İçeriğe atla

Ahmet Şuayip

Ahmet Şuayip
Ahmet Şuayip Bey
Doğum1876
İstanbul, Osmanlı Devleti
Ölüm1910 (34 yaşında)
İstanbul, Osmanlı Devleti
EğitimMekteb-i Hukuk
Meslekİdare hukuku, devletler hukuku, felsefe

Ahmet Şuayip (1876, İstanbul - 1910, İstanbul), pozitivizmin Türkiye'de tanınmasında rolü olmuş olan felsefeci, hukuk adamı ve düşünür. Servet-i Fünûn dergisinde yazdığı incelemelerle, söyleşilerle, batı edebiyatını izleyen çalışmaları ile tanındı.

Biyografi

1876'da İstanbul'da doğdu. Fatih Rüştiyesi, Vefa İdadisi, Hukuk Mektebi öğre­nimlerinden sonra, İdare Hukuku ve Devletler Hukuku öğretmenliği yaptı. İstanbul Maarif Müdürlüğü, Divan-ı Muhasebat Müdde-i Umumiliği görevlerinde bulundu. Birkaç aylıkken babası Salih Efendi'yi kaybetti, bu yüzden çocukluk ve gençlik dönemi zorlukla geçti. Çeşitli resmi makamlarda müdürlük ve idarecilik yaptı.[1] Vefa İdadisi'nde arkadaş olduğu Hüseyin Cahit Yalçın'la dostluğu ömür boyu sür­dü. 1908 Meşrutiyetinden sonra politik hayata girmesi istenmesine karşın, yapılan davetleri geri çevirmiş Mekteb-i Hukuk'taki «Hukuk-i İdare» ile «Hu­kuk-ı Düvel» derslerine devam etmiştir.[2]

Meşrutiyetin ilanından sonra düşünce hayatına katılan çok sayıda dergiden biri de Şuayip'in felsefeci Rıza Tevfik ve iktisatçı Mehmet Cavid Bey ile birlikte çıkardıkları Ulum-ı İktisadiye ve İçtimaiye Mecmuası'dır. Derginin ilk sayısında Rıza Tevfik ve Mehmet Cavid ile birlikte yazdıkları 'Mukaddime ve Program" makalesi grubun felsefi, politik, ekonomik görüşlerini özetlemektedir.[3] Pozitivist ve liberal düşünceleri savunan dergi 1911'e kadar 27 sayı çıkmıştır. Derginin yazılarının büyük kısmı Ahmet Şuayıp'e aittir ve sosyoloji alanındaki düşüncelerini bu dergide yazmıştır.

Aralık 1910 tarihli Resimli Kitab dergisinde Ahmet Şuayib Bey

1910 yılında 34 yaşında tifoya yakalanarak ölmüştür.

Düşünce alanındaki katkıları

Ahmet Şuayp'tan önce Beşir Fuat pozitivizm ile materyalizm arasındaki farklara değinmiş, ancak ayrımın felsefi yönünden çok edebi yönüne ağırlık vermiştir. Hüseyin Cahit Yalçın da ayrımın estetik yönünü ele almıştır. Ancak ilk olarak Ahmet Şuayp positivizmi her yönüyle kapsamlı şekilde incelemiş, felsefi, tarihsel, edebi yönlerini birlikte ele almıştır.[1]

Servet-i Fünûn dergisinde yazı dizisi olarak yayınlanan ve daha sonra kitaplastırılan "Hayat ve Kitaplar" baslıklı yazılarında pozitivist felsefenin yakın tarihi üzerinde durur. Bu dizinin ilk makalesinde amacını yeni düsünme ufukları açmak, okuyucularını batının eserlerinden haberdar etmek, faydalı bilgiler sunmak olarak açıklar. Gabriel Monod, Ernest Lavisse, Gustave Flaubert, Carsten Niebuhr, Theodor Mommsen ve Hippolyte Taine'i okuyucularına açıklar. Basvurduğu kaynakları arasında Emile Hannequin'ın Çağdas Pozitivizmin İlkeleri göze çarpar. Ahmet Suayip, Taine'in felsefesini anlatırken pozitivizmin temel düsüncelerini irdeler, kendisinin hangi noktalarda ayrıldığını da gösterir. Taine, Servet-i Fünuncuları çok etkilemiş bir filozoftur. Diğer taraftan positivizme karşı olan Henri Bergson ve Emile Boutrox gibi felsefecileri de anlatır.[1]

Sosyoloji alanında Taine'in aşılmış olduğunu söyler ve Émile Durkheim ile Gabriel Tarde adlı iki yeni filozofun adını verir. Daha sonraki yıllarda Türkiye'de önemli etkileri olacak olan bu iki filozoftan ilk söz eden kişi Ahmet Şuayip olmuştur. Taine'in öğrencisi olan August Comte'u da bir filozof olarak değerlendirir. Alfred Fouillée ve Schopenhauer'in adı da Türk edebiyatında ilk olarak onunla duyulmuştur.

9 Aralık 1910 tarihli Servet-i Fünun dergisinde Ahmet Şuayib Bey, Cavid Bey ile bir arada.

Felsefi anlayışı

Şuaip'e göre felsefe düşünme ve tertip etmektir. Düşünme ise iki şekilde olabilir.

  • Nazari-spekülatif
  • Maddi ve müspet - pozitif

Birinci düşünme şekli, düşünmeye ve hayal etmeye önem verir, tecrübe önem taşımaz. İkinci düşünme şekli ise tecrübeye önem verilir. Bir düşüncenin doğruluğu onu olaylara uyguladıktan sonra ortaya çıkar. Pozitivist yaklaşımıyla ikinci düşünce şeklini seçen Şuayip felsefenin rehberinin müspet ilimler olması gerektiğini ileri sürer ve dini tamamen düşünce alanının dışında tutar. Felsefenin görevi evrenin kanunları ile insanın tabi olduğu kanunların ilişkisini tespit etmektir.[1]

Felsefenin bu görevini yapabilmesi için ilimlerin tasnifi önem taşır. Matematikten sosyolojiye doğru giden bir ilim tasnifinin yapılması ile bu ilimler bir felsefeye sahip olabilirler.

Ahlak anlayışı

Ahlak konusunda metafiziğe yer vermez. Temel ahlak ilkesinin "kendini sevmek, kendi üstüne düşünmek" yani hodgamlık 22 Nisan 2013 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. olduğunu açıklar. Merhamet, aile duygusu, şefkat gibi duygular ise gerçekte başkaları ile ilgili bir görev olduğu zaman ortaya çıkar, yani "merhamet, insanın nefsi hakkındaki tefekkürünün kendine benzer bir mevcut üzerinde iadesinden baska bir sey değildir" ve dolayısıyla yine bir tür bencilliktir.

İnsanların birbirlerine karşı düşmanlıklarının nedeni şeyleri farklı şekillerde anlamalarından kaynaklanmaktadır. İnsanları bundan kurtaracak olan ve gerçekleri gösterecek olan ilimdir.

Sosyolojik anlayışı

Şuayip İstanbul Üniversitesinde Ziya Gökalp'ten önce sosyoloji dersleri verir. Şuayip'e göre sosyoloji en önemli bilimdir. Ona göre: "Bütün felsefi sorunlar, sosyal sorunlardan sayılır. İnsanların yetileri her şeyden önce kendi cinsinin mirasıdır ki, bu da toplumdan başka bir şey değildir. Toplumun koşulları hayatın yasalarına bağlıdır. Bu bakımdan hayat bilimi ile sosyoloji arasında çok büyük bir yakınlık vardır. Hatta bütün evren kuruluş hâlinde bir toplumdur. O halde sosyoloji bilimi bütün bilimlerin başı ve hepsinin özetidir."[3]

Ulum-ı İktisadiye ve İçtimaiye Mecmuası'nda çıkan yazılarında devlet, ırk ve ekonomi konularında yazılar yazar. Ona göre devletlerin yapılarını belirleyen şey coğrafya ve iklimdir. Meralarda yaşayan halklar bedevi yaşam sürerler ve kalplerinde dünyayı fethetmek arzusu vardır ama merkezi devlet kurmazlar. Ormanlık arazide avcılıkla geçinen toplumlar ise merkezi devletler kurmaya eğilimlidirler ancak dünyayı fethetmeyi düşünmezler. İlk devletler insanların savunma ihtiyacını karşılamak için oluşmuştur. Toplumsal gelişmenin sonucunda bir siyasi kuvvet oluşur. Bu kuvvet değişik biçimlerde yani dini, ahlaki, fikri ya da iktisadi biçimlerde oluşabilir. Şuayip Marx'ı da iktisadi gücü tek siyasi güç olarak gördüğü için doğru bulmaz.[1]

İşbölümü de Şuayip için önemlidir. İnsanlar ancak aralarında "vazife taksimi" yaptıkları zaman bir cemiyet oluştururlar. Her meslek sahibi birbirine hizmet eder. Hakim çiftçiye, çiftçi de hakime hizmet eder.

Şuayip'e göre bütün toplumlarla şu 5 özellik vardır.

  1. Şahsi menfaatler ile umumi menfaatler arasında zıtlık
  2. Muhafazakâr görüşler karşısında ilerici görüş
  3. Aile teşkilatı
  4. İşbölümü ve onun sonucunda mahsullerin değişimi
  5. Kuvvetlerin ruhani ve cismani olarak ayrılması

Devletin kanun yapıcıları son derece dikkatli olmalıdır. Cemiyetin bir yanı muhafazakâr iken diğer yanı ilerici olup, islahat yapmak ister. Ancak bu islakatları yaparken gelenekleri gözönünde almak gerekir, değişiklikleri peyderpey yapmak gerekir. Tersine değişiklikleri yapmakta geç kalınırsa başka sorunlar yaşanır ve ihtilal vuku bulabilir. Eğer devletin idare şekli milletçe zıt ve muhalif ise ızdıraptan kurtulmak için ihtilal zaruridir.[1]

Eserleri

Ahmet Şuayip; Başlıca eserleri:

  • Hayat ve Kitaplar (1901)
  • Ulum-ı İktisadiye ve içtimaiye Mecmuası (1908-1910): Rıza Tevfik Bölükbaşı ve Mehmet Cavit'le, 3. cilt, 24 sayı)
  • Hukuk-ı Umumiye-i Düvel (Devletler Genel Hukuku, 1912)
  • Hukuk-ı idare (ders kita­bı)
  • Esmar-i Matbuat (Basın Meyveleri)

Kaynakça

  1. ^ a b c d e f Ahmet Şuayp'ın felsefesi[] Yrd. Doç. Güncel Önkal (23 Mayıs 2012'de erişildi)
  2. ^ Sanat Edebiyat Sitesi 22 Haziran 2012 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. Ahmet Şuayp maddesi, (23 Mayıs 2012'de erişildi)
  3. ^ a b Ankara Üniversitesi 2 Haziran 2018 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi., Doç. Dr. İsmail Doğan, Sosyolojik Düşüncenin Osmanlı'daki kaynakları:"Ulum-ı İktisadiye ve İçtimaiye Mecmuası" Örneği

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Pozitivizm</span> Augus Comte tarafından 19. yüzyılda ortaya atılan düşünce

Pozitivizm veya olguculuk; Auguste Comte'un başını çektiği, doğru bilginin yalnızca bilimsel bilgi olduğu, doğru bilgiye ise yalnızca ampirizm (deneycilik) ile ulaşılabileceğini ve bu bilginin kendisinin deneysel olmadığını savunan düşünce akımıdır. Pozitivizm, sosyal bilimlerin fen bilimleri gibi kesin gerçeklikler içeren kurallara dayanması ve felsefi tartışmalardan uzaklaşmak hedefiyle, 19. yüzyıl içindeki toplumsal ilişkiler çerçevesinde şekillenmiştir.

<span class="mw-page-title-main">Deneycilik</span> bilginin sadece veya öncelikle duyusal deneyimden geldiğini belirten teori

Deneycilik, empirizm veya ampirizm, bilginin duyumlar sayesinde ve deneyimle kazanılabileceğini öne süren görüştür. Deneyci görüşe göre insan zihninde doğuştan bir bilgi yoktur. İnsan zihni, bu nedenle boş bir levha gibidir.

<span class="mw-page-title-main">Émile Durkheim</span> Fransız toplum bilimci (1858 – 1917)

Émile Durkheim, Fransız sosyolog, sosyolojinin kurucularından sayılmaktadır.

<span class="mw-page-title-main">Hilmi Ziya Ülken</span>

Mehmet Hilmi Ziya Ülken, Türk düşünce yaşamında ve Türkiye'de bir felsefe geleneğinin oluşmasında büyük etkisi olmuş bir filozof ve sosyologdur.

<span class="mw-page-title-main">Rıza Tevfik Bölükbaşı</span> Osmanlı-Türk filozof

Rıza Tevfik Bölükbaşı, Türk şair, filozof ve siyasetçidir.

<span class="mw-page-title-main">Hukuk felsefesi</span> felsefe alanı

Hukuk felsefesi, hukukun doğasını ve hukukun diğer norm sistemleriyle, özellikle etik ve siyaset felsefesiyle ilişkisini inceleyen bir felsefe dalıdır. Felsefenin temel dallarından biri olan aksiyoloji içindeki etik başlığına bağlanır. Hukuk felsefesi ve içtihat sıklıkla birbirinin yerine kullanılır, ancak içtihat ekonomiye veya sosyolojiye uyan muhakeme biçimlerini kapsamaktadır.

<span class="mw-page-title-main">Ernst Cassirer</span>

Ernst Cassirer, Alman filozoftur.

<span class="mw-page-title-main">Felsefe tarihi</span>

Felsefe tarihi, felsefenin mantık, epistemoloji, ontoloji, etik, estetik gibi alt bölümlerinden birisidir. Genel olarak felsefe derslerinin başlangıcında verilir. Bunun temel nedeni, felsefe tarihinin içeriğiyle ilintilidir. Felsefe tarihi, felsefenin ne olduğunun tanımlanmasından, çeşitli felsefe ögretilerinin tarihsel yerlerinin ve öğretisel ayrımlarının belirlenmesine ve bu öğretilerin felsefenin alt bölümleri açısından değerlendirilip ortaya konulmasına kadar çok yönlü ve çok boyutlu bir içeriğe sahiptir. Felsefe tarihi bu anlamda sadece bir mevcut felsefelerin ansiklopedik bir araya getirilmesi meselesi değildir; felsefenin ne olduğunun tanımlanmasından neyin felsefe-içi neyin felsefe-dışı sayılacağına değin bir dizi kuramsal/felsefi sorunla yüz yüzedir. Bu anlamda, felsefenin bir altbölümü olarak felsefe tarihi, hem felsefi çalışmanın başlangıcı hem de en önemli alanıdır. Genelde felsefe tarihi kitapları, bu bakımdan öğretilerin ve bunların felsefi sorunları çözme denemelerinin art arda etkileşimlerle gelişen tarihini ele alır. Bu tarihin hazırlanmasında hem düşünürlerin metinleri hem de bu metinlerin tarihsel toplumsal koşulları iç bağlantıları açısından değerlendirilir, öğretilerin birbirine etkileri ve karşıtlıkları, benzerlikleri ve ayrımları serimlenir. Dolayısıyla, genel anlamda felsefe tarihinin varlık, bilgi ve değerlerle ilgili soruları ve sorunları belirli özgül yöntemlerle değerlendiren ya da inceleyen ve bu incelemeyi sonuçları bakımından da sistemaktikleştirilmesine yönelik çalışan bütün düşünce girişimlerini ortaya koymayı hedeflediği söylenebilir.

<span class="mw-page-title-main">19. yüzyıl felsefesi</span>

19. yüzyıl felsefesi öncelikli olarak Alman felsefesinde romantizmin ve idealizmin zirveye ulaştığı bir dönemdir. Aynı şekilde materyalizmin de yeni bir derinlik kazandığı ve öne çıktığı görülür. Fransız felsefesinde bir yanda Charles Fourrier, Pierre-Joseph Proudhon, Claude Henri de Saint-Simon gibi reformcu düşünürler; öte yanda da August Comte ile pozitivizmin belirginleştiği görülür. Tarihçi Tocqueville ile sosyolog ve düşünür olan Emile Durkheim'ı da buraya eklemek gerekir.

<span class="mw-page-title-main">20. yüzyıl felsefesi</span>

20. yüzyıl felsefesi, 19. yüzyıl sonlarından başlayıp günümüze kadar gelen ve devam eden düşünce geleneklerini ve felsefi akımları kapsar. Her çağın felsefesinin kendi toplumsal, kültürel ve siyasal koşullarıyla etkileşimli olduğu gibi, 20. yüzyıl felsefesi de kendi siyasal ve toplumsal gelişmelerinden etkilenmiştir. Çağın siyasal olayları, kültürel ve teknolojik gelişmeler, bilimsel alandaki yeni sonuçlar, ortaya çıkan yeni düşünce eğilimlerinin hepsi 20. yüzyıl felsefesinde görülen bilime yönelik sorgulayıcı yaklaşımların, aklın sorgulanması girişimlerinin, dile yönelik ilginin, özne kavramı üzerinde yürütülen tartışmaların, zihin problemlerinin, yeni bir boyut kazanan bilgi sorununun, cinsellik soruşturmasının, yabancılaşma ve iktidar sorunsalının arka planını oluşturmaktadır. Bu çağın düşünürlerinin çoğunluğu bir şekilde çalışmalarında çağın kuramsal sorunlarını dillendirmiş ve yanıt arayışında olmuştur.

<span class="mw-page-title-main">Mantıksal pozitivizm</span>

Mantıksal pozitivizm, Viyana Çevresi olarak adlandırılan filozofların felsefi düşünüş sistemlerini adlandırır. Başlıca temsilcileri Moritz Schlick, Rudolph Carnap ve Otto Neurath olan bu çevre, yeni pozitivistler ya da mantıkçı empiristler olarak da adlandırılır. Bu çevrenin oluşumunda önemli etkisi olan isim Ernst Mach'tır ki Mach'ın Viyana'da belirli dönemlerde mantık, fizik ve felsefe profesörlüğü yaptığı bilinmektedir. Mantıksal pozitivizmin çok farklı konumlardaki ve disiplinlerdeki filozofları bir araya getirir. Söz konusu akımın içinde sayılan ya da sayılmış olan belli başlı filozoflar şöyledir: Ernest Nagel, Hans Hahn, Kurt Gödel, Felix Kaufmann, Philipp Frank, Bertrand Russell, Whitehead, A. J. Ayer, Wittgenstein.

<span class="mw-page-title-main">Skolastik felsefe</span>

Skolastik felsefe/düşünce, Latince kökenli schola (okul) kelimesinden türetilen scholasticus teriminden gelmektedir ve kelime anlamı olarak okul felsefesi demektir. Bu anlam önemlidir, zira skolastik felsefe, Orta Çağ düşüncesinde doğrunun zaten mevcut olduğu düşüncesine ve felsefenin okullarda okutularak öğretilmesine dayanan bir yaklaşım sergiler. Bu felsefenin temeli teolojidir, ona dayanır ve onu desteklemeye çalışır.

<span class="mw-page-title-main">Osmanlı mecmuaları</span>

Osmanlı İmparatorluğu'nda yayımlanan dergiler listesi maddesinde cumhuriyetin ilanı öncesinde Osmanlı İmparatorluğu'nda yayımlananan kayda değer dergiler listelenmektedir.

<span class="mw-page-title-main">Zümrüd Kuluzade</span>

Zümrüd Kuluzade, Azerbaycan felsefe tarihçisi, felsefe doktoru, filozof, araştırmacı.

<span class="mw-page-title-main">Ronald Dworkin</span> Amerikalı filozof ve hukukçu (1931 – 2013)

Ronald Myles Dworkin, FBA, hukuk ve siyaset felsefesine etkili katkılarda bulunan Amerikalı filozof ve anayasa hukukçusudur.

Ulûm-ı İktisadiye ve İçtimaiye Mecmuası, Osmanlı İmparatorluğu'nda ilk sosyal bilim dergisidir. Derginin kurucuları Ahmet Şuayip, Rıza Tevfik Bölükbaşı ve Mehmet Cavid Bey'dir. Dergi her ayın 15. günü yayınlamış ve 27 sayı sürmüştür. Osmanlı İmparatorluğu'nda liberalizm düşüncesinin kapsamlı analizlerine yer veren ilk dergidir ve Osmanlı aydınlarının liberalizme bakışı hakkında dönemsel ipuçları taşımaktadır. Dergi entelektüel kesime hitap eden dergilerdendir ve liberal yönünün dışında pozitivist ve batı yönlüdür.

Gündelik dil felsefesi, 20. yüzyılda ortaya çıkan bir dil felsefesi akımıdır. Bir felsefe yapma tarzı olarak, mantıkçı pozitivizmin ideal dil anlayışını eleştiren Austin, Searle, Grice gibi filozofların çalışmalarını nitelendirmektedir. Bu filozoflara göre, gündelik hayatta kullanılan dil eksik ve kusurlu değildir, bilakis dilin gündelik kullanımını analiz ederek, dil ve insan hakkında önemli bilgilere ulaşılabilir.

Osmanlı İmparatorluğu'nda liberalizm modernleşme çabalarıyla birlikte Avrupa'daki liberal düşünce dünyasının gelişimini takip eden dönemlerde ortaya çıktı. Sakızlı Ohannes Paşa, Mehmet Cavit Bey ve Prens Sabahattin gibi isimler bu konuda öne çıkan ilk kişiler oldu. Ohannes Paşa'nın sosyalizm karşıtlığı ve devletçi politikaları reddi ile iktisadi ve rekabetçi özgürlüğü savunması onu öne çıkan ilk Osmanlı liberalleri arasına soktu. Mehmed Cavid Bey Ulum-u İktisadiye ve İçtimaiye Mecmuası ekseninde liberal düşüncede ilk kıvılcımları ortaya koyarken Prens Sabahattin ise 1902 Jöntürk Kongresi ekseninde Türkiye'de merkez sağ ve merkez sol ayrımında merkez sağı temsil eder hale geldi. Ahmed Rıza Bey grubundaki Auguste Comte fikri onda le Play temelli karşıtlığı etkili kıldı, adem-i merkeziyetçi bir yapıya büründü. Bu kongre erken cumhuriyet dönemini etkiledi: Serbest Cumhuriyet Fırkası (SCF) liberal anlayışla 13 Ağustos 1930'da Ali Fethi Okyar’la Atatürk'ün isteği üzerine kurdurulurken bunu 1950'de Adnan Menderes ile iktidara gelen Demokrat Parti takip etti. Parti milli egemenliğe dayanan muhafazakâr bir eğilime girene kadar liberal görünümdeydi.

Viyana Çevresi, 1922'de Viyana Üniversitesi'nde profesör olarak görev yapan Moritz Schlick'in önderliğinde toplanan bir grup teorisyen, matematikçi ve filozof. Gelişen felsefi yön, mantıksal pozitivizm veya mantıksal deneycilik olarak adlandırıldı.