
Kistik higroma, kan damarlarının kavernöz hemangioma’larına benzeyen iyi huylu bir tümördür. Genellikle çocuklarda, boyun ve koltukaltı (aksilla) bölgesinde ortaya çıkar. Karın içinde oluşan tümörler de görülebilmektedir. Büyük tümörler bulundukları yerlere deformasyonlara neden olurlar.
Displazi (dysplasia) kavramı, patolojik olgunun nedenlerine ve türüne göre farklı anlamlar içerir:

Bartholin bezleri vajina açıklığının her iki tarafında bulunan iki küçük bezdir. Bezler vajinayı yağlamaya (nemlendirmeye) yardımcı olan mukus üretir. Bir Bartholin kisti, bu bezlerden birinin deliklerinde bir tıkanma meydana geldiğinde ortaya çıkar ve mukusun birikmesine ve bir yumru oluşturmasına neden olur. Bartholin kistleri tüm kadınların yaklaşık %2'sinde görülür. Doktorlar genellikle bu kistleri üreme çağındaki kadınlarda teşhis eder. Menopozdan sonra bir kadının Bartholin kisti geliştirme riski azalır.

Dandy-Walker malformasyonu, beyindeki anatomik bozukluklar ve bunların klinikteki yansımalarını açıklayan bir kavramdır.
Fibrozis (fibrosis), bir dokudaki ya da organdaki yoğun bağ dokusu artışına bağlı olarak ortaya çıkan katılaşmadır. Artan bağ dokusu kollagen liflerden zengin olduğu için “fiber ya da fibre” kökünden türetilmiş, “-osis” takısıyla da patolojik bir artışı betimleyen “fibrosis” tanımı ortaya çıkmıştır.
Konjenital (doğumsal) böbrek anomalileri, üriner sistemdeki konjenital anomalilerinin önemli bir bölümüdür. Üriner sistemin konjenital anomalilerindeki kalıtımsal nitelikler tam olarak çözümlenememiştir. Olguların yaklaşık 1/5'i kalıtsaldır ve büyük çoğunluğu otosomal dominant yolla aktarılır; otosomal resesif kalıtım oldukça seyrektir. Çoğu olgudaki nedenin gebelikte yaşanan sorunlar olduğu varsayılmaktadır. Böbrek anomalileri, doğumsal üriner sistem anomalilerinin sıkça karşılaşılan sorunlardan biridir; yaklaşık 10 çocuktan 1'i bu tür bir anomali (kusur) ile doğar. Böbrek anomalilerin çoğu yapısal bozukluklar gösterirken bir bölümü de metabolik sorunlarla ortaya çıkar.
Kistik renal displazi, böbrekte yapısal bozuklukların görüldüğü bir anomalidir; mikrosopik incelemelerde kıkırdak dokusu, ilkel mezenkimal yapılar ve ilkel borucuklar gibi böbrek dokusunda bulunmaması gereken dokular saptanır. Etkilenen böbreğin biçimi de bozuktur. Olguların büyük bölümünde üreter, mesane ve üretra gibi idrar yolları anomalileri de vardır. Böbreklerden biri ya da ikisi etkilenir. Etkilenen böbreğin çıplak gözle yapılan incelemelerinde, çok sayıda kist içeren, iri ve biçimsiz bir yapı seçilir. Kistler farklı büyüklüktedir. Nefronlar normaldir; ancak, idrar toplama borucuklarının (tubulus) yapısı bozuktur.

Polikistik böbrek hastalığı, böbreklerin görece sık karşılaşılan kistik hastalıklarındandır. 2 tip polikistik böbrek hastalığı vardır;
- Otosomal dominant polikistik hastalık
- Otosomal resesif polikistik hastalık

Böbrek medullasının kistik hastalığı, böbrek korteksinden çok medulla katmanını etkileyen bir kistik hastalıktır. İki tür medüller kistik hastalık vardır:
Böbrek medullasının kistik hastalığı, böbrek korteksinden çok medulla katmanını etkileyen bir kistik hastalıktır. İki tür medüller kistik hastalık vardır:
- Medüller sünger böbrek
- Nefronoftizi
Diyalize bağlı kistik böbrek hastalığı, uzun süre diyalizde kalan ilerlemiş kronik böbrek hastalarının böbreklerinin korteks ve medullasında kistlerin oluşmasıyla karakterize bir diyaliz komplikasyonudur. Kistler 0.5–1 cm çaplarında, içyüzleri epitelle döşeli ve berrak bir sıvı içeren boşluklardır. Bazı kistlerde mineral kristalleri ile bu alanları kuşatan yoğun bağ dokusu artışı (fibrozis) vardır. Genelde özgün bir belirtisi yoktur; ancak, kanayan kistler varsa idrarda kan (hematüri) saptanır. En önemli komplikasyonu, kistlerin içyüzünü döşeyen epitelden kökenli kanserdir.
Lipofuscin, canlı organizmadaki bazı hücrelerin yıkımı nedeniyle oluşan, yaşlanma ya da yıpranma pigmenti olarak bilinen, suda çözülmeyen kahverengi bir pigmenttir. Hücre çeperlerinin (membran) yıkım ürünlerinin proteinlerle oluşturduğu karmaşık bileşiklerdir. Pigmentin oluştuğu ve biriktiği yerlerde herhangi bir etkisi görülmez; ancak, bu alanlardaki serbest oksijen radikalleri adı verilen zararlı kimyasalların lipidler üzerindeki olumsuz etkilerinin göstergesidir.

von Hippel-Lindau hastalığı (Hemangioblastoma), otozomal dominant yolla aktarılan kalıtsal bir hastalıktır. Birçok organda kapiller hemangioblastoma olarak adlandırılan tümör vardır. Beyincikte (serebellum) içi sıvıyla dolu kistik bir boşluğu dolduran kapiller hemangioblastoma kitlesi bu hastalıkta karşılaşılan temel bulgudur. Bu yerleşime ek olarak gözde ağ tabakada (retina) ve/veya beyin sapında kapiller hemangioblastoma saptanır. Ayrıca akciğer, karaciğer, böbrek, pankreas, epididim hemangioblastomaları olabilir. Damar tümörü dışında böbrek kanseri, adrenal bezde ya da çevresinde feokromositoma, pankreasta nöroendokrin tümör, kulakta endolenfatik kese tümörü bulunabilir. Böbreklerde, epididimde ve pankreasta kistler vardır. Kan incelemelerinde, hemangioblastomada üretilen eritropoietinin etkisiyle aşırı alyuvar üretimi (polisitemi) saptanır. Ağız mukozasında çok sayıda varis vardır.
Damar tümörü (angioma); atardamarları, toplardamarları, lenf damarlarını ya da kapiller damarları taklit eden damarsal oluşumların genel adıdır. Normal damarlarda olduğu gibi, kalın ya da ince bir çeperleri vardır ve içyüzleri endotel hücreleriyle döşelidir. Hemen her organın tümörlerinde olduğu gibi, damar tümörlerinin de iki ana grubu vardır:

Kapiller lenfangioma (Lymphangioma circumscriptum), kan damarlarının kapiller hemangiomlarının benzeridir; ancak ince lenf damarlarından oluşur ve içlerinde alyuvarlar içermeyen lenf sıvısı vardır. Çoğunluğu baş-boyun bölgesi ve koltukaltı (aksilla) derisinde ortaya çıkar. Genellikle yüzeyde tümsek oluşturur ya da 1–2 cm çapında saplı oluşumlar yapar. Mikroskopla yapılan incelemelerde, epidermisin hemen altında, içlerinde alyuvar içermeyen lenf sıvısı bulunan, bazıları genişçe küçük damar yığınları görülür.

Kavernöz hemangioma, kapiller hemangiomlardakine benzer yerleşim gösterirler; ancak, daha derinde ve daha büyüktür, sınırları belirsizdir. Çevre dokulara olumsuz etkileri nedeniyle cerrahi yolla çıkarılmaları gerekebilir. 1–2 cm çaplarında, morumsu-kırmızı, yumuşak sünger kıvamında tümörlerdir. Yüzde, kollarda ve bacaklarda daha büyük tümörler görülebilir. Çoğu olguda herhangi bir sorun yaşanmaz. Yüz bölgesindeki tümörler estetik açıdan önemlidir. Yüzeye yakın olanlara gelen travmatik etkiler kanamalara neden olur. İç organ tümörüne radyoloji teknikleriyle tanı konur.

Granuloma pyogenicum, deride ve ağızda mukozasında, kalınca bir sapı olan yuvarlakça, kırmızı renkli, yüzeyleri genellikle ülserli (kanayan) oluşumlardır. Ansızın ortaya çıkar ve özellikle travma sonrasında hızla büyürler; bu özellik, hastalarda kanser korkusuna neden olur. Mikroskopla yapılan incelemelerde, klasik kapiller hemangioma yapısına ek olarak, granülasyon dokusunu andıracak biçimde ödem, nötrofil polimorflar, makrofajlar ve lenfositler saptanır. Tedavisi cerrahi yöntemlerle çıkarılmasıdır; yineleme olabilmektedir.

Glomus tümörü (glomangioma), vücut ısısını düzenleyen (termoregülasyon), özel bir arter-vena (arteriovenöz) kombinasyonu olan glomus'lardan kökenli glomus tümörü, düz kaslardan zengin iyi huylu bir tümördür. Tümörlerin çoğu tırnakların altında ortaya çıkar. Tırnak altında yuvarlakça, kırmızımsı-mavi renk yansıtan, katı, çapları 10 mm’nin altında tümörlerdir. Küçük olmalarına karşın yapılarındaki düz kasların kasılması güçlü ağrılara neden olur. Mikroskopik incelemelerde, birbirleriyle kaynaşan geniş damar kesitleri çevresinde düz kas hücrelerini anımsatan özgün hücreler görülür.

Nevus flammeus, baş-boyun bölgesinde görülen, pembe-mor-şarap kırmızı renkli doğum lekeleridir. Tümörden çok damar genişlemelerinin (ektazi) sonucudur. Dışa doğru tümsek ya da kitle oluşturmazlar. Büyük bölümü zamanla kendiliğinden silinir. Özel tipi olan kırmızımsı-mor lekeler "port-wine stain" olarak adlandırılır. Çocuklar büyüdükçe leke de büyür, alan genişler ve bulunduğu alanda kaba-çirkin bir yüzey oluşur.

Hemangioendotelioma, damar tümörleri arasında gri alanda kalan oluşumlardır; iyi huylu tümör nitelikleri içeren örneklerine karşın tam bir kanser gibi davranan olgular da vardır. Hemangioendotelioma nitelikleri içeren tümörlerin en özgünü “epiteloid” olarak tanımlanan tiptir. Epiteloid hemangioendotelioma, orta ve büyük çaplı venaların (toplardamar) çevresinde ortaya çıkan, erişkin yaşlarda görülen bir tümördür. Mikroskopla yapılan incelemede damar yapısı belirgin değildir; ancak, çevrelerinde epitel hücrelerini anımsatan geniş sitoplazmalı hücre grupları izlenir. Epiteloid yapısı nedeniyle karsinom ya da melanoma ile karışabilir.