İçeriğe atla

1844 Elyazmaları

1844 Ekonomik ve Felsefi Elyazmaları (aynı zamanda Paris Elyazmaları olarak da bilinmektedir) Karl Marx tarafından 1844 yılı Nisan ve Ağustos ayları arasında yazılmış bir dizi nottur.[1] Hayatta olduğu süre içerisinde yayımlanmayan bu notlar ilk kez 1932 yılında Sovyetler Birliği'ndeki araştırmacılar tarafından yayımlanmıştır.

Önemi

Elyazmaları Marx'ın ekonomik çözümlemelerinin ve Hegel eleştirisinin erken dönem ifadesidir. Notlar özel mülkiyet, komünizm ve para konuları da dahil olmak üzere geniş bir konu yelpazesini içermektedir. Bunlar en çok, Marx'ın, modern endüstri toplumlarının içinde bulunduğu şartların çalışanların kendi emekleri ile aralarında bir yabancılaşmanın (Marx'ın yabancılaşma teorisi) oluşmasına yol açacağı iddiası nedeniyle bilinmektedir.[2]

Genç Marx'ı Anlamak İçin

1844 Elyazmaları Marx'ın düşüncesinin erken dönem oluşumunu gösterdiği için, yayımlanması, özellikle daha önceki çalışması olan Alman İdealizmi ile Marksizm arasındaki ilişki açısından, Marks ve Marksizm üstüne yapılan son akademik çalışmaları ciddi bir şekilde etkilemiştir. Genç Marx son zamanlara kadar hep göz ardı edilmişti, çünkü erken dönem çalışmaları Das Kapital'de olduğu gibi "ekonomik", yeterince "bilimsel" bulunmayıp çok "felsefi" olduğu düşünülüyordu. Ne var ki Marksist Hümanistler bu kitabı Marks'ın en önemli kitaplarından biri ve onun düşüncesini ve Marks'ın düşüncesine dayanan Marksizmi anlamak için çok gerekli görmektedirler.

Eser Hakkında Genel Bilgi

İlk elyazmasında, Marks, Feuerbach'ın Hristiyanlığın Özü (1841) kitabından uyarladığı yabancılaşma teorisini ortaya koymaktadır. Kapitalizm ortamında yaşamak için insanların her geçen gün daha fazla nasıl "iş"in egemenliğine girdiğini açıklamaktadır. Bu şu demektir:Daha önceleri doğal isteklerini karşılamak için insanlara doğanın bir parçası olmak yeterken, modern toplumlarda eğer bir kişi yemek istiyorsa çalışmak zorundadır:bir insanın hayatta kalması tamamen para sayesinde olmaktadır. Böylece, "ürettiği nesnenin kölesi olması doğrultusunda" eğer çalışan yabancılaşıyorsa, bu, çalışan iki kere yabancılaşma yaşıyor demektir: "birinci olarak, bir iş amacı vardır; bu iş bulmasıdır [kişi şöyle der: "Sonunda bir iş buldum!"] ve ikinci olarak, temel gereksinimlerini karşılamış olur. Kişi, işe, öncelikle bir çalışan daha sonra bir fiziksel varlık olarak varolabilme olasılığını bağlamış olmaktadır. Bu bağımlılığın [veya köleliğin] son noktası kendisinin bir fiziksel varlık olarak yaşamını sürdürebilmesi için ona izin veren çalışan olarak kendi kalitesi ve ancak fiziksel bir varlık olarak bir çalışan olmasıdır. Başka bir deyişle, çalışan yaşayabilmek için işe bağımlıdır; ancak gerçekte yaşamaz, bir çalışan olarak ancak hayatta kalabilir. İş, "insan doğası"nın gerçekleşmesi yerine sadece daha fazla zenginlik yaratmak içindir. Bu "insan doğası" kavramı da, çok fazla "hümanist" bulunması dolayısıyla liberalizm ve burjuva felsefesine yakın görüldüğü için (kelime anlamı olarak: 1789 İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi'nde ifade edilen İnsanın burjuva haklarına dayanan bir felsefe) bu metnin içinde uzunca bir süre görmezden gelinen önemli unsurlardan biri olmuştur.

Metnin Ana Konuları

Genel bakış

1844 Ekonomik ve Felsefi Elyazmaları (aynı zamanda Paris Elyazmaları olarak da bilinmektedir) Karl Marx'ın en erken yazılmış Ekonomi ve Felsefe yazılarıdır. Ancak 1930'larda, Sovyet Devrimleri gerçekleştikten çok sonra bulunmuş ve basılmıştır. Marx Hegel'in yabancılaşmayı nasıl anladığı kavradığını göstermektedir. O bir çalışanın dört biçimde yabancılaştığını kabul etmektedir:

1. Ürettiği üründen yabancılaşması

2. Emeğin kişiye özelliğinin kalmaması

3. İnsan ırkına yabancılaşma

4. Diğer insanlara yabancılaşma

Para ve Yabancılaşmış İnsan

  • Klasik ekonomistlerin yaklaşımı:

Klasik siyasal ekonomide, Adam Smith gibi ekonomistler teorilerini gümüş ve altın gibi değerli metaller veya para ölçüleriyle belirlenen değer kavramına dayanarak ortaya koyarlar; üretim maliyetleri yani bir ürün içindeki emeğin tutarı ve Marx açısından, arz ve talebin karmaşık teorisi. Para gerçekte mal değiş tokuşunda yaşanan zorlukların üstesinden gelmek için icat edilmişti çünkü eskiden de ve hala beş portakal karşılığı yarım köpek alım satımı zordur. Bundan dolayı, deneyci John Stuart Mill'in dediği gibi, para sadece daha esnek olan bir değişim aracıdır.

  • Marx açısından "para"nın sorunu:

Marx için, para ile ilgili sorun bir değişim aracı olan paranın gerçek bir mal haline gelmesi gerçeğiydi. O belli bir veya birkaç malın değerini yansıtmıyordu ancak bu malların değeri belli bir miktar para ile temsil ediliyordu. Dolayısıyla paranın esnekliğine bağlı olarak yeterince var olabildiği sürece para her şeyi satın alabilirdi.

  • Marx için Piyasanın Gerçekten İstediği 'Şey' ve Sermaye:

Değişim için piyasa işleyişi değişti ve Marx piyasa mantığını tersine çevrimi olması adına geleneksel formül olan Mal-Para-Mal (C-M-C)'ın tam tersi pazar ilke formülü olan Para-Mal-Kar (M-C-M1)'a sahip çıktı. Aynen Aristo gibi, piyasa sisteminin saf bir değişim ihtiyacına değil kar isteğine hizmet ettiğini iddia eder. Kar etmek için, para biriktirilmelidir ve sonuç olarak bu, kapitalizmde, Marx'ın gerçek düşman diye nitelediği, sermaye birikimini oluşturmaktadır. Sermayeyi birikmiş emek olarak tanımlar.

  • Piyasa İşleyişinin Sonuçları:

İnsanlar materyalist ölçülere göre değerlendirilmektedir. Bu aynı zamanda kendi ahlakları için ekonomik bir yargılama da oluşturmaktadır. Sonuçta insanın bireyselliği ve ahlakı para için bir araç olmaktadır. Temel insan idealleri tamamen değişmektedir. İnsanın ana hedefi, her şeyi bir kenara bırakarak olabildiğince çok para kazanmaya yönelmektedir. Bu kapitalist ve çalışan arasındaki farkları ve bunların içeriğini oluşturmakta ve varlıklı olana güç vermektedir. Bu aynı zamanda fakir olanın zengin olana daha da bağımlı olmasına neden olmaktadır çünkü onlar zenginin emrindeki çalışanlardır.

  • Marx'a Göre Kapitalist Piyasa Neden Kötü?:

Bu fakirler için daha da kötüdür çünkü onlar kapitaliste emeklerini satmak zorundadır ve bunun karşılığı da onlara bir maaş ödenmektedir. Öte yandan kapitalist çalışan tarafından katılan emeğin gerçek değerinin karşılığından daha azını ödemektedir. Ürünü piyasaya sürdüğünde çalışan kişi o ürünü gerçekte oransal olarak hakkettiğinden daha fazla bir fiyattan satın almak zorunda kalır. Dolayısıyla fakir için sermaye biriktirmek imkânsız hale gelmektedir ve öte yandan kapitalist için ise kendi sermayesini artırmak bir o kadar kolaylaşmaktadır. Fakirlere yönelik bir ikiyüzlülük ve boyun eğdirme ortamı yaratılmıştır. Bu düşünceyi daha da ileri götürerek, kredi ilişkisi gerçekte kötü amaçlı kullanım ve suistimal ticaretinin bir nesnesi haline gelmektedir. Bu süreç devlet seviyesine hızlıca ulaşarak devleti sermayedarların gücü haline getirir. Marx, kredi unsurunun bankacılıkta mükemmelleştirildiğini kabul etmektedir.

Marx için yabancılaşmanın ana nedeni paranın tiranlaşmasıdır. İnsanın ürettiği bir ürünün değişiminde insan emeğinin değişimi insanın gerçek özgün davranışıdır diyerek Aristo'ya atıfta bulunur. Marx insanın gerçek bilinç ve kendine özgü varoluşunun toplumsal hareket ve tatmin olduğunu söyler.

  • İnsan doğasının gerçekleşmesi

Dahası insan doğasını gerçek ortak yaşamda görmez ve bu şekilde varolmaz ise, insan kendi ortak yaşamını yaratarak kendi ortak insan doğasını oluşturur. Daha sonra Aristo gibi özgün ortak yaşamın düşünceden değil de metaryal özden, ihtiyaçlardan ve bencillikten kaynaklandığını iddia eder. Ancak Marx'ın dünya görüşüne göre, yabancılaşma sürecinde insan etkileşimine nesneler arası bir ilişki gibi ikinci derece bir önem verileceğinden dolayı yaşam gerçek ortak bir yaşam biçimi oluşturulması için insana göre düzenlenmelidir. Tek başına bilinçlilik yeterli değildir.

  • Yabancılaşma ve mal sahipliği

Yabancılaşmayı mal sahipliği ile ilişkilendirirken Marx, yabancılaşmanın insanlar arası ilişkiyi mal sahipleri arası ilişkiye dönüştürdüğü sonucunu çıkarır. İhtiyaçları karşılamak için, ticaret ve sermaye ilişkisi açısından bir eşitlik yaratmak adına mal değiş tokuşu yapılmak zorundadır. Buna emek-değer teorisi denir. Malın şahsiliği kalmaz. Artık daha sonra onu gerçek bir değer olmasını sağlayacak bir değişim değeridir.

  • Yabancılaşmanın nedeni

Yabancılaşmanın nedeni üretim ve paranın özel mülkiyeti üstüne inşa edilen kapitalizmde aranmalıdır. Kapitalist işi işçi sınıfı sömürecek şekilde düzenlemiştir. Gerçekte kapitalist sınıf zenginleşirken aynı anda hayvanlaşma seviyesine geri dönülmüştür.

Dış bağlantılar

Kaynakça

  1. ^ Arthur, Christopher J. (1991). "Economic and Philosophical Manuscripts". Blackwell Publishers. s. 165. 
  2. ^ McLellan, David (1980) [1970]. Marx Before Marxism (Second ed.). The Macmillan Press. 

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Karl Marx</span> Almanya doğumlu filozof (1818–1883)

Karl Marx, 19. yüzyılda yaşamış Alman filozof, politik ekonomist ve bilimsel sosyalizmin kurucusu. Bir müddet gazetecilik de yapan Marx, iktisadi ve beşerî konularda eleştirel fikirler ve tespitler ortaya koymuştur.

<span class="mw-page-title-main">Adam Smith</span> İskoç filozof ve ekonomist (1723–1790)

Adam Smith FRSA, "Ekonominin Babası" ve "Kapitalizmin Babası" olarak anılan İskoç ekonomist, ahlak filozofu, politik ekonominin öncüsü ve İskoç Aydınlanması sırasındaki önemli bir figürdü.

<i>Kapital</i> Karl Marxın bir eseri

Kapital, Kapitalist Üretimin Eleştirel Bir Tahlili, Das Kapital veya Kapital, 1867, 1885 ve 1894 yıllarında üç cilt olarak yayınlanan, Karl Marx tarafından yazılmış, politik ekonomi eleştirisi ve tarihsel materyalizm teorisinin kurucu metinlerinden biridir. Marx'ın yaşamı boyunca yaptığı çalışmaların ürünü olan bu metin, Adam Smith, Jean-Baptiste Say, David Ricardo ve John Stuart Mill gibi klasik politik iktisatçıların görüşlerini izleyerek, kendi ifadesiyle “modern toplumun ekonomik işleyiş yasasını ortaya koymak amacıyla” tarihsel materyalizm teorisini uygulayarak ortaya koymaya çalıştığı bir kapitalizm analizi ve eleştirisidir. Metnin ikinci ve üçüncü ciltleri, notlarını derleyen meslektaşı Friedrich Engels tarafından Marx'ın ölümünden sonra yayımlanmıştır. Kapital, sosyal bilimler alanında 1950'den önce yayımlanmış olan en çok atıf yapılmış kitaptır.

<span class="mw-page-title-main">Marx'ın yabancılaşma teorisi</span>

Yabancılaşma kavramı, Marx'in teorisinin özellikle başlangıç evresinde belirgin bir önceliğe ve öneme sahiptir. Marx'ın erken yazılarında bu önceliği ve yabancılaşma kavramının çeşitli açılımlarını görmek mümkündür. 1844 Elyazmaları ve Alman İdeolojisi bu noktada anılmaya değer. İki tür yabancılaşmadan söz edilebilir Marx'ın bu çalışmalarında. Bunlardan ilki, doğadan kopuş anlamındaki yabancılaşmadır. İnsan, doğadan koparak kültürel-toplumsal alanda kendine ikinci bir doğa kurmak anlamında, doğaya yabancılaşır. Bu insan oluşu açıklayan niteliğiyle olumlu karşılanan yabancılaşmadır, zorunlu bir süreç olarak anlaşılır. İkinci yabancılaşma ise, bizzat kapitalist pazarın ve kapitalist toplumsal sistemin yarattığı yabancılaşmadır. Bunun sonucu olarak insan kendi doğasına yabancılaşır. Böylece insan kendine, kendi emeğine, ilişkilerine, dünyaya ve yaşama yabancılaşır. Kapitalist pazarın bir unsuru olarak işleyen çarklardan biri haline gelir. Anlaşılacağı gibi, yabancılaşma teorisinin Marx'ın İnsanın doğası anlayışıyla yakından ilişkisi vardır. Marx'ın çalışmalarının sonraki dönemlerinde bu kavramı kullanmadığı görülür, ancak bununla birlikte bu kavramın içerdiği perspektifi bir şekilde devam ettirdiği söylenebilir. Meta fetişizmi nosyonunun bir anlamda insanın kendi doğasına yabancılaşmasının kapitalizm içindeki maddi temelini ya da yapısını açıklamaya çalıştığını ve bu açıklamanın içeriğini kapitalist toplumun üretim ve değişim ilişkilerini toplumsal iş bölümü ekseninde birbirleriyle ancak ürünleri dolayımıyla kurup yürüttüklerinin oluşturduğunu söylemek yanlış olmaz.

<span class="mw-page-title-main">Meta fetişizmi</span>

Marksist felsefede, meta fetişizmi terimi, üretim ve değişimin ekonomik ilişkilerini, insanlar arasında var olan ilişkiler olarak değil, şeyler arasında var olan toplumsal ilişkiler olarak tanımlar. Bir nesneleştirme biçimi olarak meta fetişizmi, ekonomik değeri metalara özgü olarak sunar ve metayı, malları ve hizmetleri üreten işgücünden, insan ilişkilerinden kaynaklanmaz.

<span class="mw-page-title-main">Emek gücü</span>

Emek gücü, Karl Marx tarafından tanımlanıp kullanılan önemli ekonomi-politik kavramlarından birisidir. Emek gücü, emek ile aynı anlama gelmez, aksine Marx ısrarla bunları birbirinden ayrıştırmaya çalışır.

Kapitalizm ya da diğer adlarıyla sermayecilik ve anamalcılık, üretim araçlarının özel mülkiyetine ve kâr amacıyla işletilmesine dayanan ekonomik sistemdir. Kapitalizmin tanımlayıcı özellikleri arasında sermaye birikimi, rekabetçi piyasalar, fiyat sistemleri, özel mülkiyet, mülkiyet haklarının tanınması, kişisel çıkar, ekonomik özgürlük, meritokrasi, iş ahlakı, tüketici egemenliği, ekonomik verimlilik, hükûmetin sınırlı rolü, kâr güdüsü, kredi ve borcu mümkün kılan finansal bir para ve yatırım altyapısı, girişimcilik, metalaşma, gönüllü değişim, ücretli emek, mal ve hizmet üretimi, inovasyon ve ekonomik büyümeye güçlü bir vurgu yer alır. Bir piyasa ekonomisinde kararlar ve yatırımlar, servet, mülk veya sermaye ya da üretim kapasitesini yönlendirme yeteneğine sahip kişiler tarafından belirlenir. Fiyatlar, mal ve hizmetlerin dağıtımı ise büyük ölçüde mal ve hizmet pazarlarındaki rekabet tarafından şekillendirilir.

<span class="mw-page-title-main">Meta</span> komunizm birlikçilerine verilen addır.

Meta, sözcük anlamı olarak ticari amaçla üretilmiş, alınır-satılır mal anlamına gelip Karl Marx'ın kapsamlı çalışması olan Kapital'in başlangıcını oluşturan konudur. Burada açıkça metadan, "toplumun en temel hücresi" olarak sözedildiği görülür ve bu durum Marx'ın tahlillerine buradan başlamasının sebebidir.

<span class="mw-page-title-main">Proletarya</span> alt sosyal sınıf

Proletarya alt sosyal sınıfı tanımlamak için kullanılan terim, bu sınıfa mensup kişilere proleter denir. İlk olarak oğullarından başka malı olmayan insanları tanımlamak için kullanılan aşağılayıcı bir kelime iken, Karl Marx'tan sonra işçi sınıfını tanımlamak için kullanılan sosyolojik bir terim halini almıştır.

<span class="mw-page-title-main">Marx'ın insan doğası teorisi</span>

Karl Marx'ın insan doğası teorisi onun kapitalizm eleştirisinde, komünizm anlayışında ve maddecilik anlayışında önemli bir yer tutar. Marx, tam olarak “insan doğası” ifadesini kullanmaz, bunun yerine kullandığı “gattungswesen” kavramı genellikle ‘varlık türü’ ya da ‘tür-özü’ olarak çevrilir. Marx bu terimle insanların bir ölçüde kendi doğalarını oluşturma veya şekillendirme yeteneğine sahip olduklarını belirtmektedir. Genç Marx'ın 1844 yılına ait el yazmalarındaki bir nota göre terimi, hem birey hem de insan doğasından bir bütün olarak bahsederken kullanan Ludwig Feuerbach’tan alıntılamıştır. Bütünsel bir insan anlayışına sahip olan Marx, insanı yabancılaşmamış durumuna geri dönmeye, doğayla, başka insanlarla ve toplumla yeniden birleşmeye ihtiyaç duyan bir varlık olarak görmüştür.

<span class="mw-page-title-main">Kapitalist üretim biçimi</span> Marksist teori

Kapitalist üretim biçimi, Marksist ekonomik söylemde 18. yüzyılın sonunda Batı Avrupa'da hızlıca büyüyen kapitalist toplumların sosyoekonomik temelini ifade eder, bu üretim tarzı daha sonra Batı Avrupa'yı da aşarak dünyaya yayılmıştır. Karakteristik özelliği özel mülkiyetin üretim araçlarının ağırlıklı bir bölümüne sahip olması; dağılımın ve değişiminin ana olarak piyasa ekonomisine dayanmasıdır. Sermaye sahibi hakim sınıf burjuva olarak ifade edilirken belirli bir ücret için emek gücünü satan sayıca çok, fakat hakimiyet kuramamış sınıfa da geniş anlamda proletarya denir.

İktisadi kıtlık ya da ekonomik kıtlık kâr amaçlı ekonomik sistem tarafından kar elde etmek amacıyla kasıtlı olarak yaratılan ve bir toplumun sahip olduğu üretim kaynaklarının, mevcut teknolojik gelişmişlik düzeyiyle işletilmesi ile ulaşılan üretim düzeyinin, sonsuz insan ihtiyaçları ve isteklerini karşılamakta yetersiz olduğunu ifade eden iktisadi bir terimdir. Gündelik hayatta kullanılan kıtlık kavramı somut bir yokluğu veya yetersizliği ifade ederken iktisadi anlamıyla kıtlık, mevcut kâr bazlı ekonomik sistem ve üretim teknolojisiyle ulaşılan üretim düzeyi ile ilgili bir yetersizliği ifade eder. Her adım başı üretilmiş envai çeşit ürünlerle dolup taşan çeşitli dükkân ve marketlerin boy gösterdiği günümüzde, ekonomi biliminin temeli olan kıtlığın anlamı üzerine derin düşünmek gereklidir.

<span class="mw-page-title-main">Kapital, Cilt 1</span>

Kapital Cilt 1, Karl Marx tarafından 1867 yılında yazılmış, kapitalist üretim biçiminin ekonomik yasalarının, sosyalist üretim biçiminin öncüsü olduğunu ve sınıf mücadelesinin kapitalist toplumsal üretimden köken aldığını ortaya koymak amacıyla siyasi ekonomi olarak kapitalizmin eleştirel bir analizidir. Kapital Cilt 1, 14 Eylül 1867 tarihinde yayımlandı ve Das Kapital'in Marx'ın hayatta iken yayımlanan tek cildi bu oldu. Haziran 2013 yılında Komünist Manifesto ile beraber UNESCO'nun Dünya Mirası Programı'na kayıt edildi.

Klasik iktisat, klasik politik ekonomi ya da Smithyen ekonomi, 18. yüzyılın sonlarında ve 19. yüzyılın başlarından ortalarına kadar özellikle İngiltere'de gelişen politik ekonomide bir düşünce okuludur. Başlıca düşünürleri Adam Smith, Jean-Baptiste Say, David Ricardo, Thomas Robert Malthus ve John Stuart Mill olarak kabul edilmektedir. Bu ekonomistler, üretim ve mübadelenin doğal yasaları tarafından yönetilen, büyük ölçüde kendi kendini düzenleyen sistemler olarak piyasa ekonomilerine dair bir teori üretmişlerdir.

<span class="mw-page-title-main">Değişim değeri</span>

Siyasi ekonomi ve özellikle Marksist ekonomide, değişim değeri piyasa için üretilmiş ve piyasada satılan malın dört temel özelliğinden biridir. Diğer üçü kullanım değeri, ekonomik değer ve fiyattır. Bu dört kavramın insanın düşüncesinde Aristo’dan Ricardo’ya kadar çok uzun bir tarihi vardır.

<span class="mw-page-title-main">Marksist ekonomi</span>

Marksist iktisat veya Marksist iktisat okulu, politik iktisadi düşüncenin heterodoks bir okuludur. Temelleri Karl Marx'ın ekonomi politik eleştirisine kadar uzanmaktadır. Bununla birlikte, ekonomi politik eleştirmenlerinin aksine, Marksist iktisatçılar ekonomi kavramını ilk bakışta kabul etme eğilimindedir. Marksist ekonomi birkaç farklı teoriden oluşur ve bazen birbirlerine karşıt olan birden fazla düşünce okulunu içerir; birçok durumda Marksist analiz diğer ekonomik yaklaşımları tamamlamak veya desteklemek için kullanılır. Ekonomik olarak Marksist olmak için siyasi olarak Marksist olmak gerekmediğinden, iki sıfat eşanlamlı olmaktan ziyade kullanımda bir arada bulunur: Anlamsal bir alanı paylaşırken, aynı zamanda hem yananlamsal hem de düzanlamsal farklılıklara izin verir.

Kaynakça/Ayrıntılı bilgi için:

Emek sömürüsü, en geniş anlamıyla bir failin diğer bir failden haksız menfaat sağlaması olarak tanımlanan bir kavramdır. İşçiler ve işverenleri arasında bir güç asimetrisine veya eşit olmayan değer alışverişine dayanan adaletsiz bir sosyal ilişkiyi ifade eder. Sömürü hakkında konuşurken, sosyal teoride tüketimle doğrudan bir ilişki vardır ve geleneksel olarak bu ilişki, sömürüyü, aşağı konumları nedeniyle başka bir kişiden haksız bir şekilde yararlanmak ve sömürene güç vermek olarak etiketler.

<span class="mw-page-title-main">Basit meta üretimi</span>

Basit meta üretimi, Friedrich Engels tarafından Karl Marx'ın metaların "basit mübadelesi" olarak adlandırdığı, bağımsız üreticilerin kendi ürünlerini takas ettiği koşullar altındaki üretken faaliyetleri tanımlamak için ortaya atılan bir terimdir. Basit kelimesinin kullanımı, üreticilerin ya da üretimlerinin doğasına değil, daha ziyade ilgili nispeten basit ve anlaşılır değişim süreçlerine atıfta bulunmaktadır.

<span class="mw-page-title-main">Değer yasası</span>

Basitçe değer yasası olarak bilinen metaların değer yasası, Karl Marx'ın ilk kez Felsefenin Sefaleti (1847) adlı kitabında açıklanan ekonomi politiği eleştirisinde merkezi bir kavramdır.) David Ricardo'nun ekonomisine atıfta bulunarak Pierre-Joseph Proudhon'a karşı gelmiştir. En genel anlamda, insan emeğinin ürünlerinin ekonomik mübadelesinin düzenleyici bir ilkesine, yani bu ürünlerin ticaretteki göreli mübadele değerlerinin, genellikle para-fiyatlarla ifade edilen, kapitalist üretim biçimine ve bunları üretmek için toplumsal olarak gerekli olan ortalama insan emek-zamanı miktarlarıyla orantılı olduğuna işaret etmektedir.