İspanya'da demokrasiye geçiş süreci
İspanya tarihi |
---|
İspanya’da demokrasiye geçiş süreci, İspanya’nın Francisco Franco diktatörlüğünden liberal demokratik yönetime geçişini kapsar. Geçiş süreci Franco’nun 20 Kasım 1975 günü ölmesiyle başlar, sürecin tamamlanması ise 1978 yılında kabul edilen Anayasa ile tamamlayan tarihçiler olmakla beraber, 23 Şubat 1981 günü Antonio Tejero’nun başarısız darbe girişimini veya 28 Ekim 1982 günü İspanyol Sosyalist İşçi Partisi PSOE’nin seçim zaferini sürecin tamamlandığı olay olarak kabul eden tarihçiler de bulunmaktadır.
Juan Carlos’un siyasi rolü
İspanya İç Savaşından beri iktidarda olan Franco’nun ölümü Don Juan Carlos de Borbon’u tahta çıkartır. Franco’nun ölümüne dek Juan Carlos geri planda kalmış ve Franco’nun siyasetini takip etmiştir. Ne var ki, İspanya Kralı olarak başa geçtikten sonra halihazırdaki sistemin yerine babasının 1946 yılından beri öngördüğü sistemin kurulması için çaba sarf edecektir. Öngörülen geçiş dönemi çok iddialı bir plandı ve İspanya’nın içinden ve dışından desteğe ihtiyaç duyarak başladı. Daha önce Franco diktatörlüğünü destekleyen başta ABD olmak üzere Avrupa ülkeleri şimdi İspanya’da anayasal bir monarşiden yanaydılar, bu görüşe İspanyol ve uluslararası sermayedarlar da katılmaktaydılar. Ne var ki, geçiş sanıldığından daha zor ve sancılı olacaktır, İspanyol İç Savaşının (1936-39) etkileri hala sürmekteydi. Aşırı sağcı Frankocular İspanyol Ordusu içinde büyük desteği vardı, sol kesim ise konumunu Franco’ya borçlu olan bir krala güvenmiyorlardı. Demokrasinin yerleşmesi için sol kesimin aşırı uçlarının dizginlenmesi ve aynı zamanda ordunun Frankocular adına siyasete müdahale etmemesinin sağlanması gerekiyordu. Kral iktidarına Franco’nun kurduğu siyasi sistemin içerisinde ve onun kurallarına göre başladı. Franco zamanının tek siyasi partisi olan Milliyetçi Hareket partisinin prensiplerine bağlılık yemini etti, tacını Franco döneminin temsilcisi elinden giydi ve Franco döneminin yasalarını uyguladı. Aykırı olarak sadece Cortes Meclisinde İspanyol siyasi sisteminin değişmesi gerekliliğinden bahsetti.
Monarşinin ilk hükûmeti (Ocak-Temmuz 1976)
Juan Carlos’un ilk hükûmetinin başında Carlos Arias Navarro olacaktır. Kral bu atamayı Franco zamanındaki yasalara göre Krallık Konseyince önerilen üç aday arasından seçerek yapmıştır. Navarro’nun seçilmesi büyük siyasi değişikliklerin olacağını müjdeleyen bir olay değildi. Buna rağmen hükûmetin üç üyesi demokratikleşme süreci için umut vermekteydi; Dışişleri Bakanı olan José María de Areilza, Adalet Bakanı Antonio Garrigues y Díaz Cañabate ve İçişleri Bakanı olan Manuel Fraga İtibaren. Ancak siyasi dengenin sağlanması için hükûmette Frankocular da bulunmaktaydı; Savunma Bakan yardımcısı General Fernando de Santiago, Meclis Başkanı olan Torcuato Fernández Miranda ve devlet bakanı olan Adolfo Suarez. Yeni hükûmeti birçok zorluk beklemekteyken iç huzursuzluk artmakta ve Franco döneminde hapsedilenler için af istekleri yükseliyordu. Aynı zamanda Bask ülkesinde gerginlik tırmanmaktaydı. ETA saldırılarını artırmıştı ve halk tarafından desteklenmekteydi. Mart 1976’da Vitoria bölgesinde başlayan genel grev günlerce sürecek ve etkili olacaktır. Sokak gösterileri artıp polisin şiddetli şekilde kuvvet kullanması üzerine yeni hükûmet ve özellikle içişleri bakanı yıpranmıştı. Siyasal muhalefet ise Franco zamanındaki politik yapının hızla tasfiye edilmesini savunmaktaydı. Tüm muhalefet örgütleri Mart 1976’da ortak bir bildirge kaleme alarak Demokratik Koordinasyonu oluşturdular. İlk yapılan açıklamada eski Franco tarzı hiçbir yapının kabul edilmeyeceği belirtildi. Navarro bazı küçük değişikliklerle yetinebileceğini sansa da değişimin önü alınamayacaktı. Kral ise yaptığı açıklamada ülkede tüm kurumlarıyla demokrasinin yerleşmesini istediğini belirtecektir. Ancak Temmuz ayında Navarro yapılması gereken reformları önlemeye kalkınca kral tarafından görevden alınacaktır.
Birinci Adolfo Suarez hükûmeti (Temmuz 1976-Haziran 1977)
Konsey tarafından kendisine önerilen yeni üç isim arasından kral bu sefer Adolfo Suárez’i seçecektir. Yapılması gereken ise öncelikli olarak Frankoculardan oluşan Meclisi Franco’nun kurduğu sistemi tasfiye etmeye ikna etmekti. Bu sayede yasal süreç içerisinde durum çözülecek ve askerlerin eline müdahale için bahane verilmeyecekti. Adolfo Suárez hemen bunun uygulanabilmesi için açık bir program ortaya koyar:
- Siyasal Reform için bir yasanın hazırlanması, bunun önce Meclis tarafından sonra da referandum ile halk tarafından onaylanması, bu sayede demokrasiye geçilmesi.
- Yeni bir demokratik Anayasayı hazırlamak için oluşturulacak Meclis için 1977 yılında demokratik seçimler.
Program yeterince açık ve netti ancak bunu hayata geçirmek Suarez’i zorlayacaktır. Hem muhalefeti hem de orduyu sürece müdahale etmemeler için ikna etmek durumundaydı, aynı zamanda Bask ülkesine de düzeni getirmek zorundaydı. Bütün bu zorluklara rağmen Suarez’in programı Temmuz 1976-Haziran 1977 arasında başarıyla uygulanacaktır.
Siyasi reform yasası
Siyasi Reform yasasının taslağı Meclis Başkan vekillerinden Torcuato Fernández-Miranda tarafından hazırlanmış ve hükûmete teslim edilmiştir. Program Suarez hükûmeti tarafından Eylül 1976 tarihinde onaylanacaktır. Parlamenter demokrasinin yerleşmesi için sadece bu önlemler yetmeyecek Frankocu Meclisin de tasfiye edilmesi gerekecektir. Yeni programı Kasım ayı boyunca tartışan Meclis 425 lehte, 59 aleyhte ve 13 boş oy sonucu kabul edecektir. Hemen izleyen günlerde Suarez hükûmeti halk oyuna başvurulmasına dair girişimleri yapıp 15 Aralık 1976 günü referandumu gerçekleştirecek ve sonuçta kayıtlı seçmenin %77.72’sinin katıldığı oylamada yeni program %94 ile onaylanacaktır. Bu aşamadan sonra seçimleri içeren ikinci aşamaya geçilebilecek durum ülkede mevcuttur. Suarez bu durumda geçiş sürecine dahil olmayan ve Franco karşıtı muhalefetle başa çıkmak durumundaydı.
Suarez hükûmetinin muhalefetle ilişkileri
Suarez projesine güven sağlamak ve kamuoyu desteğini arkasına almak için bazı girişimlerde bulundu. Temmuz 1976’da kısmi siyasi af ilan etti ve 400 tutukluyu salıverdi. Bu uygulamaya Mart 1977’de devam etti ve Mayıs ayında tüm siyasi tutuklular affedildi. 1976 Aralık ayında Franco zamanının gizli polis teşkilatını dağıttı. Mart 1977’de grev yapma özgürlüğü ve sendikalaşma hakkı tanındı. Aynı dönemde ülkedeki seçim sistemi de liberal demokrasilerdekine benzer şekilde düzenlendi. Bu ve diğer uygulamalarla aslında Suarez, muhalefetin 1974 yılında dile getirdiklerini gerçekleştirmiş olmaktaydı. Muhalefet güçleri Kasım 1976’da demokratik örgütler platformunu oluşturmak için bir araya geldiler. Suarez ise PSOE Genel Sekreteri Felipe González ile temas kurarak muhalefetle bağ kurmuş olur. Sosyalist liderin olumlu tutumu sayesinde Suarez reformlarına devam edebilmişti. Ancak ülkede siyasetin normale dönmesi için en büyük sorunun İspanyol Komünist Partisi PCE’nin yasallaşması sorunu olduğunda herkes ortaklaşıyordu. PCE o dönemde tüm diğer partilerden fazla aktiviste sahipti ve hepsinden daha örgütlüydü. Ancak Suarez ordu komutanlarıyla Eylül ayında yaptığı toplantıda PCE’nin yasallaşmasına karşı şiddetli direnişle karşılaşır. İspanya Komünist Partisi ise kendi hesabına siyasi görüşlerini daha sık ve daha ortada dile getirmeye başlamıştır. Komünistlere göre demokrasi adına yapılan reform anti-demokratikti ve dahası Kurucu Meclis seçimleri muhalefetin oluşturduğu bir geçici hükûmetin önderliğinde gerçekleştirilmeliydi. Muhalefet ise reform konusuna dahil olmak için çok niyetli değildi, Suarez muhalefeti planına dahil edebilmek için daha fazlasını riske atmak zorunda kaldı. Aralık 1976’da PSOE Madrid’de 27.Kongresini toplar ve burada kendisini PCE’nin taleplerine bağlı durumdan uzaklaştırır ve Kurucu Meclis bileşimi için yapılacak seçimlere koşulsuz katılacağını açıklar. 1977 başlarında ise Suarez PCE sorununu halletmeye kararlıdır. Ocak 1977’de sendikacılara ve komünistlere karşı gerçekleştirilen Atocha Katliamının kamuoyu baskısıyla Suarez PCE Genel Sekreteri Santiago Carrillo ile görüşmeye karar verir. Carrillo’nun görüşme yapmak için önşart talebinde bulunmaması Suarez’in geçiş sürecinin en tehlikeli adımını atması için önaçıcı olacaktır: Nisan 1977’de İspanya Komünist Partisinin yasallaşması. Ne var ki bu kritik süreç boyunca hükûmet sosyalist UGT sendikasına komünist CCOO’ya göre daha ön açıcı olacak ve tarafını belli edecektir. İstenen tek bir birleşik sendikal yapıda radikal unsurların törpülenip, sanayinin dağınık yapısının radikal olmayan bir sendika aracılığıyla toplanmasıydı.
Suarez hükûmetinin orduyla ilişkileri
Suarez, Bunker adıyla bilinen ve aşırı Frankocu José Antonio Girón ve Blas Piñar öncülüğünde ve El Alcázar ile Arriba gibi gazeteler aracılığıyla görüşlerini açıklayan grubun ordudaki subaylarla yakın temasta olduğunu biliyordu. Bu grup eğer yapılan siyasi reformlara karşı bir askerî müdahale çağrısı yaparsa durum çok kötü olabilirdi. Konuyu aşabilmek için Suarez ordu içindeki daha liberal grup ve bu grubun ileri gelenlerinden General Díez Alegría ile yakınlaşır. Suarez bu gruba kimi sorumluluk vermekten de kaçınmayacaktır, grupta öne çıkan isim ise General Manuel Gutiérrez Mellado olacaktır. Savunma Bakan Yardımcılığındaki General Fernando de Santiago siyasi affa ve sendikalaşma yasalarına karşı çıkınca görevden alınacak ve yerine Mellado atanacaktır. Santiago’nun görevden alınması Suarez’in ordunun çoğunluğunca sevilmemesine yol açacak ve bu durum PCE’nin yasallaşmasıyla daha da artacaktır. Mellado ise hem ordu hem de polis teşkilatında tasfiye yapmakta ve Franco yanlılarını görevden alırken demokrasi yanlılarını göreve çağırmaktadır. Suarez orduya siyasi hayatın normale dönmesinin ne bir anarşi ne de devrim olarak algılanamayacağını anlatmaya çalışsa da hortlayan terörizm önüne engel çıkartacaktır.
Terörizmin hortlaması
Bask bölgesi bu dönem süresince siyasi bir girdap içindeydi. Franco’nun iktidarı boyunca bölgedeki sol gelenek kesintili olarak da olsa varlığını korumayı başarmış ve mücadeleye devam etmiştir. Suarez tarafından ilan edilen kademeli siyasi af sayesinde ilerleme kaydedilse de bölgede polis ile göstericiler arasında çatışmalar sürmekteydi. Ateşkese 1976 yazında olumlu bakan Euskadi Ta Askatasuna (Bask Ülkesi ve Özgürlük) ETA örgütü Ekim ayında silahlı mücadeleye başlayacak ve 1978-1980 ETA tarihinde en kanlı yıllar olacaktır.[1] Ancak Aralık 1976-Ocak 1977 arasındaki seri saldırılar İspanya’daki gerilimi artıracaktır. Maoist Grupos de Resistencia Antifascista Primero de Octubre (1 Ekim Antifaşist Direniş Grupları) GRAPO örgütü kamuya açık yerleri bombalayarak ve rejimini önemli iki ismini; Devlet Konseyi Başkanı José María de Oriol ve Askeri Yargıtay Başkanı General Villaescusa’yı rehin alarak silahlı saldırılara başlayacaktır. Bu olaylar sırasında neo-faşist Alianza Apostólica Anticomunista adlı örgüt İspanya Komünist Partisi üyesi altı kişiyi öldürecektir. Ocak 1977’de öldürülenler Madrid Atocha’da bürosu olan iş hukuku avukatlarıdır. Bu provokasyonlar arasında muhalefetin önde gelen liderleri Suarez ile bir araya gelecektir. Toplantıdan mücadeleyi lanetleyen ve Suarez’in politikalarını destekleyen ortak bir bildiri ortaya çıkacaktır. Bu karmaşa dolu ortamda Frankocu generaller ve Bunker grubu ülkenin kaos ortamında olmasını istemekte ve belirsizliğe güvenmekteydiler. Artan saldırılarına karşın Kurucu Meclis seçimleri önceden belirlendiği gibi Haziran 1977’de yapıldı.
İlk seçimler ve Anayasa taslağı
15 Haziran 1977 günü yapılan seçimlerde ulusal ölçekte dört akımın kuvvetli olduğu görüldü:
- Demokratik Merkez Birliği (UCD-Unión de Centro Democrático): 34.61%
- İspanyol Sosyalist İşçi Partisi (PSOE-Partido Socialista Obrero Español): 29.27%
- İspanya Komünist Partisi (PCE-Partido Comunista de España): 9.38%
- Halk Birliği (AP-Alianza Popular): 8.33%
Kendi bölgelerinde güçlü durumda bulunan ve seçimlerde başarılı olan Bask Ulusal Partisi (PNV-Partido Nacionalista Vasco) ve Katalunya için Demokratik Pakt (PDC-Pacte Democrátic per Catalunya) bölgesel güçlerini bir kez daha göstermiş oldular. Oluşan Kurucu Meclis 1977 ve 1978 yıllarında anayasa taslağını oluşturmaya başladı ve devam etti. 1978 yılında sonlanan anayasa 6 Aralık 1978 tarihinde ise referandumla onaylanacaktır.
UCD hükûmetleri
Hem Haziran 1977 hem de Mart 1979 seçimlerinde UCD birinci parti olacak ama meclis çoğunluğunu sağlayamayacaktı. UCD, diğer partilerle koalisyon kurmak zorunda kaldı. 1979 yılı boyunca parti hem iç birliğini sağlamak hem de koalisyon ortaklarının isteklerini yerine getirmek için çabalayacaktır. 1980’e gelindiğinde Suarez hükûmeti demokrasiye geçiş için öngördüğü programın çoğunu tamamlamış durumdadır. Bundan sonrası için ise önünde bir yol haritası bulunmamaktaydı. Birçok UCD üyesi genel muhafazakâr görüşlere sahipti ve daha fazla değişim istememekteydi. Örneğin, boşanmanın yasallaşmasıyla ilgili kanun tasarısı toplum tarafından kabul görmesine rağmen UCD içinde büyük gürültü koparmıştır. Parti içindeki ve koalisyon ortakları arasındaki tartışmalar hem koalisyonun hem de Suarez liderliğinin sonunu getirecektir. Gerilim ise 1982 yılında ortaya çıktı; Suarez hükûmet başkanlığından istifa edip onun yerine UCD’den Leopoldo Calvo Sotelo gelince sosyal-demokratlar koalisyondan ayrılacaktır. Demokratik hayatın normale dönüşü ETA’nın fraksiyonlarından ETA (politik-askeri) kanadının silahlarını bırakmasına neden olsa da ETA(askeri) silah bırakmayı reddedecektir. GRAPO da silah bırakmamıştır. Orduda özellikle bu dönemdeki rahatsızlıklar ise bir askerî darbe denemesine evirilecektir. 23-F olarak adlandırılan ve Yarbay Antonio Tejero önderliğindeki askerlerin Meclisi 23 Şubat 1981 günü basmasıyla başlayan darbe girişimi bastırılsa da orduda hala darbe eğiliminde olanların varlığını kanıtlayacaktır.[2]
PSOE hükûmeti
Calvo Sotelo parlamentoyu feshedip seçimlere gidecek ancak partisi UCD diğer seçimlerin aksine %6,8 oy alarak hezimete uğrayacaktır. Ekim 1982’deki seçimlerde %48,4 oy alarak PSOE mutlak meclis çoğunluğunu elde edecektir.[3] PSOE Genel sekreteri 28. Parti Kongresinde partideki komünistlerle kesinlikle yollarını ayıracak ve marksizmi reddedecek, böylelikle partiyi geleneksel sosyal-demokrat çizgiye çekecektir. UCD çatısı altındaki sosyal-demokrat unsurlarla da birleşecek ve "el cambio" (değişim) adındaki kampanyasıyla başa gelecektir. PSOE elindeki mutlak çoğunluk sayesinde geçiş döneminden sonra İspanya’da uzun süreli görece huzurlu bir ortam sağlayacaktır. Ancak ETA ve sol örgütlere karşı sosyal-demokratların iktidarında GAL eliyle birçok yargısız infaz gerçekleştirilmiş ve NATO bağlantılı örgütlenmelere gidilmiştir.[4]
2000'li yıllar
3 Aralık 2010 tarihinde hava kontrol memurlarının krize karşı açıklanan özelleştirme uygulamalarını protesto etmek üzere[5] başlattıkları eyleme Başbakan Zapatero'nun talimatıyla hareket eden ordu tarafından müdahale edilmiş, görevine dönmeyen memurlar tutuklanmakla tehdit edilmiş ve havaalanlarına İspanya tarihinde ilk kez askerler el koymuştur.[6][7]
Ayrıca bakınız
Kaynakça
- ^ "Terörizmde hayatını kaybedenler". 16 Ağustos 2005 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 28 Aralık 2008.
- ^ Olay günü yaşananlara dair El Pais yazı işleri müdürünün anlatımı 8 Kasım 2011 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. 23 Şubat 2011 tarihli El Pais haberi (İspanyolca) 23 Şubat 2011 tarihinde erişilmiştir
- ^ "İspanya genel seçimleri". 28 Nisan 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 28 Aralık 2008.
- ^ İspanya’da NATO gizli örgütlenmelerine dair 13 Mayıs 2011 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. El País makalesi (İspanyolca)]
- ^ 4 Aralık 2010 tarihli 5 Aralık 2010 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. soL haberi 4 Aralık 2010 tarihinde erişilmiştir
- ^ 4 Aralık 2010 tarihli El Pais haberi (İspanyolca) 4 Aralık 2010 tarihinde erişilmiştir
- ^ Müdahaleyi yöneten Hava Kuvvetleri Komutanı General José Jiménez Ruiz ile yapılan 6 Ocak 2011 tarihli röportaj 6 Ocak 2011 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. El Pais (İspanyolca) 6 Ocak 2011 tarihinde erişilmiştir