İçeriğe atla

İntiharın felsefesi

İntihar, etikte ve felsefenin diğer dallarında, çeşitli filozoflar tarafından farklı şekilde yanıtlanan zor sorular ortaya çıkarır. İntihar üzerine felsefi bakış açıları felsefi akımlara, zamana ve yazara göre değişir. Bununla birlikte, inançlı yazarlar için, genellikle inandıkları dinler ile paralellik gösterir.

Fransız Cezayirli denemeci, romancı ve oyun yazarı Albert Camus (1913–1960) felsefi denemesi Sisifos Söyleni’ne şu ünlü söz ile başlar “Gerçekte şundan daha ciddi bir felsefi sorun yoktur: o da intihardır"[1]

İntihara karşı argümanlar

Modernleşmeden bu yana intiharla ilgili batı toplumlarındaki ortak felsefi görüş, intiharın ahlaksız ve etik dışı olduğuna dair kültürel inançtı. Popüler bir argüman da intihar etme nedenlerinin - depresyon, duygusal acı veya ekonomik sıkıntı gibi - geçici olduğu ve terapi ile ya da kişinin yaşamının bazı yönlerinde değişiklikler yaparak iyileştirilebileceğidir. İntiharı önlemeyi amaçlayan söylemlerdeki yaygın bir deyiş de bu görüşü özetler: "İntihar, geçici bir soruna kalıcı bir çözümdür." Bununla birlikte, buna karşı olan argüman, duygusal acının çoğu insana geçici görünebilmesine rağmen -çoğunlukla gerçekten geçici olmasına rağmen- bazı durumlarda terapi veya yaşam tarzı değişikliği yoluyla bile çözülmesi son derece zor ve hatta imkansız olabileceğidir. Sorunun ciddiyeti, ağırlığı ve kişinin ızdırap ve acılarıyla başa çıkma yeteneğine bağlı olarak bazı durumlarda çözüm imkansız olabilir. Buna verilen örnekler tedavi edilemez hastalıklar veya ömür boyu süren akıl hastalığıdır.[2]

Absürdizm

Absürdizm, insanın yüzyıllardır süregelen anlam arayışının boşa olduğunu ileri sürer. Albert Camus, Sisifos Söyleni'de intiharın faydalı bir çözüm olmadığını söyler. Camus için intihar, özgürlüğün reddiydi. O, gerçeğin absürtlüğünden illüzyonlara, dine ya da ölüme kaçmanın çıkış yolu olmadığını düşünür. Camus, hayatın saçma anlamsızlığından kaçmak yerine hayatı tutkuyla kucaklamak gerektiğini düşünür.

Absürdizm’e göre intihar etmek hayatın saçmalığına karşı "uğraşmaya değmez" demektir ve rasyonel bir tepki gibi görülebilir. Fakat birçok insana göre bu bir çözüm değildir, ölüm absürdü ortadan kaldırmaz, absürt ile bağlantıyı koparır sadece.

Hristiyan esinli felsefe

Hristiyan teolojisi neredeyse evrensel olarak intiharı Tanrı'ya karşı bir suç olarak kabul eder. Gilbert Keith Chesterton intiharı "nihai ve mutlak kötülük, varoluşla ilgilenmeyi reddetme" olarak adlandırır. Kendisini öldüren bir kişinin, söz konusu olduğu kadarıyla tüm dünyayı yok ettiğini iddia eder (Musa bin Meymun’un görüşünü tekrarlar).

Liberalizm

John Stuart Mill, "On Liberty isimli denemesinde “özgürlük, bireyin seçim yapma gücüdür; kişinin daha fazla seçim yapma şansından yoksun bırakabileceği herhangi bir seçim engellenmelidir. Bu nedenle, Mill'e göre, daha fazla seçim yapma yeteneğini engellemekten kaçınmak için kişinin kendini köleliğe esir etmesi önlenmelidir.

İntiharın, kölelikte olduğu gibi kişi için daha fazla seçeneği engellediği iddia edilebilir. Bununla birlikte, hayatınız ile ilgili kararlara daha fazla karışmamak ile karar verecek başka bir hayata sahip olmamak arasında önemli farklılıklar olduğu da iddia edilebilir. İntihar, esasen, yaşamınız hakkında seçimler yapma koşulunu değil, hayatta olma koşulunu ortadan kaldırır.

Mill, bireyin kendi çıkarlarının en iyi koruyucusu olduğuna inanır. Kırık bir köprüyü geçmek üzere olan bir adam örneğini kullanmıştır: o kişiyi zorla durdurabilir ve onu tehlikeye karşı uyarabiliriz, ama sonuçta onun köprüyü geçmesini engellememeliyiz - çünkü sadece o köprüyü geçme tehlikesi karşısında kendi hayatının değerini bilir.

Deontoloji

Deontolojik perspektiften bakıldığında, Immanuel Kant Ahlak Metafiziğinin Temellendirilmesi’nde intihara karşı çıkar. Kant, "İntiharı düşünen kişi, eyleminin kendi başına bir amaç olarak insanlık fikriyle tutarlı olup olmadığını kendine sormalıdır" görüşünü ileri sürer. Kant'ın teorisi, nedenlerine ve sonuçlarına değil, sadece eyleme bakar. Kant kişinin yaptığı eylemi evrenselleştirmeyi, yani sadece kendisinin değil herkesin bu şekilde davranmasını isteyip istemediğini düşünmenin etik olarak gerekli olduğunu iddia eder. Bu nedenle, kendini tatmin etmek için intihar etmek etik değildir.

Toplumsal sözleşme

Toplumsal sözleşme’de Jean-Jacques Rousseau'ya göre her insan "kendini korumak için kendi hayatını riske atma hakkına" sahiptir.

Hobbes ve Locke, bireylerin kendi hayatlarını alma hakkını reddederler. Hobbes, Leviathan'ında, doğal yasanın her insanın "hayatına zarar veren şeyleri yapmasını" yasakladığını iddia eder. Bu doğal yasayı çiğnemek mantıksız ve ahlaksızdır. Hobbes ayrıca erkeklerin mutluluğu istemesinin ve en çok ölümden korkmasının sezgisel olarak rasyonel olduğunu belirtir.

Tarafsız görüşler

Onur

Japonya'da seppuku adı verilen bir intihar türü vardır ve bu, kendini kişisel yenilgilerden kurtarmanın onurlu bir yolu olarak görülür. Samuray’ların olduğu zamanlarda ve hatta onlardan daha önce yaygın olarak kabul edilmiştir. Genellikle sadece samuray sınıfına verilen bir ayrıcalık olarak görülüyordu; sivil suçlular bu nedenle bu 'onura' sahip olamıyor ve idam ettiriliyordu. Bu, intiharın korkak ve yanlıştan ziyade cesur ve doğru olduğu görüşünü yansıtır.

Yararcılık

Yararcılık, hem intiharı destekleyen hem intihara karşı bir argüman olarak kullanılabilir. Örneğin, Jeremy Bentham’a göre depresif bir kişinin ölümü acılarını sona erdirse de, kişinin ailesi ve arkadaşları da yas tutabilir. Onların acıları, tek bir bireyin intihar yoluyla depresyondan kurtulmasından daha ağır basabilir.[3]

İntiharı destekleyen argümanlar

Bir bireyin intihar yoluyla yaşam ve ölüm arasında seçim yapmasına izin verilmesi lehine de tartışmalar vardır. Kişisel bir tercih olarak intiharı savunanlar, intiharın her zaman veya genellikle mantıksız olduğu, bunun yerine gerçek sorunlara bir çözüm olduğu düşüncesini reddederler. Alternatifin daha kötü olduğu durumlarda meşru olarak kullanılabilecek son çare olduğunu söylerler. Hiçbir canlıya gereksiz yere acı çektirilmemesi gerektiğine ve intiharın acıdan kurtulmayı sağladığına inanırlar.

İdealizm

Herodot şöyle yazmıştır: "Yaşam çok ağır olduğunda, ölüm insan için aranan bir sığınak olmuştur".

Schopenhauer'in en önemli eseri, İstenç ve Tasarım Olarak Dünya’da, zaman zaman intihar eylemini örneklerinde kullanır. Schopenhauer intiharın ahlaka aykırı olduğunu reddetti ve birinin canına kıymasını hakkı olarak gördü. Bir alegoride, büyük ıstıraplara maruz kalan birinin hayatını sonlandırmayı, korkunç bir kabus gördüğünde uykudan uyanmaya benzetmiştir. Bununla birlikte, intiharların çoğunu İstenç’in bir eylemi olarak gördü.

Schopenhauer'e göre, ahlaki özgürlük -en yüksek etik amaç- ancak yaşama isteğinin reddedilmesiyle elde edilebilir.

Schopenhauer ayrıca intihara karşı argümanlara da değindi. "Artık kendisi için yaşamak istemeyen bir insanın, sadece başkaları için bir makine olarak yaşamaya devam etmesi, abartılı bir taleptir."[4]

Liberteryenizm

Liberteryenizm, bir kişinin hayatının sadece onlara ait olduğunu ve başka hiç kimsenin, hayatın nasıl yaşanması gerektiğine dair kendi ideallerini başkalarına zorla kabul ettirme hakkına sahip olmadığını söyler. Aksine, yalnızca o kişi böyle bir karar verebilir ve verdikleri karar ne olursa olsun saygı duyulmalıdır.

Filozof ve psikiyatrist Thomas Szasz, intiharın en temel hak olduğunu savunmuştur: Özgürlük, kişinin kendi yaşamı ve bedeni üzerindeki mülkiyeti ise o zaman o yaşamı sona erdirme hakkı, hepsinden daha temel bir haktır. Başkaları sizi yaşamaya zorlayabiliyorsa, kendinize sahip değilsiniz, onlara aitsiniz.[5]

Jean Améry , On Suicide: a Discourse on Voluntary Death (ilk olarak 1976'da Almanca olarak yayınlanmıştır) adlı kitabında, intiharın insanlığın nihai özgürlüğünü temsil ettiğini, güçlü ve neredeyse romantik bir şekilde savunur. İntihar eylemini "kendimize ancak özgürce seçilmiş bir ölümde varıyoruz" gibi ifadelerle nitelemiştir. Améry 1978'de kendini öldürmüştür.

19. ve 20. yüzyıldaki felsefi düşünce, bazı durumlarda seçim yapma düşüncesinin ötesine geçerek, artık intiharın son çare olmadığı ya da kişinin haklı sebeplerinin olması gerekmediği, hatta intihar etmemenin haklı sebeplerinin olmasını gerektiği noktasına götürdü. Varoluşçu düşüncenin pek çok biçimi esasen, yaşamın anlamsız olduğu önermesiyle başlar ve kişinin neden kendini öldürmemesi gerektiği sorusuyla devam eder; daha sonra bu soruyu, bireyin kendi hayatına anlam verme gücüne sahip olduğunu öne sürerek yanıtlar.

Stoacılık

George Lyman Kittredge, "Stoacılar intiharın korkakça ve yanlış olduğuna inanıyorlardı " dese de, en ünlü stoacılar Lucius Annaeus Seneca, Epiktetos ve Marcus Aurelius kişinin kendi eliyle ölümünün her zaman bir seçenek olduğunu ve çoğu zaman uzun süreli sefalet hayatındansa ölümün daha onurlu olduğunu savunuyorlar.[6]

Stoacılar, erdemli bir yaşam sürmelerini engelleyebilecek durumlarda aklı başında birinin intihar etmesinin caiz olduğunu kabul etmişlerdir.[7] Plutarhos, tiranlık altındaki yaşamı kabul etmenin Cato'nun kendi içinde tutarlılığını kaybettirdiğini ve bir Stoacı olarak onurlu ahlaki seçimler yapma özgürlüğünü zedelediğini söyler.[8] Bir kişi şiddetli ağrı veya hastalığa kurban gittiyse intihar haklı[7] ancak aksi takdirde intihar genellikle kişinin sosyal görevini reddetmesi olarak görülür.[9]

Konfüçyüsçülük

Konfüçyüsçülük, belirli değerlere uymamanın ölümden daha kötü olduğunu savunur; bu nedenle intihar, eğer bu değerler uğruna yapılırsa, ahlaki olarak caiz ve hatta övgüye değer olabilir. Konfüçyüsçü bakış açısındaki sadakat, fedakarlık ve onur üzerindeki vurgu, altruistik intihar’ı teşvik etme eğiliminde olmuştur.[10] Konfüçyüs, "Amac sahibi beyler ve Ren'in adamları ne pahasına olursa olsun hayatta kalmaya çalışmalı ancak akıl almaz olsa da, Ren'i başarmak için ölümü kabul etmek zorunda kalabilirler" diye yazdı.[11]

Diğer argümanlar

David Hume, 1755'te Of Suicide[12] başlıklı bir makale yazdı (1777'de, ölümünden sonraki yıl yayınlandı).[13] Eserinde intiharın Tanrı'ya bir hakaret olduğu iddiasını ele almıştır. Hume, intiharın, ölecek olan birinin hayatını kurtarmaktan daha çok Tanrı'ya karşı bir isyan olmadığını ileri sürer. Hume, intiharın toplumdan emekli olmakla ya da normalde ahlaksız olarak kabul edilmeyen tam bir inzivaya çekilmekle karşılaştırılabileceğini iddia eder. Ancak karşılaştırma, ardında çocukları veya bakması gereken kişileri bırakarak yapılan bir intiharı haklı çıkarmaz. Kendine karşı göreve gelince, Hume, intiharın arzu edilir olduğu zamanların olabileceğini açık olarak kabul eder, ancak aynı zamanda, ilk önce her seçeneği düşünmedikçe birinin intiharı düşünmesini gülünç bulur.

Ölüm hakkını savunanlar, tedavisi olmayan hastalık ve yaşlılık gibi belirli koşullar altında intiharın kabul edilebilir olduğunu savunuyorlar. Buradaki fikir, hayat genel olarak iyi olsa da, geri dönüşü olmayan acılarla karşı karşıya kalan insanların acı çekmeye devam etmeye zorlanmaması gerektiğidir.

Lev Tolstoy, İtiraflarım adlı kısa çalışmasında varoluşsal bir krizden sonra çeşitli seçenekleri değerlendirdiğini ve Tanrı'nın olmadığı bir dünyada intiharın mantıksal olarak en tutarlı yanıt olacağını düşündüğünü yazdı. Bununla birlikte, daha sonra mantığa daha az bakmaya ve Tanrı'yı mistik bir yaklaşım kullanarak açıklamaya çalışmaya karar verdi ve insan için Tanrı'yı, “yaşam” olarak tanımladı. Bu yeni Tanrı anlayışının onun anlamlı bir şekilde yaşamasını sağlayacağını belirtmiştir.[14]

Biyoetikçi Jacob Appel, hastaların fiziksel olarak hasta olduklarında bakımı reddetmelerine izin verirken, akıl hastalarının intihar hakkını reddeden "keyfi" etik sistemleri eleştirdi.[15][16]

Kaynaklar

  1. ^ The Myth of Sisyphus. O'Brien, Justin tarafından çevrildi. Penguin Group. 1942. ISBN 978-0-141-18200-1. 
  2. ^ Paterson, Craig. Assisted Suicide and Euthanasia. Ashgate, 2008.
  3. ^ Jeremy Bentham, An Introduction to the Principles of Morals and Legislation, London, 1789
  4. ^ Essays and Aphorisms. Londra: Penguin Books. 1970. s. 148. ISBN 978-0140442274. 
  5. ^ Suicide as a Moral Issue, 8 Kasım 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi, erişim tarihi: 17 Ağustos 2021 
  6. ^ "Suicide and Brutus' Philosophy in Julius Caesar", Journal of the History of Ideas, 33 (1), Jan–Mar 1972, ss. 115-122, doi:10.2307/2709060, PMID 11615560 
  7. ^ a b Don E. Marietta, (1998), Introduction to ancient philosophy, pages 153–4. Sharpe
  8. ^ Zadorojnyi (2007). "Cato's suicide in Plutarch AV Zadorojnyi". The Classical Quarterly. 57 (1): 216-230. doi:10.1017/S0009838807000195. 
  9. ^ William Braxton Irvine, (2009), A guide to the good life: the ancient art of Stoic joy, page 200. Oxford University Press
  10. ^ "Stress and Suicide in Japan", Transcultural Psychiatric Research Review, 17 (4), Transcultural Psychiatry, 1980, ss. 243-244, doi:10.1177/136346158001700405 
  11. ^ Analects, trans. D.C. Lau, second edition, (Hong Kong: Chinese University Press, 1992), XV:9D
  12. ^ "Of Suicide". ebooks.adelaide.edu.au. 1777. 21 Mayıs 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 23 Kasım 2019. 
  13. ^ "David Hume, 1711-1776". eBooks @ Adelaide (İngilizce). 6 Ağustos 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 23 Kasım 2019. 
  14. ^ A Confession (PDF). 7 Ocak 2021 tarihinde kaynağından arşivlendi (PDF). Erişim tarihi: 17 Ağustos 2021. 
  15. ^ Appel, JM. A Suicide Right for the Mentally Ill? A Swiss Case Opens a New Debate, The Hastings Center Report. 2007;37(3):21–23
  16. ^ Wesley J. Smith, Death on Demand: The assisted-suicide movement sheds its fig leaf, The Weekly Standard, June 5, 2007

İlgili Araştırma Makaleleri

Etik veya ahlak felsefesi, doğru davranışlarda bulunmak, iyi bir insan olmak ve insani değerler hakkında düşünme pratiğidir. Etik sözcüğü Yunanca "kişilik, karakter" anlamına gelen "ethos" sözcüğünden türemiştir.

<span class="mw-page-title-main">Deneycilik</span> bilginin sadece veya öncelikle duyusal deneyimden geldiğini belirten teori

Deneycilik, empirizm veya ampirizm, bilginin duyumlar sayesinde ve deneyimle kazanılabileceğini öne süren görüştür. Deneyci görüşe göre insan zihninde doğuştan bir bilgi yoktur. İnsan zihni, bu nedenle boş bir levha gibidir.

<span class="mw-page-title-main">Immanuel Kant</span> Alman filozof

Immanuel Kant, Prusya kökenli Alman filozof. Alman felsefesinin kurucu isimlerinden biri olmuş, Aydınlanma Çağı ve felsefe tarihinin kendisinden sonraki dönemini belirgin olarak etkilemiştir. Bugün Rusya topraklarında bulunan Königsberg'de doğan Kant'ın epistemoloji, metafizik, etik ve estetik alanlarındaki kapsamlı ve sistematik çalışmaları, onu modern Batı felsefesinin en etkili isimlerinden biri hâline getirmiştir.

Ötanazi, bir kişinin veya bir hayvanın yaşamını, yaşamlarının dayanılamayacak durumda olarak algılanması sebebiyle, acısız veya çok az acıtan bir ölümcül enjeksiyon yaparak, yüksek dozda ilaç vererek veya kişiyi yaşam destek ünitesinden ayırarak sonlandırmak. Ötanazi uygulaması bu üçü dışında farklı formlarda da olabilir; örneğin pasif ötanaziye kişinin tedavi edilebilecek ama ölümcül bir bulaşıcı hastalığının tedavi edilmeyerek kişinin, pasif olarak, ölümüne yol açılması dahildir. Ötanazinin farklı tipleri farklı yasal uygulamalara tabidir. Pasif ötanazi genelde birçok ülkede, farklı koşullar altında yasalken, aktif ötanazi çoğu ülkede yasaktır. Genellikle ötanazi başlığı altında tartışılan hekim destekli intihar genel olarak yasa dışı olmakla birlikte, Amerika Birleşik Devletleri'nin Washington, Oregon, Montana ve Vermont eyaletlerinde yasaldır. Aktif ötanazi Türkiye'de yasal değildir. Yürürlükte olan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'na göre, hastaya ötanazi uygulayan fail (hekim), tasarlayarak (taammüden) adam öldürme hükümlerine göre yargılanır ve ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla cezalandırılır. Bazı ülkelerde ötanazi yasal olmasa da, ötanazi faili cezaya çarptırılmaz.

<span class="mw-page-title-main">Siyaset felsefesi</span> felsefe ve siyaset bilimi alt disiplini

Siyaset felsefesi, devlet, hükûmet, siyaset, özgürlük, mülkiyet, meşruiyet, haklar, hukuk gibi konular hakkındaki, bu kavramlar nedir, neden ihtiyaç vardır, bir hükûmeti ne meşru kılar, devlet hangi özgürlükleri ve hakları neden korumalıdır, hangi biçimde kurumsallaşmalıdır, kanun nedir, vatandaşın devlete karşı yükümlülükleri nelerdir, bir hükûmet yasal olarak neden ve nasıl görevden çekilmelidir gibi temel sorulara cevap arayan ve bu konuları felsefeden faydalanarak inceleyen sosyal bilim dalıdır.

<span class="mw-page-title-main">İntihar</span> kişinin kendi ölümüne neden olan kasıtlı eylemi

İntihar veya özkıyım, bir bireyin, neticesinin ölüm olacağının bilincinde olarak, kendisinin ölümüne yol açacak bir eylem yapmasıdır. Risk faktörleri arasında; majör depresif bozukluk, akıl hastalıkları, bipolar bozukluk, şizofreni, kişilik bozuklukları gibi akıl hastalıkları, alkolizm ve madde bağımlılığı bulunmaktadır. Bireyin kendisine yönelik bir saldırganlık hâli olan intihar davranışı, birçok şiddet davranışının aksine her yaştan kişiyi etkilemekte olup, bireyin bilerek ve isteyerek kendi hayatına son vermesi olarak da tanımlanabilir.

Absürdizm, herhangi bir yaratıcı olmadığından insanlığın evrende bir anlam bulmasına yönelik uğraşlarının boşa bir çaba olduğunu ve eninde sonunda bu anlam uğraşının başarısız olacağını söyleyen felsefi düşünce akımıdır.

<span class="mw-page-title-main">Varoluşçuluk</span> Felsefi ve edebi akım

Varoluşçuluk veya egzistansiyalizm, 19. yüzyıl sonları ile 20. yüzyılda kendi içlerindeki derin öğretisel farklılıklarına karşın felsefi düşüncenin salt düşünen özne ile değil eyleyen, duyumsayan, yaşayan bir birey olarak insan öznesi ile başladığı inancını paylaşan belli başlı Avrupalı filozofların çalışmalarına karşılık gelen terim. Varoluşçu düşüncede her ne kadar 'özgürlük' yaygın olarak tepe nokta kabul edilse de akımın ilksel erdemi, otantisitedir. Varoluşçuluğa göre bireyin başlangıç noktası "varoluşsal tutum" olarak adlandırılan tutumla, yani görünürde anlamsız veya absürt bir dünya karşısında bir kopma ve keşmekeşlik duygusu ile nitelenir. Pek çok Varoluşçu, geleneksel ya da akademik felsefeyi biçim ve biçemsel yönden gerçek insan deneyiminden fazlasıyla soyut ve uzak olarak görmüştür. Ruhbilimsel ve kültürel devinimlerin bireysel deneyimlerle birlikte var olabileceğini savunan bu felsefi akımda, erdemlilik ve bilimsel düşünce birlikteliğinin insan var oluşunu anlamlandırmak için yeterli olamayacağını, bundan dolayı mevcut birlikteliğin gerçek değer yargıları içinde yönetilen ileri düzey bir kategori olduğu düşünülmüştür. İnsanın varoluşunu anlamlandırma, kesin olarak bahsedilen bu otantik gerçeklikle mümkündür.

<span class="mw-page-title-main">Arthur Schopenhauer</span> Alman karamsar filozof (1788–1860)

Arthur Schopenhauer, Alman filozof, yazar ve eğitmendir. Schopenhauer, Alman felsefe dünyasındaki ilklerdendir. Dünyanın anlaşılmaz, akılsız prensipler üzerine kurulu nedenselliklerinin olduğunu söyleyerek dikkat çekmiştir. Ayrıca Nietzsche'nin ilk akıl hocasıdır.

<span class="mw-page-title-main">Batı felsefesi</span>

Batı felsefesi, Antik Yunan'dan başlayıp günümüze kadar gelen Batılı felsefe tarihi anlayışı. Özellikle Avrupa'nın ve batı olarak adlandırılan dünyanın 19. yüzyıl'da felsefe tarihini yazarken kategorize ettikleri düşünce geleneği Batı felsefesi olarak adlandrılır. Platon'dan başlayıp modern zamanlara uzanan belirli bir felsefe yapma tarzı batı felsefesinin ayırıcı özelliği, daha ayrıcalıklı özelliği olarak anlaşılır. Bu eğilim genel bir yaklaşımla "Doğu'da felsefe yoktur" savını ileri sürer. Antik Mısır, Mezopotamya, İran, Çin ve Hint kültürleri tarih olarak çok daha eski olmalarına ve buralarda yaşayan insanların belirli düşünce geleneklerine sahip olmalarına rağmen, Batı felsefesi Antik Yunan dönemiyle birlikte başlatılır ve bunlar dışta bırakılır. Doğu felsefesi, Hint ve Çin felsefeleri dahil olmak üzere çok önceleri başlamıştır, bu gelenekler etkileşimlerle sürekli varlıklarını devam ettirmişlerdir, ancak Batı felsefesi bu gelenekleri felsefe-dışı sayma yönelimindedir. Felsefe tarihi kitapları, genel bir eğilim olarak, MÖ 500'lerden başlayarak bugüne kadar, batı olarak addedilen bölgelerde ve batılı düşürlerce ortaya konulan felsefe yapma geleneği Batı felsefesi olarak görülür.

Alman felsefesi, 18. yüzyıl sonu ve 19. yüzyıl başlarından itibaren belirgin bir ağırlık kazanan, bir bakıma felsefenin yurdu hâline gelen Alman felsefe geleneğini ya da başka bir açıdan farklı felsefi eğilimlere sahip olan Alman felsefecilerinin bütünlüğünü ifade etmektedir.

<span class="mw-page-title-main">Stoacılık</span> felsefi sistem

Stoacılık, MÖ 3. yüzyılın başlarında Atina Agorası'nda Kıbrıslı Zenon tarafından kurulan bir Helenistik felsefe ekolüdür. Mantık sistemi ve doğal dünya hakkındaki görüşleriyle beslenen bir kişisel erdem etiği felsefesidir ve erdem pratiğinin eudaimonia'ya ulaşmak için hem gerekli hem de yeterli olduğunu savunur: Kişi etik bir yaşam sürerek gelişir. Stoacılar eudaimonia'ya giden yolu erdemi uygulayarak ve doğaya uygun yaşayarak geçirilen bir hayatla özdeşleştirmişlerdir.

Felsefi olarak negatif özgürlük kavramı, bireyin başkalarının otoritesine maruz kalmadan özgür olması anlamına gelir. Bu negatif anlayışta, kişinin, etkinliğini kimse tarafından karışılmadan özgürce gerçekleştirebileceği düşünülür. Örneğin Thomas Hobbes'a göre, "özgür bir adam… iradesi dahilindeki yapacaklarına mani olunmayan kişidir."

<span class="mw-page-title-main">Kötülük problemi</span> Gereksiz Acı Argümanında olduğu gibi Kötülüğün ve mutlak iyi olan Tanrının nasıl bağdaştığına ilişkin felsefi bir sorun

Epikür Paradoksu, din felsefesinde kötülük ile mutlak iyi olan bir Tanrı'nın varlığının nasıl bağdaştığı şeklindeki bir sorudur. Sorunu ilk olarak Epikür mantıksal bir formül ile ortaya koymuş, o zamandan beri de felsefe ile hiçbir ilişkisi olmayan kişilerden filozoflara kadar hemen herkesin zihnini meşgul etmiştir.

Apateizm ya da tanrıumursamazlık, tanrının veya tanrıların varlığı veya yokluğu konusunda ilgisiz, kayıtsız kalma durumudur. Bir apateist, tanrının veya tanrıların var olduğu veya olmadığı yönündeki iddiaları kabul etmek veya reddetmekle ilgilenmez. Bir inanç, iddia veya bir inanç sisteminden ziyade bir tutum olarak nitelendirilir.

Lâik ahlâk dinsel gelenek ve öğretiler dışında ahlâkla ilgilenen felsefe alanıdır.

Hemşirelik etiği, uygulama etiğinin hemşirelik alanındaki faaliyetlerle ilgilenen bir dalıdır. Hemşirelik etiği, fayda, zarardan koruma ve özerkliğe saygı gibi tıp etiği ile birçok ilkeyi paylaşır. İlişkilere, insan onuruna ve işbirlikçi bakıma verdiği vurgu ile ayırt edilebilir.

Epistemolojide, fideizm, inancın akıldan bağımsız olduğunu veya akılla çatıştığını ve belirli gerçeklere ulaşmada akıldan üstün olduğunu savunan teori. Latince "inanç" anlamına gelen "fide" kelimesinden türetilmiştir.

<span class="mw-page-title-main">Felsefî karamsarlık</span>

Felsefi karamsarlık, hayata veya varoluşa olumsuz bir değer atfeden felsefi görüşler ailesidir. Felsefi kötümserler genellikle dünyada ampirik olarak acıların zevklere üstün geldiğini, hayatın ontolojik veya özünde canlı varlıklara karşı olduğunu ve varoluşun temelde anlamsız veya amaçsız olduğunu iddia ederler. Bununla birlikte, bu duruma verdikleri tepkiler çok çeşitlidir ve yaşamı onaylayıcı olabilir.

Erken modern felsefe, Batı düşüncesinin gelişen bir hareketiydi. Madde ve zihin gibi konuları teoriler ve söylemlerle inceleyen felsefe tarihinde, modern felsefe olarak anılan dönemin başlangıcıyla örtüşen bir dönemdir. Ortaçağ felsefe döneminin ardından gelmiştir. Erken modern felsefenin genellikle 16. ve 18. yüzyıllar arasında meydana geldiği düşünülse de bazı filozoflar ve tarihçiler bu dönemi biraz daha erkene çekmektedirler. Bu dönemde, felsefenin günümüzdeki anlayışına katkı sağlayan Descartes, Locke, Hume ve Kant gibi etkili filozoflar yer almaktadır.