Genetik ya da kalıtım bilimi, biyolojinin organizmalardaki kalıtım ve genetik varyasyonu inceleyen bir dalıdır. Türkçeye Almancadan geçen genetik sözcüğü 1831 yılında Yunanca γενετικός - genetikos ("genitif") sözcüğünden türetildi. Bu sözcüğün kökeni ise γένεσις - genesis ("köken") sözcüğüne dayanmaktadır.
Dinozor (Dinosauria), ilk olarak Mezozoyik zamanda ortaya çıkan ve yaşayan tek üyeleri kuşlar olan arkozor sürüngen grubu. Dinozor adı, Richard Owen tarafından Grekçe "korkunç" anlamına gelen deinos ve "kertenkele" anlamına gelen sauros sözcüklerinin birleştirilmesinden oluşur. Dinozorlar, 243 ile 233 milyon yıl önce Geç Triyas döneminde ortaya çıkmış ve 66 milyon yıl önce kuşlar dışındaki tüm türlerinin soyu tükenmiştir. Dinozorlar, sıcakkanlı ve soğukkanlı arası özellikler gösteren mezoterm canlılardı. Mezozoyik'te oldukça başarılı biçimde tüm kıtalara yayılan dinozorlar çok farklı nişleri doldurdu. Yapılan araştırmalarda şimdiye kadar yaklaşık olarak 1.000 kadar kuş olmayan dinozor türünün yaşadığı belgelendi. Bugün dinozorların evrimsel olarak devamı olan kuşların 11.000 kadar türü vardır ki bu, yaşayan memelilerin tür sayısının (~6000) yaklaşık iki katıdır. Dinozorların nasıl yaşadığı, ne kadar çeşitlendiği ve ekosistemdeki yerleri kadar kuş olmayan dinozorların nasıl yok olduğu da bilim camiasını uzun zamandır meşgul etmektedir. Kuş olmayan dinozorları yeryüzünden silen yok oluşun aşamalı mı, yoksa yerbilimsel olarak katastrofik (ani) mi olduğu tartışmalıdır.
Zooloji hayvanların bilimsel olarak incelenmesidir. Çalışmaları, hem yaşayan hem de soyu tükenmiş tüm hayvanların yapısını, embriyolojisini, sınıflandırmasını, alışkanlıklarını ve dağılımını ve ekosistemleriyle nasıl etkileşime girdiklerini içerir. Zooloji, biyolojinin ana dallarından biridir. Terim, Antik Yunanca ζῷον, zōion ('hayvan') ve λόγος, logos kelimelerinden türetilmiştir.
Paleontoloji, palaeontoloji yahut taşıl bilim, fosilleri veri olarak kullanarak dünyada yaşamın tarihini inceleyen bilim dalıdır.
Biyolojide taksonomi , ortak özelliklere dayalı olarak biyolojik organizma gruplarını adlandırma, tanımlama (sınırlandırma) ve sınıflandırma bilimsel çalışmasıdır. Organizmalar taksonlar halinde gruplandırılır ve bu gruplara taksonomik bir seviye verilir; belirli bir seviyedeki gruplar daha yüksek rütbeli daha kapsayıcı bir grup oluşturmak için toplanabilir, böylece taksonomik bir hiyerarşi oluşturulur. Modern kullanımdaki başlıca sıralamalar üst âlem, âlem, şube, sınıf, takım, familya, cins ve türdür. İsveçli botanikçi Carl Linnaeus, organizmaları kategorize etmek için Linnaean taksonomisi olarak bilinen sıralı bir sistem ve organizmaları adlandırmak için ikili adlandırma geliştirdiği için mevcut taksonomi sisteminin kurucusu olarak kabul edilir.
Biyolojide filogenetik çeşitli organizma grupları arasındaki evrimsel ilişkinin araştırmasıdır. Bu ilişkiler filogeni olarak adlandırılır. Filogenetik terimi Yunanca kökenlidir, "kabile, ırk" anlamına gelen file veya filon (φυλή/φῦλον) ve doğumla ilişkili anlamındaki genetikos (γενετικός) terimlerinden türetilmiştir. Organizmaların sınıflandırması ve adlandırması olan taksonomi, filogenetikten büyük miktarda etkilenmiştir ama yöntemsel ve mantıksal olarak farklıdır. Bu iki saha, "kladizm" veya "kladistik" olarak bilinen filogenetik sistematik bilim dalında örtüşürler. Filogenetik sistematikte taksonları birbirinden ayırt etmek için sadece filogenetik ağaçlar kullanılır. Evrimsel hayat ağacının araştırılması için filogenetik analiz yöntemleri vazgeçilmez hâle gelmiştir.
Üç ana kayaç türünden biri olan tortul kayaçlar, yeryüzünde en çok görülen kayaç türüdür. Dünya'nın yüzeyinin yaklaşık yüzde 75'ini yerkabuğunun ise yaklaşık yüzde 8'ini kaplarlar. Bu kayaçlar genellikle tabakalı olarak bulunurlar ve içerisinde organizma kalıntıları (fosil) bulundururlar. Sarkıt ve dikitler bu kayaçların oluşturduğu jeolojik yapılara örneklerdir. Tortul kayaçların büyük bir kısmı dış etmenler tarafından yeryüzünün aşındırılmasıyla meydana gelen çeşitli büyüklükteki unsurların (sediman) taşınarak çukur sahalara biriktirilmesi sonucu oluşmuşlardır. Bu olaya genel anlamda tortullaşma denir. Biriken unsurlar önceleri boşluklu gevşek bir yapıya sahiptirler. Fakat zamanla sıkışıp sertleşirler. Bir birikme sahasında, sonradan biriken unsurlar öncekiler üzerinde birikerek ağırlıkları vasıtasıyla basınç yaparlar. Bu basınç sonucu unsurlar, aralarındaki boşlukların küçülmesi ve büyük ölçüde ortadan kalkmasıyla sıkışır ve sertleşirler. Tortul depoların veya kayaçların oluştukları ortamlar yerden yere farklılık gösterirler.
Fosil veya taşıl, yer kabuğunun en üst bölümünü oluşturan tortul kayaçların çoğunda, bazen iyi korunmuş, bazen de erozyon ve sedimantasyon sırasında tahrip olmuş, ölü organizma kalıntılarıdır.
İletişim, iletilmek istenen bilginin hem gönderici hem de alıcı tarafından anlaşıldığı ortamda bilginin bir göndericiden bir alıcıya aktarılma sürecidir. Organizmaların çeşitli yöntemlerle bilgi alışverişi yapmalarına olanak tanıyan bir süreçtir. İletişim tüm tarafların üzerinden bilgi alışverişi yapılacak ortak bir dili anlamalarına ihtiyaç duyar.
Homo ergaster, Erken Pleyistosen'de Afrika'da yaşamış arkaik insanların nesli tükenmiş bir türü veya alt türüdür. H. ergaster'in kendine ait bir tür olup olmadığı veya H. erectus kapsamına alınması, paleoantropoloji içinde devam eden ve çözülmemiş bir tartışmadır. Eşanlamlılığı savunanlar, H. ergaster'i tipik olarak Afrikalı Homo erectus olarak ya da Homo erectus ergaster olarak tanımlar.
Daha fazla bilgi için: Yaşamın evrimsel tarihi
Fosilleşme organizmaların mineral çöküntülerin içine gömülerek zaman içinde mineraller üzerinde kalıplarının çıkması işlemidir. Jeolojik devirlerde deniz, göl ve karalarda yaşamış olan hayvanlar öldükleri zaman yumuşak kısımları çürümüş, sert kısımları olan kabukları (kavkılar), iskeletler, dişler deniz yahut göl dibinde sedimanlar içine gömülerek orada bazı fiziksel ve kimyasal etkiler altında muhafaza olmuşlardır. İşte organizmaların tortul taşlar içinde rastlanan tüm bu kalıntılarına fosil adı verilir. Çeşitli hayvansal ve bitkisel organizmaların böylece fosil haline gelmesi olayına da fosilleşme denir.
Polifiletik grup, yakın ortak ataları olmayan, bir arada gruplandırılan organizma veya evrim geçiren yapılar olarak tanımlanır. Bu terim genellikle benzer görünen ancak ortak atalardan miras alınmayan özellikleri paylaşan gruplara uygulanır; bu özellikler homoplazi olarak bilinir ve homoplazilerin gelişimi ve fenomeni yakınsak evrim olarak bilinir. Polifilektik canlıların bir arada gruplandığı sınıflamaya polifili denir
Takım zamana karşı veya Takım zaman denemesi (TTT), bisiklet takımlarının zamana karşı yarıştığı yol tabanlı bir bisiklet yarışı. TTT'de kazanan takım, her takımın dördüncü bitiren sürücüsünün zamanlarının karşılaştırılmasıyla belirlenir. Bu, her takımın ilk dört sürücüsünü sıkı bir grupta bitiş çizgisine getirmeye çalışacağı anlamına gelir: aslında herhangi bir bisikletçinin dördüncü bisikletçiden çok daha önce yarışı bitirmesi dezavantajdır, geride grup içinde kalan hızlı bir bisikletçi dördüncü bisikletçinin daha hızlı bir zaman almasına yardımcı olabilir.
Böceklerin evrimiyle ilgili en son anlayış, "Moleküler biyoloji, böcek morfolojisi, paleontoloji, böcek taksonomisi, evrim, embriyoloji, biyoinformatik ve bilimsel hesaplama" adlı bilim dallarının çalışmalarına dayanmaktadır. Böcek sınıfının yaklaşık 480 milyon yıl önce Ordoviçyan'da, aynı zamanda karasal bitkilerin ortaya çıktığı tahmin edilmektedir. Böcekler bir grup kabuklu hayvandan evrimleşmiş olabilir. İlk böcekler toprağa bağlıydı; ancak yaklaşık 400 milyon yıl önce Devoniyen dönemindeki ilk hayvanlar, bir soy böcek uçuşu geliştirdi. En eski böcek fosilinin 400 milyon yaşında olduğu tahmin edilen Rhyniognatha hirsti olduğu öne sürülmüştür ancak fosilin böcek kimliğine itiraz edilmiştir. Küresel iklim koşulları, Dünya tarihi boyunca ve böceklerin çeşitliliği ile birlikte birkaç kez değişti. Pterygotes Karbonifer'de büyük bir radyasyona maruz kalırken, Endopterygota Permiyen'de başka bir büyük radyasyona maruz kaldı.
Biyolojik sistematik, geçmişte yaşamış ve günümüzde yaşayan canlıların çeşitlenmesi ve zaman içinde bu canlılar arasındaki ilişkileri inceleyen bir alandır. Bu ilişkiler evrim ağaçları, filogenetik ağaçları ya da kladogramlar (filogeniler) olarak görsel hâle getirilir. Filogenilerin iki bileşeni vardır: Gruplar arasındaki ilişkileri gösteren dallanma sırası ve evrim için geçen süreyi gösteren dal uzunluğu. Tür ve daha yüksek taksonların filogenetik ağaçları anatomik ya da moleküler özellikler gibi karakter özelliklerinin evrimi ve organizmaların dağılımını araştıran biyocoğrafya üzerine yapılan çalışmalarda kullanılır. Diğer bir deyişle sistematik, Dünya üzerinde yaşamın evrimsel tarihçesini anlamak için kullanılır.
Yutyrannus, Erken Kretase döneminde yaklaşık olarak 125 milyon yıl önce bugünkü Çin'in kuzeyinde yaşamış Tyrannosauroidea üst ailesine mensup bir dinozor cinsi.
Sedimanter yapılar, çökelme anında oluşan her türlü özelliği içerir. Sedimentler ve tortul kayaçlar, farklı partikül boyutlarına sahip tortu katmanlarının üst üste yığılmasıyla oluşan tabakalanmayla meydana gelir. Bu yataklar milimetreden santimetre kalınlığa kadar değişir ve hatta metre veya birkaç metre kalınlığa kadar çıkabilir.
Beynin evrimi sürecinde etkili olan ilkelerle ilgili belirsizlikler günümüzde hala çözülememiştir. Beyin-vücut oranı allometrik olarak ölçeklenir. Küçük vücutlu memeliler vücutlarına kıyasla nispeten büyük beyinlere sahipken, büyük memeliler daha küçük beyin-vücut oranlarına sahiptir. Primatların beyin ağırlıklarının vücut ağırlıklarına oranları, primat türünün beyin gücünü yönelik fikir verebilmektedir. İnsanlarda bu oran diğer primat türlerine göre çok daha yüksektir, bu da insanların beyin kitle indeksinin diğer primatlara göre daha yüksek olduğunu gösterir.
Koprolit fosilleşmiş dışkıdır. Koprolitler, morfolojiden ziyade hayvanın davranışına dair kanıt sunduklarından, vücut fosillerinin aksine iz fosilleri olarak sınıflandırılır. Adı, Yunanca κόπρος ve λίθος sözcüklerinden türetilmiştir. İlk kez 1829'da William Buckland tarafından tanımlanmışlardır. Bundan önce "fosil köknar kozalakları" ve "bezoar taşları" olarak biliniyorlardı. Paleontolojide değerli bir amaca hizmet ederler çünkü soyu tükenmiş organizmaların avlanması ve beslenmesi hakkında doğrudan kanıt sağlarlar. Koprolitlerin boyutları birkaç milimetreden 60 santimetrenin üzerine kadar değişebilir.