İçeriğe atla

Asabiyye

İbn Haldun'un Assabiya niteliği teorisini temsil eden bir grafik

Asabiyye ya da Asabiyyet İbn-i Haldun'un düşünce sisteminde toplumların ilkellikten uygarlığa doğru ilerlemesini sağlayan temel toplumsal bağdır.[1]

Kavramın İbn-i Haldun'un düşünce sistemindeki içeriği

En açık şekliyle yakın kan bağı ile bağlı olan akrabalık ilişkilerinde görülür.[2] İbn-i Haldun'a göre aile bağı şeklindeki bu bağ zamanla kabile ve kavim bağına dönüşür. Bir akrabası hakarete veya saldırıya uğrayan bir kişi bu saldırı kendisine yapılmış gibi faile düşmanlık besler. İbn-i Haldun, bu davranış özelliğini çöllerin derinliklerinde yaşayan, soyları bozulmamış Arap kabilelerinde de görür.[2] Ancak bu saflık durumu sürekli olmaz; savaş, barış ve evlenmelerle başka soyları da içine alarak büyüyen kabilede başkanlık da asabiyye bağı daha güçlü olan grupta kalır. Çeşitli nedenlerle kendi soylarını kaybedip başka bir kabileye sığınan topluluklarla da hami-mahmi, efendi-köle ilişkilerinden doğan yapma bir akrabalık bağının yarattığı yeni bir asabiyye bağı ortaya çıkar.[2] Başlangıçta yaşlı ve akil olanların hakemliği ile çözümlenen çatışmalar, kabile büyüdükçe gruplaşmalara ve grup içi çatışmalara yol açar. En yoğun grup içi dayanışması olan, başka deyişle asabiyye bağı en güçlü olan grup diğerlerine üstün olur ve hükümranlığı eline geçirir.[3]

İbn-i Haldun'a göre asabiyye bağı bir grup içindeki yardımlaşma ve şeref duygusundan gelen ve dış düşmanlarla uğraşma gücü veren bir bağdır.[1][2] Eğer tüm topluluklar eşit oranda işbirliği yapmış olsalardı böyle farklılıklar olmazdı. Toplumsal örgütlenmenin çap ve yoğunluğunu belirleyen değişken grup duygusu, grup dayanışması Asabiyye'dir.[3] Tüm ilkel gruplarda dayanışma, direniş gücü ve cesaret vardır ve hepsi de zenginliğe ve boş zamana ulaşmak isterler. Grup dayanışması onları fetihler yapmaya da götürür. Ya var olan bir devleti fethederler ya da yenisini kurmaya çalışırlar. Ancak devlet kurma aşamasında kan bağı yeterli gelmez. İhtiyaç duydukları yeni gücü ise dinde bulurlar.[3] Din, asabiyyesi en güçlü olan grubun içinde gelişir ve yayılır. Din, dünyevi istekler ve hısımlığın ötesine geçtiği için kan bağına dayalı asabiyyeden çok daha güçlü bir sadakat duygusu yaratır. İbn-i Haldun'a göre din, bir uygarlığın yaratılışındaki en üstün güçtür ve aynı zamanda o uygarlığı korumak için de en etkili olanıdır.[3]

Asabiyye'nin türleri

İbn Haldun’a göre iki türlü asabiyyet vardır:

  1. Nesep, şecere (soy) asabiyeti: Kan temelli bu asabiyye bağı bir toplumun devlet kurmasına kadar yeterli olur.
  2. Sebep, (mükteseb) asabiyeti: Devlet kurma aşamasından sonra kan bağı yetmez ve yerine din ve hanedana bağlılık şeklindeki sebep asabiyyeti gelir.

Birincisinde aynı soydan gelmek ve kandaş olmak kaçınılmaz bir şart olduğu halde, sebep asabiyetinde böyle bir şart aranmaz. İbn Haldun’a göre nesep asabiyeti ilkel toplumlarda ve badevilerde yaygın iken, sebep asabiyeti daha çok hadarî-medenî toplumlarda yaygındır.[4]

Asabiyye'ye yüklenen farklı anlamlar

İbn-i Haldun'un kullandığı bu kavrama farklı araştırmacılar tarafından "yakınlık bağı", "topluluk duygusu", "dayanışma duygusu", "ortak ruh", "toplumsal uyuşma", "toplumsal dayanışma", "milliyetçilik fikri", "askerî ruh" gibi karşılıklar verilmiştir.[1][2] Ülker Gürkan farklı araştırmacıların adlandırmalarının bir listesini şu şekilde vermiştir:

Meselâ Rosenthal, genel anlamda kan akrabalığına dayanan, aynı zümre­ye ait bulunmaktan doğan sosyal ilişkiyi ifade eden bu terimin kap­samına kan birliğini olduğu kadar insanlardaki bir arada yaşama eğilimini veya müşterek bir fikir etrafında beraber olmayı kat­tığı kanısındadır. Ayad ise asabiyyeyi topluluğu bir arada tu­tan, topluluğa yaratıcı güç veren ve kaderini etkileyen hayat ener­jilerinin toplamı olarak niteler. Terimi «esprit de corp» (bir­lik ruhu) diye çeviren Toynbee'ye göre asabiyye, göçebelerin çölde­ki hayat kavgasına karşı psikolojik reaksiyonlarını yansıtmakta­dır. Becker ve Barnes terimi sosyal hayatta veya sosyal teşki­lâtlanmada kutsal terimi ile ilgili kabul ederler. Von Kremer ise kavramı milliyetçilik duygusu ile açıklar.

İbn Haldun’a göre umran (uygarlık, kültür) ağacının kökü badiye (göçebelik) ise gövdesi mülk (devlet) ve hadara (kent yaşamı), özsuyu “asabiye”dir.[5]

Notlar

  1. ^ a b c Yıldız, Mustafa. "İbn Haldun'un Tarihselci Devlet Kuramı" (PDF). Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi (2010 Güz). 17 Haziran 2012 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 11 Eylül 2012. 
  2. ^ a b c d e Gürkan, Ülker. "Hukuk Sosyolojisi Açısından İbni Haldun" (PDF). Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi (AUHF-1967-24-01-04), sayfa 233. 17 Kasım 2015 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 11 Eylül 2012. 
  3. ^ a b c d Stowasser, Barbara. "İbn Haldun'un Tarih Felsefesi: Devletlerin ve Uygarlıkların Yükselişi ve Çöküşü". Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, sayfa 176. 
  4. ^ Mukaddime, I, 125.
  5. ^ Cemil Meriç, “Kendi Semasında Tek Yıldız-I”, s. 35.

Kaynakça

  • BİR MEDENİYET KURAMCISI OLARAK İBN HALDUN[]
  • MUKADDİME. İBN HALDUN
  • Mustafa Çağrıcı, “Asabiyet” maddesi,
  • DİA, III, 453-455; Abdurahman Kurt, “Asabiyet” maddesi,
  • Sosyal Bilimler Ansiklopedisi, I, 82-83;
  • Fındıkoğlu, İçtimaiyyat, II, s.101;
  • Kızılçelik, Sosyoloji Teorileri, I, 15-20;
  • Mefail Hızlı, “Mukaddime’de Psikoloji”, (Basılmamış lisans tezi), Bursa 1984, s. 12-18;
  • Keskin, “İbn Haldun’da Sosyal Değişme ve Sosyal Değişme Kavramları”, s. 32-36.

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Şehir</span> büyük yerleşim yeri

Şehir veya kent, en büyük yerleşim birimidir. Şehirler genellikle barınma, emlak, sanitasyon, kamu hizmeti, temel kamu hizmetleri, arazi kullanımı, imalat, hizmet, toplu ulaşım, kavşak ve iletişim için kapsamlı altyapı ve sistemlere sahiptir. Şehirler eski ve modern mimariye sahiptir. Yoğunlukları insanlar, merkezî iş alanı, iş kümesi, devlet kurumları ve işletmeler arasındaki etkileşimi kolaylaştırır ve bazen mal ve hizmet dağıtımının verimliliğini artırır. Şehirler ayrıca önemli bir finans merkezi ve kültür merkezi de olabilirler.

<span class="mw-page-title-main">İbn Haldun</span> Arap tarihçi, düşünür ve sosyolog (1332–1406)

İbn Haldun, modern tarihyazımının, sosyolojinin ve iktisatın öncülerinden kabul edilen 14. yüzyıl düşünürü, devlet adamı ve tarihçisidir. Ayrıca İslam aleminde Liberalizm ilkelerini kitaplarında bulunduran ilk Müslüman düşünür. Köklü bir aileden geldiği için iyi bir eğitim aldı. Tunus ve Fas'ta devlet görevlerinde bulunduktan sonra Gırnata ve Mısır'da çalıştı. Kuzey Afrika'nın o dönem istikrarsız ve entrikalarla dolu siyasal yaşamı 2 yıl hapiste yatmasına neden oldu. Bedevi kabilelerini çok iyi tanımasından dolayı aranan bir devlet adamı ve danışman oldu. Mısır'da 6 defa Maliki kadılığı yaptı. Şam'ı işgal eden Timur ile görüşmesi bir fatih ile bir bilginin ilginç buluşması olarak tarihe geçti.

Monarşi ya da tek erklik, bir hükümdarın devlet başkanı olduğu bir yönetim biçimidir. Saltanatın bir başka adıdır. Genellikle seçim dışı yöntemler kullanılır. Bu hükümdar, Türkçede kral, imparator, şah, padişah, prens, emir, kağan, hakan, han gibi çeşitli adlar alabilir. Monarşiyi diğer yönetim biçimlerinden ayıran en önemli özellik, devlet başkanının bu yetkiyi yaşamı boyunca elinde bulundurmasıdır. Hükümdar öldükten sonra onun soyundan biri gelir. Yani yetki genellikle babadan oğula geçer. Demokrasilerde ise devlet başkanı seçimle işbaşına gelir. “Monarşi” sözcüğü Türkçeye Fransızcadan (Monarchie) geçmiştir. Cezalandırma ve bağışlama yetkileri sadece hükümdarın elindedir. Otoritenin bir kralın veya bir imparatorun elinde olduğu yönetim türüdür.

<span class="mw-page-title-main">Sekülerizm</span> Akıl ve mantığı esas alan örgütlü bir toplum yaratmayı amaçlayan düşünce akımı

Sekülarizm veya sekülerizm; toplumda ahiretten ve diğer dinî, ruhani meselelerden ziyade dünya hayatına odaklanılması yönündeki hareket. TDK, sekülerizm kavramına karşılık olarak dünyacılık sözcüğünü önermiştir. Sekülerizm, din merkezli veyahut dinî öğeleri sosyal, hukuki ve siyasi anlamda tayin edici kılan bir yaklaşımın tersine, bunları sosyal, hukuki ve siyasi kümeden ayıran bir yaklaşımı tanımlar. Çok geniş bir terim olan sekülerizm, içinde birçok farklı akım, tür ve teori barındırır. Seküler kelimesi, dünyevi veya çağa uygun olanı belirtir ve dünyanın nesnel hâlinin göz önünde tutulması demektir. Latince çağ anlamına gelen Saeculum sözcüğünden İngiliz dili için türetilen Secularism (Sekülerizm) Türkçeye laiklik, çağdaşlaşma veya dünyevileşme olarak üç farklı terimle çevrilebilmektedir. Fransa'da laiklik için Laïcité (Laicisme) terimi kullanılmaktadır. Bu terim, somut ve bilimsel olan ile soyut ve dinsel olanın birbirine karıştırılmamasını ifade etmektedirler.

Barbar akınları, "Barbarlar" toplulukların, devletlere ya da şehir devletlerine düzenledikleri saldırılara verilen addır. Burada barbar kavramı, günlük kullanımdaki anlamından farklı bir bağlamda kullanılır.

Ataerkillik ya da patriyarki, erkek otoritesine dayanan bir tür toplumsal örgütlenme düzenidir. Bu düzenin temelini erkeğin üstünlüğü fikri oluşturur; soy erkekler tarafından belirlenir, hakimiyet erkeklerindir. Bu toplumlarda erkeklere kadınlardan daha çok saygı gösterilir. Bu erkek üstünlüğü ilkesi etrafında, toplumun kültürü, adetleri, inancı ve mitolojisi, anaerkil düzenli toplumunkinden farklı bir biçim oluşturur.

Toplumsal grup, üyeleri arasında etkileşim olan, ortak amaç ve çıkarlara sahip, belirlenen değer ve normları paylaşan insanların birlikteliğini ifade etmektedir. Toplumsal grup, hem sosyal psikolojinin hem de sosyolojinin çalışma konularından biridir. Bununla birlikte, psikologların ve sosyologların toplumsal grubu ele alış biçimleri farklılık göstermektedir.

Devlet, toprak bütünlüğüne bağlı olarak siyasal bakımdan örgütlenmiş millet veya milletler topluluğunun oluşturduğu tüzel varlıktır. Devlet siyasal bir birliktir. Bunun için her şeyden önce devleti kuran bireyler arasında kültürel bir birlik lazımdır. Ancak kültürel birlik devletin yaşaması için yeterli değildir. Tarihte görülen birçok iç savaş, kültürel birliğin devlet kurulmasında yeterli olmadığını göstermektedir. Amerikan İç Savaşı'nın anayasal düzenin kurulmasının ne kadar gerekli olduğunu ortaya koyması ve savaş kültürü yerine hukuk devlet ilişkisinin kavranması açısından önemi büyüktür.

<span class="mw-page-title-main">Etnografya</span> İnsanın toplumsal varlığını niteliksel ve niceliksel olarak inceleyen bilim dalı

Etnografya, kavimleri karşılaştırarak inceleyen, kültür oluşumlarını araştıran, kültür bilimidir. İnsanın toplumsal varlığını niteliksel ve niceliksel olarak inceler. Bu incelemeleri alan çalışmasına göre gerçekleştirir. Bütünlükçü bir yöntem tercih eder. Bu yönteme göre insan-toplum ilişkisi birbirinden ayrı ögeler olarak anlaşılamaz. Geleneği gezi yazıları ve sömürgecilik dönemi raporlarına da dayanmaktadır.

<span class="mw-page-title-main">Atatürk İlkeleri</span> Atatürkün politikalarını belirleyen altı ilke

Atatürk İlkeleri, Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk'ün yürürlüğe koyduğu, döneminin pragmatik politikalarını belirlemiş altı ilkedir. "Altı Ok" denilen altı ilkeye ilk olarak 1931'de "Kemalizm" adı verildi ve Atatürk'ün Dil Devrimi sürecinde, 1935'te Arapça Kemal adını 1937'ye dek kullanacağı Eski Türkçe Kamâl adıyla değiştirmesini takiben 13 Mayıs 1935'te "Kamâlizm" adıyla ülkenin kurucu ve tek partisi olan Cumhuriyet Halk Partisi'nin program ilkeleri olarak benimsendi. Daha sonra, 1937'de çıkarılan bir kanunla 1924 Anayasası'na eklenen ilkeler, anayasal olarak Türkiye'nin ulusal ideolojisi hâline geldi.

Etnik grup veya etnisite, kendilerini diğer gruplardan ayıran ortak nitelikler temelinde birbirleriyle özdeşleşen bir grup insandır. Bu nitelikler, ikamet ettikleri alanda ortak gelenekler, soy, dil, tarih, toplum, kültür, ulus, din, fiziksel farklılıklar veya sosyal özellikleri içerebilir.

<span class="mw-page-title-main">Berberiler</span>

Berberiler, bugünkü Mısır, Libya, Tunus, Cezayir ve Fas'ı içine alan Kuzey Afrika'nın bilinen en eski yerli halkıdır. Bazı mağara resimlerinin bulunmuş olması, Berberiler'in bu paleolitik toplulukların soyundan gelmiş olabileceği tezini güçlendirmektedir.

Halkçılık, narodnik ve popülizmden etkilenmiş, popülizm şeklinde değil demokrasilerin yoluyla Türkiye'den dünyaya çıkan düşüncedir. Halkçılık Beyannamesi ve Atatürk'ün Halkçılık ilkesi de bu görüşlerden etkilenmiştir.

<span class="mw-page-title-main">Kusay bin Kilab</span> Muhammedin 4. kuşak dedesi

Kusay bin Kilab (400-480), İslam peygamberi Muhammed'in 4. kuşak dedesidir. Kureyş kabilesini Kabe çevresine yerleştirerek, Arap Yarımadası'ndaki ilk meclisi kurmuştur. Babası Kilâb bin Mürre'dir.

<span class="mw-page-title-main">Oymak İyesi</span>

Oymak İyesi – Türk, Moğol ve Altay mitolojilerinde kabilenin veya aşiretin koruyucu ruhu. Oymag İyesi veya Oyu İyesi / Eğesi / Ezi / Issı / İççisi olarak da bilinir. Bazen Uruk İyesi / Eğesi / Ezi / Issı / İççisi tabiri de benzer bir anlamı ifade etmek için kullanılır. Moğollar Aymag Ezen olarak bilirler. Her aşiretin farklı bir koruyucu ruhu vardır. Türklerde aile ve sülale gibi alt birimleden sonra toplumsal örgütlenmenin ilk aşaması oymaklardır. Türklerde pek çok boyun veya oymağın kurucusu olan ve kendi adını taşıyan bir atası bulunur. Bu ata genellikle o boyun veya oymağın koruyucusu olarak kabul görür. Örneğin:

  1. Kazak Han: Kazakların Atası olarak kabul edilir.
  2. Kıpçak (Kıfçak) Han: Kıpçak boyunun atasıdır. Bir ağacın kovuğunda doğmuştur.
  3. Kırgız Han: Kırgız ulusunun kurucusu ve koruyucusudur. Yenisey ırmağının kaynağında oturduğuna inanılır.
  4. Abakan Han: Hakasların ve Abakan boyunun koruyucusudur.
  5. Merde Han: Altay Türklerinin atası ve koruyucusu olduğuna inanılır. Yağmur yağdırma gücü vardır.
  6. Tileg Han: Teleütler Türklerinin ilk atası olarak kabul edilir. Adı Merkür gezegenine verilmiştir.
  7. Türügeş (Türkeş) Han: Türkeş boyunun kurucusudur. Soyundan on boy türemiştir. Beşi batıda, beşi ise doğudadır.
  8. İlemen Han: İlemen boyunun atasıdır. İl sahibi, il alan demektir.
  9. Kuzar (Hazar) Han: Hazar boyunun kurucusu ve Azerilerin atasıdır.
  10. Mugal Han: Moğolların atası olarak bilinir. Sıkıntı verici bir bölgede yaşadığı için bu adı aldığı söylenir.
  11. Tatar Han: Tatarlar boyları onun soyundan türemiştir. Tatar sözcüğü atlı, posta sürücüsü demektir.
  12. Saklab Han: Saklap boyunun atasıdır.

Franz Rosenthal, Alman doğubilimci.

<span class="mw-page-title-main">Dayanışma</span> ortak bir çıkar üzerinde duygu veya eylem birliği

Dayanışma, solidarizm veya solidarite; bir topluluğu oluşturan gruplar veya sınıflar arasında psikolojik bir birlik duygusu yaratan duygu, düşünce ve ortak çıkarlarla birbirlerine karşılıklı olarak bağlanmasıdır. Sınıf işbirliği savunur ve sınıf çatışmasını reddeder. Kolektivizmden farklı olarak dayanışmacılık, bireyleri reddetmez ve bireyleri toplumun temeli olarak görür. Toplum içindeki sosyal ilişkilerden yararlanarak insanların birbirlerine bağlı olduğunu savunur. Terim sosyal bilimlerde, özellikle sosyolojide ve psikolojide yaygın olarak kullanılır.

<span class="mw-page-title-main">Devletin kökeni</span> devletin, soyun ve ailenin etimolojisi

Devletin kökeni, daha önce böyle bir kurumun yokluğunda merkezi bir devletin ortaya çıkması durumunu ifade eder. Devletin neden ve nasıl ortaya çıktığı yüzyıllardır düşünürlerin üzerinde teoriler ürettiği bir konudur. Hatta Jonathan Haas, bu durumu "Geçen yüzyıl boyunca toplum bilimcilerin en sevdiği meşgalelerden birisi dünyanın büyük medeniyetlerinin evrimi hakkında teoriler üretmekti," sözleriyle anlatmıştır.

Uhuvvet Ayeti , Hucurat suresinin onuncu ayeti. Bu ayet İslam'ın en meşhur sloganlarındandır. Ayet, Muhammed ve Ali arasında olan kardeşlik hakkındadır. Ayette, müslümanlar arasındaki kardeşlik konusu işlemektedir.

<span class="mw-page-title-main">Sosyoloji maddeleri listesi</span> Vikimedya liste maddesi

Bu liste sosyoloji maddelerinin dizinini içermektedir. Özet liste için Genel sosyoloji listesi.