İçeriğe atla

Abdullah-ı İlahi

Abdullah-ı İlahi
Abdullah-ı Simavi - Şeyh İlahi
DoğumDT bilinmiyor
Tekellüf Köyü, Simav, Kütahya
ÖlümMÖ 1491
Vardar, Yanisa
Mahlasİlahi
MeslekMutasavvıf, Şair

Abdullah-ı İlahi Osmanlı dönemi sufilerindendir. Abdullah-ı Simavi veya Şeyh İlahi isimleriyle de bilinir. Şiirlerinde İlahi mahlasını kullanmıştır.

Hayatı

Abdullah-ı İlahi Kütahya'nın Simav İlçesine bağlı Tekellüf köyünde doğmuştur. Doğum tarihi bilinmemektedir.

Fatih Sultan Mehmed'in davetiyle İstanbul'a gelip Zeyrek Medresesi'nde ders vermeye başlayan Alaaddin et-Tûsi'den zahiri ilimleri tahsil etmiştir. Ubeydullah Ahrar'ın halifesi, şair, vahdet-i vücud'u benimseyen sufilerden Abdurrahman Cami'den (ö.1492) faydalanmıştır.

Horasan'da hocası Alaaddin et-Tûsi'nin yanında eğitimine devam ederken sufilerle tanışmış ve onların sohbet halkasına dahil olduktan sonra medrese tahsilini bırakmış ve Semerkant'a giderek dönemin en meşhur sufilerinden olan Nakşibendiye tarikatının Ahrariyye kolunun kurucusu olan Ubeydullah Ahrar'a intisap etmiştir.[1]

Vahdet-i vücud düşüncesini benimseyen ve eserlerinde sık sık Muhyiddin Arabi'yi anan şeyhi Ubeydullah Ahrar'ın yanında tasavvufi eğitimini tamamladıktan sonra yine onun önerisiyle Anadolu'ya ve doğduğu yer olan Simav'a geri dönmüş ve Nakşibendiliğin temsilcisi olarak dileyenlere tasavvufi eğitim vermeye başlamıştır.

Hemşehrisi Simavnalı Şeyh Bedreddin'in eseri Varidat'a şerh (yorum) yazan Abdullah-ı İlahi, diğer eserlerinde de tasavvufi kavramları ve Vahdet-i Vücud'u anlatıp izah etmeye devam etmiştir.

Tasavvufi Görüşleri

Abdullâh-ı İlâhî'ye göre Allah insan vasıtasıyla kendindeki ilahi isim ve sıfatları izhar eder yani görünür kılar. İnsan her iki alemin özelliklerini kendinde taşıdığı için mazhar-ı camii'dir. İlahi sırlar insanın özünde gizlidir. Tasavvuf vasıtasıyla insan kendindeki bu özü keşfeder. Eğer insanın kabiliyeti var ise ve gerçekten isterse Hakk'ın bütün sıfatlarını kendinde görebilir. İnsan nefsini yedi başlı bir ejderhaya benzeten İlahi'ye göre bir öğretmen veya doktor gibi olan mürşid vasıtasıyla nefsten kaynaklanan hastalıklara çare bulunması durumunda insan kendisinin asıl özüne nüfuz edebilir. Asıl mürşid-i kâmilin Allah olduğunu söyleyen İlahi bununla birlikte yalnız mecnunları vasıtasız olarak doğrudan eğittiğini ancak diğer insanların eğitimi için vasıtayı şart koştuğunu bu vasıtanın da mürşitler olduğunu söyler.

Alıntılar

  • ey tâlib-i Hakk gönül gözün aç, cismune ve cânuna nazâr eyle, gör kim cismin aslı nedendür ve cânun aslı nedendür...
  • Hakikattede tebdil-i ahlaktan murad evsâf-ı beşeriyetten kurtulmaktır.

Eserleri

  • Meslekü't-Tâlibin ve'l-Vâsılîn
  • Keşfü'l-Vâridât li Tâlibi'l-Kemâlât ve Gayreti't-Derecât
  • Zâdü'l-Müştâkin
  • Risâle-i Vücûd
  • Fütühât-ı İlâhî
  • Risâle-i Ehadiyye
  • Risâle-i Es'ile ve Ecvibe
  • Esrârnâme

Ayrıca bakınız


Kaynakça

  1. ^ "Arşivlenmiş kopya". 27 Haziran 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 27 Haziran 2019. 

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Tasavvuf</span> İslamın içsel, mistik boyutu

Tasavvuf veya Sûfîzm ya da Sûfîlik, İslam'ın iç veya mistik yüzü olarak tarif edilir. Ayrıca Sufizmin batıda yükseltilen içeriğinin "Budizm ve Taoizm gibi içeriksiz güzel yaşama tarzı" olarak yorumlanması da vardır.

<span class="mw-page-title-main">Muhyiddin İbnü'l-Arabî</span> Endülüslü İslam düşünürü, sufi ve filozof (1165–1240)

Muhyiddin İbnü'l-Arabî ya da tam adıyla Muhyiddîn Muhammed bin Ali bin Muhammed el-Arabî el-Hâtimî et-Tâî, ünlü İslâm düşünürü, mutasavvıf, yazar ve şair. Şeyhü'l Ekber unvanı ile de bilinir.

Tasavvuf, kelime anlamıyla "sufi olmak, sufiye yolunu izlemek" demektir. Tasavvuf ehline mutasavvıf ya da sufi denir. Tasavvuf edebiyatı ise tasavvufla uğraşan kişilerin ortaya koyduğu ürünleri kapsayan edebiyat türüdür. Halk edebiyatının "tasavvufi halk edebiyatı" türü 12. yüzyılda Ahmed Yesevi ile başladı. Konusu Allah'a ulaşmanın yolları, ahlak ve nefsin terbiyesidir. Anadolu’nun bu alandaki ilk ve en ünlü şairi Yunus Emre’dir.

Nefis ya da Nefs (نفس), Arapça kökenlidir, sözlükte ruh, bir şeyin kendi, akıl, insan bedeni, ceset, kan, azamet, arzu ve kötü istekler gibi manalara gelmektedir.

Dört Kapı Kırk Makam, İslamın temel öğretisi, genel kurallar bütünü, Allah'a giden yolda geçirilmesi gereken aşamalar bütünüdür. Öğretisi Muhammed döneminde İslam diniyle birlikte doğmuştur, her kapı ve her makam Kur'an ayetlerine dayanmaktadır. Ehl-i beyt ile devam etmiş, son yıllarda yapılan tarih araştırmaları ve analizler sonucunda bu anlayışın Hoca Ahmed Yesevî'nin Ehli Beyt'e ulaşan icazetnâme ve tarikat silsilesiyle İmam Ali Rıza'ya, yani Horasan'a ulaştığı bilinmektedir. Böylece, Anadolu Türkmen Ocaklarının temellerini atarak sistem haline getirilmiştir. Türkmen Ocakların Ehli Beyt'e ulaştığı ve günümüz Bektaşi tarikatının silsile yoluyla Yesevi tarikatına ve dolayısıyla da İmam Ali Rıza'ya ulaştığı bilinmektedir. Tasavvuf tarikatlarının silsilesi Ehli Beyt'e dayanmaktadır; bunun için tasavvufta kendileri gibi tasavvuf ehli bir kimsenin önderlik/pirlik makamında olması zorunludur.

<span class="mw-page-title-main">Eşrefoğlu Rûmî</span>

Eşrefoğlu Abdullah Rûmî, Türk şair, mutasavvıf. Eşref-i Rûmî veya Eşrefoğlu Rûmî olarak anılır.

<span class="mw-page-title-main">İhvân-ı Safâ</span> Hurufiler ya da ansiklopedistler

İhvan-ı Safâ, Basra'da 10. yüzyılda ortaya çıkan bir felsefe çığırının taraftarlarına verilen bir addır. Bir nevî felsefe ansiklopedisi mahiyetindeki risalelerini Almancaya çeviren Dietrici[kim?], bunların adlarının "Hâlis Kardeşler" anlamına geldiğini söylüyor.

Sufi metafiziği başlıca vahdet (birlik) düşüncesi etrafında gelişmiştir. Öyle ki varlık bir "Mutlak Varlık" ve O'nun aynada yansımalarından oluşan görüntülerden ibarettir. Bu anlayışı açıklayan iki farklı ifade biçimi kullanılır; Vahdet-i vücud ve vahdet-i şuhut. Bazı İslami reformcular bu iki deyim arasındaki farklılığın sadece semantik ve deyimle ilgili olduğunu, özünde bir farklılık içermediğini söylerler. Sufi metafiziğinde diğer dikkat çeken konular hulul, teşkik ve maksut birliği gibi konulardır. Allah ile evren arasındaki ilişkinin tarzı sufiler arasında olduğu gibi, sufi olmayan müslümanlar arasında da tartışılagelmekte olan bir konudur.

Abdurrezzak Kemaleddin b. Ebi'l-Ganâim el-Kâşânî. Tam adı Abdürrezzâk b. Ebi'l-Ganâim b. Ahmed Ebi'l-Fazâil b. Muhammed el-Kāşânî'dir.

Râbıta, bir tasavvuf terimi. Tasavvufta belirli tarikatlarda bulunan bir uygulamaya verilen isimdir. Etimolojik açıdan râbıta sözcüğü rabt kökünden türemiştir ve “birleştirmek” ve “bağlamak” anlamlarına gelmektedir. Tasavvufta ise müridin, konsantre olup şeyhini aklında canlandırarak şeyhinden yardım istemesi, şeyhinin yardımı ile Allah'tan feyz alması anlamına gelir.

<span class="mw-page-title-main">Molla Câmî</span> İranlı islam alimi ve şair

Molla Câmî veya tam adıyla Nureddin Abdurrahman Câmî,, İranlı İslam alimi ve şair.

<span class="mw-page-title-main">Sadreddin Konevî</span>

Sadreddin Konevî, Fars sufi. Malatya'da doğmuştur.

Abdullah Bosnevi (1584-1644), Osmanlı Devleti'nde Melami mutasavvıf ve şair.

Köstendilli Süleyman, eserlerinde Şeyhî mahlasını kullanan 18. yüzyıl sufi ve yazarı. Tam adı Mollazâde Süleyman Şeyhî-i Köstendilî-i Nakşibendî Efendi'nin adı Süleyman, Nakşibendî tarikatına intisab etmiş olması nedeniyle “Nakşibendî”, şeyh olması nedeniyle de “Şeyhî” unvanıyla anılır. “Mollazâde” ailesinden gelen bir isimdir.

Ekberilik, Muhyiddin İbn Arabi'nin temel kavramlarını geliştirdiği sufi metafiziğinin Vahdet-i Vücud denilen meşrep veya okuluna bağlı olan sufileri tanımlamakta kullanılan bir terim.

Kırımlı Selim Baba, 18. asırda yaşamış mutasavvıf ve şair. Diğer adı Selim-i Divâne'dir.

Osmanlı döneminde yaşamış sufi, şair, hattat ve mesnevihan.

Ahmed İbn Acibe, 18. yüzyılda yaşayan Faslı sufidir.

İbn Sevdekin; Sufi, Muhyiddin İbn Arabi'nin öğrencilerinden ve yorumcularındandır.

Köstendilî Alâeddîn Ali, Osmanlı döneminde yaşamış âlim, muhaddis, Köstendil Müftüsü, Halvetiyye'nin Ahmediyye koluna müntesib mutasavvıf.