Argonautika
Argonautica (Yunanca: Άργοναυτικά, Argonaftika) Rodoslu Apollonios tarafından MÖ 3. yüzyılda yazılmış epik bir Yunan şiiridir.
Söylencesel Altın Post'u ele geçirmek için Argo isimli gemileriyle uzun ve maceralarla dolu bir deniz yolculuğuna çıkan elli gencin başından geçenleri anlatır. Helenistik dönemden günümüze kalan tek destandır.
Konusu
Öncül Öykü: Altın Post
Şiirde, Altın Post'un peşinde Kolhis'e gitmek üzere denize açılan elli Akhalı denizcinin yaşadığı maceralar anlatılır ancak gençlerin uğruna uzun bir yolculuğa çıktığı Altın Post'un öyküsüne yer verilmez. Yazarın Hellenistik çağ okurlarının Altın Post söylencesini bildiklerini varsaydığı düşünülür. Bu nedenle Argonautika'nın daha iyi anlaşılması için önce seferin hedefi olan Altın Post'un öyküsünün bilinmesi gerekir:
Teselya'da Boeotia bölgesinin kralı Athamas, tanrısal varlık Nephele ile evliydi; İki çocukları vardı: Phriksos (erkek) ile Helle (kız). Athamas kendisine iyi davranmadığını düşündüğü Nephele'den ayrılarak Thebai kentinin kurucusu Kadmos'un kızlarından İno ile evlendi. İki erkek çocuk doğuran İno tahtın gelecek sahibi, üvey oğlu Phriksos'u ortadan kaldırmak üzere bir oyun tezgahladı. Buğday tohumlarını kavurmaları için ev kadınlarına buyruklar gönderdi. Kadınlar erkeklerin haberi olmadan tohumları kavurdular. Cansız tohumlar nedeniyle toprak yıllık ürününü veremedi. İno, Athamas'ın kıtlıktan nasıl kurtulabileceklerini danışmak için bilicilere gönderdiği habercilere rüşvet verdi ve kocasının yalan bir kehanet almasını sağladı. Buna göre verimsizliğin sona ermesi için Athamas'ın oğlu Friksos'u Zeus'a kurban etmesi gerekiyordu.
Bu kehanet üzerine kıtlıktan kurtulmak isteyen halkın baskısı altında kalan Athamas oğlu Phriksos'u kurban sunağına götürmek zorunda kaldı. Fakat Nephele oğlunu kurban edilmekten kurtardığı gibi kızı Helle ile birlikte kaçmaları için diye Hermes'ten aldığı altın postlu bir koç gönderdi onlara. Koç çocukları gökte taşıdı. Ülkeyi ve denizi (Ege) aştılar. Ege'yi Marmara'ya bağlayan ince boğazın üzerine geldiklerinde Helle düşüp boğuldu. O boğaza onun adı verilerek Hellespontos (Çanakkale Boğazı) dendi. Phriksos yolculuğuna devam etti. Koç onu Karadeniz'in doğu ucundaki Kolkhis ülkesine (Gürcistan) götürdü.
Buranın kralı, Güneş Tanrı Helios'un oğlu Aietes, Phriksos'u karşıladı ve ağırladı. Phriksos Koç'u Zeus'a kurban etti, altın tüylü postunu Aietes'e sundu, o da postu savaş tanrısı Ares'e adanan sunağın koruluğundaki bir meşe ağacının dalına astı ve postun korunması için ağacın dibine yılansı bir canavar koydu. Kral'ın iki kızından biri olan Khalkiope ile evlenen Phriksos'un dört oğlu oldu.[1][2]
Kral Pelias
Koçun Altın Postu Kolkhis'te kutsal sunaktaki ağaç dalında asılı dururken, Teselya'nın Iolkos kentinde, Phriksos'un amcası olan kentin kurucu kralı Kretheus'un ölümünden sonra onun öz oğlu, tahtın yasal varisi olan Aeson ile üvey oğlu Pelias arasında taht kavgası yaşanıyordu. Deniz tanrısı Poseidon'un oğlu olarak tanrı soyundan geldiğini ve Aeson'dan büyük olduğu için tahtta hak sahibi olduğunu ileri süren Pelias tahtı zorla ele geçirdi. Biliciler Pelias'a ölümünün kral soyundan birinin elinden olacağını söylemişlerdi. Bu tanıma girenleri ortadan kaldırmaktan çekinmeyen Pelias Aeson'u öldürmeye cesaret edemediğinden onu eşiyle birlikte sarayın bir köşesinde hapis yaşamı sürmek zorunda bıraktı. Bu sığıntı yaşama başladıkları sırada Aeson ve eşinin Diomedes adını verdikleri bir oğulları oldu.
Bebeğin doğumu Pelias'ı tedirgin etti. Bebeği ortadan kaldırmaları için emir verdiği askerler doğum odasına gittiklerinde ağlayan bir anne ve çevresini saran kadınlarla karşılaştılar. Dediklerine göre bebek ölü doğmuştu. Bu arada Aeson olacakları tahmin ederek bebeği sadık bir kölesiyle kent kırsalına kaçırıp eski dostu, soylu kahramanların eğitmeni yarı insan yarı at Kheiron'un gözetimine teslim etmişti. Kheiron bebeğe İason adını verdi. Pelion dağındaki mağarasında büyütüp eğittiği çocuk erişkinliğe vardığında geçmişiyle ilgili bilgiler ve geleceğe ilişkin yönlendirmelerle Iolkos'a uğurladı onu.[3]
Argonautika, 1. Kitap
Apollonios, destanına bilicilerin Pelias için verdikleri ikinci bir kehanetten söz ederek başlıyor: Buna göre Pelias'ın yazgısında kente gelecek bir yabancı tarafından öldürülmek vardı. Bu yabancı sandaletlerinden birinden yoksun olarak ayak basacaktı kente. Bu kehanetin üzerinden çok zaman geçmemişti ki İason, Kheiron'dan ayrıldıktan sonra Iolkos'a giden yolda karşısına çıkan hızlı akışlı bir nehri geçmeye çalışırken sandaletlerinden birini sulara kaptırdı. (Bazı kaynaklara göre bu olay, İason yaşlı bir kadın kılığında nehrin kıyısında bekleyen Hera’ya acıyıp onu sırtında nehrin karşı kıyısına geçirirken olmuştur. Ozan 3. Kitap’ın başında sadece Hera’nın sırtta taşınmasından söz eder.)
Kente girdiğinde Pelias'ın, babası Poseidon ve diğer tanrılara adadığı ama Hera'nın onurlandırılmadığı bir sunu şölenine katıldı. Pelias bir ayağı çıplak delikanlıyı görünce kehaneti anımsayarak derin düşüncelere daldı ve onu deniz yoluyla çok uzaklara, evine dönüş yolunu bile bulamayacağı zor bir yolculuğa göndermeye karar verdi: Kolkhis'e gidip Altın Post'u getirmek.
Pelias yolculuk için muhteşem bir gemi yaptıracağından başka geminin tayfalarını bölgenin en yiğit ve becerikli gençlerinden oluşturacağına söz vermişti. Altın Post'u geri getirmek uğruna onur ve ün kazanmak isteyen gönüllüler toplanmaya başlarken Teselya'nın en ünlü gemi yapım ustası Argos da elli kürekli bir geminin yapımına başladı. Bu çabada tanrıça Athena ona yardımcı oluyordu. Geminin ismi de Argo olacak, sefere katılanlar da bu isimden kök alan Argonautai (Argo Gemicileri – Argonaut'lar) diye anılacaktı. Gönüllü tayfalar arasında bir kuşak sonra Troia Savaşı'nın çıkmasına neden olacak Spartalı Helena'ın ikiz erkek kardeşleri Kastor ile Polydeukes, o savaşın en ünlü kahramanı olacak Akhilleus'un babası Peleus, kuzey rüzgârı Boreas'ın oğulları Kalais ile Zetes ve Herakles gibi tanrı soyundan gelenler de vardı. Ozan Orpheus da katıldı onlara.
Iolkos'un Pagasai limanından denize açılan Argo'nun, hedefi Kolkhis'e ulaşmak için Hellespontos'tan, Propontis'den ve Bosphoros'tan geçerek Pontus'a (Karadeniz) çıkması gerekiyordu. Ege'yi arkada bırakmadan önce Lemnos (Limni) Adası çıktı karşılarına. Lemnos o sıralar erkeksiz bir adaydı. Aphrodite kendisini yeterince onurlandırmadıkları için Ada'nın kadınlarını cezalandırmıştı. Bu ceza erkeklerin eşlerinden uzaklaşmalarına ve karşı Trakya kıyılarından getirdikleri köle kadınlarla ilişki kurmalarına yol açmış, Adalı kadınlar da kendilerine yüz çeviren eşlerinin yanı sıra Ada'daki diğer yetişkin erkekleri de öldürmüştü. Kral kızı Hypsipyle babasını bu erkek katliamından kurtarmış, gizlice bir sandığa koyarak denize atmıştı onu. Ada'ya yanaşan gemiyi ve yolcularını görünce Hypsipyle sütannesinin öğütlerini benimseyerek Ada'da yeni bir erkek nesli oluşturmak için gemidekileri kente buyur etti.
Herakles Argo'ya bekçilik etmek için gemide kaldı. Adalı kadınlar kentte neden hiç erkek olmadığı konusunda konuklara açıklama yaparken başka bir hikâye uydurdular. İhanete uğradıkları gerekçesiyle bir sefer dönüşünde kentin kapılarını açmayarak erkekleri yanlarındaki köle kadınlarla birlikte Trakya kıyılarına göç etmek zorunda bıraktıklarını, istekleri üzerine erkek çocukları da gönderdiklerini söylediler. Kente seve seve buyur edilen Argonaut'lar uzun süredir yalnızlık çeken Adalı kadınlarla, İason da Hypsipyle ile Ada'da hoşça zaman geçirmeye başladı. Sur içine hiç girmeyen Herakles yoldaşlarının görevlerini unuturcasına uzun süre Ada'da kaldıklarını görünce habercilerle onları uyarıp yola devam çağrısı yaptı. Argo denize açılırken Hypsipyle İason'a Ada'da kalmasına karşılık babasının tacını sunuyor, İason da görevinden söz ederek ona veda ederken bir oğlu olursa onu Iolkos'a göndermesini rica ediyordu.
Lemnos'tan ayrıldıktan sonra Argo gizem törenleriyle bilinen Samothrake Adası'na yanaştı. Tanrılara yakardılar, güvenli bir yolculuk için yardım dilediler. Sonra İmbros Adası'nın yanından dümen kırıp Hellespontos'a girdiler.
Argo Boğaz'ı geçip de Propontis'e (Marmara) çıkınca sağ yakada uzanan kıyıları izledi. Ayılar Dağı adıyla bilinen dağlık adayı (Kapıdağ Yarımadası) gördüklerinde eteğindeki kıstaklı körfeze girdiler. Burada iki halk yaşıyordu: Dağlık kesimdeki yabanıl, altışar kollu Topraktan Doğanlar ve ovada yaşayan Dolion’lar. Kıyıdaki askerler tarafından dostça karşılanıp yeni evlenen Dolion kralı Kyzikos'un düğün şölenine davet edildiler.
Şafakla birlikte yola çıkma hazırlığı yaparken Topraktan Doğanlar'ın saldırısına uğradılar. Herakles'in öne çıktığı çarpışmadan yengiyle ayrılıp yola koyuldular, fakat gece olduğunda birden çıkan sert rüzgârlar Argo'yu geriye sürükleyip yine Dolion kıyılarına yanaşmak zorunda bıraktı. Karanlıkta onları düşman sanan Dolion'ların saldırısına uğradılar. Argonaut'lar da aynı adaya geri döndüklerinin farkına varmadıklarından birbirlerini tanıyamadan körlemesine dövüştüler. Çarpışmada ölenlerin arasında kral Kyzikos da vardı. Eşinin ölümünün acısına dayanamayan yeni gelin kraliçe canına kıydı. Yerel halkla birlikte Argonaut'lar da yas tuttular.
Argonaut'ların kürek çekmede Herakles'e yetişme çabaları sonucu hız kazanan Argo kısa sürede Mysia kıyılarına yaklaştı. Kios'a (Gemlik Körfezi) vardılar. Küreği kırılan Herakles gücüne uygun düşecek yeni bir kürek yapmak için bir ağaç dalı bulmaya, can dostu Hylas da yakındaki bir pınardan su almaya gitti. Herakles gemiye dönerken diğer bir arkadaşından Hylas hakkında acı bir haber aldı: Hylas pınardan dönmemişti, çığlıkları duyulmuştu, saldırıya uğramış olmalıydı. Herakles keder ve endişe içinde dostunu aramaya çıktı.
Sabah olduğunda İason ve arkadaşları Herakles'in geri dönmediğini fark etmeden yola koyuldular. Onun yokluğunu fark ettiklerinde ise geri dönüp dönmeme konusunda tartışmaya başladılar. İason'u Herakles'in gölgesinde kalmamak için onu başından savmakla suçlayanlar oldu. Derken Argo'nun yanında denizcilerin ve balıkçıların koruyucusu, tanrısal varlık Glaukos belirdi. Herakles'i Kolkhis'e götürmemeleri gerektiğini, çünkü onun yazgısında yapacağı on iki görevin sonunda ölümsüzlerin sofrasına katılmanın yazılı olduğunu söyledi. Kayıp delikanlı Hylas hakkında da bilgi verdi. Dediğine göre gittiği pınarın başında bir su nympha'sı eş tutmuştu onu. Glaukos'un bu sözleri üzerine tartışmalar son buldu. İason'u suçlayanlar bağışlanma dileklerinde bulundular. Herakles'i arkada bırakan Argo yoluna devam etti.
2. Kitap
Mola vermek için yanaştıkları yeni kıyı Bebrykos'ların ülkesine aitti. Buranın kralı kibirli Amykos'un konuk karşılamada garip bir kuralı vardı. Gelenleri kendisiyle yumruk dövüşüne zorluyor ve karşısına çıkanları öldürüyordu. Argonaut'lara da meydan okuyunca bu tür dövüşte ünlenmiş olan Polydeukes bir yumrukta öldürdü onu. Argo'ya olabildiğince erzak yükleyip Bosporos'a yöneldiler.
Ertesi gün, henüz Boğaz'a varmadan Bithynia kıyısında yaşlı kral Phineus’un konağına yakın bir yerde karaya çıktılar. Phineus Fenike kralı Agenor’un oğluydu (Kızkardeşi Europa’yı ararken geldiği bu yörede kalıcı olmuştu.) Zeus, sahip olduğu bilicilik gücünü yerinde kullanmadığı için onu körlükle cezalandırmış, üstelik yemeklerini işkenceye çeviren iki Harpyia musallat etmişti başına. Kadın başlı, kuş gövdeli bu yaratıklar Phineus’un masasından ve ağzından yemek çalıyor, kalanları da pisletiyorlardı. Açlıktan perişan Phineus’un yardım dileği üzerine Kalais ile Zetes Harpyia’ları kovdular. Bu iyilik üzerine Phineus yolculukları hakkında gemicilere yararlı bilgiler verdi. Buradan ayrılınca iki denizin birleştiği yerde (Bosporos’un Pontos’a (Karadeniz) çıkışında) karşılaşacakları Kara Kayalar’ı nasıl aşacaklarını anlattı, ondan sonra endişeye gerek olmadığını, çünkü Kıbrıslı Tanrıça’nın (Aphrodite) kurnazlık dolu yardımıyla zafere ulaşacaklarını söyledi.
Apollonios’un söz ettiği Kara Kayalar, mitolojide Symplegades (Çarpışan Kayalar) diye bilinen, karşılıklı konumdaki kaya kütleleriydi. Phineus bunların dibe bağlı olmadıklarını, aralarından geçmeye kalkan olursa hızla, birbirlerine çarparcasına kapandıklarını, sonra açıldıklarını söylemişti. Argonaut’lar söz konusu yere vardıklarında Phineus’un öğütlerine uyarak Kayalar’ın arasından bir güvercin saldılar. Kayalar hızla kapandı, güvercin kuyruk tüylerini kaptırmakla kaldı. Kayalar açılırken kahramanlar hızla kürek çektiler ama oluşan girdaplar hızlarını kesti. Çaresizlik içinde, tekrar kapanmakta olan Kayalar’ın üzerlerine gelmesini beklerken tanrısal bir yardımla (Athena) ölmekten kurtuldular, kendilerini Pontus’a çıkmış buldular. Çarpışan Kayalar bundan böyle aralarından geçenleri engellemeyecekti, çünkü tanrıların emriyle denizdeki diplerine tutunmuşlardı (Argo’nun yolculuğunda önemli bir aşamayı oluşturan söz konusu Kara - özgün metindeki renk tanımının karşılığıyla ‘Kobalt mavisi’ – Kayalar günümüzdeki konumları yönünden sorgulandığında yerleri Rumelifeneri açıklarındaki Öreke Kayalıkları (veya adacıkları) ile Anadolufeneri yakınındaki Yom Burnu’na denk geliyor.)
Boğaz’dan çıkarken yaşadıkları tehlikeden kurtulmakla rahatlayan Argonaut’lar doğuya dümen kırdıktan sonra Pontos kıyılarına yakın seyrederken Yunan kent devletlerinin kurdukları kolonilerin ve onların isim verdikleri akarsuların denize dökülen ağızlarının önünden geçtiler. Bu yerler aşağıda, Kitap’taki anlatım sıraları korunarak günümüze yansıyan isimleriyle birlikte ve gerekli görülen yerlerde onlara ilişkin notlarla verilmektedir.
- Rhebas : Riva Deresi
- Phyllis : Yeşilçay, Ağva
- Kalpelimanı : Kerpe
- Thynias: Kefken Adası
- Sangarios: Sakarya Nehri
- Lykos : Gülüç Irmağı, K.Deniz Ereğli (Antik ismi: Heraklia Pontiki)
- Akherusia Burnu: Bababurnu, K. Deniz Ereğli (Ozan Akheron Nehri'nin Burun'un doğusundan denize döküldüğünü söylüyor. Akheron Ölüler Diyarı'nın beş nehrinden biriydi ve kollarından, dolayısıyla Ölüler Diyarı'na iniş yerlerinden birinin burada olduğuna inanılırdı. Ereğli yakınlarındaki Cehennemağzı Mağaraları bu bağlamda söylencelere gönderme yapmaktadır. Bölgede kurulan kentin adı Heraklia idi. Benzer isimli kentlerden ayırt edilmesi için bu isme ‘Pontiki’ (Pontuslu) belirteci eklenmişti.)
- Kallikhoros : Üzülmez Deresi, Zonguldak
- Parthenios : Bartın Çayı
- Sesamos : Amasra’nın Amastris adından önceki adı.
- Kytoros : Gideros koyu, Cide.
- Karambis : Kerempe Burnu
- Sinope : Sinop (Ozan buradan geçiş sırasında Sinope'nin öyküsünü anlatır. Buna göre Zeus, nehir tanrılarından Asopos'un güzel kızı Sinope'yi kaçırıp bu kıyıya getirmiş, fakat kızın bakire kalma dileğine saygı göstererek onu burada bırakıp gitmişti.)
- Alys veya Halys : Kızılırmak
- İris : Yeşilırmak
- Thermodon : Terme ırmağı (Kahramanlar ırmağın ağzına yanaştılar, ama bölgede Amazon'ların yaşadığını biliyorlardı. Bu yüzden onlarla karşılaşmamak için molayı kısa kesip Ares Adası'na dek açıktan dümen tuttular.)
- Ares veya Aretias Adası: Giresun Adası
Argo antik adı Kerasos olan Giresun’un karşısındaki küçük Ares Adası’na varmak üzereyken tepelerinden her geçişte demir gibi sert tüyler bırakan yabanıl kuşların saldırısına uğradılar. Ada’yı mesken tutan bu kuşların attığı tüylerden sakınmak için Herakles’in zorlu işlerinin altıncısında Stymphalos kuşlarına yaptığı kurnazlığı anımsadılar. Gemicilerin yarısı kürek çekerken diğer yarısı da kalkan ve kargılarını başlarının üzerinde tutarak güverteyi çatı gibi kapattı, sonra yine Herakles’in yaptığı gibi gürültü çıkararak kuşları uzaklaştırdılar.
Bu zorlu çaba içinde Argo’yu kıyıya yanaştırmayı başarıp kaya oyuklarına sığınarak tehlikeyi atlattıkları günün sonunda fırtına çıktı. Şafak vakti bir gemi enkazından karaya vurduğu anlaşılan, gemi kalaslarına tutunmuş dört kazazede buldular. Gemicilerin yardımıyla toparlanan bu dört delikanlı kendilerini Phriksos’un oğulları olarak tanıttılar. Babalarının vasiyeti üzerine dedeleri Athamas’tan kalan krallık tahtına sahip çıkmak için Kolkhis’ten Orkhomenos’a giderken gemilerinin fırtınada battığını söylediler. Baba tarafından akrabalarıyla karşılaştığına sevinen İason kendi hedefini anlattıktan sonra gençlerden yardım ve rehberlik dileğinde bulunduğunda sevinci uzun sürmedi. Gençlerden Argos adlı olanın söylediğine göre dedeleri (anne tarafından) kral Aietes gaddar biriydi ve Altın Post’u vermeyeceği kesindi. Zaten Post korkunç bir canavarın koruması altındaydı. Çaresiz kalan kazazedelerle birlikte yoluna devam eden Argo şafakla birlikte Ares Adası’ndan ayrıldı, hava karardığında Philyra Adası’na vardılar (Eski haritalarda Kerasos ile Trapezus (Trabzon) arasında olduğu görülen bu adanın günümüzde bir karşılığı bulunmuyor. Yazar bu bölümde Ada'nın isminin çağrıştırdığı bir söylence anlatıyor: Philyra Titan kardeşlerden Okeanos’un kızlarından biriydi. Amcası Kronos eşi Rhea'nın kıskanç gözlerinden sakınmak için Philyra'ya yaklaşırken kendini bir aygıra dönüştürmüştü. Philyra da yaşadığı yerden utanç içinde ayrılıp hamile kaldığı oğlunu Yunan anakarasında, Pelion dağında doğurmuştu. Oğlu bilge at-adam olarak tanınacak olan Kheiron'du).
Argonaut’lar Kolkhis kıyılarına yaklaştıklarını ufukta Kafkas Dağları’nı görünce anladılar. Çok geçmeden Zeus’un Prometheus’a musallat ettiği kartalın yükseklerden geçtiğini gördüler, zavallı titanoğlunun acı çığlıklarını duydular. Kıyıya, Phasis (bugünkü Rioni) Nehri’nın ağzına yöneldiler, Argo’yu korunaklı bir girintiye bağladılar. Bir tarafta kral sarayının bulunduğu Aia kenti, öte tarafta da Altın Post’un, asılı meşe dalında korunduğu Ares koruluğu uzanıyordu.
3. Kitap
Bilinen dünyanın en doğusunda, Kafkaslar’ın eteğinde yer alan Kolkhis’in hükümdarı Aietes Güneş Tanrı Helios’un oğlu olmakla övünüyor, başkent Aia’daki ışıltılı sarayında ilk eşinden olan kızları Khalkiope ile Medea (veya Medeia) ve diğer bir eşinden olan oğlu Apsyrtos ile mutlu bir yaşam sürüyordu. Phriksos öldüğünden Khalkiope dul kalmıştı. Medea bekârdı.
Gemiciler Post’u ele geçirmek için izleyecekleri yolu tartışırken Olympos doruklarında Hera ile Athena başbaşa vermiş onlara nasıl yardım edebileceklerini konuşuyorlardı. Sonunda ortak bir karara vardılar: Aphrodite’ye gidip oğlu Eros’un yardımıyla Aietes’in kızı Medea’yı İason’a âşık etmesini istediler. Böylece İason’un işi kolaylaşacaktı. Hera Aphrodite’yi ikna etmek için kendine özel nedenleri de dile getirdi. Öncelikle İason’la karşılaştığından beri onu beğendiğini, çünkü yaşlı bir kadın kılığında nehir kıyısında beklerken İason’un kendisine acıyıp sırtında karşıya geçirdiğini, ayrıca İason’un Kolkhis’ten evine dönüşüne yardım edilmezse Iolkos’taki sunu töreninde kendisini onurlandırmayı ihmal eden Pelias’ın küstahlığının cezasız kalacağını söyledi (Ozan burada İason'un Iolkos'a ayağında tek sandalla ayak bastığı gün olanlara ve Pelias'ın başına çöken iki kehanete gönderme yapıyor). Aphrodite kendisinden neden ve nasıl bir yardım beklendiğini anlayınca hemen Eros’u görevlendirdi.
Phasis’in ağzında sabahı bekleyen Argonaut’lar önce Aietes’le anlaşmayı denemeye karar verdiler. İason iki yoldaşı ile Phriksos’un oğullarını yanına alarak saraya gitti. Kısa süre önce Kolkhis’ten ayrılan oğullarıyla karşılaşınca Khalkiope şaşırdı ve sevindi. Kızkardeşi Medea da onun sevincine katıldı. Gelenlerin arasındaki İason’u görünce gönlü alev aldı. Eros’un oku yerini bulmuştu.
Kral’ın karşısına çıktıklarında önce Argos söz alıp neden ve nasıl geri geldiklerini, sonra da İason’un kim olduğunu, onun ve Argo isimli teknelerinde bekleyen yoldaşlarının neden ve hangi amaçla buraya geldiklerini anlattı. Aietes öfkelendi. Torunlarını bu yabancıların sözlerine kanıp onların yardımıyla kendisini tahttan indirmek için geri dönmekle suçladı. Bu kez İason söz alıp Aietes’i yatıştırmaya çalıştı; kötü bir amaçla değil, gaddar bir kralın emriyle, buraya gelmek zorunda kaldığını, Altın Post’u verirse Hellas’ta kendisini onurlandıracağını, bu iyiliğini karşılıksız bırakmayacağını, isterse ülkesinde gözü olan düşman kabilelere karşı güç birliği yapabileceklerini söyledi. Aietes önce hemen bu yabancılara saldırıp onları yok etmeyi düşündü. Sonra da asla başaramayacaklarını düşündüğü zor görevler vermeye karar verdi. Buna göre Post’u alabilmek için İason önce tunç toynaklı, alev soluyan iki boğayı boyunduruğa vuracak, onlarla bir tarlayı sürecek, sürülen tarlaya Kral’ın vereceği, bir ejderhadan sökülmüş dişleri tohum eker gibi ekecek, sonra da topraktan çıkacak olan tunç silahlı savaşçılarla dövüşecekti.
İason ve iki yoldaşı üzüntü içinde Argo’ya döndü. Kardeşlerini annesinin yanına bırakıp onlarla birlikte gelen Argos İason’un tek başına başarmak zorunda olduğu zorlu işlerin üstesinden gelebilmesi için bir öneride bulundu. Teyzesi Medea’nın gizemli güçlere sahip olduğunu ve annesinin aracılığıyla onun yardımını istemenin işleri kolaylaştıracağını söyledi. İason’un onayı üzerine saraya dönüp annesiyle görüştü. Khalkiope de Medea’nın yardımını istemeyi düşünüyordu, çünkü oğullarının geleceği tehlikedeydi. Babası İason’la birlikte onları da düşman bellemişti. Khalkiope’nin Medea’yı ikna etmesine gerek kalmadı, çünkü o gördüğü anda gönlünü kaptırdığı İason’a yardım etmek için yanıp tutuşuyordu.
İason ile Medea bir tapınakta buluşup görüştüler. Duygusal anlar yaşadıkları bu görüşme sırasında Medea yardım sözü verdikten sonra yanında getirdiği efsunlu bir merhemi İason’a vererek onu nasıl kullanacağını, boğaları ve canavar tohumu askerleri nasıl alt edeceğini anlattı. Ayrılırlarken Medea’nın “Iolkos’a döndüğünde beni unutma” sözlerine İason da onu gelini olarak kabul etmekten onur duyacağını söyledi. Aslında Medea’nın Hellas’a gitmemek için direnmesi söz konusu olamazdı. Çünkü Hera Medea’nın ülkesini terk ederek Iolkos’a gidip Pelias’a zarar vermesine karar vermişti.
4. Kitap
Aietes şart koştuğu işleri başarmasına karşın Post’u vermek konusunda İason’a verdiği sözden caymakla kalmayıp Argo’ya saldırmayı düşünürken Medea olacakları sezdi ve yurdunu terk etmeyi göze alarak hiç kimseye görünmeden saraydan kaçıp Argo’ya sığındı. Babasının askerleri yetişmeden hep birlikte kaçmaları gerektiğini, bekçi canavarı uyutarak Altın Post’u ele geçirmelerine de yardım edeceğini, fakat yaptıklarının karşılığında verdiği sözlere sadık kalacağı konusunda İason’dan yemin beklediğini söyledi. İason da soyluluğuna yakışır biçimde bu dileği yerine getirdi: “Zeus ve Hera şahidim olsun, teknemiz Hellas'a varır varmaz seni evime eşim olarak götüreceğim.”
Medea’nın büyüsüyle uykuya dalan canavar yılanın koruduğu ağaçtan Altın Post’u alan İason, Medea ile birlikte Argo’ya döner dönmez kahramanlar küreklere asıldı. Argo artık dönüş yolundaydı.
Bu arada gaddar Kral olan biteni anlamış, oğlu Apsyrtos komutasında birçok gemiden oluşan bir filoyu Argo’nun peşine takarken Medea’yı geri getirmeyenleri ölümle tehdit etmişti.
Yola çıktıklarının üçüncü günü Halys’in ağzını geçen Argo, Pontos’tan çıkışa yöneldiğinde İason ve yoldaşlarından bazıları Phineus’un “Gittiğiniz yoldan dönmeyeceksiniz” dediğini anımsadılar. Bunun ne anlama geldiğini tartışırlarken Argos Thebai bilicilerinin gösterdiği başka bir yolun varlığından söz etti. Pontos’a dökülen büyük bir akarsunun dereler üzerinden diğer bir akarsuyla birleşip Trinakria (Sicilya) Denizi’ne kadar uzandığından söz edildiğini anımsamıştı. Okeanos’un karanın içlerine en derin sokulan ve teknelerin seyrine uygun olan bu akarsunun adı Istros’tu (Tuna). Nehrin deltasından girdiler.
Bu arada peşlerindeki Kolkhis filosu ikiye ayrılmış, Apsyrtos komutasındaki filo Argo’yu izlerken diğer filo Argo’nun eve dönüş yolunu kesmek için Kara Kayalar’a doğru yönelmişti. Oradan Marmara ve Ege’ye geçeceklerdi.
Argonaut’lar İstros’un Kronia (Adriyatik) Denizi’ne akan kollarından birinden ilerleyerek Brygea adalarına (İstria civarı) yaklaştıklarında Apsyrtos komutasındaki Kolkhis filosu Argo’nun önünü kesti. Sayıları daha az olan Argonaut’lar çarpışmaktan çekinip anlaşma yolunu denediler. Aietes’in şartlarına uyup hakkıyla elde ettiklerine göre Altın Post’u vermek istemediler, ama Medea’nın iadesi konusunda anlaşamadılar. Geleceğinden korkan Medea İason’a ettiği yemini hatırlattı. Sonunda İason’un önerdiği ve Medea’nın çaresizce kabul ettiği bir yol Medea’nın kardeşinin ölümüne seyirci kalmasıyla sonuçlandı. Medea başbaşa görüşmek için Apsyrtos’u bulundukları adacıktaki bir tapınağa çağırdı. İki kardeş konuşurlarken tuzak kurmuş olan İason Apsyrtos’u öldürdü. Kolkhisliler prenslerinin öldüğünü duyduklarında Argonaut’lar Kronia Denizi’ne açılmış bulunuyorlardı.
Kahramanlar Kronia kıyılarını izleyerek eve dönüş yolunu tutmuşlardı ama ters rüzgârlarla birlikte Hera’dan bir haber geldi: Zeus İason’un işlediği cinayetten dolayı öfkelenmiş ve Argonaut’ların evlerine dönene kadar başlarına yeni felaketler getirmeye karar vermişti. Önce Kirke’ye gidip kendilerini günahtan arındırmaları gerekiyordu. Rüzgârlar Argo’yu Eridanos (Po) Nehri’nin ağzına sürükledi. Buradan girdiler. İlerlerken gökten bu sulara düşmüş olan Phaethon’u andılar. Nehrin kollarından birinin birleştiği Rodanos (Rhone/Ron) Nehri’nin döküldüğü körfezdeki (Lyon Körfezi) Stoikhades Adaları’na (Hyères) vardılar. Ardından soluklanmak için Aithalia (Elba) Adası’nda mola verdiler. Sonra da hızla kürek çekip Ausonia (İtalya) kıyısındaki Aiaia limanına ulaştılar. Güneş Tanrı Helios’un kızı, Aietes’in kardeşi, Medea’nın halası büyücü Kirke burada yaşıyordu. (Buranın İtalya'nın orta-batı kıyısındaki, Capo Circeo (Kirke Burnu) olduğu kabul edilir. Homeros'un Odysseia'sında Kirke burada bir adada yaşar.)
Kirke bu yabancıların neden geldiklerini ve nasıl bir günah işlediklerini anladı. Arındırma ayininden sonra Medea’yı dinledi. Soylarına özgü ışıltılı gözlerinden onun akrabası olduğunu anladı. Utanç verici bir biçimde yurdundan kaçışını uygun bulmadığını söyleyerek çifti evinden kovdu.
Argo’nun rotasındaki bir adanın açığından geçtiler. Uğramadılar, çünkü burası Siren’lerin adasıydı. Onların, dinleyenleri büyüleyerek kendilerine çektikleri ölümcül ezgilerini Orpheus’un lirinden çıkan nağmeler bastırdı.
Skylla ve Kharibdys canavarlarının karşılıklı kıyıları tuttukları amansız geçitten ve Symplegades’e benzeyen Yüzen Kayalar’ı sağ salim geçtiler. Tehlikelerle dolu bu geçişlerinde onlara deniz nympha’ları Nereid’ler yardım etti. Önderleri Thetis’ti, çünkü Argonaut’lardan biri olan kocası Peleus’u korumak istemişti.
Phaiak halkının yaşadığı Drepane Adası’na (bugünkü Korfu olduğu düşünülür) geldiklerinde ikinci Kolkhis filosuyla karşılaştılar. Ada'nın kralı Alkinoos Medea'nın kendilerine teslimini isteyen Kolkhislilere Medea'nın bekâr olması halinde isteklerini yerine getireceği yolunda söz vermesi üzerine kraliçe Arete gizli bir törenle İason ile Medea'yı evlendirince evli bir kadını istemeye hakları kalmayan Kolkhisliler çaresiz kaldılar. İlk filodaki vatandaşları gibi Aietes'in hışmından çekinerek geri dönmediler. Ada'da kaldılar.
Evli çiftle Ada'dan ayrılan Argo artık peşinde hiçbir düşman olmadan eve, yola çıktığı limana doğru yol alabilirdi. Ülkelerinin kıyılarına yaklaşırken sert bir fırtına onları önce Libya Denizi'ne, oradan da Girit Adası'na sürükledi. Denizden savrularak Libya çölünün kumları üzerinde çaresiz kalan Argo deniz tanrısı Poseidon'un oğlu Triton'un yardımıyla, Girit'te karşılarına dikilen bekçi, dev tunç adam Talos'tan Medea'nın becerisiyle kurtulan Argonaut'lar sonunda tanıdık sulara ulaştılar. Argo'yu vaktiyle denize indirdikleri Pagasai kıyısına ayak bastılar.
Apollonius'un Argonautika'sı burada son buluyor. İason'un Medea ile birlikte yurduna ayak basmasından sonra yaşadıklarını başka yazar ve ozanların birbirinden farklı öykülerinden ve Euripides'in Medea isimli oyunundan öğreniyoruz.
Çeviriler
Yunanca özgün metinden İngilizceye çeviriler
- Edward P. Coleridge - 1889
- Robert Cooper Seaton – 1912
- E.V. Rieu – 1959
- Peter Green - 2008
Türkçede yayımlanan çeviriler
- Argonautika, Çeviren: Ari Çokona, T.İş Bankası Kültür yayınları, 2018
- Argonautika, Çeviren: Nur Nirven, Pinhan yayıncılık, 2019
Ayrıca bakınız
- Pelias
- Medea
- Phriksos