İçeriğe atla

Şizoid kişilik bozukluğu

Şizoid kişilik bozukluğu
UzmanlıkPsikiyatri, klinik psikoloji Bunu Vikiveri'de düzenleyin

Şizoid kişilik bozukluğu, insan ilişkilerinde ilgi eksikliği, yalıtılmış bir yaşam tarzı, yalnız yapılan eylemler ve etkinlikleri tercih, içe dönüklük, duygusal soğukluk, davranış ile ilişkilerin mekanik ve tekdüze olması ile karakterize kişilik bozukluğudur. Şizoid kişilik bozukluğuna sahip bireyler, insanlarla yakın duygusal bağlar kurmadıkları gibi bilinç düzeyinde böyle bir bağ kurma ihtiyacı da hissetmezler. Bu sebeple utangaç insanlardan farklıdırlar. Başkalarının duygusal beklentilerine karşılık veremezler. Olumlu veya olumsuz eleştirilere genellikle tepkisiz kalırlar ve duygusal durumları genellikle değişmez. Çevrelerindeki insanlar tarafından soğuk olarak yorumlanmalarının nedenleri bunlardır. Tüm bu özellikler, kişilik yapılarının birer parçasını oluşturduğu için yaşamın sadece belli bir bölümünde değil, genelinde etkilidir.

Şizoid bireyler yaşamda ve özellikle toplumsal yaşamda bir katılımcı olmaktan ziyade gözlemci konumundadırlar. Topluma yabancılaşmışlardır. Ancak bu yabancılaşma düşünsel değil duygusal bir yabancılaşmadır. Bu açıdan toplumu ahlak veya politika gibi düşünsel sebeplerle eleştirdiği için yabancılaşan bireylerden farklılardır. Diğer yandan bu duygusal yabancılaşmayı rasyonalize etmek için yukarıda sayılan düşünsel gerekçeler bir savunma mekanizması olarak şizoid birey tarafından kullanılabilirler.

Bulgu ve Belirtiler

Şizoid kişilik bozukluğu, tipik olarak geç çocukluk, erken erişkinlik veya ergenlikte belirti vermeye başlar.

Şizoid bireyler genellikle bu bozukluklarının tam bilincinde değillerdir. Bu sebeple psikiyatri kliniklerine gitme oranları düşüktür. Kliniklere nadiren başvurdukları için Şizoid kişilik bozukluğu hakkında yeterli çalışma yapılamamıştır. Eldeki veriler ve çalışmalar toplumda % 0,8 ila %4 arası görülme sıklığını belirtmektedir. Erkeklerde kadınlara göre biraz daha fazla sıklıkta görülmektedir. Her ne kadar şizoid bireyler genellikle bu bozukluklarının tam bilincinde değillerse de pek çoğu diğerlerinden farklı olduğunu hissetmektedir. Psikoterapideki bazı şizoidler “hayatın onları pas geçtiğini”, “bir kabuğun altında yaşadıklarını”, “yaşam otobüsünü kaçırdıklarını” ve yaşamı uzaktan izlediklerini ifade etmektedirler.

Şizoid kişilik bozukluğu olan bireylerin diğer insanlarla iletişimlerinde ilgi azlığı, kayıtsızlık ve kısa sürelilik belirgindir. Yüz ifadeleri genellikle donuktur. Konuşmaları hem kısa hem de monotondur. Neşe, coşku, heyecan, üzüntü, öfke gibi duygulanımları nadiren gösterirler. Bir kişi özel alanlarını ihlal ettiğinde kilitlenme veya bunalma yaşarlar ve özel alanlarına geri dönmek isterler. Yalnızlıklarını yaşadıkları bu özel alanı özgürlük olarak yorumlarlar.

Duygusal ve özel yakınlık talebi az olan eşleri seçmeye meyillidirler. Şizoid bireyler aslında insanlardan değil olumlu-olumsuz duygulardan, duygusal yakınlıktan ve kendini ifade etmekten kaçınmak ister. Bu sebeple diğer insanlarla ilişikleri entelektüel, fiziksel, ailevi, mesleki veya sportif aktivite sınırları içindedir. Donald Winnicott’a göre diğer insanlarla onların istek ve beklentilerini de gözeterek değil kendi istekleri doğrultusunda ilişki kurmayı tercih ederler. Bunu başaramazlarsa kendilerini yalıtırlar.

Aaron Black ve arkadaşlarının çalışmasına göre şizoid bireyler insan ilişkileri bağlamında farklı yaşam tarzlarıyla özellikle de kitap veya filmlerde konu edilen ilişkilerle karşılaştıklarında sosyal açıdan kusurlu olduklarını fark etmektedirler. Yaşamı sürekli dışarıdan izliyormuş hissi şizoid bireyi yorabilir ve bunun sonucunda depresyon veya depersonalizasyon oluşabilir. Eğer bu durum oluşursa şizoid birey kendisini bir robot gibi hissedebilir ya da yaşam onun hayallerinde ibaretmiş durumunu alabilir.

Harry Guntrip, Melanie Klein ve diğerlerine göre şizoid kişilik bozukluğu olan insanlar gizlenmiş büyüklenmecilik ve başkalarının görüşlerine bağımlılık gösterebilirler. Şizoid kişilik bozukluğunda görülebilen büyüklenmecilik narsisistik kişilik bozukluğunda görülen büyüklenmecilikten oldukça farklıdır. Narsisistik kişilik bozukluğunda büyüklenmecilik imrenilen veya kıskanılan bir insanı değerden düşürme veya bastırma işlevine hizmet ederken şizoid kişilik bozukluğunda büyüklenmecilik kişiyi diğerlerinden yalıtmaya hizmet eder.

Carl Gustav Jung’a göre temel bir kişilik özelliğinin bastırılması diğer bir kişilik özelliği tarafından ödünlenir. Örneğin duygusal yönü bastırılmış bir kişiliğin düşünsel yönü ödünleyici tarzda gelişmiş olabilir. Bu bağlamda şizoid kişiliğin bastırılmış duygusal yönünü ödünleyici tarzda düşünsel yönü çok ileri çıkmış olabilir. Bu çerçevede şizoid kişilerin matematik, fizik, ekonomi ve benzeri alanlarda büyük başarılara imza atmış oldukları gözlenmiştir. Buna rağmen pratik aktivitelerde pek görülmezler.

Şema Terapi Ekolünde psikiyatrik sorunlar on bir şema altında kategorilendirilir. Şizoid kişilik bozukluğu bu şemalardan “Duygusal Yoksunluk Şeması“ başlığı ile kategorilendirilmiştir. Şema terapiye göre Duygusal Yoksunluk deneyiminin tanımlanması diğer şemalara göre daha zordur. Bunun nedeni bu şemanın bireyin konuşmaya başlamasından önce oluşmuş olmasından dolayı (1-3 yaş) deneyimin kelimelerle tanımlanamaması olarak gösterilir. Şema terapiye göre duygusal yoksunluk olumlu veya olumsuz hiçbir duygu hissedememe durumudur ve bu sebeple ifadesi de çok güçtür. Duygusal yoksunluk ihmal edilmiş çocuğun kendisini yalnız hissetmesinden daha da öte hiç kimsenin hiçbir zaman yanında olmayacağına dair derin bir inanç ve bu durumla başa çıkabilmek için dış dünyadan ve duygulardan uzaklaşıp içe dönme durumudur.

Şizoid Fantazi

Dış dünyadan geri çekilmeye bağlı olarak kurulan fantazi ve hayal dünyası şizoid kişiliğin en karakteristik özelliklerinden biridir. Fantazi, dünyayla ve diğerleriyle vekaleten ilişkidir. Melanie Klein bunu “içsel de olsa nesnelere bağlanma ihtiyacının ifadesi” olarak yorumlamaktadır. Burada nesne sözcüğü öteki anlamındadır. Kişiler kadar kurumlar veya ideolojiler de ötekidir. Fantaziler, dış dünyadan kopan şizoid bireyin hissettiği yoksunluğunu telafi etme amacını gütmektedir.

İntihar

Şizoid bireyler bazen intiharı bir seçenek olarak düşünürler ama bunun gerçekleşme oranı çok yüksek değildir. Tüm olası ilişkileri sonlandığında dibe vurmaları ve depresyon daha sık gözlenir. İntihar şizoid bireyin bir savunma mekanizmasıdır. Borderline, histrionik ve antisosyal kişilik bozukluklarında intihar bir şantaj olarak kullanılabilirken şizoid kişilikte bu durum nadirdir. Şizoid bireyler intihar düşüncelerini genellikle gizlerler.

Şizoid Kişilik Bozukluğunun Kökenleri

Şizoid kişilik bozukluğu psikolojik bir bozukluktur. Şizofreni veya bipolar bozukluk gibi genetik veya biyolojik bozukluklardan değildir. Genellikle 1-3 yaş arasındaki yanlış ebeveyn tutumlarına bağlanmaktadır.

Ebeveynin çocuğa yeterli zamanını ve ilgisini vermemesi, çocukla konuşmaması, göz teması kurmaması, oynamaması, güldürmeye çalışmak gibi duygusal anlamda besleyecek hizmetleri vermemesi, rehberlik yapılmaması sayılabilir. Özetle ebeveynin sevgisini göstermemesi belirleyicidir.

Bu koşullar altında çocuk duygusal dünyasını geliştiremez. Ancak söz konusu olumsuz yaşantıların kısa süreli gerçekleşmesi şizoid kişilik bozukluğuna yol açmaz. Bu olumsuz yaşantıların çok uzun sürmesi gerekir. Öyle ki çocuk artık ebeveynlerden ümidini kesene kadar.

Yukarıdaki etkenlere ek olarak çocuğun mizacı yaşadığı olumsuz koşullar altında ne yönde savunma geliştirebileceğini etkilemektedir. Örneğin aynı koşullar altındaki diğer kardeş dışa dönük mizacı nedeniyle histronik kişilik bozukluğu gösterirken diğer bir kardeş içe dönük mizacı nedeniyle şizoid kişilik bozukluğu gösterebilir.

Heinz Kohut'a göre bir çocukta şizoid kişilik bozukluğu gelişebilmesi için her iki ebeveynin de ciddi ruhsal sorunlu olması gerekir. Kohut'a göre ebeveynlerden bir sorunlu ama diğeri değilse çocuk ona yönelebilir ve kişilik bozukluğu gelişmeyebilir.

Tanı

DSM-V’e Göre Şizoid Kişilik Bozukluğu

Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders 5th Revision (DSM-V) günümüzün psikiyatri dünyasının başlıca tanı kitabı olma özelliğindedir.

DSM-V’e göre şizoid bozukluk, erken yetişkinlik döneminde başlayan ve çeşitli bağlamlarda kendini gösteren yaygın bir sosyal ilişkilerden kopma ve kişilerarası ilişkilerde kısıtlı bir duygu ifade aralığına sahip olma modelidir.Tanı koyulabilmesi için kişinin aşağıdaki kriterlerden en az dördünü karşılıyor olması gerekir (American Psychiatric Association, 2013):

  • Aile ilişkileri dahil, yakın ilişkilerden keyif almaz ve bu ilişkileri kurmak istemez.
  • Neredeyse her zaman tek başına yapacağı aktiviteleri tercih eder.
  • Bir başkasıyla cinsel deneyimler edinme isteği ya hiç yoktur ya da çok azdır.
  • Keyif aldığı etkinlik sayısı çok kısıtlıdır ya da hiç yoktur.
  • Birinci dereceden akrabaları dışında yakın arkadaşları veya güvendiği kimseler yoktur.
  • Başkalarının övgü veya eleştirilerine kayıtsızdır.
  • Duygusal soğukluk, kopukluk veya tekdüze bir duygulanım gösterir.

Egonun Gelişimsel Duraklamaları

Ego kusurları: Zayıf gerçeklik algısı, düşük engellenme toleransı, dürtü kontrol zayıflığı, ego sınırlamaları.

İlkel ego savunma mekanizmaları: Bölme (splitting), eyleme vurma (acting out), kaçınma, yansıtma (projection), yansıtmalı özdeşim (projective identification), hayal kurma (Fantasy)

Bölünmüş ego: Gerçeklik egosu ve haz egosu olarak bölünmüştür.

Ayırıcı Tanı

Şizoid kişilik bozukluğu aşağıda sayılan bozukluklarla karıştırılabileceğinden ayırıcı tanı yapılması gerekir:

Komorbidite (Aynı anda görülebilen diğer rahatsızlıklar)

Şizoid kişiler baş edemedikleri gerginliklerin artmasına bağlı olarak zaman zaman kısa süreli psikoz yaşayabilirler. ŞKB ile birlikte görülebilen diğer kişilik bozuklukları Kaçınmacı, Şizotipal ve Paranoid kişilik bozukluklarıdır.

Şizoid bireylerin madde bağımlılığı ile ilgili az sayıda veri vardır. Yapılan çalışmalar şizoid bireylerde madde veya alkol bağımlılığının şizoid olmayanlardan daha az olduğunu göstermektedir.

Terapi

Şema Terapi

Şema terapide şemalar genellikle çocuklukta oluşmuş ve kendisini sürekli tekrar eden duygu, düşünce ve davranış kalıpları olarak görülür. Bu ekol bilişsel ve davranışçı ekoller arasında yer alsa da çocuklukta oluşan şemaların farkındalığını sağlamak için kısmi olarak psikanalizden bir parça da almıştır. Ayrıca bu ekol hastaları hasta olarak değil "danışan" olarak tanımlar. Danışan şizoid bireyin şemasının çocuklukta yaşadığı yoksunluğun farkındalığını sağlamaya çalışır. Ancak terapiyi geçmişin ele alınması olarak ibaret görmez. Danışanın günümüzdeki ilişkilerinde yaşadığı duygusal yoksunlukların da farkındalığını sağlamaya çalışır. Tekrarlayan örüntülere karşı danışanı harekete geçirmeye çalışmak esastır. Danışanın duygusal, düşünsel ve davranışsal tüm varlığıyla şema örüntülerine karşı durması sağlanmaya çalışılır. Şema aniden yok olmaz. Yıllar içinde yavaş yavaş parçalanarak yok edilebilir. Şemanın her tetiklenmesinde danışanın yüzleşmesi çok önemlidir.

Dinamik Psikoterapi

Psikoterapinin nesne ilişkileri ekolü olarak dinamik psikoterapi, James F. Masterson tarafından kişilik bozukluklarının terapisinde ve özellikle borderline, narsisistik ve şizoid kişilik bozukluklarında kullanılmaktadır. Masterson öğretisinde "kişilik bozukluğu" terimi yerine "kendilik bozukluğu" terimi kullanılır. Masterson şizoid ikilemi "sürgünde kendilik" birimi ve "efendi-köle" birimi olarak tanımlamıştır. Bu ekole göre göre şizoid kendilik bozukluğunda birey ilişkide kalabilmeyi ancak efendi-köle biriminde kalarak başarabilir. Yani şizoid birey ilişkide olduğu kişinin karşısında edilgendir, boyun eğicidir. Bu durum bir nedenle bozulursa şizoid agresyon (kızgınlık, öfke vb.) durumuna geçer ve ardından kendilik sürgüne gönderilir. Yani birey ilişkisinden koparak yalnızlığına, bireysel mekanik uğraşılarına veya fantazi dünyasına sığınır. Şizoid birey genellikle sürgünde kendilik biriminde kalır. Burada bunaldığında ve ilişki aradığında efendi-köle birimine geçer. Burada da uzun süre duramaz ve tekrar sürgünde kendiğine döner. Bu döngüye "şizoid ikilem" veya eşanlamlı olarak "şizoid dilemma" denir. Her iki birim de sağlıksızdır. Terapinin hedefi bu ikilemi kırıp gerçek kendiliğin ortaya çıkarılmasıdır. Kendilik bozukluklarının Masterson ekolü yorumuna göre gerçek kendilik bozuk örüntülerin altında potansiyel olarak bulunmaktadır. Terapinin amacı bozuk örüntüleri temizleyip gerçek kendiliğin ortaya çıkarılmasıdır.

Başlıca Bilimsel Çalışmalar

Şizoid kişilik bozukluğu hakkında dünya çapında başlıca bilimsel çalışmalar şunlardır:

  • Nannarello, 1953
  • Guntrip, 1969
  • Akhtar, 1987
  • Seinfeld, 1991
  • James F. Masterson ve Ralph Klein, 1995


Kaynakça

Bu yazıda aşağıdaki kaynaklardan faydalanılmıştır. Telif hakkı ihlali oluşturmamak için çeşitli ifadeler yorumlanmak ve sentezlenmek suretiyle aktarılmıştır.

  • Şizoid Görüngü - Nesne İlişkileri ve Kendilik, Harry Guntrip, Metis Yayınları
  • Kişilik Bozuklukları, James F. Masterson, Litera Yayıncılık
  • Hayatı Yeniden Keşfedin, Jeffrey E. Young, Janet S. Klosko, Psikonet Yayınları
Sınıflandırma


İlgili Araştırma Makaleleri

Psikoterapi, bireylerin duygusal ve davranışsal sorunlarının çözümünü, ruh sağlıklarının geliştirilmesi ve korunmasını amaçlayan tekniklerin genel adı. Psikoterapi her zaman sadece tek tek bireyleri konu almaz, zaman zaman incelenen tüm bir ailenin etkileşimsel meseleleri zaman zamansa incelenen bir çiftin birbiriyle olan ilişkisindeki bazı sorunların ruh sağlığı temelindeki kökleri olabilir. Ruh-zihin sağlığına dair sorunların psikolojik, sosyolojik veya somatik boyutları olabilir.

<span class="mw-page-title-main">Fobi</span> Bir nesne veya durumun sürekli ve aşırı korkusu ile tanımlanan anksiyete bozukluğu

Fobi, korku ya da yılgı, bir şeye karşı duyulan korkunun, bireyin gündelik yaşamını olumsuz yönde etkilemesi hali. Fobi kelimesi, Yunanca Phobos kelimesinden gelir. Phobos, Yunan mitolojisinde korku tanrısıdır.

<span class="mw-page-title-main">Seçici serotonin geri alım inhibitörü</span> Antidepresan ilaç sınıfı

Seçici serotonin geri alım inhibitörleri majör depresif bozukluk, anksiyete bozuklukları ve diğer psikolojik bozuklukların tedavisinde antidepresan olarak kullanılan bir ilaç grubudur. Yan etkilerinin az olması, etkinlikleri ve tolere edilebilirlikleri nedeniyle sıklıkla depresyon ve diğer birçok psikiyatrik bozukluk için birinci basamak ilaçlar olarak kullanılırlar.

Özgüven, kişinin kendi değeri hakkındaki subjektif değerlendirmesi ve kişinin kendi özelliklerinin ne ölçüde olumlu ya da olumsuz olduğu hakkındaki yorumudur. Özgüven hem kişinin kendisine ilişkin düşünceleri, hem bu düşüncelerin yol açtığı duyguları, hem de bu duygu ve düşüncelerin ifadesi olan davranışları içerir. Özgüveni süreklilik gösteren bir kişilik özelliği olarak ve geçici bir psikolojik durum olarak düşünmek mümkündür. Son olarak, özgüven sınırlı bir alan için geçerli olabileceği gibi, genel bir kavram olarak da düşünülebilir.

<span class="mw-page-title-main">Anksiyete</span> hoş olmayan bir iç karışıklık durumu ile karakterize edilen duygu

Kaygı, endişe ya da anksiyete, hoş olmayan bir iç çatışma durumu ile karakterize olan, sıklıkla ileri geri ilerleme gibi sinirsel davranışların eşlik ettiği bir duygudur. Bu durum, beklenen olaylar karşısında öznel olarak hoş olmayan dehşet duygularıdır.

Toplumsallaşma, sosyalizasyon ya da sosyalleşme, toplumun mevcut değer ve normlarının bireylere öğretilmesi süreci olarak tanımlanabilir. Bu süreç içerisinde birey ferdi olduğu toplum içerisinde nasıl davranacağını öğrenir. Aynı zamanda, bireyin sahip olduğu ya da toplum tarafından verilen rollerin ve sahip olunan statülerin gerektirdiği davranış biçimlerini, toplumun kendilerinden beklentilerini öğrenir. Toplumsallaşma sürecinde birey kendi toplumunun bir üyesi olmayı, toplumu tarafından kabul gören davranış örüntülerini, insanın davranışlarına yön veren, bunları belirleyip şekillendiren temel toplumsal ve kültürel değerleri (normları) öğrenir. Öğrenmekle de kalmayıp bunları içselleştirip kendisine mal eder ve bu değer ve normlar doğrultusunda davranmaya başlar. Daha öz bir anlatımla, birey toplumu ile bütünleşir ve toplumunun bir parçası haline gelir.

<span class="mw-page-title-main">Sosyal psikoloji</span> toplumun insanların düşüncelerini ve davranışlarını nasıl etkilediğini araştıran bilim dalı

Sosyal psikoloji bireylerin düşüncelerinin, iç dünyalarının ve davranışlarının başkalarının gerçek, hayalî ve anlaşılan oluşundan nasıl etkilendiğine dair bir bilimsel çalışmadır. Bu alanda araştırma yapanlar genellikle psikolog veya sosyolog'lardan oluşmaktadır. Buna rağmen bütün sosyal psikologlar hem birey, hem de topluluk bazında çalışırlar. Benzerliklerine rağmen iki alan amaçları, yaklaşımları, yöntemleri ve terimlerinde farklılaşırlar. Biyofizik ve kavrama psikolojisi gibi sosyal psikoloji de disiplinlerarası bir alandır.

<span class="mw-page-title-main">Ebeveyn</span> biyolojik ya da manevi çocuğa sahip anne/baba

Ebeveyn kavramı, temel anlamda çocuğa bakım vermekle sorumlu olan biyolojik ya da evlat edinen anne ve/veya babayı kapsamaktadır.

Bireysel psikoloji, Alfred Adler tarafından geliştirilen, psikanalizden ayrı olarak daha çok toplumsallık ve bütünlüğe önem veren psikolojik kuram.

Azalmış duygulanım, bazen duygusal küntlük, duygusal donukluk veya duygusal uyuşma olarak da bilinir, bireyde azalmış duygusal tepkenlik durumudur. Bu durum, özellikle normalde duygusal tepkiler uyandırması beklenen konular hakkında konuşurken, duyguların sözlü veya sözsüz olarak ifade edilememesi ile karakterize edilir. Bu durumdaki bireylerde, ifade edici jestler nadirdir ve yüz ifadesi veya ses tonlamasında çok az değişiklik vardır. Ayrıca, azalmış duygulanım otizm, şizofreni, depresyon, travma sonrası stres bozukluğu, depersonalizasyon-derealizasyon bozukluğu, şizoid kişilik bozukluğu veya beyin hasarının belirtileri olabilir. Ayrıca bazı ilaçların yan etkisi olarak da gözlenebilir.

<span class="mw-page-title-main">Paranoid kişilik bozukluğu</span>

Paranoid kişilik bozukluğu (PPD), paranoya ve başkalarına karşı yaygın, uzun süreli şüphecilik ve genel güvensizlik ile karakterize edilen bir ruhsal bozukluktur. Bu kişilik bozukluğuna sahip kişiler aşırı duyarlı olabilir, kolayca hakarete uğrayabilir ve korkularını veya önyargılarını doğrulayabilecek ipuçları veya öneriler için çevreyi dikkatli bir şekilde tarayarak dünyayla ilişki kurmayı alışkanlık haline getirebilirler. Hevesli gözlemcilerdir ve sıklıkla tehlikede olduklarını düşünürler ve bu tehlikenin işaretlerini ve tehditlerini ararlar, potansiyel olarak diğer yorumları veya kanıtları takdir etmezler.

Bağımlı kişilik bozukluğu (BKB), Amerikan Psikiyatri Birliği tarafından ileri derecede bağımlı, uysal ve boyun eğen kişilik olarak kendini belli eden kişilik bozukluğu olarak tanımlanmıştır. Bu kişilik bozukluğu, insanların duygusal ve fiziksel ihtiyaçlarını karşılamak için başkalarına bağımlı olduğu uzun vadeli bir durumdur. Bağımlı kişilik bozukluğu, aşırı korku ve kaygı ile karakterize edilen bir C kümesi kişilik bozukluğudur. Genel olarak erken yetişkinlik döneminde semptomplar ortaya çıkmaya başlar. Semptomlar, aşırı pasiflik, ilişkilerin sona ermesi sonucu yıkım veya çaresizlik, sorumluluklardan kaçınma ve aşırı derecede boyun eğme gibi davranışları içerir.

<span class="mw-page-title-main">Borderline kişilik bozukluğu</span> Duygusal dengesizlik kişilik bozukluğu

Borderline kişilik bozukluğu (BPD) ya da duygusal dengesizlik kişilik bozukluğu (EUPD), uzun süreli dengesiz ikili ilişkiler, bozuk bir öz farkındalık ve şiddetli duygusal tepkiler tarafından karakterize olunan bir çeşit kişilik bozukluğudur. Bu hastalıktan etkilenen bireyler, duygusal durumlarını sağlıklı veya normal seviyede tutmakta zorlanmalarından ötürü genelde kendine zarar vermek gibi tehlikeli fiillerde bulunurlar. Aynı zamanda boşluk hissi, terk edilme korkusu ve derealizasyondan muzdarip olabilirler.

Hümanistik veya varoluşçu-hümanistik veya insancıl terapi, hümanistik psikoloji yaklaşımından hareketle oluşan, duygusal yönden rahatsız insanlar yerine psikolojik olarak sağlıklı insanlar üzerine odaklanan bir terapi biçimidir.

Akılcı (Rasyonel) Duygusal Davranışçı Terapi, Albert Ellis tarafından geliştirilmiş br psikoterapi yöntemidir.

<span class="mw-page-title-main">Aaron T. Beck</span> Amerikalı ruh hekimi (1921 – 2021)

Aaron Temkin Beck, Amerikalı psikiyatr. Bilişsel davranışçı terapinin kurucusu olarak kabul edilmektedir. 1954 yılında geçtiği Pensilvanya Üniversitesi'nin psikiyatri bölümünde vefatına kadar emekli öğretim üyesi olarak çalışmalarına devam etmekteydi. Ayrıca Beck, dört çocuğundan birisi olan, Dr. Judith Beck tarafından yönetilen bir araştırma ve eğitim merkezi olan, Beck Enstitüsü'nün de kurucusudur.

Aşağıdakiler, DSM ve ICD tarafından tanımlanan ruhsal bozuklukların bir listesidir.

<span class="mw-page-title-main">Öğrenme güçlüğü</span> Öğrenme problemi

Öğrenme güçlüğü, öğrenme bozukluğu veya özel öğrenme güçlüğü, okuma, yazma, dinleme, konuşma, ilişkilendirme veya matematik alanlarından birinde veya daha fazlasında ortaya çıkan öğrenme problemlerine verilen nörolojik bir bozukluktur. İnsanların ne gördüğü ve ne işittiğini yorumlama yeteneğini hem de beynin farklı bölümlerinden gelen bilgiyi ilişkilendirme yeteneğini etkileyen bir grup sınırlılıktır. Bu sınırlılıklar sözlü ve yazılı dilde güçlükler, koordinasyon, kendini kontrol etme ya da dikkat gibi birçok şekilde ortaya çıkabilir. Öğrenme güçlüğü olan bireylerin zeka skalası normal veya normal üstüdür; normalin altında olan bireyler öğrenme güçlüğü sınıfından ayrılarak zihinsel yetersizlik sınıfına dahil olurlar. Öğrenme güçlüğü tek bir bozukluk olmayıp bir grup bozukluğu ifade eder ve ortak bir tanımı yoktur. Birçok disiplinlerce farklı tanımlamalar yapılmıştır.

Bilişsel psikolojide bilişsel kırılganlık, bir kişiyi psikolojik sorunlara yatkın hale getiren hatalı bir inanç, bilişsel önyargı veya düşünce kalıbıdır. Kırılganlık, psikolojik bir bozukluğun belirtileri ortaya çıkmadan önce görülür. Birey stresli bir deneyimle karşılaştıktan sonra, bilişsel kırılganlık, psikolojik bir bozukluk olasılığını artıran uyumsuz bir tepki oluşturur.

Bu liste, farklı psikoterapi yöntemlerinin bir kısmıdır.