İçeriğe atla

Albert Camus

Albert Camus
1957'de Camus
Tam adıAlbert Camus
Doğumu7 Kasım 1913
Mondovi, Fransız Cezayiri
Ölümü4 Ocak 1960 (46 yaşında)
Villeblevin, Fransa
Trafik kazası
MilliyetiFransız
EvliliklerFrancine Faure (e. 1940–1960), Simone Hie (e. 1934–1940)
Alma materCezayir Üniversitesi
ÖdüllerNobel edebiyat ödülü (1957)
Çağı20. yüzyıl felsefesi
BölgesiBatı felsefesi
OkuluVaroluşçuluk, Absürdizm
Önemli eserlerYabancı, Sisifos Söyleni, Düşüş, Veba
İmzası

Albert Camus (Fransızca telaffuz: [albɛʁ kamy]; d. 7 Kasım 1913 - ö. 4 Ocak 1960), Fransız yazar ve filozof.

Varoluşçuluk ile ilgilenmiştir ve absürdizm akımının öncülerinden biri olarak tanınır; fakat Camus kendini herhangi bir akımın filozofu olarak görmediğinden, kendini bir "varoluşçu" ya da "absürdist" olarak tanımlamaz. 1957'de Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazanarak, Rudyard Kipling'den sonra bu ödülü kazanan en genç yazar olmuştur.[1] Ödülü aldıktan 3 yıl sonra bir trafik kazasında öldü.

Hayatı

Çocukluğu ve gençliği

20. yüzyılın en güçlü Fransız yazarlarından biri olan Albert Camus, 1913'te Cezayir'in (Fransız Cezayiri: O dönemde bir Fransız sömürgesi) Mondovi kasabasında doğdu. Yoksul bir aileden gelen Camus'nün babası Alsaslı, annesi ise İspanyol'du. I. Dünya Savaşı sırasında, 1914'te babasını kaybetti. Annesi evlerde hizmetçilik yaparak oğlunu okutmaya çalıştı. Ancak Camus, daha bağımsız bir hayat sürebilmek için evinden ayrıldı. 1923'te liseye, ardından da Cezayir Üniversitesi'ne kabul edildi. Üniversite eğitimi sırasında sağlığı bozuldu ve 1930'da vereme yakalandı. Hastalığı yüzünden üniversite takımının kaleciliğini bırakmak zorunda kaldı. Bundan sonra çeşitli işlerde çalışmaya başlayan Camus, felsefe eğitimini ancak 1936'da tamamlayabildi.

1934'te Fransız Komünist Partisi'ne katıldı. Bu hareketinin kaynağı, Marksist-Leninist öğretisine (doktrinine) desteğinden ziyade, İspanya'da daha sonra iç savaşla sonuçlanacak politik duruma duyduğu kaygıydı. Ancak üç yıl sonra, Troçkist suçlamasıyla partiden atıldı. Camus, 1934'te Simone Hie'yle evlendi. Simone, bir morfin bağımlısıydı ve Camus'yle evlilikleri, Simone'nun sadakatsizliğine bağlı olarak son buldu. 1935'te "İşçinin Tiyatrosu"nu (Théâtre du Travail) kurdu. Fakat bu tiyatro 1939'da kapandı. Aynı yıl, verem hastası olduğundan Fransa ordusuna kabul edilmedi.

1940'ta piyanist ve matematikçi Francine Faure ile evlendi ve 5 Eylül 1945'te Catherine ve Jean adlarında ikiz çocukları oldu. Aynı yıl Paris-Soir dergisi için çalışmaya başladı. II. Dünya Savaşı'nın henüz "Tuhaf Savaş" olarak adlandırılan ilk zamanlarında bir pasifist olarak kaldı. Ancak bu tutumu Paris'in Alman ordusu tarafından işgali ve 1941'de, komünist gazeteci Gabriel Péri'nin gözleri önünde idam edilmesiyle değişti ve onun da başkaldırmasına neden oldu. Paris-Soir ekibiyle Bordeaux'ya gitti ve aynı yıl ilk kitapları olan "Yabancı" ve "Sisifos Söyleni"ni tamamladı. Camus, Bordeaux'yu 1942'de terk edip Cezayir'in Oran şehrine gitti ve ardından Paris'e döndü.

Edebiyat kariyeri

Camus II. Dünya Savaşı sırasında Nazi Almanyası'na karşı oluşmuş Fransız Direnişi'ne katıldı ve bu direnişin bir parçası olarak "Combat" adında bir gazete yayımlamaya başladı. 1943'te gazetenin editörü oldu; fakat 1947'de "Combat" ticari bir gazete olunca buradan ayrıldı. Jean-Paul Sartre ile tanışması burada gerçekleşmiştir.

Savaştan sonra, Sartre ve Beauvoir gibi kişilerin buluştuğu Boulevard Saint-Germain'deki Café de Flore'u ziyaret etmeye başladı. Bu yıllarda, aynı zamanda Amerika'yı turlayarak Fransız varoluşçuluğu hakkında dersler verdi. Politik olarak sol görüşlere yatkın olmasına rağmen komünizme karşı çıkması, ona komünist partilerde arkadaş kazandırmadığı gibi Sartre'dan da uzaklaştırdı.

Camus, 1949'da vereminin tekrarlaması yüzünden iki yıl inzivaya çekildi ve "Başkaldıran İnsan"ı yayımladı. Bu kitap, Fransa'daki birçok sol görüşe sahip arkadaşı ve özellikle de Sartre tarafından hoş karşılanmadı ve Sartre'la bütünüyle yollarını ayırdı. Kitabının tatsız yorumlarla karşılanması Camus'yü kitap yazmaktan tiyatro oyunları çevirmeye itti.

Camus, 1950'lerde kendini insan haklarına adadı. 1952'de Birleşmiş Milletler, Francisco Franco diktatörlüğündeki İspanya'yı üye olarak kabul edince UNESCO'daki çalışmalarını durdurdu ve kurumdan ayrıldı. Ayaklanmalarda insanlık dışı bir sertlik kullanan Sovyet metotlarını eleştirdi. Pasifistliğini koruyan Camus, idam cezasına karşı savaşını sürdürdü.

Cezayir Bağımsızlık Savaşı 1954'te başladığında, Camus kendini ahlakî bir ikilem içinde buldu. Bunun nedeni, Cezayir doğumlu Fransızları tasvir ederken kullandığı sıfat olan "siyah ayak"tı. Ancak, sonunda, savaşta Fransa hükümetini savunuyordu. Kuzey Afrika'da başlayan isyanın, aslında Mısır önderliğindeki yeni-Arap emperyalizminin ve batıya saldıran Sovyetler Birliği'nin işleri olduğunu düşünüyordu. Cezayir'in özerk, hatta bir federasyon olmasını savunuyor; fakat bütünüyle bağımsızlığını desteklemiyordu. Öte yandan, Araplar'la "siyah ayak"ların beraber yaşayabileceğini düşünüyordu. Bu kriz sırasında ölüm cezasına çarptırılan Cezayirlilerin kurtulması için gizlice çalıştı.

Camus, 1955 ve 1956 yıllarında Fransız "L'Express" dergisinde yazdı. Bunların ardından 1957 yılında Camus Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazandı. Nobel Ödülü'nü aldıktan sonra büsbütün genişleyen ünü, onu XX. yüzyıl dünya edebiyatının başköşesine yerleştirdi. Genel yaklaşım bu ödülün bir önceki yıl yayımlanan "Düşüş" için değil, idam cezasına karşı yazdığı "Réflexions Sur la Guillotine" makalesi için verildiğidir. Stockholm Üniversitesi'nde yaptığı bir konuşma esnasında Cezayir konusundaki hareketsizliğini savundu. Fakat daha sonra Cezayir'de yaşayan annesinin başına ne geleceği konusunda meraklandığını bildirdi. Çelişkili sayılan bu durum Fransız sol entelektüelleri tarafından tepkiyle karşılandı.

Ölümü

Fransız yazar ve filozof Albert Camus adına abide, hayatını kaybettiği küçük Fransız kasabası Villeblevin

Camus, 4 Ocak 1960'ta, Sens yakınlarındaki küçük Villeblevin kasabasında "Le Grand Fossard" isimli bir yerde geçirdiği trafik kazası sonucu öldü. Daha sonra mantosunun cebinde bir tren bileti bulunmuştur. Büyük bir olasılıkla, Camus gideceği yere trenle gitmeyi planlamıştı; fakat arkadaşıyla birlikte arabayla dönmeyi tercih etti. İronik biçimde, Camus daha önce en absürt ölüm şeklinin ne olduğu sorulduğunda, araba kazasında ölmeyi bunlardan biri olarak nitelendirmişti. Kazanın gerçekleştiği Facel Vega marka otomobilin sürücüsü ve yayımcı dostu da Camus'yle birlikte öldü. Çek şair Jan Zábrana günlüklerinde "güvendiği birisinden Camus'un KGB tarafından öldürüldüğünü duyduğu" söylemiştir. Camus'un biyografisini yazan Olivier Todd iddiaya dair daha sonraki araştırmalarında Sovyet arşivlerinde iddiayı destekleyen bilgi bulamamıştır.[2][3] Camus Lourmarin Mezarlığı, Lourmarin, Vaucluse, Provence-Alpes-Côte d'Azur'de gömülmüştür.

Albert Camus, mezartaşı

Camus'nün ölümünden sonra telif hakları Camus'nün çocukları olan, Catherine ve Jean Camus'ye devredildi. Ölümünden sonra 1970'te "Mutlu Ölüm", 1995'te de öldüğünde hala bitmemiş olan "İlk Adam" yayımlandı.

Camus'ye göre "absürd"

Camus'nün felsefeye en büyük katkısı, insanların ne berraklık ne de anlam sunan dünyada bunları aramalarının sonucu olarak oluşan "absürt" fikridir. Filozof bu felsefesini "Sisifos Soyleni"de açıklayıp "Yabancı" ve "Veba" gibi romanlarında da işlemiştir.

Genelde varoluşçulukla birlikte ele alınan "Absürdizm" (Saçma, uyumsuzluk felsefesi) ile birçok yazar ilgilenmiş ve bu felsefi düşünce akımını kendine göre yorumlamıştır, Camus "saçma"nın kurucusu değildir fakat bu düşünce akımında önemli bir yer tutar.

Camus, makalelerinde okuyanı dualizmle tanıştırır. Mutluluk ve keder, yaşam ve ölüm, karanlık ve aydınlık.. Hayatın çeşitli biçimlerde geçtiğini ve insanın ölümlü olduğu gerçeği de budur. Sisifos Söyleni'de bu dualizm bir çelişki halini alır: Bir yanda yaşayarak hayatlarımıza değer vermekte öte yandan eninde sonunda yok olacağımız gerçeğini de bilmekteyiz. Bu çelişkiyle yaşamak "Absürt"ün ta kendisidir. Eğer hayatımızın anlamsız ve boşuna olduğunu biliyorsak, kendimizi öldürmeli miyiz? Bu trajik kısır döngü nasıl aşılabilir? Camus saçma kavramını burada kurar: yaşamın beyhudeliğinin bilincinde olan insan. Fakat Camus intihardan yana değildir,[4] yaşamın anlamsızlığının yok edilemeyeceğinin bilincindedir fakat bununla savaşmaktan kaçınmaz.

Varoluşçuluk ve absürdizm hakkındaki görüşleri

Bazı eleştirmenler Camus'yü kategorize etmeye çalışarak onun bir varoluşçu ya da absürdist olduğunu söyler. Eleştirmenlerin mi ya da Camus'nün kendi ifadesinin mi doğru olup olmadığı tartışılmakla birlikte, Camus etiketlenmeyi sevmediğini belirterek varoluşçu olduğu tanımına karşı çıkar: "Hayır, ben bir varoluşçu değilim. Sartre ile isimlerimizin yan yana anılmasına hep şaştık. Sartre ve ben kitaplarımızı birbirimizle gerçekten tanışmadan önce yayımladık. Birbirimizi tanıdığımızda ise ne kadar farklı olduğumuzu anladık. Sartre bir varoluşçudur, benim yayımladığım tek fikir kitabı Sisifos Söyleni'dir ve sözde varoluşçu filozoflara karşı doğrultulmuştur.[5] Camus felsefesini en iyi anlatan sözlerinden biri de; 'hayat hiçbir şey değildir, itina ile yaşayınız.'dir. Hayatın bir anlam aramaya çalışmayacak kadar kısa olduğunu, nihayetinde bir anlamı olmadığı, anlamı olsa bile olmasının hiçbir şey değiştirmeyeceğidir. Bu yüzden insanın yapabileceği en iyi şey hayatını yaşamak olacaktır. Camus hayatın anlamsız olduğunu söylemiştir, fakat anlamsız bir şeyi anlamlı yaşamanın da bir sakıncası yoktur. Bu yüzden Camus'un felsefesi pesimist veya aşırı melankolik değildir.

Bir absürdist olup olmadığı hakkında da şunları söyler:

"Absürt kelimesinin kötü bir geçmişi var ve bunun beni rahatsız ettiğini itiraf ediyorum. Absürt'ü Sisifos Söyleni'nde ele alırken, bir metot arıyordum doktrin değil. Sistemli bir şüphe pratiği yapıyordum. Daha sonra bir şeyler inşa edebileceği düşüncesiyle "tabula rasa" yöntemini kullanmaya çalışıyordum. Eğer hiçbir şeyin bir anlamı olmadığını varsayarsak, dünyanın absürt olduğu sonucuna ulaşmalıyız. Fakat gerçekten hiçbir şeyin hiçbir anlamı yok muydu? Bu noktada kalabileceğimize hiçbir zaman inanmadım."[6]

Camus ve futbol

Camus'yle birlikte anılan ve sık sık gönderme yapılan konulardan biri de kaleciliğidir.[7] Bir süre Cezayir Üniversitesi genç takım kaleciliği yapmıştır ve maç raporlarına göre tutkuyla oynayan cesur bir kalecidir. Bir seferinde arkadaşı Charles Poncet "tiyatroyu mu yoksa futbolu mu" tercih edeceğini sorduğunda, "Tereddütsüz futbol" cevabını vermiştir.[8] Tüberküloza yakalanınca futbolu bırakmak zorunda kalmıştır. 1950'li yıllarda bir spor dergisine futbol hakkında bir yazı yazması rica edilince şöyle demiştir:

Ahlak ve insanın yükümlülükleri hakkında güvenebileceğim ne biliyorsam onu futbola borçluyum.[9]

Camus, dini ve politik insanların aklımızı karışık ahlaki sistemlerle karıştırmaya çalıştığını böylece aslında basit olan şeylerin olduğundan daha komplike göründüğünü söyler.[8] İnsanlar, politikacılar ve filozofların alanı yerine futbolun basit ahlakına bakmakla daha iyi edebilir.

Uyarlamalar

Filmler

  • İtalyan yönetmen Luchino Visconti Yabancı'yı 1967'de sinemaya uyarladı, başrolünde Marcello Mastroianni oynuyordu.
  • Luis Puenzo ve Felix Monti Veba'yı 1991'de piyasaya çıkardı. Filmin başrolünde William Hurt oynuyordu.
  • Zeki Demirkubuz 2001'de Yabancı'Yazgı ismiyle sinemaya uyarladı. Kitapla çeşitli farklılıklar olsa da Musa karakteri Meursault'u çağrıştırmaktadır.

Şarkılar

  • The Cure grubu 1978'de Yabancı'ya dayanan Killing an Arab isimli bir parça çıkardı. Meursault'un sahilde bir Arap'ı öldürmesini konu alan bu şarkıyı son yıllarda grup "Kissing an Arab" ve "Killing Another" biçiminde seslendirmektedir.
  • Streetlight Manifesto ve Bandits Of The Acoustic gruplarının parçası Here's to Life'ta Camus'den bahsedilmektedir.
  • Post Punk grubu The Fall ismini "Düşüş"ten almaktadır.

Ünlü eserleri

Romanları

Hikâyeleri

Oyunlar

  • Asturya'da İsyan (1935 yılında yazıldı)[10]
  • Caligula (1938'de yazıldı, 1945'te oynandı[11][12]]
  • Yanlışlık (1943'te yazıldı)[13]
  • Sıkıyönetim (1948"de yazıldı (İlk kez, 27 Ekim 1948'de, "Madeleine Renaud-Jean-Louis BarraultTopluluğu" tarafından, Simonne Volterra'nın yönettiği Marigny Tiyatrosu'nda oynanmıştır.)[14]
  • Adiller (1949 yılında yazıldı)[15]

Denemeler

  • Sisifos Söyleni (Le Mythe de Sisyphe) (1942)
  • Denemeler
  • Tersi ve Yüzü (L'envers et l'endroit) (1937)
  • Başkaldıran İnsan (L'Homme révolté) (1951)
  • Düğün ve Bir Alman Dosta Mektuplar (Lettre a un ami allemand) (1945)
  • Ölüm Cezası Üstüne Düşünceler (Reflexions sur la guillotine)
  • Yazışmalar (1944–1959) Albert Camus ve María Casares'in kızı Catherine Camus'un önsözüyle yazışmaları (2017)

Kaynakça

  1. ^ Frank N., Magill (2013). The 20th Century A-GI: Dictionary of World Biography, 7. cilt. Routledge. s. 554. ISBN 1136593349. 
  2. ^ "Albert Camus'yü KGB mi öldürdü?". BBC News Türkçe. 7 Ağustos 2011. 4 Ocak 2021 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 9 Ocak 2021. 
  3. ^ "Albert Camus might have been killed by the KGB for criticising the Soviet Union, claims newspaper". the Guardian (İngilizce). 6 Ağustos 2011. 30 Eylül 2013 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 1 Ocak 2023. 
  4. ^ dmyfelsefe (22 Ağustos 2013). "Hayat Saçma mı? Saçmacılık ve Albert Camus". DMY Felsefe. 5 Ekim 2013 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 9 Ocak 2021. 
  5. ^ " From An interview with Jeanine Delpech, in Les Nouvelles Littéraires, (1945). Cited in Albert Camus: Lyrical and Critical Essays, Vintage (1970)
  6. ^ From An interview with Gabriel d’Aubarède, in Les Nouvelles Littéraires, (1951). Cited in Albert Camus: Lyrical and Critical Essays, Vintage (1970)
  7. ^ "Albert Camus: thinker, goalkeeper". The Telegraph. 10 Kasım 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 23 Haziran 2016. 
  8. ^ a b "Albert Camus and Football". camus-society.com. 21 Aralık 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 23 Haziran 2016. 
  9. ^ "Albert Camus". The Guardian. 21 Mart 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 23 Haziran 2016. All I know most surely about morality and obligations, I owe to football 
  10. ^ Asturya'da İsyan, Can Yayınları, 2015.
  11. ^ "Arşivlenmiş kopya" (PDF). 9 Nisan 2011 tarihinde kaynağından arşivlendi (PDF). Erişim tarihi: 13 Mart 2014. 
  12. ^ Caligula, Can Yayınları, 2015.
  13. ^ Yanlışlık, Can Yayınları, 2015.
  14. ^ Sıkıyönetim, Can Yayınları, 2015.
  15. ^ Adiller, Can Yayınları, 2015.

Dış bağlantılar

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Sisifos Söyleni</span> Albert Camusnün 1942 tarihli eseri

Sisifos Söyleni, Fransız yazar ve düşünürü Albert Camus'nün II. Dünya Savaşı ortasında yayımlanan deneme kitabıdır. 1942 yılında Fransa'da Le Mythe de Sisyphe adıyla basılmıştır. Kitap, adını Yunan mitolojisinden alır. Yaşamı ve intiharı sorgularken, saçmayı, başka bir deyişle uyumsuzu anlatır.

<span class="mw-page-title-main">Karl Jaspers</span>

Karl Theodor Jaspers,, felsefede varoluşçu akımın teorisyenlerinden Alman filozof ve psikiyatrist. Modern psikiyatri, din felsefesi, tarih felsefesi ve siyaset felsefesinde önemli etkileri olmuştur.

<span class="mw-page-title-main">İntihar</span> kişinin kendi ölümüne neden olan kasıtlı eylemi

İntihar veya öz kıyım, bir bireyin, neticesinin ölüm olacağının bilincinde olarak, kendisinin ölümüne yol açacak bir eylem yapmasıdır. Risk faktörleri arasında; majör depresif bozukluk, akıl hastalıkları, bipolar bozukluk, şizofreni, kişilik bozuklukları gibi akıl hastalıkları, alkolizm ve madde bağımlılığı bulunmaktadır. Bireyin kendisine yönelik bir saldırganlık hâli olan intihar davranışı, birçok şiddet davranışının aksine her yaştan kişiyi etkilemekte olup, bireyin bilerek ve isteyerek kendi hayatına son vermesi olarak da tanımlanabilir.

<i>Yabancı</i> (Albert Camus romanı) Albert Camusnün ilk kez 1942 yılında yayımlanmış romanı

Yabancı, Albert Camus'nün 1942 yılında yayımlanan romanı. Eser Camus'nün edebiyat alanında verdiği en önemli yapıt olarak kabul edilir.

<span class="mw-page-title-main">Martin Heidegger</span> Alman filozof

Martin Heidegger, varoluşçu felsefenin isimlerinden biri olarak bilinen Alman filozof.

Absürdizm, herhangi bir yaratıcı olmadığından insanlığın evrende bir anlam bulmasına yönelik uğraşlarının boşa bir çaba olduğunu ve eninde sonunda bu anlam uğraşının başarısız olacağını söyleyen felsefi düşünce akımıdır.

<span class="mw-page-title-main">Varoluşçuluk</span> Felsefi ve edebi akım

Varoluşçuluk veya egzistansiyalizm, 19. yüzyıl sonları ile 20. yüzyılda kendi içlerindeki derin öğretisel farklılıklarına karşın felsefi düşüncenin salt düşünen özne ile değil eyleyen, duyumsayan, yaşayan bir birey olarak insan öznesi ile başladığı inancını paylaşan belli başlı Avrupalı filozofların çalışmalarına karşılık gelen terim. Varoluşçu düşüncede her ne kadar 'özgürlük' yaygın olarak tepe nokta kabul edilse de akımın ilksel erdemi, otantisitedir. Varoluşçuluğa göre bireyin başlangıç noktası "varoluşsal tutum" olarak adlandırılan tutumla, yani görünürde anlamsız veya absürt bir dünya karşısında bir kopma ve keşmekeşlik duygusu ile nitelenir. Pek çok Varoluşçu, geleneksel ya da akademik felsefeyi biçim ve biçemsel yönden gerçek insan deneyiminden fazlasıyla soyut ve uzak olarak görmüştür. Ruhbilimsel ve kültürel devinimlerin bireysel deneyimlerle birlikte var olabileceğini savunan bu felsefi akımda, erdemlilik ve bilimsel düşünce birlikteliğinin insan var oluşunu anlamlandırmak için yeterli olamayacağını, bundan dolayı mevcut birlikteliğin gerçek değer yargıları içinde yönetilen ileri düzey bir kategori olduğu düşünülmüştür. İnsanın varoluşunu anlamlandırma, kesin olarak bahsedilen bu otantik gerçeklikle mümkündür.

<span class="mw-page-title-main">Raymond Aron</span> Fransız filozof,sosyolog ve siyaset bilimci (1905-1983)

Raymond Aron, 1905-1983 yılları arasında yaşamış olan ünlü Yahudi kökenli Fransız sosyolog ve filozof. Temel eserleri arasında Aydınların Afyonu, Endüstri Toplumu, Topyekün Savaş, Demokrasi ve Totalitarizm, Büyük Tartışma, Özgürlük Üzerine Bir Deneme, Şiddetin Tarihi ve Diyalektiği, Tarih Felsefesine Giriş gibi kitaplar bulunan Aron, kariyerinin başlarında ünlü varoluşçu filozof Jean-Paul Sartre'ın yakın çalışma arkadaşı olmuştur. Ancak, Aron daha sonra Sartre'la Marksistleri şiddetle eleştirmiştir. Kendisinin Siyasal Düşüncenin Evreleri adlı bir çalışması daha bulunmaktadır. Aron burada Marx'la ilgili bir makale de yazmıştır. Raymond Aron, insanın kendi düşünme gücüne egemen olabileceğine, zorbalığın insanlık tarihinin geçmişinde kaldığına inanmış, bu görüşünü kanıtlamaya çalışmıştır. Pek çok kitabı, pek çok yazısı vardır. 78 yaşında hayata gözlerini yummuştur.

<span class="mw-page-title-main">Jean-Paul Sartre</span> Fransız filozof (1905-1980)

Jean-Paul Charles Aymard Sartre, Fransız yazar ve düşünür. Felsefi içerikli romanlarının yanı sıra her yönüyle kendine özgü olarak geliştirdiği Varoluşçu felsefesiyle de yer etmiş; bunların yanında varoluşçu Marksizm şekillendirmesi ve siyasetteki etkinlikleriyle 20. yüzyıl'a damgasını vuran düşünürlerden biri olmuştur. Sartre, bir anlatıcı, denemeci, romancı, filozof ve eylemci olarak yalnızca Fransız aydınlarının temsilcisi olmakla kalmamış, özgün bir entelektüel tanımlamasının da temsilcisi olmuştur.

<span class="mw-page-title-main">Maurice Merleau-Ponty</span> Fransız felsefeci ve fenomenolog

Maurice Jean Jacques Merleau-Ponty, Edmund Husserl ve Martin Heidegger tarafından büyük ölçüde etkilenmiş Fransız Fenomenoloji filozofu. Algı, sanat, politika, din, biyoloji, psikoloji, psikanaliz, dil, doğa ve tarih konuları üzerine yazılar kaleme almıştır. 1945 yılında Jean-Paul Sartre ve Simone de Beauvoir tarafından kurulmuş solcu Les Temps modernes dergisinde baş editörlük yapmıştır.

<span class="mw-page-title-main">Pied-noir</span>

Pied-noir, günümüzdeki üç Kuzey Afrika ülkesinin Fransız sömürgesi oldukları dönemde özellikle sahil şeridinde yerleşmiş bulunan Avrupa kökenli nüfusa ve bu nüfusun günümüzdeki uzantılarına verilen isimdir. Bu Avrupalı nüfus başta Fransızlardan, ancak önemli miktarlarda da, zamanla Fransızlaşan İspanyollardan ve İtalyanlardan oluşmaktaydı. Kültürel geçişimler ve idari reformlar sürecinde Kuzey Afrika Yahudileri de, aşamalı olarak, pied-noir toplumuna dahil olmuşlar veya dahil sayılmışlardır. Fransa idaresi Cezayir'de, örneğin Osmanlı Devleti'nin aksine, 1960'lara kadar gerçek bir apartheid rejimi tesis etmiş bulunduğundan Kuzey Afrika Araplarının oluşturduğu çoğunluk hiçbir zaman piednoir kabul edilmemiş, ayrı yaşamışlardır.

<span class="mw-page-title-main">Simone de Beauvoir</span> Fransız yazar ve feminist filozof

Simone Lucie-Ernestine-Marie-Bertrand de Beauvoir, Fransız yazar ve feminist filozof. Roman, felsefe politik ve sosyal deneme, biyografi ve otobiyografi yazarı, gazeteci.

<span class="mw-page-title-main">André Gorz</span>

André Gorz, Fransız filozof ve gazeteci.

Francine Faure, Fransız bir piyanist, matematikçi olup Nobel Ödüllü yazar Albert Camus'nün ikinci eşidir. Faure, Camus'yle, 1937 yılında Cezayir'de tanışmıştır, 3 Aralık 1940'ta, Lyon'da evlenmiştir. Faure; Cezayir'de yaşayan orta sınıf bir ailenin kızı olarak dünyaya gelmiştir.

Sürgün ve Krallık, Albert Camus'nün 1957 yılında neşredilen öykü kitabı.

<i>Bulantı</i> (roman)

Bulantı, Jean-Paul Sartre'ın 1938 yılında yayımlanan edebiyat alanındaki ilk yapıtıdır. Roman, 20. yüzyılın en önemli eserlerinden biri olarak kabul edilir.

<span class="mw-page-title-main">Yaşam felsefesi</span>

Yaşam felsefesi, yaşamın anlamı ya da yaşamın nasıl yaşanması gerektiğine ilişkin herhangi bir genel tutum ya da felsefi görüştür.

İntihar, etikte ve felsefenin diğer dallarında, çeşitli filozoflar tarafından farklı şekilde yanıtlanan zor sorular ortaya çıkarır. İntihar üzerine felsefi bakış açıları felsefi akımlara, zamana ve yazara göre değişir. Bununla birlikte, inançlı yazarlar için, genellikle inandıkları dinler ile paralellik gösterir.

Bazı gözlemciler[kim?] varoluşçuluğun anarşizm için felsefi bir zemin oluşturduğuna inanmaktadır. Anarşist tarihçi Peter Marshall, "varoluşçuların birey, özgür seçim ve ahlaki sorumluluk üzerindeki vurgusu ile anarşizmin temel prensipleri arasında yakın bir bağlantı olduğunu" iddia ediyor.

<span class="mw-page-title-main">Varoluş özden önce gelir</span>

Varoluşun özden önce gelir önermesi, bir şeyin özünün (doğasının), varoluşundan daha temel ve değişmez olduğu yönündeki geleneksel felsefi görüşün tam tersi olacak şekilde çeviren varoluşçuluğun merkezi bir iddiasıdır. Varoluşçulara göre insan bilinci kendi değerlerini yaratarak yaşamına bir anlam belirler çünkü insan, doğuştan gelen herhangi bir kimliğe veya değere sahip olarak dünyaya gelmez. Bu kimliğin veya değerin birey tarafından yaratılması gerekir. Kendilerini oluşturan eylemleri ortaya koyarak, varlıklarını daha anlamlı hale getirirler.