İçeriğe atla

Anatta

Budist felsefede anatta (Pāli) ya da anātman (Sanskritçe) "bensizlik" veya "ayrı bir benliğin yokluğu" olarak tanımlanan kavramdır.[1] Geçicilik (anicca) ve ızdırap (dukkha) ile birlikte olgular dünyasının üç özelliğinden biridir. Kimi araştırmacılara göre, "bensizlik, insanlarda ve nesnelerde kısıtlayıcı ben kimliğinin yokluğu" anlamına gelmektedir.[2] Buda'nın açıkça reddettiği yeniden doğumdan sonra varlığını sürdüren bir ruh ya da Ben'in varlığı anlamına gelen atta (Pāli) ya da ātman (Sanskrit) kavramının tam karşıtıdır.

Anatta ("Ruh yok") doktrini

Ruh kelimesi, kişiye ait, çevresinden apayrı, bağımsız bir varlığı olan, hiç değişmeden kalan bir olguyu, varlığı çağrıştırır. Oysaki Budizme göre her şey derin bir şekilde birbirine bağımlıdır, bir şey, diğerleri olmadan var olamaz, bu da demektir ki hiçbir şeyin, geri kalan diğer şeylerden ayrı bir varlığı yoktur, Hiçbir şey geri kalan diğer şeylerden ayrı olmadığı gibi, sonsuza dek de var olmaz, her an bir değişime tabiidir. Bir şey, sadece geçici bir süre için bir "şey"dir, bir süre sonra başka bir "şey" olacaktır. Hiçbir şey sonsuza dek değişmeden kalmaz. Yani çevreden apayrı, sonsuza dek değişmeden kalacak bir varlık yoktur. Fakat kişi kendisini her şeyden ayrıymış gibi düşünür, kendisini çevresinden kopartarak dünyaya “ben ve geri kalan diğer şeyler” gözüyle bakar. Oysaki dalganın, denizin sadece bir parçacığı olması gibi kişi de o olmadığını varsaydığı şeylerin bir parçasıdır, bir sonucudur. Dalga denilen şey, denizdeki geçici bir şekle verilen isimdir. Yani dalga bir kavramdır, bir düşüncedir, dalga sadece kişinin zihninde vardır. "Ben" denilen şey de evrendeki geçici bir kavrama verilen isimdir, "Ben" bir kavramdır, bir düşüncedir, bu düşünce kişinin yalnızca kendi zihninde vardır. İşte bu düşünceyi gerçeklik varsaymak, Budizme göre kişinin kendisini anlamak yolunda düştüğü en büyük yanılgıdır. İnsan kendinden hareketle evreni ve Tanrı'yı da yorumlamaya kalktığında, kendisi hakkındaki varsayımları yanlış olunca evren ve Tanrı varsayımları da yanlış olur. Dolayısıyla Budizm, her şeyden önce kendini tanımaya vurgu yapar. Budizme göre insanın kendisinin gerçekte ne olduğunu bilmesi onu korkutabilir, insan sonsuza dek var olmak ister, çünkü var olmamayı kabullenmesi zor gelir. Oysaki tam da bu nedenle, yani insanın gerçekliği reddetmesi nedeniyle Budizm insanların acı ve sıkıntılar çekmekte olduğunu öğretir. Budizm, “Gerçekliği olduğu gibi kabullenebilmeyi öğrendiğimizde aslında yaşamın ne kadar mucizevi olduğunu hisseder ve huzur buluruz,” der.

Önemli bir Budist metni Milinda Panha'nın birinci bölümünde Grek kralı, Budist usta Nagasena'ya seslenir:

"Efendim, adınız nedir?" "Bana Nagasena derler fakat bu yalnızca bir isim, bir sözcük, içinde bir kimlik, bir benlik/ruh yok. Bir ad, bir lakap, yalın bir sözcükten başka bir şey değil" Bu cevap üzerine kral yanındaki Yunanlara şaşkınlığını ifade eder sonra tekrar usta Magasena'ya döner ve sorar "O zaman Nagasena, dünyada katil de yok iyilik yapan da yok kötülük yapan da yok çalan da yok öğretmen de yok usta da yok...Sen 'Nagasena' olduğunu söylüyorsun!

"Nagasena bu saçlar mıdır?” “Hayır büyük kral”, “Duygu ve coşkular mıdır?” “Hayır büyük kral” Nagasena kraldan arabayı tanımlamasını ister. “Tekerlek, dingil, ok, sandık ve kollar bir arada olunca arabadan söz edilir. Araba yalnizca bir ad, adlandırmaktan, belirtmekten başka bir işe yaramayan boş bir sözcükten başka bir şey değil.” “Evet kralım. Benim de saçlarım, derim...(vücudun 32 bölümü, bunlara beyin de dahil, sayılır) ad ve bedenim, duygularım, algılarım, geçmiş eylemlerimle biçim almış karakter özelliklerim, ayırt edici bilincim (bu sayılanlar 5 Skandha'ya, "Five aggregates" de denir, dahildir) bir araya gelince Nagasena adi veriliyor. Ama kimlik, benlik/ruh söz konusu değil, nasil arabanın beş bölümü bir araya gelince 'araba' diyorlarsa, beş Skandha da bir araya gelince bir 'benlik'ten bir özneden söz ediliyor."

Anatta doktrini ve yeniden doğum

Budizmde yeniden doğumu tanımlamak için "reenkarnasyon" ifadesi çoğunlukla kullanılmamaktadır; çünkü bu ifade sabit her şeyden apayrı bir varlığı olan ruhu çağrıştırır, “ruh göçü” (transmigration of soul) anlamına gelir bu nedenle eğer ifade kelimenin tam manasıyla alınacaksa, “Budizmde reenkarnasyon yoktur “denilebilir. "Reenkarnasyon" ifadesini Caynistler ve Hindular kullanır, Budizmde ise insanın kendinden tamamen ayrı bir varlığı olan, değişmeyen bir ruh inancı yoktur. Budistler "reenkarnasyon" yerine basitçe "Rebirth"(yeniden doğum) demeyi tercih ederler. Bir bilardo topu kendinin aynı olan başka bir bilardo topuna çarpar ve durur… Ancak ikinci top ilk toptan aktarılan enerjiyle harekete geçer ve devinim devam eder. Buna benzer şekilde öldükten sonra kammic (karmik) nitelikler yeniden doğan kişiye aktarılır. Bu yeniden doğan kişi eskisiyle ne tamamen aynıdır ne de farklıdır.

Budistler zaman zaman "dalga" örneğini de verirler. İnsan "Dalga" deyince, zihinde çevresinden apayrı bir dalga fikri uyanır. Fakat bu tek dalganın kendi başına apayrı bir varlığı yoktur, sadece denizin yüzeyindeki geçici bir şekil değişimidir ve kısa bir süre sonra da denize geri dönecektir. Ne var ki bu dalga yok olup gittiğinde, (daha doğrusu; denize geri döndüğünde) arkasında bir etki, bir "itici kuvvet" bırakır, işte bu kuvvet ikinci bir dalganın oluşumuna neden olur. İlk dalgadan ikincisine geçmiş olan bir şey vardır. Denilebilir ki dalga denize döndüğünde geride kalan bir hareket enerjisi vardır ve bu enerji, dışarıdaki diğer hareket enerjileri ile (rüzgar gibi) birleşerek ikinci bir dalganın oluşumuna neden olur.

Budizmde de benzer şekilde, insanların yaşamları boyunca peşinde koştukları arzuları istekleri, kişiyle elde edemediği şeyler arasında bir bağ yaratır. Bu, arzulanan şeyi elde etmek için kişiyi harekete iten bir bağdır, arzular insanlarda bir hareket enerjisi yaratır. Ölümle birlikte hareket biter, beden yok olur (“denize geri dönme” örneğine benzer şekilde) ama daha önce yaratılmış olan potansiyel hareket enerjisi, gerçek harekete donüşme imkânı bulamadan ortada kalmıştır. Enerji ortada öylece durmaz, var olan enerji yok da olmaz, ama dönüşür. İste bu ortada kalmış olan hareket enerjisi, hareketine devam edebileceği yeni doğmakta olan gibi ikinci bir bedene doğru, tıpkı bir mıknatısın demiri çekmesi gibi, çekilir,ve sonuçta bir önceki yaşamdaki arzu ve tutkular, eğilimler tarafından yaratılmış olan bu enerji yeni bir bedenin hareketlerini yönlendirmeye devam eder. (Yeni doğan kişinin içerisinde yaşadığı çevresi, yetiştirildiği aile gibi pek çok etmene de bağlı olarak…)

Aslında kişi her saniye yeniden doğmaktadır, 5 dakika önce var olan kişi aslında 5 dakika sonra var olan kişiyle "aynı" değildir, başka mental nitelikler kazanmıştır. Her saniye kazanmaktadır ve aslında her an yeniden doğmaktadır.

Budistlere göre gerçekliğin çeşitli boyutları/yüzleri vardır ve değişik kavramlar farklı konsantrasyon seviyelerinde farklı anlamlara gelir. Yeniden doğum konusunda biraz daha derine inilirse aslında ortada "Ben", "Sen", "O" yoktur. Budizme göre en başta “ben” düşüncesi yanlış bir düşüncedir, bir yanılsamadır. "Ben" hiçbir zaman doğmadı ki "ben" hiçbir zaman var olmadı ki ölsün veya öldükten sonra yeniden doğsun. Gerçekte yeniden doğacak bir "ben" yoktur. Yeniden doğan özde "Ben" değildir karmik birikimler, yeni bir vücutta meydana gelecek olan çeşitli eğilimler, karmik niteliklerdir. Dolayısıyla an itibarıyla kişinin sahip olduğu "benlik","ben" düşüncesi yerini başka "ben"lerle değiştirecek ama asla şu anki "ben" olmayacaktır aynı kişinin geçmişteki veya "bir önceki hayatındaki" "ben" olmaması gibi. Kişinin 6 yaşındaki "ben" bilinciyle 70 yaşındaki "ben" bilinci dahi farklıdır bu benlikler dahi aynı "ben" değildirler. Bu öğreti de Buda'nın "ruh yok" doktrini sonucudur.

"Yeniden doğum” ile ilgili en ayrıntılı ve açık anlatım çok önemli bir budist Pali metni olan MÖ. 100 yılında yazıya geçirildiği sanılan Milinda Panha'da bulunur.

Kaynakça

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Budizm</span> Bir din ve hayat felsefesi

Budizm, bugün dünya üzerinde yaklaşık 500 milyonu aşkın inananı bulunan bir dindir. İlk önce Hindistan’da ortaya çıkmış, daha sonra zaman içinde Güneydoğu ve Doğu Asya’da yayılmıştır.

<span class="mw-page-title-main">Reenkarnasyon</span> ölümden sonra ruhun yeniden bedenlendiği inancı

Reenkarnasyon veya ruh göçü, ruhun sürekli olarak tekrar bedenlendiğine inanan spiritüalistlerin bu olaya verdiği addır. Reenkarnasyon kavramı Asya dinlerindeki tenasüh kavramından biraz farklı olmakla birlikte, benzerlik arz eder. Günümüzde ruh göçüne inanan insanların sayısı bir milyarı aşmaktadır. Ayrıca Dürzîlik ve Nusayrîlik gibi Orta Doğu'da yayılmış bazı dinlerde de bu inanış mevcuttur.

<span class="mw-page-title-main">Hinduizm</span> Hindistan merkezli bir din

Hinduizm, çok kapsamlı inanç ve yaşam felsefesinin toplamıdır. Özellikle Hindistan, Nepal ve Bangladeş'te yaygındır. Günümüzde yaklaşık 1.25 milyar izleyeni ile Hristiyanlık ve İslam'dan sonra üçüncü sırada yer alan Hinduizm inancının neredeyse tüm takipçileri Hindistan ve çevresinde bulunmaktadır. Budizm ve Zen Budizmi gibi çeşitli ekoller Hinduizm'den kaynaklanıp ayrılmıştır.

<span class="mw-page-title-main">Buda</span> mükemmel aydınlanmaya erişen varlık

Buddha, Sanskrit dilinde “uyanmak, idrak etmek, bilinçlenmek” anlamına gelen “budh” fiilinin geçmiş zaman kipidir. "Uyanmış, idrak etmiş, bilinçlenmiş” anlamına gelir.

Meditasyon ya da dalınç, Latince meditatio kelimesinden türetilmiş, sözcük anlamıyla birçok Batı dilinde "derin düşünme" anlamına gelmekte olan bir terim olup, sözlüklerde, "kişinin iç huzuru, sükûnet, değişik şuur halleri elde etmesine ve öz varlığına ulaşmasına olanak veren, zihnini denetleme teknikleri ve deneyimlerine verilen ad" olarak tanımlanır. Meditasyon tekniklerine, ait oldukları, Budizm (Hindistan), Taoizm (Çin), Bön (Tibet), Zen (Japonya) ve İslamiyet'te (tefekkür) gibi inanç sistemlerine göre ve izledikleri yöntemlere göre değişik adlar verilmiştir. Ayrıca günümüzde mevcut farklı inanç sistemleri, mezhepler ve ekoller meditasyonu farklı olarak yorumlamakta ve farklı şekillerde uygulamaktadırlar. Bu bakımdan standart ya da tek biçimli bir meditasyondan söz etmek olanaksızdır.

<span class="mw-page-title-main">Ruh</span> yaşayan bir varlığın manevi özü

Ruh, can ya da tin; din ve felsefede, insan varlığının fiziksel olmayan yönü ya da özü olarak tanımlanır ve genellikle bireysellikle eşanlamlı olarak ele alınır. Teolojide ruh kişinin tanrısallığa ortak olan kısmı olarak tanımlanır ve genellikle bedenin ölümünden sonra kişinin varlığını sürdüren kısmı olarak ele alınır.

Spiritüalizm, öte âlemcilik ya da tinselcilik terimi Latince “ruh” anlamına gelen “spiritus” sözcüğünün sıfatı “spiritualis” sözcüğünden türetilmiş olup ruhçuluk anlamında kullanılmaktadır. Türkçede tinselcilik olarak da adlandırılmaktadır. Günümüzde dinsel, mistik ve felsefi alanlarda pek çok akım, ekol ve gruplar kendilerine spiritüalist adını vermekteyse de aralarında ilke, görüş ve kavram bakımından önemli farklar bulunmaktadır. Aralarındaki temel ortak nokta, ruh denilen manevi bir unsurun varlığını kabul etmeleridir. Fakat bunlardan bir kısmı, ruhun orijinal ve kendine özgü olduğunu kabul etmez, bir kısmı ruhun sürekli gelişim içinde olduğuna karşıdır, bir kısmı ise ruhun sürekli olarak tekrar bedenlendiğini kabul eder. Bu yüzden kimi ansiklopedilerde spiritüalizm denen ruhçuluk iki kısımda ele alınır:

<span class="mw-page-title-main">Gotama Buda</span> Budizmin kurucusu olan dinî öğretmen

Sidarta Gotama, yaygın olarak Buda olarak bilinir, MÖ 6 veya 5. yüzyılda Hindistan'da yaşadığı tahmin edilen ve Budizm'in kurucusu olduğu düşünülen din adamı. "Buda" bir lakap olup kendisine ölümünden yüzyıllar sonra atfedilmiştir. Sanskritçede "uyanmış kişi" anlamına gelen Buda, peşine düştüğü yaşam ve ölümün ardındaki gerçeğin arayışı sonucu Sidarta Gotama'da oluşan ruhani aydınlanmayı anlatmak için kullanılan bir ünvandır.

<span class="mw-page-title-main">Sekiz Aşamalı Asil Yol</span>

Sekiz Katlı Asil Yol (Pāli: Ariyo aṭṭhaṅgiko maggo, Sanskrit: Ārya 'ṣṭāṅga mārgaḥ, Budizm'de acıları sona erdiren yol olarak kabul edilir. Gautama Buddha'ya atfedilen Dört Asil Hakikat öğretisinin dördüncüsüdür.

<span class="mw-page-title-main">Nagarjuna</span>

Nagarjuna, M.S. 2. yüzyılda yaşamış ve değilleme mantığıyla ün kazanmış olan ünlü Budist düşünür. Dünyayı anlama, yorumlama ve varlığın gizini çözme girişimlerinin zorunlu olarak sınırlarla karşılaşacağını ve eşyanın boş olduğunu öne süren Nagarjuna, yalnızca bilge kişinin, varlıkla ilgili olarak var mı yok mu sorusuna takılmadan, "ne var, ne yok" diyeceğini, her şeye tepeden bakacağını ve tartışmadan susacağını savunmuştur.

Mahāyāna, Budizm’in üç ana kolundan biridir. Kaynağı Hint yarımadasıdır. Budizm’i Hinayana ve Mahayana olarak sınıflandırır. Vajrayana ise Mahayana Budizm’inin bir uzantısıdır. MS 1. yüzyılda Orta Asya ve Çin’e geçmiş, buradan da Doğu Asya’ya yayılmıştır. Günümüze hâlen uygulanmakta olduğu yerler Hindistan, Çin, Tibet, Japonya, Kore, Vietnam ve Tayvan’dır.

<span class="mw-page-title-main">Bodhisattva</span>

Bodhisattva, Budist düşüncede kendini tüm duyarlı canlıların Budalığa ulaşmasına yardımcı olmaya adamış kişidir. Sanskrit Bodhisattva kelimesi "aydınlanma ('bodhi') ve gerçek ('sattva')" kelimelerinden oluşmuştur.

Karma, Sanskrit dilinde “yapmak, eylemek, bir fiilde bulunmak” anlamındaki “kri” sözcüğünden türetilmiştir. Karma sözcüğü farklı sözcüklerle birlikte kullanılarak; karma yasası, karmik plan ve karmik telafi gibi farklı anlamlara gelen terimlerin oluşturulmasında kullanılmıştır. Hinduizm, Budizm, Jainizm, Taoizm, Sihizm ve teozofide kullanılan bir terimdir.

Bodhi hem Pāli, hem de Sanskrit dillerinde "aydınlanma" anlamına gelen, ancak genellikle "uyanış" veya "bilmek" olarak çevrilen kavram. Budh kökü uyanmak, farkına varmak, bilmek, anlamak anlamına gelir; "Buddha" kelimesi ise "uyanmış olan" anlamında kullanılır. En yaygın olarak Budizm'de kullanılsa da, bodhi diğer Hint felsefelerinde de çeşitli bağlamlarda kullanılan bir kavramdır.

<span class="mw-page-title-main">Samsara</span> Kavram

Samsara ya da saṃsāra, Sanskrit kökenli modern dillerde birincil olarak "dünya" anlamında kullanılır. Hinduizm, Budizm, Jainizm, Sihizm dinlerinde reenkarnasyon ya da yeniden doğum döngüsünü anlatan bir kavramdır.

Vajrayana Budizmi, farklı kaynaklarda Tantrik Budizm, Tantrayāna, Mantrayana, Mantranaya, Gizli Mantra, Ezoterik Budizm ve Elmas Taşıt adlarıyla da tanınır. Vajrayana Mahayana Budizminin bir uzantısıdır; felsefesinden çok benimsediği uygulamalarla ayrılır. Mahayana'da uygulamalar kabaca iki yola ayrılır: iyi niteliklerin mükemmelleştirilmesi metodu olan Sutrayana ve nihai Budalık hedefini yol olarak benimseyen Vajrayāna metodu. Vajrayana tam aydınlanmaya ulaşılmadan önce Buda-doğasının mistik tecrübe ile deneyimlenmesini gerektirir. Bu tecrübelerin aktarılması için, bir ezoterik bilgi kümesinin Budist tantrik yogiler tarafından toplanmış ve nesilden nesile aktarılmış olması gerekir. Uygulayıcı öncelikle yetkin bir ruhani öğretmen ya da guru tarafından kabul edilmelidir.

Theravada ; kelime anlamı olarak, "Yaşlıların öğretisi" ya da "Eski öğreti") günümüze ulaşan en eski Budist okuldur. Kökeni, Buda’nın ilk mensubu olan keşişler (rahipler) topluluğuna dayanmaktadır. Mahayana (büyük taşıt) geleneğinden gelen Budistler tarafından küçük taşıt olarak da adlandırılır. Göreceli olarak daha tutucu ve genel olarak erken dönem Budizmine en yakınıdır. Yüzyıllardan beri Sri Lanka ve güneydoğu Asya'nın en yaygın dinidir. Aynı zamanda güneybatı Çin, Vietnam, Bangladeş, Malezya, Filipinler ve Endonezya'da kimi etnik gruplar tarafından izlenmektedir; Singapur ve Avustralya'da da gittikçe popülerlik kazanmaktadır. Günümüzde dünya çapında Theravada Budistlerin sayısı 100 milyonun üzerindedir. Ayrıca son yıllarda Theravada, Batı'da ve Hindistan'da da kök salmaya başlamıştır.

Mahayana sutraları geniş bir kapsamı olan, Mahayana Budistleri tarafından Buda'nın orijinal öğretisini temsil ettiği kabul edilen sutralar, yani yazılardır. "Mahayana"'dan bahseden ilk sutra, muhtemelen ilk defa 1. yüzyılda derlenen Lotus Sutra'dır.

Budizm genelde bir din olarak kabul edilir; ancak kimi zaman Budizm için “ruhani felsefe” tanımı da yapılmaktadır. Bunun nedeni Budizm'de mutlak bir yaratıcı tanrı fikri bulunmamasıdır. Buda'nın yaşadığı dönemlerden itibaren, bir yaratıcı kavramının bulunmayışı Budist düşüncenin ayırt edici özelliklerinden biri olagelmiştir. Budizmin yaklaşımı klinik ve sistematiktir; Dört Yüce Gerçek’te Buda ızdırap sorununu analiz etmiş, kökenindeki nedeni teşhis etmiş ve ızdırabı ortadan kaldıracak reçeteyi yazmıştır. Buda’nın öğretilerine göre, sekiz katlı asil yolu izleyen tüm duyarlı varlıklar, “bensizlik” (anatta) kavramının kavranması yoluyla cehaleti, dolayısıyla acıyı ortadan kaldırabilir. Bu nedenle, Budizm bir yaratıcı tanrı kavramına değil, ahlak, meditasyon ve bilgelik kavramlarına dayanmıştır. Bu açıdan Budizm, nihai bir "benlik" tanımlayan Hindu düşüncesiyle çelişir.

<span class="mw-page-title-main">Yeniden doğum</span>

Budist öğretiye gore, gelişim halindeki bilinç ya da bilinç akışı ölümün ardından yeni bir oluşumun ortaya çıkışında temel etmenlerden biri haline gelir. Bir kişiliğin sona ermesiyle birlikte bir başkası dünyaya gelir; bu sönmekte olan bir mumun aleviyle yeni bir mum yakılmasına benzetilebilir. Yeniden doğan kişinin bilinci, ölmüş olan kişinin bilinciyle ne özdeş, ne de tamamen farklıdır; ancak nedensel bir süreklilikten veya akıştan sözedilebilir. Bu göç karma (kamma) veya iradi eylemin bir sonucudur. Budizme göre bilince bağımlılığın temel nedeni cehalettir : cehalet ortadan kaldırıldığında yeniden doğum da sona erecektir.