İçeriğe atla

Ayna benlik

Ayna benlik, bireylerin benlik görüşlerinin başkalarının kendilerini nasıl gördüğü algısı yoluyla etkilendiği süreçlerdir.[1] Ayna benlik hem "kişinin kendi hakkındaki görüşlerini" hem de "başkalarının kendisi ile ilgili görüşlerine yönelik algısını" kapsamaktadır. Yansıtılmış değerlendirme, yansıyan benlik gibi kavramlarla da eş anlamlıdır.

Bu iki yönlü ve döngüsel bir süreçtir. Bireyin kendilik görüşü başkalarının birey hakkındaki görüşünü etkilerken başkalarının birey hakkındaki görüşleri hakkındaki yargılar da yine bireyin kendilik görüşünü etkilemektedir.

Başkalarının birey hakkındaki görüşlerine yönelik algı

Ayna benlik sürecinin parçalarından biridir. Bireyin başkalarının kendisi hakkında ne düşündüğünü kendince algıladığı anlamına gelmektedir. Başkalarının algısını algılamak olarak da yorumlanabileceği için meta-algı adı verilebilir.[1] Meta-algı başkalarının ne düşündüğüne dair ipuçlarını okumayı gerektirir. Bu her zaman en doğru şekilde yapılamayacağı için meta-algı ile gerçeklik arasında farklar olabilir. Ayna benlik sürecinde etkili olan başkalarının hakkımızda gerçekten ne düşündüğü değil, bizim onların ne düşündüğünü düşünmemizdir.

Başkalarının hakkımızdaki düşüncelerine yönelik algımızı değerlendirirken başkaları diye değerlendirdiğimiz grubun birbirine benzerliğini abartırız. Başkaları birbirinden farksızdır ve hakkımızda hepsi aynı şeyi düşünür. Bu nedenle Mead genelleştirilmiş öteki kavramını ortaya atmıştır.[2] Bu şekilde yansıtılmış değerlendirmeler başkalarının değerlendirmeleri arasındaki farkları görmez çünkü süreçte sadece genelleştirilmiş, kolektif başkaları vardır.

Meta-algının benlik algısı üzerindeki etkisi

Meta-algılar bireyin benlik kurgusuna katılarak benlikte küçük veya büyük değişikliklere neden olabilirler. Yapılan çalışmalar bireylerin kendileri ile ilgili görüşlerinin başkalarının görüşleri tarafından şekillendirilebildiğini ortaya koymuştur. Başkalarının bizim ne gibi amaçlar peşinde koşmamız gerektiği ile ilgili düşünceleri bizim de amaçlarımızı değiştirmemize yol açabilir.[3][4] Üstelik bu değişimler geçici olmayabilir. Araştırmalar katılımcıların maruz kaldıkları mesajların etkisinin (örneğin yüksek özgüven) bir hafta sonra da devam edebileceğini göstermiştir.[5]

Meta-algıların benlik görüşlerine katılması sürecini kendini doğrulama ve kendini yüceltme eğilimleri de etkiler. Bunun yanı sıra, kişilerin özgüvenleri de bu süreçte etkilidir. Yüksek özgüvenli bireyler olumsuz değerlendirmeleri benlikle ilgili genele yaymayıp belli bir alanda sınırlamakta daha başarılıdırlar. Özgüveni düşük olan bireyler ise bu konuda zorlanırlar, başkalarının olumsuz değerlendirmeleri kendi benlik görüşlerinde dalgalanmalara yol açar.[1]

Günümüzdeki araştırmalar

Günümüzde internet kullanımının artması ayna benlik kavramının ele alınışını da etkilemiştir. İnternetin 7/24 kullanıma uygun olması, bireylerin kendilerini başkalarıyla yüz yüze gelmeden de sunabiliyor olmaları, araştırmacılara ayna benlik sürecinde internetin de etkileri olabileceğini düşündürmektedir.[1] Özellikle, sosyal medyanın kendini pohpohlayıcı bir ayna benlik oluşturabileceğine dair çalışmalar bulunmaktadır. Facebook gibi sosyal medya araçları kişilerin kendilerini istedikleri şekilde ve daha pozitif sunmalarını sağladıkları için kişilerin özgüvenini artırmaktadır.[6] Gonzales ve Hancock (2011) çalışmalarında kişilerin başkalarının Facebook profillerine ya da kendi Facebook profillerine maruz kalmalarını sağlamıştır. Daha sonra bireylerin özgüven ölçümlerinden ortaya çıkan sonuç kendi Facebook profiline maruz kalan katılımcıların, özellikle de profil sayfalarında değişiklik yapabilecekleri söylenmişse, daha yüksek özgüven skoru elde ettiğini göstermiştir.[6]

İlgili diğer kavramlar

Kalıpyargı tehdidi

Kalıpyargı tehdidi bir grubun yeterlilikleri ve becerileri hakkında olumsuz bir kalıpyargıya uyum gösterme korkusudur.[1] Bu korku bireyin performansını ketlediği için birey kalıpyargıya paralel şekilde davranır.[7] Bu alandaki önemli örneklerden biri Afrikan Amerikan öğrencilerin Avrupa Amerikan akranlarına kıyasla zeka testlerinde daha başarısız olmalarıdır. Bu durumu inceleyen Steele ve Aronson (1995), öğrencilerin kalıpyargıyı destekleyecek türden performans göstermekten korkmalarının gerçekten de performanslarının düşmesine neden olduğunu öne sürmüşlerdir.[8] Benzer tehditler cinsiyet için de yaşanmaktadır, kadınların matematik konusunda erkeklere göre daha başarısız olduğu kalıpyargısının etkinleştirildiği durumlarda gerçekten de kadınların erkeklere kıyasla daha düşük bir performans sergilediği görülmüştür. Ancak testin kadın ve erkekler arasındaki farkı ölçmediği bilgisi verildiğinde kadınlar da erkeklerle aynı derecede başarı göstermişlerdir.[9] Bu durum da başkalarının hakkımızda ne düşüneceğine dair algımızın benliğimize katılmasının örneklerinden biri olarak görülmektedir.

Bu tehdidi bertaraf etmek için farklı bir zihin-yapısı kullanılarak kalıpyargı tersine çevrilmelidir.[10] McGlone ve Aronson (2006) ABD'de yaptıkları çalışmada katılımcılara mekan yeteneği üzerine zor bir sınav görevi vermişlerdir. Bu sınava girmeden önce katılımcıların bir kısmına kuzeydoğuda oturdukları hatırlatılırken bir kısmına da kuzeydoğuda seçkin bir üniversitede öğrenci oldukları hatırlatılmıştır. İkinci koşuldaki katılımcıların sınav performansları açısından kadın ve erkekler arasında bir fark görülmemiştir, "seçkin bir üniversitenin öğrencisi olmak" kalıpyargısı kadın ve erkeklerin eşit düzeyde başarı göstermesini sağlamıştır.[11]

Kendini gerçekleştiren kehanet

Kendini gerçekleştiren kehanet olgusunun nasıl işlediği ile ilgili görsel. Kaynak: Aronson, E., Wilson, T. D., & Akert, R. M. (2012). Sosyal psikoloji (Gündüz, O. Çev.). İstanbul: Kaknüs Yayınları. s.137.

Kendini gerçekleştiren kehanet olgusu başkalarının beklentilerinin bireyin kendi davranışlarını değiştirmesi, bireyin gerçekten de ondan beklenildiği gibi davranmaya başlamasını açıklar.[1][12][13] Kaynaklarda kendini doğrulayan kehanet adıyla da yer almaktadır.[10] Bu olgunun öngördüğü üzere başkaları hakkındaki algılarımız da eninde sonunda doğru çıkacaktır. Örneğin arkadaşımızın komik biri olduğuna dair bir algımız varsa bir süre sonra arkadaşımızın gerçekten de komik davrandığını gözlemleyebiliriz.[14] Benzer bir şekilde, bireyin kendisi hakkındaki bir görüşü benimsemesi başkalarının da o görüşü benimsemesine neden olabilir,[14] böylece kehanet kendini gerçekleştirmiş olacaktır. Tıpkı ayna benlik sürecinde olduğu gibi, başkalarının hakkımızdaki algıladığımız yargılarının benliğimizi gerçekten değiştirmesini kendini gerçekleştiren kehanet olgusunda da görebiliyoruz. Bu olguyla ilgili Rosenthal ve Jacobson (1968) yaptıkları araştırmada bir okuldaki öğrencilere bir test uyguladılar ve öğretmenlere bazı öğrencilerin başarılı olduğunu, bu öğrencilerin ileriki yıllarda akademik açıdan patlama yapacaklarını söylediler. Patlama yapacağı söylenen bu öğrenciler aslında rastgele seçilmişti, sadece öğretmenlerin zihninde bazı değişimlemeler yapılmak isteniyordu. Ailelere veya öğrencilerin kendilerine patlama yapmalarının bekelnediği söylenmedi ki ileride test edildiğinde sadece öğretmenlerinin öğrencileri ile ilgili algısının sonuçları net bir şekilde görülebilsin. Araştırmacılar yıl sonunda öğrencilere zeka testi uyguladıklarında öğretmenlerinin patlama yapacağını düşündüğü öğrencilerin başarısının diğer öğrencilere kıyasla daha fazla arttığı görüldü, kehanet kendini gerçekleştirmişti.[15]

Kaynakça

  1. ^ a b c d e f Wallace, H.M., & Tice, D.M. (2012). Reflected appraisal through a 21st-century looking glass. In M.R. Leary & J.P. Tangney (Eds.), Handbook of self and identity (2nd ed., pp. 124-140). New York, NY, US: Guilford Press; US.
  2. ^ Mead, G. H. (1934). Mind, self, and society. Chicago: University of Chicago Press.
  3. ^ Shah, J. (2003a). Automatic for the people: How representations of significant others implicitly affect goal pursuit. Journal of Personality and Social Psychology, 84(4), 661–681. Shah, J. (2003b)
  4. ^ The motivational looking glass: How significant others implicitly affect goal appraisals. Journal of Personality and Social Psychology, 85(3), 424–439.
  5. ^ Sinclair, S., Huntsinger, J., Skorinko, J., & Hardin, C. D. (2005). Social tuning of the self: Consequences for the self-evaluations of stereotype targets. Journal of Personality and Social Psychology, 89(2), 160–175.
  6. ^ a b Gonzales, A. L., & Hancock, J. T. (2011). Mirror, Mirror on my Facebook Wall: Effects of Exposure to Facebook on Self-Esteem. Cyberpsychology, Behavior, and Social Networking, 14(1-2).
  7. ^ Schmader, T., Johns, M., & Forbes, C. (2008). An integrated process model of stereotype threat effects on performance. Psychological Review, 115(2), 336–356.
  8. ^ Steele C.M., Aronson J. (1995) Stereotype threat and the intellectual test performance of African Americans. Journal of Personality and Social Psychology,69, 797–811.
  9. ^ Spencer, S. J., Steele, C. M., & Quinn, D. M. (1999). Stereotype threat and women's math performance. Journal of Experimental Psychology, 35, 4-28.
  10. ^ a b Aronson, E., Wilson, T. D., & Akert, R. M. (2012). Sosyal psikoloji (Gündüz, O. Çev.). İstanbul: Kaknüs Yayınları.
  11. ^ McGlone, M., & Aronson, J. (2006). Social identity salience and stereotype threat. Journal of Applied Developmental Psychology, 27, 438-446.
  12. ^ Jussim, L., Harber, K. D., Crawford, J. T., Cain, T. R., & Cohen, F. (2005). Social reality makes the social mind: Self-fulfilling prophecy, stereotypes, bias, and accuracy. Interaction Studies, 6(1), 85–102
  13. ^ Rosenthal, R., & Rubin, D. B. (1978). Interpersonal expectancy effects: The first 345 studies. Behavioral and Brain Studies, 1(3), 377–415.
  14. ^ a b Pennington, D. C. (2000). Social Cognition. Routlegde: London.
  15. ^ Rosenthal, R., & Jacobson, L. (1968). Pygmalion in the classroom: Teacher expectations and student intellectual development. New York: Holt, Rinehart and Winston.

İlgili Araştırma Makaleleri

Kişilik psikolojisi, bireylerin kendilerine özgü davranış, düşünce ve duygu biçimleriyle ilgilenir.

Doğrulama yanlılığı ya da teyit yanlılığı, kişilerin kendi inançlarını, düşüncelerini ve varsayımlarını destekleyen ya da teyit eden bilgileri kayırma, dikkate alma ve öne çıkarma eğilimidir. Bu yanlılığa sahip kişiler inançlarına, düşüncelerine ve varsayımlarına ters düşen, karşı duran, onlarla çelişen bilgileri ihmal etme, yok sayma eğilimi gösterir. Bilişsel eğilimin bir çeşidi ve tümevarımın sistematik hatasıdır. İnsanlar bilgiyi seçici olarak topladıklarında veya anımsadıklarında ya da belirli bir eğilime göre bu bilgiyi yorumladıklarında doğrulama yanlılığına eğilim gösterirler. Etkisi, duygusallıkla yaklaşılan konularla, iyice yerleşmiş ve değişmesi zor inanışlarla ilgili olduğu takdirde çok daha güçlüdür. İnsanlar aynı zamanda müphem ve belirsiz kanıtları da kendi görüşlerini destekleyici yönde yorumlamaya eğilimlidir. Yanlı araştırma, yorumlama ve bellek karşı tarafların aynı kanıtlara ulaşması durumunda bile anlaşmazlığın daha keskinleşmesi olan tutum kutuplaşmasını, doğru olmadığının kanıtları gösterilmesine rağmen inançlarda ısrar, ilk olarak edinilen bilgiye daha fazla güvenme olan irrasyonel öncüllük etkisi ve iki olay ya da durum arasında bir bağlantı olduğuna dair yanlış algılama olan yanılsama korelasyonunu açıklamak için kullanılır.

Kolektivizm ya da ortaklaşacılık, bireyler arasındaki kaynaşmanın vurgulanması ve grubun birey üzerinde önceliklendirilmesi ile karakterize edilen bir değerdir. Toplumcu (Kolektivist) bir dünya görüşüne sahip olan bireyler veya gruplar, ortak değerleri ve hedefleri bilhassa dikkat çekici bulma eğilimindedirler ve grup dışına kıyasla grup içine daha fazla yönelim gösterirler. "Grup içi" teriminin, kolektivist bireyler için çekirdek aileden dini veya ırksal/etnik bir gruba kadar değişen toplumsal birimleri içerecek şekilde daha yaygın olarak tanımlandığı düşünülmektedir. Bireyciliğin tam zıttıdır.

Yaş ayrımcılığı herhangi bir bireye ya da gruba yaşından ötürü yapılan ayrımcılık türüdür. Yaş ayrımcılığı sistematik bir şekilde ya da istemsizce gerçekleşebilir. Yaş ayrımcılığı üç temel kategoride ele alınabilir. Bunlar yaşlı bireylere, yaşlanma sürecine ve yaşlılığa karşı oluşmuş önyargılı yaklaşımlar; yaşlı bireylere karşı ayrımcı tavırlar ve yaşlı bireyler hakkındaki kalıplaşmış algıları destekleyen kurumsal uygulamalar ve politikalar olarak sınıflandırılır.

Benlik kaynaklarının tükenmesi, öz-kontrol ya da özgür irade gücünün kullanılabilecek sınırlı kaynaklara dayandığı düşüncesini ifade etmektedir. Zihinsel aktivite için enerji düşük olduğunda, öz kontrol zayıflar ve bu durum benlik kaynaklarının tükenmesi olarak adlandırılır. Özellikle, benlik kaynaklarının tükenmesi durumunun deneyimlenmesi, kişinin daha sonraki aktivitelerde kendini kontrol etme becerisini zayıflatır. Öz-kontrol gerektiren benlik kaynaklarını tüketici bir görev, sonrasında gelen öz-kontrol görevi için, her ne kadar görevler birbiriyle ilişkisiz görünse de, engelleyici bir etki yaratır. Öz-kontrol benliğin hem birey hem de bireylerarası düzeyindeki işlevinde önemli bir role sahiptir. Bu nedenle, benlik kaynaklarının tükenmesi, deneysel psikolojide ve spesifik olarak sosyal psikolojide önemli bir konudur, çünkü mekanizması, insanın öz-kontrol süreçlerinin anlaşılmasına katkıda bulunmaktadır.

Benlik; öz varlık, birini kendisi yapan şey, onu diğerlerinden ayıran temel şey, kendilik olarak farklı biçimlerde tanımlanabilen bir kavramdır. Daha genel anlamda ise benlik, özne olarak "ben"in nesne olan "ben" hakkında düşünmesi olarak ifade edilebilir.

Öz sunum (kendini sunma ya da benlik sunumu) bireylerin, etkileşim içinde bulundukları kişilerdeki izlenimlerini kontrol etme çabası olarak tanımlanır. İzlenim yönetimi bazı kaynaklarda öz sunum ile aynı anlamda kullanılmasına rağmen tanım olarak öz sunumu içinde barındıran, daha kapsayıcı bir kavramdır. Kısaca, izlenim yönetimi bireyin bir eşya, grup, olay veya kendisi hakkında başkalarının izlenimini şekillendirme çabası olarak tanımlanmaktadır.

Kendini tanıma psikolojide kullanılan bir terimdir ve bireyin “Ben neye benziyorum?” sorusuna cevap verirken kullandığı bilgiyi tanımlar. Bu sorunun cevabına yönelik kendini tanıma süreci, öz farkındalık ve öz bilinç gerektirir.
Kendini tanıma benliğin, daha doğrusu benlik kavramının, bir bileşenidir. Kişinin kendisinin veya özelliklerinin bir bilgisidir ve benlik kavramının gelişimine rehberlik eden bilgiyi aramak için bir arzudur. Kendini tanıma, benzersiz şekilde bizi kendimizle eşleştiren nitelikleri ve bu niteliklerin dinamik olup olmadığı üzerine teorileri içeren şekilde, zihinsel temsillerimiz hakkında bizi bilgilendirir.
Benlik kavramının üç ana yönü olduğu düşünülmektedir:

Sistemi meşrulaştırma kuramı, mevcut politik, sosyal ve ekonomik sistemlerin meşrulaştırılmasının ardında yatan psikolojik süreçleri açıklamaya çalışan bir sosyal psikoloji kuramıdır.

Sosyal karşılaştırma teorisi, 1954 yılında sosyal psikolog Leon Festinger tarafından geliştirilmiş bir sosyal psikoloji kuramı.

Proteus etkisi, çevrimiçi sanal oyun içindeki bireyin davranışlarının, kendi avatarının görsel özellikleri ile ilişkili olarak değişmesi olarak tanımlanmaktadır. Bu değişim, o sanal ortama dahil diğer kullanıcıların bu karakterlerle tipik bir biçimde eşleştirdiği davranışlar hakkındaki bilgiden kaynaklanmaktadır. Değişken (protean) sıfatına benzer olarak, kavramın ismi Yunan tanrısı Proteus'un şekil değiştirme yeteneğine yapılan bir imadır. Proteus etkisi ilk kez 2007 Haziranında Stanford Üniversitesi'nde Nick Yee ve Jeremy Bailenson tarafından kullanılmıştır.

Sosyal kimlik kuramı, grup olgusunun analizinde iç grup dinamikleri, gruplar arası ilişkiler ve kolektif benliğe yönelik açıklamalar getiren bir sosyal psikoloji kuramıdır. Sosyal psikologlar Henri Tajfel ve John Turner tarafından geliştirilmiştir. Kişisel bilişsel süreçleri, kişiler arası etkileşimleri ve sosyolojik süreçleri bir arada ele alarak sosyal kimlik kavramının farklı analiz düzeylerinden incelenmesini mümkün kılmaktadır.

Öz belirleme teorisi, kişilik gelişiminin ve davranışların örgütlenmesinin arkasında yatan içsel süreçlere odaklanan bir motivasyon ve kişilik kuramı olarak Edward Deci ve Richard Ryan tarafından geliştirilmiştir. Öz belirleme teorisi davranış düzenlemesi ile ilgili motivasyonları ve kaynakları açıklayan kapsayıcı bir kuramdır. Bu kurama göre, bireyin sosyal etkileşim sürecinde karşılaştığı tutum ve davranışları değerlendirip benimsemesi, güdülenme mekanizmaları aracılığıyla gerçekleşmektedir.

Kültürlerarası psikoloji, değişkenlik ve değişmezlik de dahil olmak üzere, farklı kültürel koşullar altında insan davranışlarının ve zihinsel süreçlerin bilimsel bir çalışmasıdır. Davranış, dil ve anlamdaki kültürel farklılığı tanımak için araştırma yöntemlerini genişleterek psikolojiyi genişletmeyi ve geliştirmeyi amaçlar. Akademik bir disiplin olarak psikoloji büyük ölçüde Kuzey Amerika ve Avrupa'da geliştiği için, bazı psikologlar, evrensel olarak kabul edilen yapıların, daha önce varsayıldığı kadar değişmez olmadığı konusunda endişe duymuşlardır, özellikle de diğer kültürlerde dikkate değer deneyleri çoğaltma girişimlerinin değişen başarıları vardır. Etki, biliş, benlik kavramları ve psikopatoloji, anksiyete ve depresyon gibi ana temaları ele alan teorilerin, diğer kültürel bağlamlara "dışa aktarıldığında" dış geçerliliğe sahip olup olamayacağı, kültürel psikoloji, kültürel farklılıkları hesaba katmak için kültürel farklılıkları hesaba katmak için tasarlanmış yöntemleri kullanarak bunları yeniden inceler. Her ne kadar bazı eleştirmenler kültürlerarası psikolojik araştırmalardaki metodolojik kusurlara işaret etseler ve kullanılan teorik ve metodolojik temellerdeki ciddi eksikliklerin psikolojideki evrensel ilkeleri araştırmaya engell olduğunu iddia etseler de, kültürler arası psikologlar, fizik veya kimya gibi evrenselleri aramaktan ziyade farklılıkların (varyans) nasıl ortaya çıktığını araştırmaya yönelmektedirler.

Benlik saygısı, bireyin kendi değerine dair yapıyor olduğu öznel değerlendirmedir. Benlik saygısı, bireyin kendi hakkındaki inançlarını ve zafer kazanma, umutsuzluk, gurur ve utanç duyma gibi duygusal durumları kapsar. Benlik saygısı, kişinin kendi hakkındaki düşünceleri anlamına gelmekte olan benlik kavramından farklı olarak, bireyin kendisi hakkındaki olumlu ve olumsuz değerlendirmelerini ve bu değerlendirmelerin ortaya çıkardığı duygulanımları kapsamaktadır.

Otoriter kişilik; muhafazakarlık, toplumsal normların ve geleneksel değerlerin sürdürülmesine karşı duyulan kuvvetli bir ihtiyaç ve bu değerlere aykırı davranışlarda bulunanların cezalandırılması için sert yasa ve kuralların gerekliliğine inanma eğilimlerin kümelendiği kişilik özelliğidir.

<span class="mw-page-title-main">Irk ve etnik ilişkiler sosyolojisi</span>

Irk ve etnik ilişkiler sosyolojisi, toplumun tüm seviyelerinde ırklar ve etnik gruplar arasındaki toplumsal, politik ve ekonomik ilişkilerin incelenmesini kapsar. Bu alan, konut ayrımı, farklı ırk ve etnik gruplar arasındaki diğer karmaşık sosyal süreçler gibi sistematik ırkçılık üzerine yapılan çalışmalarla da ilgilenir.

Öz-referans etkisi, insanların kendilerinin olayın içinde yer alıp almadıklarına bağlı olarak bilgiyi farklı şekilde kodlama eğilimidir. İnsanlardan kendileriyle ilgili olan bilgileri hatırlamaları istendiğinde, hatırlama ihtimalleri daha yüksektir.

<i>Zihin, Benlik ve Toplum</i>

Mind, Self, and Society, Amerikalı sosyolog George Herbert Mead'in öğretilerine dayanan, ölümünden sonra 1934'te öğrencileri tarafından yayınlanan bir kitaptır. Simgesel etkileşim teorisinin temeli olarak kabul edilir. Mind, Self, and Society'nin Charles W. Morris baskısı, kitap sözlü söyleme ve Mead'in öğrencilerinin notlarına dayandığı için kaynak hakkında tartışmalar başlattı. Bununla birlikte, öğrencilerinin derlemesi, Mead'in sosyal bilimlerdeki en önemli çalışmasını temsil eder. Bunların arasında Mead, rol teorisi, folklor metodolojisi, simgesel etkileşimcilik, bilişsel sosyoloji, eylem teorisi ve fenomenoloji gibi çeşitli düşünce okulları dahil olmak üzere insan davranışı, etkileşimi ve organizasyonuna ilişkin kavramsal bir görüş yayınladı.

Kendine hizmet eden önyargı, benlik saygısını koruma ve geliştirme ihtiyacı duymak nedeniyle oluşturulan çarpık herhangi bir bilişsel veya algısal süreçtir. Bir diğer deyişle bireylerin başarıyı kendi yeteneklerine ve çabalarına atfetme eğiliminde oldukları, ancak başarısızlığı dış faktörlere atfettikleri inançlardır. Örneğin, bir sınavda iyi not almasını kendi zekasına ve hazırlığına bağlayan, ancak düşük not almasını öğretmeninin zayıf öğretme becerisine veya adil olmayan sınav sorularına bağlayan bir öğrenci, kendi kendine hizmet eden bir önyargı sergiliyor olabilir. Yapılan araştırmalar, işyeri, kişilerarası ilişkiler, spor ve tüketici kararları gibi çeşitli durumlarda benzer atıfların yapıldığını göstermiştir.