Deneycilik, empirizm veya ampirizm, bilginin duyumlar sayesinde ve deneyimle kazanılabileceğini öne süren görüştür. Deneyci görüşe göre insan zihninde doğuştan bir bilgi yoktur. İnsan zihni, bu nedenle boş bir levha gibidir.
Aristoteles veya kısaca Aristo, Antik Yunanistan'da klasik dönem aralığında yaşamını sürdürmüş olan Yunan filozof, polimat ve bilgedir.
Kali Yuga, Hint Zaman Anlayışı'na göre maddi ve manevi yozlaşmanın doruğa çıktığı dördüncü zaman devresidir. Hindu metinlerinin çoğu yorumcusuna göre Kali Yuga Krişnanın ömrünün sona ermesinden itibaren başlayan –yaklaşık 5000 yıl önce MÖ 3102– ve 1200 yıl sürecek olan bu zaman döngüsü içinde Vişnunun son avatarı Kali, elinde kılıcı ve beyaz ata binmiş olarak ortaya çıkacak ve kötülüğü yok edecektir.
Beton, çakıl, kum gibi "agrega" denilen maddelerin bir bağlayıcı madde ve su ile birleştirilmesinden meydana gelen inşaat yapı taşıdır.
Ceza hukuku, suç ve ceza kavramlarını inceleyen kamu hukuku bölümüdür. Genel veld Bailey, özel ceza hukuku olarak ikiye ayrılır.
Nedensellik, genel olarak nedensellik ilkesi olarak bilinen; olay ve olguların birbirine belirli bir şekilde bağlı olması, her sonucun bir nedeni olması ya da her sonucun bir nedene bağlanarak açıklanabilir olması ya da belli nedenlerin belirli sonuçları yaratacağı, aynı nedenlerin aynı koşullarda aynı sonuçları vereceği iddiasını içeren felsefe terimi.
Suç, kanunlar tarafından yanlış veya zararlı olduğu için ceza tehdidiyle yasaklanan ve bazı durumlarda cezalandırılabilen davranıştır. Genel olarak suç, saptanan ve saptanamayan suçlar olarak ikiye ayrılır. Saptanamayan suçların gerçekleşip gerçekleşmedikleri belirsiz olduğu veya kanıtlanamadıkları için cezalandırılmaları söz konusu değildir. Ceza hukukunda suça göre para cezası, tutuklama, hapis, hatta ölüm cezası verilebilir.
Deniz ticareti hukuku, deniz üzerinde yürütülen ticari ilişkileri düzenleyen hukuk dalıdır. 29/06/1956 tarihli ve 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nda deniz ticaretini konu alan bazı başlıklar şunlardır:
Mücbir sebep, hukukta görevin, taahhüdün ve sorumluluğun yerine getirilmesine engel teşkil edebilecek nitelikte bulunan ölüm, iflas, hastalık, tutukluluk, afet ve buna benzer hallerdir.
Sebepsiz zenginleşme veya haksız zenginleşme, bir kimsenin mal varlığında haklı bir nedene dayanmaksızın, başkasının zararına meydana gelen zenginleşmedir. Geçerli bir hukuksal neden bulunmadan, hukuksal bir neden gerçekleşmeden ya da hukuksal neden sona erdikten sonra bir işlem yapılması ve borç olmayan bir edimin ödenmesi gibi durumlarda ortaya çıkar.
Çevre kirliliği, çevrenin doğal olmayan bir şekilde insan eliyle doğallığının bozulmasıdır. Bu ekosistemi bozma eylemleri; kirlenme şeklinde tabir edilmektedir.
Teşebbüs, ceza hukukunda, bir failin suç işlemek üzere harekete kalkışması ancak elinde olmayan nedenlerle sonucu elde edememiş olması halini ifade eder.
Basit şekliyle taksir bir kişinin kendisinden beklenen özen ve dikkati göstermeden sergilediği davranışın kanunda öngörülen sonuca yol açması durumudur.
Kast, ceza hukukunda failin gerçekleştirdiği hareketi ve bunun sonuçlarını bilmesi ve istemesidir.
Tazminat, hukuka aykırı bir eylem sonucunda meydana gelen maddi veya manevi zarara karşılık olarak ödenen bedel, zarar ödencesidir. Tazminat zararların giderilmesini amacıyla sorumlu tarafından zarar görene ödenen veya mahkeme tarafından ödenmesine karar verilen parasal veya bir değer veya edimdir. Mahkemelerce kişilik haklarının uğradığı zararları gidermek için manevi tazminat, hukuka aykırı eylem nedeniyle mal varlığında yaşanan eksilmeleri karşılamak üzere maddi tazminat veya bir hukuka aykırı eylemin yarattığı düşünülen tüm zararın ödetilmesi amacıyla cezalandırıcı tazminat ödenmesine karar verilebilir.
Haksız fiil, hukuk kurallarına aykırı bir şekilde diğer bir kişinin malvarlığı veya şahıs varlığında zarar meydana gelmesine neden olan eylemdir. Bir haksız fiilden bahsedilebilmesi için zarara sebep olan fiilin öncelikle hukuka aykırı olması gerekir. Hukuka aykırı fiil maddi ya da manevi bir zarara neden olmalıdır. Zarara sebep olan kişi fiilinden dolayı kusurlu olmalı ve zararla zarara uğratan fiil arasında neden sonuç ilişkisi olarak da ifade edilebilecek bir illiyet bağı bulunmalıdır.
Delegatif demokrasi, demokrasiye işlerlik sağlayan kuvvetlerin (yasama, yürütme ve yargı) arasındaki denge mekanizmasının zarar görmesi sonucu oluşan bir yönetim biçimidir. Denge mekanizmasının zarar görmesi sonucu yasama ve yargı kuvvetleri yürütme kuvveti üzerindeki kontrol gücünü yitirmekte ve yürütme diğer kuvvetlere göre daha baskın hale gelmektedir.
Mysore Narasimhachar Srinivas (1916-1999) Hint sosyolog.
Hukukta, haksız fiil hukukunda ve aynı zamanda Kara Avrupası hukuk düzeni içinde özellikle özel hukuk'ta özen yükümlülüğü, bir bireye yüklenen, başkalarına öngörülebilir şekilde zarar verebilecek ve ihmal iddiasına yol açabilecek dikkatsiz davranışlardan kaçınmak için makul bir özen standardına uyulmasını gerektiren dava açma hakkı veren neden yasal bir yükümlülüktür. Kara Avrupası hukuk ülkelerinde ve bölgelerinde, hukuki sorumluluğun tesis edilmesi kusur, zarar ve bu ikisi arasındaki nedensellik bağının kanıtlanmasını içerir. Özen yükümlülüğü kavramı medeni sorumluluğun genel kurallarında yer almamaktadır. Ancak medeni hukuk ülkeleri, şirketler hukuku ve menkul kıymetler hukuku gibi bazı özel kanunlarda özen yükümlülüğü kavramına yer verebilir. İhmal davası açmak için oluşturulması gereken ilk unsurdur. Davacı, davalının ihlal ettiği, kanun tarafından yüklenen bir özen yükümlülüğünü gösterebilmelidir. Buna karşılık, yükümlülüğün ihlali kişiyi sorumluluğa maruz bırakabilir. Özen yükümlülüğü, halihazırda doğrudan bir ilişkisi olmayan bir şekilde akraba olan bireyler arasında, bununla birlikte common law veya Kara Avrupası hukuku tarafından ailevi, kanuna veya sözleşmeye dayalı ya da başka bir şekilde yükümlülük olarak uygulanabilir. Bununla birlikte Özel hukukun aksine Kara Avrupası Hukukunda Ceza hukuku açısından özen yükümlülüğü ancak kanunla doğabilir.
Kusur, hukuki bir terim olarak failin haksızlık teşkil ettiğini bildiği halde bir fiili işlemesi sonucu doğan hukuki sorumluluğu ve kınanabilirliğini ifade eder. Temel ilke, bir sanığın eylemlerinin neden olabileceği zararı öngörebilmesi ve dolayısıyla bu tür eylemlerden kaçınmayı amaçlaması gerektiğidir.