Şehzade
Şehzade, padişah oğullarına ve onların erkek çocuklarına verilen unvandır. [1]
Şehzade, Osmanlı Devleti'nde padişahın erkek çocuklarına verilen unvandır. Aynı şekilde şehzadelerin de çocukları bu unvanı alırlar ve kendi erkek çocuklarına da geçirirlerdi. Yani Osmanlı hanedanına mensup padişah dışındaki tüm erkekler bu unvanı taşırlardı. Avrupa ülkelerinde kullanılan prens unvanına karşılık gelir. Şehzadeler, klasik devirde bu unvandan sonra sultan, sonra da kendi isimlerini kullanırlardı.
Ekberiyet uygulamasına kadar okuma çağında yanlarına verilen lala ile eğitme başlayan ve sancağa çıkan şehzadeler yıllar süren zorlu bir taht mücadelesi sonrası tahta çıkıp padişah olurlar ya da çıkamayıp ya tutsak hayatı yaşarlar ya da öldürülürlerdi. Bu nedenle taht mücadelesi çok önem sarf ettiğinden mücadeleyi en baskın ve girişken olan kazanırdı, bu da padişahın en baskın ve girişken şehzade olmasını sağlardı.
Klasik dünya tarihinde sınırlar çizip hükümdarlıkta bulunmuş soyların erkek nesillerinin tümüne batıda Prens, Ortadoğu'da Şehzade unvanı verilmiştir. Şehzade unvanı sadece Osmanlı Hanedanında kullanılmamakla beraber, Türk ve İslam medeniyetlerinin kurmuş olduğu Devlet ve Beyliklerin Hükümdarlarının erkek çocukları ve ondan devam eden soylarına da verilen bir unvandır. Tarihçilerin eserlerine ve belgelere bakıldığında da bu durumun çok net ifade edildiği gözlenmektedir. Orta Asya'da, Anadolu'da ve Orta Doğu'da kurulan Timur Devleti, Akkoyunlu Devleti, Karakoyunlu Devleti, Dulkadiroğlu Devleti ve İlhanlı Devleti Hükümdarlarının erkek çocuklarının da Şehzade unvanı kullandığı bilinmektedir.
Etimoloji
Unvan, Osmanlı İmparatorluğu döneminde kullanılmıştır ve Farsça kökenlidir.[2] Farsça okunuşu şahzāde veya şāhzāde olarak, yazılışı ise شهزاده/شاهزاده şeklinde olup "hükümdar oğlu, prens" anlamlarına gelir. [3] Osmanlı İmparatorluğunda padişah çocuklarına "çelebi" de denilirdi. [4] Eski Türkçede ise prens yani şehzadeler için "tegin" adı kullanılmış, bu sözcük Moğol diline "tigid" olarak geçmiş ardından Osmanlı döneminde "yigit" biçiminde kullanılmıştır. [5]
Eğitimleri
Şehzadelerin eğitimine kuruluşundan itibaren tüm Osmanlı dönemi boyunca büyük önem verilmiştir. Bu eğitimin önemli olmasının asıl nedeni ise tahta geçecek ve padişah olacak şehzadenin ülke yönetimini ele alacak olmasıdır. Ancak bu eğitimler dönemler halinde çeşitli değişimlere uğramıştır. Şehzade eğitimlerinin değişim geçirdiği dönemler ise dört bölüme ayrılabilir. Bunlar;
- Kuruluştan Kafes Sisteminin uygulanmasına kadar süren yıllar,
- Kafes sisteminden 19'uncu yüzyılın ortalarına kadar süren yıllar,
- 19'uncu yüzyılın ortalarından İkinci Meşrutiyetin ilanına kadar süren yıllar
- İkinci Meşrutiyetin ilanından sonraki yıllardır.
19'uncu yüzyılın başında ilan edilen İkinci Meşrutiyete kadar şehzadeler, ilk eğitimlerine saraylarda başlıyorlardı. Şehzadelerin bu eğitimlerinden Dâye ve Lalalar sorumlulardı. İlk öğretime başlayacakları zaman Bed’-i Besmele törenleri gerçekleştiriliyordu. [6] Bu zamana kadar alfabe harflerini zaten öğrenmiş olan şehzadelere alfabe okutuluyor ve kısa bir tören gerçekleştirilmiş oluyordu. Okula başlayan şehzadeler çok çeşitli dersler almalarına karşın, öncelik okuma, yazma, Kur'an ve temel dini eğitimler üzerine eğitim alıyorlardı. 11 veya 15 yaşına kadar devam eden bu eğitimlerde dövüş ve binicilik gibi uygulamalı dersler de bulunuyordu.[7]
Şehzadeler 11 veya 15 yaşına kadar aldıkları teorik ve temel eğitimlerin ardından, saltanat sırası kendilerine gelinceye kadar pratik eğitim için büyük sancaklara gönderiliyorlardı. Bu pratik eğitim için sancaklara gönderilme dönemi I. Ahmed ile birlikte son bulmuştur. Bu dönemden sonra kafes sistemi olarak bilinen sistem devreye girmiştir. Bu sisteme göre onlu yaşlarına kadar eğitimlerini tamamlayan şehzadeler, saraylarda Şimşirlik olarak adlandırılan dairelerdeki kendilerine ayrılan bölümlerde yaşamaya başlamışlardır. Ancak 15 yaşından küçük olanlar Topkapı Sarayı'nda, "Dâye" adı verilen çocuk hizmetçilerinin bakımı altında yaşıyorlardı. 15 yaşından sonra ise kendi bölümlerine yerleştiriliyorlardı. Artık burada, saray dâhilindeki yerlerini asla terk edemiyorlardı. Eğitimleri ise aksaksız ve çok sıkı bir şekilde öğretmenler eşliğinde devam ediyordu. Şehzadeler saray bölümlerinde uzun yıllar bir tür hapis hayatı gibi yaşamaya mecbur bırakılıyordu. Çünkü hizmetçiler (cariye) ve anneleri dışında neredeyse kimseyle irtibatları olmuyordu. [8]
1839 yılına kadar hiçbir devlet töreni veya bayrama da iştirak etmeyen şehzadeler ancak Abdülmecid'in 1839 ile 1861 yılları arasındaki saltanatı esnasında bazı tören ile bayramlara katılabildiler. Bu dönem zaten kafes sisteminin yumuşadığı ve bozulmaya başladığı bir dönemdir. Ayrıca bu dönemde şehzadelerin eğitimlerinde de değişiklikler olmuş, batı kültürü de verilen eğitimler arasına girmiştir. Ayrıca yine bu dönemde Şehzâdegân Mektebi (Mekteb-i Âli) okulunda daha önce hanedan üyeleri ve Osmanlı Devleti'nin ileri gelenlerinin çocukları eğitim görürken, daha sonra ağırlıklı olarak şehzadeler eğitim almaya başlamışlardır. Bu okulda yabancı öğretmenler de dersler verebiliyordu. Ancak ağırlıklı olarak öğretmenler askerlerden seçiliyorlardı. Sonraki yıllarda padişah II. Abdülhamid bu okulda kendi çocuklarına daha fazla ilgi gösterilmesini ve daha iyi eğitim almalarını istemişti. Çocuklarının eğitimine gösterdiği özeni ve itinayı ise hanedanın diğer erkek çocuklarının eğitiminde göstermedi. Bu nedenle diğer hanedan üyelerinin erkek çocuklarının eğitim seviyeleri bu yıllarda oldukça düşüktü. 1908 yılında İkinci Meşrutiyetin ilanı ile birlikte bu okul kapandı. II. Abdülhamid'in 1909 yılında tahttan indirilmesi, şehzadelerin eğitim ve diğer durumlarını da değiştirdi. Artık şehzadeler kapalı yerlerde de kalmaktan kurtulmuşlardı.[9]
1913 yılında ise şehzadelerin eğitimine yönelik olarak "Hanedân-ı Saltanat Âzâsının Hâl ve Mevkileri ile Vazâifini Tayin Eden Nizamnâme" yürürlüğe girdi. Bu nizamnameye göre artık şehzadeler mükemmel bir şekilde Türkçe ve Arapça eğitimi gördükten sonra, bir yabancı dilin okumasını ve yazmasını da öğreneceklerdi. Ayrıca Nizamnâme ile birlikte şehzadelerin eğitimi de kurumsal bir yapıya kavuşmuş oldu. Şehzade eğitimine dair son karar ise 7 Şubat 1922 tarihinde "Hanedân-ı Saltanat Kararnamesi" ile yapıldı. Bu Kararname ile şehzadelere verilen eğitimin daha net çerçevesi çizilmiştir. [10]
Taht kavgaları
Sancağa gönderilme uygulamasının kaldırıldığı kafes sistemi uygulamasına kadar şehzadeler daha önce askeri görevler üstleniyorlar ve bu bakımdan kendilerini geliştiriyorlardı. Ancak şehzadeler I. Süleyman'ın 1566 yılındaki ölümünün ardından, orduda fiilen görev alamamış ve savaşlara katılamamışlardır. Bu dönem Abdülmecid'in 1839 yılındaki saltanatına kadar da böyle devam etmiştir. Ancak bu dönemden sonra şehzadeler daha özgür bir hayat yaşamalarına rağmen, çok büyük derecede devlet yönetimi veya orduda görev almamışlardır. Daha sonra kısmen bazı şehzadeler bir takım devlet görevlerinde bulunmuşlardır. [11]
Şehzadelerin taht kavgalarına tutuşmasının en önemli nedeni ise tahta çıkma konusunda herhangi bir veraset sisteminin bulunmamasıdır. Yani her şehzade padişah (hükümdar) olma hakkında sahiptir. Ancak bu düzen I. Murat'ın padişahlık döneminde değişmiştir. I. Murat padişahlığı yalnızca padişah ve oğullarına bırakmıştır. Bu durumda beraberinde zaman zaman büyük taht kavgalarını getirmiştir. Bu durum II. Mehmed'in çıkardığı Fatih Kanunnamesi'nde de;
Ve her kimesneye evlâdımdan saltanat müyesser ola, karındaşların nizamı âlem için katletmek münâsibdir
şeklinde geçmiş ve böylece devlet yönetimi aşırı merkeziyetçi bir yapıya dönüştürülmüş, padişahı "mutlak hakim" kılmıştır. Günümüzdeki bazı kaynaklarda bu olay "kardeş katlinin yasallaşması" olarak belirtilmektedir. [12] Yeni düzen ve sisteme, I. Ahmed tarafından padişah çocuğu şehzadelerden en akıllı ve yaşlı olanın tahta getirilmesi kuralı da getirildiğinden dolayı veraset sistemi daha katı ve belirgin duruma gelmiştir. Bu yıllarda şehzadeler genellikle yakınlarının ve özellikle annelerinin ihtirasları nedeniyle sık sık taht kavgaları sonucunda katliamlara kurban gitmişlerdir.[13] [14] [15]
Osmanlı Hanedanı ile hanedan reisliği ve günümüzde şehzadelik
Şehzadeler padişahın erkek çocukları oldukları için Osman Gazi'den itibaren devam eden soy bağı Osmanlı Hanedanlığı olarak adlandırılıyordu. 1792 yılından itibaren Osmanlı İmparatorluğu dağılma dönemi başlamış ve bu dönem 1922 tarihinde Osmanlı İmparatorluğunun yıkılışına kadar devam etmiştir. Günümüzde aynı soy bağının devamından gelen erkek çocuklar hâlen şehzade adıyla anılmaya devam etmektedir.[16] Hatta Profesör Metin Hülagü II. Abdülhamit’ten sonra tüm şehzadelere yönelik bir siyaset yasağı olduğunu iddia etmektedir. [17] Günümüzde Osmanlı Hanedanları ile soy bağı olanların bir kısmı Türkiye'de, bir kısmı ise yurt dışında değişik ülkelerde yaşamaktadırlar. [18] [19]
Bu kişilerden şehzade unvanını devam ettiren erkek çocukların en yaşlısı ve kıdemli üyesi ise "Hanedan reisi" adıyla adlandırılmaktadır. [20] Osmanlı Hanedanlığı ise 1922 yılında Ankara Hükûmeti tarafından saltanatın kaldırılması ile son bulmuştur. Osmanlı Hanedanları 1922 tarihine kadar hâlen Başbakanlık Osmanlı Arşivleri'nde muhafaza edilen "Osmanlı Hanedan Defteri"'ne kayıt ediliyordu. Bu deftere kayıt edilen [21] son Osmanlı Hanedanı Neslişah Sultan 2 Nisan 2012 tarihinde ölmüştür.[22] Bu nedenle günümüzdeki kayıtları aile içerisinde tutulan Osmanoğulları ailesindeki "Hanedan reisi" kullanımı ile "Osmanlı Hanedanı"ndaki kayıtları "Osmanlı Hanedan Defteri"ne kaydolan "Hanedan reisi" kullanımını birbirlerinden farklıdır.
Ayrıca bakınız
- Osmanoğulları ailesi
Kaynakça
- 1.^"Büyük Türkçe Sözlük : Şehzade". tdk. 4 Mart 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 7 Ağustos 2013.
- 2.^"Şehzade". nisanyansozluk. 4 Mart 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 7 Ağustos 2013.
- 3.^"XIV. ve XVI. Yüzyıl Osmanlı Kültür ve Uygarlığı". sakarya.edu.tr. s. 1. 7 Ağustos 2013 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 7 Ağustos 2013.
- 4.^Hirik, Erkan (2011). "Etimoloji". Ankara: Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları. s. 187. 17 Aralık 2013 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 7 Ağustos 2013.
- 5.^Kırpık, Cevdet (Mayıs 2010). "II. Meşrutiyet'ten Sonra Şehzade Eğitiminde Değişim". SDÜ Fen Edebiyat Fakültesi, 21. ss. 99-130. Erişim tarihi: 7 Ağustos 2013.
- 6.^Koç Keskin, Neslihan. "I.Abdülhamit'in Şehzadelerinin Bed'-i Besmele Törenini Anlatan Enderûnlu Fâzıl'ın Sûrnâme-i Şehriyâr'ı Üzerine" (PDF). Türkiyat Araştırmaları Dergisi. s. 149. 14 Temmuz 2014 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 7 Ağustos 2013.
- 7.^"Sarayın koridorlarında bir şehzadenin çığlığı". takvim. 3 Ocak 2011. 4 Mart 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 7 Ağustos 2013.
- 8.^"Evlatlarını Boğduran Süleyman Gerçekten Muhteşem mi?". odatv. 18 Ocak 2011. 2 Mart 2014 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 7 Ağustos 2013.
- 9.^Turan, Rahmi (3 Ekim 2011). "İktidar, ne evlat dinliyor, ne kardeş!". hurriyet. 6 Ekim 2011 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 7 Ağustos 2013.
- 10.^Bardakçı, Murat (18 Ekim 1999). "Bir hanedanın dramı". hurriyet. Erişim tarihi: 7 Ağustos 2013.
- 11.^"Vahdettin hain miydi, değil miydi?". hurriyet. 26 Kasım 2007. Erişim tarihi: 7 Ağustos 2013.
- 12.^"Sürüldüler ama bitmediler". turkiyegazetesi. 10 Mart 2013. 22 Nisan 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 7 Ağustos 2013.
- 13.^"Osmanlı Hanedanı dört kıtada yaşıyor". milliyet. 15 Temmuz 2010. 5 Mart 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 7 Ağustos 2013.
- 14.^"95'i gören ilk Osmanlı". sabah. 20 Ağustos 2006. 5 Mart 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 7 Ağustos 2013.
- 15.^Ortaylı, İlber (5 Şubat 2011). "Prenseslik zor meslek". milliyet. 20 Ekim 2014 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 7 Ağustos 2013.
Hanedan defterine yapılan son kayıt Neslişah Sultan’ın ismidir. Ondan sonra doğan hanedan üyeleri artık saltanat kalktığı için aile içinde kayıtlıdır.
- 16.^"Onunla bir dönem sona erdi!". gazetevatan. 2 Nisan 2012. 14 Ekim 2013 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 7 Ağustos 2013.
Neslişah Sultan, saltanat altında doğan ve Osmanlı Hanedan Defteri’ne kaydedilen son hanedan mensubuydu.