İçeriğe atla

Atasözü

Atasözü geçmişten günümüze gelen, uzun deneyimlerden yararlanarak kısa ve özlü öğütler veren, toplum tarafından benimsenerek ortak olarak kullanılan kalıplaşmış sözlerdir. Türkçede "sav" ve "irsal-i mesel, darb-ı mesel" olarak da adlandırılır.

Atasözleri bir toplumun duygu, düşünce, inanç ve kültür yapısını yansıtır. Atasözleri, kim tarafından ne zaman söylendiği bilinmediğinden anonimdir. Bu sözler topluma mâl olmuş, toplum tarafından benimsenmiş ve yüzyılların düşünce ve mantık isteminden geçerek günümüze ulaşmış kısa ve özlü sözlerdir. Atasözleri, bir düşünce açıklanırken ya da savunulurken tanık olarak da gösterilirler.

Atasözleri, halkın yalnızca ortak duygu ve düşüncelerini değil ortak dil zevkini de yansıtır.

Türkçede Atasözünün Filolojik Tarihi

Geniş bir sözlü kültüre sahip konar-göçer topluluklardan biri olan Türklerde, atasözü köklü ve geniş bir yer tutmaktadır.

Hun Dönemi'nde Atasözü

Kayıtlara geçmiş bilinen ilk Türk atasözüne Çin tarihlerinde rastlanılır. Han Hanedanlığı Dönemi'nde Han Wu-di'nin yayınladığı Luntai Fermanı'nda yer almıştır. Daha sonra bu atasözü Luntai Fermanı'na atıfta bulunarak Shiji ve Zizhi Tongjian adlı eserlerde de yer almıştır. Hunların kendini kurda, düşman Çinlileri ise koyuna benzettiği bu atasözü şu şekildedir:

  • "Bir kurt kaybedilir, bin koyun kaçar."[1]

Göktürk Yazıtları'nda Atasözleri

Türkçe olarak yazılmış ilk atasözleri Orhun Yazıtları'nda yer almaktadır:

  • "Tokurkak sen açsar tosık ömez sen, bir todsar açsık ömez sen. (Toksan açlığı, tokluğu düşünmezsin; bir doyarsan açlığı düşünmezsin.)" (Bilge Kağan Yazıtı, Kuzey Yüzü, 68. Satır)
  • "Yuyka erklig tupulgalı uçuz ermiş, yinçge erklig özgüli ucuz; yuyka kalın bolsar tupulguluk alp ermiş, yinçge yogun bolsar üzgülük alp ermiş. (Yufka gücündekini delmek ucuz imiş; ince gücündekini kırmak ucuz imiş; yufka kalın olsa delinmesi çetin imiş, ince yoğun olsa kırmak çetin imiş.)" (Tonyukuk Yazıtı, 138. Satır)
  • "Toruk bukulı semiz bukulı ırkda bölser semiz buka toruk buka tiyin bilmez ermiş. (Sıska boğa ve semiz boğa, arka arkaya tekme atsalar semiz boğa mı, sıska boğa mı attı diye bilinmez imiş.)" (Tonyukuk Yazıtı, 173. Satır)* "Kanın ögüzçe yügürti, süñüküñ tagça yatdı. Beglik urı ogluñun kul kıldıg, işilik kız ogluñun küñ kıldıg. (Kanın su gibi aktı, kemiğin dağ gibi yığıldı; beğlik erkek oğlun kul oldu, kadınlık kız oğlun odalık oldu.)" (Bilge Kağan Yazıtı, Doğu Yüzü, 22. Satır; Kül Tigin Yazıtı, Doğu Yüzü, 128. Satır)
  • "Körür közüm körmez teg, bilir biligim bilmez teg boldı. (Gören gözüm görmez gibi, bildiğim bilgim bilinmez gibi oldu.)" (Kül Tigin Yazıtı, Kuzey Yüzü, 155. Satır)

Kutadgu Bilig'de Atasözleri

İslami Dönem Türk edebiyatının ilk yazılı kaynağı olan Kutadgu Bilig'de çok sayıda atasözü yer almaktadır. Atasözleri, bu eserde Arapça "mesel" sözcüğü ile ifade edilmiştir. Eserde yer alan bazı atasözleri şunlardır:

  • “İdi kikçi söz ol meselde kelir, ata ornı atı ogulka kalır. (Çok eski bir atasözü vardır: Babanın yeri ve adı oğula kalır.)" (Beyit 110)[2]
  • "Ulug hurmeti bar ajunda törü ulug kelse kopgıl adakın örü. (Büyükler muhteremdir, bu dünya kanunudur; büyük gelince ayağa kalk.)" (Beyit: 4153)[2]

Divanu Lügati't-Türk'te Atasözleri

Araplara Türkçeyi öğretmek amacıyla yazılan "Divanu Lügati't-Türk" adlı eserde Türkçesi verilen sözcüklerin cümle içinde kullanımını göstermek için Türkçe örnekler verilirken çok sayıda atasözü de kullanılmıştır. Atasözleri, bu eserde "sav" sözcüğü ile ifade edilmiştir. Eserde yer alan bazı atasözleri şunlardır:

  • "Abçı neçe al bilse, ayıg anca yol bilir. (Avcı ne kadar hile bilse, ayı o kadar yol bilir.)"[3]
  • "Kuş kanatın, er atın. (Kuş kanatı ile, er atı ile.)"[4]

Türkçede Atasözünün Özellikleri

Türkçede atasözleri biçim ve anlam özelliklerine göre şu şekilde sınıflandırılır:

Biçim Özellikleri

Atasözleri, biçim yönünden diğer yazı türlerine göre daha farklı özellikler gösterir. Öykü, roman, şiir ve deneme gibi yazı türleri pek çok tümcenin bir araya gelmesi ve anlam yönünden bütünleşmesiyle oluşur. Buna karşın atasözleri genellikle bir, en fazla iki tümceden oluşur. Bütün duygu ve düşünceler, bu tek tümceye sığdırılır. Bu tümceler kişiden kişiye değişmez veya değiştirilemez. Halkın ortak malıdır ve halkın tamamı tarafından aynı biçimde kullanılır. Atasözlerinde biçim özellikleri şu başlıklar altında toplanabilir:

Atasözlerinde Kalıplaşma

Atasözleri, bir toplumun ortak kullandığı kalıplaşmış sözlerdir. Bu nedenle herhangi bir kimse, atasözlerindeki sözcükleri ya da sözcüklerin sırasını değiştiremez. Örneğin "Dikensiz gül olmaz." atasözü "Gül dikensiz olmaz." şeklinde söylenemez. Bu tümcedeki 'kaz' sözcüğü yerine 'ördek' veya 'horoz' denmez. Bunun nedeni, atasözlerinin bir kişinin değil, bütün toplumun ortak malı olması ve o toplumun düşünce ve dil zevkini yansıtmasıdır.[5]

Ancak, bazı atasözleri tarihsel süreç içinde değişikliğe uğramıştır. Örnek: "Ayağını yorganına göre köskıl" → "Ayağını yorganına göre uzat." Bu atasözündeki 'köskıl' sözcüğünün yerine günümüzde 'uzat' sözcüğü kullanılmaktadır. Tarih boyunca dilde ve kültürde oluşan değişmeler atasözlerine de yansımıştır.[6]

Kalıplaşmanın bir istisnası da bir atasözünün farklı bölgelerde değişik şekillerde söylenmesidir.

Örnek: "Mum dibine ışık vermez" "Çıra dibi karanlık olur", "Er ekmeği er kursağında kalmaz" "Er lokması er kursağında kalmaz"

Örneklerdeki gibi bazı atasözlerinde, hem sözcüklerin sırası hem de sözcükler değişebilmektedir. Ancak, bu değişiklik kişiden kişiye değil bölgeden bölgeyedir. Bu durum, atasözlerinin tarihsel süreç içinde ve farklı bölgelerde değişikliğe uğrayabildiğini gösterir.[7]

Cümle Türlerine Göre Atasözleri

Türkçede bulunan bütün tümce türlerine atasözlerinde de rastlanır. Atasözleri kısa ve özlü sözler olduğu için genelde bir veya iki cümleden oluşur. Daha uzun cümlelerden oluşan Türk atasözlerinin sayısı azdır. Atasözlerinde kullanılan cümle türleri şu şekilde sıralanabilir:

Yalın Cümle

Atasözlerinin çoğu yalın cümle biçimindedir. İçinde yalnızca bir yargı bulunan atasözleri genellikle yalın cümleler biçiminde anlatılır. Örneğin; "Ağaç kökünden yıkılır", "Aç köpek fırın duvarını deler" ve "Vakit nakittir".

Birleşik Cümle

İçinde iki yargı bulunan atasözleri genelde birleşik cümle biçiminde kurulur. Örneğin, "Dağ ne kadar yüce olsa, yol üstünden aşar", "Erkek aslan aslan da, dişi aslan aslan değil mi?", "Elin ağzı torba değil ki büzesin".

Devrik Cümle

Atasözlerinde şiirsel bir anlatıma özen gösterildiğinden pek çok atasözü devrik cümlelerle kurulmuştur. Örneğin, "Gülme komşuna, gelir başına", "Besle kargayı, oysun gözünü", "Sık gidersen dostuna, yatar arka üstüne".

Ad Tümceleriyle Kurulan Atasözleri

Ad cümleleriyle kurulan atasözlerinde yüklem ad ya da ad soylu sözcüklerden oluşur. Örneğin, "Almak kolay, ödemek güçtür", "Akıl için yol birdir", "İki el bir baş içindir".

Ad tümceleriyle kurulan atasözlerinde var, yok sözcükleri ek eylem alarak yüklem olur. Örneğin, "Kalpten kalbe yol vardır", "Ölümen öte köye köy yoktur".

Ad tümceleriyle kurulan atasözlerinin çoğunda ek eylem -dır söylenmez. Bu durumda genellikle herhangi bir anlam kaybı söz konusu olmaz. Örneğin, "Can tümceden aziz", "Hizmetçi kırarsa suç, hanım kırarsa kaza".

Eylem Tümceleriyle Kurulan Atasözleri

Eylem tümceleriyle kurulan atasözlerinde yüklem eylem olur. Eylem tümcesiyle kurulan atasözlerinin sayısı ad tümcesiyle kurulanlara nazaran daha çoktur. Örneğin, "Can boğazdan gelir", "Zorla güzellik olmaz", "İki at bir kazığa bağlanamaz.".

Bazı atasözlerinde eylem söylenemez. Anlam kendiliğinden ortaya çıkar. Örneğin, "Ata arpa, yiğide pilav", "Bakarsan bağ, olur bakmazsan dağ olur".

Atasözleri

Bazı atasözleri ek eylemle kurulurlar. Örneğin, "Akıl için yol birdir", "Yiğidin malı arsıza kalmaz".

Atasözlerinde Kipler

Atasözleri, uzun tarihî bir süreçte oluştuğu ve çağlar boyu geçerli olduğu için genellikle geniş zaman kipiyle kurulmuştur. Doğrudan öğüt veren atasözlerinde emir kipinin kullanıldığı görülmektedir. öyküleme ya da rivayet biçiminde söylenen atasözlerinde belirsiz geçmiş zaman kipinin kullanıldığı görülür. Belirli geçmiş zaman ve şimdiki zaman kipleriyle kurulmuş atasözü sayısı oldukça azdır.[8]

  • Geniş Zaman Kipiyle Kurulmuş Atasözleri: örneğin, "Ağır kazan geç kaynar", "Bir başa bir göz yeter", "Boş çuval ayakta durmaz", "damlaya damlaya göl olur"
  • Belirsiz Geçmiş Zaman Fiiliyle Kurulmuş Atasözleri: örneğin, "İnsanoğlu çiğ süt emmiş", "Yaş yetmiş, iş bitmiş", "Yılan sokan uyumuş, aç kalan uyumamış".
  • Soru Kipiyle Kurulmuş Atasözleri: örneğin, "Akıl olmayınca ne yapsın sakal?", "Tok ne bilir aç hâlinden?", "Her sakallıyı baban mı sanırsın?"
  • İstek Kipiyle Kurulmuş Atasözleri: örneğin, "Ağır git ki yol alasın", "Sabah ola, hayır ola", "Baba malı tez tükenir, evlât gerek kazana".
  • Emir Kipiyle Kurulmuş Atasözleri: örneğin, "Baş kes, yaş kesme", "Önce düşün, sonra söyle", "Bin bilsen de bir bilene danış".

Atasözlerinin Anlam Özellikleri

Atasözleri belli bir toplumun ve/veya bütün insanlığın yaşam felsefesidir. İnsanlarda bulunan sevgi, kıskançlık, bencillik, dostluk, düşmanlık gibi duygular evrenseldir. Bu nedenle bu duyguları yansıtan atasözleri de evrensel olarak kabul edilmektedir. Dünyada pek çok ulusun kullandığı atasözleri karşılaştırıldığında, bu atasözlerinin pek çoğunun aynı ya da benzer olduğu görülmüştür. Atasözleri evrensel değerler yanında bir ulusa özgü kültürel değerleri de yansıtır. Örneğin "Gözden ırak olan, gönülden ırak olur", "Dağ dağa kavuşmaz, insan insana kavuşur", "Vakit nakittir" gibi atasözleri evrenseldir. Bunlara benzer atasözlerini bütün dillerde bulmak mümkündür. "Osmanlı, tavşanı araba ile avlar", "Türk'ün aklı aldadır" gibi atasözleri ise ulusaldır. Bunlara benzeyen atasözleri bir ulusun kültürünü yansıtır.[7]

Atasözlerinin konulara çoğu zaman kullanıldıkları bölgeye ve ülkeye göre değişiklikler gösterir. Türk toplumunda tarih boyunca askerlik ve çiftçilik önemli olduğu için at, it, kurt, koyun, silah ve yiğitlik konusunda Türkçede pek çok atasözü vardır. Buna karşın Alman atasözlerinde daha çok ayı, kartal gibi Almanya'nın sembolü haline gelmiş konulara yer verilir. Bu nedenlerle, atasözlerinde evrensel ve toplumsal düzen ile bu düzendeki iyi, kötü bütün özellikler görülür.[6]

Atasözlerinde Anlam Aktarması ve Somutlaştırma

Atasözlerinin çoğunda sözcükler kendi anlamlarında kullanılmaz. Tümceler kurulurken genelde konular somutlaştırılır. Kısa ve özlü bir anlatımla konu daha güzel, etkili ve çarpıcı biçimde sunulur. Genellikle sözcükler benzetme, örnekleme yoluyla başka anlamlarda kullanılarak anlatıma şiirsel bir güzellik katılır.[5] Bazı atasözlerinin dizeler ve beyitler biçiminde oluşu, halkın atasözlerinde şiirsel anlatıma verdiği önemi gösterir.[7]

Örnekler:

"Sakla samanı, gelir zamanı" atasözünde saman sözcüğü gerçek anlamında kullanılmamıştır. Bu atasözünde, en değersiz şeylerin bile saklandığı zaman günün birinde işe yarayabileceği belirtilmektedir.

"Yuvayı dişi kuş yapar" atasözünde ev düzeni ile ilgilenen kadın, yuvayı yapan dişi kuşa benzetilmiştir. Dolayısıyla dişi kuş sözcük öbeği kadın sözcüğünün yerine kullanılmıştır.

"Koyun can derdinde, kasap et derdinde" atasözünde koyun sözcüğü büyük sıkıntılar içinde çırpınan insanı, kasap sözcüğü bu insanın düştüğü kötü durumdan yararlanmak isteyen ya da yalnızca kendi çıkarını düşünen kimseleri temsil etmektedir.

"Aç köpek fırın duvarını deler" atasözünde aç bir insanın neler yapabileceği etkili biçimde anlatılmaktadır.

Konularına Göre Atasözleri

Atasözlerini birkaç konuyla sınırlandırmak olanaklı değildir. İnsan yaşamında yer alan doğum, ölüm, evlilik, arkadaşlık, dostluk, düşmanlık, hırsızlık, gelin,

Atasözlerinin genel konusu yaşamın temel kuralları ve toplumda uyulması gereken temel ilkelerdir. Bu kural ve ilkelere uymayan kimselerin zarar gördüklerine inanılır. Atasözleri başarılı, sağlıklı ve mutlu bir yaşam için insanlara genel uyarılarda bulunur; verdikleri öğütlerle yaşamın temel kural ve ilkelerinin bilinmesine yardımcı olurlar.

Birbirleriyle Çelişkili Atasözleri

Evrendeki her şeyin zıddıyla var olduğu olgusu atasözlerine de yansımıştır. Olumlu öğütlerin yanı sıra, yalnızca çıkara yönelik olumsuz öğütler veren atasözleri de vardır. "Devletin malı deniz, yemeyen keriz." atasözü bunun örneklerinden birisidir. Çelişkili atasözleri, ayrıca, toplumda ayrı düşünen grupları ve bu gruplar arasındaki ayrılıkları/çelişkileri ortaya koymaktadır. Örnekler:

  • "Biri yer biri bakar; kıyamet ondan kopar" atasözü kişileri yoksul kimselere yardım etmeye teşvik ederken "Aç yanından kaç" atasözü bunun tersini öğütlemektedir.
  • "Derdini söylemeyen derman bulamaz" atasözü kişileri dertlerini dostlarıyla paylaşmaya teşvik ederken "Sırrını verme dostuna o da söyler dostuna" atasözü bunun aksini savunmaktadır.
  • "Her koyun kendi bacağından asılır" ve "kurunun yanında yaş da yanar".
  • "İyi insan lafının üstüne gelirmiş" ve "İti an çomağı hazırla".
  • "Taşıma suyla değirmen dönmez" ve "damlaya damlaya göl olur".
  • "Zorla güzellik olmaz" ve "zora dağ dayanmaz".
  • "Zararın neresinden dönülse kârdır" ve "battı balık yan gider".

Atasözleri ve Deyimler

Atasözleri ve deyimlerin birbirleriyle ortak ve birbirinden ayrılan bazı özellikleri vardır. Birbirleriyle ortak olan en önemli özellikleri, her ikisinin de toplum tarafından ortak olarak benimsenen ve kullanılan kalıplaşmış sözler olmalarıdır. Genellikle bu ortak özelliklerinden dolayı atasözleri ve deyimler birbirine karıştırılır. Oysa her ikisini birbirinden ayıran bazı önemli özellikler vardır:[9]

Öğüt ve Yargı

Deyimler bir anlatım biçimidir. Bir kavramı en güzel, en etkili biçimde anlatmayı amaçlar. Bu nedenle de deyimlerde, atasözlerinde olduğu gibi bir öğüt verme ya da bilgece sözler söyleme çabası yoktur. Attan inip eşeğe binmek, etekleri zil çalmak, ok yaydan çıkmak, bin dereden su getirmek gibi deyimlerde herhangi bir öğüt veya yargı yoktur. Ancak, "Ağaç yaşken eğilir", "Ne ekersen onu biçersin" gibi atasözlerinde yargı bulunmaz. Atasözleri ile deyimleri birbirinden ayıran en önemli özellik budur.

Tümce Biçimindeki Atasözleri ve Deyimler

Bazı deyimler tümce biçimindedir. Tümce biçiminde olan bu deyimlerde yargı vardır. Bu nedenle atasözleri ile karıştırılabilir. Dağ fare doğurdu. / Delik büyük, yama küçük./ Yorgan gitti, kavga bitti. / Tencere yuvarlanmış, kapağını bulmuş. gibi deyimlerde de yargı vardır, ama öğüt yoktur. Atasözleri ve deyimler arasındaki bir fark da deyimlerin "öğüt" vermemesidir.

Atasözlerini Deyim Olarak Kullanma

Birçok atasözü deyim olarak da kullanılır. Ancak deyimler genelde atasözü olarak kullanılmazlar. "Ne ekersen onu biçersin." atasözü bir konuşma ya da yazıda "Hamdi ektiğini biçti." şeklinde kullanıldığında deyim haline dönüşür. Örnek:

"Ayağını yorganına göre uzat" (atasözü) → "Ayağını yorganına göre uzatmak" (deyim)
"Doğmadık çocuğa don biçilmez" (atasözü) → "Doğmadık çocuğa don biçmek" (deyim)
"İtle yatan, bitle kalkar" (atasözü) → "İtle yatıp bitle kalkmak" (deyim)
"Aman diyene kılıç kalkmaz" (atasözü) → "Aman diyene kılıç kaldırmak" (deyim)

Atasözlerinin çoğu bir anlatım biçimine dönüştüğü zaman deyim olur. Örnek:

Recep, ayağını yorganına göre uzatmadığı için iflas etti.
Otu çekip, köküne bakmadan, yani adamın ailesini iyice araştırmadan evlenirsen pişman olabilirsin.

Hem Atasözü Hem Deyim Olarak Kullanılan Sözler

Bazı sözler hem atasözü hem de deyim özelliği taşır. Ancak bunların sayıları oldukça azdır. Aşağıda örnek olarak verilen sözler öğüt olarak kullanıldıklarında atasözü, konuşma biçimi olarak kullanıldıklarında deyim olur: "Üzümünü ye, bağını sorma", "Sen ağa ben ağa, bu ineği kim sağa?", "Çamsakızı çoban armağanı" "Atın ölümü arpadan olsun".

Atasözü ve Deyimlerde Eylem Çekimi

Deyimler genellikle büyük eylem çekimlerine girer. Bu bakımdan atasözlerine nazaran çok daha fazla esneklik gösterirler. Oysa atasözlerinde bu esneklik yoktur. Atasözleri genellikle şimdiki zaman, belirli geçmiş zaman ve gelecek zaman kipiyle kurulurlar.[10] İşte sizlere düşündürücü atasözlerinden bazıları;

  • Davulun sesi uzaktan kulağa hoş gelir.
  • Sular bulanmadan durulmaz.
  • Güzelliği bir sivilce, zenginliği bir kıvılcım yok eder.
  • Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim.
  • Yalancının evi yanmış, kimse inanmamış.
  • İki gönül bir olursa; samanlık seyran olur.
  • Ak akçe, karagün içindir.
  • Aç tavuk kendini darı ambarında sanır.
  • El elin eşeğini; türkü çağırarak arar.
  • Bir elin nesi var iki elin sesi var.
  • Dimyat'a pirince giden, evdeki bulgurdan olur.
  • Üzüm üzüme, baka baka kararır.
  • Dağ dağa kavuşmaz, insan insana kavuşur.
  • Bugünün işini yarına bırakma!
  • Bakarsan bağ, bakmazsan dağ olur.

Anlamları Yanlış Bilinen (Yanlış Kullanılan) Atasözleri

Atasözlerinin bir kısmında zaman içerisinde ses değişiklikleri yaşanmıştır. Fonetik ya da morfolojik bu değişiklikler neticesinde bugünkü kullanımlarında değişiklikler olmuştur. Yanlış kullanılan atasözlerinden bazıları ve özgün halleri şöyledir:

  • Su küçüğün söz büyüğün. (Sus küçüğün, söz büyüğün.)
  • Su uyur, düşman uyumaz. (Sü uyur, düşman uyumaz.) (Sü: Eski Türkçede ''asker'' anlamındadır.)
  • Anne gibi yar, Bağdat gibi diyar olmaz. (Ane gibi yar, Bağdat gibi diyar olmaz.) (''Ane'' Bağdat dolaylarında yer alan bir uçurumun adıdır. ''Yar'' sözcüğü burada ''uçurum'' anlamını karşılar.)

Kaynakça

Atıflar
  1. ^ Erdal, C. (2019). "'Bir Kurt Kaybedilir, Bin Koyun Kaçar' İlk Türk Atasözü Örneği Olabilir mi?". Şimşek, Esma (Ed.). Toroslardan Tanrı Dağlarına Türk Halk Biliminin Ulu Çınarı Prof. Dr. Ali Berat Alptekin Armağanı. Konya: Kömen. ss. 503-505. 
  2. ^ a b Batur ve Gölcü, 2013: 174
  3. ^ Erdi, 2015
  4. ^ Ölmez, 2008: 534
  5. ^ a b Aksoy, 1995
  6. ^ a b Acaroğlu, 2002
  7. ^ a b c Hengirmen, 2005
  8. ^ Çötüksöken, 1991
  9. ^ Dilâçar, 1982
  10. ^ Ediskun, 1993
Genel
  • Acaroğlu, Türker. (2002). Dünya Atasözleri. İstanbul: Kaya Yayınları.
  • Aksoy, Ömer Asım (1995). Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü. İstanbul: İnkılâp Yayınevi.
  • Altun, Mustafa (2004). "Türk Atasözleri Üzerine Sentaktik Bir İnceleme". Akademik Araştırmalar Dergisi, Sayı 21, 79-91. (8 Mart 2014 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.)
  • Batur, Zekeriya ve İsmail Gölcü (2013). "Kutadgu Bilig’de Anlatımı Güçlendiren Materyaller: İkna Etme Teknikleri". Türkiye Sosyal Araştırmalar Dergisi, Cilt: 172, Sayı: 172, 169-202.
  • Çötüksöken, Yusuf (1991). Türkçede Ekler, Kökler ve Gövdeler. İzmir: Cem Yayınevi.
  • Dilâçar, Agop (1982). Dil, Diller ve Dilcilik. Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.
  • Ediskun, Haydar (1993). Türk Dilbilgisi. İstanbul: Remzi Kitabevi.
  • Erdi, Seçkin (2005). Divanü Lügati't-Türk. İstanbul: Kabalcı Yayınevi.
  • Hengirmen, Mehmet (2005). Türkçe Dilbilgisi. Ankara: Engin Yayınevi.
  • Ölmez, Mehmet (2008). "Divanu Lügati't-Türk'teki Atasözleri Üzerine". Türk Dili, Dil ve Edebiyat Dergisi, Sayı: 683, 525-527.
  • Özdemir, Ahmet. (2007). Türk Atasözlerinden Seçmeler. İstanbul: Bordo Siyah Yayınları.

Dış bağlantılar

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Türkçe</span> Türk halkının Oğuz Türkçesi dili

Türkçe ya da Türk dili, Güneydoğu Avrupa ve Batı Asya'da konuşulan, Türk dilleri dil ailesine ait sondan eklemeli bir dildir. Türk dilleri ailesinin Oğuz dilleri grubundan bir Batı Oğuz dili olan Osmanlı Türkçesinin devamını oluşturur. Dil, başta Türkiye olmak üzere Balkanlar, Ege Adaları, Kıbrıs ve Orta Doğu'yu kapsayan eski Osmanlı İmparatorluğu coğrafyasında konuşulur. Ethnologue'a göre Türkçe, yaklaşık 90 milyon konuşanı ile dünyada en çok konuşulan 18. dildir. Türkçe, Türkiye, Kuzey Kıbrıs ve Kıbrıs Cumhuriyeti'nde ulusal resmî dil statüsüne sahiptir.

Deyim, dil biliminde, kavramları, durumları hoşa giden bir anlatımla ya da özel bir yapı veya söz dizimi içinde belirten ve çoğunlukla gerçek anlamlarından ayrı anlamlara gelen sözcüklerden oluşan kalıplaşmış sözcük topluluğu ya da cümledir. İki veya daha çok sözcükten kurulu bir çeşit dil ifadesi olan deyimler, duygu ve düşünceleri dikkati çekecek biçimde anlatan ad, önad, belirteç, yalın ve birleşik eylem görünüşlü dilsel yapılardır. Ya tam bir tümcedirler ya da bir söz öbeğidirler.

Etimoloji veya kökenbilim, sözcüklerin köklerini, hangi dile ait olduklarını, ne zaman ortaya çıktıklarını, ilk olarak hangi kaynakta kayıt altına alındıklarını, ses ve anlam bakımından geçirdikleri dönüşümleri inceleyen bilim dalıdır.

<span class="mw-page-title-main">Tengri</span> Eski Türk ve Moğol inançlarında yaratıcı, yaratan

Tengri, Eski Türkçede Tanrı, Gökyüzü; Eski Türklerin ve Moğolların inancı Tengricilik'te Gök Tanrı ya da Gök'ün yüce tinidir. Aynı zamanda Orhun Yazıtları'nda ilk çözümlenen sözcük olup yazılışı "𐱅𐰭𐰼𐰃" şeklindedir. Yer Tengri; Gök Tengri'nin torunu, Kayra Han'ın oğlu, Ülgen'in kardeşi ve Erlik'in amcası. Gök Tengri; ise Kayra Han'ın babası, Yer Tengri'nin dedesi, Ülgen'in dedesi ve Erlik'in büyük dedesi.

<span class="mw-page-title-main">Hikâye</span> gerçek ya da tasarlanmış olayları ilgiyi çekecek bir biçimde anlatan, genellikle beş on sayfadan oluşan düzyazı türü

Hikâye ya da öykü, gerçek ya da gerçeğe yakın bir olayı aktaran kısa, düzyazı şeklindeki anlatıdır. Kısa oluşu, yalın bir olay örgüsüne sahip olması, genellikle önemli bir olay ya da sahne aracılığıyla tek ve yoğun bir etki uyandırması ve az sayıda karaktere yer vermesiyle roman ve diğer anlatım türlerinden ayrılır.

<span class="mw-page-title-main">Eski Türk yazısı</span> Türk dillerinin yazılması için kullanılmış ilk yazı düzeni

Orhun, Göktürk ya da Köktürk alfabesi, Göktürkler ve diğer erken dönem Türk kağanlıkları tarafından kullanılmış, Türk dillerinin yazılması için kullanılmış ilk yazı sistemlerinden biridir. Alfabe, 4'ü ünlü olmak üzere 38 damga (harf) içermektedir.

Eski Türkçe, Türk yazı dilinin ilk dönemidir. Dönem Orhun Türkçesi ve Eski Uygur Türkçesi olmak üzere iki altdönemde incelenir. Orhun Türkçesinin kesin tarihlere dayandırılabilir ilk belgesi olan ve VIII. yüzyılın ortalarına tarihlenen Orhun Yazıtlarından Uygur Türkçesinin tarihe karıştığı XIII. yüzyıla değin sürer. Doğu Asya'dan Doğu Avrupa'ya dek önemli bir coğrafyada konuşulduğu anlaşılmaktadır. İlk dönemlerinde yabancı etkilerden epey uzak ve dönemin diğer dillerine göre oldukça yalın olduğu, Uygur çağında git gide zenginleştiği ve yabancı dillerden etkilendiği anlaşılmaktadır. Dil XIII. yüzyılda ölse de türlü Türk toplulukları tarafından yazı dili olarak kullanıldığı XVII. yüzyıla tarihlenen Altun Yaruk nüshasından anlaşılmaktadır.

Bağdaşıklık, bir metni oluşturan unsurlar arasındaki anlam bütünlüğü, tutarlılık ve homojenliği ifade eder. Bağdaşıklık, anlamsal ilişkiler açısından tanımlanan dilsel bir birlikteliktir. Bir metin yalnızca dilbilgisi kurallarına göre düzenlenmez. Dil öğelerinin açıkladığı özellik ve durumlar arasında anlam bağıntıları da vardır. Bu anlam bağıntılarına bağdaşıklık denir. Dilbilgisel bağlamda doğru görünen bir cümlede anlam ve mantık hataları bulunabilir; bağdaşık cümlelerde bu tür hatalar olmaz.

Cümle veya tümce; bir ifade, soru, ünlem veya emiri dile getiren; kendi başına anlamlı sözcükler dizisi. Çoğunlukla özne, tümleç ve yüklemden meydana gelir. Bazen yan cümleciklerle anlamı pekiştirilir veya genişletilir.

Kaynaştırma ünsüzü veya yardımcı ünsüz, Türkçede iki ünlü harf yan yana gelemeyeceği için, ünlü ile biten bir kök veya gövdenin sonuna eklenen ve yine bir ünlü ile başlayan ekin önüne gelen ünsüzü belirtir. Sadece Türkiye Türkçesi için değil, bütün tarihî ve çağdaş Türk yazı dillerinde temel kaynaştırma ünsüzü veya yardımcı ünsüz /y/ ve /n/ sesleridir. Bu ünsüz; kök+ek veya ek+ek durumlarında, iki ünlü yan yana geldiğinde kullanılır.

İletişim, iletilmek istenen bilginin hem gönderici hem de alıcı tarafından anlaşıldığı ortamda bilginin bir göndericiden bir alıcıya aktarılma sürecidir. Organizmaların çeşitli yöntemlerle bilgi alışverişi yapmalarına olanak tanıyan bir süreçtir. İletişim tüm tarafların üzerinden bilgi alışverişi yapılacak ortak bir dili anlamalarına ihtiyaç duyar.

Çekim ekleri, gerek isim soylu gerekse fiil soylu kelimelerin sonuna eklenerek cümle içinde diğer kelimelerle anlam bağlantısı kurmalarını sağlayan ekler. Kendi başlarına bir anlam ifade etmezler.

Ek-fiil, ek-eylem veya cevher fiil, Türkçede isimlerin sonuna eklenerek onları yüklem haline getiren bir ektir. Bu ek Eski Türkçe "ér- : olgunlaşmak, yetişmek, tamam olmak" fiilinden evrilip zaman içinde "i-mek" haline gelmiş ve zamanla kökünün de erimesiyle bugün sadece “şu veya bu durumda bulunmak” manalarını cümleye katan (i)-di, (i)-miş, (i)-se ve (i)-dir halleri kalmıştır. Diğer dillerden muadil olarak İngilizce "to be",Latince "esse" fiilleri örnek verilebilir.

Biçimbilim, yapıbilim, biçim bilgisi, şekil bilgisi, morfoloji veya yapı bilgisi dilbilimde sözcüklerin içyapısını inceleyen alt dalıdır. Temel inceleme nesnesi, dilin anlam taşıyan en küçük parçaları olan biçimbirimlerdir. Biçimbilim, sözcükleri, nasıl oluşturulduklarını ve diğer sözcüklerle ilişkilerini inceler ve sözcüklerin kök, gövde ve ek gibi bileşenlerinin yapısını çözümler.

Türkçede deyim, evrensel deyim gibi, genellikle gerçek anlamından az çok ayrı, kendine özgü bir anlam taşıyan kalıplaşmış söz kümesidir. Türkçede deyimler diğer dillerdeki, yani evrensel anlamdaki, deyimlerin genel özelliklerine uymakla birlikte birçok ayrı özelliği ve anlamı da kendilerinde bulundurur.

<span class="mw-page-title-main">Şimdiki zaman</span> haber kipi

Şimdiki zaman, Türkçe dilbilgisinde şu an yaşanan veya süreklilik arzeden bir olayı veya durumu anlatan zaman yapısı. -yor ya da -mekte eki ile bir haber kipi olan şimdiki zaman kipi oluşturulur.

Öt Han - Türk ve Altay mitolojisinde Zaman Tanrısı. Öğöt Han da denir. Zamanın akışından sorumludur. Zamanın geçişini bazen hızlandırır, bazen yavaşlatır. Kültigin anıtlarında şu önemli ifade yer almaktadır:

“Öd tengri aysar, kişi oglı kop ölgeli törimiş.”

Dilek kipleri veya tasarlama kipleri; Türkçede fiillerin gereklilik, istek, dilek, şart veya emir bildiren hallerinden her biri. Optatif olarak da bilinir. Bu kiplerde "zaman" ifadesi yoktur. Türkçede dört dilek kipi vardır:

<span class="mw-page-title-main">Geniş zaman</span> Türkçede bulunan haber kipi

Geniş zaman, dilbilgisinde bir eylemin ya da durumun geçmişte, şu anda ve gelecekte gerçekleştiğini belirten zaman yapısı. Geniş zaman yapısı, eylem veya durumun ne zaman başladığını ya da ne zaman biteceğini bildirmez, sadece gerçekleştiğine dair bilgi verir.

Emsâl veya tekil haliyle Mesel sözcüğü, aslında Arap dilindeki atasözlerini tanımlamak için kullanılan edebi bir terimdir. Arap edebiyatında, bu atasözlerinin derlendiği Kitâbu'l-Emsâl adlı verilen eserler telif edilmiştir. Bu nedenle aslen çoğul bir kelime olan emsâl tabirinin terimleşmiş şekilde kullanıldığı gözlemlenmektedir.