İçeriğe atla

İlhanlılar devrinde Aleviler

İlhanlılar devrinde Alevîler Moğolların en güçlü devirlerinde Kara-Kurum saraylarında itibar sahibi olan Budist ve Hristiyan din adamlarıyla karşı karşıya gelen İslâmiyet mensupları çok büyük tehlikelere maruz kalmışlardı. İlhanlılar’ın henüz kudret sahibi olmadıkları devirlerde Cengiz’in kurduğu büyük imparatorluk henüz parçalanmamıştı. Onun yerine geçen “Oktay Han” ise Cengiz’in koyduğu yasaları taviz vermeden uygulamaktaydı.[1] Bilhâssa Kayuk Han devrinde (M. 1247 / H. 645) Moğol âdetlerinden kaynaklanan yasaların hâkimiyeti altında yaşayan Müslümanlar büyük işkencelere maruz kalarak ezilmekteydiler. Argon Han (M. 1291 / H. 690) devrinde ise Müslümanlar çok şiddetli bir mezâlime maruz kaldılar.

H. 656 / M. 1258 yılında Bağdad Abbâsîleri’nin çökmesi sonucu Mısır’a kaçmayı başaran ayni aileden “Ebû’l Kâsım Ahmed bin Zâhir el-Mûstensir bi’l-Lâh” Mısır-Memlûk hükümdarı “Melik Zâhir” (Baybars) tarafından M. 1261 tarihinde hilâfete geçirildi. Bu durum “Alevîler” tarafından eskiden kendilerine ait olan Fâtımî hilâfet makâmının gasp edilmesi olarak algılandı. Fâtımî halifelerinin yeniden canlandırılması ve Mısır’ın gelecekteki siyâsî güvenliğinin teminat altına alınmasına yönelik bir tedbir mahiyetinde olan bu hareket, yeni Mısır Abbâsî hâlifesinin konumunu da Mısır hükümdarının yanında bir tekke şeyhinden fazla bir nüfuza sahip olamayan bir kukla durumuna indirgiyordu. Durumun kendi aleyhlerine vahim bir şekilde geliştiğini çabuk kavrayan Alevîler olanca güçlerini Moğol Kaanları’nın teveccühünü kazanmak için sarf etmeğe başladılar.

Büyük Moğol istilâsının başladığı devirlerde Bâtın’îyye, Zeyd’îyye, İmâm’îyye, İsnaʿAşer’îyye ve Ghulat-i Şîʿa’dan müteşekkil fırkalar Mısır, Şam, Irak, Arap ve Acem, Azerbaycan, Fâris ve Horasan ülkelerine yayılmışlardı. Cengiz Orduları’nın Harezm ülkelerine doğru hareket etmeğe başladıklarındaysa bu mezheplerin mensupları da Cengiz Orduları’nın önünden kaçarak Orta Asya’dan batıya doğru göç etmek zorunda kalmışlardı.

Mahmud Gazan Han ve Moğollar’ın İslâmiyeti kabûlü

İlhanlılar’ın dördüncü sultanı olan Mahmud Gazan M. 1295 / H. 693 tarihinde İlhanlılar tahtına oturdu. Önceleri Hulâgu’nun yolunda yürüyen bu sultan Emir Nevruz’un sayesinde Müslüman oldu.[2][3][4][5] Hâkanın İslâmiyeti kabulünde en önemli etkiyi “Kutb-ûd-Dîn Şirâzî” ile kardeşi “Kemal’ed-Dîn Şirâzî” yapmışlardı. Mahmud Gazan’ın dokuz yıl süren saltanatı süresince İran’daki bütün Moğollar İslâm dinine girdi.

Mahmud Gazan Han’ın İslâmiyetin yayılmasındaki rolü ve hizmetleri

Mahmud Gazan hayâtında Tebriz’in batısında kendisi için bir türbe, fukaha için medreseler, sûfîlere ait medreseler yaptırdı ve bunların imarı için vakıflar bağladı.[6] Meşhur Kutb’ûd-Dîn Şirâzî,[7] Numam Tebrizî,[8] Vezir Hoca Reşid’ed-Dîn,[9] Burak Baba[10][11][12] Mevlâna Celâleddîn Rûmî’nin torunu Ulu Arif Çelebi[13] gibi büyük âlim ve mutasavvıflara pek çok ihsanlarda bulunmuştu. H. 701 / M. 1302 yılında öldü.[14]

Alevî nüfuzu altına giren Moğollar’a Mısır’ın Türk asıllı Kölemen (Memlük) hükümdarının harb ilânı

Gazan Han’ın sarayına sızan Şiîlerin hilâfet makamına tekrar Alevîler’i getirme teşebbüslerini öğrenen Mısır hükümdarı Melik’ûn-Nâsır Sultan Muhammed bin Kalavun H. 699 / M. 1300 tarihinde Moğollar ile kanlı bir harbe girişti. Halbûki Mısır, Fâtımî halifelerinin yüzyıllar boyu ektikleri Şiîlik tohumlarıyla ünlenmiş bir ülkeydi ve bütün bu muhitler mezheben hep Alevî taraftarlarından oluşmaktaydılar.

Mahmud Gazan Han’ın kardeşi Olcaytu’nun İsnâ‘aşer’îyye mezhebine girişi

Gazan Han vezir Emîr Nevrûz’un ölümünden sonra fazla yaşamadı. Henüz İslâmiyet’in nüfuzu lâyikiyle Moğol saraylarına yerleşemeden Olcaytu İlhanlı tahtına oturdu. Orta Asya’dan batıya doğru durmadan akın eden İbâh’îyye, Hulûl’îyye ve Tenasüh akideleri taşıyan bazı garip kıyafetli Bâtınî dervişlerinin fa’aliyetlerinin çok arttığı bu devirde, vezir Sâd’ed-Dîn Kazvinî Alevî’nin himayesinde bulunan Seyyid Tac’ed-Dîn Saveci’nin yoğun çabaları sonucunda birçok Şiî âlimi de Moğol hükümdarı Olcaytu’nun sarayına gelmişlerdi. Kelâm ve felsefe konularına derin ilgi duyan bu hükümdar, Horasan’dan gelen “Hanefî Kelâmcıları”, Vezir Hoca Reşid’ed-Dîn’nin ekibinde yer alan “Şâfiî Eş’ârîleri” ve daha birçok çeşitli değişik mezheplere mensup olan “Şîʿa-i Bâtınî’yye âlimleri” mevcuttu. “Kadı’ûl-Kudât Hoca Abd’ûl-Melîk Şâfiî” ile Hanefîyye’nin meşhurlarından “Sadri Cihân” arasında geçen çok şiddetli bir Kelâm tartışması üzerine Gazan’ın kardeşi Olcaytu meşhur âlimlerden İbn-i Mûtahhar’ın tesirleri ve Seyyid Tac’ed-Dîn Saveci’nin de telkinleriyle, Şia’nın İmamiye-i İsnâ‘aşer’îyye mezhebini kabul etti. (H. 707 / M. 1307)[15] Vezir Hoca Reşid’ed-Dîn ile Tac’ed-Dîn Şah arasında vuku bulan siyâsî çekişmeler neticesinde Olcaytu’nun sarayı zamanla nezahetini yitirmiş olmakla beraber, burada îlmen ve ahlâken çok bilgili ve kıymetli şahsiyetler de bulunmaktaydı.[16]

Olcaytu’nun İsnâ‘aşer’îyye mezhebinin yayılmasındaki hizmetleri

Seyyid Tac’ed-Dîn Saveci’nin tavsiyesiyle Olcaytu’nun sarayında iltifatlara boğulan meşhur âlimlerden Cemâl’ed-Dîn-i İbn-i Mûtahhar’ûl-Hillî’nin Şîʿa’nın İmamiye-i İsnâ‘aşer’îyye mezhebinin âkidelerini savunma amacıyla yazdığı kitaplar, o devirde yayınlanmış olan en etkili dinî eserler olarak kabul görmekteydi. Olcaytu’nun İbn-i Mûtahhar’ûl-Hillî’nin tesirleri altında kalması neticesinde Şiîliğin İmamiye-i İsnâ‘aşer’îyye mezhebi de İlhanlılar’ın hâkimiyetlerindeki ülkelerde bir hâyli güç kazanmıştı.[17]Olcaytu’un Şiîliğe karşı beslediği muhabbet, bastırmış olduğu sikkelerin bir yüzüne “Lâ İlâhe’ill-Allah Muhammed Resûl’ûl-Lâh, Ali Velîy’ûl-Lâh” diye yazdırmağa, diğer tarafına da İmâm-ı Mâ’sumâ’nın isimlerini hâkkettirmeğe varacak kadar ileri safhalara ulaşmıştı.[18][19]

Olcaytu Muhammed Hüdâbende’nin sarayındaki “Bâtınîler”: Burak Baba

Olcaytu Muhammed Hüdâbende’nin sarayındaki “Bâtınîler” arasında çok önemli bir şahsiyet, mezheben Hûlman’îyye ve i’tikaden İbâh’îyye ile Hulûl’îyye’den[20] olan Burak Baba, Suriye kıt’asında ve Halep civarında oturan Türkmen aşîretlerinin arasında dolaşarak halkı “Şîʿa-i Bâtın’îyye” mezhebine katılmağa dâvet etmekteydi. Aslen Baba İlyas’ın halifelerinden Aybek Baba’nın müridi olan Burak Baba ve mensupları Elemût’taki “Hükümet-i Melâhide-i Bâtın’îyye” dâîleriydiler. Hûlman’îyye mezhebi gereği güzel çocuklara Tanrı diye secde eden Burak Baba İlhanlı saraylarındaki evliyâlar içinde en kibarı olarak nâm salmıştı. H. 705 / M. 1306 yılında Şam’a gelen bu “bâtıni-babası” burada meşhur şair Sirâc’ed-Dîn Haccar’ın şiddetli hicviyeleriyle büyük itibar kaybına uğradı ve nihâyetinde kendisine H. 706 / M. 1307 yılında uygulanan “Hadd-i Şerri” cezasının etkisiyle öldü.

Moğollar’ın hezimete uğramaları ve Olcaytu’nun Sünnîliği kabulü

İmamiye Şiası’ın başına getirilen Cemâl’ed-Dîn İbn-i Mûtahhar’ın “Nehc’ûl-Hâk” ve “Minhâc’ûl-İstikâme fî İsbât’ûl-İmamiyye” gibi eserleri İlhanlı saraylarında ve bilhassa da Olcaytu’nun üzerinde çok derin tesirler oluşturmuştu.[21] Şîʿa’nın İlhanlılar’ın himâyesinde kuvvetle Sünnîliğe yüklendiği bu devirde, Birleşik Moğol-Haçlı ordularını Suriye’de dağıtan Mısır’ın Türk asıllı Kölemen (Memlük) Sultanı Kalavun’un oğlu Emîr Nasr’ûd-Dîn’in yanında savaşlara katılan ve itibarını bir hâyli arttıran zamanın en büyük müçtehidi Selefî Şeyh’ûl-İslâm Takiy’ûd-Dîn İbn-i Teymiyyet’ûl-Harrânî de yayınlamış olduğu eseri “Minhâc’ûs-Sünne” ile Şiîlerin hamlelerine karşı bir mukabelede bulunmaktaydı. Moğollar’ın sürekli tecavüzleriyle itibar kaybına uğrayan ve Şiîlik karşısında çok güç bir duruma düşen Anadolu Sünnîliği, bu durumdan endişe duyan uç beylerinden Karamanlı Nur’ed-Dîn Muhammed Bey,[22] Tekeli Türkmenleri Reisi ve Antalya Emîri Seyf’ed-Dîn Mahmud bin Sarim’ed-Dîn Teke ve Kosan Oğlu Nur’ed-Dîn Altun Bey gibi uç beylerinin gayretleriyle oluşturulan büyük bir ordu ile Konya ve havalisindeki Moğollar’ın tamamını hezimete uğratmağa ve buradan sürmeğe muvaffak oldu. Bu büyük yenilgi karşısında son derece sarsılan vezir Sâd’ed-Dîn Alevî Kazvinî’de kaderinden öldü. Cereyan eden bu hâdiseler üzerine Olcaytu da Şiîliği terk ederek Sünnîliği kabul etmek zorunda kaldı.[23] Moğollar’ın uğradıkları bu ağır mağlubiyetten sonra bütün râfizî âlimleri de birer birer İlhanlı saraylarından ayrılmağa başladılar. İmamiye Şiası’ın Reisi Cemâl’ed-Dîn İbn-i Mûtahhar da Hille’ye çekildi.

Alevî tekkelerin hükûmetler üzerindeki itibârları

İmamiyye’nin ulularından addedilen “Seyyid Kıvâm’ed-Dîn Mer’aşî”, Şiîliğin en kuvvetli câzibe merkezi olarak hizmet veren ve Horasan kıt’asının merkezî konumunda bulunan Âmûl kentindeki tekkesinden, bütün “Şîʿa-i Bâtınî’yye” hareketlerini denetim altında tutmaktaydı. Bu devirde Horasan Valisi olan “Efrasiyab” da derviş elbisesi giyerek Seyyid Kıvâm’ed-Dîn Mer’aşî’ye intisap edenler arasında yer almıştı. Fakat daha sonra Seyyid Kıvâm’ed-Dîn’in yükselen şöhreti karşısında kaygılanan öteki Âmûl âlimleriyle ittifak kurarak neyfedilmek üzere Kıvâm’ed-Dîn’i hapsettirdi. O gece Efrasiyab’ın veliâhtı Seyf’ed-Dîn’in aniden vefat etmesi halkın Seyyid hakkındaki i’tikatlarının daha da kuvvetlenmesine sebep oldu. Halk zindana hücum ederek Seyyid Kıvâm’ed-Dîn’i oradan kurtarıp başlar üzerinde taşıyarak “Rabo” köyündeki tekkesine getirdiler. H. 730 / M. 1330 tarihinde ise Kıvâm’ed-Dîn’nin üzerine Efrasiyab komutasında hücuma kalkan “kuvayi te’dibiye” de ağır bir yenilgiye uğradı. Bu müsademede Efrasiyab ile birlikte bulunan üç oğlu da Seyyid’in müridleri tarafından öldürüldü. Üç yüz dervişiyle birlikte Mazenderan dağlarının en sarp yerlerine çekilen “Seyyid Kıvâm’ed-Dîn Mer’aşî” o yörelerin mutlak hâkimi oldu.[24]

Olcaytu’dan sonraki dönemde “Bâtınîllik” hareketleri

Nezarî ve Kuhistanî gibi Şîʿa-i Bâtıniye dâîleri ise Moğollar’ın aldıkları bu ağır yenilgiden hiç de müteessir olmayıp, bilâkis olanca güçleriyle Kuhistan ve Kom gibi koyu Bâtınî merkezlerinde fa’aliyet ve neşriyâtlarına olanca güçleriyle devam ettiler.[25] Şirâzlı Kadı’ûl-Kazat Muhabb’ed-Dîn Ebû İbrahim Temimî’nin sarf ettiği tüm çabalara rağmen Faris vilâyeti ahalisi “Şîʿa-i Bâtıniye” mezhebine girmişlerdi.[26]Olcaytu’nun vefatından sonra tahta oturan İlhanlı hükümdârı Ebû Said Bahâdir Han’ın sünnîleri himâye etmesi neticesi devrin meşhur sufîlerinden Alâ’ed-Devle Semnanî ile Abd’ûr-Razzak Kâşî’nin zâviyeleri epey alâka ve ehemmiyet görmeğe başlamıştı.[27] Maverâünnehir’de bir yüzyıldan daha uzun süren buhranların sebepleri arasında “Sultan Ebû Said Bahâdir” iktidarının yetersizliği ve Şiî dâîlerle girişmiş olduğu mücadeleler başta gelmekteydi.[28] Ebû Said Bahâdir Han’ın H. 736 / M. 1336 tarihinde vefatı üzerine Hulâgû’nun erkek evlâdından gelen soyu da böylece tamamen kurumuş oldu. Ebû Said’in vefâtını müteakip ortaya bazı küçük devletçikler ortaya çıktı. Bu yeni “Emaretler” arasında en fazla göze çarpan iki hükümetten birisi Emîr Çoban diğeri ise “İlkâniyan” adını alan Celâyiroğulları’ndan Emîr Hasan sülâlesiydi. Muzafferîler de, Serbedârlar da siyâsi birer oluşum yarattıktan sonra Timur’un ortaya çıkmasıyla yok olup gittiler.[29]

Serbedârlar devrinde “Alevî-Bâtınîllik” hareketleri

Serbedârlar tarafından sürekli olarak desteklenen ve himaye edilen Şia-i Bâtıniye mezhebi bu sayede yaptığı hamlelerle yeniden hayât bulmağa uğraşmaktaydı. Serbedârlar hükûmeti Horasan’da meşhur Ebû Bekir Beyhakî’nin de memleketi olan Beyhak kasabasına bağlı “Şîʿa-i Bâtıniye” mezhebinin en yaygın olduğu “Paştin” köyünde doğan Abd’ûr-Razzak adında bir kişi tarafından kurulmuştu.[30][31] Şeyh Cevrî’nin hâlifesi Emîr Seyyid İzz’ed-Dîn Suğundî’nin nâkibi olan “Seyyid Kıvâm’ed-Dîn” daha İlhanlılar devrinde “Mazenderan” ve “Sari” yörelerinde şiddetli Şiî propagandalarını başlatmış bulunmaktaydı. Bu devirde Horasan’da hiç eksik olmayan isyânların başında mutlaka bir şeyh ya da Şia-i Bâtıniye tarafından idare edilmekte olan bir zâviye bulunmaktaydı. H. 737 / M. 1337 yılında Serbedârlar Hükûmeti’nin kurucusu olan Abd’ûr-Razzak’ın kardeşi Vecd’ed-Dîn’in de aralarında yer aldığı çok mühim kuvvetlerle Tus şehrinin üzerine yürüyen Hasan Cevrî müridlerinden “Derviş Aziz” tarafından Horasan’da büyük bir ihtilâl çıkartıldı. Türkistan, Belh, Tirmiz, Herat, Hâf, Khûhistan, Kerman, Meşhed, Nişapur gibi büyük şehirlerin tamamı Hasan Cevrî müridlerinin denetimi altına alındı.

Moğollar devrinde çeşitli bölgelerde hâkim olan mezhepler

Bu devrin mezhebî coğrafyası hakkında Hamd’ûl-Lâh Mûstefî’nin verdiği malûmata göre Rey, Rabin, Eşk, Deyleman, Tavaş, Harfan, Hasan Can, Eve, Rudbâd, Peşgel, Dere, Kum, Kâşan, Tefris, Zevare, Frahan, Nihâvend, Cürcan şehirleri hep Şiî’ydiler. Diğer taraftan Sühreverd, Merağa, Huzistan, Han kentleri Hanefî oldukları gibi, Kazvin, Ebher, Zencan, Save, Tarin, Günan, Mezdekan, Tebrük, Ohan, Erdebil, Ehregilinir, Dahharkan, Nahçıvan, Küştapf, Şiraz, Küvar, Pişaver, Cebeli Ceylule, Dilbend, Hoşah, Errukârzi, İsfraz kentleri ahalisi ise mezheben Şafiî idiler. Elemût Bâtınîleri’nin en fazla taraftarları ise Rudbâd, Save, Talkan kasabalarındaydı. Hemedan Mu'tezile ve özellikle de Mücessime’den oluşmakta, Şiraz, Tebriz ve Olcaytu tarafından yeni kurulan Sultâniye şehrinde ise mezheben her türlü insan bulunmaktaydı.[32]

Türkler’de aşîret teşkilâtı

Türkler bidâyette yirmi dört boya ayrılmışlardı.[33] Oğuzlar hesapsız aşîretlerle, Uygurlar yüz yirmi boya, Orta Asya’dan göç etmeğe başladıklarında ise Türkler dört bin boya bölünmüşlerdi.[34] Oğuzlar’ın bu yirmi dört boy teşkilâtı bütün Türk devletlerinin esasları arasında dâima görülmektedir. Selçuklu Hanedanı, Eyyubiler, Kölemenler, Akkoyunlular, Harezmşahlar ve Anadolu Türkmenleri de hep ayni teşkilâtı sürdürmüşlerdir.

Oğuzlar’da aşîret teşkilâtı

Oğuzlar kendi aşîretlerine “Öz” adını verirlerdi. Her aşîret bir “İl” ile birleşmiş ve o ilin bir parçası olarak kendine yer ayırmış olup, aşîretin bağımsız hayâtı yoktu. “İl” ise tam teşekkül demekti. Tatarlar’da ise aşîret tamamen bağımsızdı. Tatar kavmî birçok şubelerden oluşmaktadır. Her aşîret kendisine mahsus husûsî bir alana sahiptir.[35] Çerkesler’deki aşîret yapısı da “Evliyâ Çelebi tarafından nakledilmektedir.[36]

Anadolu’daki Türk aşîretlerinin Şiîleşmesi hâdisesi

Sultan Ebû Said Bahâdir Han’ın H. 736 / M. 1336 tarihinde vefâtından sonra bu Türkler elli iki aşîrete ayrıldılar. Her yüz haneye bir bey seçilerek Anadolu Selçukluları tarafından Bizans sınırlarına yerleştirildiler. Malatya, Kayseri, Sivas, Amasya taraflarında yurt edinen bu kabileler Selçuklular’ın yıkılmasını müteakip ait oldukları mezhepleri sebebi ile ve “Şîʿa-i Bâtınî’yye” babalarının da teşvikleri neticesinde dâima İran’a tâbi olmuşlardı.[37] Anadolu Selçukluları ile mezhebî ihtilâf halinde bulunan bu aşîretler, Âlâ’ed-Dîn-î Key-Kûbâd-ı Evvel ve Gıyas’ed-Dîn-i Key-Hüsrev-i Sâni gibi hükümdarların mutasavvıflara karşı göstermiş oldukları sâmimi alâkaları gördükçe, devletle aralarında olan ihtilâfı unutuyorlardı. Gelgelelim, Babâîler İsyânı neticesinde devletin şüphe ve tereddütlerinden kurtulamayan bu aşîretler, “Uç Beyleri” tarafından yönetilmekte olan vilâyetlere dağıldılar.

Şiî Türk aşîretlerinin Osmanlılar’a bağlanması

Selçuklular’ın yıkılmasından sonra “Uç Beyleri” ile birlikte bağımsızlıklarını ilân eden Osmanlılar’ın denetimi altındaki bölgelere “Şîʿa-i Bâtınî’yye Dâîleri” de yerleşmişlerdi. Ayni zamanda İran’a tâbi olan ve kendilerine tarhedilen vergi yükümlülüklerinin altında şiddetle ezilen aşîretler Yıldırım Bayezid tarafından taltif edildiler. Kadı Burhan’ed-Dîn’in hâkim olduğu memleketleri Yıldırım’ın zaptetmesiyle buralarda yurt edinmiş olan bütün aşîretler de Osmanlı Devleti’nin yönetimini tanıdılar.[38][39]

Kaynakça

  1. ^ Muradja d’Ohosson, Moğol Tarihi, Cilt 1, Mustafa Rahmi tercümesi.
  2. ^ Tarih-î Vassâf.
  3. ^ Namık Kemal, Emîr Nevrûz.
  4. ^ Tezkere-î Devlet Şah Semerkandî, Sayfa 213. (Bahri Âbâd’da oturan Necmüddin Kübrâ halifelerinden Sâd’ed-Dîn Hamevî’nin oğlu meşhur “Sadr’ed-Dîn İbrahim,” Gazan’ın sarayına davet edildi. “Mahmud Gazan Han” bu âlimin huzurunda Müslüman olarak tasavvufa intisap etti.)
  5. ^ Hâbib’üs-Siyer, Cilt 3, Sayfa 125. (Diğer bir yazar, bu şahsın “Sadr’ed-Dîn İbrahim” değil de, Şeyh “Nûr’ed-Dîn Keylî” halifelerinden “Hoca Sâd’ed-Dîn Kutlu Halid Kazvinî” olduğunu ve aynı zamanda Gazan’ın yalnız kendisi değil de bütün ordusu ve maiyetiyle birlikte İslâma girdiğini nakletmektedir.)
  6. ^ Tarih-î Vassâf, Cilt 3, Sayfa 382.
  7. ^ (Anadolu Selçuklular devrinde ün yapmış hikmet ve felsefe âlimlerindendi. Muin’ed-Dîn Pervane’nin Kayseri’deki medresesinde müderrislik yaptı.)
  8. ^ Tezkire-î Devlet Şah, (Sa’di Şirazî ile aralarında bazı lâtifeler geçmiştir. H. 713 / M. 1314 yılında vefat ederek Tebriz’de yaptırdığı hankahına defnedilmiştir.)
  9. ^ Leclerc: Historie de la medecine arabe, 133. (Meşhur Câmi’ût-Tevârih yazarıdır. Doktorluk ile İlhanlı sarayına giren bir âlimdi. Elli yıl İlhanlılar’a vezirlik yaptı. Gazan Han ve Olcaytu devirlerinde çok büyük kütüphaneler yaptırdı. Bütün servetini îlim müesseselerine harcadı. H. 718 / M. 1318 yılında katledildi.)
  10. ^ İkd-ûl’Cûmman. [Basılmamış olan bu eser yirmi üç ciltten müteşekkil olup, hepsi Veliy’üd-Dîn Efendi Kütüphanesi’nde mevcuttur.]
  11. ^ Dûrer-ul’Kâmine.
  12. ^ Hilmi Ziya, Mihrap, Cilt 2, Sayfa 441.(Burak Baba Risaleleri, Mülga Unkapanı Dergâhındaki Kütüphane, İstanbul, H. 853, Farsça, Mihrap mecmuasındaki tek nüsha.)
  13. ^ Eflâkî. (Celâleddîn Rûmî’nin oğlu Sultan Veled’in ilk üç evlâdından tek hayatta kalanıdır. H. 719 yılında 49 yaşında ölmüştür. Gazan Han Irak – Acem seyahatinde kendisini ziyaret etmiştir.)
  14. ^ Şecere-î Evşal-î Türkiye, Sayfa 170, Rıza Nûr baskısı, İstanbul.
  15. ^ Gıyâs’ed-Dîn Handmir, Habib’üs-Sîyer. [Nûr-u Osmaniye Kütüphanesindeki Farsça yazma nüsha].
  16. ^ Ebû-l’Kâsım Abd’Allâh Kaşânî, Olcaytu Tarihi. [Ayasofya Kütüphanesindeki yazma nüsha].
  17. ^ Keşf’üz-Zünnûn, Cilt 2, Sayfa 352. (İbn-i Mûtahhar’ûl-Hillî H. 726 / M. 1326 yılında ölmüştür. Eserleri hakkında Keşf’üz-Zünnûn’da ayrıntılı malûmat mevcuttur. Hâbib’üs-Siyer’de anlatıldığına göre Olcaytu’nun İmamiye-i İsnâ‘aşer’îyye mezhebini kabulü İbn-i Mûtahhar’ûl-Hillî’nin te’sirleriyledir. “Tuhfe-i İsnâ‘aşer’îyye” ise aksine Seyyid Tac’ed-Dîn Saveci’nin de telkinleri neticesinde gerçekleştiğini yazmaktadır.)
  18. ^ Ravzat’ûs-Safa, Cilt 5, Sayfa 169.
  19. ^ Sibt-î İbn-i Cezvî, Mir’at’ûz-Zaman. [Köprülü Mehmet Paşa Kütüphanesi’ndeki yazma nüsha].
  20. ^ Öz, Mustafa, Mezhepler Tarihi ve Terimleri Sözlüğü, Ensar Yayıncılık, İstanbul, 2011.
  21. ^ Habib’üs-Siyer, Cilt 3, Sayfa 112.
  22. ^ Hayrullah Efendi, Hayrullah Efendi Tarihi, Cilt 3, Sayfa 15.
  23. ^ Hüseyin Hüsamettin Efendi, Amas’ya Tarihi, Cilt 2, Sayfa 469.
  24. ^ Hayrullah Efendi, Hayrullah Efendi Tarihi, Cilt 4, Sayfa 22. (Seyyid Zâhir’ed-Dîn’in Taberistan tarihinden naklen.)
  25. ^ Tezkire-i Devlet-Şâh, Sayfa 64.
  26. ^ Tabâkât-ı Süpkî, [Kütüphane-i Umumî, yazma nüsha, No: 956].
  27. ^ Mevlânâ Câmî, Nefeat’ûl-Üns.
  28. ^ Hâfız Ebrû, Zübdet’ût-Tevârih.
  29. ^ Düvel’il-İslâmiyye, İngilizceden tercüme eden Hâlil Edhem, Sayfa 356.
  30. ^ Sahâif’ûl-İhbâr, Cilt 3, Sayfa 16.
  31. ^ Ravzat’ûl-Saffaç, Cilt 5, Sayfa 243.
  32. ^ Nüzhet’ûl-Kulûb.
  33. ^ Mahmud Kaşgârî, Divân-ı Lûgât’it-Türk.
  34. ^ Bahâdir Han, Şecere-i Evşâl-i Türk.
  35. ^ Fazl’ûl-Lâh Reşidî, Câmi’ût-Tevârih.
  36. ^ Tahir Harimi, Tarihte Edremit Şehri – Türk Aşîretleri.
  37. ^ Şerâf’ed-Dîn-i Yezdî, Zafer-Nâme.
  38. ^ İbn-i Hacer, Dürer’ûl-Kâmine.
  39. ^ Aziz bin Ardeşir Ester-Âbadî, Bezm Rezm.
Bibliografya
  • Arnol’d, İntişarı İslâm Tarihi, Profesör Halil Hâlid tercümesi.
  • Asım, Necip, Türk Tarihi.
  • Aynî, Bedr’ed-Dîn Mahmud, İkd’ûl-Cûmman.
  • Aynî, Mehmet Ali, Tasavvuf Tarihi,
  • Balcıoğlu, Tahir Harimi, Türk Târihinde Mezhep Cereyanları.
  • Barthold, W., İslâm Medeniyeti Tarihi, Professör Dr. Fuad Köprülü’nün Geniş, izah, düzeltme ve ilâvelerle tercümesi.
  • Brown, İran Edebiyât Tarihi.
  • Câhiz, Kitâb’ûl-Beyân ve’t-Tebyin.
  • –, Kitâb Fezâil’ül-Etrak.
  • Câmî, Mevlânâ, Nefeat’ûl-Üns.
  • Christensen, Arthur, La regne du roi Kawadh I et le communisme Mazdakite.
  • Cüveynî, Alâ’ed-Dîn, Cihân-Kûşâ.
  • Ebrû, Hâfız, Zübdet’ût-Tevârih.
  • Ebû Zehra, Muhammed, İslâm’da Siyâsî ve İ’tikadî Mezhepler Tarihi, Ethem Ruhi Fığlalı ve Osman Eskicioğlu tercümesi.
  • –, Mezhepler Tarihi, İsmâil Dağ tercümesi.
  • El-Birûnî, Ebu Reyhan Muhammed bin Ahmed, El-Âsâr’ûl-Bakiye an-Kurun’il-Hâliye.
  • Gök Alp, Ziya, Eski Türkler’de din, Dar’ül-Fünun Edebiyat Fakültesi mecmuaları.
  • Gölpınarlı, Abd’ûl-Bâkî, Türkiye'de Mezhepler ve Tarikâtlar.
  • Hâsırî, İkd’ûl-Ferîd Hâşiyesi.
  • Handmir, Gıyâs’ed-Dîn, Habib’üs-Sîyer.
  • Harimi, Tahir, Naklî İlimler Tarihi.
  • –, Tarihî Hikmette Sofîyûn.
  • –, Târihte Edremit Şehri.
  • Hayrullah Efendi, Hayrullah Efendi Tarihi.
  • Hilmi Ziyâ, Mihrap mecmuaları – Anadolu’da dinî ruhiyât müşahedeleri.
  • Hüseyin Hüsamettin Efendi, Amas’ya Tarihi.
  • İbn-i Arab Şâh, Acâib’ûl-Makdur.
  • İbn-i Hacer, Dürer’ûl-Kâmine.
  • –, Enbe’ül-Gumur.
  • İbn-i Hâldun, Mukaddime.
  • İbn-i Şahne, Ravzât’ûl-Menazır.
  • İbn-i Tikteka, Kitâb’ûl-Fahri.
  • İshak Efendi, Kâşif’ül-Esrâr.
  • Kaşânî, Ebû-l’Kâsım Abd’Allâh, Olcaytu Tarihi.
  • Kenarı, İbn-i Hallikân, Şekayık.
  • Khârezmî, Muhammed bin Ahmed, Mefatîh’ûl-Ulûm.
  • Köprülü, Fuad, Türk Tarihinde İlk Mutasavvıflar.
  • Massignon, Louis, Essai sur la lexique du mystique musulmane.
  • Mes’ûdî, Ali, Mûruc’ûz-Zeheb.
  • –, Kitâb’ût-Tenbih ve’l İşrâf.
  • Muhsin Fanî, Mûbid, Tuhfe-i İsnâ Aşer’îye.
  • Muvaffık el-Mekkî, Menâkıb.
  • Öz, Mustafa, Mezhepler Tarihi ve Terimleri Sözlüğü.
  • Öztürk, Yaşar Nuri, İmâm-ı Â’zam – Savunması Şehid bir önder için Apolocya.
  • –, En-el Hak İsyanı – Hallâc-ı Mansûr (Darağacında Miraç).
  • Reşidî, Fazl’ûl-Lâh, Câmi’ût-Tevârih.
  • Sıbt İbn’ûl Cezvî, Mir’at-ûz-Zaman.
  • Suver’ûl-Ekalîm, İbn-i Nedim, Fihrist.
  • Süyûtî, Celâl’ed-Dîn, Tarih’ûl-Hulefâ.
  • Şehristanî, Muhammed, Kitâb’ûl-Milel ve’n-Nihâl.
  • Şerafeddin, M. Pamir İsmâ‘ilîleri, İlâhiyat Fakültesi Mecmuası.
  • Yakût’ûl-Hamavî, Ebû Abd’ûl-Lâh, Mû’cem’ûl-Büldan.
  • Zeydan, Jorji, Medeniyet-i İslâm’îyye Tarihi, Zeki Magemez tercümesi.

İlgili Araştırma Makaleleri

<span class="mw-page-title-main">Bektaşîlik</span> Sufi/tasavvufî tarikat

Bektâşîlik, adını 13. yüzyıl Anadolu'sunun İslâmlaştırılması sürecinde etkin faaliyet gösteren ve Hoca Ahmed Yesevî'nin öğretilerinin Anadolu'daki uygulayıcısı konumunda olan Hacı Bektaş-ı Veli'den alan, daha sonra ise 14. ilâ 15. yüzyıllarda Azerbaycan ve Anadolu'da yaygınlaşan Hurûfilik akımının etkisiyle ibahilik, teslis (üçleme), tenasüh ve hulul anlayışlarının da bünyesine katılmasıyla 16. yüzyılın başlarında Balım Sultan tarafından kurumsallaştırılan, On İki İmam esasına yönelik sufi/tasavvufî tarikat.

Barak Baba, ünlü bir Babai dervişidir. Kesin olarak nerede doğduğu bilinmemektedir. Anadolu'nun Selçuklu Türklerinin eline geçmesinden sonra Müslümanlaştırılması görevini bu büyük zatlara vermesi ile Anadolu'daki çeşitli tekke ve zaviyeler bu insanlar tarafından devamlı dolaşılır olmuştur. Tüm Anadoluda bunların izleri ve saygınlıkları sürdürülmüştür. Afyonun Sandıklı ilçesinde de bir türbesi yer almaktadır. Burada yalnız Barak'ın değil Sarı Saltuk'un ve Taptuk Emre'nin de mezarlarının olması acaba Barak'ın hocalarının yanında mı olmak arzusundan dolayı mı, yoksa Babailik hareketinin merkezi olmasından mı burayı tercih ettiği kesinlik kazanamamıştır. Barak Baba böylesi bir düşünsel siyasal birikimin tam merkezinde olan biridir. Bu durum onun düşünsel ve siyasal kimliğinin oluşmasında belirleyicidir.

Babâ'îyye ya da Babâîlik, Horasan doğumlu olan Ebû'l-Bekâ Baba İlyâs bin Ali el-Horasânî ve müridi Baba İshâk Kefersudî'nin ayaklanması ile tanınan Vefâî Tarikatı çevrelerine verilen addır. Gerçek Ehl-i Beyt sevgisini ön planda tutan ve Irak'ta yaşayan Seyyid Ebu'l Vefâ'ya nisbetle anılan bu tarikât Anadolu'ya Dede Karkğın ve hâlifeleri ile yayılmış ve "Babâîlik" olarak tanınmıştır. Şiîlik ile doğrudan ilgisi yoktur. Ancak o dönemdeki benzer tasavvufî çevreler Sünnî ve Şiî yorumları içinde birleştirip meczettiği için daha sonraki yorumların farklılaşmasına zemin hazırlamış ve çoğunlukla hadiselerin çok farklı bir mahiyet arzettiği sanılmıştır. Hareketin temelinde o zamanlarda Anadolu'da fa'al olan Baba İshak gibi Şîʿa-i Bâtın’îyye dâ’îlerinin getirdiği fikirler yatmaktadır.

<span class="mw-page-title-main">İslam'da siyasi mezhepler</span>

İslam'da siyasi mezhepler, İslam tarihi boyunca, siyasi tartışmalar ve görüş farklılıkları sonucu ortaya çıkan mezheplerdir. İslam'da Sünnilik, Şiilik ve Haricilik olmak üzere üç ana mezhep vardır. Bu mezhepler de çeşitli açılarından kendi içinde alt mezheplere sahiptir. En önemlilerinden biri ve ilk olarak şekilleneni, halifelik tartışmaları sonucu ortaya çıkan Şia'dır. Haricîler ve Vahhâbîler de sayılabilir. İslâm dünyası içerisinde Sünniler %83'lük kısmı, Şiiler %15'lik kısmı ve Hariciler ise %2'lik kısmı oluşturmaktadır.

Kızılbaş, eski dinî inanış ve kültürleri ile İslamiyeti kendilerine has bir şekilde birleştirip Şiilik'ten etkilenen Safevi Tarikatı müridleri için kullanılan terim.

<span class="mw-page-title-main">Olcaytu</span> İlhanlı hükümdarı

Olcaytu, İlhanlı hükümdarı. Şiîlik ilk kez onun döneminde İran'ın resmi mezhebi ilan edilmiştir.

<span class="mw-page-title-main">Gazan</span> 1295-1304 yılları arasında Moğol İlhanlının hükümdarı

Gazan Han veya Tatarların Hanı Kazaan, d. 11 Aralık 1271 – 25 Mayıs 1304), 1295-1304 yıllarında Moğol İmparatorluğunun İran'daki İlhanlı bölümünün 7. hükümdarıydı. Batı tarihçileri ona bazen Casanus veya Cassanus da derler.

<span class="mw-page-title-main">Ebû Said Bahadır</span>

Ebu Said Bahadır, Olcaytu'nun oğlu ve İlhanlı Devleti'nin 9. hükümdarıydı.

Baba İshâk Kefersudî, Vefâîyye tarikâtına bağlı Horasan önderlerinden Dede Karkğın’ın müridi olan Şücâ’ed-Dîn Ebû'l-Bekâ Baba İlyâs bin Ali el-Horasânî'nin taliplerinden olup en önde gelen Alevî Türkmen halifesidir. Bu sebeple Babai ayaklanması'nın propaganda ve teşkilatlanma safhasından, fiilen başlatılıp yürütülmesine dek her hususta Baba İlyas adına hareket etme yetkileriyle donatılmıştı.

Serbedâriler, İlhanlı Devleti'nin yıkılışından sonra İran'da kurulan ve Horasan ile Esterabad yörelerinde 1337-1381 arasında hüküm süren devlet. Yöneticileri Şii inancına sahipti.

<span class="mw-page-title-main">Bâtınîlik</span> İslam dininin kutsal kitabı olan Kuranın bâtıni tevillere dayanan ezoterik yorumu

Bâtınîlik ya da Bâtınîyye ; İslamda Kur'an ayetlerinin görünür anlamlarının dışında, daha derinde gerçek anlamları bulunduğu inancı, ayetleri buna göre yorumlayan akıma Bâtınîlik, bu düşünceyi benimseyen kişiye de Bâtınî denir. Şiîlikte bu anlamları ancak Tanrı ile ilişki kurabilen ve Ali'nin soyundan gelen masum On İki İmam'ın bilebileceğine inanılır.

Abbâsîler devrinde Alevîler Hicrî 129 / Milâdî 747 yılında Ebû Müslim Horasânî’nin İmâm İbrahim tarafından bütün bu kıt’alar ile Irak dâîlerinin fiilen riyasetine tâyin edilmesiyle artık Türkistan’ın tamamı Şîʿa-i Bâtın’îyye adına hazırlanmış oluyordu. Ebû Müslim Horasânî’nin komutasında Emevîler aleyhine başkaldıran ihtilâl fırkalarının çoğunluğunu oluşturan Türkler, Abbâsîler’in kazandıkları başarılarda da en büyük pay sahibi olmuşlardı. Sonunda hilâfet mâkamı Türkler’in sağlamış olduğu destek sayesinde Abbâsîler tarafından ele geçirilmiş oldu. Fakat Şîʿa’nın fedâ ettiği bu kadar canlar, Ehl-i Beyt’e ait bir hakkın elde edilmesi için nehirler gibi akıtılan kanlar ve Ehl-i Beyt nâmına yapılan onca büyük fedâkârlıkların dahi Alevîlerin hilâfeti ele geçirmeleri için yeterli olamaması gönüllerde kapanmaz yaralar açtı. Abbâsîler’in ikinci halifesi olan Hâlife El Mansûr’un Türkler’e karşı takındığı hasmane tavırlar ve bilhassa Ebû Müslim Horasânî’in katli üzerine ihtilâlciler derhal fa’aliyete geçmek suretiyle “Mübeyyize” (Beyazlar) fırkasını oluşturdular.

Fâtımîler devrinde Alevîler Hicrî üçüncü asırda Afrika'da devam eden propagandalar neticesinde Fâtımîler'in yayılmaları da daha hızlı ilerlemekteydi. Doğudan batıya doğru durmadan akın eden Alevîler Ehl-i Beyt’in maruz kaldıkları haksızlıkları en feci bir tablo şeklinde tasvir ederek Afrika halkını şiddetli bir Alevîlik yandaşlığıyla Abbâsîler aleyhine teşkilâtlandırıyorlardı. İşte böyle bir ortamda “Ebû Muhammad Ubeyd Allâh el-Mehdi Billah ibn Razî ʿAbd Allâh” Rakkade kentinde hilâfet ilân ederek “Benî Merdar”, Cezâyir merkezli “Benî Rüstem Haricî Hanedânlığı” ve “Benî İdris Alevî Hanedânlığı” hükûmetlerini nihâyete erdirdi. Bu yoğun çalışmalar neticesinde istilâ hudutları da genişleyerek “Delta” kıt’asına kadar dayandı. Sonunda Mısır’ın “Mûiz’ed-Dîn Allâh” tarafından feth edilmesi üzerine Fâtımîler, olanca güçleriyle Abbâsî Hâlifeliği’nin kaşısına çok kuvvetli bir “Alevî Devleti” olarak dikilmeyi başardılar. Hicrî dördüncü asrın ortasında H. 358 / M. 969 tarihinde Kahire kenti inşa edilerek, sadece Şiîliğin eğitim ve öğrenimi maksadıyla meşhur “Ezher Medresesi” kuruldu. Sünnî Ulemâ tedrisattan men'edildiği gibi yeni şehir Kahire de Fâtımî Payitahtı olarak seçildi.

Timur İmparatorluğu devrinde Alevîler

Osmanlı Devleti'nin kuruluş devrinde Aleviler

Bu devirde Anadolu'da Bâtınîliğin en önemli propaganda merkezini Sultan Mes'ud evvel tarafından yaptırılmış olan Mes'udiye tekkesi temsil ediyordu. Anadolu Selçukluları’nın nüfuz ve hâkimiyet sahaları tamamen Moğollar’ın denetim ve müsaadesine tâbi bulunuyordu. Birçok şehirlerde İlhanlılar’ın himâyesi altında Şiîliği neşreden “Bâtın’ûl-Mezhep Babalar” tarafından açılan zâviyelerin sayıları da gün geçtikçe artmaktaydı. Moğollar'ın nüfuzuyla Mes'udiye Medresesi müderrisi Sünnî âlimlerden “Şeyh Mecd’ed-Dîn İsâ” azledilerek yerine Şîʿa-i Bâtıniyye’nin en değerli dâîlerinden “Şems’ed-Dîn Ahmed Baba” atandı.

Safevî-Kızılbaş tarihi; Safevîler adlarını bir Sünnî olan Sultân’ûl-Halvetî Zahid Gilani’nin kızı “Bibi Fâtıma” ile evlenen ve böylece Gilani’nin vefâtından sonra da kendi adıyla anılan Safevî Tarikâtı kuran Safiyüddin Erdebilî’den almaktadır. Şeyh Cüneyd devrinde Şiîliğin “İmâmiye-i İsnâ‘aşer’îyye/Onikicilik” mezhebini resmen benimseyen Safevî’îyye Tarikâtı, Cüneyd’in torunu İsmâ‘il zamanında kurulan Safevî Devleti’nin de altyapısını oluşturdu.

Alâ Muhammed, Nûr’ûd-Dîn Muhammed, Alâ’ed-Dîn Muhammed bin Hasan-ı Sânî, Nûr el-Dîn Muhammed bin Hasan ya da ;, II. Muhammed veya bazen Ziyâr’ûd-Dîn Muhammed olarak da anılmaktadır. yılları arasında Elemûtlar-Nizârî Devleti hükümdârı ve Nizârî Bâtınî-İsmâ‘îl’îyye Mezhebi'nin Yirmi Dördüncü İmâm-ı Zamânı.

Şiîliğin kronolojik tarihi Nüfuslarına göre bir tahmin yapılacak olunursa, yaklaşık olarak Dünya'daki toplam Müslüman nüfusun %87-88'i Sünni ve yaklaşık %11-12'si de büyük bir ekseriyeti Onikiciler i'tikadına mensup olan Şiîler'den müteşekkildir. 12-15 Milyon arasında olan İsmaili nüfusu da Şiîliğin içerisinde yaklaşık olarak %10'nun üzerinde, tüm İslâm Dîni içerisinde ise %1'in hemen üzerindedir.

Minhâc'ûs-Sünne en-Nebeviyye, İslâm âlimi İbn Teymiye tarafından yazılan dört ciltlik eser. Ana teması Kaderiyye Şiîliğinin tenkidi üzerine oturtulmuştur.