İçeriğe atla

Aile içi şiddet

Ev içi şiddete karşı farkındalık oluşturmak için sembolik mor kurdele

Aile içi şiddet, bir aile üyesinin; diğer üyesi veya eski üyesine karşı fiziksel ya da psikolojik olarak hükmetme ya da zarar vermesidir.

Fiziksel istismar ve çocuk istismarı; aile içi şiddetinin de bir parçası olabilir. Ancak çocuklara karşı yapılan şiddet eylemleri, çocuk istismarı altında incelenir. Her ne kadar göz ardı edilse de; fiziksel ve cinsel şiddet istismarlarının %90'ı aile bireyleri tarafından yapılmaktadır.[1]

Çeşitli ülkelerde aile içi şiddete bakış açısı oldukça değişiktir. Birçok toplum ve dini inanışlar arasında da farklılıklar bulunmaktadır.

Dünyada

Amerika Birleşik Devletleri'nde aile içi şiddette mağdur %35 oranında erkektir; ancak büyük çoğunluğu şikayette bulunmazlar.[2] İngiltere'de ise bu rakam %16.6 civarındadır.[3] Amerika'da mahkemeye intikal etmiş şiddet eylemlerinin %95'i kadınlara karşıdır.[4]

Birçok çağdaş toplumda; aile içi şiddet fiziksel seviyede ise kriminal bir suç olarak değerlendirilir. Ekonomik, duygusal, zihinsel, sosyal ve ruhsal baskıların karşılığı olarak da yüksek tazminat bedelleri ödemeye mahkûm edilirler.

1992'de Avrupa Birliği'nde yapılan araştırmaya göre; her 4 kadından 1'i hayatları süresince en az bir kez aile içi şiddetle karşılaştığını söylemiştir.

Türkiye'de

Avrupa Birliği standartlarına göre her 7500 kadına bir sığınma evi kurulması mecbur tutulmuşken; Türkiye'de toplam dokuz kadının sığınma evi vardır. Bu da ortalama 3 milyon kadına bir sığınma evinin düştüğünü gösterir. SODEV araştırmasına göre; mevcut sığınma evleri de güç koşullar altında çalışmaktadır. Belediyeler ise; açılan birçok sığınma evini kapatmıştır.[5]

Bu vesile ile Türk Kadınlar Birliği, Türk Anneler Derneği, Çağdaş Eğitim Vakfı, AÇEV, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, Kadın Emeğini Değerlendirme Vakfı, Türkiye Aile Sağlığı ve Planlama Vakfı, Roteryenler, Lions ve Soroptimistler gibi dernekler Türkiye'de mağdur kadınlara yardım etmeye çalışmaktadırlar.

T.C. Başbakanlık Aile Araştırma Kurumunun 1995'te yaptığı araştırma doğrultunda; aile içi şiddete uğrayanların %80'i yapacak fazla bir şey olmayacağına inanır. İlkkaracan'ın 2000 yılında yaptığı araştırmaya göre de; Türkiye'nin doğu ve güneydoğu'sunda kadınların %50.8'sinin rızaları olmadan evlendirildiğini söylemiştir.[6]

4320 Sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun

14 Ocak 1998 tarihinde kabul edilen 4320 sayılı kanun aile içi şiddete karşı Türkiye'de aile şiddeti mağdurları için yazılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk 75 yılında ise benzeri bir kanun varolmamıştır, mevcut olan kanun da aile şiddeti mağdurları tarafından genelde bilinmemektedir.

Bu kanuna göre; aile şiddetinde mağdur olanın Cumhuriyet Başsavcılığına bildirmesi ve Sulh Hukuk Hakimi'nin kabulu doğrultusunda kusurlu eş hakkında kanunumuza göre sırasıyla şu işlemlere başvurulur:

  • Diğer eşe veya çocuklara veya aynı çatı altında yaşayan diğer aile bireylerine karşı şiddete veya korkuya yönelik davranışlarda bulunmaması,
  • Müşterek evden uzaklaştırılarak bu evin diğer eşe ve varsa çocuklara tahsisi ile diğer eş ve çocukların oturmakta olduğu eve veya iş yerlerine yaklaşmaması,
  • Diğer eşin, çocukların veya aynı çatı altında yaşayan diğer aile bireylerinin eşyalarına zarar vermemesi,
  • Diğer eşi, çocukları veya aynı çatı altında yaşan aile bireylerini iletişim vasıtalarıyla rahatsız etmemesi,
  • Varsa silah ve benzeri araçlarını zabıtaya teslim etmesi,
  • Alkollü veya uyuşturucu herhangi bir madde kullanılmış olarak ortak konuta gelmemesi veya ortak konutta bu maddeleri kullanmaması.[7]

Aile içi şiddeti mağduru 6 ay daha eşiyle beraber yaşaması önerilir ve bu 6 ay içerisinde durum değişmezse tutuklanacağı eşine iletilir.

Ancak; eşin şiddeti tekrarlaması halinde, mağdur tekrar Cumhuriyet Başsavcılığı'na başvurur; ve Sulh Ceza Mahkemesi'nce kamu davası açılır. Bu durumda da eş 3 ila 6 ay arasında hapis cezası ile cezalandırılır, 3005 sayılı Meşhut Suçların Muhakeme Usulü Kanunu'na göre de; çoğu zaman bu suç para cezasına çevrilir.

İstanbul Barosu Kadın Hakları Uygulama Merkezi; mevcut kadınların aile içi şiddeti mağdurlarını korumadığını; aksine ölümlerine sebebiyet verecek şekilde uluslararası standartlardan uzak olduğunu iletmiş; birçok kez kanunun geliştirilmesi ve değişmesi için başvurularda bulunmuştur.[8]

Benzeri girişimlerde bulunan İzmir Barosu Kadın Hakları Danışma ve Uygulama Merkezi ise; baro tarafından kapatılmıştır.

Avrupa Birliği ile uyum süreci içerisinde; Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu yardımı ile aile içi şiddeti hakkında niteliksel ve niceliksel araştırmalar yapılacaktır ve Ulusal Eylem Planı geliştirilecektir. Bu proje; Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu ile yapılacak ve Kasım 2006'da başlaması öngörülmektedir. 4320 sayılı kanun ile sonuçlanan son Başbakanlık araştırması 1995 yılında yapılmıştır.[9]

Şiddet sadece dayak şekli değildir. Tehdit, zorlama, hapsetme, cinsel şiddet ve psikolojik baskı şekillerinden biridir. Şiddet ailelere büyük zarar verebilir ve ruhsal, fiziksel acılara yol açabilir. Şiddetin anlayışla karşılanması söz konusu olamaz. Avusturya'da şiddet cezayı gerektiren bir suçtur. Birçok ülkede son yıllarda şiddetten korunma yasaları çoğalmıştır. Mayıs 1997'de yürürlüğe giren "Şiddetten korunma yasası" şiddete maruz kalan kişilerin şiddeti uygulayanı derhal konuttan uzaklaştırma ve para cezası yoluyla korunmasını sağlamaktadır.[10]

Aile içi şiddetin sebepleri

Aile içi şiddet, başlıca üç başlık altında incelenir. Sosyal, Psikolojik ve Biyolojik olarak da incelenebilecek bu kategoriler; tam açıklaması ile Fakirlik (Sosyal), Güç ve Kontrol isteği(Psikolojik) ve Biyolojik (Alkol ve Uyuşturucu) başlıklarında incelenebilir.

Zenginler ailelerden farklı olarak

  • Ekonomik güçlük çeken ailelerde, diğer ailelere nazaran çok daha fazla aile içi şiddeti gerçekleşmektedir.
  • Fakirliğin getirdiği sosyoekonomik sorunlar doğrultusunda; birey tepkisini ailesine karşı göstermektedir.
  • Fakir ailelerde yokluğun verdiği eksiklik nedeniyle iç çatışmalar yaşanmaktadır.
  • Fakir ailelerin çocukları zengin olan ailelerin çocuklarıyla ve onların sahip oldukları imkânlarla yüz yüze gelince bir eksiklik hissetmektedirler ve bunu da ailelerine yansıtmaktadırlar ve giderek saldırgan tutum sergilemektedirler.
  • Fakirlik nedeniyle okulunu bitiremeyen bireyler bilinçsiz ve cahil kalabilmektedir bu nedenle yanlış yollara sapmaktadırlar, araştırmalar sonucu şiddetin en çok eğitimden yoksun kalmış aileler ve onlar tarafından yetiştirilmiş bireylerce sergilendiği saptanmıştır.

Güç ve kontrol

  • Toplumsal bakış açısı doğrultusunda, erkeğin egemen olmasını öngören toplumların alışkanlıklarında ve geleneklerinde kadınlar mağdur durumdadır. Bunun dini ve kültürel boyutları da mevcuttur; ancak erkeğin aile reisi görevini üstlenmesi ve bunu hor görmesidir.
  • Aile içerisinde her bireyin eşit görevlere dağılmaması ve güç sahibi olanların mantıksal olarak bunu kaldıramaması.[11]

Alkol ve uyuşturucu

  • Uluslararası araştırmalar doğrultusunda; alkolik ve uyuşturucu bağımlısı olan bireylerin %25'e yakını aile içinde şiddet uygulamaktadır.[12]
  • Bazı kurumlar tüm kötü alışkanlıkları (kumar vb.) bu kategori içerisine ekler.

Kaynakça

  1. ^ "Arşivlenmiş kopya". 9 Aralık 2006 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 13 Kasım 2006. 
  2. ^ "Arşivlenmiş kopya" (PDF). 7 Kasım 2006 tarihinde kaynağından arşivlendi (PDF). Erişim tarihi: 13 Kasım 2006. 
  3. ^ "Arşivlenmiş kopya". 16 Kasım 2006 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 13 Kasım 2006. 
  4. ^ "Arşivlenmiş kopya". 21 Eylül 2006 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 13 Kasım 2006. 
  5. ^ "Arşivlenmiş kopya". 9 Mayıs 2007 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 13 Kasım 2006. 
  6. ^ "Arşivlenmiş kopya". 12 Mayıs 2007 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 13 Kasım 2006. 
  7. ^ "Arşivlenmiş kopya". 9 Aralık 2006 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 13 Kasım 2006. 
  8. ^ "Aile İçi Şiddet ve 4320 Sayılı Kanun". www.turkhukuksitesi.com. 23 Kasım 2006 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 27 Ekim 2020. 
  9. ^ "Arşivlenmiş kopya". 5 Ekim 2006 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 13 Kasım 2006. 
  10. ^ "Uzaklaştırma Kararı Nasıl Alınır?". Av. Arb. Esra Nur Aydemir. 19 Eylül 2021. 24 Eylül 2021 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 24 Eylül 2021. 
  11. ^ "Arşivlenmiş kopya" (PDF). 14 Mart 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi (PDF). Erişim tarihi: 13 Kasım 2006. 
  12. ^ "Arşivlenmiş kopya". 30 Ağustos 2006 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 13 Kasım 2006. 

Dış bağlantılar

İlgili Araştırma Makaleleri

Transfobi, transgender veya transseksüel kişilere ya da direkt olarak transseksüelliğe karşı duyulan hoşnutsuzluğu ve olumsuz tutumu kapsamaktadır. Transfobi, toplumun cinsiyet normlarına uymayan insanlara karşı duyulan korkuyu, tiksintiyi, nefreti veya rahatsızlığı ve bunlara bağlı olarak şiddeti kapsayabilir. Genellikle homofobik görüşlerle birlikte ifade edilir ve bu nedenle sıklıkla homofobinin bir türü olarak kabul edilir. Transfobinin mağdurlarından olan çocuklar tacize, okulda zorbalığa ve/veya okul içinde şiddete, koruyucu aileleri tarafından şiddete maruz kalmaktadırlar. Yetişkin mağdurlarsa kamuoyunda alaya, tacize, sataşılmaya, şiddet ile tehdide, soyguna uğramaya ve yanlış tutuklamaya maruz kalmaktadır ve bu yüzden birçoğu toplumda güvensiz hissetmektedir. Bazıları; trans olduğu için kovulacağından veya muhafazakâr politikaların, onları korumak için yasalara karşı çıkan dindar grupların etraflarını kuşatmasının baskısından dolayı sağlık hizmetini reddediyor veya işyeri ayrımcılığıyla mücadele ediyor. Kurbanların yüksek bir oranının cinsel şiddete maruz kaldığı rapor edilmektedir.

<span class="mw-page-title-main">Aile</span> aralarında yakın akrabalık bağı bulunan kişiler grubu

Aile veya ocak, toplumun en küçük birimi olarak kabul edilen sosyal bir yapı. En küçük, yani "çekirdek" olarak adlandırılan bir aile; baba, anne ve çocuklardan oluşur.

<span class="mw-page-title-main">Türkiye'de kadın hakları</span>

Türkiye'de kadın hakları konusu, Batı dünyasındaki gelişmelere paralel olarak 19. yüzyıl ortalarından itibaren gündeme gelmiştir.

Şiddet, bir kişi veya gruba yönelik; mağdurun bedensel bütünlüğüne, mallarına veya simgesel ve kültürel değerlerine zarar verecek şekildeki her türlü davranıştır.

İstismar, Türkçeye Arapçadan geçen ve sözlük anlamı olarak iyi niyeti kötüye kullanma, sömürme anlamına gelen bir sözcüktür.

Baskı, en genel anlamda, bireylerin kişisel özgürlüklerini engelleyen, onları kendi iradeleri ve istekleri hilafına düşünmeye ve davranmaya itmeyi hedefleyen bir fiil ve suç unsurudur.

Çocuk istismarı bir çocuğa bir yetişkin tarafından fiziksel ya da psikolojik olarak kötü davranılmasıdır. Ayrıca çocuklara kötü muamele, çocuk istismarı ve ihmali ile çoğu zaman aynı anlama gelir. Dünya Sağlık Örgütü çocuk istismarını şöyle tanımlar: "Çocuğun sağlığını, fiziksel ve psikososyal gelişimini olumsuz etkileyen, bir yetişkin, toplum ya da devlet tarafından bilerek ya da bilmeyerek uygulanan tüm davranışlar çocuğa kötü muameledir."

<span class="mw-page-title-main">Cinsel istismar</span>

Cinsel istismar, kişinin başkaları tarafından cinsel olarak kötüye kullanılması, suistimal edilmesi, istemediği halde başkalarının cinsel yönelimlerine hedef olması durumudur. Her cinsiyetten, her sosyal sınıftan ve meslek grubundan kişiler cinsel istismara uğrayabilmektedir ancak genel olarak kadınların ve çocukların cinsel istismara daha çok maruz kaldıkları söylenebilir.

<span class="mw-page-title-main">Kadına yönelik şiddet</span> kadınlara yönelen cinsiyet temelli şiddet eylemleri

Kadına yönelik şiddet, kadınların cinsiyetleri nedeniyle maruz kaldıkları fiziksel, cinsel, psikolojik acı veya ıstırap veren ya da verebilecek olan her türlü eylem, uygulama ya da bu tür eylemlerle tehdit edilme, zorlanma veya keyfi olarak özgürlükten yoksun bırakılmalarıdır.

<span class="mw-page-title-main">İstanbul Sözleşmesi</span> kadına karşı ve aile içi şiddetin önlenmesiyle ilgili uluslararası sözleşme

İstanbul Sözleşmesi ya da tam adıyla Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi, Avrupa Konseyi tarafından hazırlanan, 45 ülke ve Avrupa Birliği tarafından imzalanan, kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddeti önleme ve bununla mücadelede temel standartları ve devletlerin bu konudaki yükümlülüklerini belirleyen uluslararası insan hakları sözleşmesidir.

Ailenin Karanlık Yüzü: Ensest, Türkiye'den Araştırmalar, Saptamalar, Örnekler ve Öneriler, Metis Yayınları'ndan Haziran 2018'de yayımlanan, Alanur Çavlin, Filiz Kardam ve Hanife Aliefendioğlu'nun hazırladığı ensest konusundaki araştırma kitabı. Çok boyutlu bir sorun olduğu için, çok disiplinli bir yaklaşımla hazırlanan kitapta adli tıp, hukuk, psikiyatri, psikoloji, pedagoji, kadın çalışmaları, sosyoloji, nüfusbilim ve eleştirel medya çalışmaları gibi 10 ayrı alandan 16 uzmanın görüşlerine yer veriliyor. Kitapta ensest, aile içi şiddetin bir biçimi, çocuk istismarının en ağır biçimi ve ataerkil ailenin sorgusuz kabulünün çocuğu ve kadını ikincilleştirerek şiddete karşı dezavantajlı hâle getiren koruması altında gerçekleşen bir saldırı olarak ele alınıyor.

Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun veya 6284 Sayılı Kanun, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından 8 Mart 2012'de kabul edilen ve 20 Mart 2012'de T.C. Resmî Gazete'de yayımlanan yasadır. Kanunun amacı şiddet gören ya da bu yönde bir tehdit altında bulunan kadın, çocuk, aile bireyi ve tek taraflı ısrarlı takip mağdurlarının korunması ve bu kişileri hedef alan şiddetin önlenmesi için alınacak önlemleri düzenlemektir.

Psikolojik şiddet, failin mağduru duygusal olarak sindirmek ve aşağılamak, ona yaptırım uygulamak veya cezalandırmak için toplumdan soyutlamak üzere baskı uyguladığı bir saldırganlık ve istismar biçimidir.

Ekonomik şiddet, toplumsal ve ekonomik yapıda dezavantajlı olan bireylerin ekonomik bağımsızlıkları ve bunun oluşum sürecindeki menfi etki ve engelleri tanımlar. Özellikle feminist teori ile ilişkilendirilmektedir. Örneğin, kadınların ekonomik bağımsızlığını elde edememesi üzerindeki menfi etkiler ve bunun kadınlara karşı bir kontrol, tehdit ve yaptırım olarak tezahür etmesi bu şiddet türünün bir örneğidir. Ekonomik şiddetin kapsamı kadınların bağımlı hâlde olmasındaki etkiler dışında kadın istihdamına izin verilmemesi, istenilmeyen bir işte zorla çalıştırılması, iş hayatındaki ileri pozisyonların kısıtlanması, eşit işe eşit ücret verilmemesi ve kadının daha az kazanması, müsadere vb. gibi birçok örnekle genişletilmektedir. Bu eksende kısıtlanan kadın özgürlüğü ile fakirleşme, fiziksel şiddetin daha fazla görünür olması ve psikolojik sorunlar ortaya çıkmakta ve cinsel istismar, kadın ticareti, HIV ve morbidite oranı artmaktadır. Bu kapsamda kadın istihdamın ve istihdam sürecindeki sorunların giderilmesi, kadına yönelik şiddete karşı çalışmaların yapılması ve mağdurlar için destek servislerinin kurulması önerilmektedir.

Kadın sığınmaevi, kadına yönelik şiddet olaylarına karşı kadınların varsa çocukları ile birlikte, şiddetten geçici olarak korunmasını sağlamak, bu dönemde şiddet mağdurlarının psikolojik, sosyal ve ekonomik sorunlarının çözülmesi için açılmış sosyal hizmet kuruluşlarıdır. Türkiye'de Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, belediyeler ve Sivil Toplum Kuruluşları'na bağlı toplam 143 kadın sığınmaevi bulunmaktadır.

Cinsiyet suçlarının kovuşturulması, tecavüz ve diğer cinsel şiddet suçlarının kovuşturulmasına yönelik yasal işlemlerdir.

<span class="mw-page-title-main">Evlilik içi tecavüz</span>

Evlilik içi tecavüz, eşin rızası alınmadan yapılan cinsel ilişki eylemidir. Rızanın yokluğu tecavüzün oluşması için temel etmendir; fiziksel bir zorlama olmasına gerek yoktur. Evlilik içi tecavüz, bir tür aile içi şiddet ve cinsel istismardır. Tarihe bakınca, cinsel ilişki eşlerin hakkı olsa da bugün dünyanın birçok yerinde eşin rızası alınmadan yapılan seks tecavüz olarak tanımlanıyor.

Evliliğe zorlama, bir evliliğin taraflarından en az birisinin baskı, tehdit, şiddet sonucu karşı çıkma olanağı olmaksızın evlenmeye veya bir evliliği sürdürmeye zorlanmasıdır.

Ayşe Paşalı cinayeti, 7 Aralık 2010'da Türkiye'nin başkenti Ankara'da Ayşe Paşalı'nın şiddet gördüğü eski eşi tarafından bıçaklanarak öldürülmesidir.

Çocuk ve Genç Suçluluğu, çocuktaki anti-sosyal eğilimlerin yasa müdahalesi gerektiren duruma gelmesi.