İçeriğe atla

İntihar

Kontrol Edilmiş
İntihar
İntihar, Édouard Manet'in tablosu. 1877–1881
UzmanlıkPsikiyatri, psikoloji Bunu Vikiveri'de düzenleyin

İntihar veya özkıyım, bir bireyin, neticesinin ölüm olacağının bilincinde olarak, kendisinin ölümüne yol açacak bir eylem yapmasıdır.[1] Risk faktörleri arasında; majör depresif bozukluk, akıl hastalıkları, bipolar bozukluk, şizofreni, kişilik bozuklukları gibi akıl hastalıkları, alkolizm ve madde bağımlılığı bulunmaktadır.[2] Bireyin kendisine yönelik bir saldırganlık hâli olan intihar davranışı, birçok şiddet davranışının aksine her yaştan kişiyi etkilemekte olup, bireyin bilerek ve isteyerek kendi hayatına son vermesi olarak da tanımlanabilir.[3]

Terminoloji ve anlamı

Seppuku yapmak üzere olan bir samuray

Görünüşteki sebebe ve kültürel yapıya bağlı olarak intihar aşağılanabilir ya da yüceltilebilir. İntihar hayali kuran veya kendini ölümcül derecede yaralamayı düşünen kişi, duyulmak ve anlaşılmak istiyor olabileceği gibi gerçekten diğerlerini önemsemiyor da olabilir. İntihar etmeyi düşünen kişi intihar tehditleriyle diğer insanları manipüle etmemek için bu düşüncesini kimseye açmayabilir. Nasıl hissettiğini ya da planladığı eylemi kimseye söylemeden intihar eden kişilerin bu düşünceye sahip oldukları sanılmaktadır.

İntihar düşüncesi genellikle insanın başa çıkabileceğinden daha ağır bir duygusal acıdan kaynaklanır. Bazılarına göre bu acı bireyin kendi kendini disipline etmesindeki isteksizliğe ve kendini diğerlerinden daha çok önemsemesine bağlı olarak artmaktadır, fakat bu düşünce acı çeken ve yoğun umutsuzluğa sürüklenmiş bir kişiye karşı intihara suç veya utanç yüklenerek aile veya etrafındaki bireyler tarafından intihardan kaçması için dile getirildiğinde intihar düşüncesine sahip kişi diğerlerini düşünerek acı çekerek de olsa yaşamaya karar verebilir.

İntihar algılaması kültüre, dine, sosyal sistemlere bağlı olarak değişkendir. Birçok kültürde ve dinde suç, günah veya etik dışı olarak kabul edilir. Öte yandan bazı kültürlerde utanç verici ve umutsuz bir durumdan çıkışın tek onurlu yoludur (örnek: Seppuku).

İntihar tam manasıyla şöyle tanımlanır: İntihar eden kişi politika veya dinin etkilediği ikincil sonuçlardan çok eylemin ana bileşenine ve tek amaca odaklanmalıdır. Buna göre intihar saldırısında bulunan kişi intihar bilincine kavuşmuş hatta intihar etmiş sayılmaz. Fakat bazıları da intihar saldırısında bulunan kişinin de sonunda öleceğini bildiğinden bu tanıma karşı çıkar.

İnsanların dışında, tutsak balinaların kafalarını duvara vurarak kendilerini öldürmeye çalıştığı gözlemlenmiştir. Bunun dışında hasta olan ve acısını dindirmek için kendini öldüren organizmaların varlığı bilinmektedir.[]

İntihar sebepleri

Çeşitli intihar yöntemleriyle gerçekleştirilen intiharın evrensel tek bir sebebi yoktur. Yapılan çalışmalar sonucunda, intiharın oldukça karmaşık bir davranış olduğu ve tek bir risk faktörü ile açıklanamayacağı anlaşılmıştır. Çalışmaların ortaya koyduğu risk faktörleri arasında yaş, medeni durum, travma ya da taciz yaşantısı, daha önce intihar girişiminde bulunulması, kişilik bozuklukları, umutsuzluk ve depresyon (çoğunlukla MDB) gösterilmektedir.[4][5] Diğer faktörler aşağıdaki gibi sıralanabilir:

İntiharın katı tanımına uymayan diğer sebepler de şunlardır:

  • Din (Heaven`s Gate)
  • Politika (Politik intiharlar)
  • Savaş (Kamikaze ve savaş esnasında askerlerin psikolojisinin bozulması)
  • Sosyal olmayan (Antisosyal) sebepler (intihar saldırısı)
  • Yaşama bağlayan bir neden olmaması veya yaşamı anlamsız bulmak.

İntihara tıbbi bakış

Modern tıp, intiharı ruh sağlığıyla ilgili bir konu olarak görür. Sürekli intihar etmeyi düşünen ve hatta bunun planını da detaylı olarak yapan kişinin tıbbi yardıma ihtiyacı olduğu uzmanlar tarafından dile getirilir. Eğer hasta intihar planında kullanacağı, çekici gelebilecek çeşitli aletlere (tüfek, uyuşturucu, halat vb. araçlara) kolayca ulaşabiliyorsa bu durum daha da ciddiyet kazanır. Depresyonda olan insanların intihara daha yatkın olduğu düşünülmektedir.

Felsefi olarak intihar

İntihar konusu felsefe tarihi boyunca düşünürlerin ilgisini çekmiş, katı bir şekilde intihara karşı olan ve lanetlenmesini isteyen düşünürlerin yanı sıra, onu savunan ve olumlu değerlendiren düşünürler de olmuştur. Platon, Aristoteles, Epikür ve Kant intihara karşıdır; buna karşılık Zenon, Stoacılar, Seneka, Montaigne ve Hume ise intiharı savunur. Yaşamın değeri, kişinin kendi yaşamı hakkında söz sahibi olup olmadığı ve bu girişimin erdemli bir tutum olup olmadığı gibi konu başlıkları altında intiharı değerlendirmişlerdir. İntihar sorununu felsefenin merkezî bir konusu olarak ele alan düşünür, varoluşçu Albert Camus olmuştur. Albert Camus, 1942 yılında yayımlanan Sisifos Söyleni'si adlı kitabında “Gerçekten önemli bir tek felsefe sorunu vardır: İntihar.” diyerek söze başlıyor.[6] Camus bu sorunu, yaşamın yaşamaya değip değmediği sorunsalı üzerine kurulu olarak ele alır. Ancak Camus bir intihar savunusu yapmaz, bunu felsefi bir sorun olarak irdeler; onun görüşü, insanın kendini öldürmesi mümkün olmasına rağmen yaşamak durumunda oluşuyla ilintilidir. Sisifos Söyleni adlı kitabında Camus, intihar ve saçma kavramları bağlamında yaşamı değerlendirir. "Hayat aslında yaşamaya değmeyecek kadar saçmadır, ancak bununla birlikte yaşamak gerekir." der Albert Camus.

Ayrıca bakınız

Kaynakça

  1. ^ Stedman's Medical Dictionary (28. bas.). Philadelphia: Lippincott Williams & Wilkins. 2006. ISBN 978-0-7817-3390-8. 
  2. ^ Hawton K, van Heeringen K (Nisan 2009). "Suicide". Lancet. 373 (9672). ss. 1372-81. doi:10.1016/S0140-6736(09)60372-X. PMID 19376453. 
  3. ^ Bertolote JM, Fleischmann A, De Leo D, Wasserman D. Suicide and mental disorders: Do we know enough? Br J Psychiatry 2003; 183:382-383.
  4. ^ Beck AT, Steer RA, Beck JS, Newman CF. Hopelessness, depression, suicidal ideation and clinical diagnosis of depression. Suicide Life Threat Behav 1993; 23:139-145.
  5. ^ Garlow SJ, Rosenberg J, Moore JD, Haas AP, Koestner B, Hendin H, Nemeroff CB. Depression, desperation, and suicidal ideation in college students: result from the american foundation for suicide prevention college screening project at emory university. Depress Anxiety 2008; 25:482-488.
  6. ^ Çiftçisertbaşı, Buse (1 Aralık 2016). "Sartre ve Camus İkileminde İntihar Meselesi". Arsız Sanat. 13 Aralık 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 1 Ekim 2022. 

Dış bağlantılar

Sınıflandırma
Dış kaynaklar


İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Albert Camus</span> Fransız yazar ve filozof

Albert Camus, Fransız yazar ve filozof.

<span class="mw-page-title-main">Sisifos Söyleni</span> Albert Camusnün 1942 tarihli eseri

Sisifos Söyleni, Fransız yazar ve düşünürü Albert Camus'nün II. Dünya Savaşı ortasında yayımlanan deneme kitabıdır. 1942 yılında Fransa'da Le Mythe de Sisyphe adıyla basılmıştır. Kitap, adını Yunan mitolojisinden alır. Yaşamı ve intiharı sorgularken, saçmayı, başka bir deyişle uyumsuzu anlatır.

Karşılıksız aşk, bir tarafın diğer taraftan arzuladığı karşılığı göremediği aşk türüdür. Bu durum insanda genellikle kederli ve kaygılı bir ruh haline yol açmakla birlikte, depresyon ve öfori arasında ani duygusal kaymalara da sebep olabilir.

Absürdizm, herhangi bir yaratıcı olmadığından insanlığın evrende bir anlam bulmasına yönelik uğraşlarının boşa bir çaba olduğunu ve eninde sonunda bu anlam uğraşının başarısız olacağını söyleyen felsefi düşünce akımıdır.

<span class="mw-page-title-main">Varoluşçuluk</span> Felsefi ve edebi akım

Varoluşçuluk veya egzistansiyalizm, 19. yüzyıl sonları ile 20. yüzyılda kendi içlerindeki derin öğretisel farklılıklarına karşın felsefi düşüncenin salt düşünen özne ile değil eyleyen, duyumsayan, yaşayan bir birey olarak insan öznesi ile başladığı inancını paylaşan belli başlı Avrupalı filozofların çalışmalarına karşılık gelen terim. Varoluşçu düşüncede her ne kadar 'özgürlük' yaygın olarak tepe nokta kabul edilse de akımın ilksel erdemi, otantisitedir. Varoluşçuluğa göre bireyin başlangıç noktası "varoluşsal tutum" olarak adlandırılan tutumla, yani görünürde anlamsız veya absürt bir dünya karşısında bir kopma ve keşmekeşlik duygusu ile nitelenir. Pek çok Varoluşçu, geleneksel ya da akademik felsefeyi biçim ve biçemsel yönden gerçek insan deneyiminden fazlasıyla soyut ve uzak olarak görmüştür. Ruhbilimsel ve kültürel devinimlerin bireysel deneyimlerle birlikte var olabileceğini savunan bu felsefi akımda, erdemlilik ve bilimsel düşünce birlikteliğinin insan var oluşunu anlamlandırmak için yeterli olamayacağını, bundan dolayı mevcut birlikteliğin gerçek değer yargıları içinde yönetilen ileri düzey bir kategori olduğu düşünülmüştür. İnsanın varoluşunu anlamlandırma, kesin olarak bahsedilen bu otantik gerçeklikle mümkündür.

<span class="mw-page-title-main">Jean-Paul Sartre</span> Fransız filozof (1905-1980)

Jean-Paul Charles Aymard Sartre, Fransız yazar ve düşünür. Felsefi içerikli romanlarının yanı sıra her yönüyle kendine özgü olarak geliştirdiği Varoluşçu felsefesiyle de yer etmiş; bunların yanında varoluşçu Marksizm şekillendirmesi ve siyasetteki etkinlikleriyle 20. yüzyıl'a damgasını vuran düşünürlerden biri olmuştur. Sartre, bir anlatıcı, denemeci, romancı, filozof ve eylemci olarak yalnızca Fransız aydınlarının temsilcisi olmakla kalmamış, özgün bir entelektüel tanımlamasının da temsilcisi olmuştur.

<span class="mw-page-title-main">Majör depresif bozukluk</span> Düşük benlik saygısı ve normalde eğlenceli aktivitelere ilgi veya zevk kaybı ile birlikte her şeyi kapsayan düşük ruh hali

Majör depresif bozukluk, majör depresyon veya klinik depresyon, en az iki hafta boyunca, farklı türden günlük hadise ve tecrübeler karşısında, sabit bir şekilde düşük ruh halinde bulunulması ile karakterize edilen bir zihinsel hastalıktır. Hastalık, tıbbi teşhisi ancak bir uzman tarafından konulabilecek bir hastalıktır. Hastalık, halk arasında kullanılan depresif olma durumu ile alakalı olmayıp, bu ruh hallerinden her yönden ve tamamen ayrılan bir hastalık türüdür.

Şizoid kişilik bozukluğu, insan ilişkilerinde ilgi eksikliği, yalıtılmış bir yaşam tarzı, yalnız yapılan eylemler ve etkinlikleri tercih, içe dönüklük, duygusal soğukluk, davranış ile ilişkilerin mekanik ve tekdüze olması ile karakterize kişilik bozukluğudur. Şizoid kişilik bozukluğuna sahip bireyler, insanlarla yakın duygusal bağlar kurmadıkları gibi bilinç düzeyinde böyle bir bağ kurma ihtiyacı da hissetmezler. Bu sebeple utangaç insanlardan farklıdırlar. Başkalarının duygusal beklentilerine karşılık veremezler. Olumlu veya olumsuz eleştirilere genellikle tepkisiz kalırlar ve duygusal durumları genellikle değişmez. Çevrelerindeki insanlar tarafından soğuk olarak yorumlanmalarının nedenleri bunlardır. Tüm bu özellikler, kişilik yapılarının birer parçasını oluşturduğu için yaşamın sadece belli bir bölümünde değil, genelinde etkilidir.

<span class="mw-page-title-main">Depresif duygudurumu</span> düşük ruh hâli

Depresif duygudurumu, depresyon ya da bunalım, bir olay karşısında duyulan beklentilerin olumsuz yönde olması veya beklentilerin olumsuz yönde gittiği sanrısıdır. Bu duygu çoğu zaman; hiçbir zaman ve hiçbir şekilde gerçekleşemeyecek olan veya böyle olacağı sadece düşünülen beklentiler söz konusu olduğunda kendini belli eder. Umutsuzluk, özellikle öncesinde bu beklentiyi elde edemeyen insanların yaşayacağı bir duygudur.

Varoluşçu bunalım, bireyin kendi yaşamının temelini; yaşamının herhangi bir anlamının, amacının ya da değerinin olup olmadığını sorguladığı bir andır. Varoluşun anlamı ve amacı sorunu varoluşçuluk felsefe okulunun konusudur. Buna karşın, önce varoluşçu olduğu sanılan pek çok bunalımın depresyon ya da temel karşılanmamış güvenlik, yakınlık, vb. gereksinimler gibi başka bir nedenden kaynaklandığı ortaya çıkabilir.

<span class="mw-page-title-main">Borderline kişilik bozukluğu</span> Duygusal dengesizlik kişilik bozukluğu

Borderline kişilik bozukluğu (BPD) ya da duygusal dengesizlik kişilik bozukluğu (EUPD), uzun süreli dengesiz ikili ilişkiler, bozuk bir öz farkındalık ve şiddetli duygusal tepkiler tarafından karakterize olunan bir çeşit kişilik bozukluğudur. Bu hastalıktan etkilenen bireyler, duygusal durumlarını sağlıklı veya normal seviyede tutmakta zorlanmalarından ötürü genelde kendine zarar vermek gibi tehlikeli fiillerde bulunurlar. Aynı zamanda boşluk hissi, terk edilme korkusu ve derealizasyondan muzdarip olabilirler.

<span class="mw-page-title-main">İntihar düşüncesi</span>

İntihar düşüncesi, intihar etmekle ilgili düşünme ya da kişinin intihar edeceğine karşı alışagelmedik bir kaygı duymasıdır. İntihar düşüncelerinin birçok türü olabilir: geçici düşünce, geniş planlama, detaylı planlama, rol yapma oyunu ve tamamlanmamış intihar denemeleri. Tamamlanmamış intihar denemeleri, kasıtlı olarak başarısız ya da eksik olacak şekilde tasarlanmış, intiharı keşfetme amacıyla yapılmış ya da tamamen ölümle sonuçlanması amaçlanmış denemeler olabilir. Son durumda, intiharı deneyen kişi başarısız olur.

İntiharın önlenmesi, intihar olasılığını azaltmak için yerel vatandaş örgütleri, sağlık çalışanları ve ilgili profesyonellerin kolektif çabalarını içerir. Genel çabalar arasında tıp, ruh sağlığı, halk sağlığı ve diğer alanlarda önleme ve proaktif önlemler yer almaktadır. Koruma, sosyal destek ve sosyal katılım faktörlerinin yanı sıra ölümcül araçlara erişim gibi çevresel riskler intiharı önlemenin önemli yönleri olarak göründüğünden, intihar, tek başına tıbbi veya zihinsel bir sorun olarak görülmemelidir.

İntihar, etikte ve felsefenin diğer dallarında, çeşitli filozoflar tarafından farklı şekilde yanıtlanan zor sorular ortaya çıkarır. İntihar üzerine felsefi bakış açıları felsefi akımlara, zamana ve yazara göre değişir. Bununla birlikte, inançlı yazarlar için, genellikle inandıkları dinler ile paralellik gösterir.

Bilişsel psikolojide bilişsel kırılganlık, bir kişiyi psikolojik sorunlara yatkın hale getiren hatalı bir inanç, bilişsel önyargı veya düşünce kalıbıdır. Kırılganlık, psikolojik bir bozukluğun belirtileri ortaya çıkmadan önce görülür. Birey stresli bir deneyimle karşılaştıktan sonra, bilişsel kırılganlık, psikolojik bir bozukluk olasılığını artıran uyumsuz bir tepki oluşturur.

<span class="mw-page-title-main">Felsefî karamsarlık</span>

Felsefi karamsarlık, hayata veya varoluşa olumsuz bir değer atfeden felsefi görüşler ailesidir. Felsefi kötümserler genellikle dünyada ampirik olarak acıların zevklere üstün geldiğini, hayatın ontolojik veya özünde canlı varlıklara karşı olduğunu ve varoluşun temelde anlamsız veya amaçsız olduğunu iddia ederler. Bununla birlikte, bu duruma verdikleri tepkiler çok çeşitlidir ve yaşamı onaylayıcı olabilir.

Baba depresyonu, ebeveyn depresyonundan kaynaklanan psikolojik bir bozukluktur. Baba depresyonu özellikle babalarda ve erkek bakıcılarda görülen ruh hali değişimidir. 'Baba' biyolojik ebeveyn, üvey ebeveyn, sosyal ebeveyn veya sadece çocuğun bakıcısı anlamında kullanılabilir. Bu duygudurum bozukluğu, kaygı, uykusuzluk, sinirlilik, sürekli çöküntü ve ağlama dönemleri ve düşük enerji dahil olmak üzere doğum sonrası depresyona (PPD) benzer semptomlar gösterir. Ayrıca aile ilişkilerini ve çocukların yetiştirilme dönemlerini olumsuz etkileyebilir. Ebeveyn depresyonu teşhisi konan ebeveynler genellikle erken gebelik, doğum ve doğum sonrası dönemde artan stres ve kaygı seviyeleri yaşarlar. Ebeveyn depresyonu olanlar bunu erken geliştirmiş olabilir, ancak bazılarına daha sonra, çocuk yürümeye başlayınca, çocukken veya genç bir yetişkin olduktan sonrada teşhis konabilir.

İntihar yası, intihar ederek kaybettikleri birinin yasını tutanların deneyimidir. Her yıl 800.000'den fazla kişi intihar nedeniyle ölüyor. Her intihar için 6-10 kişi yas tutuyor.

<span class="mw-page-title-main">Beck'in bilişsel üçlüsü</span> Depresyonun 3 anahtar elementi

Negatif üçlü olarak da bilinen Beck'in bilişsel üçlüsü, depresyondaki bir kişinin inanç sisteminin üç temel unsurunun bilişsel-terapötik bir görünümüdür. 1960'lı yılların erken dönemlerinde başlayan, klinik çalışmalardan ve deneysel gözlemlerden elde edilmiştir. Kişilerin nasıl hissettiklerini, yaşadıkları durumları nasıl yorumladıklarını ve kendilerine yapılandırdıklarını belirten psikopatoloji modelidir. 1967'de Aaron Beck tarafından önerilmiştir. Üçlü, Beck'in bilişsel depresyon teorisinin parçasıdır ve kavram BDT'nin parçası olarak, özellikle Beck'in "Olumsuz Otomatik Düşüncelerin Tedavisi" (TNAT) yaklaşımında kullanılır.

<span class="mw-page-title-main">Varoluş özden önce gelir</span>

Varoluşun özden önce gelir önermesi, bir şeyin özünün (doğasının), varoluşundan daha temel ve değişmez olduğu yönündeki geleneksel felsefi görüşün tam tersi olacak şekilde çeviren varoluşçuluğun merkezi bir iddiasıdır. Varoluşçulara göre insan bilinci kendi değerlerini yaratarak yaşamına bir anlam belirler çünkü insan, doğuştan gelen herhangi bir kimliğe veya değere sahip olarak dünyaya gelmez. Bu kimliğin veya değerin birey tarafından yaratılması gerekir. Kendilerini oluşturan eylemleri ortaya koyarak, varlıklarını daha anlamlı hale getirirler.