İçeriğe atla

Abbâsîler devrinde Türkler

Türklerin, Abbâsî ihtilal hareketine katılmasıyla birlikte başlayan süreç, Abbâsî Devletinin gayr-ı Arap unsura ılımlı yaklaşmasıyla birlikte yeni ve farklı bir boyut kazanmış ve zaman içerisinde halifelerin güvenini kazanarak askerî ve idarî sahalarda etkili olmaya başlamışlardır. Horasan bölgesinde Türklerin temsilcisi ve devletin kurulup ortaya çıkan isyanların bastırılmasında önemli bir etkiye sahip olan Ebû Müslim'in, Ebû Ca'fer Mansûr tarafından öldürülmesine rağmen Türkler, devlet içerisinde kendilerine yer edinmeye devam etmişlerdir. Me’mûn'un hilâfete gelmesinde etkili olan Türkler, bu dönemde Mu’tasım'ın komutası altında önemli işlere imza atmışlar, ortaya çıkan isyan hareketlerinin bastırılmasında ve fetih hareketlerinde önemli bir güç olduklarını ispat etmişlerdir. Bu dönemde Afşîn ve Eşnâs et-Türkî gibi Türk komutanlar ön plana çıkmış ve Mu'tasım'ın veliaht ilan edilerek halife olmasında etkili olmuşlardır. Bu sebeple Mu'tasım'ın hilâfete gelmesinde başat rol oynayan Türk komutan ve askerler, hilâfet üzerindeki etkilerini iyiden iyiye arttırmaya başlamışlardır. Türklerin başkent Bağdat'ta halka baskı yapmaları ve istedikleri gibi hareket etmeye başlamalarından dolayı Halife, onların disiplinsiz davranışlarına engel olmak amacıyla 222/836 tarihinde Sâmerrâ şehrini inşa ederek onları buraya nakletmiş ve ayrıca burasını da devletin yeni başkenti ilan ederek Abbâsî tarihinde Sâmerrâ denilen dönemi fiilî olarak başlatmıştır. Her ne kadar Mu'tasım, Türk komutan ve askerlerin desteğiyle hilâfet makamına gelmiş olsa da onların gittikçe artan gücü karşısında endişelenmeye başlamış ve Afşîn'i öldürterek ondan kurtulmaya çalışmıştır.

Ancak onun yerini ise Eşnâs etTürkî almış ve değişen hiçbir şey olmamıştır. Vâsık, hilâfeti döneminde onları karşısına almaya cesaret edemediği için kendileriyle iyi geçinmeye çalışmıştır. Mütevekkilin hilâfete gelmesinde oldukça etkili olan Türk komutanlardan İnâk et-Türkî zamanla Halife üzerinde oldukça etkili olmaya başlamış, âdeta Halife onun gölgesinde kalmıştır. Bu durumdan kurtulmak isteyen Halife, Türklerin tepkisini üzerine çekme pahasına da olsa İnâk et-Türkî'yi öldürtmüş ancak daha sonraki süreçte Halife ile Türkler arasındaki çatışma alevlenmiş ve Türkler, Halifeyi öldürmeye karar vermişlerdir. Bununla birlikte Halife'nin veliahtlık sıralamasında değişikliğe gitmesi, oğlu Muntasır'ın Türklerle hareket etmesine sebep olmuştur. Menfaatleri örtüşen Muntasır ile Türk komutanlardan Vasîf, Boğa es-Sağîr ve Otamış birlikte hareket ederek Mütevekkil'i öldürmeyi başarmışlardır. Böylece Türkler, Abbâsî tarihinde ilk defa bir halifeyi öldürmüşlerdir. Böyle bir ortamda hilâfet makamına gelen Muntasır’ın onların etkisi altında kalmaması mümkün değildir. Buna rağmen o da Türklerin etkisini kırmak için mücadele etmiş olmasına rağmen başarısız olunca Müstaîn Billâh hilafet makamına getirtilmiş, ancak o da önceki halifeler gibi Türklerin etkisini kırmak için yoğun bir şekilde mücadele etmiş, fakat Vasîf ve Boğa gibi komutanların elinde oyuncak olmaktan kurtulamamıştır. Yardım göremeyince kaçıp gizlenmeye çalıştıysa da yakalanarak öldürülmüştür. Mes'ûdî, Halife'nin Boğa es-Sağîr hayatta olduğu sürece rahat bir uyku uyuyamadığını ve bundan dolayı da ister gündüz isterse de gece olsun silahını bir bile yanından ayırmadığını belirterek ondan ne kadar çekindiğini şu şekilde belirtmiştir. “Ya ben Boğa’nın veya o, benim başımı yiyinceye kadar bu hareketi durdurmayacağım. Boğa’nın gökten veya yerden her an karşıma çıkacağından korkuyorum.

Müstaîn, hilâfetten çekilmeye mecbur bırakılınca Mu’tezz halife ilan edilmiş ancak onun da Türklerin etkisiyle hilâfet makamına gelmesi, baskı altında tutulmasına sebep olmuştur. Mes’ûdî, Müstaîn’in Türk komutanlarından olan Vasîf ve Boğa’nın etkisi altında kaldığını şu şekilde belirtmeye çalışmıştır: “Halife Müstaîn, Vasîf ve Boğa arasında bir kafeste bulunmaktaydı. Onlar ne söylerlerse, Halife de bir papağan gibi söylenenleri tekrar edip duruyordu.” Bu sebeple Halife, Türklerin etkisinden kurtulmak amacıyla Vasîf ve Boğa'yı öldürtmeyi başarmış ama yine de Türklerin etkisinden kurtulamamıştır. Sâlih b. Vasîf, Bâyık Bek ve Ebû Nasr Muhammed b. Boğa el-Kebîr'in idaresinde bulunan askerler ekonomik durumlarının iyileştirilmesi amacıyla hilâfet sarayını muhasara altına alarak Mu'tezz'i hilâfet makamından uzaklaştırarak Muhtedî'ye biat etmişlerdir. Böylece Türkler, halifelerin hilâfet makamında ne kadar kalacaklarını belirleyebilecek kadar güce ulaşmışlardır. Mu'tezz, hilâfet makamına geçtiğinde yakınları, müneccimler getirerek onun ne kadar bu makamda kalacağını ve ne kadar yaşayacağını sordular. Bunun üzerine toplantıda hazır bulunan ileri gelenlerden biri, Halife'nin ne kadar yaşayacağını ve ne kadar da hilâfet makamında kalacağını onlardan daha iyi bildiğini belirtince oradakiler; madem öyle o zaman; “Ne kadar” diye sorunca; “Türkler ne kadar isterlerse” şeklinde cevap vermiştir. Böyle bir cevaba oradakiler gülerek karşılık vermişlerdir. İbn Tıktıka, Mu'tezz'in 252/866 tarihinde halife olunca Türklerin hilâfet makamı üzerindeki etkilerini şöyle belirterek yönetim üzerinde ne kadar etkili olduklarını gözler önüne sermeye çalışmıştır: “Türkler, Mütevekkil’in öldürülmesinden sonra hilâfet üzerinde önemli bir etkiye sahiptiler. Âdeta halife, onların elinde esir gibiydi. İsterlerse, onu makamında bırakırlar, isterlerse yönetimden uzaklaştırırlar, isterlerse de öldürürler.”

Muhtedî de Türklerle otoritesini kırmak için yoğun bir şekilde mücadele etmiş, hatta dönemin önemli komutanlarından olan Sâlih b. Vasîf ve Bâyık Bek'i öldürmesine rağmen bu etkiden kurtulamamış ve Türkler tarafından hilâfet makamından indirilerek hapse atılmış, birkaç gün sonra da idam edilmiştir. Türk komutanlar Mu'temid'i hilâfet makamına çıkartarak Abbâsî hilâfeti üzerindeki etkilerini devam ettirmeye çalışmışlardır. Bu dönemde Musa b. Boğa'nın Halife'nin nezdinde önemli bir konumunun olduğu görülmektedir. Ancak Halife, onun ölümünden sonra rahat bir nefes almıştır. Ayrıca bu dönemde ortaya çıkan Zenc isyanında, Saffârîler'in ayaklanmalarında ve Bizans'a karşı yapılan seferlerde pek çok sayıda Türk komutan ve askerlerin ölmesi, onların ordu içerisindeki nüfuzlarını önemli ölçüde azaltmıştır. Bu durumu fırsat bilen Mu'temid Alellâh, başkenti tekrar 277/890 tarihinde Bağdat'a taşıyarak Türk asrı olarak bilinen Sâmerrâ dönemine son vermiştir.[1]

Kaynakça

  1. ^ "Türklerin Nüfûzu Altında Abbâsî Hilâfetinin Görünümü (Sâmerrâ Dönemi)". 1 Temmuz 2024 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 22 Haziran 2024. 

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Bağdat</span> Irakın başkenti

Bağdat, Irak'ın başkenti ve en büyük kentidir.

<span class="mw-page-title-main">Abbâsîler</span> 750–1258 yılları arasında hüküm süren Müslüman Arap hanedanlığı ve üçüncü İslam hâlifeliği

Abbâsîler, Emevî Hanedanı'ndan sonra başa gelerek İslam Devleti'nin yönetimini ve halifeliği beş yüzyıldan daha uzun bir süre elinde tutan Müslüman Arap hanedanı.

<span class="mw-page-title-main">Hilafetin kaldırılması</span>

Halifeliğin kaldırılması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 3 Mart 1924 tarihinde çıkardığı kanunla halifelik makamını kaldırmasıdır.

<span class="mw-page-title-main">Hilâfet</span> Muhammedin ölümünden sonra oluşturulan devlet başkanlığı makamı

Hilâfet veya halifelik, Arap coğrafyasında dünyanın diğer coğrafyalarındaki krallık, hanlık, çarlık, imparatorluk ve şahlık gibi makamlara eşdeğer olarak kurulmuş bir devlet başkanlığı makamıdır. 632'de ölen İslam peygamberi Muhammed'in kurduğu İslam Devleti'nin liderliğini sürdüren hükümdarlar; "kral", "çar" veya "imparator" gibi bir unvan olan halife unvanını kullanmıştır.

<span class="mw-page-title-main">Samarra</span> Irak; Bağdatta bir şehir

Samarra, Irak'ta Bağdat'ta bir şehir. Bağdat'ın 125 kilometre kuzeyinde, Selahaddin Eyaleti'nde Dicle Nehri'nin doğu kıyısında yer alır. Modern Samarra şehri 836 yılında Abbasi halifesi el-Mu'tasım tarafından yeni bir idari başkent ve askeri üs olarak kurulmuştur. Irak İç Savaşı sırasında Samarra direnişin "Sünni Üçgeni" içindeydi.

<span class="mw-page-title-main">Kindî</span> Müslüman Arap bilim insanı ve polimat (801–873)

Kindî veya tam adıyla Ebu Yusuf Yakub bin İshak el-Sebbah el-Kindî, felsefe, tıp, matematik astronomi, ilahiyat, psikoloji, fizik, kimya ve müziğe kadar pek çok bilim dalında eser yazan Arap bilim insanı.

<span class="mw-page-title-main">Mutasım</span> Sekizinci Abbasi halifesi

Mutasım veya Abbas el-Mutasım Billâh Tam Adı: Ebû İshâk "el-Muʻtasım bi’l-Lâh" 'Abbas bin Hârûn er-Reşîd, sekizinci Abbasi halifesi. Harun Reşid'in küçük oğluydu ve annesi Harun Reşid'in Türk asıllı bir cariyesi idi. 833'te kardeşi Memun'un yerine tahta geçti.

<span class="mw-page-title-main">Mütevekkil</span>

Mütevekkil veya Câʿfer el-Mütevekkil, onuncu Abbasi Halifesi (847–861).

<span class="mw-page-title-main">Ebû Müslim Horasânî</span> Abbasi ihtilâlinin komutanı

Ebû Müslim Abdurrahman bin Müslim El-Horasanî, asıl adı Abdurrahman'dır. Ebû Müslim künyesi ile tanınmış bir Müslüman siyasetçidir. Ebu Müslim, 718 veya 719 yılında, Kürt Rewandi aşiretinin yerleşim alanlarından olup Azerbaycan tarafında kalan Mawit köyünde dünyaya gelmiştir. İbnul Esîr, Ebû Müslim'in nazik, cesur, ileri görüşlü, akıllı, tedbirli, mahir kişilikli biri olduğunu belirtmiştir. İran araştırmacılarından Hüseyin Yûsufî, Ebû Müslim'in fizîkî özelliklerini; kısa boylu, esmer tenli, uzun saçlı; mizacını ise iyiliksever, hiçbir zaman şaka yapmayan biri olarak anlatır. Ebû Müslim'e, Emevî Devleti’nin devrilmesinde ve Abbasîlerin hilafetinin başlanmasında oynadığı rol nedeniyle “Nâkilü’d-devle, Sâhibü’d-devle ve Nafizü’d-devle, ” unvanları verilmiştir.

Vasık veya Hârûn el-Vâsık Billâh, dokuzuncu Abbasi halifesi olarak 842 ile 847 döneminde hüküm sürmüştür.

Muntasır veya Muhammed el-Muntasır Billâh, tam adıyla Ebû Câʿfer "el-Muntasır bi’l-Lâh" Muhammed bin Câʿfer el-Mûtevekkil 861-862 yıllarında beş ay kadar hüküm süren süren onbirinci Abbasi halifesi.

Mustain veya el-Mûsta'in bi’l-Lâh Tam Adı: Ebû'l-'Abbâs "el-Mûsta'in bi’l-Lâh" ʿAhmed bin Muhammed el-Mu'tasım 862-866 döneminde hükümdarlık yapan on ikinci Abbasi halifesi.

<span class="mw-page-title-main">Mutez</span>

Mutez veya Ebû Abullâh Muhammed el-Mu'tazz Billâh, Halife Mütevekkil'in ikinci oğlu olarak Samarra'da doğmuştur ve annesi Rum asıllı cariye olan "Kabiha" idi. 866'da kuzeni halife olan Mustain'in tahttan feragat edip öldürülmesiyle Abbâsî halifesi olmuştur. 866-869 döneminde hükümdarlık yapan on üçüncü Abbasi halifesidir.

Muhtedi, tam ismiyle Ebu İshak Muhtedi Billah Muhammed bin Harun el-Vasık, 869-870 döneminde sadece bir yıl dönemle hükümdarlık yapan on dördüncü Abbasi halifesi olmuştur.

Mutemid, tam ismiyle Ebu Abbas Mutemid billah Ahmed bin Cafer Mütevekkil, 870-892 döneminde hükümdarlık yapan 15. Abbasi halifesi. Halifelik mevkiinde 22 yıl kalmakla beraber bu dönemde gerçek iktidar gücü kendi elinde bulunmamıştır.

Râzî veya Muhammed "Râdî Billâh"" .. 934–940 döneminde halifelik yapmış yirminci Abbasi halifesi ve halifelerin otuzsekizincisidir.

Ebu Cafer Eşnâs, Abbasi Halifesi Mutasım'ın generaliydi. Mutasım'in Türk muhafızlarının en eski ve en önde gelen üyelerinden biridir. Amorium seferinde komutan olarak hizmet vermiştir. Mutasım altında imparatorluğun önde gelen isimlerinden biri haline gelmiştir. Ardından gelen eski Abbasi seçkinlerinin tasfiyesinde başrol oynamıştır. Aynı zamanda 834'ten itibaren Mısır'ın ve 838'den itibaren Levant ve Yukarı Mezopotamya'nın valisiydi, ancak pratikte onun yerine yönetmesi için vekiller atadı. Mutasım'ın halefi Vâsik altında, yetkileri halifeliğin tüm batı vilayetleri üzerinde fiilen bir genel valiliğe kadar genişletildi.

FatIh bin Kağan - Hazar asıllı bir şair.

Boğa el-Kebir, Abbasi Halifeliği'ne hizmet eden Hazar asıllı Türk general.

İnak el-Hazari, Abbasi halifesi el-Mu'tasım’ın önde gelen Türk komutanlardan biriydi.