İçeriğe atla

İspat hakkı

İspat hakkı, hukukta hakaret davalarında, hakarete konu olan olguyu kanıtlayarak faile ceza almaktan kurtulma imkanı sunan hak olarak tanımlanabilir.[1] Türkiye'de daha çok ifade ve basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilerek, basın mensuplarının yaptıkları haberler nedeniyle haklarında açılan davalarda haberdeki iddianın ispatı için basın mensubuna bu imkanın tanınması olarak bilinir.[1] Günümüzde yürürlükteki 1982 Anayasası'nda ispat hakkı mevcuttur.

Türkiye siyasi tarihi'nde ise ispat hakkı, Demokrat Parti'nin iktidarda olduğu 1950-60 yıllarında Türk siyasetinde gündem konusu olmuştur.

Türk siyasi tarihinde yeri

19'lar

Türk siyasi tarihinde ilk olarak 1949 yılında tartışma konusu olmuştur. Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel'in, Demokrat Parti üyesi Kenan Öner aleyhine açtığı hakaret davasında Kenan Öner ispat hakkını kullanmış ve beraat etmiştir. Temyiz aşamasında Hasan Ali Yücel'in talebini haklı gören Yargıtay ise sanığın ispat hakkı bulunmadığına hükmetmiştir.

Yargıtayın bu içtihadı sonrası 1955 yılında bazı Demokrat Partili milletvekilleri Türk Ceza Kanunu'na ispat hakkı eklenmesini istemiş ve bu yönde kanun teklifi hazırlamıştır. Parti yönetimince bu teklifin uygun görülmemesi üzerine teklifi veren 19 Demokrat Parti milletvekili ("İspatçılar" veya "19'lar" olarak da bilinir) partiden ihraç edilmiş ve aynı milletvekilleri Hürriyet Partisi'ni kurmuştur.

Basın kanunu

9 Mart 1954'te kabul edilen "Neşir Yoluyla veya Radyo İle İşlenecek Bazı Cürümler Hakkında Kanun"un 1. maddesi ile yazılı basın ve radyo yayını yoluyla, gazetecilerin kişiler hakkında "itibar kıracak, şöhret ve servete zarar verecek" haber yapması engellenmiş ve suç olarak görülmüştür. Bu düzenleme, kamuoyunda Demokrat Parti iktidarının gücünü kötüye kullanarak basın özgürlüğünü sınırladığı eleştirisine sebep olmuştur.

Kanunun meclis görüşmelerinde ise muhalefetteki Cumhuriyet Halk Partisi tarafından gazetecilere ispat hakkı tanınması önerilmiş ancak iktidar tarafından bu öneri uygun görülmemiştir. Gazetecinin haberini yaptığı, kişi veya vatandaş hakkındaki iddiasını mahkemede kanıtlaması/ispatlaması hakkının tanınmaması ve kişi/siyasetçi hakkında yapılacak haberlerin kişinin "itibarını kıracak, şöhret ve servetine zarar verecek" durumda olması halinde gazetecinin suçlanması, basın özgürlüğünün sınırlandırılması olarak görülmüştür.

1954 yılındaki tartışmalar sonrasında da Demokrat Parti iktidarı döneminde ispat hakkı konusunda yasal bir değişiklik olmamıştır.

Hukuki durum

İspat hakkı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin "adil yargılanma hakkı" başlıklı 6. maddesinde yer bulmaktadır.[2] Türkiye'de ispat hakkı ilk olarak 1960 askeri darbesi sonrası 1961 Anayasası'nda "Temel Haklar ve Ödevler" başlıklı 34. maddesinde yer bulmuştur.

Günümüz

Yürürlükteki 1982 Anayasası'nda "Kişinin Hakları ve Ödevleri" başlıklı 39. maddesinde yer almıştır.

Kamu görev ve hizmetinde bulunanlara karşı, bu görev ve hizmetin yerine getirilmesiyle ilgili olarak yapılan isnatlardan dolayı açılan hakaret davalarında, sanık, isnadın doğruluğunu ispat hakkına sahiptir. Bunun dışındaki hallerde ispat isteminin kabulü, ancak isnat olunan fiilin doğru olup olmadığının anlaşılmasında kamu yararı bulunmasına veya şikâyetçinin ispata razı olmasına bağlıdır.

— Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, 39.madde

Türk Ceza Kanunu'nda ise "İsnadın İspatı" başlıklı 127. maddesinde yer bulmuştur.

(1) İsnat edilen ve suç oluşturan fiilin ispat edilmiş olması hâlinde kişiye ceza verilmez. Bu suç nedeniyle hakaret edilen hakkında kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararı verilmesi hâlinde, isnat ispatlanmış sayılır. Bunun dışındaki hâllerde isnadın ispat isteminin kabulü, ancak isnat olunan fiilin doğru olup olmadığının anlaşılmasında kamu yararı bulunmasına veya şikâyetçinin ispata razı olmasına bağlıdır.
(2) İspat edilmiş fiilinden söz edilerek kişiye hakaret edilmesi hâlinde, cezaya hükmedilir.

— Türk Ceza Kanunu, 127. madde

Yakın tarihteki örnekler

Gazeteci Örsan Kunter Öymen'in Aydınlık gazetesinde 9 Nisan 2015'te yayımlanan yazısı nedeniyle Cumhurbaşkanı'na hakaret suçlamasıyla dava açılmış, Öymen "ispat hakkı" talebinde bulunmuş ve bu talep yargılandığı mahkeme tarafından kabul edilmiştir.[3] Ekim 2016'da ise Cumhurbaşkanı'nın bir defaya mahsus olarak hakkındaki tüm hakaret davalarını geri çekmesi üzerine Öymen beraat etmiştir.[4]

Kaynakça

  1. ^ a b Koloş, Umut. "Türk Hukukunda İsnadın İspatı Hakkının Çok Boyutlu Hukuk Kavrayışı Bakımından Analizi". s. 1. Erişim tarihi: 8 Kasım 2020. 
  2. ^ Toraman, Barış (2014). "Medeni Usul Hukukunda İspat Hakkına Dair Bazı Tespit ve Değerlendirmeler". 28 Kasım 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 6 Kasım 2020. 
  3. ^ "Cumhurbaşkanı'na hakaret davalarında bir ilk: İspat hakkı talebi". tr.sputniknews.com. Erişim tarihi: 8 Kasım 2020. 
  4. ^ "Cumhurbaşkanı Şikayetini Geri Çekti". Milliyet. Erişim tarihi: 8 Kasım 2020. 

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Ceza hukuku</span>

Ceza hukuku, suç ve ceza kavramlarını inceleyen kamu hukuku bölümüdür. Genel veld Bailey, özel ceza hukuku olarak ikiye ayrılır.

<span class="mw-page-title-main">Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi</span> Türkiyedeki en yüksek yargısal devlet organı

Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi (AYM), Türkiye'de anayasal denetimi yürüten en yüksek yargı organıdır. Kanunların, Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Anayasaya şekil ve esas bakımlarından uygunluğunu denetler ve bireysel başvuruları karara bağlar. Anayasa değişikliklerini ise sadece şekil bakımından inceler ve denetler. Görevleri, Türkiye Anayasası'nın 148. ve 153. maddeleri arasında belirtilmiştir.

<span class="mw-page-title-main">Delil</span>

Delil hukuki işlemlerde bir şeyi teyit etmeye yönelik kullanılan ipuçlarıdır. Bu ipuçları, karara varılırken hangi ispatların dikkate alınması veya hangilerinin dikkate alınmaması gerektiğini belirler. Deliller belgesel delil, maddi delil, dijital delil, aklayıcı delil, suçlayıcı delil, uydurma delil türlerinde olabilir.

<span class="mw-page-title-main">İfade özgürlüğü</span> kişinin görüş ve fikirlerini iletme hakkı

İfade hürriyeti, ifade özgürlüğü, Birleşmiş Milletler tarafından İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nde ilan edilen, birçok ülke tarafından kabul edilen, bireylerin veya toplulukların fikir ve görüşlerini sansür, yasal yaptırım veya tehdit korkusu olmaksızın ifade etme hakkıdır. Birçok devlet ifade özgürlüğünü anayasal koruma altına almıştır. Konuşma özgürlüğü ve ifade özgürlüğü siyasal bağlamda dönüşümlü olarak kullanılan terimler olsa da, ifade özgürlüğünün hukuki anlamı, iletişim araçları arasında fark gözetmeksizin bilgi ve fikirlerin aranması, erişilmesi ve yayılmasına yarayan her tür faaliyeti kapsar.

<span class="mw-page-title-main">Yassıada Yargılamaları</span> 1960 darbesinden sonraki mahkeme süreci

Yassıada Yargılamaları, 27 Mayıs 1960 Darbesi'nden sonra iktidardan uzaklaştırılan Demokrat Parti yönetiminin, darbeyi gerçekleştiren cunta tarafından kurulan özel bir mahkemede yargılandığı davalar dizisi. Yargılamalar Demokrasi ve Özgürlük Adası 'nda yapıldığı için bu isimle anılırlar. İki eski bakan ve bir başbakanın idam edilmesiyle sonuçlanan yargılamalar, Türk siyasi hayatında çok önemli bir yere sahiptir ve bu konudaki tartışmalar günümüzde de sürmektedir.

<span class="mw-page-title-main">Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanun</span> 25 Temmuz 1951 tarih ve 5816 sayılı Türkiye Cumhuriyeti kanunu

Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanun veya 5816 sayılı kanun, kamuoyunda anıldığı şekliyle Atatürk'ü koruma kanunu, 25 Temmuz 1951'de kabul edilmiş bir lèse-majesté kanunudur. Konusu, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu ve ilk cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk'ün hatırasına karşı işlenecek suçlardır.

<span class="mw-page-title-main">Türkiye Cumhuriyeti Anayasası</span> 1982 yılından beri yürürlükte olan Türkiye Anayasası

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası veya resmî olmayan kullanımıyla 1982 Anayasası, Türkiye'nin 9 Kasım 1982'den bu yana geçerli olan anayasasıdır. 12 Eylül Darbesi sonrasında askerî yönetimin emriyle Danışma Meclisi tarafından hazırlanmış, 23 Eylül 1982 tarihinde Danışma Meclisi tarafından ve 18 Ekim 1982 tarihinde Millî Güvenlik Konseyi tarafından kabul edilmiştir. Devlet Başkanı Kenan Evren, Anayasa'nın ilk üç maddesinin "değiştirilemeyeceğini ve değiştirilmesinin teklif edilemeyeceğini" dördüncü madde olarak taslağa ekletmiştir. 7 Kasım 1982 Pazar günü yapılan halk oylaması sonucu yüzde 91,37 oranında kabul oyu ile kabul edilmiştir.

<span class="mw-page-title-main">Türkiye Cumhuriyeti Anayasası (1961)</span> Türkiye Cumhuriyetinin anayasası (1961–1982)

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası veya 1961 Anayasası, 9 Temmuz 1961 tarihli referandum ile kabul edilen ve 12 Eylül Darbesi'ne kadar yürürlükte olan anayasadır.

<span class="mw-page-title-main">Hak</span> Kişinin hukuken korunan ve kendisine bu korumadan yararlanma yetkisi veren menfaat

Hak, kişilerin hukuk düzenince korunan menfaatleridir. Kişilerin lehlerine olan bir durumun kanunlar tarafından korunması, bu korumaya uymayan kişilere karşı ise kanuni girişimlerde bulunulması gibi yetkiler verir. Esasen Arapçada hukuk kelimesinin tekil hâli olan bu kelime, zamanla kişilerin hukuken korunan menfaatlerini tanımlamak için kullanılırken, hakların oluşturduğu düzene ise hukuk adı verilmiştir.

Mülkiyet hakkı, kapitalist ekonomik kurallarının hakim olduğu bölge, sistem veya devletlerde; taşınır (menkul) ya da taşınmaz (gayrimenkul) bir eşya üzerinde hak sahibine kullanma (usus), yararlanma (fructus) ve tasarruf (abusus) yetkisi veren, hukuk düzeninin sınırları içinde kullanılabilen, mutlak ve ayni bir haktır. Mülkiyet hakkına sahip kişi (malik) mülkiyetinde olan nesneyi kullanma, başkalarına devretme, tahrip etme, nesnenin ürünlerinden yararlanma yetkisine sahiptir. Bu hak mutlak nitelikte olduğundan herkese karşı ileri sürülebilir.

Adalet ve Kalkınma Partisinin kapatma davası, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya'nın, AK Parti'nin "laikliğe aykırı fiillerin odağı haline geldiği" gerekçesiyle, partinin kapatılması ve ilgili dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere, dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül dahil 71 kişinin 5 yıl süre ile siyasetten uzaklaştırılması istemiyle hazırladığı iddianame Anayasa Mahkemesine 14 Mart 2008'de sunulmuş olup, Anayasa Mahkemesi iddianameyi 31 Mart 2008 günü kabul etmiştir. 16 Haziran günü Adalet ve Kalkınma Partisi esas hakkındaki savunmasını vermiştir. 30 Temmuz 2008 tarihinde kamuoyuna yapılan açıklamada, partinin temelli kapatılmaması, fakat hazine yardımının belirli bir oranda kesilmesi kararına varılmıştır. 6 üye kapatılması, 5 üye kapatılmaması yönünde oy kullanmışken, hazine yardımının kesilmesi hakkındaki oylamada 11 üyenin 10'u kesilmesi yönünde oy kullanmıştır. Kapatma talebi en az 7-4 şeklindeki nitelikli çoğunluk koşulu sağlanamadığı için reddedilmiştir.

<span class="mw-page-title-main">Türkiye'de yargı teşkilatı</span>

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 9. maddesi uyarınca “Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılır.” Ancak, 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri İle Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev Ve Yetkileri Hakkındaki Kanun içinde yer alan bazı belirleyici hükümler haricinde tüm yargı teşkilatının görev ve yetkisini belirleyen kapsayıcı ve genel bir yasal düzenleme yapılmamıştır. Dolayısıyla, hangi durumda hangi mahkemenin yetkili olacağı çeşitli kanunlarda dağınık ve sistematikten uzak bir biçimde yer aldığından mevcut mevzuat konuya genel bir bakış sağlamaktan uzak bir görüntü sunmaktadır.

<span class="mw-page-title-main">Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Anayasası</span> Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin anayasası (1985–yürürlükte)

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Anayasası veya 1985 Anayasası, Kuzey Kıbrıs'ın 1985'ten bu yana geçerli olan anayasasıdır. 15 Kasım 1983 tarihinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin bağımsızlığını tek yanlı olarak ilan etmesinden sonra kurulmuş olan Kurucu Meclis tarafından hazırlanmış, 5 Mayıs 1985 günü Kıbrıs Türkü seçmenler tarafından %29,82'ye karşı %70,18 çoğunlukla onaylanmıştır.

<span class="mw-page-title-main">Türkiye'de anayasal süreç</span> Türk anayasal sürecinin geçmişi ve bugünü

Türkiye'de anayasal süreç, 1808 tarihinde ilan edilen Sened-i İttifak ile başlayıp günümüze kadar devam etmektedir. II. Mahmud döneminde, Alemdar Mustafa Paşa tarafından hazırlanan Sened-i İttifak, merkezî otoriteyi taşrada hâkim kılmak için Rumeli ve Anadolu âyanları ile Osmanlı Devleti arasında 29 Eylül 1808’de imzalandı. Osmanlı'da Sened-i İttifak ile Türk tarihinde ilk defa devlet iktidarı sınırlandırıldığından, bu belge Türk tarihinde ilk "anayasal belge" kabul edilmektedir. Abdülmecid döneminde 3 Kasım 1839 tarihinde Mustafa Reşid Paşa tarafından hazırlanan Tanzimat Fermanı ilan edildi. Bu ferman ile padişah, fermanda ilân edilen ilkelere ve konulacak kanunlara uyacağına yemin etti. Tanzimat Fermanı'nın tamamlayıcısı ve pekiştiricisi olan Islahat Fermanı, Abdülmecid tarafından 1856 yılında "ferman" olarak ilan edildi. Tanzimat döneminde yetişen ve Genç Osmanlılar olarak bilinen aydın ve yazarlar, Avrupa'dan etkilenerek meşrutiyet yönetimini savunmaya başladılar ve meşrutiyeti ilan ettirmek için Abdülaziz’i tahttan indirerek, yerine II. Abdülhamid’i getirdiler. 23 Aralık 1876'da Mithat Paşa’nın hazırladığı Kanun-i Esasi ilan edilerek meşrutiyete geçildi. Kanun-i Esasî, şekli kritere göre bir anayasa olarak kabul edilmektedir. Türk tarihinin ilk anayasası olan ve 12 bölüm ile 119 maddeden oluşan Kanun-i Esasî'nin 113. maddesi gereğince, padişah olağanüstü durumlarda Anayasa'yı askıya alabilirdi. II. Abdülhamid, 1877 yılında Rus savaşlarını neden göstererek Anayasa'yı askıya aldı. 1908 yılındaki askeri ayaklanma sonucu II. Abdülhamid, 1876 Anayasası'nı tekrar yürürlüğe koydu ve böylece II. Meşrutiyet dönemi başladı. 1909 yılında 31 Mart Vakası'nın meydana gelmesinden sonra tahttan indirilen II. Abdülhamid'den sonra 1909 yılında Anayasa'da önemli değişiklikler yapıldı. Bu değişikliklerle 1876 Anayasası, meşruti bir parlamenter monarşi Anayasası haline geldi.

<span class="mw-page-title-main">Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin devlet yapısı</span>

Kuzey Kıbrıs'ın devlet yapısı, Kuzey Kıbrıs cumhuriyetle yönetilmekte olup yarı başkanlık sistemi bulunmaktadır. Cumhurbaşkanı aynı zamanda devlet başkanı, başbakan ise hükûmetin başkanıdır. Çok partili sistem uygulanmaktadır. Yürütme yetkisi hükûmetin elindedir. Yasama yetkisi ise hükûmetle beraber Cumhuriyet Meclisi'ne aittir.

Hakaret, şerefe ve kişilik haklarına karşı işlenen bir suç.

<span class="mw-page-title-main">Haklar Bildirisi</span>

Haklar Bildirisi, ABD Anayasası'nın 15 Aralık 1791'de tek bir bölüm olarak kabul edilen ilk 10 ek maddesidir. Haklar Bildirisi'nin esin kaynakları Magna Carta, İngiliz Haklar Bildirgesi ve kolonilerin krala ve parlamentoya karşı yürüttüğü mücadele ile Amerikan halkı arasında gitgide yaygınlaşan eşitlik düşüncesidir. Haklar Bildirisi, Bu maddelerle birey haklarına ilişkin güvenceleri ve federal yönetim ile eyalet yönetimlerine getirilen sınırlamaları pekiştirmiştir. James Madison tarafından 1789'da Amerika Birleşik Devletleri'nin Birinci Kongresi'ne bir dizi makale olarak sunuldu ve eyaletlerin dörtte üçü tarafından onaylandıktan sonra 15 Aralık 1791'de yürürlüğe girdi.

Azerbaycan Cumhuriyeti Anayasası'nın uyarlanmasından sonra (1995), Azerbaycan'da yasal reformlar kapsamında demokratik ilkelere ve uluslararası hukukun gerekliliklerine uygun olarak yeni yasal düzenlemeler ve değişiklikler yapılmıştır. Genel olarak, Azerbaycan Anayasasında temel insan ve sivil hakları ve özgürlükleri ile ilgili 48 madde bulunmaktadır. Anayasanın 3. bölümü özellikle Azerbaycan vatandaşlarının insan hakları, mülkiyet hakları, eşitlik hakları, fikrî mülkiyet hakları, medeni haklar, sanıkların hakları, grev hakkı, sosyal güvenlik hakkı, oy kullanma hakkı ve ifade, vicdan ve düşünce özgürlüğü haklarını kapsamaktadır. 28 Aralık 2001 tarihinde Azerbaycan Cumhuriyeti Millet Meclisi, Azerbaycan Cumhuriyeti İnsan Hakları Komisyonu adında bir kurumun kurulması için anayasa kanununu kabul etti ve 5 Mart 2002'de cumhurbaşkanı bunun uygulanması, yasal çerçevesinin oluşturulması ve işleyişi hakkında bir kararname imzaladı.

Hazal Ocak, Türk muhabir ve gazeteci.

Türk Ceza Kanunu'nun 299. maddesi, 5237 nolu Türk Ceza Kanunu'nun ikinci kitap, dördüncü kısım, üçüncü bölümünde yer alan ve cumhurbaşkanına hakaret suçunu düzenleyen kanun maddesidir. "Devletin Egemenlik Alametlerine ve Organlarının Saygınlığına Karşı Suçlar" başlığı altında ele alınmaktadır. Suçu sabit görülen kişi bir yıldan dört yıla kadar hapis cezasına mahkûm edilir. Suçun alenen işlendiği durumlarda ise cezada altıda bir oranında artırım uygulanır. Bu suçtan dolayı adalet bakanının izni olmadan kovuşturma yapılamaz. Günümüzde bu madde hakkında pek çok tartışma yaşanmaktadır.