İçeriğe atla

İspanya'daki Yahudi kültürünün altın çağı

İspanya’daki Yahudi kültürünün altın çağı ya da İberya’daki Arap (Kuzey Afrika) hakimiyetinin altın çağı olarak bilinen dönem, İber Yarımadası’ndaki (eski Roma ve Vizigot Hispania’sı) Yahudilerin toplumda yaygın kabul gördüğü ve Yahudi dini, kültürel ve ekonomik yaşamının canlandığı İslam hakimiyeti altındaki tarihi döneme atıfta bulunmaktadır.

Söz konusu “Altın Çağ”ın niteliği ve ne kadar sürdüğü birçok tartışmaya konu olmuştur. Kimi uzmanlar, Altın Çağ’ın 711-718 yılları (Hispania’nın Müslümanlar tarafından fethedilmesinin ardından) arasında veya 912 (III. Abdurrahman dönemi) yılında başladığını belirtirken, bitiş tarihi olarak ise, farklı uzmanlar tarafından 1031 (Endülüs Emevi Devleti’nin yıkılışı), 1066 (Gırnata Katliamı yaşanması), 1090 (Murabıtların işgali) veya 1100’lerin ortasını (Muvahhidlerin işgali) gösterilmektedir.

Altın Çağ’ın niteliği

Endülüs’te Pesah hikâyesini okuyan kantor figürü, 14. yüzyıl Barselona Haggada’sından..

Endülüs Emevi Devleti’nin hakimiyeti altında yaşayan gayrımüslimlerin gördüğü muamele, başta modern dünyada bir arada yaşayan Müslümanlar ile gayrımüslimlerin durumu ile benzerlikler kurmakla ilgilenen akademisyenler ve yorumcular arasında ciddi tartışmalara konu olmuştur. Yahudilerin (ve diğer dini azınlıkların) Müslümanların kontrolü altındaki İberya’da Hristiyan Batı Avrupa’da yaşayan dini azınlıklara kıyasla çok daha iyi muamele gördükleri, burada karşılıklı hoşgörü, saygı ve uyumun hakim olduğu, nadir görülen bir “altın çağ”ın yaşandığı ifade edilegelmiştir. Her ne kadar Orta Çağ’ın başlarında önemli alimler yetiştiren Endülüs en istikrarlı ve müreffeh Yahudi cemaatlerinden birine ev sahipliği yapan, Yahudi yaşamının önemli merkezlerinden biri olmuşsa da, Yahudiler ile Müslümanlar arasındaki ilişkinin dinler arası ilişkilerde bir kusursuzluk örneği olup olmadığı ya da Yahudilerin aynı dönemde diğer bölgelerde gördüklerine benzer bir muameleye maruz kalıp kalmadıkları konularında, uzmanlar arasında açık bir konsensüs de bulunmamaktadır.

Yale Üniversitesi’nde İber edebiyatı üzerine uzman olan María Rosa Menocal’e göre, “Hoşgörü Endülüs toplumunun tabiatında olan bir özellikti.”[1] Menocal’in 2003 yılında yayımlanan, The Ornament of the World (Dünyanın Süsü) adlı kitabında, Endülüs Emevi Devleti içinde zimmi statüsünde yaşayan Yahudilerin kendilerine Müslümanlardan daha az hak tanınmasına rağmen yine de Hristiyan Avrupa’nın diğer bölgelerine kıyasla çok daha iyi durumda olduğunu savunur. Gerek Yahudiler, gerekse çeşitli Avrupa ülkelerinde sapkın olarak görülen mezheplere üye olan Hristiyanlar Avrupa’nın diğer bölgelerinden, hoşgörü gördükleri Endülüs’e göç etmişlerdir.

Bu görüşe itiraz eden tarihçi Bernard Lewis, gerek Hristiyanlar gerekse Müslümanlar için hoşgörünün erdem, hoşgörüsüzlüğün ise suç olarak görülmesinin çok yeni bir olgu olduğunu vurgular ve bu argümanın kullanılmasının tarihdışı bir çaba olduğunu savunur:

İslamı savunan kimilerinin toplumlarının geçmişte gayrımüslimlere eşit bir statü verdiğini iddia etmeye başlamaları oldukça yeni bir durumdur. Yeniden yükselişe geçen İslamcılığın sözcüleri tarafından bu tarz bir iddia dile getirilmemiştir ve tarihi açıdan haklı olduklarına da hiçbir şüphe yoktur. Geleneksel İslami toplumlar ne böyle bir eşitlik vermişler ne de bunu yaptıkları izlenimini yaratmaya gerek duymuşlardır. Nitekim, eski düzende, bu bir fazilet değil, vazifenin ihmali olarak görülürdü. Gerçek dini takip edenler ile bunu kendi rızasıyla reddedenlere aynı muamele nasıl gösterilebilirdi ki? Bu hem teolojik hem de mantıki açılardan saçma olurdu.[2]

Princeton Üniversitesi’nde Yakın Doğu Etüdleri Profesörü olan Marc Cohen, konu üzerine bir dönem noktası olan 1995 tarihli Haç ve Hilal Altında: Orta Çağ’da Yahudiler adlı kitabında, “dinler arası ütopya efsanesi”nin ilk olarak Hainrich Graetz gibi Yahudi tarihçiler tarafından, bilhassa Doğu Avrupa’daki Hristiyan ülkelerin Yahudilere yönelik muamelelerine karşı bir sitem vesilesi olarak, 19. yüzyılda ortaya atıldığını iddia eder. Araplar tarafından “Siyonizme karşı bir propaganda silahı”[3] olarak kullanılmaya başlamasına kadar bu görüşe karşı çıkan olmamıştır; buna göre, söz konusu “propaganda silahı”na başvuran kesim, daha önceden Osmanlı İmparatorluğu hakimiyeti altında, Filistin’de Yahudiler ile Araplar arasında var olduğunu iddia ettikleri uyumun modern İsrail Devleti’nin kuruluşu ile yok edildiğini göstermeye çalışmakta, geçmişteki uyumlu ilişkilere örnek olarak da bu var olduğu iddia edilen “altın çağ” ütopyasına işaret etmektedirler. “Arapların bu tartışmalı istismarı” karşısında Bat Ye’or[4] gibi tarihçiler tarafından ortaya atılan “Yahudi-Arap tarihinin neo-göz yaşartıcı kavrayışı” şeklindeki “karşı mit” de “tarihi gerçekler ışığında sürdürülemezdir.”[5]

Frederick Schweitzer ve Marvin Perry, İslam hakimiyeti altındaki Yahudilere dair biri “altın çağ”ı savunan geleneksel, diğeri de “zulüm ve pogrom” yorumlarını içeren revizyonist olmak üzere, iki genel görüş olduğunda birleşirler. Her iki isim de, 19. yüzyıl Yahudi tarihçilerinin masallaştırdığı ve aralarında 1011 yılında Kurtuba’da ve 1066 yılında Gırnata’da Yahudilere karşı Müslümanlar tarafından yürütülen pogromlar gibi “pek bilinmeyen nefret ve katliamlar dizisini” göz ardı eden görüşün 1948 sonrasında, Müslüman Araplar tarafından “İsrail’e karşı verilen öncelikle ideolojik ve siyasi mücadelede Arap-İslamcıların elinde bir silah” olarak kullanıldığını savunmaktadır.[6]

Altın Çağ’ın doğuşu

681 yılından itibaren, Hispanialı Hristiyan Vizigotlar Yahudilere karşı yoğun bir baskı uygulamışlar, dolayısıyla da 8. yüzyılda Müslüman Arap ve Berberi fatihlerin gelişi Yahudiler tarafından memnuniyetle karşılanmıştır. Fethedilen Córdoba (Cordoba), Málaga, Gırnata (Granada), Sevilla ve Toledo şehirleri, Kuzey Afrikalı işgalciler tarafından silahlandırılan Yahudi sakinlerinin kontrolü altına verilmiştir. Müslümanlar, Hristiyan Vizigotların baskıcı kısıtlamalarını kaldırmış ve Yahudilere tam dini hürriyet vermiş, sadece kişi başına bir altın dinar vergi (cizye) ödemelerini şart koşmuşlardır.

Endülüslü en büyük Yahudi alimlerinden, Córdoba doğumlu Musa ibn Meymun tarafından kaleme alınmış bir el yazması sayfası. İbrani alfabesi ile Arapça metin.

Böylece, Müslümanların İber Yarımadası’nı fethinin ardından Kuzey Afrika’dan gelen göç ile sayıları ciddi ölçüde artan buradaki Yahudiler için bir hoşgörü dönemi başlamıştır. Özellikle 912 yılından sonra, III. Abdurrahman ve oğlu II. El Hakim dönemlerinde Yahudiler refaha kavuşmuşlar, kendilerini Endülüs Emevi Devleti’nin hizmetine, bilimsel çalışmalara, başta ipek ve esir ticareti olmak üzere ticaret ve sanayiye adamışlar, bu şekilde ülkenin refahına önemli katkılarda bulunmuşlardır. Bu dönemde, Yahudiler eşi görülmemiş bir ekonomik büyüme sağlamışlardır. Toledo’da, Arapça metinlerin Latin dillerine, Yunanca ve İbranice metinlerin ise Arapça’ya çevrilmesinde rol oynamışlardır. Yahudiler, botanik, coğrafya, tıp, matematik, şiir ve felsefe alanlarında da katkıda bulunmuşlardır.[7]

Abdurrahman’ın saray doktoru ve veziri Hasday bin İshak bin Şaprut aynı zamanda Menahem ben Saruq, Dunaş ben Labrat ve diğer Yahudi alim ve şairin de hamisiydi. Bu dönemde Yahudi düşüncesi Samuel Ha-Nagid, Musa ibn Ezra, Solomon ibn Gabirol, Judah Halevi ve Musa ibn Meymun gibi ünlü şahsiyetler ile önemli gelişim göstermiştir.[7] Abdurrahman’ın hükümdarlığı döneminde, alim Moşe ben Enoch, Kurtuba hahamlığına atanmış, bunun sonucunda, Endülüs Talmud çalışmalarının merkezi ve Yahudi bilginlerin buluşma noktası haine gelmiştir.

Bu, Yahudilerin kısmi bir özerklik yaşadıkları bir dönem olmuştur. “Zimmi”ler, yani “himaye altındaki gayrımüslimler” olarak, Müslüman ülkelerde yaşayan Yahudiler, Müslümanlar tarafından ödenen zekattan ayrı olarak uygulanan cizye adlı vergiyi ödüyordu. Cizye, farklı kesimlerce, bir baş vergisi, askere alınmama karşılığında yapılan bir ödeme veya haraç olarak görülmüştür. Yahudilerin kendi yasal sistemleri ve sosyal hizmetleri bulunmaktaydı. Ehl-i Kitab’ın mensup olduğu tek tanrılı dinlere hoşgörü gösterilse de, çanlar ya da törenler gibi bu dinlere imanın aleni şekilde sergilenmesini sağlayan araç ve uygulamalara pek hoş bakılmıyordu.[8]

Altın Çağ’ın bitişi

II. El-Hakim ibn Abdurrahman’ın 976 yılında ölmesi ile, Endülüs Emevi Devleti’nin de çözülme süreci başlamış ve ortaya çıkan küçük krallıklardaki Yahudilerin konumu daha nazik bir hal almıştır. İlk büyük çaplı zulüm, 30 Aralık tarihinde, Müslümanlardan oluşan bir güruhun Gırnata’daki kraliyet sarayını basarak Yahudi vezir Yosef ibn Naghrela’yı çarmıha gerdiği ve şehrin Yahudi sakinlerinin önemli bir kısmını öldürdüğü 1066 Gırnata katliamı olmuştur. “1.500 Yahudi ailesinden toplam 4.000 kişi bir günde ölmüştür.”[9] Bu, İber Yarımadası’nın İslam hakimiyeti altında olduğu dönemde meydana gelen ilk zulüm olmuştur.

Fas’tan gelen bağnaz bir İslami mezhebe mensup olan Murabıtların işgali ile, 1090 yılının başından itibaren durum daha da kötüye gitmiştir. Ancak, Murabıtların yönetimi altında, özellikle de III. Ali ve babası Yusuf ibn Teşfin’in hükümdarlıkları döneminde, dahi kimi Yahudiler müreffeh bir yaşam sürdürmüştür. Murabıtlar döneminde, şair ve hekim Ebu Eyyub Solomon ibn el-Muallim, Abraham ibn Meir ibn Kamnial, Ebu İzak ibn Muhajir ve Solomon ibn Farusal (her ne kadar sonuncusu 2 Mayıs 1108 tarihinde öldürülmüşse de) “vezir” veya “nasi” titrini taşımıştır. Murabıtlar, 1148 yılında yarımadadan çıkarılmışsa da, bunu daha da bağnaz olan Muvahhitler’in işgali izlemiştir. Muvahhitlerin yönetimi altında, birçok Yahudi İslam inanışını kabul etmeye zorlanmış, mallarına işgalciler tarafından el konmuş, eşleri ve çocukları alınmış ve birçoğu köle pazarlarında satılmıştır. En ünlü Yahudi eğitim kurumları kapatılmış, her yerde sinagoglar yıkılmıştır.

Bu Berberi hanedanların hakimiyeti sırasında, birçok Yahudi, hatta Müslüman alim İberya’da Müslümanların kontrolü altındaki bölgeleri terk ederek, 1085 yılında Hristiyan güçleri tarafından yeniden fethedilmiş olan Toledo şehrine gitmiştir.

Birçok Yahudi alim, Toledo Okulu olarak bilinen ve Arap dünyasından önemli eserlerin, özellikle de ibn Rüşd ile İberya’da Avicebrón olarak tanınan Yahudi şair ve filozof Solomon ibn Gabirol’un çalışmalarının ilk Latince çevirilerini üretmiştir. Yahudiler, Kastilyalı VI. Alfonso’nun ordularına katılmış, yine ordularında çok sayıda Yahudi asker bulunduran Muvahhitlere karşı savaşta 40.000’e yakın Yahudi savaşmıştır.

Müslümanların yönetiminin sona ermesinden sonra dahi, İberya’daki Yahudi cemaati, bilhassa da Babil Akademileri’nin düşüşe geçişi ile birlikte, dünyadaki en önemli cemaat olmayı sürdürmüştür. 1135 yılında doğan, Musa ibn Meymun gibi akademisyenler —her ne kadar ibn Meymun’un kendisi Müslümanların hakimiyeti altında Yahudilerin maruz kaldığı muameleden şikayetçi olmuşsa da— Yahudiliğin önemli şahsiyetleri arasında yer almışlardır. İber Yarımadası’ndaki büyük Yahudi varlığı, Yahudilerin 1492 tarihli Elhamra Kararnamesi ile Hristiyan İspanya’dan, ardından yine benzer bir emir ile 1497 yılında da Hristiyan Portekiz’den toplu olarak göçe zorlanmasına kadar sürmüştür.

Önemli şahsiyetler

  • Ebu el Dal ibn Hasday, filozof, Zaragoza’da vezir
  • Ebu Ruiz ibn Dahri, Muvahhitlere karşı savaşta yer almıştır
  • Amram ben İzak ibn Şalbib, Kastilya Kralı VI. Alfonso’ya hizmet vermiş alim ve diplomat
  • Bahya ibn Pakuda, filozof ve Şovot ha-Levavot adlı eserin yazarı
  • Piskopos Bodo-Eleazar; Yahudi Ansiklopedisi’ne göre, “İspanyol Hristiyanlar arasından Yahudiliği yaymak için Kurtuba’ya gittiği söylenen... sonradan Yahudiliğe geçen şahsiyet.”
  • Dunaş ben Labrat, şair
  • İzak ibn Albalya, Gırnatalı astronom ve haham
  • Yekuthiel ibn Hasan, Zaragoza’da kralın vezirliğini yapmış, ancak daha sonra gözden düşmüş ve idam edilmiştir
  • Yosef ibn Hasday, şair, Ebu el-Fadl ibn Hasday’ın babası
  • Yosef ibn Migaş, Gırnatalı diplomat
  • Musa ibn Meymun, haham, hekim ve filozof
  • Menahem ben Saruk
  • Solomon ibn Gabirol, şair ve filozof
  • Moşe ben Enoh
  • Yehuda Halevi, şair ve filozof
  • Abraham ibn Ezra, haham ve şair
  • Musa ibn Ezra, filozof ve şair
  • Tudelalı Binyamin, seyyah
  • Samuel Ha-Nagid ibn Nagrela, kraliyet veziri ve şair
  • Hasday bin Şaprut, halife hekimi ve dış ilişkilerden sorumlu devlet adamı
  • Yudah ben Şaul ibn Tibbon

Ayrıca bakınız

Notlar

  1. ^ The Ornament of the World by María Rosa Menocal 29 Kasım 2005 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi., Accessed, 12 June, 2006.
  2. ^ In Chapter 1 on page 4 of his book The Jews in Islam.
  3. ^ Cohen, Under Crescent and Cross, 1995, p. 6.
  4. ^ Cohen, Under Crescent and Cross, 1995, p. 9.
  5. ^
    • Daniel J. Lasker, Review of Under Crescent and Cross. The Jews in the Middle Ages by Mark R. Cohen, The Jewish Quarterly Review, New Ser., Vol. 88, No. 1/2 (Jul., 1997), pp. 76-78
    • Ayrıca bakınız Cohen (1995) p.xvii: Cohen’e göre, her iki görüş de aynı ölçüde geçmişi çarpıtır.
  6. ^ Frederick M. Schweitzer, Marvin Perry., Anti-Semitism: myth and hate from antiquity to the present, Palgrave Macmillan, 2002, ISBN 0-312-16561-7, pp. 267-268.
  7. ^ a b Sephardim 6 Ocak 2010 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. by Rebecca Weiner.
  8. ^ Fred J. Hill et al., A History of the Islamic World 2003 ISBN 0-7818-1015-9, p.73
  9. ^ Granada 24 Aralık 2010 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. by Richard Gottheil, Meyer Kayserling, Jewish Encyclopedia. 1906 ed.

Kaynakça

  • Esperanza Alfonso, Islamic culture through Jewish eyes : al-Andalus from the tenth to twelfth century, 2007 ISBN 978-0-415-43732-5
  • Mark Cohen, Under Crescent and Cross: The Jews in the Middle Ages 1995 ISBN 0-691-01082-X
  • Joel Kraemer, "Comparing Crescent and Cross," The Journal of Religion, Vol. 77, No. 3. (Jul., 1997), pp. 449–454. (Book review)

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Emevîler</span> İslam tarihinin ikinci halifeliği (661–750)

Emevîler ya da Emevîler Hilâfeti, Dört Halife Dönemi'nden (632-661) sonra kurulan Müslüman Arap devleti. Ali bin Ebu Talib'in 661'de öldürülmesinden sonra başa geçen Emevîler, 750'de Abbâsîler tarafından yıkılıncaya kadar hüküm sürdüler. Başkenti Şam olan devlet, en geniş sınırlarına Halife Hişâm bin Abdülmelik döneminde sahip oldu. Devletin sınırları Kuzey Afrika, Endülüs, Güney Galya, Mâverâünnehir ve Sind'in fethedilmesiyle doğuda Afganistan'a batıda ise Güney Fransa'ya kadar ulaşmıştır.

<span class="mw-page-title-main">Endülüs</span> 711–1492 yılları arasında İber Yarımadasında Müslümanların hakimiyeti altındaki bölgeler

Endülüs, 711-1492 yılları arasında İber Yarımadası'nda Berberi milletinin de katkısı ile Arapların etkisi altında bulunan bölgelere verilen isimdir. Müslümanların İber Yarımadası'ndaki varlığı en son Moriskoların 1609 yılında İspanya'dan Müslümanlığı bırakmadıkları için göçe zorlanarak sınır dışı edilmesiyle son bulmuştur.

<span class="mw-page-title-main">Endülüs Emevî Devleti</span> 756–1031 yılları arasında İber Yarımadasında hüküm sürmüş Arap kökenli Müslüman devlet

Endülüs Emevîleri Devleti, Abbasilerin, Emevî hanedanına son vermesi ile 10. Emevi halifesi Hişam bin Abdülmelik'in torunu ve Muaviye bin Hişâm'in oğlu Abdurrahman'ın İspanya'ya giderek burada 756 yılında kurduğu devlettir.

<span class="mw-page-title-main">El Hamra Sarayı</span>

El-Hamra Sarayı (İspanyolca: Alhambra; Arapça: الْحَمْرَاء‎‎: "Kırmızı", İspanya'nın Endülüs bölgesindeki Granada kentinde yer alan, İslami Arap mimarisinin Kalʿatü'l-Hamrâ mimari anlayışı ile yapılan saray ve kale olarak kullanılmış tarihi binadır. Günümüzde müze olarak kullanılmaktadır.

<span class="mw-page-title-main">Musa bin Meymun</span> Yahudi bilgin, haham ve filozof (1135–1204)

Musa bin Meymūn 30 Mart 1135 – 13 Aralık 1204) Sefaradi Yahudisi filozof, hahambaşı, Talmud bilgini ve çoğaltıcısı. Orta Çağ'ın tartışmasız en önemli Yahudi düşünürüdür. Yahudi bilginler arasında İkinci Musa lakâbıyla veya adının baş harflerinden oluşan RaMBaM adıyla bilinir.

<span class="mw-page-title-main">Reconquista</span> Orta Çağ Hristiyan askeri harekatı

Reconquista, Endülüs döneminde İber Yarımadasındaki Hristiyanların, yarımadadaki Müslümanların varlıklarını ortadan kaldırma amaçları ve çabalarına verilen addır. 1492 yılında son Endülüs devletinin yıkılmasıyla başarıya ulaşan Reconquista, İspanyolcada "Yeniden fetih" anlamına gelir.

<span class="mw-page-title-main">Murâbıtlar</span>

Murabıtlar, bugünkü İspanya ve Fas topraklarında, Orta Çağ sırasında önemli bir siyasi güç olmuş olan Berberî hanedanı ve devleti.

<span class="mw-page-title-main">Hudiler</span>

Hudiler ya da Banu Hud, İspanya'nın dağınık Müslüman emirliklere bölündüğü 11. yüzyıldaki siyasi kargaşa döneminde Zaragoza kenti çevresinde hüküm süren bir Müslüman Arap hanedanıdır.

<span class="mw-page-title-main">İspanya tarihi</span>

İspanya tarihi, İspanya'da tarih öncesi dönemlerden günümüze kadar uzanan dönem boyunca yaşanan olayları kapsar.

<span class="mw-page-title-main">Tavaif-i Mülûk</span>

Tavaif-i Mülûk, Mülûkü't Tavaif ya da Tayfa Endülüs Emevi Devleti'nin 1031 yılında çökmesi üzerinde İber Yarımadası'nda kurulmuş ve 1031-1090 yılları arasında hüküm süren Müslüman emirlikler için kullanılan tabirdir.

<span class="mw-page-title-main">Elhamra Kararnamesi</span> 1492 tarihli Yahudileri İspanyadan kovulması kararını bildiren kararname

Elhamra Kararnamesi, Kastilya ve Leon Kraliçesi I. Isabel ile Aragon Kralı II. Fernando tarafından 31 Mart 1492'de Elhamra Sarayı'nda imzalanarak ilan edilen ve İspanya'da yaşayan Yahudilerin kovulması kararını, gerekçeleriyle birlikte ifade eden belgedir. Bu kararnameye göre Yahudi dinine mensup veya biyolojik olarak Yahudi olan herkes İspanya'yı terk edecek; yanına altın, para vb. ziynet eşyası almayacaktır. Kararnamenin muhataplarına ülkeyi terk etmek için 31 Temmuz tarihine kadar süre tanınmış ve bu süre sonunda da ülkeyi terk etmeyenlerin idam edileceği belirtilmiştir. Bu tarihten bir yıl sonra yine II. Fernando'a ait olan Sicilya (1493'te), beş yıl sonra da Portekiz (1497'de) aynı uygulamayı gerçekleştirecektir.

<span class="mw-page-title-main">Gırnata Emirliği</span> 1232 yılında Endülüsde kurulan son İslam devleti

Gırnata Emirliği veya Ben-i Ahmer Devleti, başkenti Gırnata olan Orta Çağ devleti. Muvahhidlerin, Las Navas de Tolosa Savaşı'nda Hristiyanlara yenilmesinin ardından 1232 yılında kurulmuştur. İber Yarımadası'nda kurulan en uzun ömürlü ve son bağımsız İslam devletidir.

Tarihte Yahudilik ile İslam arasındaki etkileşimin tarihi, İslamın Arap Yarımadası'nda doğup buradan yayılmaya başladığı 7. yüzyıla kadar uzanır. Gerek Yahudiliğin gerekse İslamın kökenleri Ortadoğu'da, İbrahim'e dayandığından, her ikisi de İbrahimi olarak kabul edilir. Yahudilik ile İslam'ın paylaştığı birçok ortak yön bulunmaktadır: temel dini görünümü, yapısı, hukuk felsefesi ve uygulaması ile İslam ile Yahudilik birbirine benzer. Gerek bu benzerliklerden ötürü, gerekse Müslüman kültürü ve felsefesinin İslam dünyası içinde yaşayan Yahudi cemaatleri üzerindeki etkisi yoluyla, geride kalan 1.400 yıl boyunca bu iki din arasında kesintisiz ve hatrı sayılır bir fiziki, teolojik ve siyasi örtüşme ortaya çıkmıştır.

<span class="mw-page-title-main">Hasday bin Şaprut</span>

Hasday bin Şaprut, (d. 915 Jaén - ö. 970 Córdoba) Endülüs Yahudisi, halife III. Abdurrahman'ın veziri ve özel hekimi. Chaim Potok'un kitabı "wanderings"te anlatıldığına göre Talmud'un erbabı değildi. Dini yazıtlar üzerinde çalışan, 4 dil bilen, Yahudi tarihini iyi bilen, rabbinik olmayan bir Yahudi sekreteri olan Hasday Yahudi olmayanlarca bile saygı duyulan bir kişiydi. Hasday bin Şaprut Karay bir İbrani olmasına rağmen rabbinikçiler, İbrani diline yaptığı katkılardan dolayı kendisine sahip çıkmaktadır.

İslam ve antisemitizm, Yahudilere ve Yahudiliğe karşı İslami öğretiler ve İslam hakimiyeti altındaki Yahudilere yapılan muamelelerle ilgilidir.

İsrail ve Yahudiye toprakları dışında kalan Orta Doğu bölgelerinde Yahudiler en azından Babil Sürgünü'nden beri 2600 yıldır yaşamaktadır.

Granada Savaşı (1482-1492), İber Yarımadası'da mevcut olan son Müslüman varlığının bitirilmesi amacıyla Hristiyan Kastilya ve Aragon Kralıkları tarafından başlatılan bir savaştır. Endülüs uygarlığının son temsilcisi olan Gırnata Emirliği'nin yönetiminde bulunan toprakların istilası ve emirliğin başkenti olan Gırnata'nın yıllarca süren kuşatmasının ardından 2 Ocak 1492 yılında son kale olan Gırnata Hristiyanlar tarafından teslim alınır. Böylece 10 yıl kadar süren İspanyol-Arap savaşı bitmiş olur. Savaştan sonra Temmuz 1492'de Elhamra Kararnamesi uyarınca pek çok Müslüman ve Yahudi, inanç özgürlüklerini korumak için yaşamış oldukları toprakları terk etmek zorunda kalmıştır.

Moriskolar, 1500'lerde Endülüs tamamen yok edildikten sonra Müslümanların ve Yahudilerin İber Yarımadası'ndan sürülmesi üzerine vatanları İspanya ve Portekiz'den ayrılmamak için Hristiyanlığa dönen Müslümanlardır. Daha sonraları bu ünvan, Katolik olarak bilinen fakat gizlice Müslümanlığı yaşamaya devam ettiğinden şüphelenilenlere karşı kötüleyici bir anlamda kullanılmaya başlandı. Morisko sürgününden sonra bazı Moriskolara ise din adamları tarafından verilen fetvalarla; gayrimüslimlere faiz verme, Hristiyan gibi giyinip yaşama, gizlice ibadet yapabilme ve zorunluluk halinde içki tüketme gibi olanaklar ile Hristiyanların baskıları karşısında yaşamlarını idame ettirme olanakları verilmiştir.

<span class="mw-page-title-main">Araplaşma</span> Arap olmayan bir bölgenin fethi ile nüfusta Arap etkisinin artması

Araplaşma, Arap olmayan bir bölgenin fethi ile Arap olmayan nüfusta Arap etkisinin artmasını, Arap dilinin, kültürünün, kimliğinin kademeli olarak benimsenmesini tarif eder. İslam dini ve bunlarla ilişkili olarak İslam'a dayanan sosyo-politik düzen ile Arapça bir kitap olan Kur'an Araplaşmada merkezi bir rol oynamıştır. Ve Bu, genellikle fethedilen topraklarda İslamileştirme ile beraber ilerlemiştir. Genel olarak, Arap orijinli unsurlar, fethedilen medeniyetlerden oluşan çeşitli unsurlarla çeşitli şekillerde birleşti. Araplaştırma; Irak, Suriye, Sudan, Moritanya, Cezayir ve Libya'daki Arap milliyetçisi rejimler tarafından Arap yerleşimlerini genişletme, Arap dışındaki azınlıkların sınır dışı edilmeleri ve Arap olmayan nüfusta Arap kimlik ve kültürünün uygulanmasını, özellikle eğitimde Arapça olmayan anadillere izin vermemek gibi yöntemler ile modern çağlarda da devam etti.

<span class="mw-page-title-main">İspanya'da İslam</span>

İspanya, Hristiyan çoğunluklu bir ülke olup, İslam, çoğunlukla Müslüman çoğunluklu ülkelerden gelen göçmenler ve onların soyundan gelenler tarafından uygulanan azınlık bir dindir.