İçeriğe atla

Aşk

İngiliz edebiyatının ünlü aşıkları Romeo ve Juliet. Frank Bernard Dicksee'nin eseri, 1884.

Aşk, kişilerarası ilişki veya bir başka varlığa duyulan derin sevgidir.[1] Bunun daha derini ise TDK sözlüğüne göre "güçlü sevgi, güçlü aşk" veya aşırı ve güçlü tutku, istek anlamına gelen hem ruhen hem de bedenen aşık olmayı kapsadığı düşünülen "sevda"dır.[2] Bunun umutsuz (sevenin veya sevenlerin sevdiği ile bir araya gelemediği/gelemeyeceği), güçlü ve insanı hasta edecek derecede saplantılı haline ise "kara sevda" adı verilmektedir.[2] Çeşitli kültürlerde aşk, en yüce erdem veya iyi alışkanlıktan, en derin kişiler arası sevgiden en basit zevke kadar bir dizi güçlü, olumlu duygusal ve zihinsel durumları kapsar.[3][4][5][6][7] Cinsel veya romantik bir ilişki olursa, partnerlere aşıklar/sevgililer de denir. Bununla birlikte aşk ile ilgili tam bir evrensel tanıma kültürel farklılıklar nedeniyle ulaşılamakta zorlanılmaktadır.[8] En yaygın olarak aşk, güçlü bir çekim ve duygusal bağlanma hissi anlamına gelir.[9][10][11]

Aşk hem olumlu hem de olumsuz olarak kabul edilir; bir yanı erdemi insani nezaket, merhamet ve şefkati - "başkasının iyiliği için bencil olmayan sadık ve yardımsever endişe"yi temsil ederken- diğer yanı ahlaksızlığı, insanları potansiyel olarak bir tür mani, takıntı veya karşılıklı bağımlılığa sürükleyen kibir, bencillik, gurur ve egoizme benzer bir insani ahlaki kusuru temsil eder.[10][12] Bu olumsuz özellikleri kimi zaman dengesiz durumlar yaratması nedeniyle Slavoj Žižek gibi materyalizmi savunan bazı sosyolog ve filozoflarca kötülüğün bir türü olarak görülmektedir.[13]

Ayrıca aşkın, Türkçe'de "sevgi" olarak ifade edilen kavramla eşanlamlı olarak diğer insanlara, kendine veya hayvanlara karşı şefkatli ve sevecen eylemleri de tanımlayabilip tanımlayamaması; "sevgi" kavramı ile aynı kavramı kapsayıp kapsamadığı da ayrı bir tartışma konusudur; ilaveten sevgi ile aşk arasındaki ayrımı savunanlar açısından da sevginin mi aşktan, aşkın mı sevgiden üstün olduğu veya olmadığı yönünde sorunsallık, büyük tartışmalar süregelmektedir.[14] Bu tartışmalar dinsel boyutta da ilahi aşk - beşeri aşk karşılaştırmaları ile yapılmaktadır.

Çeşitli biçimleriyle aşk, kişilerarası ilişkilerin başlıca kolaylaştırıcısı olarak işlev görür ve esaslı psikolojik önemi nedeniyle güzel sanatlarda en yaygın temalardan biridir.[15][16] Aşkın, insanları tehditlere karşı bir arada tutan ve türün devamını kolaylaştıran bir görevinin olduğu varsayılmaktadır.[17]

Antik Yunan filozofları altı tür sevgi tanımlamıştır: ailevi sevgi (storge), dostça sevgi ya da platonik sevgi (philia), romantik sevgi (eros), öz sevgi (philautia), misafir sevgisi (xenia) ve ilahi ya da koşulsuz sevgi (agape). Modern yazarlar aşkın başka çeşitlerini de ayırt etmişlerdir: karşılıksız aşk, boş aşk,arkadaşça (realist/mantıksal) aşk, mükemmel aşk (gerçek sevgi/gerçek aşk), karasevda, kendini sevme ve saray (şövalye) aşkı. Çok sayıda kültürde de ayrıca aşk: Ren, Yuanfen, Mamihlapinatapai, Cafuné, Kama,Bhakti, Mettā, Ishq, Chesed, Amore, Charity, Saudade (ve bu durumların diğer varyantları veya simbiyozları), şu anda İngilizce başta olmak üzere bazı dillerde eksik olan belirli bir "an" ile ilgili olarak kültürel olarak benzersiz kelimeler, tanımlarla veya sevgi ifadeleri olarak ayırt edilmiştir.[18][19][20]

Aşkın renk çarkı teorisi üç birincil, üç ikincil ve dokuz üçüncül aşk stilini tanımlar ve bunları geleneksel renk tekerleği terimleriyle açıklar. Üçgen aşk teorisi yakınlık Samimiyet), tutku ve bağlılığın (sadakatin) aşkın temel bileşenleri olduğunu öne sürer. Aşkın ek olarak dini veya spiritüel anlamları da vardır. Bu kullanım ve anlam çeşitliliği, ilgili duyguların karmaşıklığı ile birleştiğinde, diğer duygusal durumlarla karşılaştırıldığında, aşkı tutarlı bir şekilde tanımlamayı alışılmadık derecede zorlaştırır.

Aşk ile sevgi kavramları arasındaki farklılık tartışmaları

Ancak gerek "Aşk" ve gerekse "Sevgi" kavramlarının aynı kavram olduğunu iddia edenler olsa da; psikoloji ve dilbilimi anlamında aynı anlamı ve kavramı ifade edip etmediği hususundaki tartışmalar halen sürmektedir. Bu iki kavramın aynı anlama gelmediğini farklı anlamlar ifade ettiğini ileri sürenlerden en önemlilerinden biri Sevme Sanatı adlı kitabın yazarı Psikanalist Erich Fromm'dur: Fromm olgun ve olgunlaşmamış aşk arasında bir ayrım yaparak sevgi kalıbını olgun kısma oturtur diğer taraftan da sevginin aşk ile bir görülmesini eleştirir.[21] Ona göre olgunlaşmamış aşk şu prensibi izler: Beni seviyorsun çünkü sen de beni seviyorsun. Olgun aşk der ki: Beni seviyorsun çünkü ben seni seviyorum. Olgunlaşmamış aşk şöyle der: Seni seviyorum çünkü sana ihtiyacım var. Olgun aşk der ki: Sana ihtiyacım var çünkü seni seviyorum.”[21] diye tasnife tutan Fromm eğer bir kişiye «seni seviyorum» diyebiliyorsam, «ben de herkesi seviyorum, seninle tüm dünyayı seviyorum,, sende aynı zamanda kendimi de seviyorum» da demenin gerektiğini belirterek aşkın insanlarda görülen tüketilen ve bencilliğe dayalı ilişkisini eleştirmekte ve insanları olduğu gibi her şeyiyle sevme gereğini savunmaktadır. Yine Fromm'a göre sevginin, tek kişiye değil, herkese yönelik olduğunu söylemek, sevilen nesneye bağlı olarak çeşitli sevgi biçimleri arasında fark bulunmadığı anlamını vermemelidir..."[21]

Türkçe dil bilimi açısından da gerek Arapçadan gelen sarmaşık kelimesinin kökenini alan yabancı bir kelime olan[1] "aşk" ve gerekse Türkçe kökenli bir kelime olan[22] "sevgi" kelimesinin farklı anlamları bulunmaktadır. Sevgi; İnsanı bir şeye veya bir kimseye karşı yakın ilgi ve bağlılık göstermeye yönelten duygu; muhabbet.[22] olarak sevgi hoşlanmadan/beğenmeden öte bir kavram olarak tanımlanırken "aşk" ise bunun daha da ötesi "derin sevgi hali" olarak[1] "hoşlanma <sevgi <aşk (<sevda)" hiyerarşisinde tanımlanmaktadır.

Ancak TDK sözlüğünde[1][22] bu iki kavramın farklı anlam ifade ettiği, sevginin aşkı içine alan bir çatı kavram niteliği taşıdığı belirtilmekle birlikte, evlilik ve birliktelik bağlamında bu ikisi arasında ayrıma giden daha da büyük farklılık atfeden psikolog ve psikiyatristler de bulunmaktadır. Türkiye'de bu yönde ayrımda bulunanlardan biri Nevzat Tarhan'dır. Tarhan'a göre aşık olduğu canlıya ölebilecek kadar bağlanmak olarak ifade edilen aşkı sevgiden ayıran en önemli özelliği sadakat, bağlılık ve şefkattir.[23] Tarhan bunu "Aşkta hoşlanma ve sevgide yaşanandan farklı olarak şefkat vardır. Genel olarak aynı doğru üzerinde bulunduğu düşünülse de sevgi ile şefkat (affection) birbirinden ayrı şeylerdir. Bir insanın aşık olup olmadığı onun şefkatine bakarak anlaşılabilir. Ayrıca şefkat, karşılık beklemez ve şarta bağlı değildir. Şefkat hisseden kişi aşık olduğu insanı ne pahasına olursa olsun mutlu etme peşindedir." şeklinde açıklamıştır.[24] Tarhana göre aşık bir kişide muhakeme ikinci plana düşerken duygular daha ön plana çıkar.[23] Yine Tarhan'a göre sevginin gelişip güven, saygı, bağlılık ile sarmalanıp aşka dönüştüğünü zorlukların üstesinden bu şekilde geldiğini savunur.[24] Bunun yanında yine Tarhan ömür boyu aşk kavramı denen bir kavrama daha değinmekte sevgi saygı, güven bağlılık yanında bunun formülünün eşler arasında iyi bir İş birliği yapılmasını gerektirdiğinden söz etmektedir.Gerek aşk ve gerek sevginin iyi bir ilişkinin nedeni değil sonucu olduğu düşüncesindedir. Ona göre iyi ilişki varsa sevgi çoğalır, yoksa azalir.[25][26]

Buna karşın diğer bir psikiyatrist Mehmet Zihni Sungur ise sevginin kavram olarak aşktan üstün olduğu düşüncesindedir. Aşkın sevgiden 5 farklı yanının olduğunu belirtmekte ve sevgiye aşktan daha büyük değer atfetmekte, ömürboyu aşkla, Fromm gibi olgunlaşmış aşkla eşleştirmektedir. Ona göre sevgi de aşktan farklı olarak "seni seviyorum çünkü sana ihtiyacım var" değil "sana ihtiyacım var çünkü seviyorum" düşüncesi vardır. Aşkta bağlılık ve karşılıklık varken bir görme kusuru olarak öngörülüp, ihtiyaçlar tatmin edilirken; sevgi de ise böyle bir karşılıklılık duygusundan çok karşı tarafa yönelik bir tatmin isteği ön plandadır, aşkın aksine insan egosunu değil ruhunu yani ilişkiyi karşı tarafında ihtiyacını besleme durumu vardır. Sevgide aşkın aksine karşılaştırma ve eğerler olmadan insan sevilir. Sevgi aşkın aksine bir yetenek ve sanattır aynı zamanda bir farkındalık gerektirir, aşkın aksine muhakeme ikincil planda değildir. Üç tür sevgi vardır. "Çünkü sevgisi" (seni seviyorum çünkü çok güzelsin) "Eğer sevgisi" (seni seviyorum eğer böyle kalırsan) bu iki sevgi türü aşk kalıbına otururken; üçüncü tür olan "Rağmen sevgisi" ise bu iki sevgiden tamamen farklıdır. Bir kişiyi değiştirmeden ne olursa olsun her şeyiyle kabul ettiğiniz sevgi türüdür ve aralarındaki en büyük sevgi Sungur'a göre bu sevgidir. Yine Sungur'da aşkın geçiciliğine vurgu yapıp sevginin ise şefkat bağlılık öğeleri ile bir ömür boyu sürebileceğini buna karşın aşk ile yola çıkıp olgunlaşıp sevgiye dönebilen ilişkilerin de olduğunu savunmaktadır.[27][28]

Türleri

Sevginin türlerine ilişkin psikiyatri dalında ilk çalışma Sigmund Freud tarafından yapılmıştır. Freud, sevginin her türlüsünün kaynağının cinsellik olduğunu öne sürer. Bu görüşüyle çok büyük eleştirilere maruz kalsa da, biyolojik olarak sevginin, hormonlar ya da kimyasallar bakımından cinsellikten başka bir kaynağı yoktur. Freud'a göre sevginin bütün diğer türleri (aile sevgisi, tanrı sevgisi) uygarlıkla gelişen yüceltmelerin sonucudur ve cinsellikten türemiştir. Bu konuda özellikle kabile kültlerindeki totem-tabu anlayışı üzerinde durarak inceleme yapar.

Psikanalist Erich Fromm, sevgiyi insanlığın sorunlarına bir yanıt olarak, kişideki aktif ve yaratıcı gücün kaynağı bir enerji olarak ve bu söz konusu yaratıcılıkla sevmeyi de bir sanat olarak tanımlar. Bu çerçevede sevgiyi biyolojik kaynağı ne olursa olsun beş türde sınıflandırır: kardeşçe sevgi, anaç sevgi, cinsel sevgi, öz sevgi ve tanrı sevgisi.[29]

Kardeşçe sevgi

Sevginin en temel türüdür. Diğer bütün türlerin içerisinde de yer alır. Sorumluluk, saygı ve başka insanları düşünme gibi davranışlar bu türdedir.

Anaç sevgi

Annenin çocuğuna duyduğu koşulsuz sevgidir. Anaç sevginin en belirgin özelliği, koruyuculuk davranışıdır. Kardeşçe sevgideki gibi sorumluluk ve başka insanları önemseme davranışı burada da görülür ancak aradaki fark sevginin, annenin çocuğuna zaten bağlı olduğu için bir karşılık ya da koşul sorgulamadan gerçekleşmesidir. Bu bağ determinist değil, annenin kendiyle bütün bir şeyi sevmekte olduğu için dönüşlüdür ve böylece öz sevgi içerir. Anne karşılık sorgulamaz, çünkü çocuğu sevmekle zaten kendini sevmektedir. Elbette sevginin bu türü anne-çocuk arasında sınırlı kalmaz. Bu biyolojik bağın olmadığı yerde de insan ilişkilerinde anaç sevgi görülebilir.

Cinsel sevgi

Karşılıklı koruyuculuk, onaylama davranışlarını içerir. Diğer türlerden en belirgin farkı, cinsel sevgide eşitlik anlayışının olmamasıdır. Söz gelimi baba sevgisi bütün çocuklara eşittir. Kardeşini seven de bütün kardeşlerini sever. Ancak cinsel sevgide tek bir kişi seçilir ve cinsellik davranışı o kişiyle sınırlandırılır. Özellikle erkek canlı türleri çok eşlilik davranışı gösterse de, bu hormonlardan kaynaklanmaktadır. Erkek bireyler etkin biçimde fazla sperm salgıladıkları için, bu spermleri olabildiğince fazla sayıda dişi bireye aktarmayı isterler. Dişi bireylerde ise çok eşlilik yaygın görülmez, çünkü onlar yumurtalarına çok önem verir ve bu yüzden eş konusunda seçicidirler.

Tek eşlilik, iyi eş seçimiyle verimli bireylerin doğması bakımından, biyolojik olarak önemli ve gereklidir. Çok eşlilik davranışı biyolojik olarak verimsizdir. Sevgi kuramı, erkek bireylere bir oto kontrol önerir. Çünkü sevmenin bir sanat olması bakımından sevgi, olgunluk ve çaba gerektirir.

Cinsel arzu, bir kişinin cinsel olarak uyarıldığı zaman hissettiği istektir. Cinsel arzunun oluşumu, beyindeki hipotalamusta başlar ve seks hormonları, özellikle testosteron, östrojen ve progesteron gibi hormonların düzeyleri ile ilişkilidir. Cinsel uyarılma; cinsel fantaziler, erotik düşler, dokunma, öpücük ve cinsel ilişki yoluyla arttırılabilir.

Öz sevgi

Öpmek
Resim: William Bouguereau (1890).

Öz sevginin diğer bütün sevgi türlerinin ön koşulu olduğuna dair spiritüel gruplarca ve özgüvenle ilgili kitaplarda ifade edilen yaygın bir kanı vardır. Bu psikoloji literatüründe tartışma konusudur. Bu kanıya dair sunulan, önde gelen bilimsel dayanaklardan biri, Erik Erikson'un istikrarlı bir kimlik tanımının bireyin bir başkasıyla yakınlık sağlaması için ön koşul olduğunu ifade eden çalışmalarıdır. Buradaki kimlik tanımının öz sevgiye yol açtığına dair bir bulgu olmadığından bu, Erikson'un çalışmalarının yanlış yorumudur. Maslow'un gereksinimler hiyerarşisine göre de, aidiyet (yani sevilme) hissi, kendini gerçekleştirme (öz sevgi buna dahildir) hissine göre daha temel bir ihtiyaçtır; dolayısıyla başkalarınca sevilmek öz sevgi için bir ön koşuldur. Özellikle narsist kişiliklerde öz sevginin başkalarınca sevilmekle arttığına dair bulgular mevcuttur.[30]

Etik olarak, Aristoteles erdem etiği anlayışı çerçevesinde, öz sevgi kavramının kişinin mantık dışı tutkularıyla barışık olması anlamında ve dolayısıyla olumsuz yönde kullanılmasına karşı çıkar. Aristoteles'e göre öz sevgi, kişinin en iyi ve güvenilir tarafı olan aklını (nous) sevmesidir. Bu doğrultuda ruhunun bu parçasıyla barışık olan ve aklının dilediğini yapan bireyler, en asil icraatlarda bulunacaklardır. Aristoteles bu tür öz sevgiyi arkadaşlara olan sevgi ve vatan sevgisinin kaynağı olarak görür.[31]

Diğer sevgi/aşk kavramları

Bilimde

Aşkın kimyasal kökeni

Biyolojideki geleneksel görüş, aşkta üç ana dürtü olduğu yönündedir: libido, bağlanma ve partner tercihi.[32] Bu dürtüleri yöneten birincil nörokimyasallar (nörotransmiterler, seks hormonları ve nöropeptidler) testosteron, östrojen, dopamin, oksitosin ve vazopressindir.[33] Bunun yanında stres hormonu (kortizol), adrenalin de önemli bir faktör olarak aşkta rol oynar. Basit olarak aşkın ve sevginin hormonlarla da ilgili olduğu kanıtlanmıştır. Örneğin, annenin çocuğuna duyduğu karşılıksız, sonsuz sevginin kaynağı doğum sonrası salgılanan hormonlardır. Bu hormonlar yalnız kadınlarda (ve memeli hayvanların dişilerinde) bulunur ve yalnız doğum sonrası salgılanmaya başlar ve hayvanların kendi türlerini koruyup büyütmesine olanak sağlar. Ancak aşk olarak tanımlanan ve karşı cinse veya hemcinse duyulan tutkulu sevgide farklı hormonlar görev yapar. "Aşk hormonu" olarak tanımlanabilen tek bir hormon henüz bulunamasa da yapılan çalışmalarda bir deneğe âşık olduğu kişi gösterilince kanında mutluluk hormonu, cinsel istek hormonu, stres hormonu ve adrenalinin arttığı tespit edilmiştir.[34] Aşk olgusunda birden çok hormonun rol oynadığı ve bu hormonların görsel, işitsel veya psikolojik etkilerle salgılandığı öne sürülmüştür.

Bazı deneysel çalışmalarda PET (Positron Emission Tomography) ve MRI (Magnetic Resistant Imaging) yardımıyla beyindeki aktif bölgeler gösterilerek, aşkın beyindeki merkezi gösterilmeye çalışılmıştır. Bulunan bazı verilerin olmasına karşılık hala tam olarak bir fikir bütünlüğüne varılamamıştır.

Stanford Üniversitesi araştırma ekibi yaptığı deneylerle aşkın "analjezik" ağrı kesici özelliği olduğunu göstermiştir.[35]

Biyolojide

Biyolojiye göre aşk tüm hayvan ve insanlarda olması gereken ve yaşamın devam etmesi için önemli olan duygudur, açlık ve susuzlukla eşdeğerdir.[36] Aslında hayvanların çoğu aşk yaşamazlar. Aşk genel olarak memelilerde görülür. Antropolog Helen Fischer'a göre Şehvet, cazibe ve bağlılık aşkı oluşturan önemli öğelerdir. Şehvet cinsel istek duygusudur.Romantik cazibe, eşlerin hangi partnerleri çekici bulup peşinden gideceğini belirler, seçim yaparak zaman ve enerji tasarrufu sağlar. Bağlanma bir evi paylaşmayı, ebeveynlik görevlerini, karşılıklı savunmayı ve insanlarda emniyet ve güvenlik duygularını içerir.[37] Nörotransmitterler de dahil olmak üzere üç farklı nöral devre ve üç davranış biçimi bu üç romantik tarzla ilişkilidir.[37]Romantik ve erotik ortamlarda bu duygu açığa çıkar ve vücutta birçok değişime neden olur. .

Bir Çift Aşık (Pair of Lovers). 1480–1485

Testosteron ve östrojen şehvet sonucu salgılanması artan hormonlardır. Son yıllarda yapılan çalışmalarda nörobilim âşık insanların beyinlerinde gerçekleşen olayları incelemeye başladı.Şehvet, çiftleşme'yi teşvik eden ilk tutkulu cinsel arzudur ve testosteron ve östrojen gibi hormonların bir takım kimyasalların salınımının artmasını içerir. Bu etkiler nadiren birkaç hafta veya aydan fazla sürer. İkinci aşamada aşık olan birinin beyninde feromon ve tiroksin salgısının arttığı gözlenmiş norepinefrin ve serotonin salgısının da âşık olan kişide tuhaf davranışlara sebep olduğu açıklanmıştır. Bu salgıların beyni uyaran dopamin'i arttırdığı ve dopamin beyin uyarıcısı'nın ise genelde uyuşturucu kullananlarla aynı oranda arttığı gözlenmiştir. Dopamin'in fazla uyarılması her ne kadar keyif verse de yan etkileri kaçınılmazdır. Bunlar: kalp hızının artışı, kan basıncında yükseliş, iştah kaybı, uykusuzluk, heyecanı tetiklediği gözlemlenmiştir. Kalp hızının aşırı artışı kalp krizine neden olabilir. Fakat bu kalp hızının aşırı artışı gençlerde değil de genellikle yaşlılarda ölüme neden olmaktadır. Bu sürecin 1,5 yıl ile 3 yıl sürdüğü tahmin edilmektedir.[38]

Şehvet ve çekim aşamalarının her ikisi de geçici olarak kabul edildiğinden, uzun vadeli ilişkileri açıklamak için üçüncü bir aşamaya ihtiyaç vardır. Bağlanma, yıllarca ve hatta on yıllarca süren ilişkileri teşvik eden bağdır. Bağlanma genellikle evlilik ve çocuklar gibi taahhütlere ya da ortak ilgi alanları gibi şeylere dayanan karşılıklı arkadaşlığa dayanır. Kısa süreli ilişkilerde bulunandan daha yüksek düzeyde oksitosin ve vazopressin kimyasalları ile bağlantılıdır. Enzo Emanuele ve çalışma arkadaşları, sinir büyüme faktörü (NGF) olarak bilinen protein molekülünün insanlar ilk aşık olduklarında yüksek seviyelere sahip olduğunu, ancak bunların bir yıl sonra eski seviyelerine döndüğünü bildirmiştir.[39]

Aşkın yok olması var olmasından daha tehlikelidir. Bir aşkın bitişi intiharlara neden olabilir. Bunun nedeni aşkın bitmesi ile oluşan üzüntü sonucu norepinefrin salgısı artar. Norepinefrin vücuttaki sinirleri besler. Aynı zamanda kalp hızı üzerinde önemli bir etkisi vardır. Eğer bu salgı fazla artarsa aşırı sinirlenme, öfke, sebepsiz yere ağlama krizleri, kalp çarpıntısı görülebilir. Enzo Emanuele aşk acılarının aşırı norepinefrin salgısı sonucu sinir büyüme faktörü'ünü (NGF) arttırdığını bunun ise beyindeki sinirlere zarar verebileceğini söyledi. Bu yüzden çoğu roman ve dizilerde aşk için ölen insanlar vurgulanıyor. Aşk için ölen veya intihar eden insanların sayısı az değildir.

Psikolojide

Sri Lanka'da bir büyükanne ile torunu

Psikoloji aşkı bilişsel ve sosyal fenomen olarak gösteriyor. Psikolog Robert Sternberg bir formülle aşkı açıkladığını savundu. Psikoloğun aşk üçgen teorisi şöyledir; aşk üç bağdan oluşur bunlar: yakınlık, bağlılık ve tutkudur. Eğer bu üçünden biri yok olursa aşk biter. Aşk ilk önce samimiyetle başlar. Aslında en başlangıç aşaması hoşlanma ve beğenmedir. Sonra samimiyet ön plana çıkar. Daha sonra âşık olunan kişi ile gülüşmeler ve selamlaşmalar başlar. Sonra yakınlık ve sohbet başlar. İşte aşkın üç bağından biri oluşmuş oldu. Yakınlık kuruldu. Daha sonra arkadaşlık duygusu kazanılır. Eğer ona yeterince güven verdiğinizi anlamanızı istiyorsanız size sırrınızı açıklamasını bekleyin. Eğer sır veya özel bir paylaşımınız olduysa ikinci bağ da kurulmuş demektir. Son aşama artık arkadaşlıkla olacak bir şey değil itiraf etmeniz gerekir. Onu sevdiğinizi ve hoşlandığınızı direkt söylemenize gerek yok. Bunu belirtebilirsiniz. Mesajla, çiçekle, sürprizler ile bunu açıklayabilirsiniz. Eğer gerçekten birbirinizi seviyorsanız son aşamaya geçebilirsiniz. Ve aşkın en son aşaması tutkuya geldik. Aşkın son ve yaygın şeklidir. Diğer adı ile cinselliktir. Günümüzde aşklar bu aşamalara uğramadan en son tutkuya ulaşmaktadır.[40]

1970lerde aşk üzerinde psikometri çalışmaları ile tanımlamaya uğraşan Amerikalı psikolog Zick Rubin'e göre aşk kendi arasında üçe ayrılır: Romantik aşk, sahiplenici aşk, kullanılan aşk. Romantik aşk her iki tarafında tutku ile birbirine bağlı olduğu ve mutlu edici aşktır. Sahiplenici aşk bir tarafın diğer kişiye aşırı derece sahip çıkması ve onun her konuştuğu kişiyi kıskanması sonucu ortaya çıkar. Bazıları ölümle bitebilir. Kullanılan aşk ise genelde zengin kadın ve erkeklerin aşkını paraya çevirmektir. Kendisini seven adam veya kadının parası ile yaşamak olarak da tanımlanabilir.[41][42]

Pozitif ve negatif yüklerin birbirini çektiğini gösteren Coulomb yasası gibi elektrik teorilerindeki gelişmelerin ardından, insan yaşamında da "zıt kutuplar birbirini çeker" gibi benzerlikler öngörülmüştür. İnsan çiftleşmesi üzerine yapılan araştırmalar, karakter ve kişilik söz konusu olduğunda bunun genellikle doğru olmadığını ortaya koymuştur - insanlar kendilerine benzer insanlardan hoşlanma eğilimindedir. Bununla birlikte, bağışıklık sistemleri gibi birkaç alışılmadık ve spesifik alanda, insanların kendilerine benzemeyen (örneğin, ortogonal bağışıklık sistemine sahip) diğerlerini tercih ettikleri görülmektedir, çünkü bu belki de her iki dünyanın da en iyisine sahip bir bebeğe yol açacaktır.[43] Son yıllarda, bağlılıklar, bağlar, bağlar ve yakınlıklar terimleriyle tanımlanan çeşitli insan bağları teorileri geliştirilmiştir. Bazı Batı otoriteleri [] bağları özgeci ve narsist olmak üzere iki ana bileşene ayırmaktadır. Bu görüş, uygulamalı psikoloji alanındaki çalışmalarında sevgi ve kötülük tanımlarını araştıran Scott Peck'in çalışmalarında temsil edilmektedir. Peck, aşkın "bir başkasının ruhsal gelişimi için duyulan endişe" ile basit narsisizmin bir birleşimi olduğunu savunur.[44] Bu ikinin kombinasyonu halinde, aşk sadece bir duygu değil, bir "faaliyettir".

Psikolog Erich Fromm ise Sevme Sanatı adlı kitabında aşkın sadece bir duygu değil, aynı zamanda bir eylem olduğunu ve aslında aşk "duygusunun", kişinin zaman içinde bir dizi sevgi dolu eylem yoluyla sevgiye bağlılığına kıyasla yüzeysel olduğunu savunmuştur. Fromm, sevginin nihayetinde bir duygu olmadığını, daha ziyade bir başkasına, kendine veya birçok başkasına yönelik sevgi dolu eylemlere sürekli bir süre boyunca bağlılık ve bağlılık olduğunu savunmuştur.[14] Fromm ayrıca aşkı, ilk aşamalarında istemsiz bir duygu olarak ortaya çıkabilen, ancak daha sonra artık bu duygulara (sehvete) bağlı olmayan, bunun yerine yalnızca bilinçli bağlılığa bağlı olan bilinçli bir seçim olarak tanımlamıştır.[14] Kısacası Aşk (sevgi duygusu)- sevgi (olgunlaşmış aşk) arasında bir ayrıma gitmiştir.

Sosyolojide

Aşk, sosyolojide toplum yapısını oluşturan en önemli etkenlerden birisidir. Fakat bazı aşklar ölümle ve cinayetle sonuçlanabilir. Günümüzde de işlenen namus cinayeti veya aşk için yapılan cinayetler az değildir. Genellikle aşk cinayetlerinin kurbanı kadınlar olur. Cinayetlerin çoğu aldatılma veya terk edilme sonucu işlenir. Bazen bir aşka mani olanları ortadan kaldırmak için de cinayetler işlenebilir. Aşk sosyolojik açıdan küçümsenecek bir şey değildir. Aşk sadece karşı cinslerle olmaz. Nesnelere, siyasi partilere, kendi cinsiyetlerine veya birliklere de âşık olabilirler. Mesela futbol aşkı birçok olaylara neden olmuştur. Bir takım için insanlar birbirlerini öldürmekte veya kavga edebilmektedir. Bu da bir aşktır. Örneğin siyasi partilere de âşık olunabilir. Parti mitinglerinde çıkan kavgalar ya da bir parti başkanına laf atan birinin linç edilmeye kalkılması bunlarda aşkın, şiddet ile ortaya çıkışıdır. Bazen aşk sapıklıklara da neden olmaktadır. Çoğu seri katil ölülerle seks yapma eğilimi veya ölülere âşık olma sapkınlığı taşır. Bu yüzden öldürdükleri kurbanlara tecavüz ederler. Aşkın en büyük ve en yaygın gerçekleşen problemi ise tecavüzdür.[] Karşılıksız aşklar tecavüzle veya ölümle sonuçlanabilir; ama her karşılıksız aşk böyle bitmeyebilir. Platonik aşk olarak adlandırılan geçici karşılıksız aşklar da vardır. Sosyoloji, aşkın bireylere değil topluma etkisini inceler ve toplumda aşk bazı problemlere neden olmaktadır.

Öte yandan sosyoloji aşk acısını ve bu acının günümüzde artan problemlerini incelerken bazı tespitlerde de bulunmaktadır. Özellikle sosyolog Eva llouz "Aşk Neden Acıtır? adlı kitabında eski ve yeni aşk ilişkilerini karşılaştırırken eskiden günümüze teknolojik ve toplumsal gelişimlerin buna zarar verdiğini, aşk olgusunu olumsuz etkilediğini de belirtmektedir. Bunda da modern çağda gelişen 5 faktörün etkili rol oynadığından söz etmektedir: Bu 5 faktörü 1-Günümüzde kadın erkek ilişkileri açısından bu süreç serbestleşip erkekler yanında kadınlarda seçilir hale gelmesi, diğer yandan kadın güzelliğinin etik ve ahlaki değerlere göre değil, fiziksel çekiciliğe ve güzelliğe göre belirlenmesi kapitalist toplumda kadınların "evlilik piyasaları" kurulacak kadar tüketim kültürünün bir aktörü haline gelmesi; 2-Günümüzde evlilik ve birliktelik, ömür boyu sürmesi gereken bir ilişki olarak değerlendirilmemesi netice olarak bu olgunun "bağlılık korkusu” fenomeni ile kendini göstermesi sürekli olarak yeni ilişkilere yol alma evlilik piyasası ile aşkın tükenir hale getirilmesi; 3- Her ne kadar toplumsal eşitsizliğin azaltılması yönünde kısmi olumlu etkileri olsa da modern çağda statü kazanımı için hem kadında hem erkekte cinselliğin ön plana çıkması, cinselliğin adeta erkek için erkekliklerini gösterecekleri bir yarışa evrilmesi ve evlilik ile çoğalma arzusunun ikinci plana düşmesi; 4- eskiden karşılıksız sevginin verdiği acı,bireyi güçlendirirken karşılıksız sevgi övülürken, modern çağda ise aşk acısının, zarar görmüş bir benlik olarak görülüp bireyin özgüvenine saldırı gibi aşk acısının lanse edilmesi; 5-medya, kitaplar, internet, yapay zeka gibi modern çağda çeşitlenen çeşitli iletişim araçları vasıtasıyla yapılan hatalı yayınlar ve yönlendirmelerle, gerçek dışı olgu ve etmenlerin insanların zihninde gerçekmiş gibi algılanmasına ve gerçek dışı irrasyonel, gerçek hayatla uyuşmayan, imkansıza yakın beklentilerin aşkta, sevgide, evlilikte istenmesine, umulmasına neden olunması olarak sıralamaktadır.[45][46]

Evrimsel teoriler

Fransa'da Montmartre Paris'te Aşk Duvarı : Duvarda "Seni seviyorum"sözü 250 dilde, kalligraphist Fédéric Baron ve sanatçı Claire Kito'ca yazılmıştır. (2000)

Evrimsel psikoloji, hayatta kalma aracı olarak sevgi için çeşitli nedenler sunmaya çalışmıştır. İnsanlar diğer memelilere kıyasla yaşam sürelerinin büyük bir kısmında ebeveyn yardımına muhtaçtır. Bu nedenle sevgi, bu uzun süre boyunca çocuklara ebeveyn desteğini teşvik eden bir mekanizma olarak görülmüştür. Dahası, araştırmacılar Charles Darwin kadar erken bir dönemde insan sevgisinin diğer memelilere kıyasla benzersiz özelliklerini tespit etmiş ve sevgiyi insan türünün gelişmesini ve genişlemesini sağlayan sosyal destek sistemlerinin oluşturulmasında önemli bir faktör olarak değerlendirmiştir.[]Diğer bir faktör de cinsel yolla bulaşan hastalıkların diğer etkilerinin yanı sıra doğurganlığın kalıcı olarak azalmasına, fetüsün zarar görmesine ve doğum sırasında komplikasyonların artmasına neden olabilmesidir. Bu durum tek eşli ilişkileri çok eşliliğe tercih ederken önemli bir faktördür.[47]

Uyarlanabilir fayda teorileri

Bir teoriye göre, erkek ve kadın arasındaki kişilerarası aşk, çiftleşmeyi ve eşeyli üremeyi kolaylaştırdığı için evrimsel açıdan uyarlanabilir bir fayda sağlar.[48] Bununla birlikte, bazı organizmalar çiftleşmeden eşeysiz olarak üreyebilir. Kişilerarası aşkın adaptif faydasını anlamak, eşeysiz üremenin aksine eşeyli üremenin adaptif faydasını anlamaya bağlıdır. Richard Michod, aşkın ve dolayısıyla eşeyli üremenin iki önemli adaptif avantaj sağladığına dair kanıtları gözden geçirmiştir.[48] Birincisi, eşeyli üreme, ebeveynden yavruya geçen DNA'daki hasarların onarımını kolaylaştırır (eşeyli sürecin önemli bir aşaması olan mayoz bölünme sırasında). İkincisi, ebeveynlerden herhangi birindeki bir gen zararlı bir mutasyon içerebilir, ancak eşeyli üreme ile üretilen dölde, bir ebeveyn tarafından eklenen zararlı bir mutasyonun ifadesi, diğer ebeveynden gelen etkilenmemiş homolog genin ifadesi ile maskelenebilir.[48]

Bilimsel modellerin karşılaştırılması

Aşkın biyolojik modelleri onu açlık veya susuzluğa benzer bir memeli [] dürtüsü olarak görme eğilimindedir.[36] Psikoloji aşkı daha çok sosyal ve kültürel bir olgu olarak görür. Aşk hormonlardan (oksitosin gibi), nörotrofinlerden (Sinir büyüme faktörü-Nerve Growing Factor (NGF) gibi) ve feromonlardan etkilenir ve insanların aşk hakkındaki düşünceleri ve davranışları aşk anlayışlarından etkilenir. Biyolojideki geleneksel görüş, aşkta iki ana dürtü olduğu yönündedir: cinsel çekim ve bağlanma. Yetişkinler arasındaki bağlılığın, bir bebeğin annesine bağlanmasına yol açan ilkelerle aynı şekilde işlediği varsayılır. Geleneksel psikolojik görüş aşkı, eşlikçi aşk ve tutkulu aşkın bir bileşimi olarak görür. Tutkulu aşk yoğun bir özlemdir ve genellikle fizyolojik uyarılma (nefes darlığı, hızlı kalp atışları) ile birlikte görülür; eşlik eden aşk ise fizyolojik uyarılmanın eşlik etmediği bir şefkat ve yakınlık hissidir.

Kültürde

Antik Yunan

Sevginin Yunan mitolojisinde önemli bir yeri vardır. Birçok tanrı sevgi duygusuyla ilgilenir.

Romantik aşkın Yunan kişileştirmesi Eros'u tasvir eden Lysippus tarafından yapılmış bir Yunan heykelinin Roma kopyası

Yunanca, "aşk" kelimesinin kullanıldığı birkaç farklı anlamı ayırt eder. Eski Yunanlılar sevginin dört biçimini tanımlamışlardır: akrabalık veya yakınlık (storge), arkadaşlık ve/veya platonik aşk (philia), cinsel ve/veya romantik arzu (eros) ve kendinden vazgeçme veya ilahi sevgi (agape).[49]

[50] Modern yazarlar romantik aşkın başka çeşitlerini de ayırt etmişlerdir.[51] Ancak Yunancada (diğer birçok dilde olduğu gibi) bu kelimelerin anlamlarını birbirinden tamamen ayırmak tarihsel olarak zor olmuştur. Aynı zamanda, İncil'in Antik Yunanca metninde agapo fiilinin phileo ile aynı anlama geldiğine dair örnekler vardır.

Agape (ἀγάπη)
günümüz Yunancasında aşk. S'agapo terimi Yunanca'da seni seviyorum anlamına gelir. Agapo kelimesi seviyorum fiilinin karşılığıdır. Genellikle erosun önerdiği fiziksel çekicilikten ziyade "saf", ideal bir sevgi türünü ifade eder. Bununla birlikte, agapenin eros ile aynı anlamda kullanıldığı bazı örnekler de vardır. "Ruhun sevgisi" olarak da tercüme edilmiştir. Etimolojik anlamı "kardeşçe sevgi" olan bu tanrının görevi, ideal aşkı sağlamak fiziksel çekiciliği arttırmaktır.
Eros (ἔρως)

Cinsel sevgi anlamındaki bu sözcük, okçu tanrı Eros'a dayanır. Yunanca erota kelimesi aşık anlamına gelir. Platon kendi tanımını geliştirmiştir. Eros başlangıçta bir kişi için hissedilse de, tefekkürle birlikte o kişinin içindeki güzelliğin takdir edilmesine, hatta güzelliğin kendisinin takdir edilmesine dönüşür. Eros ruhun güzellik bilgisini hatırlamasına yardımcı olur ve ruhani hakikatin anlaşılmasına katkıda bulunur. Aşıklar ve filozofların hepsi eros tarafından hakikati aramak için ilham alırlar. Bazı çevirilerde "beden sevgisi" olarak da geçer.[52]Philia (φιλία)

tarafsız erdemli sevgi, Aristoteles tarafından Nikomakhos Etikası VIII'de ele alınan ve geliştirilen bir kavramdır.[53] Arkadaşlara, aileye ve topluma sadakati içerir ve erdem, eşitlik ve yakınlık gerektirir. Philia pratik nedenlerle motive edilir; taraflardan biri veya her ikisi de ilişkiden fayda sağlar. "Akıl sevgisi" anlamına da gelebilir. .
Storge (στοργή)
Ebeveynlerin yavrularına karşı hissettikleri gibi anaç sevgi, doğal sevgi,
Xenia (Zenia)-(ξενία)
Misafirperverlik, Antik Yunan'da son derece önemli bir uygulamaydı. Bir ev sahibi ile daha önce yabancı olabilen misafiri arasında neredeyse ritüelleşmiş bir dostluk vardı. Ev sahibi misafirini besler ve ona kalacak yer sağlardı, misafirin de buna sadece minnettarlıkla karşılık vermesi beklenirdi. Bunun önemi Yunan mitolojisinde, özellikle de Homeros'un İlyada ve Odysseia'sında görülebilir.
Afrodit (Αφροδίτες)
Aşk ve güzellik tanrıçasıdır.

Antik Roma (Latinler)

Latince dilinde İngilizce "love" kelimesine karşılık gelen birkaç fiil vardır. amō, bugün hala İtalyancada olduğu gibi amare ("sevmek") mastarıyla birlikte seviyorum anlamına gelen temel fiildir. Romalılar bunu hem sevgi anlamında hem de romantik ya da cinsel anlamda kullanmışlardır. Bu fiilden amans - bir aşık, amator, "profesyonel aşık", genellikle zamparalık kavramıyla birlikte - ve amica, İngilizce anlamında "kız arkadaş", genellikle bir hayat kadınlığını örtmeceli olarak uygulanır. Buna karşılık gelen isim amor'dur (bu terimin Romalılar için önemi, şehrin adının Latince Roma olmasından da anlaşılmaktadır: Roma- eski zamanlarda geniş çevrelerde Şehrin gizli adı olarak kullanılan amor'un bir anagramı olarak görülebilir),[54] aşk ilişkilerini veya cinsel maceraları belirtmek için çoğul formda da kullanılır. Aynı kök aynı zamanda amicus-"arkadaş"-ve amicitia, "dostluk" (genellikle karşılıklı çıkara dayanır ve bazen "borçluluk" ya da "nüfuz "a daha yakın bir anlama gelir) sözcüklerini de üretir. Cicero "Dostluk Üzerine" (de Amicitia) adlı bir küçük kitap yazmış ve bu kavramı uzun uzadıya tartışmıştır. Ovid, Ars Amatoria (Aşk Sanatı) adlı bir flört rehberi yazmıştır; bu eserde evlilik dışı ilişkilerden aşırı korumacı ebeveynlere kadar her şey derinlemesine ele alınmıştır.

Latince bazen İngilizcede basitçe hoşlanmak anlamına gelen amāre kelimesini kullanır. Bununla birlikte, bu kavram Latincede çok daha genel olarak placere veya delectāre terimleriyle ifade edilir; bu terimler daha çok konuşma dilinde kullanılır, ikincisi Catullus'un aşk şiirlerinde sıkça kullanılır. Diligere genellikle "sevgi beslemek", "saygı duymak" anlamına gelir ve nadiren de olsa romantik aşk için kullanılır. Bu sözcük iki erkeğin arkadaşlığını tanımlamak için uygun olacaktır. Buna karşılık gelen diligentia ismi ise "çalışkanlık" veya "dikkatlilik" anlamlarına gelir ve fiil ile anlamsal olarak çok az örtüşür. Observare, diligere ile eşanlamlıdır; İngilizce ile akraba olmasına rağmen, bu fiil ve ona karşılık gelen isim, observantia, genellikle "saygı" veya "sevgi" anlamına gelir. Caritas, Hristiyan İncil'inin Latince çevirilerinde "hayırsever sevgi" anlamında kullanılır; ancak bu anlam Klasik pagan Roma edebiyatında bulunmaz. Yunanca bir kelimeyle karıştırılmasından kaynaklandığı için, buna karşılık gelen bir fiil yoktur.

Çin

Çince aşk

Çin geleneğinde aşkın iki felsefi temeli vardır; bunlardan biri eylemleri ve görevleri vurgulayan Konfüçyüsçülükten, diğeri ise evrensel bir aşkı savunan Mohizm'den gelmektedir. Konfüçyüsçülüğün temel kavramlarından biri olan 仁 (Ren, "yardımsever sevgi"), sevginin kendisinden ziyade bir ilişkideki görev, eylem ve tutuma odaklanır. Konfüçyüsçülükte kişi, çocuklardan evlat sevgisi, ebeveynlerden nezaket, krala sadakat ve benzeri eylemleri gerçekleştirerek yardımsever sevgisini gösterir.

愛 (Mandarin: ài) kavramı M.Ö. 4. yüzyılda Çinli filozof Mozi tarafından Konfüçyanizm'in yardımsever sevgisine tepki olarak geliştirilmiştir. Mozi, Çinlilerin aile ve klan yapılarına olan aşırı bağlılığını "evrensel sevgi" (兼愛, jiān'ài) kavramıyla değiştirmeye çalışmıştır. Bunu yaparken, insanların farklı insanlara farklı derecelerde değer vermesinin doğal ve doğru olduğuna inanan Konfüçyüsçülere doğrudan karşı çıkmıştır. Buna karşın Mozi, insanların ilke olarak tüm insanlara eşit derecede değer vermesi gerektiğine inanıyordu. Mohizm, farklı insanlara karşı farklı tutumlar benimsemek yerine, sevginin koşulsuz olması ve sadece arkadaşlara, aileye ve diğer Konfüçyüsçü ilişkilere değil, karşılık gözetmeksizin herkese sunulması gerektiğini vurgulamıştır. Daha sonra Çin Budizminde Ai (愛) terimi tutkulu, şefkatli bir sevgiyi ifade etmek için benimsenmiş ve temel bir arzu olarak kabul edilmiştir. Budizmde Ai, bencil ya da özverili olabilme yeteneğine sahip olarak görülmüş, ikincisi aydınlanmaya giden yolda kilit bir unsur olmuştur.

Mandarin Çincesinde 愛 (ài) genellikle Batı'daki aşk kavramının karşılığı olarak kullanılır. 愛 (ài) hem fiil (örneğin 我愛你, Wǒ ài nǐ veya "seni seviyorum") hem de isim (örneğin 愛情 àiqíng veya "romantik aşk") olarak kullanılır. Bununla birlikte, Konfüçyüsçü 仁 (rén) etkisiyle, 我愛你 (Wǒ ài nǐ, seni seviyorum) ifadesi çok özel bir sorumluluk, bağlılık ve sadakat duygusu taşır. Bazı Batı toplumlarında olduğu gibi sık sık "seni seviyorum" demek yerine, Çinliler sevgi duygularını daha sıradan bir şekilde ifade etmeye daha yatkındır. Sonuç olarak, "Senden hoşlanıyorum" (我喜欢你, Wǒ xǐhuan nǐ) Mandarin'de sevgiyi ifade etmenin daha yaygın bir yoludur; daha eğlenceli ve daha az ciddidir.[55] Bu Japonca için de geçerlidir (suki da, 好きだ).

Fars

Adem'in çocukları tek bir bedenin uzuvlarıdır
Tek bir özden yaratılmış olmak.
Zamanın felaketi bir uzvu etkilediğinde
Diğer uzuvlar hareketsiz kalamaz.
Eğer başkalarının dertlerine sempati duymuyorsanız
"İnsan" adıyla çağrılmaya layık değilsiniz.

Sadî-i ŞîrâzîGulistan

Fars kültüründe aşık şairleri Hafız ve Sa'di gibi isimlerdir. Bu şairlerin aşkı kadına, doğaya veya güzelliklere değil ilahadır. İlahi aşk Fars kültüründe çok yoğundur. Neredeyse her şair şiirlerinde İlahi aşkı işler. İslam'ın etkisiyle Tasavvuf İslam Geleneği yaygınlaşır. Bu aşkı şairler sadece şiirlerine değil yaşamlarına da yansıtmışlardır. Aşklarını şiirlerinde ifade ederken en süslü sözcükleri ve en güzel kafiyeleri kullanmışlardır. Fars edebiyatında aşkın etkileri yoğun olarak görülmektedir. Şiirlerde hep sevgi ve aşk sözcüğü kullanılır. Farsça Arapça kökenli aşk sözcüğü "eşk" olarak okunur bu şekilde yazılır: عشق) Bununla birlikte, çoğu kişi tarafından kişiler arası sevgi için çok katı bir terim olarak kabul edilir ve daha yaygın olarak "doost daştan" ("hoşlanma") ile değiştirilir. Pers kültüründe her şey sevgi ile kuşatılmıştır ve her şey sevgi içindir; arkadaş ve aile sevgisinden, karı-koca sevgisinden başlayarak yaşamdaki nihai hedef olan ilahi sevgiye (ilahi aşka) ulaşılır.

Hindistan

Hindu tanrıları Krişna ve Radha'nın aşk hikâyeleri Hint kültür ve sanatını etkilemiştir. Yukarıda: Radha Madhavam, Raja Ravi Varma tarafından yapılmıştır.

Çağdaş literatürde aşk için kullanılan Sanskritçe kelime "sneha"'dır. Diğer terimler arasında masum aşkı ifade eden "priya", manevi aşkı ifade eden "prema" ve genellikle cinsel arzuyu ifade eden "kama" yer almaktadır.[56]

[57] Bununla birlikte, bu terim aynı zamanda sanat, dans, müzik, resim, heykel ve doğa gibi her türlü duyusal zevk, duygusal çekim ve estetik hazzı da ifade etmektedir.Kama kavramı Vedalar'ın bilinen en eski ayetlerinden bazılarında yer almaktadır.[58][59][60] Örneğin Rig Veda'nın 10. Kitabı evrenin büyük bir ısı tarafından yoktan yaratıldığını anlatır. İlahi 129'da şöyle der:

कामस्तदग्रे समवर्तताधि मनसो रेतः परथमं यदासीत |
सतो बन्धुमसति निरविन्दन हर्दि परतीष्याकवयो मनीषा ||..[61].Bundan sonra başlangıçtaki Arzu, Ruh'un ilk tohumu ve filizi olan Arzuyu doğurdu,
Kalbinin düşüncesiyle araştıran bilgeler, var olanın var olmayandaki akrabalığını keşfettiler.

— Rig Veda M.Ö 15.yy[62]

Japonya

Japon dili "aşk "ın İngilizce karşılığını ifade etmek için üç kelime kullanır. "Aşk" çok çeşitli duyguları ve davranışsal olguları kapsadığından, üç terimi birbirinden ayıran nüanslar vardır.[63][64] Genellikle anne sevgisi[63] veya özverili sevgi ile ilişkilendirilen ai (愛) terimi[64] başlangıçta güzelliğe atıfta bulunur ve genellikle dini bağlamda kullanılırdı. Terim, 1868 Meiji Restorasyonu'nun ardından Batı edebiyatını tercüme etmek amacıyla "aşk" ile ilişkilendirilmiştir.

Batı etkisinden önce, koi (恋 veya 孤悲) terimi genellikle romantik aşkı temsil ediyordu ve genellikle popüler Man'yōshū Japon şiir koleksiyonunun konusuydu.[63] Koi, karşı cinsten birine duyulan özlemi tanımlar ve genellikle bencil ve istekli olarak yorumlanır.[64] Terimin kökeni, sevilen birinden ayrılmanın bir sonucu olarak yalnız yalnızlık kavramından gelir. Koi'nin modern kullanımı cinsel aşk ve karasevdaya odaklansa da Manyōlar bu terimi şefkat, yardımseverlik ve maddi arzu gibi daha geniş bir yelpazedeki durumları kapsayacak şekilde kullanmışlardır.[63]

Üçüncü terim olan ren'ai (恋愛), hem ai hem de koi için kanji karakterlerini birleştiren daha modern bir yapıdır, ancak kullanımı romantik aşk biçimindeki koi'ye daha çok benzemektedir.[63][64]

Amae (甘え), bir otorite figürü tarafından sevilme ve bakılma arzusuna atıfta bulunur ve Japonya'nın aşka kültürel bakış açısının bir başka önemli yönüdür ve Takeo Doi'nin The Anatomy of Dependence adlı kitabında ayrıntılı olarak analiz edilmiştir.[65]

Japonya'daki Budizmde de aşk güzel bir şeydir. Aydın biri olmak için muhakkak gereklidir. Bencil olanlar veya fedakâr olamayanlar ne yaparlarsa yapsınlar aydın olamazlar. Japoncada aşk aynı Çincedeki gibi ifade edilir. Aynı şeklide okunur. Japon kültüründe aşk sadece kadınlara, erkeklere, doğaya değil anneler ve çocukları arasındaki aşk'da çok önemlidir. Amae (甘え) yani Japonca düşkünlük olan kelimeden kendilerine öğreti geliştiren Japon anneler çocuklarına hizmet ederler. Hizmetlerinin karşılığı ise sadece kucaklamadır. Japonya'da kanunen bir zorunluluk olmasa da karılarını aldatan erkekler eğer karıları aldatıldığını öğrenirse kendilerini öldürürler. Bazı sosyologlar bu olayları Japon öğreti ve onurlu davranışları olan amae ve seppukuya bağlıyorlar.

Türkiye

Türk kültüründe de dilinde de aşkın etkisi büyüktür. Türk kültüründe aşka olan ilginin artması İslam'ın kabul edilmesi ile başladı. İslam dininin kabul edilmesi ile sofizm akımı yaygınlaştı. İnsanlar şiirlere önem vermeye başladı. Şairler arttı. Şairler şiirlerinde aşka yer verdi. Fakat Türk kültüründeki aşk da tıpkı Fars kültüründeki gibi ilahi aşktır. Tabi sadece ilahi aşka değil kadına, doğal güzelliklere yönelik de şiirler yazılmıştır. Türk edebiyatında aşkın etkisi hissedilmektedir. Türk edebiyatındaki aşk şairleri: Yunus Emre, Baki, Nedim, Şeyh Galip gibi isimlerdir. Bu isimler arttırılabilir. Türk diline de aşk ile ilgili birçok deyim girmiştir. Âşık olmak, aşka düşmek, aşk ateşi, aşkından kül olmak, aşka gelmek, aşk yuvası gibi birçok deyim vardır. Aynı zamanda Türk kültüründe tasavvuf edebiyatı da yaygındır. Türk kültüründeki hem doğunun hem de batının etkileri görülmektedir.

Dini Görüşler

Robert Indiana'nın 1977 yılında inşa ettiği Aşk heykeli'nde "ahava" yazısı bulunmaktadır

Musevilik

İbranice'de אהבה (ahava) hem kişiler arası sevgi hem de Tanrı ile Tanrı'nın yarattıkları arasındaki sevgi için en yaygın kullanılan terimdir. Genellikle sevgi dolu şefkat olarak çevrilen "Chesed", insanlar arasındaki sevginin birçok biçimini tanımlamak için kullanılır.

Diğer insanları sevme emri Tevrat'ta yer alır: "Komşunu kendin gibi sev" (Levililer 19:18). Tevrat'ın Tanrı'yı "bütün yüreğinle, bütün canınla ve bütün gücünle" sevme emri (Tesniye 6:5), Mişna (Yahudi sözlü hukukunun temel metinlerinden biri) tarafından iyi ameller, bazı ciddi günahları işlemektense kişinin hayatını feda etmeye istekli olması, sahip olduğu her şeyi feda etmeye istekli olması ve sıkıntılara rağmen Rab'be minnettar olması (Berachoth 9:5) olarak ele alınmıştır. Rabbinik literatür bu sevginin nasıl geliştirilebileceği konusunda farklılık gösterir, örneğin ilahi eylemleri tefekkür ederek veya doğanın mucizelerine tanık olarak sevginin geliştirileceği iddiasındadır.

Evli eşler arasındaki sevgiye gelince, bu yaşamın vazgeçilmez bir bileşeni olarak kabul edilir: "Sevdiğin eşinle hayatı gör" (Vaiz 9:9). Haham David Wolpe şöyle yazar: "Sevgi sadece aşık olan kişinin duygularından ibaret değildir... Bir kişinin başka bir kişiye inanması ve bunu göstermesidir." Ayrıca, "sevgi... kendini eylemle ifade eden bir duygudur. Gerçekten hissettiklerimiz yaptıklarımıza yansır."[66] İncil'deki Süleyman'ın Ezgiler Ezgisi kitabı Tanrı ve halkı arasındaki sevginin romantik bir metaforu olarak kabul edilir, ancak düz okunuşunda bir aşk şarkısı gibi okunur. 20. yüzyıl hahamı Eliyahu Eliezer Dessler'in Yahudi bakış açısıyla sevgiyi "almayı beklemeden vermek" olarak tanımladığı sık sık alıntılanır.[67]

Bir Almanya Sebnitz'deki bir fotoğraf Görüntüsü: Aşk ve Romantizm'de tek yönlü yol değildir.

Hristiyan anlayışına göre sevgi, kendisi de sevgi olan Tanrı'dan gelir (1 Yuhanna 4:8). Erkek ve kadın sevgisi - Yunancada eros - ve başkalarına duyulan bencil olmayan sevgi (agape), genellikle sırasıyla "alçalan" ve "yükselen" sevgi olarak karşıtlaştırılır, ancak sonuçta Hristiyan teolojistlere göre aynı şeydir.[68]

"Sevgi" için Hristiyan çevrelerde düzenli olarak kullanılan birkaç Yunanca sözcük vardır.

Yeni Ahit'te agapē hayırsever, özverili, fedakâr ve koşulsuzdur. Ebeveyn sevgisidir, dünyada iyilik yaratmak olarak görülür; Tanrı'nın insanlığı sevme biçimidir ve Hristiyanların birbirlerine karşı sahip olmayı arzuladıkları sevgi türü olarak görülür.[52]

Yeni Ahit'te de kullanılan phileo, insanın hoşuna giden bir şeye verdiği tepkidir. "Kardeş sevgisi" olarak da bilinir. Yunancada sevgi için kullanılan diğer iki sözcük olan eros (cinsel sevgi) ve storge (çocuktan ebeveyne sevgi) Yeni Ahit'te hiç kullanılmamıştır.[52]

Hristiyanlar, Tanrı'yı tüm kalbin, aklın ve gücünle sevmenin ve komşunu kendin gibi sevmenin hayattaki en önemli iki şey olduğuna inanırlar (İsa'ya göre Yahudi Tevrat'ının en büyük emri; bkz. Markos İncili 12:28-34). Hristiyan Azizi Augustinus "Tanrı'yı sev ve dilediğini yap" diye yazdığında bunu özetlemiştir.[69]

Havari Pavlus sevgiyi en önemli erdem olarak yüceltmiştir. Sevgiyi 1. Korintliler'deki ünlü şiirsel yorumunda tanımlarken şöyle yazmıştır: "Sevgi sabırlıdır, sevgi naziktir. Kıskanmaz, övünmez, gururlanmaz. Kaba değildir, çıkarcı değildir, kolay öfkelenmez, yanlışların kaydını tutmaz. Sevgi kötülükten zevk almaz ama gerçekle sevinir. Her zaman korur, her zaman güvenir, her zaman umut eder ve her zaman sebat eder." (1. Korintliler 13:4-7)

Havari Yuhanna şöyle yazmıştır: "Çünkü Tanrı dünyayı o kadar sevdi ki, biricik Oğlu'nu verdi; öyle ki, O'na iman eden hiç kimse mahvolmasın, tersine sonsuz yaşama kavuşsun. Çünkü Tanrı Oğlu'nu dünyayı mahkûm etmek için değil, O'nun aracılığıyla dünyayı kurtarmak için dünyaya gönderdi." (Yuhanna 3:16-17) Yuhanna ayrıca şöyle yazmıştır: "Sevgili dostlar, sevgi Tanrı'dan geldiği için birbirimizi sevelim. Seven herkes Tanrı'dan doğmuştur ve Tanrı'yı bilir. Sevmeyen Tanrı'yı tanımaz, çünkü Tanrı sevgidir." (1. Yuhanna 4:7-8)

Aziz Augustine, kişinin aşk ve şehvet arasındaki farkı çözebilmesi gerektiğini yazmıştır. Aziz Augustine'e göre şehvet aşırı bir düşkünlüktür, ancak sevmek ve sevilmek tüm hayatı boyunca aradığı şeydir. Hatta şöyle der: "Ben aşka aşıktım."[] Sonunda aşık olur ve Tanrı tarafından sevilir. Aziz Augustinus sizi gerçekten ve tam olarak sevebilecek tek kişinin Tanrı olduğunu, çünkü bir insana duyulan aşkın sadece "kıskançlık, şüphe, korku, öfke ve çekişme"[70] gibi kusurlara izin verdiğini söyler: (III.1) Aziz Augustinus'a göre, Tanrı'yı sevmek "sizin olan huzura erişmektir."[70]

Augustinus, Matta 22'deki çift yönlü sevgi emrini Hristiyan inancının ve İncil'in yorumlanmasının kalbi olarak görür. Hristiyan doktrininin gözden geçirilmesinden sonra Augustinus, De Doctrina Christiana'nın I. Kitabının sonuna kadar (1.22.21-1.40.44) sevgi sorununu kullanım ve zevk açısından ele alır.[71]

Hristiyan teologlar Tanrı'yı, insanlarda ve onların sevgi dolu ilişkilerinde yansıyan sevginin kaynağı olarak görürler. Etkili Hristiyan teolog C. S. Lewis Dört Aşk (The Four Loves) adlı bir kitap yazmıştır. Benedict XVI ilk ansiklopedisine Tanrı sevgidir (Deus caritas est) adını vermiştir. Sevgi olan Tanrı'nın suretinde yaratılan insanın sevgiyi uygulayabileceğini; kendini Tanrı'ya ve başkalarına verebileceğini (agape) ve Tanrı'nın sevgisini tefekkürle alıp deneyimleyebileceğini (eros) söylemiştir. Ona göre bu sevgi yaşamı, Rahibe Teresa ve İsa'nın annesi Meryem gibi azizlerin yaşamıdır ve Hristiyanların Tanrı'nın kendilerini sevdiğine inandıklarında izledikleri yoldur.[68]

Pope Francis: "Haç (çarmıha gerilen İsa) en büyük sevginin en büyük anlamıdır"[72]

Papa Fransuva "Haç'ın (çarmıha gerilen İsa) en büyük sevginin en büyük anlamı olduğunu"[73] ve çarmıha gerilişte her şeyin, tüm bilginin ve Tanrı'nın sevgisinin tamamının bulunduğunu ileri sürmektedir.[74] Papa Fransuva "Gerçek sevgi hem sevmek hem de sevilmeye izin vermektir. ... sevgide önemli olan bizim sevmemiz değil, kendimizin Tanrı tarafından sevilmesine izin vermemizdir."[74] Ve böylece, bir Katolik ilahiyatçının analiziyle, Papa Fransuva için, "sevginin anahtarı... bizim faaliyetimiz değildir. Evrendeki tüm güçlerin en büyüğünün ve kaynağının etkinliğidir: (Yani) Tanrı'nın."[75]

Hristiyanlıkta sevginin pratik tanımı, sevgiyi "başkasının iyiliğini istemek" ya da başkasının başarılı olmasını arzulamak olarak tanımlayan Thomas Aquinas tarafından özetlenmiştir.[69] Bu, Hristiyanların düşmanları da dahil olmak üzere başkalarını sevme ihtiyacının bir açıklamasıdır. Thomas Aquinas, Hristiyan sevgisinin başkalarının hayatta başarılı olduğunu görme, iyi insanlar olma ihtiyacından kaynaklandığını açıklar.

Düşmanlara duyulan sevgiyle ilgili olarak Matta İncili'nde İsa'dan alıntı yapılır:

"Komşunu sev ve düşmanından nefret et" denildiğini duymuşsunuzdur. Ama ben size diyorum ki, düşmanlarınızı sevin ve size zulmedenler için dua edin ki, göklerdeki Babanızın çocukları olabilesiniz. O, güneşini iyilerin ve kötülerin üzerine doğdurur, doğruların ve yanlışların üzerine yağmur yağdırır. Sizi sevenleri severseniz, ne ödül alacaksınız? Vergi görevlileri bile bunu yapmıyor mu? Ve eğer sadece kendi halkınıza selam verirseniz, diğerlerinden daha fazla ne yapmış olursunuz? Putperestler bile bunu yapmıyor mu? Bu nedenle, göksel Babanız kusursuz olduğu gibi siz de kusursuz olun.

Tertullianus düşman sevgisi hakkında şöyle yazmıştır: "Bireysel, olağanüstü ve mükemmel iyiliğimiz düşmanlarımızı sevmekten ibarettir. İnsanın dostlarını sevmesi yaygın bir uygulamadır, düşmanlarını sevmesi ise sadece Hıristiyanlar arasında görülür."[76]

Müslümanlık

Al-Wadūd or The Loving is a name of God in Islam.
İslam'da Tanrı'nın 99 isminden biri Al-Wadūd olup "Seven" anlamına gelir

Hristiyanlıkta aynı olduğu belirtilen kadın-erkek aşkı (sevgisi) eros ve başkalarına duyulan sevgi agapenin[68] İslam açısından aynı şeyleri ifade ettiğini belirtmek son derece güçtür. İslam felsefesi ve teolojisinde de "aşk" ile "sevgi" arasında ayrım ve tartışmalar yapılmaktadır, aşk Hristiyanlığın aksine "ilahi aşk" (hakiki aşk) ve "beşeri (mecazi/uzri) aşk" diye bazı tasavvuflarca ikiye ayrılmıştır. Bu ayrımı eleştirenler de çıkmıştır. Bu yönde tartışmalar halen devam etmektedir. Bu tartışmalar gerek İslam tasavvufu gerek felsefesi ve gerekse edebiyatında büyük aşk-sevgi sanatı, edebiyatı ve yapıtlarının doğmasına neden olmuştur.[77] Kur'an'da ve hadislerde Allah'ın isimleri arasında "Kullarını seven, sevilmeye en layık olan" El-Vedûd ismi özellikle Büruc Suresi 14.ayet ve Hud Suresi 90.ayette zikredilmektedir.[78] Ayrıca Kuran'daki her bölümün başında Allah'dan Er-Rahman ve Er-Rahim ya da "Çok Şefkatli" ve "Çok Merhametli" olarak bahsedilir, bu da kimsenin Allah'dan (Tanrı'dan) daha sevgi dolu, şefkatli ve yardımsever olmadığını gösterir. Kur'an Allah'tan "sevgi dolu şefkatli" olarak bahseder. Kuran, Bakara Suresi 177. ayetinde belirtildiği gibi, Müslüman inananları, kendilerine zulmetmemiş olan tüm insanlara Arapça "üstün iyilik" anlamına gelen "birr" ile davranmaya teşvik eder öte yandan Berr "üstün şefkat" olarak Allah'ın bir diğer sıfatı da zikredilmektedir. Birr, Meryem Suresi, 14 ve 15. ayetlerde ise Kur'an tarafından çocukların ebeveynlerine göstermesi gereken sevgi ve şefkati tanımlamak için de kullanılır. Berr ise Tur Suresi 28.ayette zikredilmektedir.[79]

Kur'an sevgiden, sevgiyi belirtir kavramlardan tartışmasız şekilde bahsetmiş olmakla birlikte, aşk hususunun yer alıp almadığı hususu tartışmalıdır, aşk kavramının dinde olmadığını bu sebeple iddia edenler bile çıkmaktadır. Gerçekten de Kur'an ve doğru olarak değerlendirilen hadislerde açıkça aşk kelimesi geçmez; “sevgi” çoğunlukla "hub" ve "muhabbet", bazen de meveddet gibi kelimeler geçmektedir. İlk din alimleri de Allah sevgisi yerine korkusunu ele alarak "aşktan" söz etmemişlerdir.[77] Ancak ilahiyatçılardan Kuran'da arapça "işk", "eşk" olarak belirtilmesede aşkın zikredildiğini savunanlarda vardır. Mesela ilahiyatçı Beyza Bilgin'e göre Kuran'da Yusuf Suresi'nde Yusuf ve Züleyha'nın durumu kıssa olarak verilip aşk imasında bulunulmuştur.Zekeriya Beyaz ise Rum Suresi'nde 21. ayette eşler arasındaki ilişkileri ve kadın- erkek yaratılışını ele alırken "onların aralarına meveddet koydum" cümlesindeki meveddet kelimesinin muhabbet veya basit sevgiyi değil, eşler arasında bambaşka sevgi koyduğunu "aşk"ı belirttiğini Kur'an da bu manada aşkın geçtiğini söylemektedir.[80]

Bununla birlikte ilk defa II. (VIII.) yüzyılda Allah ile kul arasındaki sevgiyi anlatmak üzere nâdiren de olsa aşk kelimesinin kullanılmaya başlandığını gösteren rivayetler vardır. Mesela Hasan-ı Basrî (ö. 110/728) Allah’ın “Kulum bana, ben de ona âşık olurum” düşüncesini yansıttığını belirtmiştir.[77] Sonrasında İshq ya da ilahi aşk, İslam geleneğinde Sufizm tarafından vurgulanır hale gelmiştir. İslam tasavufunda aşkın Tanrı'nın özünün evrene bir yansıması olduğu her şey Tanrı'nın bir yansıması olduğu düşüncesi ileri sürülmüştür. Sufizm okulu da görünüşte çirkin olanın içindeki güzelliği tanıma ve Tanrının yarattığı güzellikleri tanıyıp bilmeyi esas almıştır. Bu nedenle de Sufizm genellikle İslamda ve batı Dünyasında aşk kavramı ile bir olarak anılır olmuştur.[81] Diğer bir bu yönde görüşler ileri süren kimse Gazzâlî dir. İḥyâʾü ʿulûmi'd-dîn adlı eserinde “Kitâbü’l-Maḥabbe ve’ş-şevḳ ve’l-üns ve’r-rıżâ” bölümünde Allah sevgisi konusunu işleyip aşk kelimesine tam değer atfetmemiştir; ancak Allah'ı ve yarattıklarını tanıma ona kavuşma arzusundan ve yarattıklarını tanıdıkça onu insanların seveceğinden ve her türlü sevginin güçleneceğinden bu sevgiye aşk deneceğinden bahsetmektedir. Muhammed’in Hira’da ibadete kapandığını gören Mekke müşrikleri, “Muhammed Tanrı’sına âşık oldu” dediklerini de belirtip, gerçek âşığın kalbindeki Allah sevgisine hiçbir varlığın sevgisini ortak etmeyeceğini bununda mecaz yoluyla aşk olduğunu ele almaktadır.[77]

Tasavvufta Tanrı'ya üç ana terimle -Seven, Sevilen ve Sevgili- atıfta bulunulur; bu terimlerden sonuncusu Sufi şiirinde sıklıkla görülür. Bütün bu şiir ve edebiyatın kurulu olduğu ilahi aşk temasının çıkış noktalarından bir diğeri de Enes bin Mâlik tarafından Muhammed'in söylediği belirtilen “Üç özellik vardır; bunlar kimde bulunursa o, imanın tadını tadar: Allah ve Resûlünü, (bu ikisinden başka) herkesten fazla sevmek, Sevdiğini Allah için sevmek, Allah kendisini küfür bataklığından kurtardıktan sonra tekrar küfre dönmeyi, ateşe atılmak gibi çirkin ve tehlikeli görmek.” (Buhari) “Amellerin en faziletlisi Allah için sevmek ve Allah için nefret etmektir.” (Ebu Davud) şeklindeki hadislerdir.[82] Yine bu ilahi aşkın bir diğer dayanağı da Allah'ın isimleri arasında yer alan Cemal (güzel) ve Celal (korkulan) sıfatlarındandır.

Muhyiddin İbnü'l-Arabî; "güzel (cemîl) olan Allah âlemi kendi sûreti üzere yarattığı için âlem bütünüyle güzeldir. Âlem ilâhî güzellikleri yansıtan bir ayna olduğundan İbnü’l-Arabî âlemi ve ondaki güzelliği sevmeye lâyık bulur. Güzel olduğu için Allah’ı sevenin âlemi de sevmesi, aynı şekilde güzel olan âlemi sevenin de Allah’ı sevmesi gerekir." şeklinde açıklamıştır.[83] Yani olağanüstü tek yegane güzel olan Allah'tır ona aşık olunur, insanın sevgisini ancak o tatmin eder. Bu onun Cemal sıfatıdır.Gerçek sevgi ve tatmini o sağladığı gibi korkulacak tek güçte Celal sıfatıyla kendisidir.[83]

Tasavvufun ortak bakış açısı, aşk yoluyla yani "Allah için severek" insanoğlunun özündeki saflığa ve zarafete geri dönebileceğidir. Tasavvuf edebiyatından Yunus Emre "Yaradılanı severim, yaradandan ötürü" sözü ile bunu İslam'daki ilahi aşk/ilahi sevgi ilkesinin çıkış yerini vurgulamaktadır. Sufizmin önderlerinin bazıları, Allah'a olan aşkları nedeniyle, ona kavuşma arzusuyla "sarhoş" olmalarıyla ünlüdür; dolayısıyla Sufi şiirinde ve müziğinde mesela ünlü şair Ömer Hayyam gibi sürekli olarak şaraba atıfta bulunulur. Ancak buradaki dinen haram olan şaraba yapılan atıf "metaforik" mecazidir, Allah'a duyulan aşkın bir içki sarhoşluk hali gibi insanın gönlünde ve ruhunda bıraktığı izi hoş sedayı nitelendirmektedir. Dünya'da bir kadına veya erkeğe duyulan aşk "beşeri aşk"tır, burada önemli olan onları değil, onları yaratan varlığı ve onun eserlerini sevmek onun büyüklüğünü takdir etmektedir. Bu ise ilahi aşk (gerçek sevgi) olarak nitelendirilmekte, kutsanmakta ve bütün aşkların ulaşacağı gerçek noktanın burası olduğu belirtilip bu yönden beşeri aşk "aşağı aşk" olarak kabul edilmektedir. Geçici nitelikte ve tam bir hüküm ifade etmeyen beşeri aşkın ilahi aşka dönmesi esas olmalıdır. Özellikle Divan edebiyatında Fuzuli gibi şairler de bu temayı işlemiştir.

Abdülbaha Paris Konuşmaları'nda (Paris Talks) dört tür sevgi tanımlamıştır: Tanrı'dan insanlara akan sevgi; insanlardan Tanrı'ya akan sevgi; Tanrı'nın Öz'e veya Tanrı'nın Kimliği'ne olan sevgisi; ve insanların insanlara olan sevgisi.[84]

Diğer dinler

Budizmde "kāma" duyusal, cinsel sevgidir. Bencil olduğu için aydınlanmaya giden yolda bir engeldir. "Karuṇā" şefkat ve merhamettir, başkalarının acılarını azaltır. Bilgeliğin tamamlayıcısıdır ve aydınlanma için gereklidir. "Adveṣa" ve "mettā" iyiliksever sevgidir. Bu sevgi koşulsuzdur ve önemli ölçüde kendini kabul etmeyi gerektirir. Bu, genellikle bağlanma ve seksle ilgili olan ve nadiren kişisel çıkar olmaksızın gerçekleşen sıradan sevgiden oldukça farklıdır. Bunun yerine, Budizmde sevgi başkalarının refahına yönelik bencil olmayan bir ilgiyi ifade eder.

Mahayana Budizmi'ndeki "Bodhisattva" ideali acı çeken bir dünyanın yükünü üstlenmek için kendinden tamamen feragat etmeyi içerir.

Kama (solda) Rati ile birlikte Belur'da Chennakesava Tapınağı duvarlarında resmedilmiştir.

Hinduizmde kāma, tanrı Kamadeva tarafından kişileştirilen zevkli, cinsel aşktır. Birçok Hindu ekolüne göre bu, hayattaki üçüncü amaçtır (Kama). Kamadeva genellikle şeker kamışından bir yay ve çiçeklerden bir ok tutarken resmedilir; büyük bir papağana binebilir. Ona genellikle eşi Rati ve bahar mevsiminin efendisi Vasanta eşlik eder. Kamadeva ve Rati'nin taştan resimleri Hindistan'ın Karnataka bölgesindeki Belur'da bulunan Chennakeshava tapınağının kapısında görülebilir. Maara, kāma için kullanılan bir diğer isimdir.

Kāma'nın aksine, prema ya da preme yüce sevgiyi ifade eder. Karuṇā şefkat ve merhamettir, kişiyi başkalarının acılarını azaltmaya yardım etmeye iter. Bhakti "yüce Tanrı'ya sevgi dolu bağlılık" anlamına gelen Sanskritçe bir terimdir. Bhakti uygulayan bir kişiye bhakta denir. Hindu yazarlar, teologlar ve filozoflar Bhagavata Purana'da ve Tulsidas'ın eserlerinde bulunabilecek dokuz bhakti biçimini ayırt etmişlerdir. Yazarı bilinmeyen (Narada olduğu tahmin edilen) felsefi eser Narada Bhakti Sutra sevginin on bir şeklini ayırt eder.

Hinduizm içindeki bazı Vaishnava mezheplerinde, Tanrı'ya karşı katıksız, koşulsuz ve aralıksız sevgiye ulaşmak yaşamın en önde gelen amacı olarak kabul edilir. Krişna'ya Tanrının Yüce Şahsı ve tüm nedenlerin nedeni olarak ibadet eden Gaudiya Vaishnava'lar Tanrısal Sevginin (Prema) iki şekilde hareket ettiğini düşünürler: iki karşıt güç olarak sambhoga ve vipralambha (birleşme ve ayrılma) -.[85]

Ayrılık durumunda, sevilenle birlikte olmak için şiddetli bir özlem vardır ve birlik durumunda, yüce mutluluk ve nektarean vardı. Gaudiya Vaishnavalar Krishna-prema'nın (Tanrısal Sevgi) kişinin maddi arzularını yakıp yok ettiğini, kalbi delip geçtiğini ve her şeyi - kişinin gururunu, dini kurallarını ve utangaçlığını - yıkayıp yok ettiğini düşünürler. Krishna-prema'nın kişiyi aşkın vecd ve zevk okyanusunda boğduğu kabul edilir. Bir çoban kızı olan Radha'nın Krişna'ya olan sevgisi Gaudiya Vaishnava'lar tarafından sıklıkla Tanrısal'a duyulan sevginin en yüce örneği olarak gösterilir. Radha, Krişna'nın içsel gücü olarak kabul edilir ve Tanrısal'ın en yüce aşığıdır. Onun sevgi örneği, maddi dünyada görülebilen her türlü bencil sevgiyi veya şehveti aştığı için, maddi alemin anlayışının ötesinde kabul edilir. Radha (yüce aşık) ve Krişna (Yüce Sevilen olarak Tanrı) arasındaki karşılıklı sevgi Hindistan'da Jayadeva'nın Gita Govinda'sı ve Hari Bhakti Shuddhodhaya gibi pek çok şiirsel kompozisyona konu olmuştur.

Hinduizmdeki Bhakti geleneğinde, Tanrı'ya adanmışlık hizmetinin yerine getirilmesinin Tanrı Sevgisinin gelişmesine yol açtığına (taiche bhakti-phale krsne prema upajaya) ve kalpte Tanrı sevgisi arttıkça, kişinin maddi kirlenmeden daha fazla özgürleştiğine (krishna-prema asvada haile, bhava nasa paya) inanılır. Tanrı'ya veya Krişna'ya mükemmelen aşık olmak kişiyi maddi kirlenmeden mükemmelen özgür kılar ve bu da kurtuluşun veya özgürleşmenin nihai yoludur. Bu gelenekte, kurtuluş veya özgürleşme sevgiden daha aşağı düzeyde ve sadece tesadüfi bir yan ürün olarak kabul edilir. Tanrı'ya duyulan Sevgi'ye dalmış olmak yaşamın mükemmelliği olarak kabul edilir.[86]

Politik görüşler

Serbest aşk

"Serbest aşk" terimi, bir tür sosyal esaret olarak görülen evliliği reddeden bir sosyal hareketi tanımlamak için kullanılmıştır[87] Özgür aşk hareketinin ilk hedefi, devleti evlilik, doğum kontrolü ve zina gibi cinsel konulardan ayırmaktı. Bu tür konuların ilgili kişileri ilgilendirdiğini, başka kimseyi ilgilendirmediğini iddia ediyordu.[88]

Orta sınıf Amerikalılar, belirsiz bir dünyada evin bir istikrar yeri olmasını istiyordu. 19. yüzyılın başlarında birçok insan evliliğin "dünyevi insan mutluluğunu yerine getirmek" için hayatın önemli bir yönü olduğuna inanıyordu. Bu zihniyet, güçlü bir şekilde tanımlanmış cinsiyet rolleri vizyonu yarattı ve bu da bir karşıtlık olarak özgür aşk hareketinin ilerlemesine neden oldu.[89]

Özgür aşkı savunanların iki güçlü inancı vardı: bir ilişkide zorla cinsel aktivite fikrine karşı çıkmak ve bir kadının vücudunu istediği şekilde kullanmasını savunmak.[90] Bunlar aynı zamanda feminizmin de inançlarıdır.[91]

Felsefi görüşler

Aşk felsefesi, aşkın doğasını açıklamaya çalışan bir Toplum felsefesi ve etik alanıdır.[92] Aşkın felsefi incelemesi, çeşitli kişisel aşk türleri arasında ayrım yapma, aşkın haklı olup olmadığını veya nasıl haklı kılınabileceğini sorma, aşkın değerinin ne olduğunu ve aşkın hem aşık hem de maşukun özerkliği üzerindeki etkisinin ne olduğunu sorma görevlerini içerir.[91]

Sanatta

Tarih boyunca aşk, bir "arzu" olarak, tüm sanat disiplinlerinde sanatçılara ilham vermiştir. Zamanla tekrar eden ve önemli bir temadır; doğum, yaşam ve ölüm sonuçları.

Görsel sanatlarda

'William Bouguereau tarafından betimlenen Pyschè ve Aşk (Psychè et L'Amour) adlı eser (1889)

Aşk, resim ve heykel tarihinde, aşk durumlarının temsili veya mitolojik karakterleri içeren sembolizm veya alegori yoluyla her zaman favori bir tema olmuştur.

Belirli mitolojik veya tarihi temalar ya da karakterler tekrarlanır:

  • Eros (veya Cupid), dünyevi aşkın tanrısı, genellikle sahnelerde ana konu olarak veya aşkın sembolik varlığını çağrıştırmak için ikincil bir karakter olarak tasvir edilir. Yaramaz ve kaprisli bir çocuk ya da genç olan Eros kanatlı bir yay taşır ve bu yayla insanların kalplerine altın oklar atarak onlara aşkı ve aşk arzusunu getirir. En sık tasvir edilen sahneler şunlardır: Eros'un Psihe'ye olan aşkı, annesi Afrodit tarafından silahsızlandırılan asi çocuk Eros, aşkın insan eserleri üzerindeki zaferi (bkz. Caravaggio'nun ünlü versiyonu) veya dünyevi ve kutsal aşk arasındaki mücadele.
  • Aşk tanrıçası ve Eros/Cupidon'un annesi olan Afrodit (ya da Venüs), özellikle doğduğu bölüm için ressamlara sık sık ilham verir. Dünyaya çıplak ve denizden çıkan bir yetişkin olarak görünür: Botticelli (bkz. Vénüs'ün Doğumu), Cabanel, Fantin-Latour veya Bouguereau versiyonları en ünlüleri arasındadır.
  • Zeus/Jüpiter'in çalkantılı aşk hayatı da çok sayıda temsile konu olmuştur: Leda, Europa veya Ganymede'in kaçırılması en sık işlenen temalar arasındadır.
  • Tarihin ve edebiyatın Tristan ve İsolde, Romeo ve Juliet, Ulysses, Penelope ve diğerleri gibi büyük aşk hikâyeleri, özellikle Romantik dönemde (Ön Raffaeloculuk akımı, Romantizm vs.) resimde tasvir edilmiştir. Ferhat ile Şirin, Leyla ile Mecnun gibi aşk hikâyeleri de İslam dünyasında minyatür ve el sanatlarında tasvir edilmiştir.
Leyla ve Mecnun Azerbaycan'da yapılan bir minyatürden ilk karşılaşmaları

Ayrıca, flörtten aşk dramına, baygın öpüşmeden çapkınlığa kadar erkeklerin günlük yaşamlarından birçok aşk sahnesi batıda tasvir edilmiştir. Buna bir örnek Jean-Honoré Fragonard'ın le Verrou adlı tablosudur. İslam Dünyasında Taç Mahal gibi aşkı temsil eden mimari yapılara rastlanmaktadır.

Edebiyatta

Şiir ve roman, şarkı ile birlikte, aşkın sözlü ifadesinde tercih edilen araçlardan bazılarıdır. Çağlar boyunca edebiyat, mitolojik ilahlardan zamanımızın gerçekçi aşkına kadar aşk eğilimlerini yansıtmıştır.

Aşk ve sevgi ile ilgili bazı önemli edebi eserler

Dünya Edebiyatı

Romanlar
Şiir kitapları
Tiyatro, opera ve bale eserleri

Türk Edebiyatında

Romanlar
Şiir kitapları, rubailer ve mesneviler
Tiyatro, opera ve bale eserleri
Edebi mektuplar

Ayrıca bakınız

Kaynakça

  1. ^ a b c d TDK, Felsefe Terimler Sözlüğü, 1975
  2. ^ a b TDK Güncel Türkçe Sözlük, 2009
  3. ^ "Definition of love in English". Oxford English Dictionary. 2 Mayıs 2018 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 1 Mayıs 2018. 
  4. ^ "Meaning of love in English". Cambridge English Dictionary. 2 Mayıs 2018 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 1 Mayıs 2018. 
  5. ^ Karandashev, Victor (2017). Romantic Love in Cultural Contexts. Cham: Springer International Publishing. doi:10.1007/978-3-319-42683-9. ISBN 978-3-319-42681-5. []
  6. ^ Hongladarom, Soraj; Joaquin, Jeremiah Joven, (Ed.) (2021). Love and Friendship Across Cultures. Singapore: Springer Singapore. doi:10.1007/978-981-33-4834-9. ISBN 978-981-334-833-2. []
  7. ^ Treger, Stanislav; Sprecher, Susan; Hatfield, Elaine C. (2014). "Love". Encyclopedia of Quality of Life and Well-Being Research. Dordrecht: Springer Netherlands. ss. 3708-3712. doi:10.1007/978-94-007-0753-5_1706. ISBN 978-94-007-0752-8. Love is a universal human experience. 
  8. ^ Kay, Paul; Kempton, Willett (March 1984). "What is the Sapir–Whorf Hypothesis?". American Anthropologist. New Series. 86 (1): 65-79. doi:10.1525/aa.1984.86.1.02a00050. ISSN 0002-7294. 
  9. ^ {Oxford Illustrated American Dictionary. Oxford University Press. 1998. s. 485. 
  10. ^ a b "Love Definition & Meaning". Merriam-Webster. 27 Aralık 1987. 17 Mayıs 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 30 Eylül 2021. 
  11. ^ "Love Definition & Meaning". YourDictionary. 12 Temmuz 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 12 Temmuz 2022.  }}
  12. ^ Roget's Thesaurus. 1998. ss. 592, 639. 
  13. ^ "Love is evil". Youtube video. 6 Haziran 2011. 5 Ocak 2021 tarihinde kaynağından arşivlendi. 
  14. ^ a b c Fromm, Erich (1956). The Art of Loving (Original English bas.). Harper Perennial. ISBN 978-0-06-095828-2. 
  15. ^ Abbas, Azhar (11 Nisan 2011). "Just Love". 30 Mayıs 2012 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 13 Eylül 2011. 
  16. ^ Callerame, Emmanuelle (3 Şubat 2022). "An Exploration of Love in Art History". Artsper Magazine (İngilizce). 17 Mayıs 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 24 Ağustos 2023. 
  17. ^ Fisher, Helen (2004). Why We Love: the nature and chemistry of romantic love. Henry Holt & Co. ISBN 978-0805069136. 
  18. ^ Catron, Adrian (5 Aralık 2014). "What Is Love? A Philosophy of Life". HuffPost (İngilizce). 3 Ağustos 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 2 Ekim 2020. 
  19. ^ Liddell, Henry George; Scott, Robert (1940). "φιλία". A Greek-English Lexicon. Oxford: Clarendon Press. 3 Ocak 2017 tarihinde kaynağından arşivlendi. 
  20. ^ The Bhagavad Gita. Penguin Classics. Mascaró, Juan tarafından çevrildi. Penguin. 2003. ISBN 978-0-14-044918-1.  }}
  21. ^ a b c Fromm, Erich (1985). Sevme Sanatı. Gündüz, Işıtan tarafından çevrildi. Say Yayınları. ss. 13,14,47,52. 
  22. ^ a b c Güncel Türkçe Sözlük. Türk Tarih Kurumu Basımevi. 1998. 29 Aralık 2018 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 31 Ağustos 2023. 
  23. ^ a b Nevzat Tarhan (2 Ocak 2008). "Hoşlanma, Sevgi ve Aşk arasındaki farklar". Yazarın kendi internet sitesi. 31 Aralık 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. 
  24. ^ a b Nevzat Tarhan (1 Ocak 2000). "Aşkla sevginin farkı böyle anlaşılır". Yazarın kendi internet sitesi. 31 Ağustos 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 31 Ağustos 2023. 
  25. ^ Nevzat Tarhan (19 Ekim 2022). "EVLİLİKTE 'GÜVEN' OLUŞUNCA ÖMÜR BOYU AŞK BAŞLIYOR". Hürriyet Gazetesi. 20 Ekim 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi. 
  26. ^ Tarhan, Nevzat (2010). Evlilik Psikolojisi (7.bası). Timaş Yayınları. s. 55. ISBN 975-263-454-0. 
  27. ^ Mehmet Zihni Sungur (3 Eylül 2022). "Sevgi Aşk Farkı? -Sevgi Aşktan Neden Kıymetlidir?-Prof. Dr. Mehmet Zihni Sungur". CNN Türk 3 Eylül 2022 tarihli röportajı. 29 Ağustos 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. 
  28. ^ Sungur, Mehmet Zihni (2021). Aşk,Evlilik,Sadakatsizlik:Şeytan Üçgeni Sen Ben ve Aramızdaki Herşey (49.bası). Destek Yayınları. ss. 55-66. ISBN 978-625-441-191-5. 
  29. ^ Erich Fromm, Sevme Sanatı, ISBN 9753880671
  30. ^ Campbell ve Baumeister (2003). Fletcher, Garth J.O.; Clark, Margaret S. (Ed.). Blackwell Handbook of Social Psychology: Interpersonal Processes. Blackwell Publishing. ss. 438-445. ISBN 9780631212294. 26 Şubat 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 10 Ekim 2020. 
  31. ^ Tessitore, Aristide (1996). Reading Aristotle's Ethics: Virtue, Rhetoric, and Political Philosophy. Albany: State University of New York Yayınları. ss. 91-93. ISBN 9780791430477. 26 Şubat 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 10 Ekim 2020. 
  32. ^ Slater, Lauren (February 2006). "Love". National Geographic. 31 Aralık 2017 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 19 Kasım 2009. 
  33. ^ Zeki, S (June 2007). "The neurobiology of love". FEBS Lett. 581 (14): 2575-9. doi:10.1016/j.febslet.2007.03.094. PMID 17531984. 
  34. ^ Donatella Marazziti; Domenico Canale (Aug 2004). "Hormonal changes when falling in love". Psychoneuroendocrinology. 29 (7): 931-936. doi:10.1016/j.psyneuen.2003.08.006. PMID 15177709. 
  35. ^ "Aşk Ağrı Kesici Olabilir mi?". Hürriyet gazetesi. 19 Ekim 2010. 14 Eylül 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 14 Eylül 2023. 
  36. ^ a b Lewis, Thomas; Amini, F.; Lannon, R. (2000). A General Theory of Love. Random House. ISBN 978-0-375-70922-7. 
  37. ^ a b Fisher, Helen E.; Aron, Arthur; Mashek, Debra; Li, Haifang; Brown, Lucy L. (2002). "Defining the Brain Systems of Lust, Romantic Attraction, and Attachment" (PDF). Archives of Sexual Behavior. 31 (5): 413-419. doi:10.1023/A:1019888024255. PMID 12238608. 28 Haziran 2011 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 3 Ekim 2011. 
  38. ^ Holt World History: The Human Legacy. Holt, Rinehart, & Winston. 1 Ocak 2008. ISBN 978-0-03-093780-4. 
  39. ^ Emanuele, E.; Polliti, P.; Bianchi, M.; Minoretti, P.; Bertona, M.; Geroldi, D. (2005). "Raised plasma nerve growth factor levels associated with early-stage romantic love". Psychoneuroendocrinology. 31 (3): 288-294. doi:10.1016/j.psyneuen.2005.09.002. PMID 16289361. 6 Aralık 2006 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 3 Aralık 2006. 
  40. ^ Sternberg, R.J. (1986). "A triangular theory of love". Psychological Review. 93 (2): 119-135. doi:10.1037/0033-295x.93.2.119. 
  41. ^ Rubin, Zick (1970). "Measurement of Romantic Love". Journal of Personality and Social Psychology. 16 (2): 265-273. CiteSeerX 10.1.1.452.3207 $2. doi:10.1037/h0029841. PMID 5479131. 
  42. ^ Rubin, Zick (1973). Liking and Loving: an invitation to social psychologyÜcretsiz kayıt gerekli. New York: Holt, Rinehart & Winston. ISBN 978-0030830037. 
  43. ^ Berscheid, Ellen; Walster, Elaine H. (1969). Interpersonal Attraction. Addison-Wesley Publishing Co. ISBN 978-0-201-00560-8. LCCN 69-17443. 
  44. ^ Peck, Scott (1978). The Road Less Traveled. Simon & Schuster. s. 169. ISBN 978-0-671-25067-6. 
  45. ^ Illouz, Eva (2013). Aşk Neden Acıtır. Çağlar Aksoy, Özge tarafından çevrildi. Jaguar Kitap. ss. 77,89,120,121,215. ISBN 978-605-63743-5-7. 
  46. ^ Bayram, Abdülsamet (2021), Aşk Neden Acıtır, 5 (1), Necmettin Erbakan Üniversitesi Medeniyet ve Toplum Dergisi (METDER), ss. 83-85, 13 Temmuz 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi, erişim tarihi: 2 Eylül 2023 
  47. ^ Campbell, Lorne; Ellis, Bruce J. (2005). "Commitment, Love, and Mate Retention". Buss, David M. (Ed.). The Handbook of Evolutionary Psychology. John Wiley & Sons, Inc. 
  48. ^ a b c Michod, Richard E. (1989). "What's love got to do with it? The solution to one of evolution's greatest riddles". The Sciences: 22-27. doi:10.1002/j.2326-1951.1989.tb02156.x. 
  49. ^ Lewis, C. S. (1960). The Four Loves. 
  50. ^ Kristeller, Paul Oskar (1980). Renaissance Thought and the Arts: Collected Essays. Princeton University Press. ISBN 978-0-691-02010-5. 
  51. ^ Stendhal, "Aşk Üzerine" ("De l'amour"; Paris, 1822) adlı kitabında cinsel aşkı, tutkulu aşkı, "zevk-aşkı (taste-love)" adını verdiği bir tür bağlılık içermeyen aşkı ve gösteriş aşkını birbirinden ayırmıştır. Denis de Rougemont "Batı Dünyasında Aşk(Love in the Western World)" adlı kitabında tutkulu aşkın (fr. l'amour-passion) saraydan romantik biçimlere uzanan öyküsünün izini sürmüştür. Benjamin Péret, "Yüce Aşk Antolojisi (Anthology of Sublime Love)"nin (Paris, 1956) girişinde, belki de tutkulu aşkın romantik biçimiyle eşitlenebilecek, gerçekleşmiş bir idealleştirme durumu olan "yüce aşk "ı tanımlamıştır.
  52. ^ a b c Nygren, Anders Theodor Samuel (1936). Agape and Eros. 
  53. ^ "Philosophy of Love". Internet Encyclopedia of Philosophy (İngilizce). 29 Ağustos 2017 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 24 Ağustos 2017. 
  54. ^ Köves-Zulauf, Thomas (1973), Reden und Schweigen, Munich: Fink 
  55. ^ Miller, JFK (4 Şubat 2009). "Why the Chinese Don't Say I Love You". 24 Ocak 2010 tarihinde kaynağından arşivlendi. 
  56. ^ Monier-Williams, Monier. "काम, kāma". Monier-Williams Sanskrit English Dictionary. Motilal Banarsidass. s. 271. 19 Ekim 2017 tarihinde kaynağından arşivlendi. 
  57. ^ Lochtefeld, James (2002). The Illustrated Encyclopedia of Hinduism. 1. New York: Rosen Publishing. s. 340. ISBN 0-8239-2287-1.  }}
  58. ^ Morris, Kate (2011). The Illustrated Dictionary of History. Lotus Press. s. 124. ISBN 978-81-89093-37-2. 
  59. ^ Van Voorst, Robert E. (2012). RELG: World. Cengage Learning. s. 78. ISBN 978-1-111-72620-1. 
  60. ^ Prasad, Rajendra (2008). A Conceptual-analytic Study of Classical Indian Philosophy of Morals. History of Science, Philosophy and Culture in Indian Civilization. 12. Concept Publishing Company. ss. 249-270. ISBN 978-81-8069-544-5.  }}
  61. ^ "Rig Veda". Book 10, Hymn 129, Verse 4. 16 Şubat 2018 tarihinde kaynağından arşivlendi. 
  62. ^ The Hymns of the Rigveda. 2. Griffith, Ralph T.H. tarafından çevrildi. Benares: E.J. Lazarus and Co.] 1897. 
  63. ^ a b c d e Ryang, Sonia (2006). Love in Modern Japan: Its Estrangement from Self, Sex and Society. Routledge. ss. 13-14. ISBN 978-1-135-98863-0. 11 Temmuz 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 3 Şubat 2016. 
  64. ^ a b c d Abe, Namiko. "Japanese Words for "Love": The Difference between "Ai" and "Koi"". Aboutcom. 28 Nisan 2017 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 5 Kasım 2014. 
  65. ^ Smith, Herman W.; Nomi, Takako (2000). "Is amae the Key to Understanding Japanese Culture?". Electronic Journal of Sociology. 20 Şubat 2014 tarihinde kaynağından arşivlendi. 
  66. ^ Wolpe, David (16 Şubat 2016). "We Are Defining Love the Wrong Way". Time. 26 Şubat 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 14 Şubat 2019. 
  67. ^ Dessler, Eliyahu. "Kuntres ha-Chesed". Michtav me-Eliyahu (İbranice). 1. 
  68. ^ a b c Pope Benedict XVI. "papal encyclical, Deus Caritas Est". 8 Ekim 2011 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 11 Haziran 2008. 
  69. ^ a b Augustine of Hippo, "Homily 7 on the First Epistle of John", Homilies on First John, Browne, H. tarafından çevrildi, 8: New Advent 
  70. ^ a b Augustine of Hippo. Confessions. 
  71. ^ Woo, B. Hoon (2013). "Augustine's Hermeneutics and Homiletics in De doctrina christiana". Journal of Christian Philosophy. 17: 97-117. 26 Mart 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 24 Mart 2014. 
  72. ^ McLellan, Justin. "'Do you cry?' pope asks 800,000 young people at WYD; so does Jesus, he says". 10 Ağustos 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 9 Ağustos 2023. 
  73. ^ Brockhaus, Hannah (22 Nisan 2020). "Pope Francis: The entirety of God's love is found in the crucifix". 10 Ağustos 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 9 Ağustos 2023. 
  74. ^ a b Pope Francis (18 Ocak 2015). "Meeting with the young people in the sports field of Santo Tomas University". w2.vatican.va. Manila. 23 Şubat 2018 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 24 Şubat 2018. 
  75. ^ Nidoy, Raul (13 Şubat 2015). "The key to love according to Pope Francis". 24 Şubat 2018 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 24 Şubat 2018. 
  76. ^ Tertulliam, Ad Scapulam, I, 28 Haziran 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi, erişim tarihi: 5 Eylül 2023 
  77. ^ a b c d Uludağ, Süleyman (1991). "Aşk العشق". Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. 4. Türkiye Diyanet Vakfı. ss. 18-21. 14 Eylül 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. 
  78. ^ "Diyanet İşleri Başkanlığı Kuran'ı kerim Tefsiri". 6 Eylül 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 6 Eylül 2023. 
  79. ^ Toksarı, Ali (1992). "Birr البر". Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. 6. Türkiye Diyanet Vakfı. ss. 204-205. 6 Eylül 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. 
  80. ^ Sevilay, Yükselir (20 Haziran 2006). "Kuran'da aşk ile ilgili sure var !". Haber3.com internet sitesi/Sabah Gazetesi Köşe yazısı. 6 Eylül 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 6 Eylül 2023. 
  81. ^ Lewisohn, Leonard (2014). Cambridge Companions to Religion. Cambridge: Cambridge University Press. ss. 150-180. 
  82. ^ Oğuz, Ahmet (15 Ocak 2023). "Amellerin en faziletlisi Allah için sevmek". Diyanet haber internet sitesi. 7 Eylül 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 6 Eylül 2023. 
  83. ^ a b Uludağ, Süleyman (1993). "Cemâl الجمال". Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. 7. Türkiye Diyanet Vakfı. s. 296. 14 Eylül 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. 
  84. ^ "The Four Kinds of Love". Paris Talks (11. bas.). Bahá'í Reference Library (1972 tarihinde yayınlandı). 4 Ocak 1913. ss. 179-181. 20 Ağustos 2014 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 4 Eylül 2014. 
  85. ^ Gour Govinda Swami. "The Wonderful Characteristic of Krishna Prema". Facebook. 29 Kasım 2012 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 7 Ocak 2012. 
  86. ^ A. C. Bhaktivedanta Swami (29 Kasım 1966). "Perfectly in Krishna Love". 23 Kasım 2014 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 7 Ocak 2012. 
  87. ^ Hand-book of the Oneida Community. 1867. 13 Haziran 2010 tarihinde kaynağından arşivlendi.  ...Terimin 1850 civarında icat edildiği iddia edilmektedir ve kullanımının sosyalistler tarafından kadınları ve çocukları terk edilmekten koruduğunu düşündükleri bir kurum olan evliliğe saldırmak için benimsenmesinden yakınılmaktadır...
  88. ^ McElroy, Wendy (1996). "The Free Love Movement and Radical Individualism". Libertarian Enterprise. 19: 1. 
  89. ^ Spurlock, John C. (1988). Free Love, Marriage, and Middle-Class Radicalism in America. New York: New York University Press. 
  90. ^ Passet, Joanne E. (2003). Sex Radicals and the Quest for Women's Equality. Chicago: University of Illinois Press. 
  91. ^ a b Laurie, Timothy; Stark, Hannah (2017), "Love's Lessons: Intimacy, Pedagogy and Political Community", Angelaki: Journal of the Theoretical Humanities, 22 (4), ss. 69-79, doi:10.1080/0969725x.2017.1406048, 21 Şubat 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi, erişim tarihi: 3 Ocak 2018 
  92. ^ Kierkegaard, Søren (1847). Works of Love. 

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Poliamori</span> Çok eşlilik

Poliamori, bireylerin birden çok sevgiliye sahip olabildikleri, söz konusu ilişkiye dahil olan herkesin bu durumun bilincinde olup bunu onayladığı, monogaminin (tekeşliliğin) ya da monamorinin tersi niteliğinde, insanlar arası ilişki türü.

Tanrı ya da ilah, Klasik teistik inanç sistemlerinde Mutlak Varlık, Mutlak Benlik ve tüm varoluşun temel kaynağı olarak görülen varlık. Tek tanrılı inançlarda evrenin tek yaradanı ve yöneteni olarak kabul edilir. Çok tanrılı inançlarda genelde ilahların cinsiyeti bulunur ve eril olanlarına tanrı, dişi olanlarına tanrıça denir. Tektanrılı ve henoteistik inançlardaki Tanrı kavramını tanımlamak için ise sadece tanrı sözcüğü kullanılabilir.

<span class="mw-page-title-main">Afrodit</span> Yunan Mitolojisinde aşk ve güzellik tanrıçası

Afrodit, Yunan mitolojisinde aşk tanrıçası. Beden ve ruh aşkını birbirinden ayıran Antik Yunanlar, Afrodit adında iki tanrıçaya sahiplerdi: Afroditlerin biri, "beden aşkı" tanrıçası, diğeri ise "ruh aşkı" idi.

Diğerkâmlık veya altruizm (özgecilik), bireyin herhangi bir çıkar gözetmeden, dışarıdan ödül beklemeden, hatta bazen de bir bedel ödeyerek diğer bireylerin veya toplumun iyiliği uğruna fedakârlıkta bulunmasını prensip edinen bir tutumdur. Ayrıca “başkalarının yararını da kendi yararı kadar gözetme”, “maddi veya manevi kişisel çıkar gözetmeksizin diğer insanlara yararlı olmaya çalışma” ve “bencillik karşıtı hareketlerde bulunma” olarak da tanımlanır.

İlahi aşk — Dini ya da spirtüalist yönelişlerle kişinin, maddesel dünyaya ait varlıklara olan sevgisinin kaynağına dönerek ilahi olana dair hissettiği yüce bağlılık; İslam dünyasında Aşk-ı ilahi olarak da anılır.

<span class="mw-page-title-main">Öpücük</span> sevgi göstermek için dudaklarla dokunmak

Öpücük veya öpme, dudakların bir kişiye veya bir nesneye dokundurulması ya da bastırılması durumudur. Kültür ve bağlama bağlı olarak çeşitli anlamlar çıkarılabilir. Tutku, romantizm, cinsel cazibe, cinsel aktivite, cinsel uyarılma, aşk, romantik, sevişme, sevgi, saygı, selamlaşma, arkadaşlık, barış veya iyi şans gibi duyguları ifade edebilir. Bazı durumlarda bir öpücük, resmi veya sembolik bir jest anlamına gelir.

<span class="mw-page-title-main">Romantik aşk</span> başkalarına karşı duygusal bir sevgi veya güçlü bir çekicilik hissetme durumu

Romantik aşk veya Romantizm, başkalarına karşı duygusal bir sevgi veya güçlü bir çekicilik. Bireyin genel duygularını ve ortaya çıkan duyguları ifade etmek için gerçekleştirdiği davranışlar. Romantik aşk duyguları ve davranışları yaygın olarak cinsel çekicilikle ilişkilendirilse de, romantik duygular fiziksel beklentiler olmadan da gerçekleşebilir.

<span class="mw-page-title-main">Yakın ilişki</span> insanlar arasında fiziksel veya duygusal yakınlık

Yakın ilişki, kişiler arası bir ilişkidir. Fiziksel yakınlık veya duygusal yakınlık gibi türleri mevcuttur. Yakın ilişki genellikle cinsel bir ilişki olsa da, aile, arkadaş veya tanıdıkların dahil olduğu cinsel olmayan bir ilişki de olabilir.

Cupid veya Kupid arzu, erotik aşk, çekicilik ve şefkat tanrısıdır. Sık sık aşk tanrıçası Venüs'ün ve savaş tanrısı Mars'ın oğlu olarak tasvir edilir. Latincede Amor ("Aşk") olarak da bilinir. Onun Yunan versiyonu olan Eros Klasik Yunan sanatında genellikle ince kanatlı bir genç olarak tasvir edilse de, Helenistik dönemde, giderek daha fazla tombul bir çocuk olarak tasvir edildi. Kendisinin oku ve yayı onun güç kaynağını temsil eder: Aşk Tanrısının okuyla vurulan bir kişi, hatta bir tanrı, kontrol edilemeyen arzu ile dolar. Efsanelerde, Cupid çoğunlukla olay örgüsünü harekete geçirmeye hizmet eden küçük bir karakterdir. O sadece Aşk Tanrısı ve Ruh hikâyesinde bir ana karakterdir, kendi silahlarıyla yaralandığında aşk çilesi yaşar. Güçleri, özdeş olmasa da Hindu insan sevgisi tanrısı Kamadeva'ya benzer.

<span class="mw-page-title-main">Nefret</span> Derin ve duygusal aşırı beğenisizlik

Nefret, bir duygudur. Bazı insanlara veya fikirlere karşı kullanılabilecek kızgın veya küskün bir duygusal tepkiye neden olabilir.

<span class="mw-page-title-main">Aşk ve şehvet tanrıları listesi</span> Vikimedya liste maddesi

Aşk tanrısı, mitolojide romantizm, seks, şehvet veya cinsellikle ilişkilendirilen tanrıdır. Aşk tanrıları mitolojilerde oldukça yaygındır ve birçok çok tanrılı dinde bulunabilir. Kadın aşk tanrıçaları genellikle güzellik ve diğer geleneksel dişil niteliklerle ilişkilendirilir.

<span class="mw-page-title-main">Eroteler</span>

Eroteler ( ) içerisinde aşk ve cinsel ilişki ile ilgili unsurları içeren Yunan mitolojisindeki kanatlı tanrılardır. Afrodit'in maiyetinin bir parçası olarak bilinirler. Eroteler, tekil bir tanrı olarak daha karmaşık bir mitolojiye sahip olan Eros'un çoğuludur.

<span class="mw-page-title-main">Nasıralı Beatris</span>

Nasıralı Beatris Flaman Sistersiyen rahibe ve mistik. Katolik Kilisesi'nde Kutsanmış olarak bilinir. Bayramı 29 Temmuz'dur.

<span class="mw-page-title-main">Serbest aşk</span>

Serbest aşk, evlilik veya uzun süreli ilişkiler tarafından kısıtlanmadan, seçime göre cinsel ilişki kurma düşüncesi veya uygulaması. Serbest aşka inanç, genellikle aynı anda birkaç ilişki içerisinde cinsel ilişkilerin kabul edilebilir ve iyi olduğu inancıdır.

<span class="mw-page-title-main">Takıntılı aşk</span> Psikolojik durum

Takıntılı aşk veya obsesif sevgi, Psikiyatri tanımında yanlış olduğunun fark edilmesi durumunda bile kaldırılamayan, mantık ve muhakeme ile uzaklaştırılamayan, arzu edilmeyen saplantı halindeki aşk duygusudur. Mükemmelleştirme veya idealleştirme ile takıntı durumu daha da artabilir. Aşık olunan kişi hakkında aşırı miktarda zaman harcama eylemlerinde bulunmayı içerir.

<span class="mw-page-title-main">Aşık olmak</span> genellikle başka bir kişiye karşı güçlü bağlanma ve sevgi duyma durumu

Aşık olmak, genellikle başka bir kişiye karşı güçlü bağlanma ve sevgi duygularının gelişmesidir.

<i>Ben Bu Şöhreti Sevmedim</i>

Ben Bu Şöhreti Sevmedim İbrahim Erkal'ın 1990'lı yılların başından itibaren yazmış olduğu şiirlerden oluşan kitap Şubat 2002 tarihinde Okumuş Adam tarafından piyasaya sunuldu. İbrahim Erkal şarkılarında da sıkça şiirler okumaktaydı. Yazdığı şiirler oldukça beğenildi ve kitap dönemin en çok satan şiir kitapları arasına girdi. 2001 yılı öncesi yazdığı şiirlerden oluşan kitapta 44 şiir vardı.

Üçgen aşk teorisi, Robert Sternberg tarafından geliştirilen bir aşk teorisidir. Kişilerarası ilişkiler bağlamında, "üçgen teorisine göre aşkın üç bileşeni vardır: birincisi yakınlık (arkadaşlık), ikincisi tutku ve üçüncüsü bağlılık (sadakat) bileşenidir." Sternberg, yakınlığın (arkadaşlık/samimiyet) "sevgi dolu ilişkilerde yakınlık, bağlılık ve bağlılık duyguları" anlamına geldiğini, tutkunun "sevgi dolu ilişkilerde romantizm, fiziksel çekim, cinsel birleşme ve ilgili olgulara yol açan dürtüler" anlamına geldiğini ve karar/bağlılığın (sadakatin) kısa ve uzun vadede farklı şeyler ifade ettiğini söylüyor. Bağlılık (sadakat) kısa vadede, "belirli bir kişinin diğer kişiyi sevme kararını", uzun vadede ise "kişinin bu sevgisini sürdürme taahhüdünü" ifade eder."

<span class="mw-page-title-main">Aşkın renk çarkı teorisi</span>

İngilizcesi "The colour wheel of love" olan Aşkın renk çarkı teorisi veya Aşkın renk tekerleği teorisi Kanadalı psikolog John Alan Lee tarafından oluşturulan ve aşk için kullanılan çeşitli Latince ve Aşkı tanımlayan Yunanca kelimeleri kullanarak altı aşk stilini tanımlayan, bir kuramdır. İlk olarak ''Colours of Love: An Exploration of the Ways of Loving (1973) adlı kitabında tanıtılmıştır: Lee, geleneksel renk çarkında, üç birincil, üç ikincil ve dokuz üçüncül aşk stilini tanımlayarak anlatmıştır. Üç birincil tip Eros, Ludus ve Storge, üç ikincil tip ise Mania, Pragma ve Agape'dir.

Aşk felsefesi, aşkın doğasını tanımlamaya çalışan sosyal felsefe ve etik alanıdır.