İçeriğe atla

İnsülinoma

İnsülinoma, pankreasın insülin salgılayan beta hücrelerinde oluşan bir tümördür. Nöroendokrin tümörlerin nadir bir şeklidir. İnsülinomaların çoğu benign (iyi huylu) olup, sadece pankreas içindeki kökenlerinde gelişirler, azınlıktaki bazı tipleri ise metastaz yaparlar. İnsülinomalar, işlevsel pankreatik nöroendokrin tümör (PNET) grubunun bir üresidir (insülin üretimini arttırdıkları için "işlevsel" dirler).[1] "Tıp Konusu Başlıkları" sınıflandırmasında, insülinoma, "adacık hücresi adenomasının" tek tipidir.[2]

Pankreasın beta hücreleri, kan glukozundaki artışa yanıt olarak insülin salgılarlar. İnsülin salınımınındaki bu artışa yanıt olarak, kan şekerinin daha düşük seviyelere geri döndürülmesini sağlar ve bu noktada insülinin daha fazla salgılanması durdurulur. Bu durumun tersine, insülinin insülinomalı hücreler tarafından salgılanması glukoz tarafından gerekli şekilde düzenlenmez ve tümörllü hücreler insülin salgılamaya devam ederek kan şekeri seviyelerinin normalden daha fazla düşmesine neden olur.

Sonuç olarak, hastalar düşük kan şekeri (hipoglisemi) semptomları gösterirler ve bu semptomlar yemek yiyerek düzeltilebilir. İnsülinomanın teşhisi genellikle düşük kan glukozu, yüksek insülin, proinsülin ve C-peptid seviyeleri ile biyokimyasal olarak yapılır ve tümörün tıbbi görüntüleme veya anjiyografi ile yerinin belirlenmesi ile doğrulanır. Kesin tedavi ise cerrahidir.

Belirtiler ve semptomlar

İnsülinoma hastalarında genellikle nöroglikopenik semptomlar görülür. Bunlar arasında özellikle egzersiz sonrası ya da açlık durumunda görülen, tekrarlayan baş ağrısı, uyuşukluk, diplopi (Çift görme) ve bulanık görme sayılabilir. Şiddetli hipoglisemi, nöbetlere, komaya ve kalıcı nörolojik hasara neden olabilir. Hipoglisemiye karşı gelişen katekolaminerjik yanıttan kaynaklanan semptomlar (yani korku hissi, çarpıntı, taşikardi, terleme, açlık, kaygı ve mide bulantısı) çok yaygın değildir. Bazen ani ve aşırı kilo alımı görülür.

Teşhis

Kural olarak, semptomatik açlık hipoglisemisi olan bir hastada öncelikle insülinoma tanısından şüphelenilir. "Gerçek bir hipoglisemi" nin teşhisi için yapılacak olan testin sonuçlarının Whipple’ın üçlü koşulunun gerekliliklerini sağlaması gerekmektedir. Bunlar;

  1. hipoglisemi semptomları ve belirtileri,
  2. hipoglisemi semptomlarına eşzamanlı olarak plazma glukoz seviyesinin 45 mg/dL (2.5 mmol/L) veya daha düşük olması,
  3. hastaya glukoz uygulaması ile semptomların tersine çevrilebilirliği.

Kan testleri

Aşağıda listelenen kan testleri insülinoma teşhisi için gereklidir:

  • glukoz
  • insülin
  • C-peptid

Eğer mümkünse, proinsülin seviyesinin ölçülmesi de faydalı olabilir. Diğer kan testleri, hipoglisemiye neden olabilecek diğer koşulların ekarte edilmesine yardımcı olabilir.

Baskılama testi

Normalde, hipoglisemi durumu oluştuğunda endojen insülin üretimi ve salgılanması baskılanır. Ancak, genellikle hastane ortamında denetlenen 72 saatlik bir "açlık" durumunun, insülin seviyelerini baskılamadığını göstermesi ki bu da insülin salgılayan tümörün varlığının güçlü bir göstergesidir.

Test sırasında hasta kalorisiz ve kafeinsiz tüm sıvıları alabilir. Her 4 saatte bir kılcal kan şekeri (parmak ucundan alınan), <60 mg/dL (3.3 mmol/L) değeri elde edilinceye kadar bir glukometre kullanılarak ölçülür. Ardından, kan şekeri ölçüm sıklığı, değerler <49 mg/dL (2.7 mmol/L) olana kadar her saatte bir artırılır. Bu noktada veya hastanın hipoglisemi semptomları olduştuğunda, serum glukozu, insülin, proinsülin ve C-peptid seviyeleri için bir kan testi yapılır. O zaman açlık durumu sonlandırılır ve hipoglisemi semptomları intravenöz dekstroz veya karbonhidrat içeren yiyecek veya içecekler ile tedavi edilir.

Tanısal görüntüleme

İnsülinoma, ultrason, BT taraması veya MRG teknikleri kullanılarak invaziv olmayan yollarla tespit edilebilir. İndiyum-111 pentetreotid taraması, somatostatin reseptörü pozitif tümörlerinin tespiti için ultrasonografi, BT veya MRG'den daha hassas sonuçlar verir, ancak insülinomlar için iyi bir teşhis aracı değildir. Endoskopik ultrasonografi insülinomaları saptamada % 40-93 oranında (tümörün konumuna bağlı olarak) bir hassasiyete sahiptir.[3]

Bazen, perkütan transhepatik pankreas venöz kateterizasyon ile yapılan bir anjiyografi, kan insülin seviyelerini ölçmek için gerekli olabiir. Pankreasın çeşitli bölümlerinden insülin salınımını uyarmak için seçilen arterlere kalsiyum enjekte edilir ve seçilen bu damarlarından alınan kan örneklerindeki insülin seviyeleri ölçülür. Kalsiyum stimülasyonunun kullanılması bu testin özgünlüğünü arttırır.

İnsülinomalı hücrelerin çıkarılması için yapılan ameliyat sırasında kullanılan intraoperatif ultrason (ameliyat sırasında yapılan ultrasonografi işlemi) tümörün yerini belirlemek için bazen operasyonu yöneten cerraha yardımcı olur ve bu yöntem invaziv olmayan görüntüleme testlerinden daha yüksek bir duyarlılığa sahiptir.

İnsülinomanın kırmızı-kahverengi renkteki "rahatsız edici" görüntüsü

Tedavi

Kesin tedavi yöntemi insülinomalı hücrelerin cerrahi olarak çıkarılmasıdır. Bu yöntem, pankreasın bir kısmının çıkarılmasını da içerebilir (Whipple prosedürü ve distal pankreatektomi gibi). Diazoksit ve somatostatin gibi ilaçlar, cerrahi yöntemler için uygun olmayan ya da başka bir şekilde ameliyat edilemeyen tümörleri olan hastalar için insülin salınımını bloke etmek için kullanılabilir. Streptozotosin, aşırı insülin üreten adacık hücresi karsinomlarında kullanılır. Doksorubisin ve streptozotosin veya florourasil ve streptotozosin komplikasyonları tek başına doksorubisinin kontrendike olduğu hastalarda kombine kemoterapi olarak kullanılır. Metastaz yapmış tümörlerde, Karaciğere metastaz yapan tümörlerde, hepatik arteriyel tıkanma veya embolizasyon teknikleri kullanılabilir.

Prognoz

İyi huylu insülinoma hastalarının çoğu cerrahi yöntemile tedavi edilebilir. Ameliyat sonrası kalıcı veya tekrarlayan hipoglisemi nöbetleri çoklu tümörlü hastalarda ortaya çıkma eğilimindedir. Hastaların yaklaşık % 2'siinde cerrahi sonrası diabetes mellitus gelişir.

Görülme sıklığı

İnsülinomalar, yıllık milyonda bir ila dört yeni vakada tahmin edilen bir insidans ile nadir görülen nöroendokrin tümörler arasındadır. İnsülinoma, Langerhans adacık hücrelerinden (pankreas endokrin tümörleri) kaynaklanan en yaygın tümör türlerinden biridir. Malignite tahminleri (metastazlar) %5 ile %30 arasında değişmektedir. İnsülinomaların %99'undan fazlası pankreasta ortaya çıkar, nadir vakalarda pankreas dışı dokular vardır. Vakaların yaklaşık %5'i paratiroid bezlerinin tümörleri ve hipofizle (çoklu endokrin neoplazisi tip 1, multiple endocrine neoplasia type 1 (MEN)) ilişkilidir ve çoklu ve habis olma olasılıkları daha yüksektir. Çoğu insülinomalar 2 cm'den daha küçüktür.

Tarihçe

Hipoglisemi ilk olarak 19. yüzyılda tanımlanmıştır. 1920'lerde, insülinin keşfedilmesinden ve diyabet tedavisinde kullanılmasından sonra, hiperinsülinizmin diyabetik olmayanlarda hipogliseminin bir nedeni olduğundan şüphelenildi. Hipogliseminin bir nedeni olarak hiperinsülizmin sonraki araştırmalara öncülük eden ilk açıklaması, 1924'te Seale Harris tarafından yayınlanmıştır.

Münih'teki bir kadından çıkartılan bir insülinoma dokusu, ilk insan gen klonlama deneyinde kullanılan insülin mRNA'sını sağlamıştır. 1979'da Axel Ulrich bu geni E. coli'ye klonlamıştır. Günümüzde ilaç olarak kullanılan terapötik insülin, bu kadından alınan tümörden türetilmiştir.[4]

İlave görüntüler

Başvurular

  1. ^ Burns, WR; Edil, BH (Mart 2012). "Neuroendocrine pancreatic tumors: guidelines for management and update". Current Treatment Options in Oncology. 13 (1). ss. 24-34. doi:10.1007/s11864-011-0172-2. PMID 22198808. 
  2. ^ MeSH website 19 Mart 2016 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi., tree at: "Pancreatic Neoplasms [C04.588.322.475]", accessed 16 October 2014
  3. ^ Sotoudehmanesh R, Hedayat A, Shirazian N, Shahraeeni S, Ainechi S, Zeinali F, Kolahdoozan S (Haziran 2007). "Endoscopic ultrasonography (EUS) in the localization of insulinoma". Endocrine. 31 (3). ss. 238-41. doi:10.1007/s12020-007-0045-4. PMID 17906369. 
  4. ^ "Genentech and Axel Ulrich clone the human insulin gene". Tacomed.com. 16 Aralık 2018 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 13 Haziran 2017. 

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Hormon</span> İç salgı bezlerinden kana geçen ve organların işlemesini düzenleyen adrenalin, insülin, tiroksin ve benzeri fizyolojik etkisi olan maddelerin genel adı

Hormon,, çok hücreli organizmalarda fizyoloji ve davranışı düzenlemek için karmaşık biyolojik süreçler yoluyla uzak organlara veya dokulara gönderilen sinyal molekül sınıfıdır.

<span class="mw-page-title-main">Pankreas</span> organ

Pankreas, midenin arka tarafında yerleşimli, hem sindirim için gerekli enzimleri üreterek kanal vasıtasıyla ince bağırsakların ilk kısmı olan duodenuma aktaran, hem de kan şekerinin düzenlenmesi için gerekli hormonları üreten bir salgı organıdır.

<span class="mw-page-title-main">İnsülin</span> Peptit yapılı bir hormon

İnsülin, moleküler ağırlığı 5,8 kilodalton (kDa) olan, polipeptit yapılı ve vücuttaki karbonhidrat özüştürmesinin düzenlenmesinde glukagon ile birlikte rol alan bir hormondur. Kan şekerini düşürücü etki yapar. Pankreasın hormonal salgı birimleri olan Langerhans adacıklarından salgılanan insülinin adı da Latincede "ada" anlamına gelen "insula" sözcüğünden türetilmiştir.

<span class="mw-page-title-main">Glukagon</span> insan, fare ve sıçanda bulunan memeli proteini

Glukagon, pankreastaki Langerhans adacıklarının salgıladığı hormona verilen isimdir.

Pankreas kanseri, pankreastaki sağlıklı hücrelerin kontrolden çıkıp hızla çoğalmaları sonucu ortaya çıkan hastalık. Pankreasın normalde yağ ve proteinlerin sindirilmesine yardımcı olan enzimlerin üretilmesi ve aralarında insülinin de bulunduğu hormonları salgılamak gibi işlevleri bulunur. Anormal hücreler, pankreasta tümör oluştururlar. Bu kötü huylu hücreler vücudun başka bölgelerine yayılabilirler (metastaz).

<span class="mw-page-title-main">Hipoglisemi</span>

Hipoglisemi, kan şekerinin olması gerektiğinden daha düşük olması durumudur.

<span class="mw-page-title-main">Diyabet</span> Kandaki glikoz seviyesinin aşırı artmasından kaynaklanan metabolik bozukluk

Diabet ya da Diabetes mellitus, sıklıkla yalnızca diabet ya da diyabet veya halk arasında şeker hastalığı olarak adlandırılan, genellikle kalıtımsal ve çevresel etkenlerin birleşimi ile oluşan ve kandaki glukoz seviyesinin aşırı derecede yükselmesiyle (hiperglisemi) sonuçlanan metabolik bir bozukluktur. Vücutta kan şekerinin düzenlenmesi pek çok sayıda kimyasal madde ve hormonun karmaşık etkileşimi sonucunda sağlanır. Şeker metabolizmasının düzenlenmesinde rol oynayan hormonlardan en önemlisi pankreasın beta hücrelerinden salgılanan insülin hormonudur. Diyabetes Mellitus ya insülin salgılanmasındaki yetersizlik ya da insülinin etkisindeki veya insülin cevabındaki bir bozukluk sonucunda ortaya çıkan yüksek kan şekerinin yol açtığı birkaç grup hastalığı tanımlamak için kullanılan ortak bir terimdir.

<span class="mw-page-title-main">Akarboz</span>

Akarboz, tip 2 diyabet tedavisinde kullanılan anti-diyabetik bir ilaçtır. Avrupa ülkelerinde ve Türkiye'de Glukobay®, Kuzey Amerika ülkelerinde Precose® ve Kanada'da Prandase® ticari isimleri ile satılmaktadır. Akarboz bir alfa-glukozidaz inhibitörüdür. Alfa-Glukozidaz büyük karbohidrat moleküllerini parçalayarak glukozu açığa çıkaran bir enzimdir.

Sülfonilüre türevleri tip 2 diyabet tedavisinde kullanılan oral antidiyabetik ilaç sınıflarından biri. Temel etkilerini pankreasın beta hücrelerinden insülin salgılanmasını artırarak gösterirler.

<span class="mw-page-title-main">Tip 2 diyabet</span> metabolik bozukluk

Tip 2 diabetes mellitus önceki adıyla insüline bağımlı olmayan diyabet (NIDDM) veya erişkin dönemde ortaya çıkan diyabet –, insülin direnci ve buna bağlı insülin eksikliği bağlamında yüksek kan şekeri ile karakterize edilen bir metabolik bozukluktur. Bu, pankreastaki adacık hücrelerinin yok oluşundan kaynaklanan kesin bir insülin eksikliği bulunan tip 1 diyabetin tam tersine bir durumdur. Klasik semptomlar arasında aşırı susama, sık idrara çıkma ve sürekli açlık bulunmaktadır. Diyabet vakalarının %90’ı tip 2 diyabetten oluşurken tip 1 diyabet ile gestasyonel diyabet, geri kalan %10’unu oluşturur. Genetik olarak obeziteye yatkın olan insanlarda tip 2 diyabetin ana sebebinin obezite olduğu düşünülmektedir.

Metabolik cerrahi, metabolik bir hastalığın cerrahi yöntemler ile tedavisi edilmesini amaçlayan bir cerrahi türüdür. Bu bağlamda hematolojik hastalıklar nedeniyle yapılan dalak ameliyatları da esasen sistemik bir hastalığın ameliyat ile tedavi edilmesi nedeniyle Metabolik Cerrahi çatısı altında ele alınabilir. Klinik uygulamalarda sıklıkla kullanıldığı şekliyle Metabolik Cerrahi ise ”diyabet ve diğer metabolik hastalıkların tedavisini amaçlayan, mide ve barsağa yönelik girişimlerin yapıldığı cerrahi dal” olarak tanımlanır. 2007 yılında çok sayıda tıbbi disiplinin temsilcilerinin katılımıyla Roma’da yapılan uluslararası “Diyabet Cerrahisi Zirvesi”, ilk kez tip 2 diyabetin tedavisi için uygun hastalarda metabolik cerrahiyi önermiştir.

<span class="mw-page-title-main">Kan şekeri seviyesi</span>

Kan şekeri seviyesi, kan şekeri konsantrasyonu veya kan glukoz seviyesi, insanların ve hayvanların kanında bulunan glukoz miktarıdır. Glukoz basit bir şekerdir ve her zaman 70 kilogram ağırlığında bir insanın kanında yaklaşık 4 gram glukoz bulunur. Vücut, metabolik homeostazın bir parçası olarak, başta karaciğer ve pankreas ve bunların yanında ekstrahepatik dokular ve birkaç hormonun rol oynadığı, çok duyarlı homeostatik bir mekanizma ile kan glukoz seviyelerini sıkı bir şekilde düzenler. Glukoz, iskelet kası ve karaciğer hücrelerinde glikojen formunda depolanır. Aç kalan bireylerde, kan glukozu karaciğer ve iskelet kasındaki glikojen depoları harcanarak sabit seviyede tutulur.

<span class="mw-page-title-main">İnsülin (ilaç)</span> enjekte edilebilir ilaç olarak kullanılan biyosentetik insülin

İnsülin, yüksek kan şekerini tedavi etmek için ilaç olarak kullanılan protein yapıda bir hormonudur. İnsülininin kullanıldığı durumlar, tip 1 diabetes mellitus, tip 2 diabetes mellitus, gestasyonel diyabet ve diyabetik ketoasidoz ve hiperosmolar hiperglisemik durum gibi diyabet komplikasyonlarını içerir. Ayrıca yüksek kan potasyum düzeylerini tedavi etmek için glukoz ile birlikte kullanılır. İnsülin, tipik olarak deri altına enjeksiyon yoluyla uygulanır, ancak bazı formları damar yoluyla veya kas içine enjeksiyon yoluyla da kullanılabilir.

<span class="mw-page-title-main">Gestasyonel diyabet</span>

Gestasyonel diyabet, normalde diyabeti olmayan bir kadının gebeliği sırasında yüksek kan şekeri seviyelerini geliştirdiği bir durumdur. Gestasyonel diyabet genellikle az sayıda semptomla sonuçlanır; ancak bununla birlikte preeklampsi, depresyon ve sezaryen doğum yapma gerekliliği riskini de artırır. Yetersiz tedavi edilen gestasyonel diyabetli annelerden doğan bebekler, doğumdan sonra yüksek kilolu olma, kan şekerlerinin düşük olmasına ve fazla sarılığa sahip olma riski altındadırlar. Bu durum tedavi edilmezse, ölü doğum riski ile sonuçlanabilir. Bu durumda doğan çocuklarda uzun vadede, fazla kilolu olma ve tip 2 diyabet geliştirme riski daha yüksektir.

Glukoz tolerans testi, hastalara belirli bir miktarda glukozun verildiği ve ardından verilen glukozun kandan ne kadar çabuk sürede temizlendiğini belirlemek için kan örneklerinin alındığı tıbbi bir testtir. Test genellikle diyabet, insülin direnci, bozulmuş beta hücre fonksiyonu, ve bazen reaktif hipoglisemi ve akromegali veya daha nadir karbohidrat metabolizması bozukluklarını test etmek için kullanılır. Testin en sık yapılan versiyonunda, oral glukoz tolerans testi (OGTT), standart dozda glukoz ağız yoluyla alınır ve iki saat sonra kan düzeyleri kontrol edilir. Glukoz tolerans testinin birçok varyasyonu yıllar boyunca farklı standart dozlarda glukoz, farklı uygulama yolları, farklı aralıklar ve örnekleme süreleri ve kan glukozuna ek olarak farklı maddeler ölçümlerinin de eklenmesiyle geliştirilmiştir.

<span class="mw-page-title-main">Reaktif hipoglisemi</span>

Reaktif hipoglisemi, postprandiyal hipoglisemi ya da tatlı krizi, diyabetli ve diyabeti olmayan kişilerde, yüksek karbonhidrat içeren bir yemekten sonraki dört saat içinde ortaya çıkan semptomatik ve tekrarlayan hipoglisemi ataklarını tanımlayan bir terimdir. Hipogliseminin nedenini belirlemek için bir değerlendirme yapılmasını gerektirdiğinden bu terim tek başına bir tanı değildir.

Prediyabet, diyabet teşhisi için gerekli olan tüm semptomların bulunmadığı ancak kan şekerinin anormal derecede yüksek olduğu diyabetes mellitusun ön safhasıdır. Bu aşamaya genellikle "gri alan" denir. Bir hastalık değildir; Amerikan Diyabet Derneği'ne göre; "Prediyabet kendi başına klinik bir durum olarak görülmemeli, daha çok diyabet ve kardiyovasküler hastalık (KVH) için bir risk faktörü olarak görülmelidir". Prediyabet obezite, yüksek trigliserit ve/veya düşük HDL kolesterol şeklindeki dislipidemi ve hipertansiyon ile ilişkilidir. Bu nedenle metabolik bir diyatezi veya sendromdur ve genellikle belirti (semptom) vermez ve verdiği tek semptom yüksek kan şekeridir.

<span class="mw-page-title-main">Tip 1 diyabet</span> Hastalık

Tip 1 diabetes mellitus, pankreas tarafından ya çok az ya da hiç insülin üretilmeyen bir diyabet şeklidir. Tedavi edilmemesi vücutta yüksek kan şekeri seviyesine neden olur. Klasik belirtiler sık idrara çıkma, susuzluğun artması, açlığın artması ve kilo kaybıdır. Ek belirtiler arasında bulanık görme, yorgun hissetme ve yara iyileşmesinin bozulması olabilir. Belirtiler tipik olarak çok kısa bir süre içinde gelişir.

<span class="mw-page-title-main">Pankreatektomi</span>

Tıpta, pankreatektomi pankreasın tamamının veya bir kısmının cerrahi olarak çıkarılmasıdır. Bazıları pankreatikoduodenektomi, distal pankreatektomi, segmental pankreatektomi ve total pankreatektomi olmak üzere çeşitli pankreatektomi türleri vardır. Son yıllarda, TP-IAT tıp camiasında oldukça ilgi çekmiştir. Bu prosedürler, benign pankreas tümörleri, pankreas kanseri ve pankreatit gibi pankreasın ilişkili çeşitli durumların tedavisinde kullanılır.

<span class="mw-page-title-main">Amilin</span>

Amilin veya adacık amiloid polipeptidi (IAPP), 37 kalıntılı peptit hormonudur. Pankreasın β hücrelerinden yaklaşık 100:1 (insülin:amilin) oranında insülin ile eşgüdümlü olarak salgılanmaktadır. Amilin, mide boşalmasını yavaşlatarak ve tokluğu artırarak glisemik düzenlemede rol oynamaktadır, böylelikle yemek sonrasında kan şekeri düzeylerindeki ani artışları önlemektedir.