İçeriğe atla

Şemseddin Sâmi

Kontrol Edilmiş
Şemseddin Sami
DoğumSami Freşiri
1 Haziran 1850(1850-06-01)
Fraşer, Permedi, Osmanlı İmparatorluğu
Ölüm1 Temmuz 1904 (54 yaşında)
Erenköy, Kadıköy, İstanbul, Osmanlı İmparatorluğu
Defin yeriFeriköy Mezarlığı, İstanbul
MeslekYazar, ansiklopedist ve sözlükçü
MilliyetArnavut
VatandaşlıkOsmanlı İmparatorluğu
Dönem1872-1904
EvlilikEmine Hanım
ÇocuklarAli Sami Yen
AkrabalarFraşirili Abdül Bey (ağabeyi)
Naim Fraşiri (ağabeyi)
Mehdi Fraşiri (yeğeni)

Şemseddin Sami (Fraşiri) (1 Haziran 1850, Fraşır - 1 Temmuz 1904, İstanbul), Arnavut asıllı Osmanlı yazarı, ansiklopedist ve sözlükçü.

Çok yönlü bir Osmanlı aydınıdır. İlk Türkçe roman olan Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat'ın (1872), ilk Türkçe ansiklopedi olan Kâmûsü'l-A'lâm'ın (1889-1898) ve modern anlamdaki ilk geniş kapsamlı Türkçe sözlük olan Kâmûs-ı Türkî'nin (1901) yazarıdır. Ayrıca Kâmûs-ı Fransevî adlı Fransızca ve Kâmûs-ı Arabî adlı Arapça sözlükleri kaleme almıştır. Yaptığı çalışmalarla devrinde Türkolojinin temellerini atmıştır. İsmi Osmanlı devrinde basılmış bazı sözlüklerde Latin harfleri ile Fraschery şeklinde yazılmıştır.[1]

Aslen Arnavut olan Şemsettin Sami, ağabeyi Fraşirili Abdül Bey ile birlikte, Latin ve Yunan harflerini kullanan ilk Arnavut alfabesini geliştirmiş (1879) ve Arnavutça bir gramer kitabı yazmıştır (1886). Kardeşi Naim Fraşıri, Arnavut millî şiirinin kurucusu olarak kabul edilir. Şemsettin Sami ve Arnavut sorunlarıyla yakından ilgilendiği halde, Osmanlı devletinin modernleşerek güçlenmesini savunmuş, bunun için imparatorluğun ortak dili olan Türkçenin önemini vurgulamıştır. Oğullarından Ali Sami Yen, Galatasaray Spor Kulübü' nün kurucusudur.

Hayatı

1850'de Güney Arnavutluk'ta Permet'e yakın Fraşırî kasabasında doğdu. Tımar sahibi Fraşırî ailesinden Halit Bey ile II. Bayezid devri Arnavut asıllı komutan İmrahor İlyas Bey'in torunlarından olan[2] Emine Hanım'ın altı oğlundan[3] üçüncüsüdür. Diğer iki oğul, Naim ve Abdül, Arnavutluk tarihinde önemli roller oynamışlardır.

İlk eğitimini Bektaşi tarikât'a ait olan Nasîbi Tâhir Baba Tekkesi'nde aldı. 1859'da babası Halit Bey'i, 1861'de annesi Emine Hanım'ı kaybedince, kardeşlerine babalık eden ağabeyi Abdül, aileyi alarak Yanya'ya göç etti.[4] Şemsettin Sami, ortaöğrenimini bugünkü Yunanistan sınırları içinde kalan Yanya'da ünlü Zosimea Lisesi'nde tamamladı (1868). Arnavutça, Eski ve yeni Yunanca, Fransızca ve İtalyancanın yanı sıra Türkçe, Arapça ve Farsça öğrendi. Aile geleneği doğrultusunda Bektaşi tekkesine devam etti.

Bir süre Yanya Mektubi Kalemi'nde çalışan Şemsettin Sami, 1872'de İstanbul'a geldi. Matbuat Kalemi'nde memur olarak göreve başladı.[5] İstanbu'a geldikten sonra "Şemsettin Sami" olarak tanındı. Memurluk yaparken bir yandan da ilk telif eseri olan Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat adlı romanını 1872-1873 yıllarında forma forma yayınladı. Ebüzziya Tevfik'in çıkardığı Sirac ve Hadika gazetelerinde çalıştı. Vatan Yahut Silistre krizi esnasında bu gazete Yeni Osmanlılar lehine neşriyatta bulunduğu için kapatıldı. Yine Mektubi Kalemi'ne devam eden Şemsettin Sami, 1874'te Fransızcadan çevirdiği İhtiyar Onbaşı adlı trajedisinin sahnede kazandığı başarı üzerine, Arnavut sorunlarını ele alan Besa adlı oyunu da Gedikpaşa Tiyatrosu'nda sahnelendi.

1874'te vilayet gazetesini yönetmek üzere Trablusgarp'a gitti. Dokuz ay orada kaldı. Vilayet gazetesini 256. sayısından başlayarak yönetti.[4] Bu görevinden önce bir İtalya seyahati yaptı. Trablusgarp'tan İstanbul'a döndükten sonra, bir süre gazetelerde çalıştı, bu arada piyesler yazmaya devam etti. 1876'da Mihran Efendi Nakkaşyan'la ile birlikte Sabah gazetesini yayımlamaya başladı ve bu gazetede bir yıl çalıştı. Gazete, kısa zamanda büyük bir popülerlik kazanarak Türk basınında o zamana kadar görülmemiş bir tiraja kavuştu.

Şemseddin Sami ile eşi Emine Hanım'ın çekilmiş vesikalık bir resmi, 1884
Şemseddin Sâmi'nin oğlu Ali Sami Yen ile birlikte yan yana bulunduğu kabri, Feriköy Mezarlığı, İstanbul

1877'de beş ay Rodos Valisi Sava Paşa'nın mühürdarlığı görevinde bulundu. İstanbul'a dönüşünde, daha önce Sabah'ta yazdığı "Şundan Bundan" başlıklı köşesini Tercüman-ı Şark gazetesinde sürdürdü. Bu sırada yoğun olarak Arnavut konularıyla ilgilendi. Bir yandan ağabeyi Abdül Fraşırî'nin önderliğindeki Arnavut İttihadı hareketini desteklerken, Arnavutluk'un Osmanlı Devleti'nden ayrılmasını savunan görüşlere karşı çıktı. Gazete, 1878 yılında 180. sayısında kapanınca Şemsettin Sami Fransızcadan romanlar çevirdi ve Mihran Efendi'nin yayımladığı Cep Kütüphanesi için küçük kitaplar hazırladı.[4] "Cem'iyyet-i llmiyye-i Arnavudiye" adlı derneğe üye olan Şemsettin Sami "Arnavutçanın Alfabesi"ni ve "Arnavutça'nın Grameri"ni meydana getirdi.[4]

1880'de II. Abdülhamit'in isteği üzerine saraya alınarak mabeynde kurulan Teftiş-i Askeri Komisyonu'nun kâtipliğine getirildi. Ölümüne kadar koruduğu bu görev, onun ekonomik rahatlığa kavuşarak kitapları üzerinde çalışmasına imkân sağladı. Bu yıllarda Daniel Defoe'dan Robenson Kruzo ve Victor Hugo'dan Sefiller romanlarını Türkçeye çevirdi. 1882-1883 yıllarında, büyük eserlerinin ilki olan Fransızca-Türkçe Kâmûs-ı Fransevi'yi, 1885'te de bu eserin Türkçe-Fransızca kısmını yayınladı. Bu eserden dolayı II. Abdülhamit tarafından İftihar Madalyası tevcih olundu.

1884 yılında Edremitli Kazasker Sadettin Efendi'­nin kızı Emine Veliye Hanım'la evlendi ve Sadettin Efendi'­nin Kandilli'deki yalısına taşındı. Bu evlilikten dört çocuğu oldu. 1889'dan itibaren tek başına yazdığı ve dokuz yılda altı cilt olarak forma forma yayımladığı Kâmûsü'l-A'lâm adlı ansiklopediyle, Türkiye'nin en popüler yazarlarından biri haline geldi. 1893'te Teftiş-i Askerî Komisyonu'nun başkâtipliğine atandı. Aynı yıl, eşi Emine Veliye Hanım'ı kaybetti. 1892'de ölmüş olan ağabeyi Abdül Bey'in dul eşi Belkıs Hanım'la 1894 yılında ikinci evliliğini yaptı. Bu evlilikten bir oğlu oldu ve ağabeyi Abdül Bey'in iki çocuğunu büyüttü.

Kâmûsü'l-A'lâm yayını sürmekte iken 1896-1897 arasında bir yıllık bir çalışmayla, bugüne dek hazırlanmış en kapsamlı Arapça-Türkçe lugat olan Kâmûs-ı Arabî adlı büyük sözlüğü fasıl fasıl çıkarmaya başladı. Ancak Firuzabadi Kâmûs'unun birbuçuk katı olacağı haber verilen bu eserin, ancak cim harfinin sonuna kadar olan 504 sayfalık kısmı yayımlandı.

1898'de gazetelerde Şemseddin Sami'nin Türkçenin ıslahı üzerine bir dizi makalesi çıktı. 1899'da modern ilkelere göre hazırlanmış ilk Türkçe-Türkçe sözlük olan Kâmûs-ı Türkî'yi yazmaya başladı. 1901'de bu büyük eseri yayımladıktan sonra kendini tamamen Türk dili araştırmalarına verdi. 1902'de Kutadgu Bilik'in ve 1903'te Orhun Abideleri'nin izahlı çevirilerini hazırladı. Ortaçağ Kıpçakçası hakkındaki eserini bitiremeden 1 Temmuz 1904'te Erenköy'deki evinde hayatını kaybetti.

Erenköy'deki Sahrayıcedid Mezarlığı’nda birinci eşinin yanına gömülmüştür. 1968 yılında ailesinin isteği üzerine kemikleri Feriköy Mezarlığı’na 23. adadaki aile kabristanına nakledildi.

Görüşleri

Şemseddin Sami, modern Türk milliyetçiliğinin ilk ve bazı yönleriyle en ilginç biçimi olan Osmanlıcılığın en önemli temsilcilerinden biridir. Aslen Arnavut olduğu ve Arnavut sorunlarıyla yakından ilgilendiği halde, Osmanlı devletinin modernleşerek güçlenmesini savunmuş, bunun için imparatorluğun ortak dili olan Türkçenin önemini vurgulamıştır. Türkçeyi incelemek, modernize etmek, geliştirmek ve öğretmek alanlarında, yalnız kendi çağında değil, tüm dönemlerde, Şemseddin Sami kadar emek vermiş kimse azdır.

Kâmûs-ı Türki, Osmanlı Türkçesini üç dilden oluşan bir karma sayan eski zihniyetten, bağımsız ve bütünlüklü bir dil olarak gören yeni anlayışa geçişte kilit bir merhaleyi temsil eder. Arapça ve Farsça kelimeler eski sözlüklerdeki gibi gelişigüzel aktarılmamış, güncel yazı dilinde kullanılma ve yaşayan bir unsur olma özelliklerine dikkat edilmiştir. Arapça ve Farsça sözcüklerin özgün anlamları değil, (geleneksel bakışta "bozuk" sayılsa da) güncel Türkçe kullanımdaki anlamları verilmiştir. Batı dillerinden alınan yeni kelimelere yer vermeye özen gösterilmiştir. En önemlisi, dilin bel kemiğini oluşturan "Türkçe" unsurunun yapısı ve etimolojisi üzerinde dikkatle durulmuştur. Şemseddin Sami, dilin sadeleşmesini ve Türkçeleşmesini savunmuş, bunun için gerekirse Türkçenin en eski kaynaklarına ve Doğu Türkçesine (Çağatayca) başvurulmasını önermiştir. Ayrıca Şemseddin Sami İslamiyet ile Sosyalizmi bağdaştıran Osmanlı aydınlarından biridir. Kendisine göre, Komünizm lanetlenmeli fakat Sosyalizm yüceltilmelidir. Çünkü Şemseddin Sami'ye göre insanlığın kurtuluşu Sosyalizm'dedir.

Arnavut milliyetçiliği

Modern Arnavut milliyetçiliğinin (Rilindja Kombëtare) manifestosu sayılan Arnavutluk Ne idi, Nedir, Ne Olacak başlıklı kitapçık, Arnavut ulusal geleneğinde Şemseddin Sami Bey'e atfedilir. Bu esere dayanarak Sami Fraşırî, kardeşleri Naim ve Abdül ile birlikte, Arnavut ulusal düşüncesinin babası sayılır. (Bak. İngilizce Vikipedi Sami Frashëri13 Eylül 2006 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. maddesi.) Arnavutluk başkenti Tiran'ın ana meydanlarından birinde üç kardeşin anıtı bulunur.

Adı geçen kitapçık ilk kez 1899'da yazar adı olmaksızın Arnavutça, daha sonra Fransızca yayımlanmış, 1904'te Şemseddin Sami'nin ölümünden hemen sonra Sofya'da onun adıyla ve "Arnavutçadan harfiyen tercüme" olduğu kaydıyla Türkçe olarak basılmıştır. Türk tarihçileri genellikle bu eserin Şemseddin Sami'ye ait olduğunu kabul etmezler ve olayı, Şemseddin Sami'nin ününü ve prestijini kullanarak Arnavut milliyetçiliğine itibar kazandırma çabası olarak değerlendirirler. Şemseddin Sami'nin özellikle son yıllarında Türklük ve Osmanlılık konularına gösterdiği yoğun ilgi göz önüne alınırsa, bu görüşte doğruluk payı olduğu düşünülebilir. Buna karşılık Arnavutça eserlerde, Arnavutluk manifestosunun Şemseddin Sami'ye aitliği konusunda en ufak bir kuşku dile getirilmemektedir.

İlk Türkçe (yerli) roman

Şemseddin Sami'nin Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat adlı romanı 1872 Kasım'ından itibaren Hadika gazetesinde tefrika edildi; 1873 yazında tamamlandı. (Yeni harflerle basımı Sedid Yüksel, Ankara 1964.) Talat ile Fitnat'ın aşkını anlatan roman, Türk edebiyat tarihine ilişkin birçok eserde "İlk Türkçe Roman" olarak değerlendirilir. Ancak bu doğru değildir. Bugüne dek ortaya çıkarılmış olan ilk Türkçe roman, Vartan Paşa (Hovsep Vartanyan) tarafından Türkçe olarak yazılıp Ermeni harfleriyle basılan Akabi Hikayesi'dir. 1851'de yayımlanan bu romanı 1991'de Andreas Tietze modern transkripsiyonla yayımlamıştır. (Eren Kitabevi, İstanbul.) 1851-1872 arasında da çok sayıda Ermenice harfli Türkçe roman yayımlandığı anlaşılmaktadır.

Şemseddin Sami'nin eserinin Türkçe yazıyla ilk Türkçe telif roman olup olmadığı yeterince aydınlatılmış bir konu değildir. Ancak popülerlik kazanan ilk Türkçe roman olduğu muhakkaktır.

Eserleri

  • Roman: Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat
  • İlk Türkçe Sözlük: Kâmûs-ı Türkî
  • Sözlük: Kâmûs-ı Fransevî, Kâmûs-ı Arabî
  • Ansiklopedi : Kâmûsü'l-A'lâm
  • Tiyatro: Besa yahut Ahde Vefa, Gave, Seydi Yahya
  • Çeviri: Sefiller, Robinson Crusoe
  • Makale: Lisan-ı Türkî Makalesi

Ayrıca bakınız

Kaynakça

  1. ^ K. Dursun, Türk Yazı Dillerinin Sözlükbilimi I: Osmanlı Türkçesi, Türkiyat Mecmuası 29, 2 (2019)
  2. ^ Ertan, Veli. "Ölümünün 78. Yılı Dolayısıyla Değerli İlim Adamlarımızdan Türkolog Şemseddin Sami" (PDF). Milli Kültür, Haziran 1983. 12 Nisan 2019 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 22 Mayıs 2021. 
  3. ^ "Arşivlenmiş kopya" (PDF). 2 Temmuz 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi (PDF). Erişim tarihi: 1 Temmuz 2020. 
  4. ^ a b c d Levent, Agâh Sırrı. "Şemsettin Sami" (PDF). Ankara Üniversitesi Basımevi, 1969. 21 Nisan 2019 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 22 Mayıs 2021. 
  5. ^ "Arşivlenmiş kopya". 7 Ağustos 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 1 Temmuz 2020. 
  • Bu makaledeki biyografik bilgilerin bir bölümü Ömer Faruk Akün'ün Kâmûs-ı Türki tıpkıbasımına (Alfa Yay. İstanbul 1998) yazdığı önsözden aktarılmıştır.

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Sözlük</span> dilin veya dillerin kelime haznesini (sözvarlığını), söyleyiş ve yazılış şekilleriyle veren, sözcüğün kökünü esas alarak, bunların başka unsurlarla kurdukları sözleri ve anlamlarını, değişik kullanışlarını gösteren yazılı

Sözlük, bir dilin veya dillerin kelime haznesini (sözvarlığını), söyleyiş ve yazılış şekilleriyle veren, sözcüğün kökünü esas alarak, bunların başka unsurlarla kurdukları sözleri ve anlamlarını, değişik kullanışlarını gösteren yazılı eserdir. Eski dilde lügat, kamus denir. Leksikografi sözlükbilimidir. Sözlükçüye leksikografır denir. Lügatça, sadece bir kitapta geçen terimleri anlatır (glossary).

Türk edebiyatında roman, 19. yüzyılda ortaya çıkan bir yazım türüdür. Roman, Tanzimat'la başlayan batılılaşma sürecinin bir parçası olarak Türk edebiyatına girmiş olup, Fransız edebiyatından eserler başta olmak üzere ilk Türkçe örnekleri çeviri eserlerde gözlemlenmiştir. Şemseddin Sâmi’nin Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat adlı eseri sıklıkla "ilk Türkçe roman" olarak adlandırılsa da daha önce yazılmış başka romanlar da mevcuttur. Fransız romantizm akımından etkilenmiş ve ağırlıklı olarak aşk ve "yanlış batılılaşma" konularını ele almış ilk Osmanlı romanları genellikle oldukça zayıf olup, karakterler yüzeysel işlenmiş ve karikatüre benzeyen tipler ortaya çıkarmıştır. Servet-i Fünûn edebiyatı döneminde romanlar gelişmeye başlamıştır.

Kamûs-ı Türkî, Şemseddin Sâmi tarafından yazılıp, ilk baskısı 1901 tarihinde İkdâm gazetesi tarafından yapılan Türkçe sözlük.

Tanzimat edebiyatı, Tanzimat döneminin kültürel ve siyasi hareketlerinin sonucu olarak ortaya çıkmış edebiyat akımı. 3 Kasım 1839'da Mustafa Reşid Paşa tarafından ilan edilen Gülhane Hattı Hümayunu da denilen yenileşme beratının yürürlüğe konmuş olmasından doğmuştur. Bu olay daha sonraları Tanzimat Fermanı olarak adlandırılacak, gerek siyasi alanda gerek edebî ve gerekse toplumsal hayatta batıya yönelmenin resmi bir belgesi sayılacaktır. Şinasi ile Agah Efendi'nin birlikte çıkarmış olduğu Tercüman-ı Ahval bu edebiyatın başlangıcı olarak kabul edilir.

<span class="mw-page-title-main">Sahne</span> tiyatro, müzik gibi eserlerin sergilenmesi için ayrılmış olan alanı veya bir tiyatro oyununun ve filmin bölümlerinden her biri

Sahne veyahut oyunluk, tiyatro, müzik gibi eserlerin sergilenmesi için ayrılmış olan alanı veya bir tiyatro oyununun ve filmin bölümlerinden her birini ifade eder.

Arnavut alfabesi ,Arnavutçanın yazımında kullanılan alfabedir. Latin alfabesinden uyarlanmış olup 36 harften oluşur.

<span class="mw-page-title-main">Abdül Fraşeri</span>

Abdül Fraşeri,, Arnavut milliyetçisi ve siyasetçi. Osmanlı devlet kayıtlarında ismi Abdullah Hüsnü olarak geçer.

<span class="mw-page-title-main">Arnavutluk Katolik Kilisesi</span> Romaya bağlı Doğu kökenli kilise

Arnavutluk Katolik Kilisesi, Papa'nın ruhanî önderliğindeki ve Vatikan merkezli ökumenik Dünya Katolik Kilisesi'nin alt bölümlerinden birisidir.

<span class="mw-page-title-main">Osmanlıca</span> Osmanlı İmparatorluğunda kullanılan dil

Osmanlıca veya Osmanlı Türkçesi, Osmanlı İmparatorluğu'nun ilk anayasası olan 1876 tarihli Kânûn-ı Esâsî'de geçtiği hâliyle Türkçe, 13 ile 20. yüzyıllar arasında Anadolu'da ve Osmanlı Devleti'nin yayıldığı bütün ülkelerde kullanılmış olan, Arapça ve Farsçanın etkisi altında kalan Türk dili. Alfabe olarak çoğunlukla Arap alfabesinin Farsça ve Türkçe için uyarlanmış bir biçimi kullanılmıştır. Halk arasında bazen bu dil dönemi için "Eski Türkçe" de kullanılmaktadır.

<i>Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat</i> Şemsettin Saminin romanı

Taaşşuk-ı Talât ve Fitnat Tanzimat Edebiyatı'nın birçok türünde eserler vermiş yazarlarından Şemsettin Sami tarafından kaleme alınmış bir romandır. Kasım 1872'den 1873 yazına değin Hadîka gazetesinde yayınlanmış, ilk 1875'te kitap hâlinde basılmıştır. Acıklı bir aşk hikâyesini anlatan bu eser, Batı edebiyatı tarzında yazılmış ilk Türkçe romanlardan biri ve Osmanlıca harflerle basılmış ilk romandır..

<span class="mw-page-title-main">Fraşiri Nasîbi Tâhir Baba Tekkesi</span>

Fraşırî Nasîbi Tâhir Baba Tekkesi, Arnavutluk'un Ergiri iliin Permedi belediyesine bağlı Fraşer köyünde bulunan tarihi Osmanlı-Türk dinî eserlerinden biridir. Tekke, 1825 yılında Nasîbi Tâhir Baba tarafından kurulmuştur. Dergâh Bektaşi tarikât'a aittir. Nasîbi Tâhir Baba'dan sonra posta Baba Aluş, Baba Mustafa Kenzî, Baba Şem'î ve Baba Âbidin oturmuştur.

Arnavutça, ait olduğu Hint-Avrupa Dil Ailesi'ne ait özellikler barındırmasına rağmen bulunduğu grup içinde yalıtılmış bir haldedir. Arnavutçanın dahil olduğu bu grupta konuşulmaya devam eden diğer diller Ermenice ve Yunancadır. Dilin kökeni hakkındaki ilk çalışmaları yapan ve Arnavutçanın Hint-Avrupa Dil Ailesi'ne mensup olduğunu kanıtlayan kişi Alman filolog Franz Bopp'dur. Arnavutçanın, eski zamanlarda Balkanlar'da konuşulan bir dil olan İlir diliyle bağlantısı olup olmadığı sıklıkla tartışılan bir konudur.

<span class="mw-page-title-main">Vasa Paşa</span>

İşkodralı Vaso Paşa, Osmanlı Arnavutu yazar, şair ve Arnavut millî uyanışı gazetecisi. 1883'ten ölümüne kadar Cebel-i Lübnan Sancağı mutasarrıfıydı.

<span class="mw-page-title-main">Naim Fraşiri</span> Arnavut tarihçi, gazeteci, şair, yazar ve çevirmen

Naim Bey Fraşıri, Arnavut tarihçi, gazeteci, şair, yazar ve Arnavutluk millî şairi ilan edilen çevirmen. Modern Arnavut edebiyatının öncüsü ve 19. yüzyılın en etkili Arnavut kültürel simgelerinden biri olarak kabul ediliyor.

Akabi Hikâyesi Osmanlı Ermenisi Vartan Paşa tarafından yazılmış, 1851 yılında yayımlanmış ve bazı kaynaklarca "ilk Türkçe roman" olarak kabul edilen eserdir. Ermeni harfleriyle, ancak Türk dilinde yazılmış eser Türk romancılığının ilk temel taşlarındandır ve konu ve kapsamı nedeniyle ilk Ermeni romanıdır[kime göre?]. Bir diğer açıdan da, Helmuth von Moltke'nin "dil, kültür ve geleneklerine bakıldığında, Hristiyan Türkler olarak tanımlanmaları daha doğru olur" şeklinde tarif ettiği 19. yüzyıl ortası Osmanlı Ermeni toplumu ve bu toplumun İstanbul ortamındaki sorunlarına belge oluşturmaktadır.

<span class="mw-page-title-main">Şahin Kolonya</span> Arnavut siyasetçi ve gazeteci

Şahin Teki Bey Kolonya (1865–1919), Arnavut gazeteci ve politikacıdır.

<span class="mw-page-title-main">Mehmed Ali Viryoni Paşa</span> Arnavut asıllı Osmanlı siyasetçi (1842-1895)

Beratlı Mehemed Ali Bey, Arnavut asıllı Osmanlı siyasetçi.

<span class="mw-page-title-main">Arnavut Halkının Haklarını Savunma Merkez Komitesi</span>

Arnavut Halkının Haklarını Savunma Merkez Komitesi, Hasan Tahsini, Fraşirili Abdül Bey, Veysel Bey Dino, Iljaz Pasha Dibra, Ömer Efendi Prizreni, Şemseddin Sâmi, Zija Prishtina, Ahmet Koronica, Mehmed Ali Viryoni, Seid Toptani, Mustafa Nuri Vlora, Vasa Paşa, Jani Vreto, Mihal Harito, Pandeli Sotiri, Koto Hoxhi ve Mane Tahiri gibi etkili bir Arnavut aydın, vatansever ve politikacı grubu tarafından 18 Aralık 1877'de İstanbul'da kurulmuştur. Komite başkanı Abdül Bey seçildi. Komite daha sonra daha pratik bir adla İstambul Komitesi olarak anılacaktır.

<span class="mw-page-title-main">Jani Vreto</span> Arnavut yazar (1822-1900)

Jani Vreto Arnavut yazar, matbaacı, yayıncı ve Arnavut millî uyanışının önemli isimlerinden biridir. 1886'da Bükreş'teki ilk Arnavut matbaasını kurmaktan ve denetlemekten sorumluydu.