İçeriğe atla

Belleksel uydumculuk

Belleksel uydumculuk, sosyal yayılma teorisi olarak da bilinir, bir insanın bir anıyla ilgili anlatısının diğer bir insanın aynı anıyla ilgili anlatısını etkilemesi durumunu ifade eder.[1] Bu karıştırma genellikle bireylerin gördükleri ya da deneyimledikleri şeyleri tartışmasıyla ortaya çıkar ve diğer bir insanın anlatısından etkilenmiş anıların ortaya çıkmasına sebep olabilir.[2] Belleksel uydumculuk hakkındaki çalışmalar telkine açıklığın önemli yasal ve sosyal çıkarımlarla birlikte birçok sonucu olduğunu gösterir.[3][4] Bu, hafıza üstündeki pek çok sosyal etkileşimden biridir.[5]

Belleksel uydumculuğun en önemli bileşenlerinden biri kaynak izlemedir. Kaynak izleme, bir bireyin spesifik bir bilgiyi nereden öğrendiğini (arkadaş, TV programı, öğretmen vs.) belirleme işlemidir.[6] Kaynak izleme hatası, gerçekte bir bilgi dış kaynaktan gelmesine rağmen (başka birinin bu materyal ya da anıyı paylaşması), belleğin hatalı içsel yüklemesine (bu anının birinci elden yaşandığına dair inanç) sebep olabilir.[6] Çalışmalar sosyal etkileşimin kaynak izleme hatalarını arttırdığını göstermiştir: bazı çalışmalara göre katılımcılar yaklaşık her iki anılarından birini yanlış bir kaynağa bağlamıştır.[7]

Belleksel uydumculuğa üç yoldan katkıda bulunulur: normatif etki, bilgisel etkisi ve belleksel çarpıtma.[2] Normatif ve enformasyon etkileri uydumculuğa (insanlardan gelen reel ya da hayal ürünü bir baskı sebebiyle davranışta oluşan değişiklik) sebep olabilecek sosyal etkilerdir.[8] Sosyal etki belleğin geri çağrılmasını önemli ölçüde etkileyebilir. Potansiyel sosyal uydumculuk güç ya da güven (hem kendine olan güven, hem de karşıdaki kişinin güvenilirliği) gibi faktörlerden etkilenebilir.[9] Bu etki belleği değiştirebilir; bir parçasının ya da tamamının yanlış olmasına sebep olabilir.[10] Belleksel çarpıtma, yanlış bilgilendirme etkisiyle yakından ilişkilidir ve yanıltıcı bilginin açığa çıkmasından sonraki bozukluğu ifade eder.[11]

Belleksel uydumculuk; sosyal etkileşim, medya araçları ve görgü tanıklığı konularında öne çıkar.[3][5][12]

Laboratuvar ortamında ve dışında belleksel uydumculuk

Ünlü örnekler

Belleksel uydumculuğun görece güncel örneklerinden biri 2003'te İsveç eski Dışişleri Bakanı Anna Lindh'in öldürülmesinden sonra ortaya çıktı. Suç işlendikten hemen sonra, şahitler sorgulanana kadar suç mahalinden ayrılamasınlar diye bir odaya koyuldular. Şahitler, yapmamaları söylendiği halinde halde olayla ilgili konuştular. Şahitlerin faille ilgili verdiği spesifik tarifler odadan ayrılıncaya dek birbirinden etkilenmiş ve değişmişti, böylece polisin öncelikli olarak öğrenmek istediği bilgiler yanlış olarak toplanmış oldu. Fail Mijailo Mijailovic kameraya takılmıştı ve görgü tanıklarının verdiği ifadeye uymuyordu. Yapılan çıkarımlara göre, bu yanlış yönlendirmenin sebebi görgü tanıklarının birbirleri arasında yaptıkları konuşmaydı ve ortak bir tanıklık etkilenmesi olmasına sebep oldu.[13]

1995 senesinde Oklahoma City'de gerçekleşen bombalama olayı da bir başka bilindik bellek uydumculuğu örneğidir. Timothy McVeigh'in bombalama için kullandığı kamyonu kiraladığı yerde o sırada üç çalışan bulunmaktaydı.[2] Bu görgü tanıklarından ikisi ilk başta McVeigh'in yalnız olduğunu düşünüyorlardı, fakat üçüncü tanık yanında bir suç ortağının varolduğuna inanıyordu. Bu üçlü sonrasında olay tartışmak için bir araya geldiklerinde, diğer iki tanık da bir suç ortağının varolduğuna kanaat getirdiler.[2] Bunun üzerine yaptıkları aramaya rağmen, FBI artık bir "suç ortağı”nın varlığına inanmıyor. Suç ortağının varlığını öne süren çalışan, büyük ihtimalle, kasıtsız olsa dahi bu iddiasıyla diğer iki çalışanı etkiledi ve sonrasında onların da aynı iddiayı öne sürmelerine sebep oldu.[13]

Üçüncü örnek ise 1941'de gerçekleşmiş garip bir olay. Söylenilenlere göre Adolf Hitler'in vekili Rudolf Hess, Hamilton Dükü'ne Almanya ve İngiltere arasında bir barış çağrısı sunmak için İskoçya'ya uçtu. Daha sonra uçaktan paraşütle atladı ve rotadan birkaç km saparak iniş yaptı. Ancak burada tutuklandı ve yıllar önce tanıştığı iki kişi Rudolf Hess'in kendisi olduğunu doğrulayana kadar tutuldu. Bu iki kişi Hess'le buluşmadan önce, Rudolf Hess'in İskoçya'ya uçtuğu ve tutuklandığı hakkında bir radyo haberi duydu. Bu haber, sorgudaki insan onlara gösterildiğinde, gösterilen adamın Rudolf Hess olduğu onayının temelini oluşturdu.[14] Londra'daki yüzlerce insanın Hess'i tanımlayabilecek olmasına rağmen, kimliği sağlama işi duydukları haber sonrasında tutuklu adamın Hess olduğuna inanan iki kişi tarafından yapıldı. İlerleyen yıllarda kimse Hess'in kimliğini onaylamaya çağrılmadı ve bir dublörün bu olayda Hess'in yerine geçtiğine dair spekülasyonlar ortaya çıktı.[15]

Laboratuvar ortamında bellek uydumculuğu yaratmak

Bellek uydumculuğu ve yanlış bilgilendirme hem birkaç insanın arasında geçen sosyal durumlarda hem de sosyal olmayan kaynaklar sayesinde ortaya çıkabilir.[5] Yapılan bir çalışma gösterdi ki eğer bir kişi olay sonrasında yanlış bilgilendirilirse, kişinin olay hakkındaki bilgisinin doğruluğu azalır. Ancak eğer olay hakkında doğru bilgiler verilirse, kişinin olay hakkında hatırladıkları öncekine göre daha doğru olur. Eğer katılımcıların olay hakkındaki hatırladıkları oldukça doğru olsa bile, aynı olayı kendilerinden daha farklı bir şekilde anlatan birileriyle konuştukları zaman, uydumculuktan dolayı katılımcıların hatırladıklarının doğruluğu düşer.[16] Sadece başka birinin aynı konu hakkında konuştuğunu duymak kişinin olayı hatırlaması hakkında kendine olan güvenini azaltmak için yeterli.[12] Bellek uydumculuğu sayesinde hem serbest hatırlama hem de tanıma içeren görevlerde, çalışmanın katılımcılarının fotoğrafı görüp, başka bir katılımcıyla fotoğraf hakkında konuştuktan sonra verdikleri cevaplarının doğruluğunun azaldığı görülmüştür.[17]

Bellek uydumculuğu, genellikle bir suç yerini tasvir eden fotoğraflar ve videolar ile lab ortamında yaratılır. Çalışmaların çoğunda, katılımcıların hepsi aynı sahneyi gördüklerine inandırılır. Ancak gerçekte her katılımcının maruz kaldığı video ya da fotoğraf diğerlerinden biraz farklıdır ya da katılımcılar fotoğrafa ve videoya maruz kaldıktan sonra kendilerinden biraz daha farklı bir sahne tasvir eden bir işbirlikçiyle konuşurlar. Katılımcılar görseli inceledikten sonra, hafızalarının ilk doğruluğu ölçülür. Daha sonra sosyal etkileşimlerin hafızalarını nasıl etkilediğini görmek için, hatırladıklarını diğer katılımcılarla tartışmalarına izin verilir.[17]/>[18] İlk yapılan çalışmalardan birine göre, farklı sahneler görmüş olsalar bile, gördüklerini tartışan katılımcı çiftlerinin %79'unun aynı noktada anlaştığı görülmüştür. Bu da neredeyse katılımcıların yarısının karşılarındakinin anlattıklarına göre kendi hafızalarını değiştirdiği anlamına gelir. Bu çalışmada atlanmaması gereken nokta ise, katılımcıların ilk ölçülen hafızalarının %98 oranında doğru olduğudur.[16]

Uydumculuğun altında yatan mekanizmalar

Sosyal etkiler

Toplumsal Değerlerin Etkisi / Normatif Etki, ilk olarak Asch tarafından 1955'te kullanıldı. Normatif etkiye göre, insanlar sosyal normlara uyum sağlamak ve başkalarından takdir toplamak için inanmadıkları durumlara uyum sağlarlar.[1][19] Örneğin, yapılan araştırmalar, olay gerçekleştikten sonra sosyal etkileşimlerde bulunan insanların, o olay hakkındaki görüşlerini kendi gördüklerinden daha farklı bir şekilde değiştirdiğini gösterdi.[18] Çalışmaların birinde ise, katılımcıların %60'ı aslında tanık olmasalar bile, bazı durumları görmüş gibi anlattılar.[18] Sosyal etkilerin hafıza üzerindeki etkilerini gösteren çalışmalar ise sosyal kaçınımların, bellek uydumculuğuyla ters orantıya sahip olduğunu gösterdi. Sosyal kaçınımda bulunan insanlar, başka insanların etkisinden daha uzak oldukları için, bu kişilerin belleksel uydumculuk yaşamasının olasılığı azalır.[20]

Bilgisel Etki, bir kişi belirsiz bir durumda bir başkasının belirsizliği giderebileceğini düşündüğü için onun dediğini söylediği durumlarda görülür. İnsanlar eğer bilgi aldıkları kaynağın materyalleri öğrenmek için daha çok vaktinin olduğunu, kaynağın daha keskin görüşe sahip olduğunu düşünüyorlarsa ve karşılarındaki kişi kararlarında kendisine güveniyorsa insanların uydumculuk gösterme olasılıkları artar.[1] Yapılan bir çalışmada, yüksek güce sahip olarak görülen insanların kıyasla daha az güce sahip olan insanları daha çok etkiledikleri gözlemlendi. Yüksek güce sahip insanlar kendilerini daha iyi ifade etmeye yatkındırlar ve tartışmaları yönetirler, ancak düşük güce sahip olanlar kendine daha çok güvenen insanları takip ederler ve onlara bağlanırlar.[10] Araştırmalar ayrıca gösteriyor ki kişilerin arasındaki ilişkinin gücü, uydumculuk seviyesini etkiliyor. Tanıdıklar-arkadaşlar ve yabancılar-romantik partnerler arasında yapılan çalışmalar, güçlü bağlara sahip çiftlerin belleksel uydumculuğa daha yatkın olduğunu gösteriyor.[13]

Anı çarpıtma

İnsanlar bir olay sonrasında var olduğu öne sürülen bilgilerin varlığını ortaya attıklarında, anı çarpıtması gerçekleşmiş olur.[1] Spesifik bir anı akla kazındıktan sonra ortaya sunulan bilgiye olay sonrası bilgi (OSB) denir.[21] Yeni öne sürülen OSB sonucu önceden kazınmış bir anının çarpıtılmasına “geriye ket vurma” denir. Aynı olaya tanıklık eden ya da olayı tecrübe eden kişilerin olay hakkında konuşması üzerine çarpıklık yaşamak mümkündür.[18] Aynı olaya tanık olmuş başka bir görgü tanığı ile konuşmak, ilk tecrübe edilen hakkında yanlış anıların yaratılmasına sebep olabilir.[22] Bellek uydumculuğu ve görgü tanığı ifadesi üzerine yapılan bir çalışmada, iki farklı grup hatırladıklarının geçerliliği üzerine teste tabi tutuldular. Her iki grup ta aynı videoyu izledi fakat sadece bir grubun, görgü tanıkları hatırlama testine tabi tutulmadan önce olay üzerine konuşmalarına izin verildi. Çalışmanın sonuçlarına göre, “olay üzerine konuşan tanıkların önemli bir kısmı (%71), gerçekte tanık oldukları yerine konuşma sırasındaki ortaya atılan yanlışlıkları hatırladılar.”[18] Deneysel grup içerisinde, olay sonrası konuşmalarda tanık anılarını önemli düzeyde çarpıtabilmek için çaba harcanmıştı.

Bu olay sonrası anı çarpıklığına birden fazla faktörün etki ettiğini söylemek mümkündür. Geri görüş önyargısı, yeni bir bilgi yüzeye çıktığında önceden kararlaştırılmış bir yargıyı değiştirme eğilimi ve yanlış atıf, olay sonrası anı çarpıtma üzerinden bellek uydumculuğu yaratabilmektedir.[23]

Bellek uydumculuğundaki önemli değişkenler

Yaş

Araştırmacılar yaşlanmanın ve hafızadaki önemli gerilemelerin, bireylerin başkalarıyla konuşmak gibi dış yardımlara daha fazla bağlanmalarına sebep olduğuna inanıyorlar.[18][24] Bu çalışma yaşlı yetişkin bireylerin bellek uydumculuğu için sosyal etkilere daha açık olduklarını öne sürmekte. Telkin açıklığı inceleyen bir çalışma, yaşlı yetişkin bireylerin (ortalama yaş 76), yanlışa sürükleyen bir bilgiye maruz kaldıklarında, genç yetişkinlere (ortalama yaş 20) göre daha fazla bellek uydumculuğu tecrübe ettiklerini ortaya çıkardı.[21] Bu bulgulara rağmen, başka bir çalışmada ortaklaşa tanıklık edilen bir olayın üzerine yapılan grup tartışması sonucundaki uydumculuk seviyeleri incelendiğinde, yaşlı ve genç bireyler arasında belirgin bir farka rastlanamadı.[18]

Bir başka açıdan bakıldığında ise, çocukların genç yetişkin bireylere oranla bellek uydumculuğuna daha açık oldukları öne sürülebilir. Yapılan bir çalışmada çocuklardan (3-5 yaş aralığı) ortaklaşa tanıklık ettikleri bir olayı hatırlamaları istendiğinde (aynı olayın kısmen farklı bir versiyonunu gören bir başkasıyla), her iki çocukta da bellek uydumculuğu ve ayriyeten sonrasında yapılan bağımsız bir gerçeklik testinde anı çarpıtma gözlemlendi.[25] Başka çalışmalarda daha da ileri gidilip küçük çocuklarda (3-4 yaş aralığı), orta yaş çocuklara (10-12 yaş aralığı) oranla daha ileri düzeyde telkine açıklık ve hatırlama zorluğu bulgularına rastlandı.[21] Ergenlikte olan bireylerin genç yetişkinlere oranla, akran etkisine ve dolayısıyla sosyal etkilenime çok daha müsait olduğunu gösteren çalışmalar da bulunmaktadır.[26]

Güven (ya da eksikliği)

Kendi hatırladıklarının doğruluğundan emin olamayan bir birey, anılarını başkalarınınkine uydurmaya çok daha yatkındır.[16] Bu belirsizlikte güven çok önemli bir rol oynamaktadır: kendi hafızasına güveni az olan bireyler, kendilerinden daha iyi belleğe sahip olduğunu düşündükleri bireylerin anılarına kendilerininkini uydurmaya çok daha yatkındırlar.[27] Bu etki çift halindeki katılımcılara bir set suç fotoğrafı gösteren bir çalışmada gözlemlendi. Bazı fotoğraflar olayın bir suç ortağıyla yapıldığını gösterirken, ötekileri aksini belirtmekteydi. Bu fotoğraflara bakmalarının hemen ardından katılımcılara bir suç ortağını varlığı ve verdikleri cevaplara ne kadar güvendikleri soruldu. Verilen ilk cevaplar oldukça gerçeğe yakındı fakat kısmen farklı bir fotoğraf gören başka bir katılımcıyla eşleştirildikten sonra bu sonuç değişikliğe uğradı. Çiftlerin %75'inde bir katılımcının ötekisine kendisini uyarlaması sonucu bellek uydumculuğu gözlemlendi. Neredeyse tüm çiftlerde, kendine daha az güvenen kişinin, daha çok güvenen kişiye belleğini uydumladığı sonucu ortaya çıktı.[16]

Bellek işlemenin gerçekleştiği sırada kişinin kendine güveni genel sosyal güveni de etkilemektedir. Bir bireyin başkasının hafızasına ne kadar ihtiyaç duyduğu, olayları kendisi gözlemlerken içinde bulunduğu koşulların yanı sıra başkasının içinde bulunduğu (ya da içinde bulunduğuna inanıldığı) koşulları da hesaba katmasıyla belirlendiği için sürekli bir değişim halindedir.[28] Bir çalışma bireyler arası bellek uydumculuğu seviyesinin ilk gözlemleme koşullarının karşılaştırmasına bağlı olarak değişiklik gösterdiğini ortaya çıkardı. Başka bir bireye göre çok daha az gözlem vaktine sahip olduklarını düşünen katılımcılar o kişinin belleğine uydumculuğa çok daha yatkınken, kendi sürelerinin daha fazla olduğunu düşünen katılımcılarda bu yatkınlığa pek rastlanmadı.[28]

Grup büyüklüğü

Yapılan çalışmalar sosyal etki ile grup büyüklüğü arasında negatif ilişki olduğunu göstermektedir (küçük grupla daha güçlü ilişki).[29] Araştırmacılar grup büyüklüğünün uydumculuk üzerindeki etkisinin, karşıt görüşlü insanların olup olmamasına ya da büyük gruplarda yaşanan anlaşmazlıklara bağlı olduğunu düşünmektedir. Karşıt görüşlü insanların varlığı bütün grubun kesinliğini ve bütünlüğünü düşürür, bu da grup üyeleri arasındaki sosyal uydumculuğu azaltır, böylece bireysel iç güven artar.[30] Bu araştırma, katılımcının bir anısını açıklıkla hatırlamasının grup içindeki hatırlamada rolü olduğunu öne sürmekte: açıklık ve iç güven arttıkça gruba uyma baskısı azalır. Aynı çalışma anılarının doğruluğuyla ilgili şüphede olan katılımcıların, anılarının doğruluğuyla ilgili şüphesi olmayan katılımcılara göre sahte denekler tarafından verilen yanlış bilgilerden daha fazla etkilendiklerini göstermek için devam etmektedir.[30]

Sosyal kaygı

Araştırmacılara göre sosyal kaygı, olumsuz değerlendirilme korkusu ve sosyal kaçınma olarak iki bileşenden oluşmaktadır. Olumsuz değerlendirilme korkusu olanları sosyal kaçınmaya eğilimi olan insanlardan yaşıtları tarafından daha fazla etkilenmektedir.[31] Olumsuz değerlendirilme korkusu olanlar, yaşıtlarıyla anlaşmazlık yaşamanın bedelinin haksız olmaktan daha ağır olduğunu düşündüğü için, uyum sağlamaya daha yatkındırlar. Diğer taraftan sosyal kaçınmaya eğilimi daha fazla olan insanlar, diğerlerinin verdiği bilgilere daha az değer verip dikkat etmemekte ve sonuçta daha az uydumculuk yaşamaktadır.[26]

Belleksel uydumculuğa dirençlilik

Ön uyarılar olaydan sonra fakat sosyal etkileşimden önce alınan uyarılardır (yanlış bilgilendirme olabileceği zaman). Bu uyarılar bireyi potansiyel belleksel uydumculuğa karşı korumak içindir. Bu uyarılar tanığın güvenirliğine ya da bireyi iç kaynaklara güvenmeyi ve dış uydumculuğa direnmeyi desteklemek için yapılan başka bir girişime karşı olabilirler.[11][32] Bu ön uyarılar laboratuvar deneyleri için belleksel uydumculuğun azalmasında sürekli etkilidirler.[33] Bazı ön uyarılar yanlışlıkla doğru olmayan son olay bilgilerini ilk belleklerine toplayan ilk izleyiciyi fazla hassaslaştırarak belleksel uydumculuğu arttırırlar.[33]

Son uyarılar uydumculuğu azaltmak için yapılan olay sonrası girişimlerdir. Bir görgü tanığının anısı olaydan sonra yapılan yanlış bilgilendirmeden etkilenebilir.[11] Çalışmalar sosyal son uyarıların örneğin; yanlış bilgilendirilmeden sonra bireyin güvenilirliğinin azmış gibi tanımlanması, yanlış bilgilendirme ya da belleksel uydumculuğun etkisini azalttığını bulmuştur.[9] Son uyarıların başarısı, bireyin doğru olma motivasyonuna ve birey tarafından algılanmış gereksizce etkileme tehdidine bağlıdır. Bazı bireyler son uyarıyla karşılaşmalarına rağmen hala belleksel uydumculuk gösterebilmektedir.[33] Birkaç araştırmaya göre son uyarılar, tanıkların anılarıyla ilgili fazla düzeltme yaptıkları ve zamanında ve tecrübe sırasında kazanılan doğru anıları sorguda görmezden gelmelerine sebep olmaktadır.[34]

Bunlara karşılık, diğer çalışmalar son uyarıların belleksel uydumculuk etkisini azalttığını göstermekte.[9] Yapılan bir deneyde katılımcılara önce bir suç videosu izletilmiş ardından bir gruba tartışma grubuyla, bir gruba rapor yoluyla, bir gruba da izletilen videonun başka bir versiyonuyla orijinal videoda verilmeyen detaylar aktarılmıştır. Üç grup da gözlenmemiş detayları deneyin ilk sahnesinden sonra yaklaşık bir şekilde rapor etmiştir, ancak deney tekrarlandığında ve katılımcılar post video grubundan aldıkları bilgileri birleştirmemeleri konusunda uyarıldıklarında, 3 grubun da rapor ettikleri gözlenmemiş detaylarda önemli bir azalma olduğu görülmüştür. Bu son uyarı uydumculukta azalmaya sebep olan kaynak izlemeyi hassaslaştırmıştır.[35]

Araştırmacılar son uyarıların zamanlamasının önemli olup olmadığını araştırmıştır. Bazı araştırmacılar son uyarıların belleksel uydumculuğu azaltmada etkisiz olduğunu bulmuştur. Son uyarılardan cevap alamayan bir çalışmada, deneyi yapanlar katılımcıları yanlış bilgilendirdikten bir hafta sonra uyarmıştır.[22] Son uyarıların uydumculuk üzerinde önemli bir etkiye sahip olduğunu bulan başka bir çalışmada, katılımcılar yanlış bilgiyi aldıktan çok kısa bir süre sonra uyarılmıştır.[36] Yakın zamanda yapılan başka bir çalışmada son uyarıların belleksel uydumculuğun azalması üzerinde etkisinin olmadığını ve bu uyarıların yanlış bilgilendirilmeden sonra farklı zamanlarda olmasının da öneminin olmadığı bulunmuştur.[22] Buna rağmen, bu çalışma deneyi yapanların testi bütün katılımcılara aynı anda yapmaması yani uyarıların asıl olay ve yanlış bilgilendirmeden kısa bir süre sonra verilmesi ve bu yüzden son uyarıların etkili olduğunu bulması bakımından diğer çalışmalardan farklıdır.

Çıkarımlar

Yasal çıkarımlar

İnsanların yanlış kanılarının en yaygın nedeni hatalı görgü tanıklığıdır.[37] Görgü tanıkları bir suça tanıklık ettikten sonra olay sonrası bilgileriyle karşılaşabilirler. Olay sonrası bilgileri ise üç temel alt başlıkta incelenebilir. Birincisi, önyargılı ya da belirli bir cevaba yönelik sorulmuş soruların tanığın malumatına olan etkisidir.[38] İkincisi, olaylar görgü tanıklarına başkası tarafından yeniden anlatıldığında gerçekleşir.[39] Bu tip bilgi yanlışlığı bilgilerin görgü tanığının hafızasında yeniden şekillenmesi ve olayı algılayış biçimlerinin değişmesinden kaynaklanmaktadır. Üçüncüsü ise başka insanlarla yapılan konuşmalardan kaynaklanır. Son araştırmalara göre, görgü tanıklarının olayları rapor etmeden hemen önceki süreçleri önemlidir çünkü bu süreçte görgü tanıkları bakış açılarını değiştirebilecek dış etkilere karşı daha çok farkındalık sahibi ve şüphecidirler.[40]

Tanık tartışmalarının hafızaya olan etkisi tanıkların birbirlerini önceden tanıyor olduğu durumlarda daha fazladır. İnsanlar tanıdıklarından gelen bilgilere, doğru ya da yanlış olduklarına bakmaksızın, inanmaya eğilimlidirler.[13] Çünkü insanlarla kurulan yakın ilişkiler, onlara diğer insanlardan daha fazla güven duymayı beraberinde getirir.[4] Bilgi kaynağı olan insanın ne derece güvenilir olduğunun da, bellek uydumculuğuna büyük oranda etkisi vardır.[1]

Bellek uydumculuğunda bir diğer önemli faktör ise tanıkların yaşanan anı hatırlama biçimleridir. Yapılan çalışmalar gereğince katılımcılardan şiddet içeren bir video hakkındaki duyguları üzerine tartışmaları istendiğinde, tartışmayı daha öznel yürüttükleri ve serbest hatırlamada daha çok hata yaptıkları ortaya konulmuştur.[41]

Hafızanın Yedi Günahı'ndan biri telkine açık oluşudur. İnsanın başkalarıyla olan etkileşimi, onun bir olaya dair edindiği bilgi havuzunu değiştirir ve olayın gözler önüne serilişine karşı düşüncelerini etkileyebilir.[16] Telkine açık olma resmi ortamdaki olay sonrası bilgi çarpıklığının en yaygın nedeni olarak görülebilir, çünkü tanıkların başkalarıyla konuşmasının engellemenin bir yolu yoktur. Bu nedenle sıkça gerçekleşir. Bununla beraber, bir tanığın telkine açık oluşunu etkileyen birden çok faktör vardır. Kesin anılar, daha az kesin olanlara göre bellek uydumculuğuna daha az elverişlidirler.[42] Bu bulgu resmi durumlar için önemlidir çünkü,mantıklı olarak, bir olaya dair kesin anısı bulunan bir tanığın başkalarıyla tartıştıktan sonra bu anısını değiştirmesi olası değildir. Aynı şekilde daha az kesin anılara sahip olanlar ise uydumculuğa daha yatkındır.[42]

Günlük çıkarımlar

Zaman içinde yanlış otobiyografik anılar şekillenebilir. Yakın tarihli bir çalışmaya göre insanların %43ü gerçek olmayan çocukluk anılarını hatırlamaktadır.[43] Doğal olarak gelişen bu yanlış anılar, çocukluk anılarından güncel anılara kadar geniş bir zamansal çeşitliliğe sahip olabilir. Bu tür anılar daha zayıf algısal detaya sahiptir, dolayısıyla gerçek çocukluk anılarına yakın görülür ve insanların gözünde inanılır kılınırlar.[43]

Ailelerin ilk doğan çocuklarının, sonradan doğan kardeşlerine göre tartışmalara yön vermesi ve uydumculuk hatalarıyla yüz yüze gelmesi daha olasıdır.[44] Yapılan bir çalışmaya göre sonradan doğan çocuklar, kendilerine verilen bilginin kendi edindikleri bilgiden daha geçerli olduğuna inandıkları zaman uydumcluktan daha çok etkilenirler. İlk doğan çocuklar, çoğunluğun beklentilerine uysalar ya da karşı gelseler de, başka bilgilerden görece daha az etkilenirler ve kendi motivasyonlarının etkisine girerler.[44]

Bellek uydumculuğu, günümüz reklamcılık dünyasıyla da yakından ilintilidir. Araştırmalara göre bir grubun kanılarına inanma yatkınlığımız reklamlar ve siyasi kampanyalarca etkilenebilir ve bu nedenle kişisel düşüncelerimiz değişebilir.[45] Beyin görüntüleme çalışmalarının gösterdiğine göre kişi düşüncelerini sosyal etkilere (kişisel uydumculuk) göre değiştirdiğinde, uydumculuk nörolojik açıdan ele alınabilir. Yine aynı çalışmalara göre, kişisel uydumculuk ve sonrasında gelen nörolojik değişiklikler olmadan, kişiler grup görüşünü desteklemek ya da grup karalarına uymak (toplumsal uydumculuk) için uydumculuk davranışında bulunabilirler.[45]

Potansiyel faydalar

Bellek uydumculuğunun analizi yapılırken genel olarak negatif sonuçları ele alınır, tanık hafıza çarpıklığı gibi. Fakat bellek uydumculuğunun bazı avantajları da vardır. Aslına bakılırsa, bazı psikologlar bellek uydumculuğunun daha çok pozitif sonuçlar ortaya çıkardığını savunurlar.[42] Bir kişi sahip olduğu bilgiden emin değilken (yüksek öznel kuşku); kişinin yardım için dış kaynaklara yönelmesinin hatalı anımsamaya olan katkısı, orijinal güçsüz hafızaya bağlı kalmasının hatalı anımsamaya olan katkısından daha büyük değildir. Alınan riskler fazlasıyla ciddi, mesela bir ceza davası, değilken başka insanlar anıları hatırlayabilmek için hazır ve fazlasıyla kullanışlıdırlar.[46]

Kaynakça

  1. ^ a b c d e Horry, Ruth; Palmer, Matthew A.; Sexton, Michelle L.; Brewer, Neil (2012). "Memory conformity for confidently recognized items: The power of social influence on memory reports". Journal of Experimental Social Psychology 48 (3): 783–786. doi:10.1016/j.jesp.2011.12.010 21 Nisan 2012 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi..
  2. ^ a b c d Wright, Daniel B.; Memon, Amina; Skagerberg, Elin M.; Gabbert, Fiona (2009). "When Eyewitnesses Talk". Current Directions in Psychological Science 18 (3): 174–178. doi:10.1111/j.1467-8721.2009.01631.x[].
  3. ^ a b Valentine, Tim; Maras, Katie (2011). "The effect of cross-examination on the accuracy of adult eyewitness testimony". Applied Cognitive Psychology 25 (4): 554–561. doi:10.1002/acp.1768 30 Mayıs 2016 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi..
  4. ^ a b French, Lauren; Garry, Maryanne; Mori, Kazuo (2008). "You say tomato? Collaborative remembering leads to more false memories for intimate couples than for strangers". Memory 16 (3): 262–273. doi:10.1080/09658210701801491 7 Eylül 2017 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi..
  5. ^ a b c Gabbert, Fiona; Memon, Amina; Allan, Kevin; Wright, Daniel B. (2004). "Say it to my face: Examining the effects of socially encountered misinformation". Legal and Criminological Psychology 9 (2): 215–227. doi:10.1348/1355325041719428 7 Eylül 2017 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi..
  6. ^ a b Revlin, Russell (2007). Human Cognition : Theory and Practice. New York, NY: Worth Pub. pp. 185–186. ISBN 0-7167-5667-6.
  7. ^ Paterson, Helen M.; Kemp, Richard; McIntyre, Sarah (2012). "Can a witness report hearsay evidence unintentionally? The effects of discussion on eyewitness memory". Psychology, Crime & Law 18 (6): 505–527. doi:10.1080/1068316X.2010.510117. 21 Şubat 2020 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
  8. ^ Bordens, Kenneth S.; Irwin A. Horowitz (2002). Social Psychology. (2nd ed.). Mahwah: Lawrence Erlbaum Associates. pp. 261–314. ISBN 9781410604934.
  9. ^ a b c Echterhoff, Gerald; Hirst, William; Hussy, Walter (2005). "How eyewitnesses resist misinformation: Social postwarnings and the monitoring of memory characteristics". Memory & Cognition 33 (5): 770–782. doi:10.3758/BF03193073 31 Mayıs 2016 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi..
  10. ^ a b Skagerberg, Elin M.; Wright, Daniel B. (2008). "Manipulating power can affect memory conformity". Applied Cognitive Psychology 22 (2): 207–216. doi:10.1002/acp.1353 30 Mayıs 2016 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi..
  11. ^ a b c Loftus, E. F. (2005). "Planting misinformation in the human mind: A 30-year investigation of the malleability of memory". Learning & Memory 12 (4): 361–366. doi:10.1101/lm.94705.
  12. ^ a b Luus, C. A. Elizabeth; Wells, Gary L. (1994). "The malleability of eyewitness confidence: Co-witness and perseverance effects.". Journal of Applied Psychology 79 (5): 714–723. doi:10.1037/0021-9010.79.5.714 4 Mayıs 2016 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi..
  13. ^ a b c d Gabbert, Fiona; Wright, Daniel B.; Memon, Amina; Skagerberg, Elin M.; Jamieson, Kat (2012). "Memory Conformity Between Eyewitness". 22 Ekim 2019 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. Court Review: The Journal of the American Judges Association (382).
  14. ^ Leasor, James (1962). Rudolf Hess: The Uninvited Envoy. London: Allen & Unwin. OCLC 1373664 2 Mayıs 2016 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi..
  15. ^ Thomas, Hugh (1979). The Murder of Rudolf Hess. New York: Harper & Row. ISBN 978-0-06-014251-3.
  16. ^ a b c d e Wright, Daniel B.; Self, Gail; Justice, Chris (2000). "Memory conformity: Exploring misinformation effects when presented by another person". British Journal of Psychology 91 (2): 189–202. doi:10.1348/000712600161781 14 Mayıs 2016 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
  17. ^ a b Wright, Daniel B.; Gabbert, Fiona; Memon, Amina; London, Kamala (2008). "Changing the criterion for memory conformity in free recall and recognition". Memory 16 (2): 137–148. doi:10.1080/09658210701836174.
  18. ^ a b c d e f g Gabbert, Fiona; Memon, Amina; Allan, Kevin (2003). "Memory conformity: can eyewitnesses influence each other's memories for an event?". Applied Cognitive Psychology 17 (5): 533–543. doi:10.1002/acp.885 14 Mayıs 2016 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi..
  19. ^ Asch, S.E. (1951). Effects of group pressure on the modification and distortion of judgments. In H. Guetzkow (Ed.), Groups, leadership and men(pp. 177–190). Pittsburgh, PA:Carnegie Press.
  20. ^ Wright, D.B.; Busnello, R.H.D.; Buratto, L.G.; Stein, L.M. (2012). "Are valence and social avoidance associated with the memory conformity effect?". Acta Psychologica 141 (1): 78–85. doi:10.1016/j.actpsy.2012.06.008.
  21. ^ a b c Baddeley, Alan; Eysenck,, Michael W.; Anderson, Michael (2009). Memory (Reprinted. ed.). Hove, East Sussex: Psychology Press. ISBN 1848720017.
  22. ^ a b c Paterson, Helen M.; Kemp, Richard I.; Ng, Jodie R. (2011). "Combating Co-witness contamination: Attempting to decrease the negative effects of discussion on eyewitness memory". Applied Cognitive Psychology 25 (1): 43–52. doi:10.1002/acp.1640 30 Mayıs 2016 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi..
  23. ^ Mazzoni, Giuliana; Vannucci, Manila (2007). "Hindsight Bias, the Misinformation Effect, and False Autobiographical Memories". Social Cognition 25 (1): 203–220. doi:10.1521/soco.2007.25.1.203 1 Kasım 2019 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi..
  24. ^ Dixon, R.A. (1996). Collaborative memory and aging. In Basic and Applied Memory Research Theory in Context (Vol. 1), Herrmann, D.J., McEvoy, C., Hertzog, C., Hertel, P., & Johnson, M.K. (eds). Erlbaum: Hillsdale, NJ; 359–383.
  25. ^ Bright-Paul, Alexandra; Jarrold, Christopher; Wright, Daniel B.; Guillaume, Stephanie (2012). "Children's memory distortions following social contact with a co-witness: Disentangling social and cognitive mechanisms". Memory 20 (6): 580–595. doi:10.1080/09658211.2012.690039.
  26. ^ a b Wright, Daniel B.; London, Kamala; Waechter, Michael (2010). "Social anxiety moderates memory conformity in adolescents". Applied Cognitive Psychology 24 (7): 1034–1045. doi:10.1002/acp.1604 30 Mayıs 2016 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi..
  27. ^ Schneider, D. M., & Watkins, M. J. (1996). Response conformity in recognition testing. Psychonomic Bulletin and Review, 3, 481-485.
  28. ^ a b Allan, Kevin; Midjord, J. Palli; Martin, Doug; Gabbert, Fiona (2012). "Memory conformity and the perceived accuracy of self versus other". Memory & Cognition 40 (2): 280–286. doi:10.3758/s13421-011-0141-9 31 Mayıs 2016 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi..
  29. ^ Walther, E., Bless, H., Strack, F., Rackstraw, P., Wagner, D., & Werth, L. (2002). Conformity effects in memory as a function of group size, dissenters and uncertainty. Applied Cognitive Psychology, 16, 793-810.
  30. ^ a b Walther, Eva; Bless, Herbert; Strack, Fritz; Rackstraw, Patsy; Wagner, Doris; Werth, Lioba (2002). "Conformity effects in memory as a function of group size, dissenters and uncertainty". Applied Cognitive Psychology 16 (7): 793–810. doi:10.1002/acp.828 30 Mayıs 2016 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi..
  31. ^ Wright, D.B., London, K, & Waechter, M. (2010) Social anxiety moderates memory conformity in adolescents. Applied Cognitive Psychology, 24, 1034-1045
  32. ^ Muller, Felipe; Hirst, William (2009). "Resistance to the influences of others: Limits to the formation of a collective memory through conversational remembering". Applied Cognitive Psychology 24 (5): 608–625. doi:10.1002/acp.1572.
  33. ^ a b c Hirst, William; Echterhoff, Gerald (2012). "Remembering in Conversations: The Social Sharing and Reshaping of Memories". Annual Review of Psychology 63 (1): 55–79. doi:10.1146/annurev-psych-120710-100340.
  34. ^ Echterhoff, Gerald; Groll, Stephan; Hirst, William (2007). "Tainted Truth: Overcorrection for Misinformation Influence on Eyewitness Memory". Social Cognition 25 (3): 367–409. doi:10.1521/soco.2007.25.3.367.
  35. ^ Bodner, Glen E.; Musch, Elisabeth; Azad, Tanjeem (2009). "Reevaluating the potency of the memory conformity effect". Memory & Cognition 37 (8): 1069–1076. doi:10.3758/MC.37.8.1069 31 Mayıs 2016 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi..
  36. ^ Meade, Michelle L.; Roediger, Henry L. (2002). "Explorations in the social contagion of memory". Memory & Cognition 30 (7): 995–1009. doi:10.3758/BF03194318.
  37. ^ Huff, C. R., Rattner, A., & Sagarina, E. (1996). Convicted but innocent: Wrongful conviction and public policy. London: Sage.
  38. ^ Loftus, Elizabeth F (1975). "Leading questions and the eyewitness report". Cognitive Psychology 7 (4): 560–572. doi:10.1016/0010-0285(75)90023-7 24 Eylül 2015 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi..
  39. ^ Wright, Daniel B.; Stroud, Joanne N. (1998). "Memory quality and misinformation for peripheral and central objects". Legal and Criminological Psychology 3 (2): 273–286. doi:10.1111/j.2044-8333.1998.tb00366.x.
  40. ^ Schwartz, Shari L.; Wright, Daniel B. (2012). "Memory Conformity for New and Old Items with Immediate and Delayed Testing". Applied Cognitive Psychology 26 (4): 508–515. doi:10.1002/acp.2820 14 Mayıs 2016 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi..
  41. ^ Marsh, Elizabeth J.; Tversky, Barbara; Hutson, Michael (2005). "How eyewitnesses talk about events: implications for memory". Applied Cognitive Psychology 19 (5): 531–544. doi:10.1002/acp.1095.
  42. ^ a b c Wright, Daniel B.; Villalba, Daniella K. (2012). "Memory conformity affects inaccurate memories more than accurate memories". Memory 20 (3): 254–265. doi:10.1080/09658211.2012.654798.
  43. ^ a b Wade, K., & Garry, M. (2005). Strategies for verifying false autobiographical memories. The American Journal of Psychology, 118, 587-602.
  44. ^ a b Becker, Selwyn W.; Lerner, Melvin J.; Carroll, Jean (1966). "Conformity as a function of birth order and type of group pressure: A verification.". Journal of Personality and Social Psychology 3 (2): 242–244. doi:10.1037/h0022894.
  45. ^ a b Edelson, M.; Sharot, T.; Dolan, R. J.; Dudai, Y. (2011). "Following the Crowd: Brain Substrates of Long-Term Memory Conformity". Science 333 (6038): 108–111. doi:10.1126/science.1203557.
  46. ^ Jaeger, Antonio; Lauris, Paula; Selmeczy, Diana; Dobbins, Ian G. (2012). "The costs and benefits of memory conformity". Memory & Cognition 40 (1): 101–112. doi:10.3758/s13421-011-0130-z 31 Mayıs 2016 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi..

İlgili Araştırma Makaleleri

Uzun süreli bellek ya da Uzun dönemli hafıza, iki depolama hafıza modeli teorisinin bir parçası olarak, öğeler arasındaki ilişkilerin depolandığı bellektir. Teoriye göre uzun süreli bellek, kısa süreli bellekten farklı işlevlere sahiptir. Bu da kısa süreli belleğin 20 ila 30 saniye içerisindeki bilgileri çağırmasından farklı olarak, depolanmış bilgileri uzun sürelerde tekrar, tekrar çağırabilmesidir. Bu iki bellek arasında bir fark görünmüyor gibi olsa da, her ikisi bilgiyi farklı yer ve alanlarda depolamaları bağlamında modelleri farklıdır.

Bir anının kaynağının yanlış bir şekilde başka bir deneyime atfedilmesi olan kaynak izleme hatası bir çeşit bellek hatasıdır. Örneğin, bireyler henüz yaşanmış bir olayı bir arkadaşlarından öğrenirler, daha sonra bu olayı yerel haberlerde de duydukları zaman, bu olayın kaynağının anısı haberlerden öğrenilmiş gibi yanlış bir kaynağa dayandırılabilir. Bu kaynak izleme hatası, uzun süreli belleğe sınırlı miktarda kaynak bilgisinin kodlanması veya kaynak izlemede kullanılan karar süreçlerinin karışması nedeniyle, normal algısal ve yansıtıcı süreçler kesintiye uğradığında ortaya çıkmaktadır. Depresyon, yüksek stres seviyesi ve beynin sorumlu bölgelerinde meydana gelen hasarlar, bu mekanizmalarda; kesintiye, karışıklığa ve dolayısıyla kaynak izleme hatalarına neden olan faktörlere örnek olarak verilebilir.

Çocukluk amnezisi aynı zamanda bebeklik amnezisi yani unutkanlık olarak da bilinir. Yetişkinlerin 2-4 yaşına kadar olan dönemde olaysal belleklerinde bulunan belirli anılarının zamanını, mekânını, yaşadığı duyguyu ve kimle, nasıl, nerede olduğunu hatırlayamamalarıdır. Bunun yanı sıra 10 yaşından önceki süreçte de olması gerekenden daha az anıya sahip olmaları beklenir. Aynı zamanda bilişsel benlik gelişiminin de kodlama ve ilk anıların saklanması üzerinde etkisi olduğu düşünülür. Araştırmalara göre çocuklar 1 yaşından önce oluşan anılarını hatırlayabilir fakat büyüdükçe ve yaşlanmaya başladıkça bu anıların hatırlanma oranı azalmaya başlar. Çocukluk amnezisi psikologlar tarafından farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bazılarına göre ilk anıların hatırlanmaya başlandığı 2-8 yaş aralığında oluşan anıları kodlama, saklama ve geri alma sırasında oluşan değişikliklerin çocukluk amnezisi için çok önemli olduğu düşünülür. Bu bellek yitiminin nedenleri konusunda başlıca üç teori ortaya atılmıştır. Psikanalistler bunun bastırmadan kaynaklandığını ileri sürerken; bilişsel psikologlar dilin gelişmesiyle birlikte bellek kodlamada ortaya çıkan değişikliklerin bu ilk anıların bellek izlerini canlandırmayı imkânsız kıldığını; nöro-psikologlar ise uzun süreli bellek için gerekli sinir mekanizmalarının bu ilk yıllarda işlevsel anlamda yeterince olgunlaşmamış olabileceğini savunmaktadır. Çocukluk amnezisi özellikle sahte anı durumlarında ve beynin erken yaşlardaki gelişimi açısından dikkate alınmalıdır. Çocukluk amnezisi için önerilen açıklamalar Freud’un delillerle desteklenmeyen ve genellikle güvenilmeyen travma teorisi, nörolojik gelişim, bilişsel benlik gelişimi, duygu gelişimi ve dil gelişimidir.

Sahte anı, bir insanın olmamış bir anıyı anımsamasıyla meydana gelen psikolojik bir olaydır. Sahte anı genelde, çocukluktaki cinsel istismarlar ile ilgili adli durumlarda göz önüne alınır. Sahte anı, ilk olarak psikoloji öncülerinden Pierre Janet ve Sigmund Freud tarafından araştırıldı. Freud bastırılmış cinsel çocukluk anıları konusundan ‘Histeri ile Mücadele’ kitabında bahsetmiştir. Elizabeth Loftus, 1974’teki ilk araştırma projesinden beri, hafıza kurtarımı ve sahte anı alanlarında öne çıkmıştır. Sahte anı sendromu, sahte anıyı insanların düşüncesini ve günlük yaşamını etkileyen ve hayatlarında çok yaygın olarak yaşadıkları bir durum olarak tanımlar. Sahte anı sendromu, sahte anıdan bazı yönlerden ayrılır. Sendrom kişinin hayatındaki yöneliminde oldukça etkiliyken; sahte anı bu önemli etki olmadan da meydana gelebilir. İnsanlar etkileyici anılarının doğru olduğunu düşündüklerinden bu sendrom etkisini gösterir. Ancak, sendrom ile ilgili araştırmalar tartışmalı ve bu yüzden sahte anı sendromu ruhsal bozukluk kategorisinden, dolayısıyla Mental Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El Kitabı’ndan çıkarılmıştır. Sahte anı, psikolojik araştırmaların önemli bir parçasıdır çünkü çok fazla ruhsal bozukluk ile bağlantılıdır.

İstem dışı körlük, dikkatsiz körlük veya algısal körlük, hiçbir şekilde görme bozukluğu ya da görme kusuru ile ilişkilendirilmeyen psikolojik bir dikkat eksikliği. İstem dışı körlük bir bireyin normal bir görüşte beklenmedik uyarıcıyı (stimuli) fark edemediği olay olarak da tanımlanabilir. Biri için tüm uyarıcılara dikkat etmek imkânsız olduğunda sonuç olarak istem dışı körlük anlamına gelen oldukça belirgin ve beklenmedik nesneleri görememe durumu oluşur. Terim, Arien Mack ve Irvin Rock tarafından 1992’de bulunmuştur ve içeriğinde olayın buluşunu ve onu tanımlamak için yöntemleri anlatan 1998’de MIT Press tarafından yayımlanan kitaplarının adı olmuştur. İstem dışı körlük üzerine yapılan çalışma, olayın bilişsel bozukluktan bağımsız olarak her bireyde ortaya çıkabileceğini belirtmiştir.

Görgü tanığının ifadesi, kişinin tanık olduğu olaya dair bilgi ve gözlemleri hakkında, adli bir süreç kapsamında verdiği ifade. İdeal bir durumda, tanığın hatırladıklarının ayrıntılı olması beklenir ancak bu her zaman gerçekleşmez. Tanığın hatırladıkları, tanığın bakış açısından bakıldığında ne yaşandığını kanıtlamak için kullanılır. Anıları bellekten çağırma işlemi geçmişte güven duyulan bir işlemdi. Ancak günümüzde, psikologların “Anılar ve bireysel algılar güvenilmezdir. Kolaylıkla manipüle edilebilir ve değişime uğrayabilirler” savını destekleyen adli tıp uzmanları tarafından bu güven çürütüldü. Bu nedenle birçok devlet, bu günlerde görgü tanıklığının mahkemelerde kullanımıyla ilgili değişikliklere gitmeyi planlıyor. Görgü tanıklığı aynı zamanda bilişsel psikoloji alanının özel bir odağı olma özelliğini taşıyor.

Psikolojide konfabulasyon, kişinin kendisi ya da dünya hakkında uydurma, çarpık veya yanlış yorumlanmış anılar üretmesi olarak tanımlanan bir bellek hatasıdır. Konfabulasyon sergileyen insanlar, “ince değişikliklerden tuhaf uydurmalara” kadar, geniş bir ölçekte çeşitlenen yanlış anılar sunarlar ve çelişkili olduklarına ilişkin kanıtlara rağmen genellikle hatırladıkları anılardan çok emindirler.

Epizodik bellek, açıkça belirtilebilen veya bir araya getirilebilen günlük olayların hafızasıdır. Belirli zamanlarda ve yerlerde meydana gelen geçmiş kişisel deneyimlerin toplanmasıdır; örneğin, kişinin 7. doğum günündeki parti gibi. Semantik bellek ile birlikte, uzun süreli hafızanın iki ana bölümünden biri olan açık belleği oluşturur(diğeri örtük bellek).

Flaş bellek, duygusal olarak uyarıcı bir anın veya olayların detaylandırılmış ve son derece can alıcı parçalarının 'enstantene' resmidir. Flaş bellek terimi şaşkınlık uyandıran, gelişigüzel aydınlanmalar, detay, görüntünün özü gibi kelimeleri akla getirir. Bununla beraber flaş bellekler bir parça gelişigüzel ve tamamlanmışlıktan da uzaktır. İnsanlar genellikle hatıralarından bir hayli emin de olsalar, araştırmalar bu hatıraların birçok detayının unutulduğunu göstermektedir.

<span class="mw-page-title-main">Yeniden yapılandırılan bellek</span>

Yeniden yapılandırılan bellek, hatırlama eyleminin algı, hayal gücü, semantik bellek ve inançlar gibi çeşitli bilişsel süreçler tarafından etkilendiği bir anı hatırlama teorisidir. İnsanlar bir anıyı hatırlarken epizodik belleklerinin tutarlı ve doğru olduğuna; hatırlama anında bakış açılarının hatasız olduğuna inanmaktadır. Halbuki, hatırlamanın yeniden yaratım süreci, bireysel algılar, sosyal etkiler ve genel kültür gibi yeniden yaratma sürecinde hatalara sebep olabilecek etkenlerce bozulmaktadır.

Gruplama, bilişsel psikolojide bir bilgi kümesinin bireysel parçalarının ayrıldığı ve daha sonra anlamlı bir bütün halinde gruplandırıldığı bir süreçtir. Bilgilerin gruplandırıldığı grupların amacı malzemenin kısa süreli tutulmasını geliştirmek ve böylece çalışma belleğinin sınırlı kapasitesini atlamaktır. Bir grup, birlikte gruplandırılmış ve bir kişinin hafızasında saklanan temel tanıdık birimler topluluğudur. Bu gruplar tutarlı aşinalıklarından dolayı da kolay geri getirebilir. Bireylerin, grup içindeki öğelerin daha üst düzey bilişsel temsillerini yarattığına inanılmaktadır. Öğeler, tek tek öğelere kıyasla bir grup olarak daha kolay hatırlanır.Bu gruplar son derece öznel olabilir; çünkü bireylerin bilgi kümeleriyle bağlanabilen algılarına ve geçmiş deneyimlerine dayanırlar.Parçaların boyutu genellikle iki ila altı öğe arasında değişir ancak genellikle dil ve kültüre göre farklılık gösterebilir.

<span class="mw-page-title-main">Elizabeth Loftus</span> Amerikalı psikolog

Elizabeth F. Loftus Amerikalı bilişsel psikolog ve insan belleği konusunda uzmandır. İnsan belleğinin şekillendirilebilirliği üzerine araştırmalar yapmıştır. Loftus en çok yanlış bilgi etkisi, görgü tanığı belleği ve çocukluktaki cinsel istismarın geri kazanılan anıları da dahil olmak üzere sahte anıların yaratılması ve doğası konusundaki çalışmaları ile bilinmektedir. Loftus, laboratuvar içindeki çalışmalarının yanı sıra araştırmasını yasal ortamlara uygulamakla da ilgilenmiştir; yüzlerce dava için danışma ya da bilirkişi tanıklığı sağlamıştır. 2002 yılında, Loftus Genel Psikoloji İncelemesi'nde 20. yüzyılın en etkili 100 psikolojik araştırmacıları listesinde 58. sırada yer alarak listede en üst sırada yer alan kadın araştırmacı olmuştur.

Geçmişe dönüş ya da istemsiz tekrar eden bellek, bireylerin eski deneyimleri ya da eski deneyimlerin ögelerini ani ve genellikle güçlü bir şekilde yeniden deneyimlediği psikolojik fenomendir. Bu deneyimler sevindirici, üzgün, heyecan verici veya herhangi başka bir duygu olabilir. Geçmişe dönüş terimi, özellikle, anı istemsiz hatırlandığında ve/veya bu anı insanın tekrar yaşayabileceği kadar yoğun olduğunda, bunun gerçek zamanda yaşanmadığını, sadece bir anı olduğunu fark edemeyeceği durumlarda kullanılır.

Hayal gücü enflasyonu, hiç yaşanmamış bir olayı hayal etmenin olay hafızasına olan güveni arttırdığı bir tür hafıza bozukluğudur

<span class="mw-page-title-main">Hafıza ve yaşlanma</span>

Bazen "normal yaşlanma" olarak tanımlanan yaşa bağlı hafıza kaybı, Alzheimer hastalığı gibi demans türleriyle ilişkili hafıza kaybından niteliksel olarak farklıdır ve farklı bir beyin mekanizmasına sahip olduğuna inanılır.

Otobiyografik hafıza, epizodik ve anlamsal hafızanın bir kombinasyonuna dayanan, bireyin hayatından hatırlanan bölümlerden oluşan bir bellek sistemidir. Bu nedenle bir tür açık bellek olarak kabul edilir.

Öz-referans etkisi, insanların kendilerinin olayın içinde yer alıp almadıklarına bağlı olarak bilgiyi farklı şekilde kodlama eğilimidir. İnsanlardan kendileriyle ilgili olan bilgileri hatırlamaları istendiğinde, hatırlama ihtimalleri daha yüksektir.

Çürüme teorisi ya da bozunma teorisi, sadece zamanın geçmesi nedeniyle hafızanın kaybolduğunu öne süren bir teoridir. Bu nedenle bilgi, zaman geçtikçe ve hafızanın yanı sıra hafıza gücü de yıprandıkça daha sonraki erişim için daha az kullanılabilir hale gelir. Birey yeni bir şey öğrendiğinde, nörokimyasal bir "hafıza izi" yaratılır. Ancak zamanla bu iz yavaş yavaş parçalanır. Bilginin aktif olarak tekrarlanmasının, bu geçici düşüşe karşı koyan önemli bir faktör olduğuna inanılıyor. Nöronların biz yaşlandıkça yavaş yavaş öldüğüne yaygın olarak inanılır, ancak bazı eski hatıralar en son deneyimlenen hatıralardan daha güçlü olabilir. Bu nedenle, çürüme teorisi çoğunlukla kısa süreli bellek sistemini etkiler, diğer bir daha eski anıların genellikle beyindeki şoklara veya fiziksel saldırılara karşı daha dirençli olduğu anlamına gelir. Ayrıca zamanın geçmesinin tek başına unutmaya neden olamayacağı ve çürüme teorisinin zaman geçtikçe meydana gelen bazı süreçleri de hesaba katması gerektiği düşünülmektedir.

Çoklu Mağaza veya Modal Model olarak da bilinen Atkinson-Shiffrin Modeli, 1968 yılında psikolog Richard Atkinson ve Richard Shiffrin tarafından önerilen bir bellek modelidir. Modele göre insan hafızasının üç ayrı bileşeni vardır:

  1. Duyusal Kayıt adı verilen duyusal bilgilerin belleğe girdiği bileşen
  2. Hem duyusal kayıttan hem de uzun vadeli bellekten girdi alan ve tutan Kısa Süreli Depo
  3. Kısa süreli depoda tekrarlayarak, prova yaparak hatırlanan, bilgilerin süresiz olarak tutulduğu Uzun Süreli Depo

Bastırılmış hafıza, özellikle bireyleri haksız ve yanlış bir şekilde suçlamak için kullanıldığı ve önemli zararlara yol açtığı yasal bağlamlarda tartışmalı bir kavramdır. Amerikan Psikoloji Derneği çalışma grubu, "çocukken cinsel istismara uğrayan çoğu insan, başlarına gelenlerin tamamını veya bir kısmını hatırlarken, uzun süredir geçmiş istismar anılarının unutulmasının mümkün olduğunu belirtmiştir. Sigmund Freud, daha sonra teorisini revize etse de, başlangıçta çocukluk cinsel travması anılarının sıklıkla bastırıldığını ancak bu travmaların bilinçsizce davranışları ve duygusal tepkileri etkilediğini savunmuştur.