İçeriğe atla

İslam felsefesi

Kontrol Edilmiş

İslam felsefesi, İslâm dinine mensup kişilerce gerçekleştirilen felsefe etkinliğidir. Müslüman felsefesi ve Arapça felsefe olarak da adlandırılır. İslam felsefesi adlandırması sadece İslam'a dair bir felsefe olarak anlaşıldığından tartışmaya açıktır.[1]:13 İslam dünyası felsefeyle 8. yüzyıldan itibaren sistematik hale gelen Bağdat merkezli tercüme hareketiyle tanışmıştır. 3. yüzyılda Plotinos'un öncülük ettiği, Yeni Platonculuk adlı felsefi akımın Eflâtun ve Aristoteles'i uzlaştırma çabaları İslam dünyasına aktarılan felsefenin temeli olmuştur. Müslüman filozoflar bu iki filozofun eserlerini şerh etme yoluna gitmişlerdir.[1]:17

İslam dünyasında felsefenin Orta çağ batı dünyasından çok daha müsamahalı karşılandığı düşünülür. Bunun nedeni hakim anlayışın İslâm dininin temel esasları dışında ferdi düşünceye serbestlik tanıması, imani esasları alenen zedelememek şartıyla düşünceye verdiği özgürlük, diğer bir nedeni de akli ilimlerin gerek siyasi otoriteler gerekse dini otoriteler tarafından sürekli desteklenmiş olmasıdır. Bu sayede İslam coğrafyasında ve özellikle Arap dünyasında felsefe gelişmiş, gelişen felsefe de formel, doğa ve insani bilimlere katkılar sağlamıştır. İslam dünyasında felsefenin üstün konumu 14. yüzyılın sonlarına kadar devam etmiştir.

Hacı Bektaş-i Veli; Mistik, seyyid ve İslam filozofudur. Öğretisinin temeline insan-hayvan-doğa-tanrı sevgisini yerleştirmiştir. İslam'ın kaynağının tanrı korkusuna değil, tanrı sevgisine dayandığını savunmuştur.

Tarih

Müslümanlar, modern anlamdaki felsefeyi teşkil eden Yunan felsefesi ile ilk defa Emevî bilgini Hâlid b. Yezîd b. Muâviye ile Ca'fer es-Sâdık aracılığıyla temasa geçmişlerdir. O zamanlar uğraşı alanları "gizli bilgiler" denilen sihirli ve sırlı bilgilerdi. Yine de felsefî çalışmaların başlamasına ve bu sahadaki eserlerin tanınmasına sebep oldular. Emevîler zamanında bu şekilde başlayan felsefî çalışmalar ağır da olsa devam etti. Abbasîler zamanında ise Yunan felsefesini çeviri ve yakından tanıma işi hızlandı. 832 yılında Halife Me'mûn tarafından kurulan Dâru'l hikme (Felsefe Akademisi) bu sahada önemli görevler ve hizmetler ifa etti.[2][3]

5 ve 6. yüzyıllarda İskenderiye'de geliştirilmeye başlayan Aristoteles araştırmaları İslam'ın buraya yayılması ile Yeni Platoncu çalışmalara katılmış ve uzlaştırmacı bir felsefe anlayışı sürdürülmüştür. İlk aşamada Yunanca, Süryanice ve Arapça bilen Hristiyanlar felsefenin İslam dünyasına aktarılmasında önemli bir rol oynamış, Yahudi, Sabi ve Hristiyan mütercimler de buna destek vermiştir.[1]:20

İslamî Felsefe

Tarih boyunca felsefenin konusu olan insanın kendisi, başkaları ve kainatla olan ilişkisini ve doğaüstü güçlerin varlığı/yokluğunu, İslâmın temel esaslarını zedelemeden, yahut onlardan yola çıkarak akli delillerle sistemli bir şekilde yorumlama ve izah etme temelinde gelişmiş İslam düşünce akımlarına İslami felsefe denilebilir. İslami felsefe tarihi süreç içerisinde pek çok dal ve okullara ayrılmıştır.

İslam dininin itikadi esaslarının akıl temelinde ele alınarak incelenmesi, değerlendirilmesi ve izahı İslami felsefenin önemli bir rüknünü oluşturur ki bunun sistemli hale getirilmiş haline ilm-i kelâm denilmektedir.

İtikada ait meselelerin akıl perspektifinde değerlendirilmesinde farklı okullar oluşmuştur. Bunlara itikadi mezhepler denilmektedir. Başlıcaları:

olarak sıralanabilir.

İslam felsefesinde daha çok tasavvufi konuların ele alındığı ve değerlendirildiği saha, yer yer tasavvuf felsefesi olarak isimlendirilmişse de, tasavvufun tanımı gereği bu tabirin genel kabul gördüğü söylenemez.

İslam Dünyasında Gelişen Felsefî Akımlar

İslâmiyet'in Hicri 1. asırda hızla gelişmesi ve yayılması ile birlikte önceden müslümanların kendilerine yabancı olan kültürlerle etkileşimi artmıştır. İslamiyet'in akla verdiği önem ve serbesti, bu yeni kültürlerde mevcut felsefi birikimin tercümeler vasıtası ile hızla müslüman ilim adamları arasında yaygınlaşmasını da beraberinde getirmiştir. Henüz sistematik felsefe kültürü gelişmemiş olan Müslüman Arapların Yunan felsefesi ile bu ilk tanışıklıkları daha ziyade edilgen nitelikte ve etkilenme şeklinde olmuştur denebilir.

Her ne kadar, farklı bir kültürde yeni gelişen bu felsefenin içerdiği ekoller İslami temel esaslardan uzaklaşmamaya çalışmış olsalar da, Yunan felsefesi etkili olmuş ve itikadi esaslarla çelişen çeşitli ekoller de ortaya çıkmıştır. Fakat bu ekoller İslami esasları kabul eden ekollere göre azınlıktadırlar. İslam filozofları Yunan felsefesinde özellikle Platon ve Aristo gibi düşünürlerin görüşlerini benimsemişler ve bunu İslam düşüncesiyle birleştirmişlerdir. Geneli itibarıyla bu sistemi kuran 2. Öğretmen de denilen "Fârâbî" dir. Farabi'den sonra İslam'ın Tanrı anlayışıyla rasyonalizmi diğer İslam filozofları da birleştirmişlerdir.

İslami felsefe ile kelam bir süre birlikte yürümüş. Daha sonra genel olarak felsefe ekolü ile kelam ekolü arasında önemli görüş ayrılıkları çıkmış ve İslami ilimlerde felsefeden ayrı bir yere sahip olmuştur. İtikadi konularda felsefe ekolü ile kelam ekolü arasında görüş ayrılıkları mevcuttur. Her ne kadar bu iki farklı grubun düşünceleri diğer grup ve mezheplere oranla daha akli bir bazda olsa da, kelam felsefeye oranla klasik dini itikada ve nakile daha yakındır. İslam filozofları ve felsefi ekoller ise itikadi konularda daha çok aklı baz alırlar ve akıl ile naklin çeliştiği yerlerde aklı tercih eder, çoğu kez nakli tevil ederler.

İslam dunyasında ortaya çıkan felsefi yaklaşımlar ve pek çok hususiyetleri ve özellikle dine bakışları açısından farklılık arzederler. Fakat Maddeciler hariç tüm ekoller İslam'ın tevhit anlayışı esaslarına çok yakınlardır. Bu ekoller geneli itibarıyla Tanrı, ruh, vahiy, peygamber, kutsal kitap vb. dinsel varlık ve kavramları kabul ederler.

Başlıcaları:

Ayrıca İslam felsefesi tarihinde ekol kurmamış ve bir ekole de bağlanmamış birçok önemli filozof ve felsefe vardır, buna İbn Haldûn'un tarih felsefesini ve Ebû Bekir Râzî'nin felsefesini örnek olarak verebiliriz. Ayrıca Gazzâlî ve Ebü'l-Berekât el-Bağdâdî de diğer bağımsız filozoflara örnek olarak gösterilebilir.

Ayrıca bakınız

Kaynakça

  1. ^ a b c Kaya, M. Cüneyt (2016). İslam Felsefesi Tarih ve Problemler. İstanbul: İSAM. 
  2. ^ Süleyman Uludağ, İslam Düşüncesinin Yapısı, s.219
  3. ^ A. Weber; Felsefe tarihi, s. 123 (İst. 1964).

Dış bağlantılar


İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">İlahiyat</span> din ile ilgilenen bilim dalı

İlahiyat, teoloji veya tanrıbilim, "tanrı" kavramı ve din olgusunun sistematik olarak ele alan disiplindir. Temel konusu doğaüstü güçlerdir ancak dini epistemoloji ve vahiy ile ilgilenir. Vahiy üzerinden tanrı ya da tanrıların varlığının kabulüne ulaşır. Bunların sadece, doğa ötesi varlıklar olması ile değil, dünya ile ilişki kurmak ve insanlara varlığını göstermeye istekli olduklarını ispat etmeye çalışır.

<span class="mw-page-title-main">Deneycilik</span> bilginin sadece veya öncelikle duyusal deneyimden geldiğini belirten teori

Deneycilik, empirizm veya ampirizm, bilginin duyumlar sayesinde ve deneyimle kazanılabileceğini öne süren görüştür. Deneyci görüşe göre insan zihninde doğuştan bir bilgi yoktur. İnsan zihni, bu nedenle boş bir levha gibidir.

<span class="mw-page-title-main">Fârâbî</span> Türk filozof, bilim adamı

Fârâbî, 8. ve 13. yüzyıllar arasındaki İslam'ın Altın Çağı'nda yaşamış ünlü filozof ve bilim insanıdır. Aynı zamanda gök bilimci, mantıkçı ve müzisyendir.

<span class="mw-page-title-main">Gazzâlî</span> Fars İslam bilgini ve polimat (y. 1058–1111)

Gazzâlî, yaygın adıyla Îmam-ı Gazzâlî, Ortaçağ Avrupası'nda Latinize edilmiş haliyle Algazelus ya da Algazel, İranlı, Sünni İslam âlimi, mutasavvıfı, müderrisidir. İslam düşünce tarihindeki en önemli ve en etkili fakih, müftü, filozof, teolog, mantıkçı ve mistiklerden birisi olarak kabul edilmektedir. XI. yüzyıl'ın müceddidi olarak nitelendirilmektedir. Gazzali'nin çalışmaları çağdaşları tarafından büyük bir önem ve övgüyle karşılanmış ve "İslam'ın delili" anlamına gelen Hüccetülislam unvanını almıştır.

<span class="mw-page-title-main">İbn Bacce</span> yüzyıldan kalma filozof, doktor, astronomer, araştırmacı, müzisyen ve El-Endülüs şair

İbn Bacce tam adı Ebû Bekr Muhammed bin Yahya bin es-Saig olan Endülüs'lü, Arap filozof ve bilim insanı. Batıda Avempace olarak da anılır.

Kelâm ya da İlm-i Kelâm ; İslâm dininin akāid konularını irdeleyen ve tarihî olarak bu çerçevede gelişen dinî-felsefî teorilerle ilgilenen ilim dalı. Bu anlamda kelâm, imanla ilgili konu ve sorulara izâh ve ispat getirme amacıyla geliştirilen teolojik felsefenin adıdır.

Mutezile, İslam dininde bir itikadi mezhep. Mutezile, sözcük olarak "ayrılanlar, uzaklaşanlar, bir tarafa çekilenler" anlamına gelir. Büyük günâh işleyen kimsenin iman ile küfür arası bir aşamada olduğunu söyleyerek Ehl-i Sünnet âlimlerinden Hasan-ı Basrî'nin dersini terk eden Vâsıl bin Atâ ile ona uyanların oluşturduğu mezhep bu adla anılır. Mutezile ise kendini "ehlü'l-adl ve'ttevhîd" diye adlandırır. Mutezile mezhebinden olan kişiye Mutezili denir. Özellikle kader ve kaza konularındaki yorumları ve inançları nedeniyle İslam dinindeki diğer mezheplerden ayrılmışlardır; ama yine de İslam dininin çoğunluğunu oluşturan mezheplerden, Ehl-i Sünnet, Mutezile'yi İslam dışı saymamaktadır. Akılcı bir mezhep olan Mutezile, mantık kurallarıyla çelişir gördüğü âyet ve hadisleri Ehl-i Sünnet'ten farklı biçimde yorumlamış ve bu yorumlarında akla öncelik vermiştir. Sonuç olarak Mutezile mezhebi, gerek akla çok değer vermesi ve özellikle de Abbâsîler döneminde felsefe ile girdiği yakın ilişkiler dolayısıyla barındırdığı felsefi metot ve görüşleri nedeniyle fazlasıyla eleştirilmiştir. Özellikle de nass ile aklın çeliştiğini düşündükleri noktalarda sıklıkla nassı akla uygun gelecek biçimde yorumlamaları diğer mezheplerde büyük tepki uyandırmıştır. Modern zamanlardaki bazı araştırmacı ve İslam tarihçileri de Mutezile mezhebini akla verdiği önem ve yöntemleri bakımından, çeşitli konularda rasyonalist olarak tanımlar. Mutezile mezhebinin kendi içinde barındırdığı beş ana öğesi vardır, bu öğelerin ilki olan ve İslam dininin de ilk öğesi olan tevhidin bu beş ana öğenin temeli olduğunu öne sürerler. Bazı cemaat ve mezhepler bu düşünceye karşı çıkmıştır.

Eş'ârîyye veya Eş'ârîlik, İslâm içinde bir teoloji ekolü ve Sünnî itikadi mezheplerinden birisidir. Kurucusu Ebü'l Hasan Eş'arî'dir. Sünnî Müslümanlar arasında Mâtûrîdîlik ve Selefîlik gibi yaygındır. Aklı Mu'tezile kadar önemsememekle birlikte, Selefîyye kadar da küçük çapta ele almaz.

<span class="mw-page-title-main">Doğu felsefesi</span>

Doğu felsefesi denildiğinde genel olarak Hindistan ve Çin'de başlayan felsefe geleneği kastedilmektedir. Ancak buna Afrika felsefesi, Japon felsefesi, İslam felsefesi, İran felsefesi gibi gelenekleri de eklemek gerekir. Oryantalist düşünceyle Batı felsefesi, kendi tarihini Antik Yunan felsefesi dönemiyle birlikte başlatmakta, rasyonel ve sistematik düşünce geleneğini kendisine ait kılarak kendisini bu eksende tanımlamaktadır. Bu anlamda doğu felsefesi, batı felsefe tarihinin dışında kalan felsefe geleneklerini adlandırmaktadır. Doğu düşüncesi bu anlamda felsefe-dışı olarak görülmektedir. Doğu felsefesi mitolojik ve mistik ya da gizemci ve simgesel yanları olan bir felsefe geleneği olarak değerlendirilir. Bu etki ve köken söz konusu olmakla birlikte, doğu felsefesinin felsefe-dışı sayılması ancak felsefenin belirli bir şekilde anlaşılması ve kategorize edilmesiyle olanaklı olmaktadır. Bu anlayış ve kategorizasyon ise Batı düşüncesinin kendini tanımlamasıyla bağlantılıdır. Oysa Doğu ve Batı felsefeleri olarak adlandırılan felsefe gelenekleri, farklılıklarıyla birlikte, karşılıklı etkileşim ve süreklilik halinde gelişim göstermiş felsefelerdir. "Doğu" bu anlamda, hem daha Batı felsefesi mevcut değilken felsefi içerimli zengin bir düşünce tarihine sahiptir, hem de örneğin Orta Çağ döneminde Batı felsefesi denilen felsefenin taşınması ve geliştirilmesi doğu sayesinde gerçekleştirilmiştir.

<span class="mw-page-title-main">Orta Çağ felsefesi</span>

Orta Çağ felsefesi tarihsel dönem itibarıyla ilkçağ felsefesinin bitiminden modern düşüncenin başlangıcına kadar olan dönemi kapsar. M.S. 2. yüzyıldan 15. yüzyıl sonlarına-16. yüzyıl başlarına, rönesansa kadar olan dönem olarak ele alınır. Bu dönemin felsefe tarihi açısından kendine özgü özellikleri vardır. Birçok felsefe tarihi kitabında Orta Çağ'da felsefe yok sayılır ya da Orta Çağ'ın karanlık bir çağ olduğu değerlendirmesine bağlı olarak felsefenin de karanlığa gömüldüğü öne sürülür. Bunun yanı sıra Orta Çağ'da felsefenin varlığını kabul eden ve bu felsefenin özgül niteliklerini açıklayan felsefe tarihi çalışmaları da söz konusudur.

<span class="mw-page-title-main">17. yüzyıl felsefesi</span>

17. yüzyıl felsefesi, Rönesans'ın etkisiyle ortaya çıkan gelişmelere dayanarak, Yeni Çağ düşüncesinin temellerini atmak üzere ortaya çıkan felsefe eğilimidir. Rönesansın ortaya koyduğu düşünsel gelişmeleri ve belirsiz kavram içeriklerini kullanan 17. yüzyıl düşünürleri, felsefi formüllerini tam bir sağlamlık ve kesinlik içinde ortaya koyma arayışı içinde olmuşlar ve ortaya koydukları çalışmalarla sistematik felsefeyi yeni bir derinlikle temellendirmişlerdir. Aydınlanma çağı düşüncesinin ilkeleri ve temel kavramları büyük ölçüde 17. yüzyıl felsefesinde hazırlanmıştır.

Ebu'l-Berekât Bağdâdi, 12. yüzyıl'da hekim ve islam felsefesi'nin en etkili filozoflarından biri olmasına rağmen, çok fazla tanınmamış bir düşünürdür. Orta Çağ'da ve sonrasında Batı düşüncesinde bilinen bir filozof olmamıştır.

Meşşailik ya da Meşşai okulu, İslam felsefesi içinde doğa felsefesinin etkisinden sonra başlayan rasyonalist felsefe eğiliminin sistemli hale gelmesinden oluşan okul anlaşılır. Yunanca peripatetizm (περιπατητικός) teriminin Arapçası olup, İslam Felsefesindeki Aristoculuk'un baskın olduğu felsefi akım olarak bilinir.

<span class="mw-page-title-main">İbn Cebirol</span>

İbn Cebirol (1021-1058) ya da Avencebrol, Yahudi şair ve filozof. İslam felsefesi içinde etkili olmuş Yahudi filozoflardan birdir. Hayatı hakkında tam bir bilgi olmamakla beraber, 11. yüzyılda Málaga'da doğduğu, Saragossa'da eğitim gördüğü ve Valentia'da öldüğü sanılmaktadır. Kitaplarını Arapça yazmıştır ve düşüncelerinde İslam filozoflarından etkilenmiştir. Bunlardan dolayı kendisi İslam felsefesinde etkili olmuş Yahudi filozoflar arasında sayılmıştır. İbn Meymun ile birlikte İslam dünyasında Yahudi filozofları başlığın da değerlendirildiği görülür. Felsefe içerikleri olan etkileyici şiirler yazmıştır. Ve yazdıkları daha sonradan İbraniceye ve Latinceye çevrilmiştir. En önemli kitabı Yenbu'ül-hayat´tır. Burada Cebirol panteist eksenli felsefi düşüncelerini dile getirir. Muhta ül-cevahir kitabınıysa hem İbranice hem Arapça olarak yazdı.

<span class="mw-page-title-main">Felsefe</span> soyut, genel ve temel birtakım probleme ilişkin yapılan sistematik çalışma

Felsefe veya düşünbilim; varlık, bilgi, değerler, gerçek, doğruluk, zihin ve dil gibi konularla ilgili soyut, genel ve temel problemlere ilişkin yapılan sistematik çalışmalardır. Felsefe ile uğraşan kişilere filozof denir.

<span class="mw-page-title-main">Kıta felsefesi</span>

Kıta felsefesi, Avrupa'daki 19. ve 20. yüzyıl felsefe geleneklerini tanımlamakta kullanılan terim. 20. yüzyılın ikinci yarısında anadili İngilizce olan filozoflar tarafından, analitik felsefenin dışında kalan görüş ve düşünceler için kullanılmaya başlanmıştır. Kıta felsefesi, şu akımları içinde barındırır: Alman idealizmi, fenomenoloji, varoluşçuluk, yorumsama, yapısalcılık, postyapısalcı felsefe, Fransız feminizmi, Frankfurt Okulu'nun eleştirel teorisi ve Batı Marksizmi ile psikoanalitik teorinin ilgili alanları.

Tabiiyyûn ya da tabiat felsefesi, İslam felsefesi içerisinde natüralizm akımına verilen addır. Her şeyi doğa içinde gören bir anlayışa sahiptir. En büyük temsilcisi Râzî'dir. Aristo'ya muhalif olan Râzî, felsefesini oluştururken Sokrates öncesi doğa filozoflarından faydalanmıştır. Öklid, Batlamyus, Hipokrat, Calinos bu felsefenin etkilendiği filozoflardır. Bu felsefeye göre Allah, zaman, mekan ve nefs tabiatın dışında değil, içindedir.

<span class="mw-page-title-main">Peripatetik ekol</span>

Peripatetik Ekol ya da Peripatetik Okul, Antik Yunanda kurulmuş felsefe ekolüdür. Yunanca, 'yürüyen, gezgin' anlamındaki peripatetikos (περιπατητικός) kelimesinden türetilmiştir. Ekolün kurucusu Aristoteles'tir. Antik Yunan'da Aristoteles'in yorumcularına, İslam-Doğu Felsefesi içerisinde ağırlıklı olarak Aristoteles felsefesi üzerinde yoğunlaşanlara, Orta Çağ Avrupasında 13. ve 14. yüzyıl sonrası oluşan Aristoteles etkisiyle felsefe yapanlara da "peripatetik" denilir.

<span class="mw-page-title-main">Japon felsefesi</span>

Japon felsefesi tarihsel olarak hem yerli Şinto hem de Budizm, Taoizm ve Konfüçyüsçülük gibi kıtasal dinlerin bir birleşimi olmuştur. Eskiden, Mitogaku ve Zen'de olduğu gibi, hem Çin felsefesinden hem de Hint felsefesinden büyük ölçüde etkilenen modern Japon felsefesinin çoğu, artık Batı felsefesinden de etkilenmektedir.

<span class="mw-page-title-main">İran felsefesi</span> Doğu felsefesinin bir kolu

İran felsefesi veya Fars felsefesi, Doğu felsefesinin bir parçası olup, oldukça zengin ve eski bir tarihe sahiptir. İran felsefesi'nin kökeni eski İran'da Hint-İran kökleriyle ortaya çıkan ve Zerdüşt öğretilerinden büyük ölçüde etkilenen, felsefi gelenek ve düşünceler zamanına kadar uzanmaktadır. Pers bölgesinde bağımsız felsefi düşüncenin ortaya çıkışını, M.Ö. 1500’ler de Avesta metinleri aracılığı ile tarihleyen Hint-İranlılar’dan öğrenmekteyiz. Zerdüşt'ün görüşlerinin, Yahudilik ve Orta Platonizm dönemi fikirleri aracılığıyla, Batı Avrupa kültürlerini de etkilediğini görmekteyiz.