
Friedrich Wilhelm Nietzsche, Alman klasik filolog ve filozoftur. Nietzsche'nin fikirleri ve üslubu, yerleşik düşünce kalıplarını kırmıştır, bu nedenle yaşadığı dönemde var olan bir klasik disipline sokulamamıştır. Nietzsche, günümüzde yepyeni bir felsefi ekol olarak yaşam felsefesi disiplininin kurucusu olarak kabul edilmektedir.
Postmodernizm, modernizmin sonrası ve ötesi anlamında bir tanımlama olarak kullanılmaktadır ve modern düşünceye ve kültüre ait temel kavram ve perspektiflerin sorunsallaştırılmasıyla ve hatta bunların yadsınmasıyla birlikte yürütülmektedir. 20. yüzyılın ortalarında ortaya çıkan postmodernizm; mimari, felsefe, edebiyat, resim gibi alanlarda kendini göstermiştir.

Michel Foucault, Fransız filozof, sosyal teorist, tarihçi, edebiyat eleştirmeni, antropolog, psikolog ve sosyolog.

Postmodern felsefe, 20. yüzyılın ikinci yarısında, 18. yüzyıl Aydınlanması sırasında geliştirilen kültür, kimlik, tarih veya dil ile ilgili modernist felsefi fikirlerde var olduğu iddia edilen varsayımlara eleştirel bir yanıt olarak ortaya çıkan felsefi bir harekettir.

Jacques Marie Émile Lacan, "Freud'dan bu yana en tartışmalı psikanalist" olarak anılan Fransız psikanalist ve psikiyatr.

Jacques Derrida, Fransız filozof, edebiyat eleştirmeni ve yapısökümcülük olarak bilinen eleştirel düşünce yönteminin kurucusudur.
Postyapısalcı felsefe, yapısalcılık sonrası denilen dönem içinde ortaya çıkmış ve kendisini en temelde yapısalcılığı sorunsallaştırmakla temellendirmiş olan düşünce biçimi. Yapısalcılığın kendi mantıksal sonuçlarına doğru geliştirilmesinin bir ürünü olarak ortaya çıkmıştır.
Gilles Deleuze,, Fransız yazar ve filozoftur.

Bin Yayla (1980) Fransız filozof Gilles Deleuze ve psikanalist Felix Guattari tarafından yazılmış bir kitaptır. Bu iki yazarın beraber yazdıkları ve başyapıtları olarak kabul edilen Kapitalizm ve Şizofreni adlı eserlerinin ikinci bölümünü oluşturur. Bu kitap her biri özel bir tarihle ve başlıkla belirtilmiş bir dizi "yayla"dan oluşmaktadır. Her bir yayla dünyada merkezi bir rolü olan kendine özgü bir çağa ya da tarihe karşılık gelir. Kitap Deleuze ve Guattari'nin hiyerarşik örgütlenmeye olan bakışlarını ortaya koyar. Yazarlar bunun karşısına daha az yapısal, "köksapsal" bir büyümeyi koyarlar. Göçebe savaş makinesi devlet aygıtının karşısına yerleştirilir. Son yaylada noosfere çağrı yapılır.
Yersizyurtsuzluk, kavram olarak postmodernizmle birlikte öne çıkmış ve postmodern felsefe tarafından kuramsal alanda kavramsal statüye kavuşturulmuştur.

Bodies Without Organs (BWO) elektronik pop türü müzik yapan bir gruptur. Isveç'te 2004 yılında kuruldu. 2006 yılından itibaren isimlerini BWO olarak kısalttılar.

Georges Bataille, Fransız yazar, sosyolog, antropolog ve filozof. Nietzsche'nin izinde düşüncelerini geliştirmiş, gerçeküstücü düşüncenin geliştiricilerinden biri olmuştur. Kötülüğü üstlenen ve gizemsel yolculuklara dayalı iç deneyimlere dayanan bir ahlakın savunuculuğunu yapmıştır. Çalışmaları postyapısalcılık da dahil olmak üzere sonraki felsefe ve sosyal teori okullarındaki etkileri kanıtlamaktadır.

Alain Badiou, önde gelen Fransız sol kanat düşünür, École Normale Supérieure'nin (ENS) eski felsefe bölüm başkanı.

Pierre Clastres, Fransız antropolog ve etnograf. Daha çok Paraguay’ın ilkel kabileleri (guayaki) üzerinde yaptığı araştırmalarla tanınan Clastres, bazı anarşist perspektiflere geçerlilik kazandıran bilimsel sonuçlara ulaşmıştır.

Pierre-Félix Guattari, Fransız politik aktivist, psikanalist ve filozof. Gilles Deleuze ile beraber kapitalizm ve şizofreni altbaşlığı ile yazdıkları Anti-Oedipus (1972) ve Bin Yayla (1980) çalışmalarında arzuyu üretken bir faaliyet olarak görmeleri ve oluş, olay, fark gibi felsefe tarihinin süregiden sorunlarına ilişkin çarpıcı açılımlar getirmeleri itibarıyla, özellikle çağdaş siyaset felsefesi ile Freudcu ve Lacancı psikanaliz açısından önemli eleştiriler sunmuşlardır. Tek başına koyulduğu çalışmalarında şizoanaliz, özneleşme süreçleri ve ekolojiye ilişkin değerlendirmelerde bulunmuştur.
Postanarşizm, postmodern ve postyapısalcı düşünce gelenekleri ile anarşist düşünce geleneğinin bir sentezi olarak nitelendirilebilir. Aynı zamanda postyapısalcı anarşizm olarak da bilinen postanarşizm, tek bir çerçeveden ilerleyen bir düşünce geleneği olmaktan ziyade, birçok postmodern düşünce akımının etkisinde kalınarak geliştirilmiş farklı anarşist yaklaşımların bir bütün olarak ele alınmalıdır.
Soykütüğü ya da soy kütüğü, sosyal bilimlerde kullanılan tarihsel bir yöntemdir. Friedrich Nietzsche ve Michel Foucault tarafından kullanılan bir yöntemdir. Türk Dil Kurumu’nun Büyük Türkçe Sözlüğü’ne göre soykütüğünün iki anlamı vardır. İlki, “dünyaca tanınmış ve/veya Türkiye'de mahalli olarak geliştirilmiş ırkların özelliklerini gösteren, ırk özelliklerinin ve verim düzeylerinin iyileştirilmesi amacıyla, teknik açıdan genetik özelliklerini belirlenerek ırkıyla ilgili üretim ve seleksiyon etkinliklerini yönlendirmek ve bu sayede ekonomik değerlendirmeyi yapabilmek için oluşturulan bir sistem”dir. İkincisi ise “genetik bir hastalığın incelenmesi ve değerlendirilmesinde yararlı olan, uluslararası kabul edilen standart sembolleri kullanarak aile bireylerinin hastalık göstermesi, hastalık nedeniyle ölümleri, düşükler, evlilikleri, akrabalarında hastalığın tekrar durumları gibi bilgileri içeren şematik gösterimi, pedigri” anlamındadır. Ancak kavram, soy bilim olarak da adlandırılmaktadır. Soy bilim, “tarihte ailelerin, soyların kökenlerini, atalardan torunlara dek sıralanışlarını ve akrabalık ilişkilerini inceleyen bilim dalıdır.” İngilizcede “genealogy” kavramına karşılık gelmektedir. İngilizce kelimenin sonundaki “logy” kelimesinden dolayı kavramın soy bilim olarak değerlendirilmesi daha doğrudur. Aksi takdirde kütük kelimesi bilim kelimesini tam anlamıyla karşılayamamaktadır. Ayrıca soykütüğü kelimesi, soyağacı anlamına da gelmekte olup farklı kavramları çağrıştırmaktadır. Soy bilim kavramı, felsefede bir kavramı içinde bulunduğumuz zamana göre (present) ele alan tarihsel bir yöntem olarak değerlendirilebilir. Bu bağlamdaki kullanım Friedrich Nietzsche ile başlamıştır.
Rizom ya da köksap, Gilles Deleuze ve Félix Guattari tarafından geliştirilen, özdeşlik, birlik, ikili karşıtlık, hiyerarşi ve durağanlıkla karakterize olan “ağaç biçimli” klasik batı felsefesine alternatif olarak ortaya konulan oluşa, çokluğa, farklılığa, harekete ve yatay yayılmaya dayalı bir düşünce modelini ifade eder. Rizomatik düşünce ile ağaç biçimli düşünce arasındaki fark, anlamını botanik kavramları olan ağaç ile rizom arasındaki görünüş farklılığında bulur. Ağacın bir başlangıç noktası (kökü) ve nihai bir varış noktası olmasına karşı, rizomun belirli bir başlangıç noktası ve sonul bir varış noktası yoktur. Bütün bağlantı noktaları belirli bir kökten çıkan ve dolayısıyla köke referansla anlamlandırılabilen ağacın aksine, rizomun bağlantı noktaları bir araya gelerek üst bir bağlantı oluşturmadan, çatallaşmalar ve kırılmalarla ilerler, dolayısıyla rizomun yayılımı belirli bir köke geri götürülemez. Ağaç önceden verili belirli bir güzergâhtan ilerler ve sırasıyla kök, gövde ve yapraklardan geçerek gelişimini tamamlar, rizomun ise belirli bir güzergâhı yoktur, o kendisine yeni yollar bularak ilerler. Bu çerçevede ağaç bir “evrimle” rizom ise “oluşla” karakterize olur. Rizomun “oluşu bir ağaçtan ya da bir kökten çok farklıdır, ilerleyen noktalar ya da kurduğu bir düzen yoktur.”
Antihümanizm ya da anti-hümanizm sosyal bilimler ve felsefede geleneksel hümanizme yöneltilen eleştirilerden meydana gelen düşünce akımıdır.
Ekosofi veya ekofelsefe, ekolojik uyum veya denge felsefesidir. Terim, Fransız post-yapısalcı filozof ve psikanalist Félix Guattari ile birlikte derin ekolojinin Norveçli babası Arne Næss tarafından oluşturulmuştur.