İçeriğe atla

Antisosyal kişilik bozukluğu

anti sosyal kişiliğin içerikler

Antisosyal kişilik bozukluğu veya diğer adıyla sosyopati, psikopati ile alakalı bir psikolojik bozukluktur (düzensizliktir). Bir sosyopatı bir psikopattan ayıran özellik, patolojidir, yani semptom farklılığıdır. Psikopati, sosyopatiye göre daha ağır bir bozukluk olup, sosyopatide görülen semptomlara ek olarak, özellikle ahlaka aykırı davranışlar ihtiva eder. Sosyopatiye sosyal çevrenin sebep olduğu düşünülmektedir. Antisosyal kişilik bozukluğuna (ASKB) sahip olan insanlar, halk arasında yaygın olarak “sosyopat” olarak adlandırılırlar. ASKB, bir kişilik bozukluğudur; bir akıl hastalığı değildir.

Tanım

Sosyopati, antisosyal kişilik bozukluğu olarak isimlendirilen psikolojik hastalığın gayriresmî adıdır. Antisosyal kişilik bozukluğu, akli bir bozukluk (düzensizlik) olmayıp, Amerikan Psikiyatri Derneği'nin Teşhis ve İstatistik Rehberinde şöyle tarif edilmektedir: “Teşhis için temel özellik, çocukluk veya ilk ergenlik çağında başlayıp yetişkinlik çağında da devam eden, diğer insanların hakları ile ilgili daimî bir umursamazlık ve ihlal seyridir.” Hastalığın temel özellikleri olarak sayılan hususlar, hilekarlık ve manipülasyondur. Bu sebeple, teşhisi koyarken, muayene edilen ferdin haricindeki kaynaklardan malzeme (delil) toplamak zorunludur. Ayrıca fert, 18 veya daha büyük yaşta olmasına ek olarak belgelenmiş 15 yaş öncesi davranış bozukluğu hikâyesine (tarihçesine) de sahip olmalıdır.

Antisosyal kişilik bozukluğunun kriterleri; Spitzer, Endicott ve Robbins (1978) tarafından geliştirilmiş bulunan “araştırma teşhis kriterleri”nden alınmıştır. DSM–IV’ün geliştirilmesi esnasında araştırma verilerine aşırı derecede önem verildiği, fakat empati yokluğu, durumunu ve kendi kıymetini yapay olarak şişirme gibi daha geleneksel psikopatik özelliklere yeterince önem verilmediği yollu bir endişe vardı. Fakat yazarlar tarafından yürütülen saha çalışmasının ön verileri, Hare ve diğ. (1992) tarafından geliştirilen Psikopati Kontrol Listesinden alınan bazı psikopati özelliklerinin güvenilir bir şekilde ölçülmelerinin zor olduğunu göstermiş, bu sebeple de teşhis kriterlerine dâhil edilmemişlerdir. Merhametsizlik bir örnektir. Antisosyal şahıs, suçluluk veya merhamet duygusu gösterebilir veya özürler ve mantıklılaştırmalar beyan edebilir. Fakat, bizzat suç teşkil eden fiillerin tarihçesi, çok az merhamet veya suçluluk duygusu izlenimi verir.

Tanı Ölçütleri

Tanı için, aşağıdakilerden en az üçünün bir kişide toplanması gerekir.

  1. Sürekli göz altına alınmayı gerektiren fiilleri işlemek suretiyle belirlenmiş, hukuka uygun davranışları tespit eden sosyal kurallara uymamak,
  2. Sürekli yalan söylemek, takma isimler kullanmak veya kişisel çıkar veya zevk için diğer insanları kandırmak fiilleri ile belirlenen hilekârlık,
  3. Fevrîlik (ani tepki gösterme) veya ileriyi (geleceği) planlayamamak,
  4. Sürekli fiziksel dövüşmeler ve saldırılar ile belirlenen sinirlilik ve saldırganlık,
  5. Kendisinin veya başkalarının emniyetini ihmal etmek ve umursamamak,
  6. Tutarlı iş davranışını devam ettirme (aynı işte uzun süre çalışma) veya parasal yükümlülüklerini yerine getirmede sürekli başarısızlık ve sorumsuzluk,
  7. Başka bir kimseye zarar verme, kötü davranma veya malını çalma konusunda umursamazlık veya bu fiilleri mantıklılaştırma merhametsizliği.

Antisosyal davranış, sadece “şizofreni” nöbeti veya “manik nöbet” esnasında meydana gelen türden olmamalıdır.

Cinsiyet Farklılıkları

DSM–IV'ün, Amerikan Psikiyatri Derneği tarafından 1994 yılında yapılan baskısına göre, ABD'de antisosyal kişilik bozukluğu teşhisi, yaklaşık olarak tüm erkeklerin % 3'üne ve tüm kadınların % 1'ine konulmuştur.

Semptomlar (belirtiler)

Antisosyal kişilik bozukluğu olan kişilerin ortak özelliklerinin bir kısmı şunlardır:

  • Küçük yaşta hayvanlara karşı saldırganlık
  • Yalan söyleme veya hırsızlık yapmada ısrar,
  • Ceza adaleti sistemi ile sürekli sorunlar yaşama,
  • Diğer kişilerin haklarını veya sınırlarını (finansal, fiziksel, cinsel, duygusal, hukuksal) ihlal etme eğilimi,
  • Alkol veya uyuşturucu madde kullanımına yönelme,
  • Saldırganca, sıklıkla şiddetli davranış; kavgaya karışma eğilimi,
  • Sürekli olarak endişe, sinirlilik ve moral bozukluğu hissetme (disfori)

Yaygınlık

ABD'de, DSM–III–R kriterlerini kullanan Milli Hastalık Süreçleri Sörveyi (The National Comorbidity Survey) tarafından elde edilen bulgular, erkeklerin % 5,8'i, kadınların ise % 1,2'sinin bu bozukluğun hayat boyu devam etme riskine sahip olduklarını göstermektedir. Yukarıda belirtildiği üzere, DSM–IV'e göre, antisosyal kişilik bozukluğu teşhisi, yaklaşık olarak tüm erkeklerin % 3'üne ve tüm kadınların % 1'ine konulmuştur.

Hapishanelerde, bu oranın % 75'e kadar yüksek olabileceği tahmin edilmektedir. Klinik ortamlardaki yaygınlık tahminleri, örneklenen nüfusun hâkim özelliklerine bağlı olarak, % 3 ile % 30 arasında değişmektedir. Hastalığın yaygınlığı, pek çok şiddet suçlularını içeren hapishane insanları gibi seçilmiş nüfuslarda daha da yüksektir (Hare, 1983). Benzer şekilde, ASKB'nun yaygınlığı, alkol veya diğer uyuşturucu madde kullanımı tedavi programlarındaki hastalar arasında genel nüfusta olandan daha yüksektir. Bu da, ASKB ile alkol veya diğer uyuşturucu madde kullanımı arasında bir bağlantı ve bağlılık olduğunu göstermektedir. David Korten tarafından yürütülen bir araştırma, bu özelliklerin, önemli şirketlerin üst yöneticileri arasında yüksek oranda olduğunu göstermektedir.

Diğer akıl hastalıkları/bozuklukları ile ilişkisi

Antisosyal kişilik bozukluğu, madde kullanımına yönelim hariç, tüm DSM–IV Eksen I hastalıkları ile negatif korelasyona sahiptir. Antisosyal kişilik bozukluğuna en kuvvetli korelasyon, Revizeli Psikopati Kontrol Listesi ile ölçülen psikopati sahiptir. DSM–IV–TR'de sunulduğu üzere, Amerikan Psikiyatri Derneğinin resmi duruşuna (tavrına) göre, “psikopati” ve “sosyopati”, antisosyal kişilik bozukluğunun eskimiş eş anlamlılarıdır. Dünya Sağlık Örgütü de, ICD–10'da psikopati, sosyopati, antisosyal kişilik, asosyal kişilik ve amoral kişilik kavramlarını “sosyal olmayan kişilik bozukluğu” (dissocial personality disorder) kavramının eş anlamlıları olarak kullanılması biçiminde benzer bir tavır sergilemektedir.

Potansiyel (olası) işaretçiler

Her ne kadar, antisosyal kişilik bozukluğu 18 yaşından önce resmen teşhis edilemese de, bu hastalığın, MacDonald Üçlüsü olarak bilinen üç işaretçisi, bazı çocuklarda bulunabilir. Bunlar; normalden uzun bir süre devam eden yatak ıslatma, hayvanlara eziyet ve piromani (yangın çıkarma hastalığı, yani yangın çıkarma konusunda kontrol edilemez bir isteğe sebep olan akıl hastalığı).

Bu işaretleri sergileyen çocukların, ne kadarının büyüyünce antisosyal kişilik bozukluğu geliştirecekleri bilinmemektedir. Fakat bu işaretler, teşhis konulmuş yetişkinlerin hayat hikâyelerinde sıklıkla bulunmaktadır. Kaç sayıda çocuğun, bu semptomlara sahip olduğu halde antisosyal kişilik bozukluğu geliştirmediği bilinmediği için, tahmini değer (diğer bir ifadeyle, bu semptomların gelecekteki antisosyal kişilik bozukluğunu tahmindeki faydası) net değildir. Bu üç özellik, Akıl Hastalıkları IV–TR Teşhis ve İstatistik Rehberi'nde (Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders IV-TR) “davranış bozukluğu” ismi altında yer almaktadır.

Antisosyal kişilik bozukluğunun işaretlerini sergileyen bir çocuğa, ya “davranış bozukluğu” veya “karşı gelme bozukluğu” (oppositional defiant disorder) teşhisi konulabilir. Fakat bu çocukların tamamının yetişkinliklerinde antisosyal kişilik bozukluğu geliştirecekleri söylenemez.

Nedenleri

ASKB'nun sebepleri bilinmemektedir. Biyolojik ve genetik faktörlerin rol oynayabileceği sanılmaktadır. Fakat, hastalık ile biyolojik faktörler arasındaki istatistiksel korelasyon zayıftır. Bu da pek çok uzmanı aksi yönde bir inanca yöneltmiştir.

Antisosyal ebeveyne sahip olma gibi ailevi bir hikâye, hastalığı geliştirme şansını artırmaktadır. Çocuklukta babadan şiddet görme veya aile içinde ebeveynler arasındaki çatışma, çocuklarda bu hastalığın riskini artırmaktadır. Mayo Kliniği'nin web sitesine göre, çocukluktaki ev (yuva), okul ve sosyal çevredeki (örneğin; mahalle) bir takım çevre faktörleri de katkı yapabilir. Örneğin; aşırı cezalandırıcı bir ev veya okul ortamı gibi.

Robins (1966-67), antisosyal kişilik bozukluğuna sahip fertlerin babalarında, diğer fertlerin babalarına kıyasla, daha fazla sosyopatik özellikler ve alkolizm vakası bulmuştur. Böyle bir ailede, diğer ailelere kıyasla, erkeklerin daha fazla antisosyal kişilik bozukluğu vakasına sahip olduklarını, kadınların ise daha fazla somatizasyon bozukluğu (somatization disorder) sergileme eğiliminde olduklarını bulmuştur.

Bowlby (1944), antisosyal kişilik bozukluğu ile hayatın ilk beş yılındaki ana mahrumiyeti arasında bir bağlantı görmüştür. Glueck and Glueck (1968), bu kişilik bozukluğunu geliştiren çocukların annelerinin tutarlı disiplin uygulamama ve şefkat göstermeme eğiliminde olduklarının işaretlerini ve alkolizm ve fevriliğe yönelik anormal bir eğilim bildirmiştir. Bu faktörlerin tümü, tutarlı yapıya ve davranış sınırlarına sahip istikrarlı ve fonksiyonel bir ev oluşturma konusundaki başarısızlığa katkıda bulunmaktadır.

Evlat edinme konusundaki araştırmalar, hem genetik katkıların ve hem de çevre katkılarının hastalığın gelişmesindeki rolünü desteklemektedir. İkizler hakkındaki araştırmalar da, yetişkinlerdeki antisosyal davranışın kalıtımsal olarak geçebilirliği konusuna işaret etmektedirler ve genetik faktörlerin yetişkinlerde antisosyal çocuklar veya ergenlerden daha önemli olduğunu göstermişlerdir. Çünkü bu son kategori araştırmalara göre, antisosyal çocuklar veya ergenlerde, paylaşılan çevre faktörleri daha önemlidir (Lyons ve diğer, 1995).

İlgili Araştırma Makaleleri

Psikiyatri ya da ruh hekimliği, ruhsal durumların teşhisi, korunması ve tedavisine adanmış tıbbi uzmanlık alanıdır. Bunlar ruh hali, davranış, bilişsellik ve algılarla ilgili çeşitli konuları içerir.

Dikkat eksikliği/hiperaktivite bozukluğu nörogelişimsel bir bozukluktur. DEHB dikkat, dürtüsellik ve öz düzenlemeyle ilgili sorunlarla kendini gösterir ; Bazen şiddetli fiziksel huzursuzluk da ortaya çıkabilir.

Sanrı, kanıtlar ışığında değiştirilemeyen yanlış ve sabit bir inançtır. Bir patoloji olarak, yanlış veya eksik bilgi, konfabulasyon, dogma, yanılsama, halüsinasyon veya algının diğer bazı yanıltıcı etkilerine dayanan bir inançtan farklıdır, çünkü bu inançlara sahip bireyler kanıtları gözden geçirdikten sonra inançlarını değiştirebilir veya yeniden ayarlayabilirler. Yine de:

<span class="mw-page-title-main">Bipolar bozukluk</span> Depresyon dönemlerine ve anormal derecede yüksek ruh haline neden olan zihinsel bozukluk

Bipolar bozukluk veya İki uçlu duygudurum bozukluğu, her biri günlerden haftalara kadar süren depresif ve manik periyotlar ile karakterize edilen, bireyin tamamıyla sağlıklı bir duygudurum (ötimik) vaziyetine de girebildiği, bir duygudurum bozukluğudur. Yaşanan bu iki dönemin ortak özelliği, kişilerin duygudurumunda olağan seyrinden farklı özellikte ve süreklilik arz eden bir yaşantısı olmasıdır. Bu farklılıklar depresif dönemde yaşanan hüzünlü, özgüveni düşük ruh halindeki artış (disfori) ve bununla birlikte manik dönem olarak nitelendirilen neşedeki artıştır (öfori).

Psikopati (Psikopatlık); çekici, manipülatif, duygusal yönden acımasız ve suç işleme potansiyeline sahip kişilik yapıları için kullanılır. Bazen sosyopati ile eş anlamlı olarak kabul edilen psikopati, kalıcı antisosyal davranış, bozulmuş empati, pişmanlık ve cesur, sınırsız ve bencil özellikler ile karakterize edilir. Tarih boyunca sadece kısmen örtüşen ve bazen çelişkili olabilen farklı psikopati kavramları kullanılmıştır.

<span class="mw-page-title-main">Ruhsal bozukluk</span> rahatsız edici düşünce ya da davranış modeli

Ruhsal bozukluk, akıl hastalığı ya da mental bozukluk, sıkıntı, bilişsel işlevlerin bozulması, atipik davranış ve/veya maladaptif davranış ile tanımlanan akıl sağlığı durumlarından birini ifade eder. Mental bozuklukların tanım, değerlendirme ve sınıflandırmaları farklılık gösterebilir; bununla birlikte, Hastalıkların ve Sağlıkla İlgili Sorunların Uluslararası İstatistiksel Sınıflaması (ICD) ve Mental Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal Elkitabında yer alan kriterler konunun uzmanları tarafından yaygın biçimde kabul görmektedir. Bu çerçevede tanı kategorileri duygudurum veya duygulanım bozuklukları, yaygın gelişimsel bozukluklar, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu, duygusal ve davranışsal bozukluklar, obsesif kompulsif bozukluk, psikopatik bozukluklar, kaygı bozuklukları, psikotik bozukluklar, sanrısal bozukluk, yeme bozuklukları ve kişilik bozukluklarını içerebilir.

Obsesif kompulsif kişilik bozukluğu (OKKB); kişinin düzen ve temizliğe aşırı derecede ihtiyaç duyduğu, şiddetli mükemmeliyetçilikle tanımlanan bir kişilik bozukluğudur. OKKB'nin genellikle hem genetik hem de çevresel faktörlerle oluştuğu düşünülmektedir. Semptomlar genellikle erişkinliğe varıldığında hayatın birçok alanında gözlemlenebilir haldedir.

<span class="mw-page-title-main">Hipokondriya</span>

Hipokondriyazis veya hipokondriya kişinin ciddi bir hastalığa yakalanma konusunda aşırı ve gereksiz endişe duyması durumudur. Eski bir kavram olan hipokondrinin anlamı defalarca değişti. Bu zayıflatıcı durumun, gerçek bir tıbbi teşhis olmamasına rağmen beden veya zihin durumunun yanlış algılanmasından kaynaklandığı iddia edildi. Hipokondriyazisi olan kişiye hipokondriyak denir. Hipokondriyaklar, bulgu ne kadar küçük olursa olsun, saptadıkları herhangi bir fiziksel veya psikolojik bulgu hakkında gereğinden fazla alarma geçerler ve ciddi bir hastalıkları olduklarına veya teşhis edilmek üzere olduklarına ikna olurlar.

Alınganlık düşünceleri veya referans fikirleri, kişinin dış dünyada olan birbiriyle bağlantısız, alakasız veya sıradan olayları kendisi için bir işaret olarak algılaması ile kendini belli eden bir kişilik bozukluğudur. Psikiyatri alanında referans fikirleri şizofreni, kuruntulu rahatsızlık veya çift kutuplu rahatsızlık gibi psikozlu hastalıkların teşhis kriteridir.

<span class="mw-page-title-main">Paranoid kişilik bozukluğu</span>

Paranoid kişilik bozukluğu (PPD), paranoya ve başkalarına karşı yaygın, uzun süreli şüphecilik ve genel güvensizlik ile karakterize edilen bir ruhsal bozukluktur. Bu kişilik bozukluğuna sahip kişiler aşırı duyarlı olabilir, kolayca hakarete uğrayabilir ve korkularını veya önyargılarını doğrulayabilecek ipuçları veya öneriler için çevreyi dikkatli bir şekilde tarayarak dünyayla ilişki kurmayı alışkanlık haline getirebilirler. Hevesli gözlemcilerdir ve sıklıkla tehlikede olduklarını düşünürler ve bu tehlikenin işaretlerini ve tehditlerini ararlar, potansiyel olarak diğer yorumları veya kanıtları takdir etmezler.

<span class="mw-page-title-main">Katatoni</span> Psikoloji

Katatoni, psikomotor belirtilerle karakterize bir klinik tablo. İlk kez 1874 yılında, Karl Ludwig Kahlbaum tarafından tanımlanmıştır. Psikiyatrik bozukluklar dışında başka çeşitli tıbbi nedenlerle de ortaya çıkabilir.

<span class="mw-page-title-main">Borderline kişilik bozukluğu</span> Duygusal dengesizlik kişilik bozukluğu

Borderline kişilik bozukluğu (BPD) ya da duygusal dengesizlik kişilik bozukluğu (EUPD), uzun süreli dengesiz ikili ilişkiler, bozuk bir öz farkındalık ve şiddetli duygusal tepkiler tarafından karakterize olunan bir çeşit kişilik bozukluğudur. Bu hastalıktan etkilenen bireyler, duygusal durumlarını sağlıklı veya normal seviyede tutmakta zorlanmalarından ötürü genelde kendine zarar vermek gibi tehlikeli fiillerde bulunurlar. Aynı zamanda boşluk hissi, terk edilme korkusu ve derealizasyondan muzdarip olabilirler.

Kinofobi, köpeklerden korkma durumudur. Kinofobi, "hayvan fobileri" altında belirli bir fobi olarak sınıflandırılır. Teksas Üniversitesi Anksiyete Bozuklukları Araştırmaları Laboratuvarı'ndan Dr. Timothy O. Rentz'e göre hayvan fobileri, spesifik fobilerin en yaygın olanı arasındadır ve bunların %36'sı kedi ve köpek fobileridir.

<span class="mw-page-title-main">Karanlık Üçlü</span>

Karanlık üçlü psikolojide narsisizm, makyavelizm ve psikopatinin kişilik özelliklerini ifade eder. Kötü niyetli nitelikleri nedeniyle bunlara "karanlık" denir.

<span class="mw-page-title-main">Depersonalizasyon-derealizasyon bozukluğu</span>

Depersonalizasyon-derealizasyon bozukluğu, kişinin sürekli veya tekrarlayan depersonalizasyon veya derealizasyon duygularına sahip olduğu bir ruhsal bozukluktur. Depersonalizasyon, kişinin kendisinden kopuk hissetmesi olarak tanımlanır. Bireyler, kendi düşüncelerinin veya bedenlerinin dışarıdan bir gözlemcisi gibi hissettiklerini ve sıklıkla düşünceleri veya eylemleri üzerinde kontrol kaybı hissettiğini bildirebilirler. Derealizasyon, kişinin çevresinden kopması olarak tanımlanır. Derealizasyon yaşayan bireyler çevrelerindeki dünyayı sisli, rüya gibi / gerçeküstü veya görsel olarak çarpıtılmış olarak algıladıklarını bildirebilirler.

Aşağıdakiler, DSM ve ICD tarafından tanımlanan ruhsal bozuklukların bir listesidir.

<span class="mw-page-title-main">Tip I bipolar bozukluk</span> Tip 2nin aksine duygu akışı standart ve depresyon arası değil manik(aşırı enerjik) ve depresyon arası sivri gidiş gelişler yapar

Tip I bipolar bozukluğu, karışık veya psikotik özelliklere sahip ya da bu özelliklere sahip olmadan en az bir manik atağın ortaya çıkmasıyla karakterize edilen bir tür bipolar spektrum bozukluğudur. Çoğu insan, diğer zamanlarda da bir veya daha fazla depresif dönem geçirir ve bu insanlar, tam maniye ilerlemeden önce hipomanik bir aşama yaşar.

Kendine zarar veren kişilik bozukluğu önerilen bir kişilik bozukluğuydu. Diğer kişilik bozukluğu için bir tanımlayıcı olarak 1980'de DSM-III'te bahsedilmiştir. Mental Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El Kitabı'nın (DSM-III-R) 1987'deki gözden geçirilmiş üçüncü baskısının bir ekinde tartışılmış, ancak hiçbir zaman resmi olarak el kitabına kabul edilmemiştir. Diğer kişilik bozukluklarıyla önemli ölçüde örtüşmesi nedeniyle bu ayrım klinik olarak değerli görülmemiştir. Hem DSM-III hem de DSM-III-R bu durumu cinsel mazoşizmden ayırmıştır.

Stereotipik hareket bozukluğu (SMD), çocukluk çağında başlayan, kısıtlayıcı ve/veya tekrarlayıcı, işlevsel olmayan motor davranışları ile karakterize edilen bir motor bozukluğudur ve normal aktiviteleri önemli ölçüde etkiler veya vücut yaralanmasına neden olur. SMD olarak sınıflandırılabilmesi için söz konusu davranışın bir maddenin, otizmin veya başka bir tıbbi durumun doğrudan etkilerinden kaynaklanmaması gerekir. Bu bozukluğun nedeni bilinmemektedir.

Dürtü kontrol bozukluğu (ICD), dürtüsellik ile karakterize edilen bir psikiyatrik bozukluklar sınıfıdır. Maddeyle ilişkili bozukluklar, davranışsal bağımlılıklar, dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu, otizm spektrum bozukluğu, fetal alkol spektrum bozuklukları, antisosyal kişilik bozukluğu, borderline kişilik bozukluğu ve bazı duygudurum bozuklukları dahil olmak üzere pek çok psikiyatrik bozukluk dürtüsellik özelliği taşır.