İçeriğe atla

12 Levha Kanunları

12 Levha Kanunları, MÖ 451–MÖ 449 (Latince: Leges Duodecim Tabularum), Roma Hukukunun gelişiminde, yazılı olmayan hususların yazılı biçimde hukuki kurallar haline getirilmesi devrine ait olan ve günümüz Avrupa Hukukunun temelini oluşturan hukuk kaynağıdır. Roma İmparatorluğu dönemine ait ilk yazılı kanunlar olan 12 Levha Kanunları, Roma toplumundaki Patrici (Curia'ların birleşmesiyle oluşan soylu, büyük aile kütlesinden seçilen, tam hukuklu vatandaşlar[1][2]) ve Pleb (Savaşlardan ele geçirilmiş, seçme ve seçilme hakkı bulunmayan halk sınıfı; Roma'da plebler yarı vatandaşlık statüsüne sahipti) arasındaki sınıf mücadelesi sonucu hazırlanmıştır.[3]

Tarihçe

Roma İmparatorluğu'nda yazılı kanunlar olmadığı dönemde, örf ve adetlere göre hareket edilirdi. Bu örf ve adetleri de ancak Patriciler bilirdi. Bunun için Patriciler, örf ve adetlerin yazıya geçirilmesine, mümkün olduğu kadar uzun bir zaman karşı koymuşlardır.

Pleblerin baskısıyla MÖ 450’de kanunları yazmak üzere 10 kişilik bir komisyon (decemviri legibus scribundis) kuruldu. Solon Yasaları'ndan da yararlanılarak 2 yılda hazırlandı. 12 madeni veya tahta levha üzerine yazıldı ve meclisin onaylamasından sonra, herkesin görebilmesi için Roma'nın en büyük meydanına (Forum Romanum) asıldı. MÖ 307'de Galyalılar'ın Roma'yı yağmalamalarında imha edilene kadar orada asılı kaldı.

Bu levhalarda aile hukuku, veraset hakkı, dava hakkı, borç ve ceza kanununa dair hükümler vardı. Bunlar Roma Hukukunun hiç değişmeyen esaslarını teşkil ettiler. Bu kanunlar dizisi ile iki toplum arasında daha önce hiç olmayan adalet ve dürüstlük mekanizması kurulmuş ve güçler Patricili ve Plebli büyük toprak sahipleri tarafından paylaşılmıştır. Böylece, her iki halk grubu da seçme seçilme hakkı edinmiş, toplumdaki sınıf farklılıkları için ekonomik durum belirleyici olmuştur.

Bazı suçlar ilâhların mukaddes haklarına tecavüz şeklinde anlaşılmış; suçlu kişi, cemiyet dışı ve her türlü haklardan mahrum bırakılmıştı (herkes tarafından öldürülebilir). Şahıslara yönelik suçlarda şahsî intikam usûlü kullanılabilirdi. Diyeti kabul etmeyen suçlu, zarar görene teslim edilir; o da göze göz, dişe diş şeklinde öcünü alırdı. Aile reisinin (babanın) riyaseti altındakilere karşı hayat ve ölüm hâkimiyeti vardı.

Tarihçi ve hukukçuların naklettiği kısımlardan anlaşıldığına göre 12 Levha Kanunları'nda iki gaye güdülmekteydi:

  • Siyasi gaye: Asillerle halk arasında mümkün olduğu kadar eşitlik sağlamak ve vatandaşları, idarecilerin keyfi davranışlarına karşı korumak. (Ancak kanunlar bunu tam mânasıyla gerçekleştirememiştir; o devirde asiller ile halk arasındaki evlenme yasağı devam etmişti.)
  • Hukuki gayesi: Eski teâmül hukukunu (örf ve adet hukukunu) toplayıp tespit etmektir.[4]
  • Bir kimse, kendisine borçlu olan vatandaşı majistra (hâkim) önüne götürür, borçlu borcunu ödeyemezse muayyen şekillere riâyet ederek ona el koyar, evine götürür ve zincire vurur. Muayyen zaman içinde yine ödeyemezse öldürebilir. Veya köle olarak satar. Alacaklı birden fazla ise borçlu, alacaklar nispetinde parçalara ayrılır.
    • Vatana ihanet, ana veya babayı öldürme, kundakçılık (suçlu kırbaçlanır, zincire vurulur, ateşle öldürülür).
    • Yalancı şahitlik (suçlu uçuruma atılarak öldürülür).
  • Gece bir hırsızlık olursa ve hırsız suçu işlerken yakalanırsa, öldürülebilir. Daha hafif durumlarda yaptığı zararın iki misli ödettirilir. Günümüz Avrupa hukukunun temelini oluşturan bu kanunlar İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin de temeli sayılmaktadır.

Kaynakça

  1. ^ Demircioğlu, Halil (2016). Roma Tarihi. 1 (6 bas.). Türk Tarihi Kurumu Yayınları. 
  2. ^ Tekin, Oğuz. "Cumhuriyet". Yunan ve Roma Tarihi. İletişim Yayınları. 
  3. ^ "Bilgiç, 2001 İlk yasalar". 8 Mart 2005 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 30 Eylül 2007. 
  4. ^ "İslam Hukuk Tarihi, Hayrettin Karaman". 29 Ekim 2007 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 30 Eylül 2007. 

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Hukuk</span> genellikle devlet otoritesi tarafından desteklenen kurallar ve yönergeler sistemi

Hukuk ya da tüze birey, toplum ve devletin hareketlerini, birbirleriyle olan ilişkilerini; yetkili organlar tarafından usulüne uygun olarak çıkarılan, kamu gücüyle desteklenen, muhatabına genel olarak nasıl davranması yahut nasıl davranmaması gerektiğini gösteren ve bunun için ilgili bütün olasılıkları yürürlükte olan normlarla düzenleyen normatif bir bilimdir. Ayrıca, toplumu düzen altına alan ve kişiler arası ilişkileri düzenleyen, ortak yaşamın huzur ve güven içinde akışını sağlayan, gerektiğinde adaleti yerine getiren, kamu gücü ile desteklenen ve devlet tarafından yaptırımlarla güvence altına alınan kurallar bütünüdür. Hukuk, birey-toplum-devlet ilişkilerinde ortak iyilik ve ortak menfaati gözetir.

Ticaret hukuku, hukukun, ticaretle ilişkili tüm mevzuatı kapsayan bir alt dalıdır. İşletmeler, tacirler, bireyler arasındaki ticari ilişkileri, alışverişi ve tarafların haklarını düzenler.

<span class="mw-page-title-main">Savaş suçu</span> Savaş kanunlarının ihlali sonucu ortaya çıkan durum

Savaş suçu, askerî veya sivil, kişi veya kişilerin, savaş kanunları ihlâli için uluslararası ceza hukuku çerçevesinde cezalandırılabileceği suçtur. Bunlar özellikle, sivil halkın öldürülmesi, kötü muameleye tabi tutulması veya zorla çalıştırılması, savaş esirlerinin öldürülmesi ya da kötü muameleye tabi tutulması, rehinelerin öldürülmesi, kamu ve özel kişilerin mallarının yağmalanması, gereksiz yere şehirlerin yakılıp yıkılması gibi eylemleri kapsamaktadır. Devletler arası çatışmalarda savaş kanunlarının her ihlâli bir savaş suçu sayılmaktadır, ama devlet içi çatışmalarda yer alan ihlâller savaş suçu sayılmayabilir.

<span class="mw-page-title-main">Antik Roma</span> İlk Çağın en büyük ve en güçlü medeniyeti

Antik Roma, MÖ 9. yüzyılda İtalya Yarımadası'nda kurulan Roma şehir devletinden doğarak tüm Akdeniz'i çevreleyen bir imparatorluk hâline gelen medeniyetin adıdır. Yaklaşık 2.200 yıl boyunca varlığını sürdürmüş olan Roma uygarlığı bir monarşiden oligarşi ve cumhuriyetin bileşimi bir demokrasiye ve daha sonra da otokratik bir imparatorluğa dönüşmüştür.

<span class="mw-page-title-main">İfade özgürlüğü</span> kişinin görüş ve fikirlerini iletme hakkı

İfade hürriyeti, ifade özgürlüğü, Birleşmiş Milletler tarafından İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nde ilan edilen, birçok ülke tarafından kabul edilen, bireylerin veya toplulukların fikir ve görüşlerini sansür, yasal yaptırım veya tehdit korkusu olmaksızın ifade etme hakkıdır. Birçok devlet ifade özgürlüğünü anayasal koruma altına almıştır. Konuşma özgürlüğü ve ifade özgürlüğü siyasal bağlamda dönüşümlü olarak kullanılan terimler olsa da, ifade özgürlüğünün hukuki anlamı, iletişim araçları arasında fark gözetmeksizin bilgi ve fikirlerin aranması, erişilmesi ve yayılmasına yarayan her tür faaliyeti kapsar.

<span class="mw-page-title-main">Roma Krallığı</span> Antik Romada kralların hüküm sürdüğü dönem

Roma Krallığı, Antik Roma döneminde Roma şehri ve topraklarının monarşi ile yönetildiği dönemdir. Efsaneye göre Roma'yı Romulus ve Remus kardeşler kurmuştur. Eski çağ tarihçileri, Roma Krallığı'nın başlangıcı olarak MÖ 753 tarihini verirler. Roma’nın krallık dönemi politik tarihi hakkında bilinenler oldukça azdır. Arkeolojik bulgulara göre Roma krallık döneminde geniş caddelerin ve görkemli yapıların inşa edilmeye başlandığı büyük bir şehir olma yolundaydı. Roma henüz bu dönemde Latium bölgesinde yaşayan Latin şehirleri birliğinin önderiydi. Etrüskler, üzerinde egemenlik kurdukları Latin köylerini birleştirip Roma kentini kurarken yerli halkı kentin kurulmasında zorla çalıştırmışlar. Bu durum iki toplumun arasını açmıştır. Latin halkının zamanla güçlenen aristokratları, iki buçuk yüzyıl sonra ayaklanarak MÖ 509 yılında Etrüsk kralını kovmuşlar ve Roma Cumhuriyeti'ni kurmuşlardır.

<span class="mw-page-title-main">Roma Cumhuriyeti</span> Antik Romanın cumhuriyetle yönetildiği dönem

Roma Cumhuriyeti, Antik Roma uygarlığında hükûmetin cumhuriyet şeklinde işlediği dönem. Geleneksel olarak MÖ 509 yılında krallığın devrilmesiyle başlayan dönemdir. Bu dönemde ilk iki yüzyıl boyunca, Cumhuriyet toprakları İç İtalya'dan bütün Akdeniz dünyasına kadar genişledi. Sonraki yüzyılda Roma; Kuzey Afrika, İber Yarımadası, Yunanistan ve şu anki Güney Fransa'da egemenlik kurarak daha da büyüdü. Roma Cumhuriyeti, son iki yüzyılı sırasında, hem Fransa'nın kalanına hem de Makedonya ile Anadolu'nun büyük kısmına egemen oldu.

Yasa ya da diğer adıyla kanun anayasal hukuk sisteminde, yetkili organlarca meydana getirilen hukuk kurallarıdır. Yasalar, tüzükler, yönetmelikler birer hukuk kuralıdır. Yürürlükte olan hukuk kurallarının tümüne mevzuat denir. Dar anlamında yasa, yasama organınca yapılan yasa adıyla gerçekleştirilen işlerdir. Hukuk karşılıklı hakları ifade eden üst mefhumdur, yasa ise bu hakları koruyan ve belirleyen kuralları ifade eder.

<span class="mw-page-title-main">Senato (Roma)</span>

Roma Senatosu, MÖ 509'da kurulan Roma Cumhuriyeti ve onun devamı Roma İmparatorluğu'nun başlıca yönetim meclisidir. Batı Roma İmparatorluğu 5. yüzyılda sona erdiyse de Roma Senatosu 6. yüzyılın sonlarına kadar toplanmaya devam etmiştir. Senatus kelimesi Latincede yaşlı anlamına gelen senexden gelir. Etimolojik olarak Senato "Yaşlılar Meclisi" demektir.

Servius Tullius, Antik Roma Krallığı'nın MÖ 578-MÖ 535 yılları arasında tahta çıkmış altıncı ve Etrüsk hanedanının ikinci Roma Kralı.

<span class="mw-page-title-main">Tribün</span>

Tribün, Roma Cumhuriyeti ve İmparatorluğunda 2-3 seçilmiş magistyra ve idari veya askerî görevlilerce paylaşılan unvan. Kelime, Antik Roma'da insanların askerlik ya da oy verme amacıyla bölünmüş oldukları kabile anlamındaki Tribe (tribus) sözcüğünden türetilmiştir.

<i>Coriolanus</i> (oyun)

Coriolanus tanınmış İngiliz yazarı William Shakespeare tarafından yazılmış bir trajedi oyunudur. Bu oyunun konusu Roma Cumhuriyeti zamanlarında yaşamış ve hayatı antik Romalılar tarafından bir menkıbe haline sokulmuş bir lider olan Caius Martius Coriolanus'un yaşam hikâyesinden alınmıştır.

Kısas ilkesi eski toplumlarda suç işleyen kişinin veya ait olduğu kabilenin işlenen suça eş değer şekilde cezalandırılması anlamına gelmekteydi. Yani göze göz, dişe diş, kulağa kulak ve cana karşılık can. Eski toplumlarda bireysel sorumluluk ilkesi bulunmadığı için suçlu yerine bir başkası, örneğin en yakın akrabası cezalandırılabilirdi. Çoğu zaman da fiilin kasdi bir eylem olup olmadığı da göz ardı edilir, her can için bir can veya kan bedeli alınırdı.

<span class="mw-page-title-main">Nasyonal Sosyalist Program</span>

Nasyonal Sosyalist Program, Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi'nin 25 maddeden oluşan resmî parti programıdır. 24 Şubat 1920 tarihinde Adolf Hitler ve Anton Drexler tarafından yazılmıştır.

<span class="mw-page-title-main">Norm (sosyoloji)</span> insanların nasıl davranmaları gerektiğini belirleyen inançlar

Norm, grup üyelerinin belirli bir bağlamda nasıl davranmaları gerektiğini belirleyen kurallar veya ilkeler bütünü. Toplumbilimciler normları yazılı olmayan ve toplumun davranışlarına hükmeden anlayış olarak tanımlarken, ruhbilimciler ise daha genel bir tanımı benimserler. Sosyoloji'de normlar yazılı ve yazısız olmak üzere ikiye ayrılır. Yazılı normlar resmi normlar olarak da bilinirler. Kanun, tüzük, yönetmelik, yönerge ve kararname gibi şeyler yazılı normlarının kapsamına girer. Yazılı normlar daha çok kamu kurumları ve özel sektörde kullanılır. Yazılı normların yaptırım gücü yüksektir. Yazısız normlar ise resmi olmayan normlardır. Toplum içerisindeki genelgeçer kurallar bütünü olarak da bilinir. Yazısız normların başlıca çeşitleri: töre, örf, adet, gelenek, görenek ve ahlaktır. Yazısız normlara uymayanlar toplum tarafından dışlanma gibi yaptırımlarla karşılaşabilirler. Yazısız normlar, yazılı normların olmadığı yerlerde onun yerine kullanılabilir. Normlardaki temel amaç sosyal kontroldür.

Ekloga, III. Leon'un 726 yılında kendi ve oğlu V. Konstantinos adına yayımladığı hukuk derlemesi.

Eski Yunan’da devlet ile ilgili en önemli görüşler, Platon(427-347) ile Aristoteles(384-322) tarafından ileri sürülmüştür. Bunlardan özellikle Platon üzerinde Sokrates (469-399)’in önemli tesirleri olmuştur. Bu üç büyük Yunan düşünürleri de hayatı çeşitli tehlikelere maruz kalmış ve Sokrates, inandığı fikirler uğruna ölümlünü kendisi hazırlamıştır. Devlet ile ilgili görüşler, Platon ve Aristoteles’ten sonra da devam etmişse de bu görüşlerin hiçbiri bu iki filozofun devret teorileri ile kıyaslanamaz. Ancak, ortaya çıkan çeşitli okullar önemli siyasi hadiseleri hazırlamaları bakımından ayrı bir değer taşımaktadır. Örneğin, M.Ö. 3. yüzyılda ortaya çıkan Stoacı mektep evrensel bir dinin (Hristiyanlık) belirtisini bünyesinde toplamaktadır. Bu mektep ve bundan sonrakiler ise, tesirlerini Roma üzerinde de icra etmişlerdir. Roma İmparatorluğunun yayılması ile Eski Yunan felsefesi daha geniş bir bölgeye yayılmıştır. Yunan felsefesinin sona erdiği tarih M.S. 529 yılıdır. Bu tarihte Kayzer Justinian’ın emri ile Yeni Platon Mektebi Atina’da kapatılmıştır.

<span class="mw-page-title-main">Roma vatandaşlığı</span> Antik Romada vatandaşlık

Antik Roma'da vatandaşlık özgür bireylerin yasalar, mülkiyet ve yönetim ile ilgili olarak elde ettiği ayrıcalıklı siyasi ve hukuki bir statüdür.

Drakon, Antik Yunanistan'daki Atina şehir devletinin ilk kayıtlara geçmiş kanun koyucusuydu. Döneminin mevcut kan davası sistemlerinin yerine sadece bir mahkemenin uygulayabildiği yazılı hukuk kurallarını getirdi. Drakon, Atina vatandaşlarınca demokratik yöntemlerle kanun koyuculuk görevine seçilen ilk kişiydi, ama vatandaşlar Drakon'un böylesine katılığıyla meşhur kanunlar çıkaracağını ummamıştı. 19. yüzyıldan itibaren Drakon'un adı İngilizce (draconian), Yunanca ve diğer Batı dillerinde benzer şekilde katı ve acımasız kuralları ya da kanunları tanımlamak için kullanılan sıfatların kökeni olmuştur.

Yasal tarih veya hukuk tarihi, hukukun nasıl geliştiği ve neden değiştiğini inceler. Hukuk tarihi, medeniyetlerin gelişimi ile yakından bağlantılıdır ve sosyal tarihin daha geniş bağlamında işler. Bazı hukukçular ve hukuk süreci tarihçileri hukuk tarihini, kanunların evriminin kaydı ve çeşitli hukuki kavramların kökenlerini daha iyi anlatan bir bakış açısıyla bu kanunların nasıl geliştiğine dair bir teknik açıklama olarak görmüşlerdir; bazıları ise hukuk tarihini entelektüel tarihin bir dalı olarak görür. Yirminci yüzyıl tarihçileri hukuk tarihini, sosyal tarihçilerin düşüncesiyle paralel bir çizgide, daha bağlamsal bir tarzda ele aldı. Hukuk kurumlarına; karmaşık kurallar, oyuncular ve sembollerden oluşan sistemler olarak baktılar ve bunları toplumla, sivil toplumun belirli yönlerini değiştirmek, onları uyarlamak, direnmesini sağlamak veya teşvik etmek için etkileşime giren unsurlar olarak gördüler. Bu tür hukuk tarihçileri, sosyal bilimler araştırma yöntemleriyle vaka geçmişlerini analiz etme, istatistiksel yöntemler kullanma, davacılar, dilekçe sahipleri ve yasal süreçlerdeki diğer taraflar arasındaki sınıf ayrımlarını ayrımlarını analiz etme eğiliminde oldular. Vaka sonuçlarını, işlem maliyetlerini ve karara bağlanmış dava sayısı analiz ederek, hukuk ve toplumun sadece hukuk teorisi, içtihat hukuku ve medeni hukuk çalışmalarıyla yapılabilecek olandan daha karmaşık bir resmine yasal kurumların, uygulamaların, prosedürlerin ve özetlerin bir analiziyle ulaşır.