Jeoloji ya da yer bilimi, geniş anlamda Yerküreyi, dar anlamda yerkabuğunu oluşum, bileşim, yapı, hareket, değişiklikler ve değişiklikleri yaratan nedenler ve tarihsel evrim açısından inceleyen, yeraltı zenginliklerinin bulunması, doğal afetlerle savaşımda katkı sunulması gibi amaçları olan bir bilimdir. Jeolojinin temel konusu Dünya olmakla birlikte yer benzeri gezegenler ve doğal uyduların incelenmesini de içerir. Yer bilimleri bünyesinde ele alınır.

Bilim veya ilim, nedensellik, merak ve amaç besleyen, olguları ve iddiaları deney, gözlem ve düşünce aracılığıyla sistematik bir şekilde inceleyen entelektüel ve uygulamalı disiplinler bütünüdür. Kimi kullanımlarda bu tanımın "ilim" için geçerli olmadığının altını çizmek gerekir. Çünkü bilim somut, evrensel olayları kendine konu edinmişken ilim doğaötesi olaylarla da ilgilenebilir fakat somut kanıt sunmaz. Bilimi sınıflandıran bilim felsefecileri bilimi formal bilimler, sosyal bilimler ve doğa bilimleri olmak üzere üçe ayırır. Bilimin diğer tüm dallardan en ayırt edici özelliği, savunmalarını somut kanıtlarla sunmasıdır. Bu sayede bilim, bilinmeyen olguları açıklamamıza ve evreni idrak etmemize güçlü destek olur.

Charles Robert Darwin evrimsel biyolojiye yaptığı katkılarla tanınan İngiliz doğa bilimci, jeolog ve biyologdur. Tüm yaşam türlerinin ortak bir atadan türediği yönündeki önermesi günümüzde genel kabul görmekte ve bilimde temel bir kavram olarak kabul edilmektedir. Alfred Russel Wallace ile ortak bir yayında, evrimin bu dallanma modelinin, var olma mücadelesinin seçici üremede yer alan yapay seçilime benzer bir etkiye sahip olduğu doğal seçilim adını verdiği bir süreçten kaynaklandığına dair bilimsel teorisini ortaya koymuştur. Darwin insanlık tarihinin en etkili isimlerinden biri olarak tanımlanmış ve Westminster Abbey'e gömülerek onurlandırılmıştır.

Thomas Henry Huxley, İngiliz biyolog. Darwin'in evrim kuramının en önemli savunucularından, felsefede agnostisizm kavramını ilk kez ortaya atan, Darwin'in buldoğu lakabıyla bilinen İngiliz biyoloji bilgini.
Sovyetler Birliği’nde felsefe, resmi olarak Marksist-Leninist düşünce odaklıydı, bu kuramsal olarak nihai felsefi doğru ve nesnellik temeliydi. 1920’ler ve 1930’lar boyunca, Rus düşüncesinin diğer eğilimleri baskılandı. Stalin 1931’de diyalektik materyalizm’i Marksizm Leninizm ile özdeşleştiren bir karar çıkartarak, bütün komünist devletlerde ve Comintern aracılığıyla çoğu Komünist partide geçerli olacak resmi felsefe haline getirdi.. Bolşevik yönetimin başlangıcından itibaren Sovyet felsefesinin resmi amacı, Komünist düşüncelerin kuramsal olarak anlatılmasıydı. Bununla birlikte, 1917 Ekim Devrimi nden sonra, hem felsefi hem siyasi mücadeleler damgasını vurmuş ve artık eskisi gibi dogmatik olunmayıp daha ilerici ve olumlu konular tartışılır hale getirmiştir. Evald Vasilevich Ilyenkov 1960’ların önde gelen filozoflarından biriydi, Leninist Diyalektik ve Positivizmin Metafizikliği (1979) kitabında, 1920’lerin “mekanikçiler ile “diyalektikçiler” tartışmasını yeniden açtı. 1960’lar ve 1970’lerde analitik felsefe ve mantık deneyciliği dahil Batı felsefeleri Sovyet düşüncesi üzerinde iz bırakmaya başladılar. Keza bu durum da SSCB'nin Stalin sonrası yönetiminde komünist idealini ne derece yeteneksiz kullandığının ve emperyalist ülkelerinin felsefelerine gittikçe kayan bir ivme kazandığının göstergesidir.

Denis Papin FRS,, Fransız fizikçi. 1681'de düdüklü tencereyi icat eden Fransız bilim insanı. İçindeki basıncı bilmek için bir supap yerleştirmiş, basıncı bir ağırlıkla dengelemişti. Bu gerçek bir "güvenlik süpabı"ydı ve kapsamı tencerenin yararını çok aşıyordu.

Adelbert von Chamisso,, Alman botanikçi ve şair. Gölgesini satan bir adamı anlatan ünlü öykü Peter Schlemihl'in Tuhaf Öyküsü'nün yazarı.

Augusta Ada King, Lovelace Kontesi, Augusta Ada Byron adıyla doğan ve günümüzde yaygın olarak Ada Lovelace adıyla bilinen, İngiliz matematikçi ve yazardır. Esas olarak Charles Babbage'in erken dönem mekanik genel amaçlı bilgisayarı Analitik Makine üzerindeki çalışmaları ile bilinir. Makine hakkındaki notları, bir bilgisayar tarafından işlenmek üzere yazılan ilk algoritmayı içerir. Bundan dolayı genel kanı dünyanın ilk bilgisayar programcısı olduğudur.

Türkiye'deki eğitimde yaratılışçılık, evrim kuramının yanı sıra din kültürü, fen bilgisi ve biyoloji derslerinde yaratılışçı görüşlere yer verilmesi. Ortaöğretimdeki öğrencilerin %75'i evrim teorisini kabul etmemektedir.

Evrim düşüncesi; türlerin zaman içerisinde değişmelerini ifade eden kavram olarak köklerini eski çağlardan; Yunanistan'dan, Roma'dan, Çin'den ve Orta Çağ İslâm biliminden alır. 17. yüzyıl sonlarında biyolojik taksonominin başlangıcıyla Avrupa'daki biyolojik düşünce; doğal teolojiye tam olarak uyan ve ortaçağ Aristo metafiziği kavramı olan, her türün kendi karakteristiği olduğunu öne süren özcülükten etkilendi. Diğer yandan Aydınlanma Çağı'nda evrimsel kozmoloji ve mekanik felsefe, fizik bilimlerinden doğa tarihine kadar yayıldı. Natüralistler türlerin çeşitliliğine odaklandı ve sonradan "soy tükenmesi" kavramı ile doğa görüşünün temelini sarsan paleontoloji ortaya çıktı. 19. yüzyılın başlarında Jean-Baptiste Lamarck, ilk tamamen biçimlendirilmiş evrim teorisi olan türlerin transmutasyonu teorisini ortaya attı.

Wilhelm Raabe, o dönem Braunschweig Dükalığı'nda bulunan Eschershausen şehrinde doğmuş, ilk eserlerini Jakob Corvinus mahlasıyla yazan Alman romancı.

Fizik, felsefe ürünü bir çalışma alanıdır ve bu yüzden 19. yüzyıla kadar doğa felsefesi diye adlandırıldı. Ünlü fizik bilgini Isaac Newton (1642-1726) bile temel yapıtını "Doğa Felsefesinin Matematiksel İlkeleri" olarak adlandırmış ve kendisini de bir doğa filozofu olarak görmüştür. Günümüzde ise fizik; madde, enerji ve bunların birbiri arasındaki ilişkiyi inceleyen bir bilim dalı olarak tanımlanır. Fizik bir bakıma en eski ve en temel kuramsal bilimdir; onun keşifleri doğa bilimleri'nin her alanı hakkındadır çünkü madde ve enerji; doğanın temel ögeleridir. Diğer bilim dalları genellikle kendi alanlarıyla sınırlıdır ve fizikten sonradan ayrılıp bir bilim dalı olmaya hak kazanmış diye düşünülebilinir. 16. yüzyılda fizik doğa bilimlerinden ayrılmış, Rönesans dönemi sonrasında hızla artan bilgi birikimi ile mekanik, optik, akustik, elektrik gibi alt bilim dalları ortaya çıkmıştır. Fizik günümüzde klasik fizik ve modern fizik olarak ikiye ayrılır.
Alman sosyoloji Topluluğu sosyoloji disiplinini canlandırmak ve sosyolojik araştırmaları teşvik etmek üzere kurulmuş bilimsel bir birliktir. Kendi sitesinde yaptığı tanıtıma göre DGS, "sosyal bilimsel meseleleri görüşmek, üyeler arasında bilimsel iletişimi sağlamak ve sosyolojik bakış açısını genişletmek ve derinleştirmek" hedefini taşımaktadır.

Saxe-Coburg ve Gotha Hanedanı Ernest Düklüklerinin yönettiği Sakson Wettin Hanedanı'nın kolu olan Saxe-Coburg ve Gotha Düklüğü'nü içeren bir Cermen hanedanıdır.

Kraliyet Kimya Topluluğu ya da kısaca RSC, Londra, Birleşik Krallık merkezli, kimya alanında faaliyet gösteren bilimsel kuruluştur. Chemical Society, Royal Institute of Chemistry, Faraday Topluluğu ve Analitik Kimya Topluluğunun 1980 yılında birleşmesiyle kurulmuştur.

Bilgisayar bilimi tarihi, modern dijital bilgisayarların ortaya çıkışından çok daha öncelere dayanmaktadır. Abaküs gibi sabit sayısal görevleri hesaplamak için kullanılan makineler, antik çağlardan beri çarpma ve bölme gibi hesaplamalara yardımcı olmuştur. Hesaplamalar yapmaya yaran algoritmalar, antik çağlardan beri, hatta gelişmiş bilgi işlem ekipmanlarının geliştirilmesinden önce bile var olmuştur.

Reinhard Genzel Max-Planck-Institut für extraterrestrische Physik'de yönetici, LMU'da profesör ve Kaliforniya Üniversitesi, Berkeley' de emeritus profesör olan bir Alman astrofizikçi. Andrea Ghez ve Roger Penrose ile paylaştığı " galaksimizin merkezinde süper kütleli kompakt bir nesnenin keşfi için" 2020 Nobel Fizik Ödülü'ne layık görüldü.

1830'lar Gregoryen takvimine göre 1 Ocak 1830'da başlayıp 31 Aralık 1839'da sona eren onyıldır.

1860 yılında Oxford Üniversitesi'nde Boden Sanskritçe Profesörlüğü için yapılan seçim, Sanskritçe bilimine farklı yaklaşımlar sunan iki aday arasında bir yarışa sahne oldu. Adaylardan biri, 14 yılını Britanya Doğu Hindistan Şirketi için Britanya Hindistanı'nda çalışmaya hazırlananlara Sanskritçe öğreterek geçirmiş, Oxford mezunu bir İngiliz olan Monier Williams'tı. Diğeri, Max Müller, Oxford'da karşılaştırmalı filoloji, yani dil bilimi konusunda uzmanlaşmış, Almanya doğumlu bir öğretim görevlisiydi. Uzun yıllarını Rig Veda'nın bir baskısı üzerinde çalışarak geçirmiş ve bilimsel çalışmalarıyla uluslararası bir ün kazanmıştı. Williams ise daha geç dönem materyalleri üzerinde çalışıyordu ve Müller'in örneklediği "kıtasal" Sanskritçe ekolüne ayıracak pek zamanı yoktu. Williams Sanskritçe çalışmayı bir amaca, yani Hindistan'ın Hristiyanlığa geçmesine yönelik bir araç olarak görüyordu. Müller'e göre, kendi çalışmaları misyonerlere yardımcı olacak olsa da, kendi başına bir amaç olarak da değerliydi.

Kısaca Oxford Üniversite Müzesi (OUMNH) olarak bilinen Oxford Üniversitesi Doğa Tarihi Müzesi, Oxford, İngiltere'de Parks Road üzerinde bulunan, Oxford Üniversitesi'nin doğal tarih örneklerinin çoğunu sergileyen bir müzedir. Aynı zamanda üniversitenin kimya, zooloji ve matematik bölümleri tarafından kullanılan bir amfi içerir. Müze, bitişiğindeki Pitt Rivers Müzesi'ne halka açık tek giriş sağlar.