Omurga, yani columna vertebralis vücudu destekleyen servikal, torasik, lumbar, sakral ve koksiks olarak gruplanan 26 kemikten 33 vertebradan oluşan ana yapıdır. Omurga, vücudu desteklemek üzere torasik ve pelvik uzuvların arasında bir köprü oluşturur.
Türlerin Kökeni, İngiliz doğa tarihçisi Charles Darwin'in 24 Kasım 1859'da yayımlanan kitabıdır. Orijinal adı Doğal Seçilim Yoluyla Türlerin Kökeni ya da Yaşam Mücadelesinde Avantajlı Irkların Korunumu Üzerine idi, ancak 1872'de çıkan 6. baskısında Türlerin Kökeni olarak kısaltıldı. Bilim tarihinin en önemli çalışmalarından biridir ve evrimsel biyolojinin temelini oluşturduğu kabul edilir. Çalışma, Darwin'in HMS Beagle gemisi ile 1831-1836 yılları arasında yaptığı araştırma gezisi sonrasında, özellikle Galápagos Adalarındaki gözlemlerine dayandırarak oluşturduğu biyolojik evrim kuramı üzerinedir.
İnsan iskeleti, insan vücudunun iç çerçevesidir. Doğumda yaklaşık 270 kemikten oluşur - bazı kemikler birbirine kaynaştıktan sonra bu toplam yetişkinlikte yaklaşık 206 kemiğe düşer. İskeletteki kemik kütlesi 21 yaş civarında maksimum yoğunluğa ulaşır. İnsan iskeleti, eksenel iskelet ve apendiküler iskelet olarak ikiye ayrılabilir. Eksenel iskelet, vertebral kolon, göğüs kafesi, kafatası ve diğer ilişkili kemiklerden oluşur. Eksenel iskelete bağlı olan apendiküler iskelet, omuz kuşağı, pelvik kuşak ve üst ve alt ekstremite kemiklerinden oluşur.
İskelet, çoğu hayvanın vücudunu destekleyen yapısal çerçevedir. Farklı iskelet türleri vardır: bir organizmanın vücut şekline yapısal destek sağlayan sert bir dış kabuk olan dış iskelet; organların ve yumuşak dokuların bağlı olduğu iç sert bir çerçeve olan iç iskelet; ve vücut sıvılarının basıncı ile desteklenen esnek bir iç yapı olan hidroskelet.
Körelmiş yapılar, evrime göre, canlılarda zaman içerisinde işlevsizleşerek iz halinde kalmış yapılardır. Bazı körelmiş organlar, zamanla ev sahibi organizmalar tarafından asıl işlevlerinden farklı görevlerde kullanılacak şekilde evrimleşebilirler.
İnsan dişi, besinleri yutmaya ve sindirmeye hazırlık aşamasında keserek ve ezerek besinlerin mekanik olarak yıkımında görev yapar. İnsanlarda, her birinin belirli bir işlevinin olduğu kesici diş, köpek dişi, küçük azı dişi ve azı dişi olmak üzere dört tip diş vardır. Kesici dişler besini keser, köpek dişleri besini koparır ve küçük azı ve azı dişleri besini ezer. Dişlerin kökleri maksilla ya da mandibula içerisine yerleşmiş ve diş eti ile kaplanmıştır. Dişler yoğunluğu ve sertliği farklı çeşitli dokulardan yapılmıştır.
Diş implantı protetik diş tedavisi ve ağız, diş ve çene cerrahisi, periodontoloji ve estetik diş hekimliği ana bilim dallarının konusuna giren insan dişinin kökünü taklit etmeye çalışan alternatif tedavi yöntemidir. Kron, diş köprüsü, hareketli diş protezi, takma diş, yüz protezi gibi diş protezlerini desteklemek veya ortodontik tedavilerde sabit destek olarak kullanmak için çene kemiği ya da kafatası kemiklerinin içine cerrahi uygulama ile yerleştirilen tıbbi bir üründür. İmplantları uygulama yöntemlerini kapsayan disipline ise implantoloji adı verilmektedir.
Kafatası, omurgalılarda başı oluşturan kemik bir yapıdır. Yüzün yapılarını destekler ve beyin için koruyucu bir boşluk sağlar. Kafatası iki bölümden oluşur: kranyum ve mandibula. İnsanlarda bu iki kısım, nörokranyum ve en büyük kemiği olarak mandibulayı içeren viscerocranium'dur. Kafatası, iskeletin en ön kısmını oluşturur ve bir sefalizasyon ürünüdür - beyni ve gözler, kulaklar, burun ve ağız gibi çeşitli duyusal yapıları barındırır. İnsanlarda bu duyusal yapılar yüz iskeletinin bir parçasıdır.
Evcil kedi, küçük, genelde kıllı, evcilleştirilmiş, etobur memeli. Genelde ev hayvanı olarak beslenenlere ev kedisi, ya da diğer kedigillerden ve küçük kedilerden ayırmak gerekmiyorsa kısaca kedi denir. İnsanlar kedilerin arkadaşlığına ve böcek gibi ev zararlılarını avlayabilme yeteneğine önem vermektedir.
Stegosaurus, Stegosauridae familyasından Geç Jura döneminde Kuzey Amerika ve Avrupa'da yaşamış, bir kuş kalçalı dinozordur. Sırt levhaları ve kuyruk dikenleriyle ünlüdür.
Darwin çıkıntısı, insan kulağının heliks diye tabir edilen üst kıkırdağında bulunan, doğuştan gelen çıkıntı. Bu özellik insan nüfusunun yaklaşık %10.4'ünde görülür. Genetik açıdan otozomal baskın karakterdedir ancak tamamlanmış bir penetransta değildir, yani geni taşıyan bireylerin fenotipinde görülmeyebilir.Evrimsel olarak ilk primatlardan miras kaldığı düşünülmektedir.
Yapay seçilim, insanların bilinçli ve amaçlı olarak bir organizmanın belli özelliklerini seçmesi ve kontrollü olarak yetiştirmesi sürecini anlatan tanım. Bu terim, Charles Darwin tarafından belirli özelliklere sahip canlıların farklılaşarak çoğalmalarının gelişmiş hayatta kalma veya üreme yeteneklerine dayandığı doğal seçilime karşılık olarak kullanılmıştır. İnsan eliyle hangi hayvan ya da bitkinin üretileceğine karar verildiği yapay seçilimin aksine, doğal seçilimde ne tür varyasyonların ve genlerin gelecek nesillere aktarılacağını çevre veya doğa şartları belirler.
Cinsel seçilim veya eşeysel seçilim, Charles Darwin'in 1859 tarihli kitabı Türlerin Kökeni'nde açıkladığı kavramdır. Doğal seçilimin temel dayanaklarından biri olarak kabul edilen cinsel seçilim yaşam erkek bireyler arasında yaşanan dişiye sahip olma savaşından ileri gelmektedir. Charles Darwin'e göre cinsel seçilim: ...hayatta kalma çabasına bağlı değil, fakat erkekler arasında dişilerini baştan çıkarma çabasına bağlıdır, sonuç da başarısız olan rakibin ölümü değildir; ancak daha az veya hiç yavru olmamasıdır. ...herhangi hayvanın dişi ve erkeği ortak genel alışkanlıklara sahipse.. ancak yapı, renk veya desenleri açısından farklılıklar gösteriyorsa, bu tip farklılıklara genel anlamda cinsel seçilim neden olmuş olur.
Cava insanı ya da Cava adamı, 1891'de Endonezya'nın Java Adası'nda bulunan insan (Homo) fosillerine verilen isim. Eugène Dubois'in öncülük ettiği kazı grubu; diş, kafatası parçası ve uyluk kemiği keşfetti. Fosillerin, insanlar ve insansı maymunlar arasındaki "kayıp halka" olduğunu savunan Dubois, türe "Anthropopithecus erectus" ismini verdi, fakat sonra "Pithecanthropus erectus" olarak değiştirdi.
Stegosauria ,bir kuş kalçalı (Ornitischia) dinozor kladıdır. Stegosaurların boynundan kuyruğuna kadar uzanan kemik plakalara sahip olan, dört ayaklı bir otçuldur. Bu türün en tanınmış ve temsilcisi stegosaurustur.
Teropod veya Theropoda, kertenkele kalçalı dinozorlar (Saurischia) takımına bağlı, boş kemikleri ve üç parmaklı uzuvları ile karakterize edilen bir dinozor kladı. Karga boyutundaki Microraptor cinsi ile devasa Tyrannosaurus rex gibi boyutsal açıdan çeşitliliğe sahiptirler. Modern kuşlar da Theropoda kladına bağlıdır.
Sphenacodon, Geç Karbonifer ve Erken Permiyen dönemlerinde yaklaşık 300 ila 280 milyon yıl önce yaşamış bir sinapsid cinsidir. Yakından ilişkili Dimetrodon gibi, Sphenacodon da Eupelycosauria ailesi olan Sphenacodontidae'nin etçil bir üyesiydi. Bununla birlikte, Sphenacodon'un sırtında, Dimetrodon'da bulunan uzun sırt yelkeni yerine, omurlarındaki bıçak benzeri kemiklerden oluşan alçak bir tepe vardı. Sphenacodon fosilleri, New Mexico ve ABD'deki Utah-Arizona sınır bölgesinden bilinmektedir.
Oviraptorosaurlar, Asya ve Kuzey Amerika'nın Kretase döneminden bilinen tüylü, maniraptoran dinozor grubudur. Kısa, gagalı ve papağan benzeri kafatasları ile ayırt edilirler. Boyutları hindi büyüklüğündeki Caudipteryx'ten 8 metre uzunluğunda ve 1,4 ton ağırlığında Gigantoraptor'a kadar değişiyordu. Grup kuşların atalarıyla yakın akrabadır ve pek çok kuş benzeri özelliğe sahiptir. Maryanska vd. (2002) ve Osmólska vd. (2004), ilkel uçamayan kuşları temsil edebileceğini öne sürmüştür. En eksiksiz oviraptorosaur örnekleri Asya'da bulunmuştur. Kuzey Amerika'daki oviraptorosaur fosilleri seyrektir.
Lantiyen insanı, 1963'te Lantian County, Loess Platosu'ndaki Chenchiawo Köyü'nden neredeyse tam bir çene kemiğinden ve 1964'te keşfedilen Gongwangling Köyü'nden kısmi bir kafatasından bilinen, bir Homo erectus alt türüdür. Kalıntıların ilki yaklaşık 710-684 bin yıl öncesine, ikincisi ise 1.65-1.59 milyon yıl öncesine dayanıyor. Bu, Lantiyen insanını Afrika'nın ötesinde keşfedilmiş ikinci en yaşlı H. erectus ve Doğu Asya'nın en yaşısı yapar. Fosilleri ilk olarak 1964 yılında Woo Ju-Kan tarafından tanımlandı ve bir diğer H. erectus olan Pekin insanının atası olarak kabul edildi.
Koksiks ya da kuyruk sokumu, omurganın en alt bölümüdür. Kuyruksuz primatlarda bir körelmiş kuyruk kalıntısıdır. Evrimsel süreçte zamanla giderek küçülmüşlerdir. Omurganın en ucunda çok küçük bir çıkıntı olarak varlığını gösterirler. Koksiks, 5 omurdan oluşur. Bu omurların arasında disk ve faset eklem yoktur.