı. Yakalanan gemilere ve yüklerine el konuluyor, mürettebatları da esir alınıyordu. Mürettebat ülkeleri kurtulmaları için fidye ödemeyi kabul edene kadar esaret altında tutuluyordu. Eğer fidye ödenmezse, köle olarak satılıyorlardı. Zamanla Akdeniz'e komşu devletler bu durumun üstesinden gelmek için Cezayir Beylerbeyliği ve diğerlerine yıllık haraç ödenmesini daha uygun buldular. Yıllık ödenen bu haraç sayesinde gemilerine serbest geçiş hakkı satın alıyorlardı. Eğer haraç ödenmezse ödeme yapmayan ülkeye savaş ilan ediliyordu. Savaş ilanı geleneksel hale gelmiş bir seremoni şeklinde olurdu. Bir manga asker hedef alınan ülkenin Elçiliğinin bayrak direğinin alemini keserek savaş ilan edildiği karşı tarafa tebliğ ederdi. Bundan sonra da Berberi donanması o ülkenin gemilerine saldırmaya başlardı.

Amerikan kolonileri de İngiliz İmparatorluğu'nun bir parçası olduğu sırada İngiliz donanması, İngiltere ve Berberi kıyısı devletleri arasında yapılan anlaşmalar sayesinde korunuyordu. Fakat bu durum Amerikan kolonileri bağımsız olunca değişti, bu koruma perdesi kalktı. Bu yüzden de genç Amerikan devleti Kuzey Afrika'daki Beylerbeyilikler'le acilen bir anlaşma yapmaya mecbur oldu.

1796'da bu Beylerbeyilikler ve Fas Sultanlığına ödenen haraç oldukça makul seviyedeydi. Örneğin ABD'nin Trablusgarp'a verdiği yıllık haraç 60.000 Amerikan Doları idi. Ama Trablusgarp Beylerbeyi olan Karamanlı Yusuf Paşa, zor durumda kalan ABD'nin ödediği haracın miktarını arttırdı. Bu isteği 1801 yılı Mart ayında Thomas Jefferson başkanlığı devraldıktan hemen sonra ABD'ye ulaştı. Fakat Jefferson Kuzey Afrika'daki Türk korsanlarına artık daha fazla haraç ödenmesine taraftar değildi ve bunu yapmaktansa ABD'nin bir donanma inşa etmenin bu korsanların hiç bitmeyen taleplerinden daha ucuza mal olacağını iddia etti. Durumu yerinde tetkik etmek ve daha sonra girişilecek eylemlerde izlenecek yolu tespit etmek için 3 gemiden oluşan bir keşif filosunu Akdeniz'e gönderdi. Komodor Richard Dale idaresindeki ABD keşif filosu 1 Temmuz 1801'de Cebelitarık'a ulaştı ve burada ikmal yaptı. Bu sırada Dale Trablusgarp Beylerbeyiliği'nin 10 Mayıs 1801'de ABD savaş ilan ettiğini öğrendi. Savaş ilanından sonra Trablusgarp'taki ABD Konsolosluğu yağmalanmış ve Konsolos James Cathcart ve ailesi Danimarka elçiliğine sığınmışlardı. (Burada önemli olan ve dikkat edilmesi gereken nokta Osmanlı İmparatorluğu'nun bu uzaktaki Beylerbeyiliği'nin, yani bir eyaletinin savaş ilan etmesidir. Zaten Osmanlı İmparatorluğun 1830'lara kadar ABD tarafından gelen isteklere rağmen bu devleti muhatap dahi almamıştır.) Bu gelişmeyle birlikte keşif ve inceleme gezisi bir anda sefere dönüşmüş oluyordu. Dale emrindeki gemilere rotalarını Trablusgarp'a çevirmeleri emrini verdi. Dale Trablusgarp'a ulaştıktan sonra yaptığı gözlemlerde limanın doğal olarak korunaklı olduğunu, şehir önlerindeki bir kayalık resifin limana yaklaşımı zorlaştırdığını gördü. Buna ek olarak şehir üzerinde limana bakan küçük burçlar ve kaleler olan bir surla çevriliydi.

Dale şehre doğrudan bir saldırı yöneltmesi konusunda tebliğ edilmiş bir emir yoktu, öncelikli görevi keşif ve gözlemdi, zaten kendisi de kuvveti az olduğu için böyle bir harekete girişmek istemiyordu. Bu yüzden saldırgan bir tutum izlemek yerine filosuyla Trablusgarp'a yakın seyreden ABD ticaret gemilerine koruma sağlama ve Trablusgarp limanına yönelik gevşek bir abluka uygulama yoluna gitti. Dale tüm inisiyatif ve sorumluluğu üzerine almak istemediği için, her ne kadar komuta kademesindeki subayları Türk korsanları ile çatışmaya girmek yönünde görüş belirtseler de Akdeniz'de pasif bir politika izlemeyi yeğledi. Fakat böyle de olsa Amerikan güç gösterisi üzerine Cezayir ve Tunus, Trablusgarp'la olan ittifaklarına son verdiler.

Bu sıralarda yaşanan bir karşılaşmada USS Enterprise Teğmen Andrew Sterrett komutasında küçük bir korsan gemisi ile çatışmaya girdi (1 Ağustos 1801) ve gemiyi ele geçirdi. Bu çatışmada küçük ve ateş gücü yetersiz olan Türk korsan gemisi 80 mürettebatından 60'ını kaybetti. ABD tarafı ise hiç kayıp vermedi. Bu küçük çatışma Kuzey Afrika'daki Türk korsan filosunun en önemli zafiyeti gözler önüne serdi; mürettebatı topçuluk ve denizcilik konusunda yeteri kadar eğitilmemiş olan bu hafif ve ateş gücü az gemiler o çağın gemilerinin artık muhatabı değillerdi. Teknik ve bilgi bir kez daha üstün gelmişti.

Sterrett güçsüz rakibi ile girdiği mücadeleyi kazanmıştı ama ABD Trablusgarp Beylerbeyiliği'ne henüz savaş ilan etmemişti. Temayüller gereği gemi alıkonulup, mürettebatı da esir alınamazdı. Bu yüzden de geminin topları denize atıldıktan sonra Trablusgarp'a geri dönmesine izin verildi. Bu gelişme üzerine oldukça öfkelenen Beylerbeyi Karamanlı Yusuf Paşa gemi kaptanını oldukça sert bir şekilde cezalandırdı; Kaptana limanda meydan dayağı atıldıktan sonra bir eşeğe ters olarak bindirildi ve şehirde dolaştırıldı.

1802 Nisanında Komodor Dale ABD geri çağrıldı, belli ki izlediği tutum hem filoda hem de ülkesinde pek hoş karşılanmamıştı. Onun yerine Komodor Richard Morris filo komutanı olarak atandı. Morris Akdeniz'deki filoya takviye de getiriyordu. 7 adet Firkateyn ve Şalopa'dan oluşan bu takviye kuvveti Haziranda Cebelitarık"a ulaştı. Morris sefere eşi ve çocuğunu da yanına alarak çıkmıştı, bu da onun da aynen Dale gibi Trablusgarp'a karşı aktif bir mücadeleye girmekten kaçınacağının açık kanıtıydı. Aldığı emir "tüm filo ile birlikte hareket etmek ve Trablusgarp açıklarında beklemekti." Morris de Dale'nin politikasını takip ediyordu; Amerikan ticaret gemilerine koruma sağlıyordu. Morris'in Trablusgarp'a yönelik tek hareketi Constellation gemisini Kaptan Alexander Murray idaresinde Trablusgarp limanını gözetlemeye göndermek oldu. Eylül 1803'te Morris de ABD'ye geri çağrıldı. İnisiyatif kullanmadaki zaafı ve acziyeti yüzünden önce hakkında bir soruşturma komisyonu açıldı ve daha sonra da Başkan Jefferson tarafından donanmadan azl edildi.

Bu esnada ABD Trablusgarp ile tam 2 yıldır savaş halindeydi ve sorunun çözümlenmesi yönünde hemen hiçbir gelişme olmamıştı. Ama yeni atanan filo komutanı bu durumu değiştirecek gibi duruyordu. Komodor Edward Preble 1803 Haziranında komutayı ele aldı. Deneyimli bir denizciydi, oldukça kötü ünü olan İngiliz hapishane gemisi Jersey'de mahkûm olarak bulunmuştu. Çabuk öfkelenen ve katı disiplinli biri olarak ün yapmıştı. Fakat bununla birlikte cesareti, mürettebata karşı tutumu ve uzman bir denizci olmasıyla da herkesin takdirini kazanmıştı.

Akdeniz'deki filonun komutasını devraldıktan sonra filoyu ve komuta kademesini kendine göre yeniden düzenledi. Bu bağlamda 106 kadar emir ve talimat yayınladı. Bu emirlerde disiplin ve gemi idaresi ile ilgili hemen her noktaya değinilmişti. ABD donanmasında daha sonra adını duyuran subaylar ve genç komutanlar onun gözetiminde yetiştiler ve tecrübe kazandılar. Bunlar arasında şu isimler öne çıkmaktadır; Stephen Decatur, James Lawrence, Isaac Hull, David Porter, Charles Stewart ve William Bainbridge. 1803 Ekim'inde Preble'in kuvvetleri Trablusgarp kuvvetleri ile ilk çatışmaya girdi. Bu esnada Preble'ın izlediği saldırgan tutum Fas'ın Trablusgarp'la olan ittifakını bitirmesine ve çatışmanın dışına çıkmasına sebep oldu.

31 Ekimde Kaptan William Bainbridge komutasındaki USS Philadelphia gemisi Trablusgarp limanı girişinde haritalarda gösterilmeyen bir resifte karaya oturdu. Olay Philadelphia gemisi iki Trablusgarp gemisini önlemeye çalıştığı sırada meydana gelmiş, gemiyi karaya oturmuş ve tehlikeli bir şekilde yan yatmıştı. Gemi tamamıyla savunmasız kalmıştı. Bainbridge toplarını atarak ve ön mizana direğini keserek gemiyi hafifletmeye ve yüzdürmeye çalıştı ama bu girişimi herhangi bir fayda vermedi. Philadelphia olduğu yerde hareketsiz olarak kaldı. Yapabilecek hiç birşeyi kalmayan Bainbridge de teslim oldu. Gemi 2 gün sonra dalgaların etkisiyle karaya oturduğu yerden kurtuldu. (Akdenizin bu bölgesinde gel-gitin etkisi oldukça fazladır. Bölgeyi bilmeyen gemiler bu yüzden karaya oturabilir. Bu konuya Barbaros Hayrettin Paşa da hatıratında değinmektedir.) Gemi Trablusgarp limanından çıkan gemiler tarafından yedeğe alındı ve limana çekildi, burada da onarılmaya başlandı. Philadelphia'nın Trablusgarp filosuna katılmasıyla filonun ateş gücü daha da artmıştı.

Preble Philadelphia'nın geri alınmasının imkânı olmadığını çok geçmeden anladı, tek çıkar yol geminin batırılmasıydı. Limana bir saldırı yapılmasına karar verdi, bu saldırı esnasında gemi bordalanacak ve ateşe verilecekti.

Saldırı gücü Teğmen Stephen Decatur'un komuta ettiği 70 kişiden oluşuyordu. Saldırı bir gece baskını şeklinde olacak, Amerikalılar liman savunma hatlarını ele geçirdikleri bir Türk korsan gemisini kullanarak geçeceklerdi. Planın tamamı ise şu şekildeydi; Arapça konuşan bir kılavuz[38] kendilerini liman muhafızlarına hasar görmüş bir gemi olarak tanıtacak ve onarımda olan Philadelphia'nın yanına palamar atma izni isteyecekti. Bu sayede Decatur ve adamları Philadelphia'ya yaklaşma imkânı bulacaklardı. Olayların akışı bu noktaya kadar planlandığı gibi gelişti fakat kuşkulanan liman muhafızları bu durumu çok çabuk fark ettiler. Ama çabuk davranan Decatur ve adamları bu sürede gemiye çıkmışlardı. Gemi muhafızları hazırlıksız yakalandığı için buradaki çatışma kısa, fakat oldukça kanlı oldu, Amerikalılar geminin kontrolünü tekrar ele geçirdiler ve gemiyi hemen ateşe verdiler. Çıkan yangın ve karışıklık Amerikalılara kaçmaları için gereken fırsatı da sağladı. Bu hareketi sonucunda Decatur milli kahraman haline geldi. ABD Kongresi Dacatur'a bir kılıç hediye ederek onu kaptanlığa terfi ettirdi. Henüz 25 yaşında olan Decatur ABD donanmasının en genç kaptanı oldu.

Philadelphia'nın yakılmasından sonra Preble Trablusgarb'ı hedef alan başka bir saldırı planlamaya başladı. Karamanlı Yusuf Paşa üzerindeki baskıyı arttırarak onu barış yapmaya zorlamayı planlayan Preble, bu sayede Bainbridge ve Philadelphia"nın mürettebatını da kurtarmayı umuyordu. Philadelphia'nın Trablusgarb limanı önlerinde karaya oturması onu sığ sularda seyir yapabilecek su çekimi az gemiler aramaya itti. Çünkü ABD donanmasının gemilerinin hemen hepsi derin sular için dizayn edilmiş, büyük gemilerdeki liman önündeki sığ sularda manevra kabiliyetleri azalıyor ve açık hedef haline geliyorlardı. Bu yüzden Preble, Sicilya Kralı IV. Ferdinant'tan 6 küçük gunboat ve 2 havan topu gemisi kiraladı. Bu İtalyanlarında çıkarınaydı çünkü bu sayede kendilerini çok uğraştıran bu korsanları kendileri zarara uğramadan cezalandırabileceklerdi. Preble bu küçük ve hafif gemilerle filosunu takviye ettikten sonra saldırı planlarına hız verdi. Ağustos ayında birkaç saldırı yapmayı planlamıştı, bunlardan ilki 3 Ağustos günü gerçekleşti. Önce Amerikan gunboat filosu Trablusgarp çektirilerine saldıracak ve dikkati üstüne toplayacak, bu sırada havan topu taşıyan gemiler de şehri topa tutacaktı. Yine bu esnada şehrin kıyı bataryalarının karşılık vermemesi için Constitution da kıyı bataryalarına saldıracak ve onları ateş altına alacaktı. Planın riskli tarafı Trablusgarp gunboat filosunun bu Amerikan hafif savaş gemileri tarafından yönlendirilecek saldırıyı önleyebilecek güçte olmasıydı.

Saldırı başladığı sırada başka bir hesapta olmayan aksilik ortaya çıktı; aniden yön değiştiren rüzgar yüzünden Amerikan filosu ikiye bölündü. Bunun sonucunda harekât bir kere başladığı için limana sadece 3 gunboat yaklaşabildi. Takip eden 2,5 saat boyunca çarpışmalar Amerikalılar kıyıya yaklaştıkça şiddetlendi. Çarpışmalar esnasında Trablusgarp çektirilerinden 6'sı bordalandı, bunlardan üçü batırıldı, diğer üçü ise ele geçirildi. Constitution'da toplarının daha uzun menzilli olması sayesinde kıyı bataryalarını susturmuş ve tüm gücüyle paşanın konağına saldırmıştı. Silah tekniği ve harekât usulleri açısından daha üstün olan ABD donanması şehre yönelttiği ve tüm gün süren bombardımanda sadece 14 kayıp vermişti. Ağustos ayında Trablusgarp'a 4 saldırı daha düzenlendi, bunlardan birinde şehir aralıksız 2 gün topa tutuldu. Her saldırıdan sonra Preble Yusuf Paşadan barış görüşmelerine başlanmasını ve Amerikalı tutsakların serbest bırakılmasını istedi. (Amerikalı tutsakların serbest bırakılması için önce 40.000 $ daha sonra da 50.000 $ fidye ödenmesini teklif etti.) Yusuf Paşa bu tekliflere kayıtsız kaldı, Preble da tüm gücüyle saldırmaya devam etti.

Ağustos ayının bu şekilde geçmesinden sonra Eylül ayında Komodor Preble şehir limanını hedef alan bir dizi yeni harekât ve saldırı daha planladı. Bu kez daha cüretkar bir harekât planlanmıştı; eski bir Türk korsan gemisi olan Intrepid'e 100 fıçı barut yüklenecek, gemi liman içine tamamı gönüllülerden oluşan bir mürettebat tarafından götürülecekti. Trablusgarp filosunun gemileri ile benzer çizgilere sahip olduğundan fazla dikkat çekmeyeceği düşünülüyordu. Gemi liman içine girdikten sonra barut deposu ateşe verilerek patlatılacak ve bu sayede Türk filosuna ağır zayiat verdirilecekti. Richard Sommers ve 12 gönüllüden oluşan mürettebatın kullandığı Intrepid 4 Eylül 1804 akşamı gece karanlığından da faydalanarak Trablusgarp limanı girişine mümkün olduğu kadar sessizce yaklaştı. Fakat daha önce Philadelphia baskını yüzünden tetikte duran liman muhafızları tarafından hemen fark edildi. Birkaç saniye sonra da cephaneliğine direk isabet alan gemi infilak ederek battı. Mürettebatından kurtulan olmadı.

Aynı ay Komodor Samuel Barron komutasındaki takviye kuvveti de Trablusgarp açıklarına gelerek buradaki ABD filosuna katıldı. Preble"dan daha kıdemli olduğu için Barron filonun komutasını devraldı. Donanma Bakanı Smith Preble'ın Barron'un emri altında görevine devam edeceğini düşünmüştü, oysa bu düşüncesinin yanlış olduğu kısa sürede anlaşıldı. Bu yeni atamayı bir tenzil"i rütbe olarak algılayan Preble ABD geri döndü. Geri döndüğünde kendini dünyaya ispatlamaya çalışan ve tüm gayretini bu yönde harcayan genç ABD'de kahraman olarak karşılandı. Sayesinde ABD çok ihtiyaç duyduğu morali kazanmıştı. Başarıları sayesinde ABD kongresi tarafından da takdir edildi.

Yeni komutan Komodor Barron da Trablusgarp'ı abluka altında tutmaya devam etti, ama bu arada yeni bir yaklaşım geliştirmeyi de ihmal etmedi. Bu bağlamda denizden yapılan saldırıları durdurdu, çünkü şehrin deniz yönünden güçlü bir savunması vardı ama kara kısmı o kadar güçlü değildi. Şehre arkasından savunmasının nispeten daha zayıf olduğu kara kısmından saldırmayı teklif etti. Bu esnada ABD'nin Tunus Konsolosu William Eaton Yusuf Paşayı Mısır'da sürgün yaşayan kardeşi Hamit Paşa ile değiştirme önerisini ABD bildirdi. Hamit Paşa bu teklife sıcak bakıyordu çünkü kardeşi başa onu devirerek geçmişti. Bu amaçla Eaton Mısırda çoğunluğu Yunan, Arap ve Bedevilerden oluşan bir paralı askerler ordusu kurdu. Bu orduya eğitim vermesi ve komuta etmesi içinde ABD savaş gemisi Argus'tan 7 tane deniz piyadesi getirildi. Bomba Körfezine vardığında Eaton, Yusuf Paşa'nın kendisinin varlığından haberdar olduğunu ve Derne'ye takviye kuvvetler gönderdiğini haber aldı. Zamana karşı bir yarış başladı ve Eaton şehre takviye kuvvetlerden önce ulaştı. Mısırda başlayan bu 500 km. bir yolculuktan sonra Hamit Paşa ve Eaton Nisanda Derne'ye vardılar. Karadan paralı askerler ordusu denizden de ABD savaş gemileri Argus, Hornet ve Nautilus tarafında kuşatılan Derne kısa sürede düştü. Derne'nin alınmasıyla Trablusgarp'a giden yol açılmış oldu. Bu gelişmeler üzerine devrileceğinden korkan Yusuf Paşa ABD ile barış yapmaya razı oldu. Bu bağlamda 4 Haziran 1805'te Amerikalı tutsakların 60.000$ karşılığında serbest bırakılmasını ve bu tarihten sonra ABD'den haraç alınmamasını öneren bir barış antlaşmasını kabul etti. Amerikalılar istediklerini elde ettikleri için Hamit Paşa'ya olan desteklerini geri çektiler ve onu yüzüstü bıraktılar. 1. Berberi Savaşları sona ermişti, ABD hükûmeti artık Cezayir ve Trablusgarp Beylerbeyiliklerine haraç ödemeyecek, ABD vatandaşları bundan sonra fidye istemek için esir alınmayacaktı.

Sonuç

Pek çok açıdan I. Berberi Savaşı sonucunda her iki tarafta beklediklerini yarı anlamıyla elde edememiştir. Fakat bununla birlikte, ABD açısından kazanımlar daha fazla olmuştur. Bunlardan en önemlisi de Akdeniz'e girişte Türk korsanlarına ödedikleri ve oldukça önemli bir yekun tutan vergiden artık muaf olmalarıdır. ABD her ne kadar Osmanlı İmparatorluğu'nun kendisi ile değil ona gevşek bir bağla bağlı olan uzak bir eyaleti ile savaşmış da olsa, bu ABD açısından, kendini ispatlama ve kendine güvenme noktasında, başarıyla verdiği ilk ciddi sınavdır.

Fakat Kuzey Afrika'daki bu Beylerbeyilikler de yaşanan çatışmadan ciddi bir zarar görmemişler, güçlerinde önemli bir eksilme olmamıştır. Sadece her yıl düzenli olarak fazla bir çaba harcamadan aldıkları haracı daha fazla seyir yaparak, daha fazla gemiye saldırarak çıkarmak zorunda kalmışlardır. Fakat 16. yüzyılda zirveye çıkan Türk denizciliği ve tekniklerinin artık geri kaldığı ve hızla demode olmaya başladığı ayan beyan ortaya çıkmıştır, ama kemikleşen usul ve yöntemler yüzünden gerekli tedbirler alınamamış, bu tehlike hafife alınmıştır. Bu çatışma ABD devlet politikasının da çeşitlenmesi ve gelişmesini beraberinde getirmiştir. Başlarda çekingen bir yaklaşım sergileyen ABD Başkanı Jefferson daha atak ve girişken bir politika izlemeye mecbur kalmıştır.

İngiltere'den bağımsızlık kazanıldıktan sonra kurulan askerî yapı ilk kez savaş ortamında denenmiş (her ne kadar ABD resmen savaş ilan etmemiş de olsa), eksikleri yerinde tetkik edilmiştir. 1. Berberi Savaşı ABD uzak topraklarda ve denizlerde cereyan edebilecek bir çatışmayı idare edebileceğini göstermiştir. Yine parçalı bir yapıda olan ABD'nin birlik ruhu bu sayede gelişmiş ve perçinlenmiştir. Bu sayede Amerikalı olmak, kurucu 13 koloniden birinin üyesi olma bilincinin önüne geçmiştir. Savaş sonunda elde edilen kazanımların verdiği aşırı güven daha sonra ters tepecek, ABD aşırı güvenin bedelini 1812 Savaşında Washington'un işgal edilmesiyle ödeyecektir.

Kuzey Afrika'daki Türk korsanlarına gelince önemli bir gelir kaynağını kaybetmişlerdir ama gerek filoları gerekse de personeli, eğitimleri yetersiz de olsa, fazla zarar görmediği için eylemleri son bulmamıştır. 1807'de Cezayir'de üslenen Türk korsanları ABD ticaret gemilerine tekrar saldırmaya başlamışlardır. 1812'de İngiltere ile savaşa giren ABD 1815'te patlak veren 2. Berberi Savaşı'na kadar bu saldırılara karşılık vermek için hiçbir girişimde bulunamamıştır. ABD savaştan büyük bir yenilgiyle ayrılmıştır.

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Navarin Deniz Muharebesi</span> Yunan Bağımsızlık Savaşı sırasında 1827 deniz savaşı

Navarin Deniz Muharebesi, Osmanlı ve Mısır donanmalarıyla, birlikte hareket eden Britanyalı, Fransız ve Rus donanmaları arasında, 20 Ekim 1827 tarihinde geçmiş olan bir deniz muharebesidir. Bu muharebe Osmanlı tarihinde Navarin Olayı, Navarin Baskını veya Navarin Faciası adlarıyla da geçmektedir.

<i>Goeben</i> ve <i>Breslau</i>nun takibi

Goeben ve Breslau'nun takibi, I. Dünya Savaşı'nın başlarında Akdeniz'de gerçekleşen, Birleşik Krallık'ın Kraliyet Donanması'na bağlı gemilerin Almanya'nın İmparatorluk Donanması'na ait SMS Goeben ve SMS Breslau'yu önlemeye çalıştıkları deniz muharebesidir. Alman Akdeniz Tümeni'ni oluşturan Moltke sınıfı muharebe kruvazörü SMS Goeben ve Magdeburg sınıfı hafif kruvazör SMS Breslau, savaşın başlaması ile Akdeniz'de sıkışmıştı. Alman gemileri aldıkları emirler doğrultusunda Birleşik Krallık filosunun yakın takibine rağmen Çanakkale Boğazı'ndan geçerek İstanbul'a ulaşmayı başardı. İstanbul'a ulaşan gemiler, Osmanlı İmparatorluğu'na devredilerek sırasıyla Yavuz ve Midilli adlarını aldı. Gemilerin mürettebatı ise Amiral Wilhelm Souchon komutasındaki Alman denizcilerden oluşmaya devam etmişti. Souchon başkanlığındaki komuta heyetinin sonraki süreçte Karadeniz'e çıkarak emrindeki diğer Osmanlı gemileriyle birlikte Rus limanlarını topa tuttuğu Karadeniz Baskını, Osmanlı Devleti'nin I. Dünya Savaşı'na İttifak Devletleri saflarında girmesine yol açtı.

<span class="mw-page-title-main">Cerbe Deniz Muharebesi</span> 1560 yılında gerçekleşen deniz savaşı

Cerbe Deniz Muharebesi 1560 yılının Mayıs ayında Tunus'un Cerbe Adası açıklarında Kaptan-ı Derya Piyale Paşa kumandası altındaki Osmanlı Donanmasıyla İspanyol kuvvetlerinin başını çektiği bir Haçlı Donanması arasında yapılmış bir deniz savaşıdır. Osmanlıların büyük bir zafer kazandığı bu savaşta Haçlı gemilerinin yarısı batırılmıştır.

<i>Mesudiye</i> (zırhlı)

Mesudiye, Osmanlı donanması için 1871-1875 yılları arasında İngiltere'deki Thames Ironworks'te inşa edilmiş merkezî bataryalı zırhlı korvettir. İnşa edilmiş en büyük iki merkezî bataryalı zırhlı korvetten biriydi. Mesudiye'nin Hamidiye adında bir kardeş gemisi olması planlanmıştı; ancak bu gemi Kraliyet Donanması tarafından satın alındı ve HMS Superb adıyla görevlendirildi. Ana silahları merkezî zırhlı bir bataryada yer alan on iki 250 mm toptu.

<i>Asar-ı Tevfik</i>

Asar-ı Tevfik, 1860'larda inşa edilen ve sınıfının tek üyesi olan, Osmanlı donanmasının zırhlı bir savaş gemisiydi. Aslen Mısır Hidivliği tarafından İbrahimiye ismiyle sipariş edilen gemi, daha sonra Osmanlılar tarafından alındı. Kırım Savaşı'ndan sonra 1860'larda Osmanlı filosu için bir genişleme programının bir parçası olarak inşa edilen Asar-ı Tevfik, sekiz adet 220 mm toptan oluşan bir ana batarya ile donatılmış 4.600 metrik tonluk barbetli bir merkezî bataryalı zırhlıydı.

<span class="mw-page-title-main">Amerika Birleşik Devletleri Donanması</span>

Amerika Birleşik Devletleri Donanması veya Birleşik Devletler Ulusal Donanması ABD Silahlı Kuvvetleri'nin deniz koludur. Yedi Amerika Birleşik Devletleri düzenli servisi'nden birisidir. 31 Aralık 2008 itibarıyla ABD Deniz Kuvvetleri etkin görevde 347.487 personele ve Deniz Kuvvetleri Yedekleri'nde ise 96.710 personele sahiptir. Askerlik hizmetinde 296 gemi ve 3.700'den fazla uçak işletmektedir. ABD Deniz Kuvvetleri dünyanın en büyük deniz kuvvetlerine sahiptir; muharebe donanma tonajı, sonraki 13 ortağından daha büyüktür. ABD Deniz Kuvvetler aynı zamanda Hizmet-içi 11 ile dünyanın en büyük taşıyıcı donanmasına sahiptir ve bir tanesi de henüz yapım aşamasındadır.

<span class="mw-page-title-main">Beyrut Muharebesi (1912)</span> Osmanlı İmparatorluğu ile İtalya Krallığı arasında yapılan deniz savaşı

Beyrut Muharebesi veya Beyrut Harekâtı, 1911-1912 yılları arasında gerçekleşen Trablusgarp Savaşı'nın bir parçası olarak 24 Şubat 1912'de, Osmanlı ve İtalyan kuvvetleri arasında Beyrut'ta meydana gelen deniz muharebesidir. Muharebede iki İtalyan kruvazörü, limanda bulunan Osmanlılara ait bir zırhlı korvet ve bir torpido botunu batırdı ve Beyrut şehrini top atışına tuttu. Muharebede Beyrut'taki Osmanlı deniz gücü tamamen yok edildi ve bölgedeki İtalyan nakliyelerine yönelik tek Türk deniz tehdidi ortadan kaldırıldı. İtalyanlar bu saldırı sonrasında savaşın geri kalanında Güney Akdeniz'de tam deniz hakimiyetini elde tuttular, Süveyş Kanalı'na yaklaşımlarda tam bir deniz üstünlüğü sağladılar ve sömürgeleri olan Eritre'deki kuvvetlerini takviye etmede avantaj sağladılar.

<span class="mw-page-title-main">Naupactus Deniz Muharebesi</span>

Naupactus Deniz Muharebesi, Peloponez Savaşı'nın ilk yıllarında Korint Körfezi'nde Phormio komutasındaki Atina filosu ile Sparta'lı amiral Cnemus komutasındaki Peloponez Birliği filosu arasında MÖ 429 yılında gerçekleşen bir deniz muharebesidir. Birkaç hafta önce yapılan Rhium Deniz Muharebesi'nin bir bakıma devamıdır. Bu muharebede Peloponez filosu, Korint Körfezi çıkışını kontrol eden ve Atina'nın bir üs olarak yararlandığı Naupactus'u ele geçirmeyi amaçlamıştır. Esasen aynı gün içinde yer alan iki çatışmadır. İlk çatışmada Atina filosunun dokuz gemisi muharebe dışı kalmış, diğer gemiler Naupactus Limanı'na çekilmiştir. Burada yirmi Peloponez gemisiyle yapılan muharebede ise altı Peloponez gemisi Atinalılar tarafından ele geçirildi. Fakat sonuç olarak Peloponez filosu Korint Körfezi çıkışından çekilmiştir.

<span class="mw-page-title-main">Karadeniz Baskını</span> 29 Ekim 1914te Karadenizdeki Rus limanlarına karşı Osmanlı savaş gemisinin hücum etmesi

Karadeniz Baskını, 29 Ekim 1914'te Karadeniz'deki Rus limanlarına karşı Osmanlı savaş gemileri tarafından gerçekleştirilen saldırıdır. Almanya tarafından desteklenen ve Osmanlı Harbiye Nazırı Enver Paşa ile Alman Amiral Wilhelm Souchon tarafından planlanan Karadeniz Baskını, Osmanlı İmparatorluğu'nun I. Dünya Savaşı'na girmesine neden oldu.

<i>Feth-i Bülend</i>

Feth-i Bülend 1860'ların sonlarında sınıfının öncü gemisi olan demir zırhlı korvet savaş gemisidir. Osmanlı Donanması için İngiliz Thames Iron Works'ten sipariş edildi ve 1868'de inşasına başlandı, 1869'da denize indirildi ve 1870'te hizmete girdi. Dört 229 mm topu vardı, tek pervaneyi çeviren bileşik buhar motoru ile 13 deniz mili (24 km/sa) hıza ulaşabilmekteydi.

<i>Feth-i Bülend</i> sınıfı zırhlı korvet

Feth-i Bülend sınıfı, 1860'larda ve 1870'lerde Osmanlı donanması için inşa edilmiş iki zırhlı savaş gemisini içeren bir gemi sınıfıdır. Sınıftaki ilk gemi Feth-i Bülend, Birleşik Krallık'ta inşa edildi ve Haliç'teki Tersane-i Amire'de inşa edilen ikinci gemi Mukaddeme-i Hayr için temel görevi gördü. Gemilerin tasarımı daha önce yine Birleşik Krallık'ta inşa edilen Avnillah sınıfına dayanıyordu. Ortadan bataryalı zırhlı korvetler Feth-i Bülend ve Mukaddeme-i Hayır ana silah olarak kazamatlarda yer alan namludan dolma dört 222 mm Armstrong top taşımaktaydı.

Korsanlık tarihi, korsanlığın tarih içerisinde gelişmesini, korsan olarak tanınmış bazı isimlerin biyografilerini ve zamanın şartları da gözönünde bulundurarak ele alan tarihin alt dallarından biridir.

<i>İclaliye</i>

İclaliye, 1860'ların sonunda ve 1870'lerin başında Osmanlı donanması için inşa edilmiş, sınıfının tek örneği olan zırhlı savaş gemisidir. Avusturya-Macaristan tersanesi Stabilimento Tecnico Triestino'dan sipariş edildi, Mayıs 1868'de omurgası serildi ve inşası Şubat 1871'de tamamlandı. İclaliye'nin tasarımı, daha önceki Asar-ı Şevket sınıfına dayanıyordu. İki adet 228 mm ve üç adet 178 mm Armstrong top taşıyan İclaliye, 93 Harbi sırasında Kafkasya'da savaşan Osmanlı güçlerini destekledi. Kariyerinin geri kalanının çoğunu, Osmanlı donanmasına çok az bütçe ayrılan bir dönemde hizmet dışında geçirdi. 1912'de donanma, İstanbul'u savunan güçlere topçu desteği sağlamak için İclaliye'yi yeniden hizmete aldı. Birinci Balkan Savaşı sonrasında eğitim gemisi ve kışla gemisi gibi yan görevlerde bulundu. 1928'de hizmetten çıkartıldı ve hurda olarak söküldü.

<i>Avnillah</i> Osmanlı savaş gemisi

Avnillah 1860'ların sonlarında Osmanlı donanması için inşa edilmiş bir zırhlı savaş gemisidir. Avnillah sınıfının öncü gemisi olarak Thames Iron Works tarafından Birleşik Krallık'ta inşa edilmiştir. Omurgası 1868'de serilen gemi, 1869'da denize indirildi ve ertesi yıl filoya katıldı. Merkezî bataryalı gemi olan Avnillah, merkezî bir kazamatta yer alan dört adet 230 mm top ile silahlandırıldı ve en çok saatte 12 deniz mili (22 km/sa) hıza ulaşabiliyordu.

<i>Necm-i Şevket</i>

Necm-i Şevket, 1860'larda Osmanlı donanması için inşa edilen iki Asar-ı Şevket sınıfı merkezî bataryalı gemi tipindeki zırhlı korvetlerin ikincisidir. Başlangıçta Mısır Hidivliği tarafından Muzaffer adıyla sipariş edildi ancak yapım aşamasındayken Osmanlı İmparatorluğu tarafından el konuldu. Gemi inşasına Fransız Forges et Chantiers de la Gironde tersanesinde 1867'de başlandı, 1868'de denize indirildi ve Mart 1870'te Osmanlı donanmasında hizmete girdi. Asar-ı Şevket sınıfı zırhlılar, merkezî bir kazamat içinde dört adet 178 mm ve döner tablalı barbette yer alan bir adet 229 mm Armstrong top ile silahlandırılmıştı.

<i>Asar-ı Şevket</i>

Asar-ı Şevket 1860'larda Osmanlı donanması için inşa edilmiş merkezî bataryalı bir zırhlı korvettir. Başlangıçta Mısır Eyaleti tarafından sipariş edilen ancak yapım aşamasındayken Osmanlı İmparatorluğu tarafından el konulan geminin ilk adı Kahire'ydi. Geminin yapımına Fransız Forges et Chantiers de la Gironde tersanesinde 1867'de başlandı, 1868'de denize indirildi ve Mart 1870'te Osmanlı filosunda hizmete girdi. Asar-i Şevket, dört adet 178 mm Armstrong topundan oluşan kazamat içinde bir merkezi batarya ve kazamatın üzerinde yer alan bir döner barbete monte edilmiş bir adet 229 mm Armstrong top ile silahlandırılmıştı.

<span class="mw-page-title-main">Osmanlı İmparatorluğu'nun zırhlı korvetleri listesi</span> Vikimedya liste maddesi

1860'larda ve 1870'lerde Osmanlı donanması, neredeyse tamamen yabancı tersanelerde inşa edilen bir dizi zırhlı korvet savaş gemisi sipariş etti ve satın aldı. Sipariş edilen ilk sınıf olan Osmaniye sınıfı, dört adet zırhlı fırkateynden oluşuyordu. Osmaniye sınıfı 1860'ların başında Birleşik Krallık'taki tersanelerinden sipariş edildi. 1864'te beşinci gemi Fatih sipariş edilse de bu gemi, 1867'de Prusya donanması tarafından satın alındı. Aynı yıl Osmanlılar, Feth-i Bülend ile iki gemiden oluşan Avnillah sınıfını yine Birleşik Krallık'tan sipariş etti. Osmanlı İmparatorluğu'nun bir eyaleti olan Mısır da o dönem, merkezî otoriteden bağımsız olarak Fransa'daki tersanelerden; Asar-ı Tevfik, Asar-ı Şevket ve Lütf-i Celil zırhlı korvet sınıflarına ait gemi siparişleri vermiş, bir Avusturya-Macaristan firmasıyla ise İclaliye için sözleşme imzalamışlardı. Mısır'ın bağımsızlığını savunmaya yönelik çabaları, Mısır'dan 1868'de yaptığı sipariş ettiği tüm zırhlı korvetleri teslim etmesini isteyen Padişah Abdülaziz'i kızdırdı. Bu esnada ikinci bir Feth-i Bülend sınıfı zırhlı olan Mukaddeme-i Hayr sipariş edilmiş ve Osmanlı Tersane-i Amire'sinde inşa edilen ilk zırhlı olmuştu. 1871'de Osmanlılar, iki Mesudiye sınıfını sipariş etti. İlk gemi teslim alınırken ikinci gemi Birleşik Krallık'ın 1878'de Rusya ile savaşa girmesi korkusunun ortasında Kraliyet Donanması tarafından satın alındı ve yerini Tersane-i Amire'de inşa edilecek üçüncü bir gemi olan Hamidiye'ye bıraktı. Son iki gemi, Peyk-i Şeref sınıfı, 1874 yılında Birleşik Krallık'tan sipariş edildi fakat Kraliyet Donanması 1878'de savaş beklentileri sırasında her ikisini de satın aldı.

Osmanlı İmparatorluğu'nun zırhlı kruvazörleri listesinde, Osmanlı İmparatorluğu'na ait olan ve olması planlanan çelik kruvazörler yer alır.

<span class="mw-page-title-main">Fusta</span>

Fusta veya fuste; dar, hafif ve hızlı, hem küreklerle hem de yelkenle güçlendirilmiş, sığ su çekişli, özünde küçük bir kadırgaydı. Tipik olarak her iki yanında 12 ila 18 adet iki kişilik kürek bankları, latin (üçgen) yelkenli tek bir direk ve genellikle iki veya üç top taşımaktaydı. Yelken, kürekçilerin enerjisini korumak için kullanılırken kürekler ise gemiyi limana sokup çıkarırken veya çatışma sırasında kullanılmaktaydı.

<span class="mw-page-title-main">Alborán Deniz Muharebesi</span>

Alboran Deniz Muharebesi 1 Ekim 1540 tarihinde Alboran Adası açıklarında, Akdeniz'in kontrolü için Osmanlı-Habsburg mücadelesi sırasında, Bernardino de Mendoza komutasındaki bir İspanyol filosunun Ali Hamet komutasındaki bir Osmanlı filosunu tahrip etmesi, bir kadırgayı batırması ve 10 gemiyi ele geçirmesi ile sonuçlanan bir deniz savaşı.