İçeriğe atla

Şeyyad Hamza

Şeyyad Hamza, 13. yüzyılda Akşehir ve Sivrihisar'da yaşamış sufi şairlerden biridir. Şeyyad Hamza, önceleri bir şeyyad (duvar ustası) iken Ahi zümrelerine intisabı sebebiyle tarikat çevrelerine de girmiş, bu arada halk için şiirler söylemiştir.

Sanatı

Şeyyad Hamza hece ve aruzla şiirler söyleyebilen, İslam kültürünü kavramış gezgin bir mutasavvıftır.

Hece ile yazdığı parçalar nazım tekniği itibarı ile güzeldir. Aruzla yazdığı parçalarda pek başarılı olamamıştır. Ayrıca şiirlerinde Türk şiirinin kuruluşundan çizgiler vardır.

Klasik şiirlerinde özellikle naatları önemlidir. Bu manzumelerinde kuvvetli bir Arapça, Farsça bilgisi ve İslam kültürü hâkimdir.

Daha çok sufi çehresiyle tanınan Şeyyad Hamza, dörtlük, mesnevi, kaside, gazel gibi nazım şekilleriyle manzum eserler vermiştir. Özellikle dini-tasavuufi Türk edebiyatı sahasında önemli bir yeri vardır.[1]

Eserleri

Şeyyad Hamza’nın bilinen beş mesnevisi ve diğer şiirleri mevcuttur.[2]

Destân-ı Yûsuf

1529 beyitten oluşur. Kullanılan aruz kalıbı "fâilâtün fâilâtün fâilün" kalıbıdır. Bu mesnevi eser Şeyyad Hamza'nın en meşhur mesnevisi olup Yûsuf ve Züleyhâ hikâyesinin anlatır. Bu konu Kur’an’daki Yûsuf kıssasında bulunmaktadır. Bu eserin Sula Fakih’in aynı adlı eserinden özetlenerek kaleme alındığı kabul edilmektedir. Kaynağı Kur’an tefsirleri olmakla beraber Şeyyad Hamza bu manzum eserinde bu konuyu kendi düşünceleri ve duyguları ile geliştirmiş ve sade bir uslûp ile kaleme almıştır. Modern divan edebiyatı kritiklerine göre bu eser Eski Anadolu Türkçesinin kuruluş dönemi özelliklerini yansıtmaktır. Yine bu kritikler bu mesnevideki ağız özellikleri, arkaik kelimeler ve deyimler bakımından eserin dönemin en karakteristik mesnevisi olduğunu kabul etmektedirler.[2]

Bu eser üzerinde yapılan modern akademik kritik incelemeler şunlardır: Talat Tekin (1951) Șeyyad Hamza’nın Destân-i Yusuf Mesnevisi Üzerinde Dil Tetkikleri, mezuniyet tezi. Türkiyat Araştırma Merkezi; Osman Yıldız (2008) Seyyad Hamza, Yusuf u Züleyha [Destân-i Yûsuf] Giriş-İnceleme-Metin-Dizinler, Ankara; İbrahim Taş, (2008) Yusuf ve Zeliha, İstanbul; Emin Eminoğlu, (2008) Destân-i Yûsuf. s. 184-186). Stephanie Bowie Thomas (1992) The Story of Joseph in İslamic Literatüre With on Annotated Translation of the Pre-Ottoman Destân-i Yusuf by Seyyad Hamza, New York, Colombia University adı ile basılmış kitap hazırlanan bir yüksek lisans tezinin İngilizce çevirisidir. Ayrıca bu mesnevinin tam metni kritik eklerle birlikte bastırılıp yayımlanmıştır: Ümit Özgür Demirci ve Şenol Korkmaz Giriş-Metin-Günümüz Türkçesine Aktarma-Dizin ve Sözlük-Tıpkıbasım.[2]

Dâsitân-ı Sultân Mahmûd

79 beyitlik bir mesnevidir. Eserde Sultan Gazneli Mahmud ile bir derviş arasında yapılan edebî ve felsefi diyalog ele alınmakta ve değişik iki kişisel felsefi görüşe göre madde ile anlam karşılaştırılması yapılmaktadır. Ana teması nefsini kontrol etmesini bilen dervişin saltanat süren hükümdardan daha üstün bir insan olduğu iddiasıdır. Şeyyad Hamza’nın şiirlerinin çoğunda olduğu gibi dönem devlet idarecilerinin zulmü ele alınmakta ve şikayet konusu edilmektedir.[2]

Ahvâl-i Kıyâmet

Bu mesnevi eserin büyük bir kısmı olan 289 beyitlik metin Şeyyad Hamza tarafından yazılmıştır. Tek yazma nüsha Ankara'daki Millî Kütüphane'de bulunmaktadır (nr. 3772, vr. 69b-80b). Bu yazma nüsha asıl Şeyyad Hamza metni değildir. Bu nüshadan, sonradan görüşleri değişik olan Seyyad Îsâ tarafından Şeyyad Hamza metinin bazı kısımlarının değiştirildiği ve metine yeniden 55 beyit daha eklendiği anlaşılmaktadır. Eserde ele alınan başlıca konular kıyamet kopması, Kur’an-ı Kerim’deki Yûsuf kıssasın nasıl ortaya çıkacağı; evrenin, varlıkların ve meleklerin nasıl öldürülüp nasıl diriltileceği, paygamber Muhammed'in İslam ümmetine nasıl şefaat edeceğidir.[2]

Bu eser üzerinde yüksek lisans tezi: Esra Durmaz (1994) Seyyad Hamza’nın Ahvâl-i Kıyameti, MU Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü.[2]

Mi‘racnâme

545 beyitlik sade bir dille yazılmış, didaktik konulu bir eserdir.

Bu eser üzerinde yüksek lisans tezi: Gülten Fesel Güzelışık (1996) Şeyyad Hamza: Mi‘racnâme, MÜ Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü.

Vefât-ı Hazret-i Muhammed aleyhi’s-selâm

453 beyitliktir. Ancak bunlardan 356 tanesi Şeyyad Hamza’ya aittir. Geri kalan 127 beyti müstensihe aittir.

Bu eser üzerinde yuksek lisans tezi: Fatma Turhal Güler (1996) Vefât-ı Hazret-i Muhammed aleyhi’s-selam MÜ Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü).

Diğer şiirleri

Şeyyad Hamza’nın mesnevileri dışında 16 parça şiiri daha tespit edilmiştir. İkisi beşerî bir aşkın dinsel olmayan karakterde ifadesi olarak görülmüştür.

Seçilmiş bir şiir

Şeyyad Hamza'nın şiirlerine bir örnek olarak "değil mi" mahlaslı gazelinden seçilmiş şu beyitler verilmektedir:[3]

Begüm hûblar sana müştak değil mi
Ya hüsnün bahçası Uçmak değil mi

Dudağın şerbeti sayru sağıldır
Sözün hastelere tiryak değil mi

Kamu tertiblerün yirlü yirinde
Seni koçmak Sekiz uçmak değil mi

Eğer ben hastenün elin alursan
Sirât köprüsün geçmek değil mi

Kaynakça

  1. ^ "Arşivlenmiş kopya". 13 Aralık 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 2 Eylül 2016. 
  2. ^ a b c d e f Tavukçu, Orhan Kemal (2010) "Şayyad Hamza" Turkiye Diyanet Vakfi İslâm Ansiklopedisi. c.39 say. 104-105 Online: [1] 18 Ekim 2016 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
  3. ^ Kaynak: Cengiz, Halil Erdoğan (2. bas. 1983) Divan Şiiri Antolojisi, Ankara:Bilgi Yayınevi ISBN 2789754941026 say.108

İlgili Araştırma Makaleleri

Tevhit ya da Tevhid, Türk ve İslam edebiyatında Allah'ı, yaratılış ve kainatın aslı gibi unsurları bir arada yorumlayan manzum –mensur edebî tür.

<span class="mw-page-title-main">Leylâ ile Mecnun</span> Arap efsanesine dayanan aşk hikâyesi

Leylâ ile Mecnun, Arap efsanesine dayanan klasik bir aşk hikâyesidir.

<span class="mw-page-title-main">Ahmedî</span> Türk divan şairi ve hekim (1334–1413)

Ahmedî divan şairi ve hekim.

<i>Hüsn ü Aşk</i> Şeyh Galipin 2041 beyitlik mesnevisi

Hüsn ü Aşk, Şeyh Galip tarafından yazılan mesnevi. Beyit sayısı 2.041 olan eser, aruz ölçüsünün "mef'ûlü mefâ'îlün fe'ûlün" kalıbı ile kaleme alınmıştır.

Divan edebiyatı, Türk kültürüne has süslü ve sanatlı bir edebiyat türüdür. Bu edebiyata genellikle "divan edebiyatı" adı uygun görülmekte olup bunun en büyük nedenlerinden birisinin şairlerin manzumelerinin toplandığı kitaplara "divan" denilmesi olduğu kabul edilmektedir. Öte yandan, divan edebiyatı gibi tabirlerin modern araştırmacılar tarafından geliştirildiğini ve halk-tekke-divan edebiyatları arasındaki ayrımların bazen oldukça muğlak olduğu ve bu edebiyatlar arasında ciddi etkileşimlerin de bulunduğu vurgulanmalıdır.

Şeyhî, Kütahya doğumlu 15. asır Türk divan şairi ve tabip.

<span class="mw-page-title-main">Hüsrev ü Şirin (Şeyhî)</span> Şeyhinin kaleme aldığı Hüsrev ve Şirin mesnevisi

Hüsrev ü Şirin, şair Şeyhî tarafından, Genceli Nizami'nin aynı adlı eserini Türkçeye naklederek mesnevi nazım şekli ile kaleme alınmış edebiyat yapıtı.

<i>Kutadgu Bilig</i> Yusuf Has Hacibin Tabgaç Uluğ Buğra Kara Hana takdim ettiği Orta Türkçe eser

Kutadgu Bilig, 11. yüzyıl Karahanlı Türklerinden Yusuf Has Hacib'in Doğu Karahanlı hükümdarı ve Kaşgar Prensi Tabgaç Uluğ Buğra Kara Han'a atfen yazdığı ve takdim ettiği Orta Türkçe eserdir. Eser, Karahanlıca olarak da isimlendirilen Hakaniye lehçesi ile yazılmıştır.

Harâbat, Ziya Paşa'nın 1874-1875'te yayınlanan, içerisinde Türk, Arap, İran ve Çağatay sahasında yazılmış şiirlerden seçmeler bulunan 3 ciltlik divan edebiyatı antolojisidir.

İskendernâme, 14. yüzyılda Ahmedî tarafından yazılan mesnevi tarzında manzum bir Türkçe eserdir.

Mesnevi, özellikle Arap, Fars ve Osmanlı edebiyatında kendi aralarında uyaklı beyitlerden oluşan ve aruz ölçüsüyle yazılan divan edebiyatı şiir biçimidir.

Terci-i bent, Arap, İran ve Türk edebiyatlarında bentlerden oluşturulan bir nazım şekli.

Destân-ı Yûsuf, Şeyyad Hamza'nın Yusuf ve Züleyha hikâyesini kendi edebî diliyle ele aldığı mesnevi. 1.529 beyitten oluşmakta olup Anadolu'daki Türk edebiyatının bilinen ilk Yusuf ve Züleyha'sı olmasıyla öne çıkmaktadır. Aruzu fa'ilâtün / fa'ilâtün / fâ'ilün kalıbıyla yazılmış olan mesnevi gerek vezin gerekse imla bakımından iyi bir nüsha olmamakla birlikte eski Eski Anadolu Türkçesinin ilk örneklerinden olması ve dönemin ses ve imla özelliklerini tanıtması bakımından önemlidir.

İbrahim Gülşeni, mutasavvıf ve şair.

<i>Hüsrev ve Şirin</i>

Hüsrev ve Şirin, İran ve Türk edebiyatlarında mesnevilerde işlenen klasik bir aşk macerası.

<span class="mw-page-title-main">Taşlıcalı Yahya</span> 16. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğunda yaşamış Osmanlı askeri ve divan edebiyatı şairi

Taşlıcalı Yahya ya da Dukaginzâde Yahyâ, 16. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu'nda yaşamış Osmanlı askeri ve divan edebiyatı şairidir.

Gel Gel Ne Olursan Ol Yine Gel, yaygın olarak Mevlana'ya atfedilen ancak Ebu Said-i Ebu’l-Hayr'a ait olduğu iddia edilen şiir. İçerik olarak Mevlana'nın felsefesine denk düştüğü ve döneminin en önemli şairi olduğu için ona isnad edildiği düşünülür.

<span class="mw-page-title-main">Hamdullah Hamdi</span> Türk divan şairi, mutasavvıf (1449 - 1503)

Hamdullah Hamdi (doğumu: 1449, Göynük - ölümü: 1503, Göynük) Türk divan şairi, mutasavvıf. Mesnevileri ile tanınmıştır.

Ümmî Îsâ, Azerbaycan Türkçesiyle yazılan ilk eserlerden birinin ve Türk edebiyatının ilk "Mehri ve Vefa" hikâyesinin yazarıdır. Bazı araştırmacılara göre Ümmî Îsâ, Azerbaycan Türkçesiyle yazan ilk şairdir.

Fedai Tebrizi - 16. yüzyılda yaşamış Azerbaycanlı şair. Muhtemelen şair Tebriz'de doğmuştur. Ancak eserlerinde aynı zamanda Şirvan'a olan sevgisi de yansıtılmıştır. Fakat edebiyatçılar şairin Tebriz'de doğmuş olmasını kabul ederler. Şairin ne zaman doğduğu, öldüğü ve ölüm yeri bilinmemektedir. Mevcut edebi kaynaklarda, gençlik yıllarından itibaren şiir yazdığı, Fars ve Türk dillerinde yüksek seviyeli eserleriyle döneminin en yetenekli şairlerinden biri olduğu belirtilmektedir. Azerbaycan edebiyatında "Bahtiyarname" mesnevisiyle tanınan şairin bir de "Divan"ı olduğu bilinse de, bu eser günümüzde mevcut değildir. "Bahtiyarname" konusunun ilk defa ne zaman ve kim tarafından kaleme alındığı bilinmiyor. Ancak şu gerçek kesindir ki, ana dilinde ilk "Bahtiyarname"nin yazarı kesinlikle Fedai Tebrizi'dir. Bu eser birçok kültürel halkın diline 19. yüzyılda çevrilmiş olmasına rağmen, Azerbaycan diline daha önce 16. yüzyılda çevrilmiştir. Hem de sadece çeviri değil, tadil ve yeniden işlenme şeklinde verilmiştir. Fedai Tebrizi eserde yaşanan olayların yerini değiştirerek Azerbaycan'a getirmiştir.