İçeriğe atla

1757 Hac kervanı baskını

1757 Hac kervanı baskını
TarihEylül - Ekim 1757
Bölge
Katrane, Şam Eyaleti ve Hallat Ammar
Sonuç Hac kervanı yağmalandı ve hacılar öldürüldü
Taraflar
Osmanlı İmparatorluğu Osmanlı İmparatorluğu

Bedevi kabileler:

  • Beni Sahr
  • Sariye
  • Beni Akil
  • Beni Kuleyb
Komutanlar ve liderler
Osmanlı İmparatorluğu Mekkizade Hüseyin Paşa
Osmanlı İmparatorluğu Musa Paşa  (ölü)
Ka'dan el-Faiz
Güçler
Bilinmiyor Bilinmiyor
Kayıplar
Bilinmiyor Bilinmiyor
~20.000 hacı öldürüldü ya da açlıktan/susuzluktan öldü

1757 Hac kervanı baskını, Hac kervanının Mekke'den Şam'a dönerken Bedevi aşiret mensupları tarafından yağmalanması ve katledilmesidir. Kervan, Şam valisi Mekkizade Hüseyin Paşa ve yardımcısı Musa Paşa tarafından yönetilen bir Osmanlı kuvvetinin koruması altındayken, Bedeviler Beni Sahr kabilesinden Ka'dan el-Faiz tarafından yönetiliyordu. Baskın sonucunda tahminen 20.000 hacı ya öldürüldü ya da açlık ve susuzluktan öldü.

Hac kervanlarına yönelik Bedevi baskınları oldukça yaygın olsa da, 1757 baskını bu tür saldırıların zirvesini temsil ediyordu. Tarihçi Aref Abu-Rabia bu baskını bir Hac kervanına karşı düzenlenen "en ünlü" baskın olarak nitelendirmektedir. Saldırı Osmanlı hükûmetinde bir krize neden oldu. Hüseyin Paşa görevden alındı ve Şam'ın eski valisi Azmzade Esad Paşa gibi üst düzey yetkililer sırasıyla ihmalleri veya olayla ilgileri olduğu iddiasıyla idam edildi.

Arkaplan

Hac ibadetini yerine getirmek İslam'da kutsal bir görevdir. Osmanlı döneminde (1517-1917), önceki dönemlerde olduğu gibi, Levant ve Anadolu'dan gelen Müslüman hacılar Şam'da toplanırdı. Hep beraber mal ve gıda maddeleriyle dolu bir kervanla, emirü'l-hac (Hac kervanı komutanı) tarafından yönetilen silahlı bir muhafız birliği altında Mekke'ye giderlerdi.[1] Silahlı muhafızlar kervanı çöldeki çeşitli Bedevi kabilelerinin bölgelerinden geçerken Bedevi saldırılarından korumakla görevliydi.[2]

Kervana yönelik büyük yağma baskınları daha çok kabileler ekonomik zorluklar yaşadığında meydana gelirdi. Bedevilere genellikle topraklarından güvenli geçiş karşılığında emirü'l-hac tarafından surre (haraç) ödenirdi.[3] Surre parası, emirü'l-hac tarafından Şam Eyaleti sakinlerinden toplanan ve özellikle Hac kervanının korunması ve ikmali için tahsis edilen vergi gelirlerinden gelirdi. Genellikle bir emirü'l-hac, Mekke'ye giderken en güçlü Bedevi kabilelerine surrenin yarısını öder, şartlar gerektiriyorsa diğer yarısını da dönüşte öderdi. Bedevi kabileler dönüş yolunda kervanı tehdit etmezse, emirü'l-hac surre ödemesinin geri kalanını kendisine saklardı. Çoğu zaman, surrenin ödenmesine rağmen Bedevi kabileler, az ölçüde de olsa kervanı yağmalarlardı.[4] Kabileler ayrıca hacılara nakliye devesi satarak da gelir elde ederlerdi. Ayrıca Bedevi aşiret mensupları, bölgeye aşinalıkları ve Mekke'ye giden güzergâh üzerindeki bölgelerde ağırlıklı olarak Bedevi nüfusun yaşaması nedeniyle kervanın yardımcı birlikleri olarak görevlendirilirdi. Böylece Hac kervanı kabileler için kazançlı bir gelir kaynağı olmuştur.[3]

1757'deki baskından önceki on yıllarda, Şam ile kuzey Hicaz arasındaki bölgede etkin Bedevi kabileleri Beni Sahr ve daha küçük kabileler olan Beni Akil, Beni Kuleyb ve Sariye idi. Ancak 18. yüzyılın başlarından itibaren Necid'den gelen çok daha büyük Aneze kabilesi Suriye Çölü'nü ele geçirerek diğer kabileleri yerinden etti. Böylece Hac'a liderlik eden Osmanlı komutanları, normalde Beni Sahr ve müttefiklerine verilen geleneksel görevleri yavaş yavaş Aneze'ye devretti. Bu durum Beni Sahr'ı önemli bir gelir kaynağından ve Müslüman hacıları koruma gibi dini açıdan prestijli bir rolden mahrum bıraktı.[3][5] Beni Sahr ve Aneze 1700 ve 1703 yıllarında Hac kervanına karşı ortak baskınlar düzenlemiştir.[6] Beni Sahr ve daha küçük kabilelerin mali sıkıntıları 1756 ve 1757 yıllarındaki şiddetli kuraklıkla daha da artmıştır.[3][7]

Baskın

Şam emiri ve valisi Mekkizade Hüseyin Paşa, Nisan 1757'de vergi toplama turunu tamamladıktan sonra Temmuz ayında hacı kafilesiyle birlikte yola çıktı[8] ve kafile birkaç hafta sonra Mekke'ye sağ salim ulaştı.[9] Kervan Suriye'ye dönmek üzere yola çıktığında, Musa Paşa komutasındaki kervanın küçük öncü birliği, günümüz Ürdün'ünün orta kesimlerindeki Katrane'de Ka'dan el-Faiz komutasındaki Beni Sahr aşiretinin saldırısına uğradı. Muhafızlar yağmalanıp dağıtıldı ve askerler güneyde Ma'an'a, güneybatıda Gazze'ye, batıda Kudüs'e ve kuzeyde Havran ovasına kaçtı. Tarihçi Abbud al-Sabbagh'a göre Musa Paşa bizzat saldırıya uğradı ve "çıplak ve yalınayak" olarak Havran'ın Dera kasabasına kaçmayı başardı. Musa daha sonra yaralarından dolayı öldü.[9]

Öncü birlikten sağ kalan askerler Şam'a ulaşarak yetkilileri uyardı. Yetkililer de eylül ayı sonunda Hicaz'ın kuzeyindeki Tebük kasabasına ulaşan ana kafileyi desteklemek üzere bir yardım birliği gönderdi. Yardımcı kuvvetler de Katrane ile Ma'an arasındaki bir bölgede aşiret mensuplarının saldırısına uğradı ve Balka ovasından daha fazla ilerleyemedi. Hüseyin Paşa da öncü birliğin yağmalanmasından ve yardım birliğinin dağılmasından haberdar olmuş ve Şeyh Ka'dan'a ulaşmaya çalışmıştı. Hüseyin Paşa'nın temsilcileri Şeyh Ka'dan'a Şam'a güvenli geçiş karşılığında rüşvet teklif ettiler, ancak bu teklif reddedildi.[9]

Kervanın erzağı azalmaktaydı,[9] ve Hüseyin Paşa, Beni Sahr ve daha küçük olan Sariye, Beni Akil ve Beni Kuleyb de dahil olmak üzere müttefik kabilelerin[9] yolda kendilerini beklediğini bilerek ekim ayı sonlarında kervanla birlikte Tebük'ten yola çıktı.[5] Hüseyin Paşa'nın hareketinin üçüncü gününde, Bedevi aşiret mensupları Tebük ile Zat ül-Hac arasında kervana saldırıya geçtiler.[9] Tarihçi F. E. Peters'a göre saldırının yapıldığı yer, günümüz Ürdün'ü ile Suudi Arabistan arasındaki sınırda, Tebük-Ma'an yolu üzerindeki Hallat Ammar'dı.

Baskının hemen başında çok sayıda hacı öldürüldü.[9] Bedevi aşiret mensupları kervanda kalan erzak ve eşyaları yağmalayıp geri çekildi.[5] Yağmalanan eşyalar arasında dönemin Osmanlı padişahı III. Osman'ın egemenliğini temsil eden son derece süslü bir mahmil de vardı.[10] Yaklaşık 20.000 hacı ya saldırganlar tarafından öldürüldü, ya yaralarından öldü ya da Şam'a dönerken yolda açlık ve susuzluktan öldü.[11][12][13] Ölen hacılar arasında Sultan Osman'ın kız kardeşlerinden biri de vardı. Baskında Mekkizade Hüseyin Paşa hayatta kaldı, ancak güvenliğinden endişe ettiği için Şam'a dönmedi.[5] 18. yüzyılda Şam'da yaşayan vakanüvis Ahmed el-Budeyri, kadın ve erkek hacıların Bedevi akıncılar tarafından elbiselerinin çıkarıldığını ve çölde çırılçıplak bırakıldıklarını kaydetmiştir.

Sonrası

Baskın haberi Osmanlı İmparatorluğu'nun dört bir yanındaki insanları, Şam ve başkent İstanbul'daki yetkilileri şok etti.[14] Bedevilerin Hac kervanına baskınları oldukça yaygın olmasına rağmen, 1757 baskını bu tür saldırıların zirvesini temsil ediyordu.[15] Tarihçi Aref Abu-Rabia bunu bir Hac kervanına yönelik "en ünlü" Bedevi baskını olarak adlandırdı.[16]

Baskının gerçekleşmesinden birkaç hafta sonra Sultan III. Osman 30 Ekim 1757'de öldü ve yerine III. Mustafa geçti. Sultan Mustafa, kervanın güvenliğinin sağlanamamasından sorumlu tuttuğu bir dizi imparatorluk ve vilayet görevlisini cezalandırdı. Mekkizade Hüseyin Paşa derhal emirü'l-hac ve Şam valiliğinden azledildi. Birkaç yıl sonra 1762'de Gazze Sancağı'na sancak beyi (kaymakam) olarak yeniden atandı.[14] Hüseyin Paşa imparatorluk makamlarına bir şikâyette bulunarak Celile'nin nüfuzlu Arap şeyhi Zâhir el-Ömer'in Bedevi kabileleri baskına teşvik ettiğini iddia etti. Ancak Zâhir bunu reddetti. Zâhir konuyla ilgili bir soruşturma talep etti ve nihayetinde yetkililer Zâhir'in baskına karışmadığı sonucuna vardı.[17] Dahası, Zâhir yağmalanan malları Beni Sahr'dan satın alarak ve mahmili Sultan Mustafa'ya iade ederek yetkililerin gözüne girdi.[10]

Hüseyin Paşa'nın imparatorluk hamisi ve hac kervanıyla ilgili bazı sorumlulukları olan kızlar ağası Aboukouf tutuklandı, Rodos'a sürüldü ve idam edildi. Aboukouf'un kesik başı İstanbul'daki imparatorluk sarayının dışına yerleştirildi. Ölümünün resmi gerekçesi, Hüseyin Paşa'yı ataması ve 14 yıllık saltanatı boyunca hac seferlerini başarıyla yöneten eski Şam valisi ve emirü'l-hac Azmzade Esad Paşa'yı görevden almasıydı.[14][18] Ancak Esad Paşa da, halefi Hüseyin Paşa'nın itibarını sarsmak ve imparatorluk yetkililerini kendisini yeniden göreve getirmeye ikna etmek için kervana saldıran Bedevi akıncılarla işbirliği yaptığına dair şüpheler nedeniyle cezalandırıldı.[13][14] Ahmed Hasan Cude'ye göre Esad Paşa Girit'e sürüldü. Ancak Girit'e götürülürken Mart 1758'de idam edildi. Kesik başı da İstanbul'a gönderilerek sarayın önünde sergilenmiştir.[14]

Kaynakça

  1. ^ Sato 2014, p. 134.
  2. ^ Damurdashi 1991, p. 20.
  3. ^ a b c d Joudah 1987, pp. 40–41.
  4. ^ Peters 1994, p. 160.
  5. ^ a b c d Peters 1994, p. 161.
  6. ^ Van der Steen 2014, p. 177.
  7. ^ Hathaway and Barbir 2014, p. 89.
  8. ^ Joudah 1987, p. 39.
  9. ^ a b c d e f g Joudah 1987, p. 40.
  10. ^ a b Joudah 1987, pp. 41–42.
  11. ^ Dumper, p. 122 8 Temmuz 2024 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi..
  12. ^ Masters, ed. Agoston, p. 248 8 Temmuz 2024 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi..
  13. ^ a b Burns 2005, p. 245 17 Nisan 2024 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi..
  14. ^ a b c d e Joudah 1987, p. 42.
  15. ^ Cohen 1973, p. 20.
  16. ^ Abu Rabia 2001, pp. 2–3.
  17. ^ Joudah 1987, p. 41.
  18. ^ Peters 1994, p. 162.

Ek okumalar

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">İbn Battuta</span> Arap Mağribî seyyah ve kâşif (1304–1369)

İbn-i Battuta, Orta Çağ'da yaşamış olan Berberî Mağrip bilgini, kaşifi ve seyyahıdır. Rıhletü İbn Battûta diye bilinen seyahatnâmenin yazarıdır. Maliki mezhebine mensuptur. İbn-i Battuta, büyük ölçüde modern öncesi tarihte diğer tüm ünlü kaşiflerden daha fazla seyahat etmiş, toplam 117.000 km ile Zheng He'yi yaklaşık 50.000 km ve Marco Polo'yu da 24.000 km ile geride bırakmıştır.

<span class="mw-page-title-main">Mekke</span> Suudi Arabistanda bir şehir

Mekke ya da Mekke-i Mükerreme, bugünkü Suudi Arabistan'nın tarihi Hicaz'ında Mekke Bölgesi'nin yönetim merkezi olan şehir.

<span class="mw-page-title-main">Abbas bin Abdülmuttalib</span> İslam peygamberi Muhammedin amcası ve sahabe

Abbas bin Abdülmuttalib İslam peygamberi Muhammed'in sahabesi ve amcası. Muhammed'den üç yaş büyük olan Abbas, zengin bir tüccardı, İslam'ın ilk yıllarında Muhammed'i Mekke'de himaye etti. 624 yılındaki Bedir Muharebesi'ne kadar müslüman olmadı. İleride Emevî devletini yıkarak adını taşıyacak Abbâsî devletini kuranlar onun soyundan gelir.

<span class="mw-page-title-main">Arap Ayaklanması</span> Arapların, 1916-1918 yıllarında Osmanlı İmparatorluğu egemenliğine karşı başlattığı ayaklanma olayı

Arap Ayaklanması, Arap İsyanı veya Arap İhaneti, I. Dünya Savaşı sırasında Haziran 1916 tarihinde Yemen'de Aden, Suriye'de Halep'i kapsayan bağımsız ve birleşik bir Arap devleti kurmak amacıyla Şerif Hüseyin bin Ali tarafından başlatılan silahlı isyandır.

<span class="mw-page-title-main">I. Abdullah</span>

I. Abdullah,, Ürdün Kralı. Arap-İsrail savaşları sırasında öldürüldü, yerine oğlu 1. Talal geçmiştir.

<span class="mw-page-title-main">Necef Bedevileri</span>

Necef Bedevileri geleneksel olarak çobanlık yapan yarı göçebe bir Arap kabilesidir. İsrail'de Necef Çölü'nün yerlilerinden olup Sina Yarımadası'ndaki bedevilerle güçlü bağları vardır. Yaşam şartları onları zamanla yerleşik hayata zorlamıştır. İsrail nüfusunun %12'si Necef Çölü'nde yaşar ve bu %12'lik dilimin ¼'ünü 160,000 kişilik nüfusuyla bedeviler oluşturur. Necef Bedevileri tarafından kullanılan topraklar ise Necef Çölü'nün %2'sinden azdır.

<span class="mw-page-title-main">Ebu Zer el-Gıfârî</span> İlk Müslümanlardan biri

Cündeb bin Cünâde bin Süfyân, lakabı Ebu Zer, Ebu Zer el-Gıfârî, İslam'ı ilk kabul eden sahabilerden biriydi. İslam peygamberi Muhammed kendisine Abdullah adını vermiştir. Beni Gifar kabilesindendi. Doğum tarihi bilinmemektedir. 652 yılında, Medine çölü yakınlarındaki El-Rabaza kentinde ölmüştür.

Surre-i Hümâyûn Alayı veya Surre Alayı, Osmanlı İmparatorluğu'nda Surre Emîni adıyla bilinen bir kurumun İstanbul'dan Mekke ve Medine'ye yardım ve armağanlarını götürmüş olan topluluktur. Surre-i Hümâyûn Alayı, İstanbul'dan törenle uğurlanılırdı.

<span class="mw-page-title-main">Osmanlı-Suudi Savaşları</span> Mısır eyaleti birlikleri ile Diriye Emirliği arasındaki savaş

Osmanlı-Suudi Savaşları, 1811-1818 Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa komutası altındaki birlikler ile, Diriye Emirliği ordusu arasında yapılan savaş.

<span class="mw-page-title-main">Azîz (Fâtımî halifesi)</span>

Aziz veya El-Aziz Billah tam adı Ebu Mansur Nizar El-Aziz Billah, 21 Aralık 975 - 14 Ekim 996 arasında beşinci Fatımi halifesi.

<span class="mw-page-title-main">Zâhir (Fâtımî halifesi)</span> 1021-1036 döneminde Fatimiler Halifeliği yedinci halifesi

Zahir veya Ali Az-Zahir Billah veya tam künyesi: Ebū'l Hasan aẓ-Zāhir Billāh Alī bin El-Hākim. . 1021-1036 döneminde Fatimiler Halifeliği yedinci halifesi.

<span class="mw-page-title-main">Muhammed'in Mekke dönemi</span> İslam peygamberi Muhammedin Mekke hayatı

İslam peygamberi Muhammed, 622 yılındaki hicrete kadar yaşamının ilk 52 yılında (570-622) Mekke'de yaşadı. Hayatının bu döneminde çobanlık ve yoğun olarak da ticaretle uğraştı. Peygamberlik ilanıyla peygamberlik görevi, Hatice bint Hüveylid ile evlenmesi ve Hatice'nin ölümünden sonra Sevde bint Zem'a ile evlenmesi bu dönemde gerçekleşmiştir.

<span class="mw-page-title-main">Emir (makam sahibi)</span>

Emir, Arap ülkeleri, Batı Afrika, Afganistan ve Hindistan altkıtasındaki çeşitli yerlerde kullanılan bir kral, aristokrat veya askerî olarak yüksek bir makam ünvanını ifade eder. Terim, bir "komutan", "general" veya "lider" anlamına gelecek biçimde de Emîrü'l-mü'minîn olarak yaygın biçimde kullanılmıştır. Dişil formu emire kelimesidir. "Prens" olarak çevrildiğinde, "emirlik" kelimesi egemen bir prensliğe benzer. Çağdaş kullanımda bu terim, bir Emirliğin Müslüman bir devlet başkanını veya İslamî bir örgütün liderini belirtebilir.

Esad Paşa El-Azim, 1743'ten 1757'deki görevine kadar Osmanlı yönetimi altında Şam valisiydi. Şehirde ve Suriye'nin diğer yerlerinde çeşitli mimari eserlerin yapımından sorumluydu.

<span class="mw-page-title-main">El-Azm ailesi</span> Suriyede bir siyasi aile

El-Azm Ailesi önde gelen Şamlı bir ailedir. Osmanlı Suriyesi'ndeki siyasi etkileri, aile üyelerinin Ma'arretü'n-Nu'man ve Hama'yı yönetmeleriyle 18. yüzyılda başladı. Ailenin bir çocuğu olan İsmail Paşa el-Azm, 1725 yılında Şam Eyaleti valisi olarak atandı. 1725-1783 yılları arasında, Esad Paşa el-Azm de dahil olmak üzere, aile üyeleri, Sayda Eyaleti, Trablusşam Eyaleti, Hama, Halep Eyaleti, ve Mısır Eyaleti'ndeki periyodik atamalara ek olarak, Şam'da 47 yıl iktidarda kaldılar. Ailenin etkisi 19. yüzyılda azaldı ve gerçek bir hanedan kurulamadı.

<span class="mw-page-title-main">Şerif Ordusu</span> Arap İsyanının ana ordusu

Arap Ordusu olarak da bilinen Şerif Ordusu veya Hicaz Ordusu, I. Dünya Savaşı'nın Osmanlı cephelerinin bir parçası olan Arap İsyanı'nın arkasındaki askerî güçtü. 1916'da "Arapların Sultanı" ilan edilen Hicaz Krallığı'ndan Şerif Hüseyin bin Ali, Arap halkını bağımsız bir hükûmet altında birleştirme nihai hedefiyle Osmanlı İmparatorluğu'na karşı bir isyanda Şerif Ordusu'na liderlik etti. İngilizler tarafından hem mali hem de askeri olarak desteklenen Hüseyin'in kuvvetleri Hicaz'dan kuzeye doğru yavaş yavaş ilerledi ve İngiliz kontrolündeki Mısır Seferi Kuvvetleri ile birlikte savaşarak sonunda Şam'ı ele geçirdi. Şerif Ordusu mensupları burada Şerif Hüseyin'in oğlu Faysal liderliğinde Suriye Arap Krallığı olarak bilinen kısa ömürlü bir monarşi kurdu.

Beni el-Atraş olarak da bilinen el-Atraş, Güneybatı Suriye'deki Cebel el-Dürzi merkezli bir Dürzi aşiretidir. Ailenin el-Atraş ismi Arapçada "sağır" anlamına gelmektedir ve ailenin sağır reislerinden birinden türemiştir. El-Atraş aşireti 19. yüzyılın başlarında Cebel el-Dürzi'ye göç etti ve şeyhleri İsmail el-Atraş'ın liderliğinde 19. yüzyılın ortalarında el-Hamdan'dan görevi devralarak Cebel el-Dürzi'nin en önemli yönetici Dürzi ailesi haline geldi. Savaş alanındaki ünü ve diğer Dürzi aşiretleri, Bedevi aşiretleri, Osmanlı yetkilileri ve Avrupalı konsoloslarla kurduğu siyasi entrikalar sayesinde İsmail el-Atraş gücünü pekiştirdi. 1880'lerin başlarında aile, aralarında Süveyda, Salkhad, el-Kureyya, Ira ve Arman'ın da bulunduğu on sekiz köyü kontrol ediyordu.

Al-Khasawneh veya Khasawneh, Arapça bir isim olup Khassawneh, Khasoneh, Khassaweneh, Khasawinah, Khassawnih, Khasawnih, Khasawineh, Khassawineh, Khassawneh, Khasawne, Khasawna ve Khasawnah gibi farklı transliterasyonlara sahiptir. Ayrıca ismin başında 'Al' veya 'El' de gelebilir. Bu isim, önde gelen bir Arap klanı olan Cafer el-Sadık ve Hüseyin ibn Ali'nin soylu ailesinden gelmektedir. Al-Khasawneh kabilesi, özellikle Ürdün'deki Irbid vilayetindeki Bani Obeid Bölgesi'nde An Nuaiyymah, Aydoun ve Al Husn gibi yerlerde öne çıkmaktadır.

<span class="mw-page-title-main">Mahmil</span>

Mahmil veya Mahmel, İslam dininde kutsal bir görev olan Mekke'ye hacca giden hacı kervanları arasında deve üzerinde taşınan, yolcusuz bir tören arabasıdır. Mahmil, onu gönderen sultanların siyasi gücünü sembolize eder ve İslam'ın kutsal mekanlarına sahip çıktıklarını gösterirdi. Her mahmilin karmaşık işlemeli bir kumaş örtüsü veya sitri vardı. Bu geleneğin 13. yüzyıla kadar uzandığı ve 20. yüzyılın ortalarında sona erdiği bilinmektedir. 19. yüzyılda haccı gözlemleyen gezginlerin kayıtlarında mahmillerin birçok tanımı ve fotoğrafı bulunmaktadır.

<span class="mw-page-title-main">Hac emiri</span>

Hac emiri, Emirü'l-hac veya Emir-i hac, 7. yüzyıldan 20. yüzyıla kadar birbirini takip eden Müslüman imparatorluklar tarafından her yıl düzenlenen Hac kervanını korumakla görevli komutana verilen pozisyon ve unvandı. Abbasiler döneminden beri, biri Şam'dan diğeri Kahire'den hareket eden iki ana kervan vardı. Her iki kervana, kervan için para ve erzak sağlamak ve Hicaz'daki Müslümanların kutsal şehirleri Mekke ve Medine'ye giden çöl yolu boyunca kervanı korumak olan bir emirü'l-hac atanırdı.