İçeriğe atla

Askerî devrim

Askerî Devrim, Avrupa ordularında Erken Modern Dönem'de gözlemlenen köklü değişiklikleri ifade eder. Kavram, Michael Roberts tarafından 1955 yılının ocak ayında Belfast Queen's University'deki bir konferansın açılış konuşmasında ortaya sürdüğü teze dayanmaktadır. Gerçekte Askeri Devrim kavramını ilk ortaya atan Roberts değildi. İngiliz Orta Çağ savaş tarihçisi Charles Orman, 1924 yılındaki bir çalışmasında "16. yüzyıl askeri devrimi"nden sözetmiştir. Ancak, Askeri Devrim'in isim babası Roberts olarak kabul edilir.

Erken Modern Dönemde Avrupa savaşlarında gözlemlenen dönüşümleri Roberts ve izleyen tarihçiler, belirli kategorilede ele almaktadırlar. Bu dönüşümler, istihkam mimarisindeki gelişmeler, orduların bünyesinde gerçekleştirilen değişimler ve uygulanan taktik ve stratejilerdeki gelişmeler olarak ele alınmaktadır. Orduların yapısındaki dönüşümler, bir yönüyle de ateşli silahların kullanımının yaygınlaşmasıyla, diğer bir yönüyle de orduların mevcutlarındaki artışlarla ilintilidir.

Ancak, Roberts ve onu izleyen Batılı siyasi ve askeri tarihçilerin kullanageldiği "Askeri Devrim", Avrupa askeri devrimi olarak anlaşılmalıdır. Gerçekte çok önceki tarihlerde başka toplumlarda benzer gelişmeler yaşanmıştı. Örneğin Çin'de, orduların mevcutlarındaki görülmemiş artış, askeri taktik ve stratejilerdeki çeşitlenme ve giderek ateşli silahların hem kara unsurlarında hem de deniz unsurlarında kullanılması, M.Ö. 6 yüzyılda başlayan gelişmelerdi. Bu bağlamda Batılı tarihçilerin Askeri Devrimi, yaklaşık ikibin yıl öncesinde Uzakdoğu'da yaşanagelmekteydi.

İstihkâm

Avrupa'da da topların bir kuşatma silahı olarak kullanımının 15. Yüzyılda yaygınlaşması, istihkam mimarisinde kökten değişimleri tetiklemiştir. O döneme kadarki kare ya da dikdörtgen tarzı istihkâmlar (kaleler), dairesel istihkam mimarisi (hisarlar), yeni kuşatma topları karşısında yetersiz kalmaktadır. Silindirik kulelerle desteklenen dikey, yüksek ve kalın surlar, büyük çaplı toplarla ele geçirilmeye başlandı. Fatih Sultan Mehmet'in 1453 tarihinde gerçekleştirdiği Konstantinopolis kuşatmasında kullandığı devasa kuşatma topları son derece etkiliydi ve Konstantinepolis, İstanbul olmuştu. Her ne kadar piyade taarruzları bu kuşatmada sonucu belirleyen savaş tarzı olmuşsa da, büyük kuşatma toplarının etkinliği de denenmiş ve kanıtlanmış oldu. Fatih'in deneyimi ve Avrupa'da o tarihe kadar kullanılan bu kuşatma teknikleri, geleneksel istihkam mimarisinin yeni kuşatma silahları karşısında erimeye mahkûm olduğunu göstermiştir.

Büyük çaplı ağır toplar bu tahkimatlara karşı etkili oluyordu, ancak nakledilmeleri fazlasıyla zordu. Çoğu kez ancak su yolları üzerinden nakledilmeleri olanaklıydı. Sonuçta görece küçük çaplı, fakat hareketli çok sayıda top kullanma yoluna gidildi. Örneğin Fransa Krallığı 15. Yüzyılda Kıta Avrupası'ndaki İngiliz kalelerine karşı başarılı kuşatmalar yaptılar.[1]

Osmanlı deneyimi, gerek Osmanlı ilerlemesine, gerekse de Avrupalı güçler arasındaki çatışmalarda, geleneksel istihkamın hiçbir güvence sağlayamadığını ortaya çıkardı. Yeni kuşatma silahlarına karşı dayanıklı istihkâm mimarisi arayışı, en başta Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, Avusturya Habsburg hanedanı tarafında acilen araştırılmaya başlandı.

Kutsal Roma Cermen İmparatoru II. Frederick döneminde inşa edilen del Monte Kalesi

Ancak yeni tarz istihkam mimarisi arayışı sadece Osmanlı ilerlemesine karşı bir önlem alma arayışı olarak görülemez. Avrupa içinde de savaşlar olmakta ve artarak süregelmektedir. Örneğin Avrupa'da 16. yüzyılda en uzun barış dönemi on yıl, 17. yüzyılda dört yıl ve 18. yüzyılda ise on altı yıldır. Avrupalı askeri karar üniteleri, gerek Osmanlı ilerlemesi gerekse de kendi aralarındaki çatışmalar dolayısıyla askeri düzenlemelerinde etkili gelişmeler sağlamak zorunda kalmışlardır. Her iki cepheden gelen tehditler, ölümcül olmaktadır.

Gerek kare ya da dikdörtgen, gerekse de dairesel planlı tahkimatlar, piyade taarruzlarına ve ateşli olmayan kuşatma silahlarına direnecek tarzda planlanmıştı. Dolayısıyla elden geldiğince yüksek duvarlarla inşa ediliyordu. Oysa kuşatma topları, yüksek duvarlara karşı daha etkili olmaktaydı. Sonuç olarak topların kullanıldığı kuşatmalara karşı, daha alçak ve daha geniş duvarlı istihkamlar denenmeye başlandı ve başarılı oldu. Böylece kale ve hisarların yerini "tabya"lar almaya başladı.

Ancak bir istihkamı, ateşli silahlara karşı savunabilmek, kuşatma toplarının ateşi altında ezilmeyle başarılamazdı, yine aynı silahla karşılık vermek gerekiyordu. Dairesel ya da kare-dikdörtgen planlı istihkamlarda da toplar kullanıldı.

Köşeli tabyalara bir örnek plan

Ama dairesel planlı istihkamlarda, etkili bir ateş için yeterli sayıda topu belirli bir doğrultuya yönlendirmek olanaklı olmuyordu. Kare ya da dikdörtgen planlı istihkamlarda ise savunmadaki topların ateş açamadıkları ya da etkili ateş açamadıkları bir alan kalıyordu. Tabyalarda da aynı sorun yaşanıyordu. Birçok deneme ve yanılma ardından köşeli, yıldız tarzı tabya inşası esas alınmıştır. Bu tür tabyalarda savunma topları, kuşatma toplarının yerleştirilebileceği olası her bölgeye etkili ateş açabiliyordu. Öte yandan köşeli, yıldız tarzı istihkalar, düşman toplarının dik açıyla değil daha dar açıyla gelmesini sağlıyordu. Böylece düşman topçu ateşi, istihkam duvarları üzerinde daha az etkili oluyordu.

Yıldız tarzı tabyaların görece alçak olması, piyade taarruzları karşısında yeterince etkili bir savunmaya olanak vermeyeceği düşünüldü ve bu tarz tabyaların duvarları önüne, genellikle su dolu kanallar inşa edildi.

Bu tarz tabyalar, ateşli silahlara karşı etkili bir savunma olanağı sağlamıştır ve Avrupa'da 16. yüzyılın ortalarından itibaren çok sayıda kale ve hisar, savunucuları tarafından yıkılmış ya da boşaltılarak kullanım dışı bırakılmıştır. Bunların yerini yıldız tarzı tabyalar almıştır.

Ordular

Orta Çağ boyunca dünya ticareti esas olarak Uzak Doğu ile Avrupa arasındaki ticaretti. Bu ticaret, Uzak Doğu'dan başlayan kara ticaret yolundan Doğu Akdeniz limanlarına geliyordu. Bu limanlardan da, Güney Avrupa limanlarına deniz yolu ile ulaşıyordu. Haçlı Seferleri ile Doğu Akdeniz limanlarının kontrol altına alınmasıyla Avrupalı tüccarlar açısından ticari bilançolar hızla artmıştır. Avrupalı feodal beylerin bu ticaret üzerinden elde ettikleri gelirler de artmıştır. Öte yandan ittifaklar, bağlaşıklıklar ve izlenen politikalar sonucu Avrupa'da kralların da ekonomik gücü artmıştır. Bu ekonomik güç artışı, daha büyük askerî birlikler oluşturmaya olanak sağlamıştır. Sonuç olarak Avrupa Askeri Devrimi başlangıcı olarak kabul edilen tarihlerden itibaren, Avrupalı orduların mevcutlarında, daha önceki çağlarda görülmedik ölçüde büyüme gözlenmektedir.

Ateşli silahların yaygınlaşması

Avrupa Askeri Devrimi, mevcut ordularda ateşli silahların kullanımının yaygınlaşması ile kendini göstermektedir. Esasen ateşli silahların kullanımındaki yaygınlaşmada Avrupa ilk uygulamaların örneği değildir. Daha önceki yüzyıllarda Uzak Doğu, özellikle Çin ve Osmanlı ordularında ateşli silahlar yaygın olarak kullanılmaktaydı. Özellikle Osmanlı askeri teşkilatı ateşli silahlardan geniş ölçüde yararlandı. Fatih Sultan Mehmet'in 1453 yılında İstanbul'u kuşatmasında kullandığı büyük çaplı topların benzerleri, yaklaşık aynı yıllarda Avrupa'da üretilmekteydi. Ancak Sultan Mehmet'in avantajı bu silahları, kullanacağı bölgenin hemen yakınında imal ettirmesiydi. Bu şekilde ordunun sevkiyatı sırasında topların aksaklık çıkarması önlenmiş oluyordu. Avrupalı benzer silahlar ancak akarsuların sağladığı nakliye olanakları sınırlamalarıyla kullanılabildi ve çoğu kez kullanılamadı.

Taktik ve stratejiler

Avrupa Askeri Devrimi olarak tanımlanan süreç boyunca orduların bileşenlerinde belirgin değişimler gözlenmektedir. Süreç içinde gerek hafif gerekse ağır süvarinin ağırlığı azalmış, okçu unsurlar ise artmıştır. Askerî birliklerin neredeyse üçte biri okçu unsurlardan oluşturulmaya başlanmıştır. Süvari birliklerinin daha dar kapsamda kullanılmasında, mızrakçı unsurların süvari ani hücumları karşısında etkili kullanımı etkin olmuştur. Bu uygulama bir bakıma Falanks taktiklerinin ordu bünyesine yeniden entegre edilmesidir. Ama sürecin daha sonraki evrelerinde okçuların yerini tüfekçiler almaya başlamıştır. Ani (şok) süvari taarruzlarına karşı da kare düzeninde tertiplenen tüfekçilerin dış kenarlarına mızrakçılar yerleştirilmiştir. Uzun mızraklarla savaşan İsviçerli paralı askerler, tüm Avrupa ordularının seçkin unsurları haline gelmiştir.

Bu dönemde genel gelişim eğilimi, farklı savaşçı unsurların aynı ordular içinde eşgüdümlü olarak kullanılmasıdır. Mızrakçılar, tüfekçiler, okçular, piyadeler ve süvarilerden oluşan karma ordular oluşturulmakta ve bu unsurlar muharebenin değişik aşamalarından öne çıkartılarak kullanılmaktadır. Bu genel eğilim, yakın döğüşten kaçınan bir eğilim olmakla birlikte, yakın döğüş tekniklerinde de gelişmeler olmuştur. Örneğin İskoç savaş tarzı, saflar halinde dizilen unsurların tek el tüfek atışı ile başlayan şok taarruza dayanmaktadır. Tüfekler yere bırakılmakta, yerdeki kalkan ve uzun kılıçlar alınarak çok hızlı bir şekilde düşman hatlarına saldırılmaktadır. Barut dumanı arasından hızla fırlayan bu savaşçılar çoğu kez düşmanlarının hatlarına çok ağır bir darbe olarak inmekteydiler.

Süngünün uygulamaya konulmasıyla birlikte, yakın döğüş ile uzak çatışma bir bakıma birleştirilmiştir. Artık tüfekçiler de yakın döğüşte etkin olabilen unsurlar haline gelmiş, mızrakçıların korumasına gerek duymadan bağımsız harekât yürütebilir duruma gelmişlerdir.

Sonuç olarak süngü kullanan tüfekçiler, askerî birliklerin temel unsuru haline gelmiştir. Süvariler, çok sınırlı operasyonlar, genellikle şok saldırılar için kullanılabilir unsurlar haline gelmiştir. Okçular ve mızrakçılar da tam anlamıyla tarihe karışmıştır. Süngülü tüfekçilerin savaş alanlarındaki hakimiyeti, Birinci Dünya Savaşı'na kadar sürmüştür. Savaş alanlarında makineli tüfeklerin kullanılmaya başlanmasıyla bu unsurun etkinliği tartışılır haline gelmiştir.

Avrupa Dışındaki Seyir ve Avrupalı Bir Güç Olarak Osmanlı Devleti'nin Etkileri

Açıklandığı üzere askeri devrim Avrupa merkezli bir değişimdir. Fakat gelişmeler incelendiğinde Avrupa dışında da etkisini hissettirdiği görülür. Japonya, Çin, Hindistan gibi ülkelerde ateşli silahların etkileri gözlemlenmektedir. Çin ve Hindistan'daki askeri değişimlerse Macaristan ve Almanya gibi Avrupalı ülkeler ile sınır komşusu olan ve bu ülkelerle yoğun bir askeri rekabete giren Osmanlı Devleti ile yakından ilgilidir. Bu ülkelere teknik bilgi ve makine yan silah, emek gücü yani asker anlamında Osmanlılar aktif biçimde ihracatçı konumda olmuşlardır. Başka bir deyişle Osmanlı askeri ve tüfekleri Hint okyanusu ve Çin ülkesi içerisinde gözlemlenmektedir.[2][3]

Bu açıklamalar sonucunda da Osmanlı Devleti'nin okyanus aşırı boyutlara varacak oranda askeri değişime adapte olduğu sonucuna varılır. Nihayetinde Fatih Sultan Mehmet ile başlayan top ve tüfekte uzmanlaşma 17. yy içerisinde de kendisini göstermektedir. Bu minvalde de yaylım ateşi denilen özel bir stratejinin ilk olarak Osmanlılar tarafından kullanıldığı da hatırlanabilir. Böylelikle askeri devrimin önemli bir adımı olan yaylın ateşinin taktik geliştirilmesi, yılankavi denilen özel bir kilit mekanizmasının icadı gibi yenilikler askeri devrimin sadece Batı Avrupa ürünü olmadığını ve evrensel bir boyutu olduğunu ortaya koyar.[2]

Kaynakça

  1. ^ Geoffrey Parker, Askeri Devrim Sh.:12-13
  2. ^ a b Ozgun Kabacaoglu (2020). "Askeri Teknolojideki Gelişmelerin Osmanlı İdari Yapısına Etkileri: 1593 - 1717". doi:10.13140/RG.2.2.15642.88002. 
  3. ^ Fidan, Giray, 1980- (2011). Kanuni devrinde Çin'de Osmanlı tüfeği ve Osmanlılar. 1. baskı. Cağaloğlu, İstanbul: Yeditepe. ISBN 978-605-4052-74-5. OCLC 769627616. 

Notlar

  • Geoffrey Parker - Askeri Devrim - Küre Yayınları, 2006
  • Jeremy Black (derleyen) Top, Tüfek ve Süngü

İlgili Araştırma Makaleleri

Silah veya teçhizat, canlıların diğer canlılara karşı savunma veya saldırı amacıyla kullandığı her türlü araç. Silahlar, bıçak ve kılıç gibi kesici araçlardan, top ve tüfek gibi patlayıcı araçlara kadar çok geniş bir yelpazede yer alırlar.

Ateşli silahlar, barut gazının itici gücüyle mermi atan bütün silahların genel adıdır. Ateşli silah denince, genellikle bir kişi tarafından taşınabilen küçük çaplı silahlar akla gelse de ateşli silahlar kategorisi; büyük toplardan tüfeklere, av tüfeğine ve tabancaya kadar her türde ve boyuttaki silahları kapsar.

Orta Çağ'da savaş, genellikle Orta Çağ Avrupası'nda kullanılan savaş tarzını anlatmak için kullanılır.

Barutlu silahlarla savaş ya da daha yaygın kullanımla Ateşli Silahlarla Savaş, barutun bu patlayıcı maddenin kullanımına elverişli silahların kullanılması ve bu silah teknolojisinin geliştirilmesiyle zamanla savaşların ana silahları kategorisini oluşturmasıyla ortaya çıkan bir savaş tarzıdır. Avrupa ve Asya'da onbeşinci yüzyıldan itibaren sınırlı bir şekilde başlamış ve ondokuzuncu yüzyıl ortalarına kadar sürmüştür. 1792'den 1815'e kadar süren Napolyon Savaşları'nda doruk noktasına ulaşmıştır. Barutun Çinliler tarafından bulunduğunu belirten İngiliz felsefeci ve dinadamı Roger Bacon bu tarz savaşın ilk savunucularındandı.

<span class="mw-page-title-main">Osmanlı ordusu (klasik dönem)</span> 15-19. yüzyıllarda Osmanlı Ordusuna genel bakış

Klasik Osmanlı Ordusu, Osmanlı ordusunun 1451'de II. Mehmed'in yapılandırmasından başlayıp 1826 Vaka-i Hayriye biten kısmına verilen isimdir. Dönemin ordusu, 1606 sonrasında yenilmeye başlamış ve 17. ve 18. yy itibarıyla geçirdiği reformlar ardından 1826 yılında lağvedilmiştir. Bu dönemde birçok ocaklardan birisi olan Yeniçeri ocağı olarak adlandırılan ve devşirmelerden kurulan ocağın ordu ve siyasette büyük yeri ve etkisi vardır.

<span class="mw-page-title-main">Sipahi</span> askeri sınıf

Sipahi, Osmanlı ordusunun ağır süvari sınıfı askeri. Tımar sahibi olan tımarlı sipahiler ve Kapıkulu Ocağı'na bağlı kapıkulu sipahileri olmak üzere ikiye ayrılır. "

<span class="mw-page-title-main">Arkebüz</span> 15 ila 17.yüzyıllar arasında kullanılan namludan doldurulan bir tüfek türü

Arkebüz, 15 ila 17. yüzyıllar arasında kullanılan namludan doldurulan bir tüfek türüdür. Ateşli silahın adı Almanca hakenbüchse kelimesinden türetilerek diğer dillere farklı şekillerde geçmiştir. Öncülü olan küçük toplardan farkı çakmaklı/fitilli olmasıdır. Ardılı olan tüfekler gibi yivsizdir.

<span class="mw-page-title-main">Zivin Muharebesi</span>

Zivin Muharebesi 25-26 Haziran 1877 tarihinde, Rus İmparatorluğu ile Osmanlı Devleti arasında gerçekleşen ve Osmanlı zaferi ile sonuçlanan muharebedir.

<span class="mw-page-title-main">Birinci Çatalca Muharebesi</span>

Birinci Çatalca Muharebesi 17 ve 18 Kasım [E.U. 4-5 Kasım] 1912 tarihinde gerçekleşmiş ve Osmanlı zaferi ile sonuçlanmıştır. Birinci Balkan Savaşı'nın Lüleburgaz Muharebesi'yle birlikte en büyük muharebelerinden biri olmuştur.

<span class="mw-page-title-main">Erzurum Tabyaları</span>

Erzurum Tabyaları, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı'nda Erzurum'u savunmak için yapılan ve silahlarla güçlendirilen askeri yapılardır. Antik dönemden beri Anadolu’da şehirlerin savunma ve korunmasına özel bir önem gösterilmiştir. Roma, Bizans, Selçuklu veOsmanlı dönemlerinde şehirlere güçlü sur duvarları yapılarak korunmuştur. 16. yüzyıl başlarında kale ve sur savunma sisteminin uzun menzilde dahi etkili olan toplar karşısında yetersizliği sebebiyle Avrupa devletleri ülkelerinde tabya sistemini uygulamaya başlamışlardı. 18. yüzyılın başından beri de Osmanlı şehirlerinin savunmasında tabyalar kullanılmıştır. Stratejik öneme sahip konumdaki Erzurum şehri çevresine yapılan tabyalarla Osmanlı İmparatorluğu döneminde şehir korunmaya çalışılmıştır.

<span class="mw-page-title-main">Barut İmparatorlukları</span> Üç büyük Türk-Müslüman İmparatorluk

Barut İmparatorlukları ya da Ateşli Silah İmparatorlukları, üçü de farklı çizgilerde de olsa müslüman Osmanlı, Safevi ve Babür imparatorluklarını anlatmak için kullanılan bir terimdir. Bu imparatorluklar, daha tarih sahnesinde yeni geliştirilmeye başlanmış olan ateşli silahları kısa sürede askeriyelerinin ana silah unsurları haline getirmiş, ateşli silahların sistemli ve yaygın kullanımıyla güçlü birer imparatorluk haline gelmişlerdir. Bu üç imparatorluğun ateşli silahları son derece etkin bir şekilde kullanan ilk devletler oldukları ileri sürülür. Üç imparatorluk, ateşli silah teknolojisi sayesinde geniş ve verimli toprakları ele geçirerek, erken modern dönemin en güçlü ve en istikrarlı ekonomileri arasında yer aldılar. Bunlar ticari büyümeye ve kültürel faaliyetlerin himayesine yol açarken, siyasi ve yasal kurumları artan bir merkezileşme derecesiyle konsolide edildi. Kişi başına gelir ve nüfusta önemli bir artış ve sürekli bir teknolojik inovasyon hızı elde ettiler.

<span class="mw-page-title-main">Top (silah)</span> çok uzağa atış yapabilen ve tahrip gücü yüksek ağır silahlar

Top, çok uzağa atış yapabilen ve tahrip gücü yüksek ağır silahlardır. Topları kullanan askeri sınıf topçu birlikleri olarak adlandırılmıştır. Orta Çağ'da şehirleri korumak için inşa edilen büyük surları yıkmak insan gücüyle mümkün olmadığı için topçuluğun önemi artmış ve yüzyıllar boyu farklı devletler tarafından geliştirilerek kullanılmıştır. Tarihi kaynaklarda ilk topların Çin'de döküldüğü ve 13. yüzyılda önce Orta Doğu, daha sonra ise Avrupa'ya yayıldığı ifade edilmiştir. Osmanlı İmparatorluğu'nda topçu ocağı I. Murad zamanında kurulmuş, top dökümlerinin yapıldığı yer Tophane olarak adlandırılmıştır.

<span class="mw-page-title-main">Breitenfeld Muharebesi (1631)</span> Leipzigde muharebe

Breitenfeld Savaşı veya Birinci Breitenfeld Muharebesi, Breitenfeld yakınlarındaki surlarla çevrili Leipzig şehrinin yaklaşık 8 km kuzey batısında 17 Eylül 1631'de gerçekleşti, bu savaş Protestanların Otuz Yıl Savaşı'nda elde ettiği ilk büyük zaferiydi.

<span class="mw-page-title-main">Osmanlı silahları</span>

Osmanlı İmparatorluğu'nun askeri kuvvetleri yüzyıllar boyunca çeşitli silahlar kullandı. Topkapı Sarayı'nın cephaneliğinde seçkin eşyaların bulunduğu geniş bir koleksiyon vardır.

21-23 Ekim 1912 Tarihleri arasında Yunan Epir Ordusunun birlikleri ile Yanya Kolordusu kuvvetleri arasında gerçekleşen muharebedir. Yanya kolordusunun Balkan Savaşı'nda girdiği ilk muharebe olup Osmanlı zaferi ile sonuçlansa da bu muharebedeki bazı hatalar hemen ardından girişilen Gribova Muharebesi'ndeki yenilgi bu başarının kullanılamamasına neden olmuştur.

<span class="mw-page-title-main">Afşar İmparatorluğu'nun askeri sistemi</span>

Afşar imparatorluğunun askeri sistemi — Afşarların askeri sistemlerinin kökleri, Safevi devletinin çöküşünün arifesinde Horasan'daki kanlı çatışmalar dönemine dayanmaktadır. Yerli bir general ve Türkmen Afşar aşiretinin bir üyesi olan Nadir Gulu Han Afşar'ın komutasındaki savaşçıların sayısı sadece birkaç yüzdü ve onlar günümüz İran'ının kuzeydoğusunda faaliyet gösteriyorlardı. Nadirgulu kendini Şah ilan ettikten sonra komutasındaki toplam savaşçı sayısı 375 bine ulaştı. Tarihçi Mihael Axvorthy'ye göre bu ordu, zamanının en güçlüsü iken, en büyük avantajı, en yetenekli ve başarılı general Nadir tarafından komuta edilmesiydi.

<span class="mw-page-title-main">Yanıkkale Kuşatması (1594)</span>

Yanıkkale Kuşatması ya da Györ Kuşatması, 1593-1606 Osmanlı-Avusturya Savaşı'nda evre.

<span class="mw-page-title-main">Tebriz Kuşatması (1725)</span>

Tebriz Kuşatması, 1723-1727 Osmanlı-İran Savaşı'nda evre.

Şumnu Kuşatması, 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı'nda evre.

<span class="mw-page-title-main">Bender Kuşatması (1789)</span>

Bender Kuşatması, 1787-1792 Osmanlı-Rus Savaşı'nda evre.