İçeriğe atla

A'mâk-ı Hayâl

A'mâk-ı Hayâl'in modern bir Türkçe baskısı.

Âmâk-ı Hayâl ("Hayâlin Derinlikleri"), Şehbenderzâde Filibeli Ahmed Hilmi tarafından 1910'da yazılmış bir eserdir. Tasavvuf edebiyatının önemli eserlerinden olan A'mâk-ı Hayâl, Vahdet-i Vücûd inancını anlatmaktadır. Eser birçok tasavvufi öğenin yanı sıra farklı dinlerin (Budizm veya Zerdüştlük gibi) önemli unsurlarını da barındırır. Sahneye uyarlanmış, çizgi romanı yapılmıştır.[1][2]

Köken bilimi

Eserin ismi, Arapça derinlik mânâsındaki umk (عمق) kelimesinin çoğulu olan âmâk (أعماق) derinlikler ve ‘imgelem, imajinasyon’ mânâsındaki hayâl kelimelerinden oluşmakta olup, Hayal derinlikleri veya Hayal(in) Derinlikleri olarak çevirilebilir.

Konusu

Romanın çerçeve hikâyesi, başkahraman olan Râci'nin hayata dair sorularını cevaplamak istemesini anlatır. Bu soruların çoğu ontolojik sorulardır. Her ne kadar birçok farklı bilim, felsefe ve inanç ile sorularına cevap aramışsa da bu kültürlü genç bir türlü tatmin olamaz. Bu ruh haliyle bir gün mezarlıkta karşılaştığı Aynalı Baba'dan çok etkilenir. Aynalı Baba ile düzenli olarak buluşurlar ve her buluşmalarında kahve yapıp içtikten sonra, Aynalı Baba ney üflemeye başlar. Bu ney sesiyle Râci dalar ve hayaller görmeye başlar. Her hayalde çok farklı bir dünya ve durumda bulur kendini. Bu hayallerin her biri birer hikâye şeklindedir ve hepsi Tasavvufun, özellikle de Vahdet-i Vücûd inancının bir yönünü anlatır. Bu hikâyelerin kurgusu çok çeşitlidir; antik dinlerin ögelerinden mistik düşüncelere kadar birçok farklı kavramı barındırır.

Kaynakça

  1. ^ "Âmak-ı Hayal ilk kez sahnede!". sabah.com.tr. 21 Şubat 2014 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 12 Temmuz 2016. 
  2. ^ "Amak-ı Hayal çizgi roman oldu". yenisafak.com. 16 Temmuz 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 12 Temmuz 2016. 

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Roman</span> bir kişi ya da bir grup insanın başından geçenleri, onların iç ve dış yaşantılarını belli bir kronolojik, mantıksal, duygusal ya da sanatsal ilişkiyi gözeterek öyküleyen uzun kurgusal anlatı

Roman, genellikle düzyazı biçiminde yazılan, kurgusal, görece uzun, insanın (ya da insan özellikleri atfedilen varlıkların) deneyimlerini bir olay örgüsü içinde aktaran ve genellikle kitap halinde basılan bir edebî tür. Uluslararası ve akademik platformlarda beşinci sanat olarak kabul gören edebiyatın bir alt türüdür.

Mitoloji, mit veya söylen bilimi belirli bir din veya kültürdeki insanlık ile evrenin yaratılış ve doğasını, geleneklere özgü inanç ve uygulamaların sebebini açıklamaya yönelik söylencelerin tümü. Mit (söylen) sözcüğü gerçekte doğru olmayan bir hikâye veya anlatı için tercih edilir ve çoğunlukla bir yanlışlık, doğru olmayan unsur vurgusu barındırır.

<span class="mw-page-title-main">Tasavvuf</span> İslamın içsel, mistik boyutu

Tasavvuf veya Sûfîzm ya da Sûfîlik, İslam'ın iç veya mistik yüzü olarak tarif edilir. Ayrıca Sufizmin batıda yükseltilen içeriğinin "Budizm ve Taoizm gibi içeriksiz güzel yaşama tarzı" olarak yorumlanması da vardır.

Tasavvuf, kelime anlamıyla "sufi olmak, sufiye yolunu izlemek" demektir. Tasavvuf ehline mutasavvıf ya da sufi denir. Tasavvuf edebiyatı ise tasavvufla uğraşan kişilerin ortaya koyduğu ürünleri kapsayan edebiyat türüdür. Halk edebiyatının "tasavvufi halk edebiyatı" türü 12. yüzyılda Ahmed Yesevi ile başladı. Konusu Allah'a ulaşmanın yolları, ahlak ve nefsin terbiyesidir. Anadolu’nun bu alandaki ilk ve en ünlü şairi Yunus Emre’dir.

İsmâil Hakkı Bursevî,, mutasavvıf, Celvetî şeyhi, müfessir, şâir.

Hulûl, cisimleşme ya da enkarnasyon, yaygın olarak farklı dini inançlara göre Tanrı'nın beden alması, görünüş alanına çıkması veya evren ve insanla bütünleşmesi anlamlarından birine denk gelmektedir. Hint inançlarına göre Tanrı Vişnu değişik dönemlerde değişik insanların şekline girer ve insanlara yol gösterir. Ana akım Hristiyanlık inancına göre Tanrı'nın, Teslis'in ikinci hipostazı ve Tanrı'nın oğlu İsa'nın vücudu biçiminde beden alarak insan olduğuna inanılır. İslam'da ise bu inanç, Sünni ve İmami Şii İslam'ın tevhid inancıyla bağdaşmamakla beraber Ghulat-i Şîʿa'da mevcuttur.

<i>Mantıkut-Tayr</i> Gülşehri nin eseri

Mantıku't-Tayr İranlı sufi şair Ferîdüddîn-i Attâr tarafından kaleme alınmış bir manzum eserdir. Eserde Gazali'nin XII. yüzyılda yazdığı Risaletü't-tayr adlı eserden yararlanılmıştır. Ali Şîr Nevaî, Attar'ın eserine nazire olarak Lisânü't-Tayr eserini kaleme almıştır.

<span class="mw-page-title-main">Âşık Paşa</span> Osmanlı dönemi Türk şairi

Âşık Paşa, Türk şâir ve mutasavvıf.

Ahmed Hilmi veya daha çok bilinen ismiyle Şehbenderzâde Filibeli Ahmed Hilmi tanınmış Türk mutasavvıf ve filozof. Vahdetivücud inancının sadık takipçilerinden olan Ahmed Hilmi, çağdaşı materyalist düşünürleri yoğun biçimde tenkit etmiş ve anti-materyalist eserler kaleme almıştır.

İtikâdî mezhepler veya Akide mezhepleri ya da İnanç mezhepleri, İnançla ilgili konular İslam'da başlangıçta bir fıkıh dalı kabul edilen kelâm, daha sonra ilm-i tevhid olarak adlandırılmıştır. Daha sonraları Fıkıh, amelî meseleler üzerinde, kelâm ise itîkâdî meseleler üzerinde yoğunlaşmıştır. Müslümanlar, İslâm Peygamberi Muhammed döneminde akıllarındaki soruları hemen ona sorabiliyorlardı. Ancak peygamberin ölümünden sonra sorularına cevap bulamayınca zamanın büyük İslam alimleri Kur'an'ı akıl ile yorumlamaya koyuldular. Böylelikle de i'tikadi mezhepler oluşmuş oldu. Bu mezhepler farklı coğrafyalara yayıldı ve oralarda benimsendi.

Sufi metafiziği başlıca vahdet (birlik) düşüncesi etrafında gelişmiştir. Öyle ki varlık bir "Mutlak Varlık" ve O'nun aynada yansımalarından oluşan görüntülerden ibarettir. Bu anlayışı açıklayan iki farklı ifade biçimi kullanılır; Vahdet-i vücud ve vahdet-i şuhut. Bazı İslami reformcular bu iki deyim arasındaki farklılığın sadece semantik ve deyimle ilgili olduğunu, özünde bir farklılık içermediğini söylerler. Sufi metafiziğinde diğer dikkat çeken konular hulul, teşkik ve maksut birliği gibi konulardır. Allah ile evren arasındaki ilişkinin tarzı sufiler arasında olduğu gibi, sufi olmayan müslümanlar arasında da tartışılagelmekte olan bir konudur.

Hurûfilik ya da Hurûf'îyye, adını Arapça hurûf kelimesinden alan, kutsal metinlerde harf ve kelimelerin sayısı, sırası ve diziliminin belirli şifreler barındırdığı iddiasıyla bunlardan kelime, cümle veya cümlecikleri oluşturan harflerin ebced değerlerinden metnin düz anlamı ile ilgili olmayan, telmih, ima, işaret gibi ikincil anlamlar çıkartan ve bu anlamlar üzerinden yeni anlayış ve kavrayışlara yol açan yaklaşımlara verilen addır.

<span class="mw-page-title-main">Neil Gaiman</span>

Neil Richard MacKinnon Gaiman, öykü, roman, çizgi roman, grafik roman, kurgu-dışı, radyo tiyatrosu ve senaryo alanlarında eserler üreten İngiliz yazar. Eserleri arasında Yıldız Tozu (Stardust), Amerikan Tanrıları, Koralin (Coraline), Mezarlık Kitabı gibi romanları ve çizgi roman serisi Sandman yer alır. Hugo, Nebula ve Bram Stoker ödüllerinin yanı sıra Newbery ve Carnegie madalyaları gibi birçok ödüle layık görüldü. Aynı kitapla hem Newbery hem de Carnegie madalyalarını kazanan ilk yazardır. Yolun Sonundaki Okyanus kitabı, 2013 yılında İngiliz Ulusal Kitap Ödülü'ne layık görüldü. Daha sonra Londra'daki Royal National Theatre'da sahnelenen, eleştirmenlerce beğenilen ve The Independent gazetesi tarafından “...en iyi tiyatro” olarak nitelendirilen bir sahne oyununa uyarlandı. Ailesinin kökenleri Polonya ve diğer Doğu Avrupa yahudilerine dayanmaktadır. Büyük büyükbabası 1914'ten önce Belçika'nın Antwerp kentinden İngiltere'ye göç etti. Büyükbabası ise İngiltere'nin güneyindeki Hampshire'a yerleşti ve orada bir bakkallar zinciri kurdu. Chaiman olan soyadı büyükbabası tarafından Gaiman olarak değiştirildi. Babası David Bernard aynı işi devam ettirdi. Annesi Sheila ise eczacıydı. Claire ve Lizzy adında iki de kız kardeşi vardır.

<i>Suskunlar</i> (roman) İhsan Oktay Anar kitabı

Suskunlar, İhsan Oktay Anar'ın Ekim 2007'de yayımlanan romanıdır.

<i>Beyaz Geceler</i> Fyodor Dostoyevski öyküsü

Beyaz Geceler, 1848 yılında yayımlanmış, 19. yüzyıl Rus yazarlarından Fyodor Dostoyevski'nin kısa öyküsüdür.

Köstendilli Süleyman, eserlerinde Şeyhî mahlasını kullanan 18. yüzyıl sufi ve yazarı. Tam adı Mollazâde Süleyman Şeyhî-i Köstendilî-i Nakşibendî Efendi'nin adı Süleyman, Nakşibendî tarikatına intisab etmiş olması nedeniyle “Nakşibendî”, şeyh olması nedeniyle de “Şeyhî” unvanıyla anılır. “Mollazâde” ailesinden gelen bir isimdir.

Ekberilik, Muhyiddin İbn Arabi'nin temel kavramlarını geliştirdiği sufi metafiziğinin Vahdet-i Vücud denilen meşrep veya okuluna bağlı olan sufileri tanımlamakta kullanılan bir terim.

<span class="mw-page-title-main">Bektaşî inancı</span>

Hurûfî-Bektâşî inancı Hurûfîlik akımı İranlı bir Şiî mutasavvıf olan “Fadl’Allah Ester-Âbâdî” tarafından kuruldu. Halep sınırlarından, Batı Anadolu’ya doğru hareket eden “Hurûfîler” Seyyid Nesîmî’nin H. 820 / M. 1417 yılında Halep’te idamından sonra Irak’tan Azerbaycan’a ve oradan da Doğu Anadolu’ya kadar olan bölgelerde Hurûfîliği yaydılar. Nesîmî’nin Divânı ve hayat hikayesi birçok mutasavvıf için iyi bir kaynak ve sermaye oldu. Nesîmî, daha Fadl’Allah Yezdânî’nin “Hurûfîlik” mezhebinin ortaya çıkmasından beş asır önce yaşayan Hulûl ve ilhada yönelik söylemleri nedeniyle de aynı sonucu paylaşmış olan Hallâc-ı Mansûr’un yolunda olarak kabul edildi. Aslen İbâh’îyyûn olan “Hurûfîler”, aynı zamanda Mücessime’den olduklarından dolayı, Cenâb-ı Hakk’ın cisim olarak, Bâtınîliğin esas prensibi olan hulûle olan inançları nedeniyle de “Fadl’Allah Hurûfî” şeklinde belirdiğine inanırlar.

<i>Muhayyelât</i> Osmanlı yazarı Giritli Ali Aziz Efendinin 1797de yazdığı, 1852de basılan eseri

Muhayyelât, Muhayyelât-ı Ledünni-i İlahi-i Giridî Ali Aziz Efendi ya da Muhayyelât-ı Aziz Efendi, Giritli Ali Aziz Efendi'nin 18. yüzyıl sonunda yazdığı ve ilk baskısı 1852 yılında yapılan fantastik bir eser.

<i>Çengi</i> (roman) Türk Romanı

Çengi, 1877'de yayımlanan Ahmed Midhat Efendi romanı. İlkin Tercüman-ı Hakikat gazetesinde tefrika edilmiş, ardından kitap olarak yayımlanmıştır. Eser her birine "kitap" adı verilen dört bölümden oluşur; her bir bölümünün başlı başına bir hikâye olduğu romanın ilk bölümü yedi yıl sonra 1884'te, olaylar Ahmet Mithat Efendi tarafından müzikli bir sahne eseri haline getirilmiş ve Çengi yahud, Daniş Çelebi adıyla kitap halinde basılmıştır. İspanyol yazar Miguel de Cervantes Saavedra'nın romanı Don Kişot'a öykünerek yazılmıştır. Cervantes'in Don Kişot'una mukabil Ahmet Mithat da romanının karakteri olan Danış Çelebi'yi bir "Türk Don Kişot"u olarak takdim etmiştir.