İkta
Arapça |
Arapça: إقطاع |
Çevriyazı |
ikṭāʿ |
Anlamı |
dağıtım |
İkta (Arapça: إقطاع, ikṭā), özel mülkiyette olmayıp hükümdarın mülkü olan topraklara ait vergilerin veya daha genel anlamda gelirlerin, asker veya sivil erkâna, devlete hizmetlerinin karşılığı olarak, yani maaşlarına karşılık verilmesi[1] olarak tanımlanır. Erken İslam hukukçuları açısından, eqṭāʿ, qaṭāye (tekil. qaṭīʿa) olarak bilinen hibelerin bir gelişmiş biçimidir.
İslam devletlerinde mülkiyeti devlete, kullanım hakkı ikta sahibi denilen şahıslara ait olan toprak grubudur. Devlete askeri ve mali alanda büyük güç kazandırmıştır. İkta olarak verilen toprakta ikta sahibi devlet adına bölgeden vergi toplar. İkta sahibi vergi ile kendi maaşını karşılar. Savaş halinde bölgeden toplanan eli silah tutan atlı birlikler oluşturularak orduya katılır ve bu askerlerin tüm ihtiyaçlarını ikta sahibi karşılar. İkta sahibi aynı zamanda sorumlu olduğu bölgenin güvenliğini ve bu bölgedeki tarımsal üretimin devamlılığını sağlar.
Halifeler döneminde ikta
İktânın kökeni, Dört Halife Dönemi’nde, hukuksal durumuna göre değişen vergilerini ödemek şartı ile miri toprakların veya maktu bir hazine gelirini temin ettikten sonra bir yere ait sadece vergilerin, yahut da sonradan ve bilhassa Selçuklu Hanedanından itibaren, muayyen gelirlerinin, hizmet ve maaşlarına karşılık olarak kumandan, asker ve sivil ricâle, menşûr, tevkî ve daha başka isimler alan vesikalar ile terk ve tahsisi anlamına gelen bir kavramdır.[2]
Büveyh Hanedanında ikta
Büveyhoğulları döneminde, topraklar iktâ olarak büyük emirlere ve askerlere verilmiştir. Bu dönemde iktâ adı altında tahsis edilen şey toprağın mülkiyetinden ziyade devletin toprak üzerindeki vergi gibi bir takım haklarıydı. Bu şekilde askerlerin maaşları merkezi ödeme sistemi yerine toprak tahsisi ile sağlanmıştır. Bu dönemde iktâ sistemini denetiminden "Divanü'l-Ceyş" sorumluydu.
İlhanlılarda ikta sistemi
İkta sistemi İlhanlılarda "çeriğ yurd" usulü olarak adlandırılmış ve Mahmud Gazan Han bu usulü geniş ölçüde tatbik etmiştir.[3] "Çeriğ yurd usulü, muayyen nahiye ve sancakların gelirini bölük, ming ve tümenlerin iaşesine tahsis etmek demektir. Teamüle göre, çeriğ; yani ordu, at, cephane, silah, erzak, çadır ve saireyi buradan tedarik ederdi. Yurd sahasından alınacak irad, devletin bütçe defterlerinde kaydedilen vergilerden ibaretti.[4]
Reşiddin,[5] Mahmud Gazan Han'ın, ordunun iletişim yolu üzerinde yer alan, yaylak (yaz otlağı) ve kışlak (kış otlağı) bulunan illeri, ikta olarak askerlere vermeye kararlaştırdığını ve Moğol olmayan (tāzīk) askerlere de ikta verildiğinden söz eder. Bir bitekçi, (gelir memuru) ikta sistemi içinde tarımın durumunu araştırmak için yılda gönderilen biridir.
İkta sistemini önce Büyük Selçuklular ve Anadolu Selçuklularında uygulanmış, bu uygulama Osmanlı devletinde tımar sistemi olarak devam etmiştir. Ancak Büyük Selçuklularda büyük iktalara müsaade edilirken, Anadolu Selçuklularında ve Osmanlılarda toprak aristokrasisini engellemek ve feodalite benzeri oluşumlara meydan vermemek için büyük iktalara müsaade edilmemiştir.
Selçuklularda ve Osmanlılarda ikta sistemi
İslam Dünyası’nda genel ikta uygulaması idari ikta tarzıdır, askeri ikta ender olarak uygulanmıştır. Askeri iktayı ilk düzenleyenin Büyük Selçuklu Devleti’nin ünlü veziri Nizam-ül Mülk olduğu kabul edilir. Bazı araştırmacılara göre Orta Asya geleneğinden izler taşıyan bir düzenlemedir. Büyük Selçuklular’dan sonra gelen diğer Müslüman Türk devletlerinde de uygulanmış “toprağa bağlı ordu” düzenidir. Bu şekilde askerlere maaş ödenmesi için önce vergi toplanması külfetinden kurtulunmaktadır. Nizam-ül Mülk’ün belirlediği prensiplerin çok büyük ölçüde Büyük Selçuklu’da uygulandığı belirtilmektedir. Bu prensiplerde, ikta edilenin (mukta) mülkiyeti sultana ait olan Miri arazi’nin üzerinde yaşayan reaya üzerinde herhangi bir tasarruf hakkının olmadığı, bunun aksine hareket ederek reayaya zulm edenlerin cezalandırıldığı, ikta gelirlerinin önceden belirlenip kayda alındığı, ikta verilen arazinin mukta tarafından bir başkasına devredilemediği, asker beslemesi şartı varsa ölenlerin ya da bir nedenle ayrılanların bildirilmesi gerektiği, bir şikayet durumunda kovuşturma yapılacağı, iki yıl süre ile tahsis edileceği belirtilmektedir. Bu son prensip uygulamada aksamış ve bir süre sonra babadan oğula devredilmeye başlanmıştır. Arazi kullanımının askeri iktayla sarayın kontrolüne alınması, üstelik ikta sahiplerinin bu arazi ve üzerinde yaşayan reaya konusundaki yetki ve tasarrufunun sınırlandırılması, Orta Çağ İslam devletlerine özgü bir payitaht düzeni, merkeziyetçi bir devlet düzeni yönünden önemli olmuştur.[6]
Selçuklularda ve Osmanlılarda toprakların büyük kısmı devlete aitti ve tarım yapılan topraklar ikta denilen bölümlere ayrılırdı. İktalar hizmet veya maaş karşılığı belirli süreler için askerlere, komutanlara ve devlet adamlarına verilirdi. İkta sahipleri ise toprakları işleme karşılığında belli sayıda askerin ihtiyacını karşılar ve savaş zamanlarında askerlerle birlikte orduya katılırdı. Bunun yanında bazı vergileri toplayan ikta sahipleri bulundukları yerin de güvenliğini sağlardı. Böylece devlete hem ikta sahiplerine maaş vermek zorunda kalmaz hem de ordunun ihtiyacı olan askeri yetiştirmiş olurdu. Türk ve İslam devletlerinin birçoğunda toprak yönetimi bu şekildeydi. Selçuklular gibi bu sistemi geliştirerek uygulayan devletlerden biri de Osmanlı Devleti'ydi.
Kaynakça
- ^ "Güncel Türkçe Sözlük". 29 Mart 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 29 Mart 2019.
- ^ Osman Turan, “İktâ”, İslam Ansiklopedisi, Cilt: 5/2, İstanbul 1993, s. 949-959.
- ^ A. Zeki Velidi Toğan, Umumi Türk Tarihine Giriş, cilt. I, III, Aksiseda Matbaası, İstanbul 1981, s. 288-289
- ^ A. Zeki Velidi Toğan, a.g.e., s. 288
- ^ Ḵāja Rašīd-al-Dīn Fażl-Allāh b. ʿEmād-al-Dawla, Tārīḵ-e mobārak-e ḡāzānī, s. 310.
- ^ Erkan Göksu, “Türkiye Selçuklularında Ordu” 19 Ocak 2019 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. sh.: 82 - 88
Yararlanılan kaynaklar
- Ismail Küpeli: iqta als 'islamischer Feudalismus'?. München, 2006, ISBN 3-638-74966-5